Gündelik ik Gazete BAŞMUHARRIRI Ahmet Emin YALMAN AN'n hedefi: Haber, de, fi- ©, her seyde e — Bazetegi si ol mak, kari e a ESELELERİ *mleket Hakkında cıların Ölçüsü: İstanbulun 1 Kaldırımları ve ilencileri «*Töİsinde bulunmak üze gelen bir İngiliz TA —N mi İN, dedik, Yatanbul fena yer > Pena ya Yer olur mu? Dünyanm Mn yi Bir daha ömrümde ki dlişmiyecek endişesi - iğ alya iretle bakıyorum, Fa- Ni Bine bir türlü yürü » Ma. Sendeliyorum. En| nk Gale *İ bu halde görünce ü. va gerilik intiba kalıyor. karşınıza çıkan Türkiyeye yalış yp et Ve düşkünlük man - Ku di, Mar de yeni By ba istanbul be- edilen ebedi Kalmak çe kg e ve güzel geyler yi iw Fakat başlıca cad- N bizi e Ve yabanerlara kar. Yacak bir hale gel - ve B' — ld ki dilenci dava- ten sonra... yi derdi gittikçe azı bir am ada kısmen kurula Wcareti var. Kısmen klar gece yarılarına ka. da sörünü ir| laya y Band, elinde hiç bir anı m Vakit va- e, Bulan hep hep birden mah - aye. Dileneliği kanun . e mai buna karşı ceza e kanan mucibince dilen - e hizmetin, kendi keselerinden para ye emele toplu halde tutu. Mak yz sokaklara, ta bulunmayınca, Wu k veceği muhakkak olan İnsanı sokaklara salıver- kalıyor S vi ayi belki de basit çan bu kadar mühim da - or KE İs memleketin harlce A er amda sefiller ve sarhoş. Sö Sika, tr gİbi işletilmesine taşi kabay? meselede aciz kala ia Maine Böyle bir! talayetsizlik, herkesin | a m çen faaliyeti hak. ee Bay Bug, Sü diye telâkki edi ik ve Eytam Bankası üdür Muavinliği “izmir Emlâk ve Eytam Ey ürlüğünden İstanbul tara bankası müdürlüğü. ie Kemâl Türkömer u- iy Ni Tüğüne Rİ tai lp metleri görülen gen EN kk, Si Yetim, dul ve mü Mağ korg, kaya kırdırılan üç ay-| ğin JAY Ve vaktinde dağıtıl - itandan itibarı teh, en tatbik i bir usul de kabul et. salıyermiyorlar, TAN Uzak Diyarlarda Türk Görüşü Birmanya, Birmanyalılar TEK BAŞINA ÇOK ZENGİN BİR CİHAN enup Asyasnda, Hint denizinden coşan dalgaların yala - dığı sahiller, tabit zenginliklerin kaynaştığı memleket. lerde beşiklik ederler. Hindistan, bu yolda bütün coğrafyayı, ta- rihi kaplayan koskoca bir misaldir, başlı başma bir heybettir. O- rada neler yoktur ki... Birmanya — ki Hindistanın komşusudur — orası da başlı başma bir âlem, bir cihandır. Bugün bir müstemleke olan ko - in meçhul bir dünyadır. Oralarda uzun müddet dolaşan bir Türk bugün şu sütunlarda Birmanya denilen servet memleketinin çok meraklı olan içyüzünü anlatıyor: peğrsianda yeni anayasanm mer'iyet mevkiine girdiği ve bu yeni kanuna göre Birman * yanm imparatorluktan ayrıldığı - ni son gelen telgraf ve radyo ha * berlerinden öğreniyoruz. Fihakika, bu Kurar tabii olmak lâzımgelir. Çünkü Birmanyann Hindistan ile ne örfi, ne dini ve nede ırki hiç bir alâkası yoktur. Bir - manyalnın, dili, dini, edebiyati ve düşünüşü itibariyle Hintten ziya » de Aksayı Şarka yakınlığı vardır, Buralarda çok dolaşmış bir Türk sfatiyle “TAN, okuyucularma Birmanyaya dair biraz malümat vermek isterim: Birmanya, şimali garbiden şimalden o Chittagong, Manipar, Assam ve Çin hududundadır. Ben- gal körfezi, Siyam şirkma, Ma - Tmadasi da cenibuma dil - şer. Birmanya, küçük (Shan) prensliği de dahil olmak üzere 855 bin kilometre murabbalık bir saha üzerindedir ve (13) milyondan zi- yade nlfusu vardır. B İrmanyanmn tarihi, büyük savaşlarla doludur, Ve her bir cenk, memleket lehine birçok kahramanlıklar kaydeder. On aj. tancı asırda Portekizliler, Birman. yanın Martaban ve Syriam şehir . lerinde yerleşmişlerdi. Bu tarihten beş on yıl sonra da meşhur (Şar. ki Hindistan kumpeanyası) (Bas. sein) ve (Prom) gibi daha birçok yeni kapılardan içeriye girmişler . di. 1824 harbinden sonra Tenasse- rim ve Arrakan eyaletleri İngiliz . lere terkedilmişti. Bundan yarım asır evvel, kraliçe Viktorya zama - nında Mandalay şehri işgal edil - miş, son betbaht hükümdar: (Thi. bav) esir düşmüş ve 1888 da bü- tün aşağı Birmanya İngilizlere i- hak edilmişti. Birmanyalılar, Budisttir. (Shme Dagon Pagode), Sule Pagoda) ve (Botetonng) gibi Bu- dist mabetleri, sana't ve güzellik itibariyle gözleri kamaştırır. Bun- larm arasında birçok defa ziyaret İ ettiğim Rangondaki Sule Pagoda bazı hatıralarımı canlandırdığı İ çin size de aşağıki satırlarda an - Jatayım: ir gün, gabahın İlk saatin. de şöhretini işittiğim bu mabedi ziyarete gittim. Mabedin otuz kırk kadar, geniş basamakir mermer merdiveni, ve sayısız al - tın yaldızlı kubbeleri daha pek u- zaktan seçiliyordu. Arabadan indim, ilk basamağı ayağımı henüz atmamıştım ki in- celi, kalmlhı yüzlerce sesin tehev- vürle haykırdığını, ve yine yüz - lerce gözün bana tehditle baktığı- nı gördüm, Ve kendi kendime: “— Galiba Bu da, (Parsi) lerin ateş mabedi gibi yabancıların gi « remiyeceği bir fbadethanedir. De- dim, hemen ayağımı çektim. Yanı. ve Meeramaasaeaaaaaea eee YAZAN: E. Hamdi ÜSTEL . rereeeesesesaeeresemaea İhtiyar bir Birmanyalı Çarşıda çocuklarını gezdiriyor ma, açık başlı, pembe ipek (Lun- #İ) li, (Lungi Birmanyalıların Peş- temala benzer ipekten bol bir elbi- sesidir), mütebessim çehreli iki mektepli genç yaklaştı ve eliyle duvarda asılı dört köşeli bir plâ - kayı gösterdi: — Okuyunuz, efendim: “Kundura ve çorapla mabede gi rilemez. Avrupalı ziyaretçiler, lüt“ fen yalmayak giriniz!, , Okudum. Hem hayret ve hem hiddet ettim, O kızgın basamak * ları çıplak ayakla nasıl çıkabilir dim? Bundan başka, temiz ayak“ larımla, Oömürlerinde, ayakkabi kullanmıyan bu yerlilerin kirlettik leri ve hattâ iğrenç bir şekilde tü- kürdükleri şu basamakla nice ba » sabilirdim? Tereddüdümü gören bir diğeri: “— Unutmayınız ki geçende bü mabedi ziyaret eden Veliaht haz- retleri de (sabık kral sekizinci Edvard) ilk hasamakta kundura - sinı Ye çorabmı çıkarmıştı. Doğrusu ya, bu söz üzerine, a * kan sular durmuştu! — Elbet, elbet aziz dostum hak- kmız var, dininize hürmete meç - buruz. Dedim, yelmayak yukarı çıkma ğa başladım. Mabedin sayısız ko - ridorları, mermer dehlizleri, kori- ; $ Birmanyanın büyük âbideleri arasında dorların her iki tarafımı İşgal eden çiçekler, mumcular, esanaçılar, ge. kerciler Budanm türlü türlü şe - kilde ve boyda suretini teşhir e - den ayak esnafı, muz ve MANgoz satan meyvacılar... Bunlar görü » decek şeydi. Genç Birmanya güzelleri, deli - kanlıları, ipekli, renkli (Lungi) leriyle çok caziptiler. Bir Budanın önünde, bir grup, diz çökmüş du- 4 ediyor, bir'diğer grup gülüyor, konuşuyor, bir başka dehlizde ya- Dik sesle ilâhiler okunuyor. en yürüyorum, yürüyen benmiyim, o bilmiyorum. Başım hafif dönüyor. Kızgın ko - Kulu, esanslı fitillerin çıkardığı dumana karışıyor, duman, sert kokulu yaseminlerin, güllerin ra - yihasiyle birleşiyor, ve hepsi bir . den ayak ve ter ifrazatına karışı. yor! Ben yürliyorum, fakat yavaş yavaş kokuya, mühite alışıyorum. Başım şimdi daha dönüyor ve et- rafımı daha İyi görebiliyorum. İn- sanlığı ve sadeliği öğreten, güler yüzlü, koca karınlı (Buda) ya ba kiyorum ve ben de ona sevgi İle gülüyorum. (Buda) nın yanımdan ayrılmca bir başka salona girdim. Burada vaktiyle (Kremlin) de gör düğüm bir çan azmanından çok daha büyük bir çanla kayşılaştım. Hayretle çana bakarken sarı bez- lere sarınmış, bışı ve yüzü mat - ruş, şişman bir Budist rahibi önü- me dikildi, anlamadığım diliyle bana bir şeyler söyledi ve bir eli me de kısa bir demir çubuk sıkış- tardı, Ben bön bön ona bakıyordum. Bu sefer de, imdadıma bir mek « tepli yetişti: '— Bu çubuğu çana üç defa vurmanızı söylüyor. Bu çana vu - yan muradına erer ve tekrar bir gün yolu bu ülkelere düşer..,, Çana üç defa dokundum: Çan, çanı, çannın... Gülmeyiniz, hayret etmeyiniz, iki yıl geçmeden ben tekrar, bu esrarengiz memlekette idim. Tek - râr bu mabeği ziyarete gelmiştim ve tekrar bu demir çubukla o çan azmanma ilişmiştim!. Şimdi aradan, dokuz yıl geçti, aklım, fikrim Birmanyadadır. O- ranm suyundan İçmek, gülünü koklamak, sarı, pembe, (yeşil, (Lungi) Wi güzelleri bir daha yö. rebilmek için hasret çekiyorum! Rangonda, büyük bir tahta sa- nayii imalâthanesi vardır. Burada gördüğüm iki filden bahsetmeli - yim: Beş yüz İşçiye gördürülecek bazı işleri hir tek filin nasıl başar- dığı, büyük kütükleri bir yandan bir yana nasl hareket meraklı bir şeydi. Fili idare eden bir yerli, elindeki kırbaçla hafifçe ayak'arma doku- nuyor, o koskoca kütükler filin hortumunda bir kibrit çöpü gibi krmıldanıyor. Ve kütük, yavaş ya- vaş, sağa, bazan sula, İstikamet alıyor, ilerliyor, geciliyork ve niha- zet gideceği yere ulaşıydr. Beş yüz gündelikçinin göreceği işi yapan bu filin günlük masrafı beş rubyeden ayda yüz elli rub- ye, fili idare eden adamm da aylık ücreti “50,, rubyedir. Fabrikaya insan kolundan ka - zandıran bu filin hayati bir prog- 1sm altında pek muntazamdır. Me sal saatleri Sden 12 ve2 denuBe kadardır. Mesai haricindeki vakti munta- zam bir İstirahatle geçer. Yalnız senede bir defa fil, dimaği bir buh- ran geçirir. Bunu vaktinden evvel anlarlar. Ve ona göre tedbir alırlar. Bu ted bir filin başma, beynine (sürülen bir merlinmden ibasettir. irmanyalılar, çok şen ve mi safirperver insanlardır. Yulnız onlarm izzetinefsine doku- nulursa, bir fil gibi kinci olurlar. Birmanya içerilerinde seyahat e- den gezginlere, başlarmı derde sokmamaları için bü-cihet #vvel - den bildirilir. Birmanyalı, bihas- sa Avrupalmm hakaretine taham- mül edemez ve hemen en kanlı müdafaa vaziyetine geçer. Kendi- lerine müsavi insan muamelesi edilince de hiç bir fedakârlıktan çekinmezler. Tahsil görmüş Bir - manyalı, ile arkadaşlık etmek bü yük bir zevktir. Birmanyalı, son yıllar zarfin- da, Jim ve irfan sahasında bayli Merilemiştir. Sporda, ve atıcılık - ta pek mahirdirler. İngilizlerle yap tıkları maçlar büyük alâka uyan- dırır, Birmanyalımın ayak oyunları, raks san'atınm bir şaheseridir. Meşhur Rus dansözü Madam Pav- lova, birlikte seyrettiğimiz bir yer- Wi dansı için, bana: “Birmanyalı - um bu harikalı dansları karşısın. da, ben kendimi çok zavallı görü- yorum.,, demişti, Bakınız: Şu gözlere, şu boyuna, şu syak ve el parmaklarının hare- ketine... Sanki her biri lisana gel. miş, konuşuyor!.... Meşhur (Vembley) sergisinde İ sabaha kadar çarşafı Devlet Hastanesi Hükümet hastanesinde yatmış, fa kir bir kadmla konuşuyorum. Bana anlatıyor: “Hastane temiz... Hariçten giren bir adam, ne mükemmel yer di- yebilir. Fakat içinde hasta olup yat. madıkça, içyüzünü anlamak mümkün değil... Doktorlar muntazam zaman. larda gelip bakıyorlar, fakat hasta bakıcılar bir felâket. Ben vaz'ı hamliçin girdim, hamil kolay oldu, fakat yeni kurtulan bir kadın yerin- den kalkamaz. En mühim bir ihtiyaç Için zili çalarsınız, hasta bakıcı yok. Bir saat sonra sallana sallana gelir, ihtiyacınızı söylersiniz, gider... Bir saat, İki saat. Hasta bakıcıyı koy . dunsa bul... Ben nihayet bir akşam dayanamadım. £ Hastabakıcı neden sonra geldi, çarşafı altımdan çekti, muşambann Üstünde kaldım, O gece getirmediler. Üştümüşüm, ertesi gün kırk derece ateş geldi, on gün ateşler içinde yan- dım. Daha bunun gibi nelerde neler. Ne olacak, devlet hastanesi... e Fakir kadının zihnine bu böylece yerleşmiş: Ne olacak, devlet hasta - nesi... Paralı bir hastaneye girerse bakılacağına kani,, (Oradaki hasta bakıcıların da hemen ayni olduğu - nun farkında değil. Hasta bakıcı, mektepte tahsil görmemiş, ancak bir İ hademe kabiliyetinde oldukça, devlet veya hususi, hasta bakıcının mahiyeti ve hastanm bakımı değişmez. Halkın kafasındaki bu Zihniyeti yıkmak için, her işte olduğu gibi devletin rehberliğine ihtiyacımız var, Devlet hastanesi, en mikemmel ba kım fırsatlarma o sahip olmalıdır. “Hasta bakıcı, kim arar, kim sorar,, İdiye baş çevirmezlerse, “devlet has, tanesi,, halkın kafasında böyle bir klişe olarak yapısır, kalır. ADSIZ YAZICI Adliye Terfi Listesi Dün adliye koridorlarında dolaşan bir habere göre; adliye vekâleti, İs - tanbul müddelumumiliğine yeki bir tayin, terfi ve nakil listesi tebliğ et. miştir. Bu listeye göre, İstanbul müd deiumumileri ve leri arasında eğişiklikler olmuştur. Bu nakil tan itibaren mute - ber olacağı için alâkadarlara ancak si günü tebligat yapılacağı söylenmektedir. Bulgaristan Hububat İhracını Menetfi Bulgaristan hükümeti, muvakkat bir zaman için her çeşit hububatın ihracını menetmiştir. Bulgar ihracat ofisinin neşrettiği son bir cetvele gö- re, Bulgaristanda ancak yetmiş bin ton buğdayla yirmi bin ton çavdar bulunduğu ve bu miktarın ancak Buk gar halkın ibtiyacını karşılayabile ceği anlaşılmaktadır. Yeni mahsulün idrakine kadar devam edecek olan ih- racat yasağı, yeni mahsul iyi olma dığı takdirde de uzatılacaktır. Birmanya dansözleri, seyredenle - rin ağzını bir karış açık bırakmış tı. afı er İşinde, koca da işinde Birmanyanın içeri taraflarında, ve bilhassa, yarı müstakil (Shsn) prensliğinde gördüklerim çok tu « bafıma gitmişti, Buralarda, koca- lar ev işi görür, çocuğa bâkar, kur dm da erkeğin göreceği işle uğra. şır. Fakat, Rangon gibi büyük çe- hirlerde, o sakim âdet kalkmış zi- hidir., Son yeni anayasa karariylo Hin distandan ayrılan Birmanya bun- dan sonra, her sahada terakki et- meğe namzettir.. Pirinç, petrol, kıymetli tahta ve bilhassa dünyanm hiç bir tarafın. da çıkmıyan güvercin kanı ren - gindeki yakut taşları başlıca ihraç ettiği eşyadandır. Rangon gibi, çok mühim bir t e caret şehri İle alış veriş rabitasr kurmak ve evvelce olduğu gihi ye niden bir konsolosluk ihdas etmek zamanı gelmşitir, fikrindeyim.