HAFTA Sayfamızda neler görmek istiyorsunuz ? Çocuklar; Yavaş yavaş tatil bitiyor. O güzelim denizleri, serbest ser- best oynamaları bırakmamız za- manı yaklaşıyor. Mekteplerin açılmasına. 57 zaman kaldı. Bi- zim de sizler için hazırlamakta olduğumuz büyük sürpriz mek- teplerle beraber oyakmlaşıyor. Mekteplerle beraber size öyle ye- ni ve gilzel şeyler vereceğiz ki, saşırıp kalacaksınız. Daha bir iki hafta sabrediniz, sonra ço- cuk sayfasını gördüğünüz zaman parmağmız ağzınızda kalacaktır. İki haftadanberi bilmecemizi halledenlere hediye ve müküfat- lar dağıtıyoruz. Hediyelerimizi beğeniyor musunuz? Hele biraz ilya — DA BIR sabredin. İstediğimizi ve düşün- düğümüzü yapmaya başlıyalım, o vakit çok daha güzel hediyeler alacaksınız. Çocuk sayfasında «iz neler is- terseniz bunu da bana yazınız. Size her hafta Mikinin bir hi- kâyesini verirsek sevinir misi- niz? Bilmecelerimizi arttırırsak ho- şunuza gider mi? Biz düşündük. lerimizi yapmak Üzere hazırla” nırken sizin de istediklerinizi öğ- renirsek daha iyi olur. Onun için bana ne istediğinizi yazmız. Bir şikâyetiniz varsa bildiriniz, Am- canızi yabancı tutmayınız. AMCA RESİMLİ “Cin,,in başına gelenler... " “Cin” mlikemmel cambazdı. At tambazhanelerinde çalışıyordu. Mü- kömmel perende atiyor, korhiklik ya- Piyor, hafkalarda, barfikste &nvet hü Rerler yaparak seyircilerini hayrette bırakıyordu. “Cin” in evinde birçok cambaz âlet eri vardı. Lâstik ipli halkalar, çem- berler ilâh... “Cin” bekürdi. Çok para kazandığı halde, az para sürfederdi. Kazandığı Paraları istif ederdi. “Cin” in bu ha- lini bilen serseri hirsizlar onu kolla- Yorlardı. Lâkin, “Cin” de ismi kadar “Cin” di. Öyle ökseye basacak takım lardan değildi. Paralarını bankaya ya arır... Yanımda çok'az para bırakırdı. Bekâr olduğu için şehir haricinde kü $ük bir evde oturuyordu. Sehrin azılı ve Cin'den daha açık- Büz hırsızlarından birisi Cin'in otur- &ve girip onun nesi var, nesi Dok soymağa karar verdi. Bir gece a sonra, Cin'in oturduğu €- Yin sokak kapısına maymuncuk uydu Yarak açtı, Ve usullacık içeri girdi. bindeki hırsız fenerini çıkarıp et- Halı yoklamağa başladı . Maksndr, M İşe yarar şeyleri çalmak, hem “e Cin'in ne kadar cambazlık âletleri a hepsini kesmek ve kırmaktı. e Süretle de Cin'den hınç almak is- “Yordu, Cin derin bir uykuya dalmış yatı- kar Lâkin, her ilitimale karşı kuğ- dir uyuyordu. Bir aralık, kulağma kı, Hkardı geldi. Uyicu arasmda kuş- & iinde yatan Cin, bu tıkırdıya v 1. Kulağını bir radyo ahize- | İbi çevirdi, ve gürültüyü dinleme- 1 — Dünyanm en kısa nehri: Ame rikada yer altında akan bu nehir Floridada birdenbire yer üstüne çı- kat, 300 metro kadar gittikten son. ra kaybolur. 2 — Kanguru ve yavrusu: Kanguru bir buçuk metro yüksekliğinde ve 70 kilo ağırlığındadır. Halbuki yav. rusu 30 santim uzunluğunda ve bir kilo ağırlığındadır. HİKAYE vardı. İşte; birşeyler kesiyor ve do- laşıyordu. | Cin yatağından fırladı, Giyindi; o- |! lanca kuvetile kapıyı açtı, cesaretle sofaya doğru fırladı, Ve sokak kapı- sını önledi. Maksadı hırsızm yolunu |f kesmek ve ona kaçacak yer bırakma-| maktı, Hırsız yakalanaciğını anlaymea|! Jodadan fırladı. Sokak kapısının Cin || tarafından kesildiğini görünce merdi İvenleri üçer dörder sıçrayarak evin üst katına kaçmağa başladı. Cin du- |! rur mu? O da hırsızın peşinden koş || mağa başladı. İ Hırsız, hemen bir odaya daldı. Bak tr ki; duvarda cambaz halkaları asılı, hem de ipleri lâstiktir. Derhal halka- ları aldı, “pencereyi “açarak telarını demirlerine taktı. Ve kendisini pence reden aşağı attı. Halkaların ucu kuv | ır daşlarından, yardım dileriz Arkadaşımız Suat Derviş, bir hafta evvel Necip isminde bir cocukla bir mülâkat yapmıştı. Bu çocukta tayyareye çok bü- yük düşkünlük, tayyare zabiti olmaya derin bir sevgi gördük. Tahsiline yardım etmeye karar , verdik. Bunu gecen haftaki ço- cuk sayfamızda da yazdık. Kücük Necip, İstanbulda kırk dokuzuncu mektebe devam etti- ğini söylemiştir. Kendisini ara- “TAN,ın çocuğunu hâlâ bulmad , Kendisini tanıyan mektep arka- ık hocalarından eee ye Br LA, “TAN” m çocuğu, hayatında ye- ni bir gidiş yolu açıldığını hâlâ bilmiyor. Çocuklar, aranızdan bu çocu- ğu tanıyan varsa nerede olduğu- mu bize haber verin. Çocuğun hocalarımdan da ayni dileği tek- Küçük Necip —.... İvetli cambaz fâstiklerine bağli oldu» | ğu cihetle uzanip yere yaklaşmıştı. | 'Tam bu sırada da; Cin hırsıza ye- kalarm takılı olan lâstiklerini biçak- la kesmeğe kiyamadı. Çünkü; malı idi. Ve oldukça para eder $ di. Lâstiklerin takılı olan uçları Çi- karmağa koyuldu, Halbuki, hıtsız yere yakmlaşmıştı. Ellerini bırakıp sokağa atladı. Gerilmiş olan lâstik halkalar birdenbire boşanınca olanca | y, kuvvetile geri tepti ve pencerede bu- | — lunan Cin'in suratına şiddetle vura- /$ rak yüzünü gözünü yaraladı. Ve Cin'i ! bayılttı. | Hırsız durur mu? Bıraktı kaçtı. Cin ayıldıktan sonra; bir daha cam bazlık etmemeğe karar verdi. Çünkü; kendi cambaz âletlerile kendi mağlüp be bazinğı, Şaka değil, evde adam olmuştu. Bu Haftaki B.limecemiz Bizim abulabutlardan hangisi birbirine tastamam benziyor? Bizim bir abulabut var. Ressamımız onun altı resmini yaptı. Bu resim- nutmayrız. lerden yalnız iki tanesi biribirine benzer, ötekiler benzemez. Hangileri ben- ziyorsa onları ayırımız, biribirine benzemiyen öteki dört taneyi boyayınız. Benzerleri doğru bulan ve ötekileri de iyi boyayan 100 kişiye güzel, güzel hediyeler vereceğiz. Cevaplarımızda isminizi ve açık adresinizi yazmayı 5 Ağustos müsabakamızı kazananlar 15 Ağustos tarihli bilmecemizi doğ | ru hallederek mükâfat kazanmış o - Tan okuyucularımız şunlardır: Bir fotoğraf makinesi kazanan Çapa Kız Muallim Mektebi tatbi- kat beşinci sınıf talebesinden 40 nu-| mahallesinde 36 numaralı evde | maralı Mübahat, Birer dolma kalem kazananlar Lâlelide Güney apartrmanmda 3 üneli katta Nuran, Adana İcadiye G- u Güzel bir bahar sabahı idi. Artık | sık sık yaptıkları gibi köyden bera- beröe kaçan Can Osmanla Hatice kı- rışıksız masmavi uzanan denizi bü- İtün güzelliğile kucaklıyan bir tepede, yalçın bir kayanın dibinde uzanmış yorgunluklarını dinlendiriyorlar. Can | Osman Haticenin dizine yasladığı gür kumral saçlı küçük başmda ellerini gezdiriyor. Kız ince uzun parmakis- | Tile onun mintanmı çözüp ilikli- yerek eğleniyor, Gözleri her zaman- kinden daha ateşli. Esmer yüzünde soluk bir gül yaprağı (gibi âçilmış pembe dudakları belirsiz bir tebes- sümle aralık. Can Osman gülümsi- İ yerek yüzüne eğilince bu tebessüm genişliyor ve yanaklarının ucunda kızıl renkler uçuşuyor. Can Osman bu küçük, ateşin bakışlı kadın yü: züne bakarken zaman zaman dalı yor. Şimdiye kadar hep âyni hare- ketleri tekrarlamakla geçen ömrü ne boş, ne talihsizmiş meğerse. Şim- diye kadar “sevgilim” diye üzerine titrediği Akmartisini, sonsuz denizi İbile artık düşünmüyor. Bu kumral küçük baş ona kalsın yetişir.. Hati- cenin balıkçınm gözlerinden ayırma- dığı bakışları gönlü gibi ateşli. Bir an için hiçbir erkek basma güzleri- “İni bile kaptırmağığı halde Can Os- mana nasıl böyle birdenbire bu ka- dar derinden bağlanısma öyle bay- ret ediyordu ki.. Onu o fırtınalı gün- de, sahilde kızıl saçları rüzğürda u- çuşarak, esmer yüzünde pervasız bir gülümseyişle kendisine teskin edici sözler söylediği zaman zaten hemen | İİ sevmiş, bu dağ gibi adamm karşı smda, onun mertlikle parlayan elâ gözlerine bakarak derin bir hayran- lıkla titremişti ve artık ondân ayrı olduğu zamanlar vücudunun deste» İl inden kopmuş incecik bir dal gibi titrediğini, onsuz yaşamanın imkân- | sızlığını anlıyor. Hiç konuşmadan gözlerile anlaşı- İİ yorlar. Hatice bir aralık Can Osma- İnm dizlerine bıraktığı başımı kaldı- İl tıyor, iki ince kadın kolu balıkçmm kızıl saçlı başına doğru uzanıyor: — Can Osman, canım Osmanım bönim.. © i Yine ayni kayalıktalar. Fakat ar- tık mevsim geçmiş, kayalar ara- smdan fışkıran yaprakları sapsarı, İ boyunlarını bükmüşler. Deniz koyu- laşmış. Uzaklardan sıçraya #içrayâ gelen mor dalgaların üzerinde kü- çücük beyaz köpükler çatlıyor. Haticenin hafif titreyen omuzlarmı rüzgürdan korumak için Can Osman kıza kendini siper ediyor. Haticenin bir kaç gündür gözlerinin etrafını saran gölgeler bu gün daha koyu. Yüzü her zamankinden küçülmüş gibi. Can Osmanın da bakışları en- dişeli. Gür kumral kaşları çatık, Kız kısık bir sesle yavaş yavaş anla- tıyor: — Bubam dediğini yapacak beni gasabaya iletecek Osman, “giş geldi, buralar sana yaramaz” diyip, duru- yor. Doktorun dediği kulağına gir miş bir kere. “olmaz” dimeme hiç aldırmayor. “Orada ne eder, eder sana bakar bir kaç lokma, ekmek parası, çıkarırım.” diyor. Hem sanı- hat. Birer İstanbul albümü kazanan! lar İzmir Hayat sokağı 19 numarada Müeyyet, Kızıltoprak Reşit Paşa s0- kak 20 numarada Erdem, Rumelihi- sar Kaleiçi sokak 1 numarada Hati- ce, Ankara Atatürk ilkokulundan 4165 Adviye, Ankara imar istimlâk memuru oğlu Kemal, Erenköy Etem Efendi caddesi 145, #tumarada | Ni! hal, Ankara Küçükzabit mektebin. den 270 İsmail, Konya İhsaniye cad- desi 20 numarada Ulüer, İzmir Sadık Bey tramvay caddesi 806 numarada Seyit, Konya askeri ortamektep he- sap memuru oğlu Hikmet, Kadıköy Gâzi Mektebinden 83 Uğur, Akhisar €vlenme memuru kızı Güler, İzmir İsmet Paşa 64 numarada Ahmet, Ça nakkale Halkevi Başkanı oğlu Nejat, Konya memleket hastanesi kimyage- ri oğlu Halük, Fatih Muhzir sokak 18 numarada Hayriye, Adatepe ge-| misinde Tirebolulu Mehmet, Pozantı| İstasyon büfe müsteciri Soydan. (Sonu yarın) AK MARTI a a) rım benden habersiz “hazırlığa baş- ladı bile, Sabaha “Haydi” dimesin- den gorkuyorum gayri. Can Osman dudaklarmı hiddetle wirarak cevap vermiyor ve kız heye- canla devam ediyor: — Setiden ayrılırsam halim nice olurki Osman? O zaman gerçekten erir giderim. Can Osman dalgın. Kr zn bakarak düşünüyor: Babasınm hakkı var. Burada kalırsa muhakkak eriyip gidecek. Bu sert rizgüra, ce- limsiz vücudile hiç bu kız dayanabi- lir mi? Peki ne yapacaklar? Kalkıp onlarla gitse. Sanki bu düşüncesini his etmiş gibi kız kumral saçlarının uçuştuğu tarafı denizi işaret ediyor: — Bizimle de gelmezsin, denizden ayrılamaz, Akmartini birakamazsn ki Osman.. Can Osman kızın sesinde titreyen acı sitemi anlamamış gibi dalgın dalgm bir denize, bir de onun küçük esmer yüzüne bakarak Susuyor. San- ki kızm bakışlarında yanan kıskanç ateşin farkında değil, «Ogünün gecesi. Akmarti ağır ağır İ sahilden ayrılıyor. Içindeki kızıl fe- İner kızıl pırıltılarla yanarak tiki gök genin yüzüne vuruyor. Hatice son defa bu sandal gezmesini yapmak i- çin öyle yalvardı ki. Neyse ki deniz sakin. Can Osman bu gece çok dü- şünceli. Fakat Hatice hiç Sebepsiz yere kahkahalarla gülüyor. Can Os- manm âsabı çok gergin. Bir aralk kızm yüzüne aksi aksi baktı: — Hatice çok güldün gayri bu ge- ce, Gideceksin diye sevindin mi yok- sam? d Hatice sandalın ucunda dimdik dağruluyor. Kahkahaları kesildi: — Ben gitmeyecemki Osman. Kız iri parlak gözlerinde onun bu bayretile eğlenir gibi müstehzi bir mana belirerek dudağını büküyor. — Bu gece Bubam yarn gasaba- ya gideceğimizi diyiverince içimden | gurdum, gitmeyecem,. Sen nasr Ak- martiden ayrılamazsan ben de sen- siz edemem, ne edelim. Can Osman heyecanla kürekleri bırakmış kıza bakıyor. Kızım dudak- larında Jâkayt bir tebessim var, Sanki bu fedakârlığı canmı esirge- meden yaptığının farkında değil. Kayık Küçük Koya doğru dümen kırıp, ağır ağır sahile yaklaştığı va- kit ikiside hâlâ konuşmuyorlardı, Ve Can Osman Haticeyi kulübesine bırakarak ayni sessizlikle oradan u- zaklaştığı zaman kızın kalbinde ne büyük. bir yara. açtığının farkında olmayacak kadar dalgındı. Ertesi gün Hatice şafak daha ye- ni atarken Can Osman kendini Ak- martiye tercih etiğini düşünerek uy- kusuz geçen bir geceden sonra Yeni dalmıştı ki, penceresine vurulan taş- larla uyandı, Telâşla koşup pehcere- den baktı. Ve 'alaca karanlıkta Can İ Osmanı seçince telâşı artarak, biti- şik odada yatan babasmı uyandır. maktan korka, korka sırtına bir şey alip, kapıyı yavaşça açarak dışarı çıktı ve bir anda Can Osmanın sıcak avuçları çıplak kollarına yapıştı. Kı- #ın bir şey sormasına vakit birak- madan onu sürükler gibi setlerden aşağı İndirmeye başladı. Deniz kena rma geldikleri zaman Hatice hâlâ Can Osmanın ne yapmak istediğini, böyle sabah sabah gelişinin sebebini öğrenememişti. Dalgelarm kumlara vurduğu noktaya gelince evveli Can Osmanin yüzüne, sonra bir şeyler anlamak ister gibi etrafmâa bâkındı. Sahilin bir kıyısında direkleri bağ- lanmış balıkçı sandallar küçük dak gaların teması ile hafif hafif sallanı- yordular. Fakat bunların içinde yal niz Can Osmanın AkKmartisi yoktu. Hatice birdenbire irkildi, Gözleri Be- yecanla büyüyerek Can Osmana döndü. Fakat birşeyler sormak için açılan ağızmı balıkçının avucu ka- pamıştı ve kız gözlerini açarak inan- muyormuş gibi dikkatle baktı baktı. Evet gördüğü hakikatti. Biraz ötede dalgalarm üzerinde süzülerek uzak- lara açılan Akmartinin parçalanmış iskeletini görmüştü. Birdenbire sil kenip, onun kollarından siyrıldı. âun sebebini soracaktı. Can Osman onun bu suslini keşfetmiş gibi kırık, mütevekil bir tebessümle gülüyordu. Yavaşça o sormadan cevap verdi: — Sizinle geliyorum Hatice. Birdenbire çılgın gibi boynuna a- tılan, incecik kolları ile boynuna bir sarmaşık gibi dolanan kızın kumral saçlarını, içinin pasını dışarı vuran yaşlarla ıslak yanaklarmı öperken #- lâve eti: — Bak kimi en çok seviyormu- şum anla. Akmartiyi mi, seni mi? Bilki gayri Be Akmartı, ne deniz var. Bir sen varsın bana. Peride CELAL Bu