8 Ekim 1936 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 4

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

BÜYÜK ( Sağlık n Bu Föksln "INîıLLıîğı ACInahlha:tler Oğütleri S_(.IMERağineması öy, Çörekler ni kuvvetleri, 335 senesi ha- tam altıncı günü, küçük ve süvari kuvvetlerile (Diya- mıntakasında, (Hama dağı) - imali şarkisinde hududu geçmiş- . ve ertesi gün de (Küştiyan) da- Türk karakollarına tecavüz &* - işlerdi... Fakat, kâmilen tardedil - işlerdi. Artık kanlı hâdise ve facialar şüy- lece biribirini takibe başlamıştı: 5/7/38ö te süvari ile takviye edil- miş bir Ermeni piyade müfrezesi (Sarıbiyık) a tecavüz etmiş, fakat şiddetli bir müsademe neticesinde geri çekilmiştir. 11- 7 - 3ö te bir Ermeni müfrezesi KMosan) üzerine hücum etmiş; - bir buçuk saat süren bir müsademeden sonra bu da tardedilmiştir. 13/7/35 te, takviye edilen Ermeni müfrezeleri bu hücumu tekrar eyle . mişlerse de, gene hiçbir netice elde edememişlerdi. Bu hâdisatın cereyanı esnasında Ermeniler (Kars) ve (Sarıkâmış) ha valisinde Türk ve müslüman"'arın ile- ri gelenlerini tevkif etmişler; (tekâ- lifi harbiye) diye bütün at, araba, hayvan veerzak depolarma, bütün servetlerine vazıyet eylemişler... Son ra da, (askeri sebeplerden dnlayı başka yere naklediyoruz) diye; bu zavallıları, artık bir daha dönülme- sine imkân olmıyan- kanlı yollara göndermişlerdi... (Kars) ve (Sarıka- mış) halkı dehşet içinde kalmışlar; halkın mühim bir kısmı, (Allahüek - ber) dağına çıkıp şuraya buraya sak- lanarak hayatlarını kurtarmışlardı. (Nahcivan), (Zengezor), (Darekez) mıntakalarındaki Türkler ise; bütün mallarını mülklerini yüzüstü bırak - mışlar; civarlarındaki dağlara ilti - caya mecbur olmuşlardı. Ermeni ordusu; ileri harekete geç- Meden evvel, o civardaki Türk — ve müslümanları 'kâmilen “imha' etmek istemiş; çeteler vasıtasile her taraf- ta (katliâm) a girişmişti. 4/7/35 te, (Akçakale) ye tâbi dört köy basılmış; bir köy halkı kâmilen bıçaktan geçirildikten sonra, diğer üç köy halkından da elleri silâh “uta: bilecek olan (altmışar kişi) kesilmiş; bazılarının kadın ve kızları da alınıp götürülmüştü. (Kızılhamam!ı) ve (Kağızman) ha valisindeki köylere, top ve makinalı tüfeklerle mücelihez müfrezeler hü - cum ederek halkın bir kısmmı katil ve imha, mallar:11 da kâmilen yağ : ma eylemişti. 5/1/35 — tarihinde, (Kağızman) eşrafından (Mustafa Efendi zade Aslan Bey) ile refikası ve (İsmail E- fendi zade Ahmet Efendi), Kars ile Kağızman arasındaki Ermeni kara - kolu efradı tarafından tevkif edil - miş; (Berna) civarına götürülerek öldürüldükten sonra cesetleri Kağız- mana getirilmiş ;caddenin ortasmna atılrvermişti... Bu korkunç faciayı gören Türk ve müslümanların çoğu, — korkula - Gece y No. 64 Bilâl, şen kahkahalarla odayı çın- latıyordu: — Oyun tuttu; sükse tam, değil mi? O zaman da, değme keyfimize... Artık Allahını seven bizi tutmasın... İclâl, ellerini çırpıyordu: — Mükemmel... Ve ahali, uykusu gelmiş, gözleri kapanarak evierine dönerken, biz, yaşıyoruz... Kendi kadehi mi, başkasının ka- dehi mi, aldırmadı, ortadan bir ka- deh aldı, doldurup içti: — Suat Bey, muhakkak gelecek mi? Mevlüt, şaşırmıştı: — Neye sordunuz? Gelecekti ama. İclâl, parmaklarımı çıtlattı: — Onun kolayı var... Sabahati uyandıralım. Sun'ullah, kendi de içinden çıka- madığı garip bir tereddüde düşmüş- tü: — O da kolay... Ne yapmak fik- Yazan : Ziya Şakır Ve Armutlu Köy- ç Gün Içinde Tahrip Edi lmıştı rından dağlara iltica etmişlerdi. (Erivan), (Kars) ve (Kağızman) havalisindeki Türkler, artık hayat - larının büyük bir -tehdit ve tehlike içinde bulunduklarmı — anladıkları için memleketlerini terketmişler; bin müşkülât ile hududu geçerek Türk topraklarına iltica eylemişlerdir . 10/7/35 de (Başköy)ü işgal eden Ermeni müfrezeleri, (Armutlu) ci - varındaki sırtlarda, tahkimata giriş- mişlerdi. Uç gün sonra, (Çürükler, Gıytap, Armutlu, Başköy) ismindeki Türk köyleri kâmilen yağma ve tahrıp e- dilmiş ,halktan ele geçirilebilenler kurşuna dizilmişlerdi , Yine o günlerde, (Nahcivan) ve (Şerod) havalisinde, kırk beş Türk ve müslüman köyüne Ermeni asker kıta'ları tarafından hücum edile'ek şimedifer hattı Üüzerinde bulunan köyler ateşe verilmiş.. zırhlı tren - lerden de halk üzerine ateş edilmiş- ti . (Aras) mıntakasında bulunan Er- meni kıt'alarına, o civardaki Tütk ve islâmları kâmilen nehre dökmek için emir verilmişti . (Karakurt) civarındaki köylerin halkı, hayatlarmnı kurtarmak - içn dağlara iltica etmek istemişlerldi. Fakat, arkalarından yetişen Erimeni müfrezelerinin mitralyöz ateşleri al- fında ,kâmilen erimişlerdi . Bütün bu acı haberler, Şark vila- yetleri halkını heyecan ve endişeye düşürdükten sonra; Ankaraya, bü: yük Millet Meclisi ve hükümeti ma- hafiline aksediyor; derin bir teessüt- le karşılanıyordu. Ermenileri hak ve insafa davet et- mek için muhtelif vasıtalara teşeb - büs edilmişti. ğ Fakat bunların hiçbiri, semere vermemişti. Türklere yapılan zulüm hudutlarını daha ziyade genişletmiş- ti Hattâ Ermeni kuvvetleri, (Ol- ti) de teşekkül €den Türk idaresıni iskat, ve oradaki Türkleri de kâmı- len imha etmek için bütün o hava- liyi istilâ etmişlerdi.. Büyük Millet Meclisi, artık bu-cinayetlere taham- mül edememiş; Hariciye Vekileti vasıtasiyle (Ermeni Cumhuriyeti) - ne bir ültimatom göndermişti . Bir taraftan, itilâf devletleri tara- findan şımartılan; diğer taraftan da Damat Ferit Paşa hükümeti tara - fından teşvik olunan Ermeniler; Ankaradan gönderilen bu ültimato- ma cür'etkârane bir cevapla muka - bele etmişlerdi. Ve bu hareketleriyle de, artık her türlü cezayı haket - mişlerdi. çok “genç,, gelip gitmişlerdi. ların hangisi idi? Apartımana “bir zamanlar geldi- ği” kapıcının gözüne ilişmesi, hatı- rmda kalabilmesi için, bu gencin, “bir zamanlar,, pek sık gelmiş olma- sı lâzımdı... Bun - (Arkası var! Yarısı Muhmul YEsAKI rindesiniz ? İclâl, Sun'ullahı, Mevlüdu yakala— rından tutarak kendine doğru çek- ti: — Buü gece, reponuz var, değil mi? İkisi birden cevap verdiler: — Evet. İclâl, ikisinin yüzüne bakarak söy- lüyordu: — Bana, sahneye çıkmamı tek- lif ettiniz... Hayır, kabul etmiyo- rum... Fakat, kulise geleceğim... — Mükemmel, İclâl Hanım... Bi- zim de istediğimiz, sizin dostluğu- nuz... — Mersi... Sizinle arkadaşlık ede- ceğim... Ben, yalnızlıktan ve sessiz- likten sikıliyorum... Bu gece, — bir yere gitmek için söz vermiş miydi- niz? Sun'ullah, yutkundu: — Fofo ile buluşup gezecektik. lavuk İstasyonu İzmirde tavuk beslemenin yolunu öğretmek üzere bir tavuk istasyo - nu açılıyormuş, Ankaradan oraya bir çok makineler ve levazım gön-| dermişler, tavuk istasyonu gelişin ce İzmir vilâyetinin kazalarında da şubeleri olacakmış ve en sonunda halka ucüz tavuk ve yumurta satı - lacakmış. . Ucuz satılacağını kimse temin e- demez. Çünkü Izmirliler her şeyden önce tüccar kişidirler, hem de mal-| larımı yabancı memleketlere satmayı severler. Bizim memleketin yumur - taları, tavuğu ve yumurtası az Olan Avrupa ülkelerinde zaten rağbet - tedir . İzmirde “fenni” usulde yetiştiri - lecek olan tavuklar ve yumurtalar da şüphesiz rağbet bulacak ve onla rı pahalı almıya müşteri çıkacaktır, bize de satılâmıyan tavuklar ve yu- murtalar kalacaktır. , Bununla beraber bu güzel habere ben pek sevindim, Bizde zaten h'ç te geri olmıyan tavukçuluk mesleği bir kat daha ilerliyecek demektir. Tavuğun hekimlikte pek büyük bir ehemmiyeti olduğunu elbette pek iyi bilirsiniz: İnsan uzun bir hasta. lkta yalnız, sütle ve yoğurtla bes - lendikten sonra, hekim tavuğun be- yaz etinden bir parça yemeğe Mü - saade edince hastalık artık geçmiş demektir. Onun için nekahet halin- de bulunan bir hastanın önüne ta - vuğun kanadı gelince yeniden dün- yaya gelmiş gibi sevinir, tebessim eder. Tavuk insana yeni bir hayat ümidi veren kıymetli bir sembol- dür. İyi yemek yemesini bilenlerin kavlince ,tabiat tavuğu sırf insanla: ra zevk vermek ,yemek kilerietini süslemek ,ziyafetleri şenlendirmek için yaratmıştır. Bu &öz ilmi bakım- dan doğru olmasa bile zevk bakı - mından pek haklıdır . Hekimlerin nekahet halinde bulu- nan hastalara tavuk yedirmeleri yalnız lezzeti için değildir. Tavuk”eti “bir taraftanı Tezetiboir y la beraber, bir taraftan da hıızml dadır. Meselâ, kücük bir pilicin bile yüz gramında 22 gram albomin ve 5 gram yağ olduğu halde insana 204 kalori temin eder. Bu da hindi ve kaz eti kadar değilse bile av etlerinin bir çoğundan daha fazladır . Tabiat tavuğu iİnsanların zevki için yarattığından olacak, insanla - rın sana'ti de işe girişerek tavuğun tabii halinden ondan kaynamıs, kı- zarmış, soğuk ve sıcak türlü türlü yemekler yapmak usulünü bulmuş- tur. Tavuk yumurtasınm da karışa- mıyacağı, tatlı olsun veya tuazlu ol- sun, hemen hiç bir yemek yok gibi: dir . İnsan sana'ti tavuğun yalnız tabii halinde yemeklerini yapmakla kal - mıyark, onu karanlıkta zorla besli - yerek, horos tavuk yaparak, semirt- miş, ve bu suretle tavuğun tabii lezzetini sun'i olarak arttırmıştır. Böyle zorla semirtilen . tavuklar AAAT TT a A TTT D — Nereye? — Vallahi doğrusunu isterseniz, daha kararlaştırmamıştık... Yalnız, bu repo gecemizi, boşuboşuna ge - çirmek istemiyoruz. — Mükemmael, enfes... İclâl, Sun'ullahın yakasını bırak- tı: — Şimdi siz, doğruca Fofo'nun apartmanına gider, onu alırsınız... — Peki, sonra İclâl, düşünüyordu: — BSonra?.. Sonra?. Sonra, bizi... Mevlüde baktı: — BSonra, bizi nerede beklesin - ler? Mevlüt; omuzlarmı kaldırdı: — Bilmem! Siz bilirsiniz... İclâl, Bilâla dönmüştü: — Bilâl Bey, siz, neresini müna- sip görüyorsunuz? Bilâl, çok düşünmedi - — Evvelâ Kapriste buluşuruz. Bir kere kimler gelecek, kaç kişi olacağız, toplanıp anlıyalım. Orada hep beraber karar veririz. İclâj, sevinçle haykırdı: — Bravoo.. En muvafıkı bu... lay ve epeyce kuvvet verecek bir. gi- | Sun'ullah Bey, siz, hemen gidiniz... Çıganlar Kralı Alfred Rode e meşhur orkestrasını JCANITA filminde taktim ediyor. İlâveten: FOX JURNAL'da "ariciye Vekilimiz Bay Rüştü rasın Montrö konferansında nut kunu söylerken, Ispanya muha- rebesi ve saire. Telefon: 42851 A V E Buakşam MELEK Sinemasında Sinema filimlerinin hakiki bir incisi: MAR İi A Baş rollerde: Geçen sene takdirlerle ve lanan, (UNUTMA BENİ) filminin unutulmaz yaratıcısı BENJAMİ N O GiıcğLi ve KATE DE N A0 Y Ayrıca: PARAMOUNT dünya haberleri gazetesinin büyük muvaffakıyeti: ISpı.nyı ateşler.içinde ve saire ve tabii ve nefis renkli M. G. M. MIKI MAVS DIKKAT: Numarali biletlerinizi evvelden aldırın. Telefon : 40868 alkışlarla karşı: vakayii: Alkazar Görülmemiş... En büyük film... KADINLAR KLUBU (Danielle Darrieux) Tepebaşı Dram kısmı Bu akşam 20 â Makbet Fransız Tiyatrosunda Operet kısmı U akşam saat 20 30 da İstanbul Betediyesi ŞehirTiyatrosu ö N Hafif yemekler — Piliç rostosu patates pöresi, taze ebegümeci, kızıl- cık peltesi. Ağır yemekler — Rosto sebzeli, tatarböreği, un helvası. artık hasta * yemeği sayılama-'> a da, hasta olmıyanlar için pek lezzetli ve küvvetli gıda olur. Tavuk etinden yaprlan sucuklar, ve Onun suyunu dondurarak yapı - lan Jele en kibar sofralarında zevk veren şeylerdir . Tavuğu, ressamların kullandık - ları muşambalara benzetirler. Res - sam mMmuşambanın üzerinde san'ati - ni göstererek gözlere zevk verdiği gibi, aşcılık artisti de tavuk üzerin- de Sana'tini göstererek dillerin ne büyük zevkini temin eder . LOKMAN HEKİM Fofoya bilhassa tarafımdan rica e - diniz... Dün gece, ben, sizin koltu - gunuzda idim. Bu gece de, sıra bende... K Sun'ullah, darılmış gibi gülümse- di: — Aman rica ederim Telâl Hanım, böyle şeyin lâkırdısı mı olur? Bilâl, elinde tesbihini sallıyarak b'ağu'd!: — Haydi, bas, çek arabayı.... Durmuş ağız yapıyor, boşuna vakit geçiyor.. Sun'ullah, kaşlarını çattı, ters bir cevap verecekti, fakat İclâlin güldü- günü, Bilâlin omuzuna vurarak: — Değil mi ya, Bilâlciğim?. Dediniği görünce, sustu, yutkun- du, eliyle selâm verdi: — Kapriste bulaşacağız... O, çıkmca, Telâl, Mevlüde: — Siz de Sabahati uyandırınız, dedi.. f Mevlüt, başını kaşıyordu: — Uykusunu almıştır, inşallah... Tclâl, kolunu Bilâlin boynuna at- mıştı: — Benim kavalyem de işte... Mevlüt, içini çekti: Bu senenin en güzel filmi... Oynıyanlar: nutkunu söylerken, Madride doğru Bu akşam S ARA Y Sinemasında Emsalsiz bir şaheser... HL .. bi OLÜM PERiİiSİ Fransızca sözlü filminin ilk iraesi şerefine BUYUK GALA FREDERİC MARCH - MERLE OBERON-HERBERT MARSHALL FOX JURNAL'de: Bay Doktor Tevfik Aras Montrö konferansında kalar ve saire.. yürüyüş, Sonbahar modası, şap - EHLİSALİB MUHAREBELERİ Bugün ilk matineden itibaren Haa ARYA Eski Elhamra) SİNEMAS KÜŞAT GALASI OLARAK JEAN 'KİEPURA ve LİEN DEYERS BU1UN GÜZELLERİ SEVERiM Aşk, ve güzel musiki ve nefis şarkılar filmi. Nlâveten; “PARİSDE Gİ- YILENLER,, Paramount Jurnal havadisleri ve MİCKEY. Matineler: 2/74, 415, 64 suvare 21 de, LA TÜRK SİNEMASI Yarın akşam saat 21 de LİLİAN HARVE YveWİLLY FRİTSCH tarafından bir sureti fevkalâdede yaratılan KARA GÜLLER filmine başlıyor. Senaryosu, temsil tarzı, Fınlâ_ndıya musikisi ve gü. zel mizanseni itibarile şimdiye kadar çevrilen filmler arasında tama- men yeni ve calibi dikkat bir alâka uyandırıyor. — Bunu kıskandım... İclâl, işaret pumsğı,m salladı: — Susunuz... Sabahat duymasın.. Bilâl, genç kadının elini dudakla- rına götürdü: — Bu iltifat, beni ihya etti, TIclâl Hanım... Size, ne kadar hürmetim olduğunu bilemezsiniz... Bu iltifatı- nızı unutmiyacağım. k —1 İclâl, kapmın çalmdığını duyun - ca, kendi kendine: — Acaba kim? dedi. Vakit, geç mi, erken mi, farkında değildi. Komodinin üstünde duran bilek saatine baktı, hayretle dürala- di: ; — Ona çeyrek var... Ben, daha er- ken sanıyordum. Gece, nisbeten erken yattığı için, başı hafif uyanmış, hemen yataktan fırlamıştı... Kapı, tekrar çalmdı. İclâl, yatak odasının kapısını a - ralayarak seslendi: — Madam, kapı çalınıyor. Madam Zaruyi cevap vermemiş- b K İclâl, merak etti, sofaya çıktı, tek- - rar bağırdı: — Madam, neredesin?. Yaşlı kadının gene ses vermediği- ni görünce, kapıya gitti; fakat sa - bahlık kıyafetinden Uutandı, hemen açmak istemedi, sordu: -- Kim Gn Kalm bir erkek sesi cevap ver * mişti: — Benlm. kapıcı... Bir mektubu « DUZ var... İclâl, kapıyı araladı, kapıcının u- zattığı zarfi aldı şüzerinde pul olma- dığı gözüne çarpmıştı: | — Mektubu kim getirdi? y Kapıcı, merdivene doğru yürüyor- — du: — Gençten biri bıraktı... Bir za « manlar, sizin apartımana da gelir “ di. İelâl, kapıyı kapadı, zarfı ıçıcak' * tı, fakat, kapıcının: | — Bir zamanlar, sizin apartıma * na da gelirdi! Demesi, genç kadımı düşündür * müştü; “bir zamanlar, ı.putıman'* gelen gençten biri,,! Bu, kim ol , lirdi?., Apartımana, bir zamanlafı a (Arkası var) |

Bu sayıdan diğer sayfalar: