Kahraman ESKİ YIL hava sübaylarımızdan bir kaçı bir LARIN DELİŞMEN TAYYARECİSİ MAZİYE YENİ KAİDE: KARIŞTI SAAT ON - YATAĞA KONİ arar, B Kn an ar e ar Ar YAZAN: AHMET EMİN YALMAN / MARA EE APA üyük hava merkezimizi eskiden tanıyorum. Fakat iki, üç Senedir buraya yolum düşmemişti. Bu defa burada baş- ka bir âlem ve yeni bir inkişaf halinde bir t yareci tipi buldum. Bir'defa kocaman meydanda büyük değişiklikler var, Yeni yeni binalar kurulmuş; ortalık bir mamüre halini almış. Yeni modem hangarlar, erlere mahsus yeni kışla paviyonları, eskiden oluklu saçtan kulübelere sığınan Hava Mektebi için yeni muazzam binalar... , Yeni kışla Kışlaları dol şıyoruz. Eskiden kışla havası diye hususi, ağır bir kava vardı. Bura- da bol, temiz ha- valı, ışıklı, mun- tazam kovuşlar buluyoruz. Demir karyolalar, vapur larda olduğu gibi Wi kati yapıl muş, ortalık terte- miz. Bu temiz yatakların içinde Yatanlar için sik sik yıkanmak mecburiyeti var, Vazife yolu ile te- mizlik / itiyatları kuruluyor. Ders Yeğleri O mükem me... Ere, kışla mektebinin o üç ip öğrettiklerini eski mektep Senede öğretemezdi Mutfakta her şey yerli yerinde, na küçük, temiz bir yiyecek fab & benziyor. Erlerin yemeğin- BÜümüne getiriyorlar: ti bul Kur pilâyı ve üzüm hoşafı... Bir ki- şilik küçük somun halinde, pek 1€- zetli ekmeğe katık ederek kaşıkir yoruz. Cidden nefis... Tayyericitik ince bir ihtisas mes- leği olduğu için burada erlere an - cak bir yardımcı işçi rolü düşüyor. Fakat tayyareleri çok seviyorlar. Tiplere merak ediyorlar, Bir çok geyler öğreniyorlar, Ne çare ki, bu heves tayyarecilik mesleğinde iler. lemeğe kâfi gelmiyor. 'Tayyare alaylarmda çalışan er - Yer, ancak onbaştlığa kadar İlerliyo- biliyorlar, Hangar âlemi H angarları dolaşıyoruz. Her : gey bir fabrika intizamile iş- Biyor. Tayyare için çak itina, çok Hava erlerimiz Pi iyade tali minde bakım lâzm... Hangarlarda sıkı ve kontrollü bir çalışma var... Makinist- ler uçuştan inen tayyareler üzerin- de uğraşıyorlarHer tayyarenin me- wul makinisti Vâr. Makinistin tay- yarecilikte vazifesi büyüktür. Ma- Ti hiç göze görünmeden tayya- renin mükadderatmda mühim bir rol oynıyar bir unsurdur. De nin emniyeti içip. o0a güvenilir. En küçük dalgınlığı Ve ihmali kıymet 14 malzemey& ondan çok kıymetli insan hayatima mal olabilir, Yeniden uçacak tayyareler dışa- yıya çıkarılıyor” Seyyar kamyonlar tulumba ile ani surette depoları dol Suruyor. Eski günlerin iptidai ça Kiyıoa şekileri temamile. ortadır kalkmış. Varillerden etrafa akrta 8- basile depo doldurma; | tulum! fa çalışmak usulleri maziye karış- “kacak tayyareler ede işletiliyor. Bu sayede motör istenilen nıyor. Hem de bir müddet hem son bir kontrolden uça ğın kanadında mz Madenci ile tayyareci H er bir çarkı biribirine bağlı olan, saniyesi saniyesine işliyen bu kocaman makine için tay- yarecinin rolü ne oluyor? Yanımda arkadaşa bunu soruyo- ram ve diyorum ki: — Tayyareci deyince herkesin hatırma delişmen bir insan gelir. Havalarda uçmak cesaretine İzarşı- Irk olarak yeryüzünde delilikler yapmak hakkın. elde ettiğini zan- neden bir insan.. Benim bir madenci arkadaşım var, Delişmen bir adamdır. İtiraza maruz kalmca der ki: “İki smıf in- sani yeryüzünün kaldelerile sık sıkı ya mukayyet tutmamak lazımdır: Yer altmda çalışan madenci ve yer üstünde uçan tayyareci... Delişmen olmak bizim hakkımızdır. Tayyareci hakkımdaki umumi fi kir, çok İçen, macera arayan, İnti- zamarz bir hayat geçirmeyi zevk bilen bir adam olduğudur. Bunun İ- çin macera heyecanı Arayan çocuk- larda tayyareci olmak hevesi var- dır, Bu umumi kanaat doğru mu? | Maceracı şövelye ip ayyarecilik yeni bir meslek- tür. Dün ölüm tehlikesile do- Yu bir mesleketi, fik devirlerde yareci, hiç şüphesiz havalarda max cera arayan bir şövaiye vaziyetin» de idi. Harpte tayyaresin? düşman tayyaresi avına çıkan ve ŞU kada» rıner düşman tayyaresini düşürdü- ğü ilân edilen tayyareci Maya Tek düşman şövalyeleri koşan bir şövalyeden farkaızdı. Ha- va tabiyesine de bu vurucu gövsiye fikri hâkimdi. Tayyarecilik te, buna dayanır. ta biye fikirleri de çok değişti. Maj- zeme tekemmül etti. Malzemenin fenalığından, motörün iyi işleme mesinden ileri gelen kaza Ve ölüm ihtimalleri çok azaldı. Yerde Y& pılan hava tarassudu ve diğer te- sisattan görülen yardımlar da baş- ka nevi kaza ihtimallerini #zsltti. Buna mukabil tayyarelerin süra- 4 gittikçe arttı. Tayyareci gittikçe fazla kendi dimağma ve bünyesine güvenmek mecburiyetinâeğir. Bur günkü tayyare süratleri ve diğer şartlar karşısmda hava düellesu- nun mânası kalmamıştır. Düşman- la çarpışacak bir tayyart kuvveti en az üç tayyareden mürekkep ol malıdır. Bunlar beraberce çalışma- ğa alışmış bulunmalıdır. Bugünkü süratle karşımda ma- kineli tüfeğin isabet mesafesi kâfi gelmiyor. Az, çok tesir elde etmek için bir çok tüfeklerin AYNİ anda hedef sahasma mermi AST lazımdır. Daha uzak mesafeye ateş edebilen tayyare topları ds hava silâhları arasında tamamile yerleş- miştir, (Arkası 10 uncuda) KUMANDA NLARIN ZAR am Z HATIRALARI Mütareke yılının Acı Günlerinde... Mn Emin hatralarma devam etti: Mürettep birinci fırka kuman- danlığna geçtikten sonrs da bu faaliyetimize bir müddet de- vam ettik, Gizlice tedarik ettiği- miz takalarla, İstanbuldan İnebo- taya böyle bir çok silâh ve cepha- pe, kaçırmıya muvaffak olduk. İş- çal kuvvetleri kumandanlığı, ni“ hayet işi anladı ve bu fasliyetimi- se mâni olmak için, mürettep fırka- yı lâğvettirdi. Karadeniz Boğazı müstahkem mevkii kumandanlığın- da bulunduğum günlerde idi, İstin- yede bulunan bir Fransız torpido- sunun efradı, Boyacıköyünde rast ladıkları Türk kadmlarma sarkın- tık ediyorlardı. Bunlardan şikâ - yetler, gitgide çoğaldı. Öyle ki, bir gün, hepsini yakalatıp, gemilerine teslim edilmek üzere, İstinye polis merkezine göndermiye mecbur ol- dum, Fransız torpidosu süvarisi, peferlerinin, tarafımızdan verilen bir emitle tutularak, karakolda ne- zaret altmâ alındıklarını haber 4- lir almaz, büyük bir hiddete ka - pılmıştı. Vay. Ne demek olsundu. Kara- #ma, denizine ve havasma hâkim oldukları bir memlekette Fransız bahriyelilerini, Türk karakoluna göndermek, ne demekti? ransır torpidosu, süvarisi, aklmdan ibtimal ki bunları geçirerek, dehşetli coşmuş olacak- tı ki, malyetine aldığı. bir- takım bahriye neferlerile karargihıma baskın yapmayı tecrübe etti, Fran «ız bahriyelilerin hepsi de süngü takmışlardı. Süvari, en önde ilerli- yordu. Karargâhtaki odamm kapı- sı ansızm açıldığını ve Fransız sü- yarisinin elinde tabanca olduğu halde içeri girdiğini gördüm. Bu- nun, bir dost ziyareti olmadığını farkeden karargâhtaki kahraman zabit ve neferlerim, derhal silâhla- rma sarıldılar. Fransız süvarisinin ne yapacağını gözetliyerek tetikte bekliyorlardı. Süvari, bizim bu kadar tedbirli ve hele bu kadar soğukkanlı davra nacağımızi pek te ummamıştı. Gü rültüye Pâpuç bırakan takımdan olmadığımızı bu hareketlerimizle Franaız #üvarisine anlatmış olu" yorduk. Tabanca İle yanıma giren #lüva- ri, her tarafımı sarılması Üzerine, hemen tavrın: değiştirdi ve taban- casmı cebine koyarak, bizimle baş» ka türlü konuşmıya başladı. Tara» fımızdan yapılan muamelenin hak sız olmadığını, kendisine ispat et- tik, Bizi selâmlıyarak, gemisine döndü. rtik anlıyordum: İstanbuldan ayrılmak zamanı gelmişti. Kış mevsimi içinde havanm çok soğuk olduğu bir gündü. Polis mü- düriyetinden, ticaret yapmak mak sadile seyahat edenlere mahsus bir vesika alarak, Fransız bandıralı bir vapurla İneboluya hareket et- tim. Oradan da doğruca Ankaraya geçtim. Tam bu sırada Sakarya sırtlarmdaki savaş lehimize neti celenmiş, milli ordumuz, büyük bir zafer kazanmıştı. Haftalarca sü- ren kanlı taarruzlarının kat'i bir mağlübiyetle neticelenmesi üzeri- ne, düşman Eskişehir ve Afyon hattıma çekildi. Bundan (sonraki günler içinde ordumuz, hummalı bir hazırlık devresine girmişti. tatürk; cepheden cepheye ko A şarak, her eksiği gören göz“ leriyle, yarının büyük imha muhar rebesine, genç milli orduyu yetiş- tirmekle meşguldü. Düşman mut- laka, Akdenize dökülecekti, Hazır- lıklar, sona erince, Başkumandan, İaarruza karar verdi ve bu taarru- ru, benim erkânı harbiye relsiliği- Fransız Bahriyelisi Yola Geldi YAZAN: Selâhaddin Güngör | Korgeneral Emin dördüncü kolordu kumanda nı iken (solda) ni yaptığım birinci orduya tevdi buyurdular, Ordu, en yüksek makamdan al- dığı direktiflerle bu (tearruzun plânmı en ufak teferrüatma ka- dar tesbit ve Başkumandanm tas- vibine arzetti. Hazırlanan plân: kısaca anlatayım: Eakişehir, Af- yon ve Sandıklı hattmda bulunan Yunan ordusu, cepheden işgal eği- lerek sağ cenahtan çevrilecek ve İzmirle muvasale hattı kesilerek düşman, Kütahya ve Bursa taraf - Jarma atılacsktı. Bu plân, son derece tehlikeli, fakat muvaffakryet halinde Yunan ordusunun mahvini “ İntaç edecek derecede müessirdi. atırımda kaldığına göre, ta. arruz başlamadan bir haf. ta evvel milli ordumuz, toplanma hareketleri yapmıya başlamıştı. Bu hareketler, o kadar gizli tutu- luyardu ki, Yuhanlılar, katiyyen farkma varamadılar. Kıtalarımız, yalnız geceleri yürür, gündüzleri köylerde, çalı diplerinde, içtima hatlarında ormancıklar ve funda- lıklar arkasında, saklanıyorlârdı. Bu suretle hazırlığımızı, düşmana biç hissettirmeden ikmal ettik. Bü- yük taarruz 28 Ağustos sabahı, fe. cir vakti başlıyacaktı. Bütün or. du, Yüce Başkumandanının' vere- ceği işareti bekliyordu. O gece, ka- rargâhta hiç kimse uyumadı. Meh- metçiklerimizin maneviyatları © kadar mükemmeldi ki, mümkün olsa, taarruz emrini beklemeden İ. ieri atılacaklardı. arihi dakika, yaklaştıkça, heyecan artıyordu. Bütün bir milletin kurtuluş müjdesi, sa- bahın alaca karanlığı içinde gürli- yecek topların sesinde gizliydi. Sa- at tam beş... Ufuk, henüz siyah bir perde İle örtülü... Tanyerinde, bel li belirsiz bir kızartı başlarken, or- dumuzun yarma hâreketi için inti- hap edilen cephesi Üzerinde, yüz“ lerce top, hep birden, kızıl ateş sa. vuran ağızlariyle düşman hatların nı misli görülmemiş bir gülle kw sırgasına tuttular. Yunan Ordusuç bu kesif ateş karşısında müthiş bir saramtıya uğrağı Toplarımız, fa» sılasız ateş ediyor, dilşman safla. rında korkunç boşluklar bâsü olum yordu. K oca tepenin bu tarih! daki kalarda, nasıl heybetli bir manzara arzettiğini şimdi size 1 yikiyle anlatamıyacağım. Yalnız şu © kadar söyliyeyim ki, Türk kurtu tuş (o ordusunun Başkuman- danı Gazi Musta» fa Kemal, taar- ruz o mahallinde idiler. Başlarında kus zu derisinden bü- yük bir kalpak, sırtlarmda toprak rengi bir asket elbisesi vardı. Bu büyük askeri, si- lâh o arkadaşlari olan Mehmetçik“ lerden ayıran yâ» kasmdaki o “Mü- gir, işaretinden başka bir hususi heyecan (içinde bulunduğu" muz için, © siras da kendilerini pek yakından tetkike muvaffak olama dım. Yalnız bas tırlıyorum ki, Fey. zi ve İsmet Paşa lar — Mareşal Fevsi (o Çakmak, İsmet İnönü — yanlarında bulu nüyorlardı. o Karargâhm (büyük rütbeli bütün zabitleri de orada idiler, tatürk — o günkü adıyla Müşir Mustafa Kemal — topçumuzun isabetli teksif ateşine den memnun kaldılar. 'Tarsssutlam rmdan aldıkları netice, kendilerin» âe iyi bir intiba bıraktığı belliys di, Arada bir, yanmdakilere, tak, dirlerini, izhardan kendilerini alan mıyorlardı. Nitekim, biraz sonra; ordunun topçu müfettişi le yar ma hareketini yapan dördüncü KO lordu topçu kumandanmm rütbe lerini birer derece terfi ettiler. İ Büyük taarruz, o gün akşame; gecesi sabahın ve ertesi günü İkİN di vaktine kadar bütün cephe üze. Tarruz devam ettiği müddetçe, başta Atatürk olmak tzere, hig kimse karargâha gitmedi aşkumandan, harekfir, sdü” adım takip ediyor, icap © den emirleri veriyor, opduların sevk ve idaresinde dahiyane biE kudret gösteriyorlardı. ” Taarruzun ikinci günü, akşamg doğru, Yunanlılar, her tarafta çesi kilmiye başladılar. v Kocatepeden, gördüğümüz #9 vaziyet şuydu: Afyonkarahisar â levler içinde yanıyordu. Kıtalarik mız, bozgun halinde çekilen düş. manm peşini bırakmıyarak, tefe kettikleri mevzilere giriyor ve dur madan İlerliyorlardı. 26 Ağustose tan 30 Ağustosa kadar geçen düşmanı takip ile gecti. (Arkası var)