BAA l -Beynelmilel Sporda İbret Alınacak Vakalar Amerikalıların Siyah Şampiyonlara Karşı Hisleri- Japonun Kazanması İçin Eir Amerikalı Gayret Etmiş - Futbolcülerim'zin Mağlübiyet!leri Darbı- mesel Haline Gelm'ş öYT SN Maraton birincisi koşuda Berlinde bulunan bir arkadaşımızın bize gönderdiği mektuptan dikkate değer, ibret alınacak bazı kısımlarını aynen aşağıya alıyoruz. Arkadaşımızın anlattığı vak'a - lar içinde bilhassa Amerikalı beyazların zenci şampiyon- lara karşı besledikleri ve açıkça gösterdikleri hisler ve muameleler hakikaten insanı hayretler içinde bırakıyor. Vâkıa beyaz Amerikalıların siyahları sevmediklerini her bilirdik fakat bu hissin Berlindeki arkadaşın anlattığı de- rece ve şekilde gösterilebileceğini hiç ummazdık. Mektu- bun dikkati çeken parçalarına başlıyoruz: Fırsattan istifade, size - geç dahi dlsa - Berlin Olimpiyatları hakkında şimdiye kadar hiçbir gazetede çık - mamış olan bazı mühim vak'aları an- latacağım: Oyunlar kazanıldıktan sonra Ber - lindeki Amerikan sefareti kendi at - letleri şerefine bir çay ziyafeti yaptı. Fakat Amerikaya müteaddit birinci - likler kazandıran Zencilerden'hiçbiri- ni davet etmedi. Bilhassa meşhur Ovens'i görmek için bu çaya giden bir zat “kendisi bana anlattı” kâtip- lerden birine Ovens'i soruyor; niçin davette bulunmadığını öğrenmek isti- yor. Aldığı cevap: — Renkli armut!... O gelse idi biz çıkardık.... * Bir sporcu zihniyetini gösterir, bi- zim gençlere ders olacak bir vak'a daha şöyle geçti. Bu hikâye Maraton birincisi Japonyalının ağzından din- lenmiştir: Koşunun onuncu kilometresinde Japonyalı önde, ve hemen arkasın - den bir Amerikalı geliyorlar. - Biraz gonra üç koşucu Japonyalıyı gecçiyor- ler. Arada on beş, yirmi metrelik bir mesafe hâsıl oluyor. Japon adım- larını sıklaştırarak kendini geçenlere yetişmek istiyor. Arkasındaki Ame- rikalı koşucu “Yorulma! Ben bunları bilirim, bu sür'ate dayanamazlar” di- yerek rakibini ikaz ediyor. Beş kilo- metre sonra bu üç koşucu bitkin bir halde geçiyor. 28 inci kilometrede bir başka Ame- rikalı koşucu yanında bir Finlândiya- l ile gene tempolu adımlarla giden Japonla Amerikalıyı geçiyorlar. Ja - ponyalı gene ileri atılmak istiyor. Gene -Amerikalı mâni oluyor. “Bun- ları da iyi tanırım, bunlar da yakında söneceklerdir,, diyor. Japonyalı da rakibinin sözlerine itimat ederek faz- la kuvvet sarfetmemek ve temposünü bozmamak sayesinde - birinciliği ka - zanıyor. Bu işin en güzel tarafı; Amerikalı- nm sporculuğu kadar, Japonun bir sporcu rakibin sözüne olan itimadı - dır. * Bir de sizlerden- mühim bir ricam var; sporda vakiâ mağlübiyet vardır. Fakat bizim futbolcülerin uğradıkları mağlübiyetler gibisi hariçte çok fena tesirler bırakıyor. Burada Norveç - lere karşı 4 golle mağlüp olan futbol- cülerimizin yedikleri gol adedi ihti- mal bazıları için pek büyük gözük - mez. Fakat yeniliş tarzlarını gö - renler için o mağlübiyet 'çok ağırdır. Balkan Oyunları Dünkü Müsabakalarda Alınan Netice'er Atina, 3 (Arkadaşımız Burhan Fe- lekten) — Balkan oyunlarımna yarm devam edilecektir. Bugün alınan ne- ticeleri bildiriyorum: Disk atma Yunanlı Fila 48,44 metro ile birin ci, Romanyalı ikinci, Yugoslav 3 cü, gene Yunanlı dördüncü, Veysi 41,24 metre ile beşinci. Tek adım atlama Romanyalı Yonesko 6,82 ile birin- ci, Yunanlı ikinci, Yugoslav üçüncü, Romanyalı dördüncü, gene Yunanlı beşinci. Semih Lütfi ilk devrede, Hüseyin Şükrü finalde elimine oldular. 200 metre Yunanlı Fragolis, 22,9 dakika ile birinci; gene Yunanlı ikinci, Roman - yalı üçüncü, Yugoslav dördüncü, gene Romanyalt beşinci. Melih ve Sedat elimine oldular. 5000 metre Romanyalı Kristian 15,52,6 dakika ile birinci, Rıza Maksut 16,4 ile ikinci, '| Yunanlı üçüncü, Yugoslav dördüncü, gene Yunanlı beşinci, , 400 metre manialı Yunanlı Mandikas birinci, g e n e Yunanlı ikinci, Romanyalı üçüncü, Yugoslav dördüncü, gene Rumen be- şinci. Münci ilk seçmede, Faik finalde e- limine oldular. * * : : Cirit atma Yunanlı Papayorgi 64,69 metre ile yeni Balkan'rekoru yaparak birinci, gene Yunanlı ikinci, Romanyalı üçün- cü, Yugoslav dördüncü, Melih 54,80 metre ile beşinci. Balkan bayrağı yarışı ç Bu .ıFms ta Yunan takımı Yugos av ikinci, Rumen ü(;unc_:ııhfıl.rı ge - ne Rumen dördüncü, Bulgar. beşinci oldular. İzmirde Tavuk İstas- yonu Açılıyor İzmir (Hususi muhabirimizden) — Vilâyet, Burnova ziraat mektehin - de bin lira sarfile bir tavuk istas - yonu inşa ettirmeye karar vermiştir. Ziraat Vekâleti de bu istasyon için dört bin küsur liralık alât ve edevat göndermiştir. Tavük istasyonu inşa edilmekle beraber, vilâyetin bütün kazaların - da şubeleri bulunacak olan bir de ta vukçuluk kooperatifi teşkil edilmek tedir. Kooperatif evvelâ İzmirde bir satış mağazası açacak ve burada hal ka temiz ve taze tavuk eti ile taze yumurta satılacaktır. Merkez teş- kilâtlı bittikten sonra kooperatif ka- zalarda şubeler açacak ve oralarda da yetiştireceği cing tavuk ve horoz ları ucuz fiatle damızlık olarak köy- lüye satacaktır. Birinci devreden sonra namevcut bir hale gelmiş olan futbol takımımı- zın hariçten manzarası yürekler acı- sı idi. Burada temas ettiğim bazı futbol mütehassısları Norveç takımı- nın zorladığı takdirde sekiz gol ata- cağını söylüyorlar. Bir kısım Alman gazetecilerinin misafirperverlik ve eski müttefiklik yüzünden yazdıkları birkaç satır haricinde bizim futbol - cülerin mağlübiyetleri halk arasında darbı mesel haline gelmiştir. Evvel - ce söylenen “Türk gibi kuvvetli” sözü yerine şimdi bir halmım iyi dövül- düğünü ve yahut bir takımın tam bir mağlübiyete uğradığmı anlatmak ü - zere şöyle bir darbımesel ağızlarda dolaşıyör: Bu takım Türk futbolcüleri gibi tam müânsayile yenildi. Artık siz bunlara bakın da bizim futbol takımlarının beynelmilel dere- celere yetişmeden harice çıkmasına imkân olduğu kadar çalışm. Bilvesile saygılar. j Berlin: H.T. TAN | TiYATRO | 4-10-9386 ——— Şehir Tiyatrosun- da MACBETH Tiyatro kış mevsimi, Şehir tiyat- rosunun yalnız dram kısmına tahsis edilmiş olan Tepebaşi tiyatrosunda W. Shakespeare'nin “Macbeth,, faci- asiyle evvelki akşam başladı. Sayfiyede bulunanların ekserisinin henüz şehre inmemiş olmalarına rağ- men, ve bir mevsim başlangıcı için tiyatroda oldukça seyirci vard. Macbeth'i, dilimizeM. Şükrü Erden tercüme etmiş, Ertuğrul Muhsin sah- neye koymuş, Cemal Reşit musikisi- ni yapmış. Shakespeare'in — eserlerinden en fazla şiiriyete sahip olan bu eserin ter cümesi, sahnede oynanması mefnle- ket irfanı için büyük bir kazanttır. Bilhassa sahneye konuşundaki kud- ret, Türk tiyatrosu için iftihat edile- cek bir muvaffakiyettir. Fakat ev- velki akşam seyrettiğim oyunda, ak. törlerin, istisnasız olarak gayri mun- tazam, yani zaman zaman hakikaten iyi ve birçok kereler ise çok fena ol- duklarını gördüm. Bununla beraber bu fena zamanlarında ekseriya. sah- neye konuşun güzelliği, noksanları örtüyordu. Şayet, temsilde, Shas- Pear'in ölduğu için metne Ssadık kalmak ıstırarından doğan lisan müş- külleri, olgun bir hitabet ve ahenk- li bir şive ile ortadan kaldırılabilirse Türk sahnesindeki “Macbeth,, her- hangi bir sahnede mükemmelen öy- nanabilecek bir hale gelmiş olur. Yukarıda “Shakespeare” in oldu- Bu için metne sadık kalmak istira - rından doğan,, demiştim. Şiradi dü- şünüyorum: Acaba metnine sadık kal mak için kulaklarımızm tahriş edil- mesi, edebi zevkimizin feda edilme- si mi lâzımdır? Bence, hayır. Çünkü bu, seyircinin rahatsızlığına sebep o- lur, idrâk ve dikkatini lüzumsuz bir zahmete ve imtihana sevkeder, ak- törü de müşkül mevkilerde bırakır. “Macbeth,, in tercümesinde yukarda gösterdiğim mahzurlar vardır. Mu- hakkak ki bu mahzurlarm — ortadan kaldırılması, oyuna o nisbette kuvvet ve güzellik verecektir. #Maahath — dima İlla Aamaalilm d a | kemmel ve harikulâde “an,, lar var- dı. Temsili yalnız bir defa görmüş ol- marim unutkanlıklarmı bir tarafa bı- rakırsam bu “an,, ları şöyle sayabili- rim: Büyücü cadıların ilk perdede görü- nüşleri ve kayboluşları, Matkafın “Hüseyin Kemal,, kralın ölümünü haber verişi, Banguo'nun “Emin Be- liğ,, taçlı kellesiyle görülen hayalini, Lady Macbeth'in “Neyire,, uykuda merdivenlerin başında görünüşü ve kanlı zannettiği elini uzatışı, Macheth ile “Sami,, Sayvart'ın “Tülât,, vuruş- maları ve sonuncunun ölümü. Ziyafet sahnesi, ne yazık ki, bekle- diğim “Pathetigue,, i veremedi. Onu bulabilmek için “Macbeth,, i görme- ye tekrar gideceğim. Fikret Adil “Dedelerimizin ve ninelerimizin eserleri” Ankarada aym yirmi sekizinde a- çılacak olan Türk el ve ev işleri ser- gisinde bir de dedelerimizin ve nine- Y J hikâyesi -— KOMŞU Yazan: Antun Gustav Matos Uşak berrak bir semada kopan gök gürültüsünü andıran bir jestle “Mös yö Kalakın,, kartmı yolladığını ve içeriye kabul edilmesini dilediğini bildirdi. Kadın ilkten tanıyamadı onu.. Bir kaç gün içinde ne kadar da değiş- miş, zayıflamıştı. Kocası ayağa kalk- tı. Başka zamanlarda oldukça hoş, gözlüklerle ve kumral bir bıyıkla be- zenmiş süngeri andıran yüzünün ifadesini değiştirdi. Nefes darlığına tutulmuş bir insan gibi elini başında gezdirdi. Adeta zorla derince bir ne- fes aldı. Misafir, tam bir askercesine ve hürmetle eğildi, ve ev sahibi baba- nın elini görülür bir şaşkınlıkla öp- tü, koltuğa oturdu. Ve insanı sıkan, didirgin eden kısa bir süküttan son- ra ev sahibine döndü: ) Mösyö Colingnon, (Kolinyon) dedi, Beni böyle kibarca evinize ,hârimini- ze kabul ettiğinizden dolayı ziyadesi le memnunum. Ziyaret edeceğimi ön ceden, madama haber vermemiş oldu- ğunuzu anlıyorum. Eğer bu za- manda, şövalyelikten, asaletten — bir parça olsun kalmış ise, kendini bilen şerefli ve akıllı insanlar, her - türlü anlaşamamazlıkları, — biçimsizlikleri, en küçük bir güçlük göstermeksizin halletmekle mükelleftirler, Ev sahibi, şiddetle soluyarak, pek âlâ, pek âlâ dedi, misafirin sözünü kesti ve ekledi: — Bugün hakkınızda tam bir ma- lümat edindim. Kim ve ne olduğunu- zu biliyorum, İşlerinizin iyi gittiğini ve nisbeten güç olmakla beraber ö- nünüzde muazzam ve zafer dolu bir istikbalin beklediğini öğrendim. Bir iş ve ticaret adamı olmak sıfatiyle, sizin, buraya, evime niçin ve ne mak- satla y| geldiğinizi de biliyorum. Burada gne bir tanıdığınız, ne de memleketliniz var. Öz yur- dunuzda ise, kimseden medet uma- cak durumda değilsiniz analşılan.. Binaenâleyh, (mantığın sırrını takip 'dan bana müracaat etmek KSLediniz ve ettiniz. Ve karşılık olarak ta şüp- he götürmez enerjinizle doğruluğu- nuzu , namusluluğunuzu gösterdi'- niz. Bu konuşmamızda karımın da hazır bulunmasını benden rica ede rek, bu gibi gayet mühim meseleler- de -affedersiniz- böyle şaşırtıcı — şa- hitlerden de korkmadığmızı göster - mek istediniz. Çocuklarım olmadı benim., Allah istemedi. Eh... Uç beş paralık bir adamız, yaşlanmış olmak- la beraber hayata uyan, onunla mü- cadele eden her gence alâkasız da kalamam.. j — Lâkin affedersiniz.. Maksadım.. — Müsaade et, müsaade et. . Azi- zim “Kalak,,.. Emin ol ki, ben dedik leri kadar zengin değilim. Bununla berâber, ileride kuracağın müessese ye yardım edecek kadar param her- zaman bulunur. İşinin çok iyi gitti- ğini biliyorum. Onun için de,. senin gibi, yüksek ecnebi tanıdıkları, — bil- hassa Slâv aristokratlarından ahbap ları olan birinin benim gibi, alelâde bir vatandaş, bir iş adamıma- ;müra- caat etmesind iyadesile iftihar lerimizin eserleri paviyonu açılacak - tır. Sergi heyeti İstanbuldan da çoğu Topkapı sarayı ve bir kısmı da eski Türk ve İslâm eserleri müzesinden 200 Parça kadar kıymetli eser ayır - mıştır. f Bunlarm içinde Türk kumaşları, Türk işlemeleri, gümüş ve altın yâl - dızli €$ya, halı, oyma işleri, kitap kapları, altm kakmalı krymetli Türk silâhları vardır , Yeni bir akademi binası İnhisarlar Vekâleti, hâlen Güzel San'atlar Akademisinin işgal ettiği binaya lüzum göstermiştir. Kültür Bakanlığı da bu binayı para ile İnhi- sarlar Vekâletine vermeye razı Ol - muştür. Almacak para ile Topkapı sarayınm arsalarından birinde mo - lacaktır. Bir deniz kazası oldu Bahri adında biri dün Yeşilköy a- çıklarında sandalda balık avlarken İstanbul tarafından gelen benzin yük- lü bir motör sandala çarparak par- çalamıştır. Bahri denize - düşmüş, kurtarılmıştır. j siy duyuyorum.. Delikanlı güçlükle nefes alarak: Aziz komşum ,tamamile - yanılıyor- sunuz, diyebildi, ve sanki koltuktan yuvarlanacakmış gibi, sarardı. Nefesi daralacakmış gibi oluyor- du. Bir saatin tıkırtısı, kalbinin kuv- vetli ve sert atışıyla — karışıyordu. Valentinanın gözleri cam gibi donuk laştı, dumanlandı.. Tkalak'ım sesi, sanki bir mezar- dan gelirmiş gibi boğuk çıktı: Aziz komşum, sözlerinizden, ümit ettiğimden fazla zengin olduğunuzu anlryorum. Binaenaleyh vazifem, da- ha ağır ve daha acılaşmış bulunu- yor. Bunu evvelden bilmiş ölsaydım, böyle bir teşebbüse girişmeyi asla kurmazdım.. dedi. Mösyö Colignon da, gorillaya ben- Zziyen bir serseri ile uğraşmak mec- buriyetinde kaldığını düşünerek, kor ku ile etrafma bakmmıya başladı... Masanın altından, adeta taş.kesil- miş karısmı dürtüşliyerek tehlikeyi anlatmıya çalışırken, peki, ne isti- tarafından , 4 — Gösterit: Halkevi gösterit şu- besi amatörleri tarafımdan . Çeviren: İbrahim Hoyi M yorsunuz, ne istiyorsunuz.. Diyebildi... Manevi ve maddi kuv-« veti felce uğramış olan kadın, bunla- rı hiç duymadı bile... Delikanlı cevap verdi: — Hayır, ben para istemeye gel- medim. Ben onun için, karmız Valen tina için geldim. Benim sevgili... Ev sahibi, sanki, yangın var... de- mek İstermiş gibi pencereye doğru, seğirtirken bağırdı : — Delikanlı, delikanlı aklını oy- natmadIn ya!... Tkalak, yanan, hummalı gözlerile zavallı adamı pencereden ayırdı ve tekrar iskemlesine çöktürdü sanki... — Evet efendim, doğruyu söyle- diniz. Ben namuslu bir adamım. O kadar namuslu bir adamım ki yalan söyliyemem. Bilhassa sizin gibi sem- patik bir adama âit olan sevgilisini gasbetmekten, başka birisinin karı « sını çalmaktansa intihar etmeli, öl- meliydim. Karmız ıseviyorum, — Ka- rınız da beni seviyor. Ve bu akşam, işte bunu açıkça ve mertçe size söy« elmeye, ve onuü benimle birlikte gö« türmeye geldim... Diye sözüne de- vam eden Tkalak, cebinden bir ta- banca çıkararak Mmasanım Üzerine koydu. İşte.. .Korkmayınız.. Ben bir serseri, bir cani değilim.. Eğer başka bir hal çaresi bulmaz, ya ni dediklerini kabul etmezseniz, şu tabâncayı almız ve beni adi bir katil, bir hırsız gibi —hem de burada— öl- Ve yine, ortada öldürücü, — keder verici, ve acı bir sessizlik hüküm sürdü. Dayanılması güç bir nefes darlığına tutulmuş birisinin çıkardı- ği hışırtı, ve kalp gibi atan saatlerin, ve saat gibi işliyen kalplerin sesi duyuldu. — Nasıl olur?.. Neler duyuyorum. Bütün bunların imkânı var mı?.. Doğru mu?.. Söylesene Valentina.. Söylesene!.. Muhakkak, muhakkak ki rüya gö- %%%K Eğgru olr'm;gıgmı Ğğ&ğ C| Valentina, benim sevgili Valentinam anlat... diye hıçkırıyordu, ev sahibi.. Delikanlı, sanki askerlerine - emir veriyormuş gibi, göğsünü germiş, dik ve yüksek bir sesle: — Efendi, dedi. Zvecaj karısının şö« valyelerinden Peter Tkalak bugün fakir olmakla beraber ve askeri üni- forması bulunmakla beraber, yine zabittir ve hiç. bir zaman da yalan söylemez.. « Valentinanın dönmüş, gözleri, yeni baştan canlandı, sanki derin bir rüyadan uyanırmış gibi, yavaş yavaş ayağa kalktı. Petere ğına kadar süzerek.. benim bir Fransız kadını olduğumu hatırlamaliydımız ve bilmeliydiniz ki, Fransada âşıklarımın sevgilerini ko- değildir, Evet bu adam hoşuma git- miş olmakla beraber, kendimi ona vermiş değilim. Lâkin bu andan iti- ret ediyorum. Ve misafir kendilerini tokatlanmış, hakaret görmüş farze - dedi.. Ve odadan silindi ,gitti. Sanki müthiş surette sarhoş — ol- lana çıkan delikanlıya Mösyö Colig-« non;” dedi.. Yardıma ihtiyacmız var mı?.. Varsa efnrinize âmadeyim... Uşak ,koridorda Tkalak'ın arka « sından koşarak: — Affedersiniz... Diye seslendi: Tabancanızı unutmuşsunuz!... Adliye binası enkazı Eski adliye binası yanalı üç sene olduğu halde müteahhit enkazı he « nüz tamamiyle kaldırmamıştır. Bun- dan başka müteahhit Avrupadan ge- tirttiği makine ile tuğlaları kırdıra « rak harç halinde satmağa başlamış « tır. Bu gidişle bu enkazın on senede bile kaldırdamıyacağını gören Milli Emlâk Müdürlüğü müteahhide enka- zın çabuk kaldırılmasını tebliğ etmiş- tir. k doğru yürüdü ve onu tepeden tırna « — — İster, 'Avüsturyalı, Macar, 154 — ter Slovak... Ne olursanız olunuz, — baren bütün varlığımla ondan — nef- aeit dağe G öay TETĞEÜĞŞERD NÜ EŞRĞNEEEĞİ NB calarma ihbar etmeleri hiç te âdet debilirler... Allaha 1smarladık Bay muş, ve kırbaçlanmış pısırık bir kö- — pek gibi odadan dışarıya sallana sal- — — Pek muhterem Mösyö Kalak,