Ellerini göbeğinin üstünde bağlamış, başını biraz sola | eğmiş,yüzüne kederli bir hal vererek dalgın bakıyordu — Gemiyi boş bırakmıyacağız. On | gönüllü isterim. Geceyi burada | Beçirecekler! İ On beş kişi yerine altmış kişi bir- den el kaldırdı: — Ben kalırım... — Ben de... — Ben de kalırım... Recep Reis Kara Mahmudun ku-| li Mandasmda on beş kişi ayırdı. Bun- İarm aralarında Çil Ali ve Tosun da lunuyordu. Hepsine kılıç ve pala- le ciritlerden başka, kısa namlu- | Ve kaval ağızlı tüfeklerden de bi- Yer ikişer tane vermişlerdi. Göntillüler ayrılırken Dertli Hasan | İleri atılmış, hattâ reisin önüne kadar yürüyerek: — Ben her halde kalmak istiyo- Fam, Demişti. Sarı kızm rahatma bakmaktan ge- Wideki asıl işlerinin ihmal edildiğini #öyletmek istemiyordu. Zaten arka- r arı bu çok ehemmiyetli vazifeyi fi omuzlarına alırken Dertli Hasan on- an geri kalamazdı. Fakat Recep Reis razı olmadı: — Sen benimle gel... Ben de kal yürü. Hem, sarı kızdan ayrıl- — O kalamaz mı? — Hayır... İşte buna razı olamam. Gece gemi batarsa, yahut devrilir- 86). Bunlardan başka, senin düşün- e lâzım olan bir mahzur daha — Nedir? — Ilandalılar belki hücüm ede- İçeri girerler ve kızz alırlar!.. Dertli Hasanın buna hiç diyeceği | ld Yoktu. , ji Fakat buna rağmen gönüllüler a- ağında bulunmak arzusu onun için namus işi haline gelmişti. Yahut o böyle yapıyordu. — Peki... Estrid'i senin gideceğin ye gutürü! , Zaten sabahın ka dür onun-bir irtiymet Olmaz. Olsa bi. İs leventlerden biri, meselâ Şaşı | Mustara benim yerimi tutar. Senin si Bömide olduktan sonra nereye gide- Ve kim ona bir'şey yapabilecek?. Dertli Hasan arzusunu tekrarlar- kon Recep Reisin ileri sürmesi bek- i) nen şüphelerini de önceden karşı- İyacak şekilde söz söylüyordu. Recep Reis artık zorlamadı: iü b ör Dediğin gibi olsun... Sen apt Hasan genç kızı bir sandala # indirerek diğer gemiye geçirdi. O- bir kamaraya koydu. Kilitledi VE anahtarı Şaşı Mustafaya verdi. 1 Mustafa anahtar bağlı ok Ku slcimin' ucunu kemerine beğ- har, >— Gönlün rahat olsun, Dertli. gi âYdi güle güle git!.. Dertli, kadirgaya dönerken genç da bir hayal halinde beraber gö- Yordu. O geceyi hiç şüphesiz bu i a ve eşsiz hulya ile başbaşa sa- liyacaktı. ayakta iken ve kamaraya koyar- Benç kızı candan bakışlarla süz- Müş, ona karşı pek nazik davranmış, Fakat genç kız ona bakmamıştı. Beyaz önlüklü ve kıvrım etekli elbisesinin için- Vücudunu bükerek oturmuş, ön- işlemeli kenarlarile gözlerini » Yüzünü kapamıştı. ye ez Danimarka gemisine geçe- Ky, maraya inecekleri sırada bir Mig Jerdeki bir adam mânalt bir 18 öksürmüş, genç kız bağını kal Ti Onunla karşılaştığı zaman| ni durmuş, sonra içini çekerek Büy, Sallamış, yoluna devam et- e kız başımı çevirip baktığı za-| aş Dertli Hasan da onun gibi yap- We Pulunuyordu. Çünkü onun biç) # Ni eketini gözden kaçırmıyor, her: j May hemen yapmak için hazır.$ iu, , stiren adam Askardı. İ | lerini göbeğinin üstünde öl 4 lez biraz sola eğmiş, yüzüne| bir hal vererek dalgın dalgm dei hi, di, Hasan ondan şüphelenmeyi sşinmedi, 1 , Np er da Aker kaş İZLANDAYA er R Karaya Dertli Hasan onu genç kıza göster- iz — Bir dileğin olursa kapıyı Yur. Bu arkadaşım hemen gelir ve yapar!. Dedi, Bunları söylerken ellerile yüzüyle işaretler de yapmış, genç kıza anlat. mak istemişti. Estrid Şuşt rastgele bakmış, hiç bir cevap over meden kamaranın en karanlık köşe sine çekilerek çömelmişti. — Yoldaşım, önce sana, sonra Al- laha emanet... Haydi, hoşça kalın!... Dertli Hasan, şaşı Mustafaya bu gon sözleri söyliyerek yukarı çıkmış, hemen sandala atlamış, kadirgaya dönmüştü, Recep Reis, gerek Teventlerini, ge- Tek gönüllü künekçilerle fotsalarını| ve esirleri iki Danimarka (gemisine taksim etmişti. Bu uğursuz yerde de- mir üstünde de olsa sabaha kadar kalmak korkuluydu. Fazla olarak © gede bir fırtma çıkmak ihtimali de d Sıvas memlihalarında tuz istihsalâtı Sivas fuz memlehalarından biri Sıvas, (Hususi muhahirimizden) Havaların son günlerde. yağmurlu gitmesi yüzünden tuz memlihaların- da tuz istihsalâtı yapılamamaktadır. Bu yüzden piyasada bafiz bir sikm- Sinop ceza evinde dersler Sinop, (Tan) — Sinop Halkevinin Cezaevinde açtığı millet mektebi ini bitirmiştir. Pazar günü, bir heyet Ceza evine giderek ©- kuma yazma öğrenen mahkümlera diplomalarını vermiştir. Halkevi, ya- Eözlerini pek çabuk ayirmıştı. | kında bir dershane daha açarak diğer mahkümları da okutacaktır. Yuka- Mustafa da orada bulunuyor | rıki resim, vesika alan mehkümları, imtihan heyetini ve Halkevi bando- okuma devret sunu bir arada gösteriyor. Mustafaya da şöyle) rm sandallar ve kayıklarla yapma- yan ortağı Ailem mutadssıp Ankaradan “S” imzasile. 18 yaşında bir kızım, Ağabeyimin küçüklükten arkadaşı olan bir genci um, ailesi le de pek samimi görüşüyoruz, sevdiğim genç dört se, nedir Istanbulda mektepte, Geçen se- ne geldiği saman aşkını her hali ilc itiraf ediyordu. Derslerine mâni ol - mâmak için anlâmamazlıktan geliyor dum. Nihayet mektepler açılınca dö- zaman “bir arkadaşına beni sevdiğini, bu sevgisinin ölünceye kas dar devam edeceğini söylemiş. O gün den beri onu şiddetle seviyorum. Bu sene ikmüle kaldığı gelemedi. Şimdi de onun ailesi, teyzesinin oğlu le evlenmemi istiyorlar, ailem de her işeyi bana birakti. Ne cevap vereceği. mi şaşırdım. * Teysesinin oğlumu hiç sevmiyorum, Ailemiz mutaassıptır. Fikrimi açıkça süöyliyemiyceeğim. Be ini Du müşkül waziyetten ancak siz kurtarırsınız. Ne yapayım. Bu taassubu kırabilirsiniz. Yaşını- izin henüz küçük olduğunu ileri süre- vek bir müddet daha evlenmiyeceğini Ku AKINI - Yazan : Kadircan Kajı — 8. vermeği #ize bırakmışlar. Böylece hem reddetmiş olmazsınız, hem de vaziyetin inkişafı temin etmiş olur. BunUZ, 3 Gitti, gelmedi Şişliden M. imzasile: , 19 yaşındayım. Bir genci seviyo - rum, Bundan bir sene evvel Istanbul- du tedöviye gelmiş. Bu arada tanıştık ve biribirimizi çılgınca sevmeye baş- ladık ve aileme de takdim ettim. Bun dan 20 gün evvel memleketine gitti. Gelecekti, gelmedi. Mektup ta gelme di. Adresini biliyorum. Mektup yaz- dım, bir cevap vermedi. Çılgınca s0- viyorum. Ailem ise beni büğünlerde çok tehdit ediyorlar. Bu genç bir san atkârdır, Acaba bir tarafta çalışıyor mu? Gelmiyecek olursa ne yapaca - gım?. Onu unutunuz. Size mektup bile yazmaması buradaki tanışıklığınızın Eğer dalgaların ve dalgalar oara-| muvakkat bir şey olduğunu gösterir, sında kayarak yüzen balıkların o çı-|Hemen her insanın başından böyle kardıklari fösfördökümüleri G6”01İküçür uşklar geçer, bunlar, insanda masa, insanda dipsiz bir boşlukta|birer hâtıra olarak kalır. Ailenizin imiş gibi bir his doğurabilirdi. sözlerini dinleyiniz ve önü unutunuz. Leventlerin hemen hemen hepsi . uyanıktı. oturdu gözden uzak tutulamazdı.. Bunun için, kadirganın karaya oturduğu yerden üç dört yiz kulaç ötede ve mümkün olduğu kadar açıkta demir. lemek üzere uzaklaştı. Böylelikle çıkacak bir fırtma veya dalga ile kayaların üstüne atılmak | korkusu kalmadığı gibi İzlandalıla. ları mümkün görülen gece baskınını da son derece güçleştirmis oluyordu. Esirler ve forsalardan başkaları a- rasında Türk kadirgaşmın uğradığı uğursuz kazadan dolayı Üzülmiyen, hattâ sevinen bir tek kişi vardı. Oda şüphesiz Anskardı. Kapkara bir deniz... Ailesi titiz Bebekten F. ML K. G, imzasile: Sizo başımdan geçen “bir sevgiden * (arkası var) beklerim, Bundan dört sene evvöl “D. B. K” vilâyotinde mektepli bir baya- m sevdim, Gönderdiğim mektuplar Jcevapsız kaldığı halde beni çok sev- | diğini Bütün hareketlerile arlatıyor- ân. Tahsilim icabı iki senedir Istan- İbuldayım; tesadüf yine bizi ayni (semtte karşılaştırdı. Benim gibi onun (da sevgisinin bir kat daha arttığım İ hissediyorum. Fakat bir senedir k muşmamıza imkin ve fırsat bulun - i muyor. Buna da sebep ailesinin çok | titiz davranmasıdır, Onu çok seviyo- İrum, ne yapayım?, Saygılarımı suna- rım. Mademki sizin evvelce yazmış ol - duğunuz mektupları cevapsız bırak - ü, bu, size karşı olan hislerinin kârı derecede kuvvetli olmadığını gös Gi imektedir. İnhisarlar idare: |*€Tİ” Şimdi sizin için yapılacak şey, — sa mevcut tuzların hemen | 903 Hkayıt davranmaktır. Bir fırsat hepsini satışa çıkarmıştır. Haber ak düşer, bir döst evinde veya aile mee- dığımıza göre, bu buhranı önlemek | İSİnde tânıgırsanız, ozaman kendisi- için İzmirden tuz getirtilecektir. . |ne serzenişte bulunursunuz. Eğer &i- ze karsı samimi hisleri varsa bunu izhar eder, Kat'iyyen bir teşebbüste bulünmaynız. Ma Ambarların devri işi Gümrük ambarlarınm limana dev- / ri işine bugün de devam edilecektir. Liman ve gümrük memurlarından müteşekkil olan muhtelit kontrol he. | yeti; devir. muamelesinin başlangıç günü olan cumartesi günü dört saat çalışmış ve 270 parça eşyayı devret- miştir, Devir muamelesinin, tesellüm ve tesellümdeki © formaliteler yüzünden bataetle yürüyeceği anlaşılmaktadır. Antrepolardaki eşyanın devri için her parça ayrı bir kontroldan geç- mekte, sıkleti ve evsafı muâyeneye | tâbi tutulmaktadır. Ondan sonra yeni defterlere kaydi icra edilerek liman idaresince tesellüm olunmak. tadır. Bu şekil, her parça için vakit zayi olmasını intaç ettiği için muh- telit komisyon devrin daha gür'atli yapılmasını temin edecek bir formül İ zi söylersiniz. Hem mademki karar | bahsederek güzel cevabınısı hütfen| Üstünde kahve rengi çizgili bir pantalon, ayni renkte bir ceket, a- yağında çarıklar ve başında kulak- larma kadar geçen yeşil kurdelâl: ve geniş kenarlı hasır bir şapka var. Büyük yazıhanenin karşısında &- yakta “duruyor, koyun gözü gibi do- nuk gözlerle yazıhanenin önünde © turan adama bakıyor. Yazıhanede oturan sdam, altm gözlüklü, şişman bir adam. Boyu çok kısa, küt burunlu ve düğmeli botları halıya kadar değmiyor. Kesik bıyıkları, o domates gibi kırmızı ve yuyarlak bir burnu var... Elindeki küğıdı dikkatle okuyor, sonra bağını kaldırarak sert bir sesle: j — Şapkanızı başmızda tutmasanız daha iyi olmaz mı; o da sicak diyor. Bu ihtar delikanlmm bir çan gibi ka- «sma geçmiş şapkasınm altındaki | yüzünü kıpkırmızı yapıyor. Şaşkm| şaşkın elini şapkasma götürerek onu aliyor karnımın üstüne dayıyor ve! mahçup mahçup sırıtıyor. — Sizi bana Bay İlyas yollamış. Siz Bay İlyası nereden taniyorsu. nuz?... —iki haftadır mâğazasmı temizli. | yordum. — Bir davanız varmış!.. — Estağfurullah bayım... Ne had- dime bir davam... Biz kim olacağız... Bir alacağım var... Onu geri almak istiyorum, — Kimden âlacağınız var? — Dürünuz size başından anlsta- yım, ta işin evveliyatından.. Ben Kayserinin Kısırlar köyündenim. Bas bam ben parmak kadana ikçn cephe- kardeşi mallar yabana gitmesin di- ye Valdemi nikâhı altma almıs. El oğlu gelip bu dama konmazsm diye, Beni işte babam kardeşi büyüttü. Biz daha sekiz kardeştik! — Davanizı anlatmız!. — Anlatayım.. Biz ön hep köyde kalmaya niyet ettik... Amma ve lâkin geçen güz kar kuvvetli oldu Hayvanlar donmuş ölü lim o» na ananım kocasi babamm Kardeşi İbeni çağırdı : “Öküzler dondu hal pe- rişan, ben ihtiyarladım. Var İstanbu. lâ git, bir iki öküz parası tedarik et,, dedi, ö Heybeyi omzuma aldım, sefer et- tik İstanbula geldik: hemşehrilerden birinin bekâr odalarında tuttuğu bir| yere sığındım... — Kısa kes yavrum... Meseleyi an- lati, — Kestim bayım! Esasen Mısa söy. lüyorum. Nihayet uzun sözümün kisa tarafı, bizim uşaklar bekâr odaların du küfecilik, seyyar esmaf'ıkla s nüp dururken ben bir iş buldum. Bir| Sultan Mahmut sarayı gibi saltanatı yerinde evin, kokona gibi lüte, lüle saçlı karıdan hizmetçileri vardı. Ken- disile pazarlık edip mutabakatta kal. dık. Ben o güz onların arağıde külhan kazanları var'onu Bütün evleri ayni hararet cak, Borularla evin dört bir tarafına| su hakli mekân edecek., Onlar da isi- | nıp irahat edecekler... Onlar dı bara ayda onbeş lira verecekler... İ — Sonra? — Sonrası... — Ama kısa kesi, — Kestim bayım... Ne demiştim.| Bütün güz o kazanm başmda attım kömürü durdum.. İlk aylık onbeş li- rayı aldım. Valdeye haddim olmadav tarafımdan yolladım. İkinci ay efen- diye nezaket ve minnetle: “Bu sizin! zatı âlinizin yanmda kalsın, bana çi-| kacağım zaman hepsini birden tak dim edersiniz.” dedim. “Hay hay oğ- lum daha iyi dedi. Her aybaşı: “bana istermisin paranı” diye sorar ben de:| “Sizde kalsın yaz olduğu zaman bir- den teslimat yaparsınız ben de mem. leketime dönerim” cevabını verirdim. —E sonra. — Sonrası yaz geldi... Efendi bana izin verdi... — Sen de çıkıp gideydin!, : — Nasıl giderim puşum... Paramı| takdim etmedi, — Ne diye parayı sana vermiyor istemedin mi? — İstedim. İsteyince: “Bende alaca- gm yok her aybensana o parayı verdim.” eovabında bulunuyor. Bir senedir kapusunu dolanıyorum. Evvelâ “bu gin yarm veririm” diye oyaladı. Sonra da haşalıktan geliyor. Inkâra saptı... Yazık değil mi!, Ben sıcak kazanların başında #lnımın te- | Memiş oğlu Velinin dava de sizler ömür mefat olmuş, erkek) ş 3 sı madan eve dönersem oğlan çalıştığ parayı hovardalıkta yedi diyecek, ak alnım kara çıkecak,.. Altı ay İstan- bul kaldırmılarında aç teksir dolaş- tım, şimâi bu işe girdim yeni ei dim derdirm duyunca “ kat tutalım * dedi, Sizin lütfen ismini zi verip bir de iktibas mektubunu tak dim etti. “Git efendiye derdini kibar ca anlat" dedi; aman beyim, paşam sultanım. Şu gâvur dinsizin elinden kürtar benim paraları, — Onua evinde oturduğuna dair isbatın şahidin var mı senin? — Bütün bizim usaklar benim o- rada oturduğuma #ahadetlik ederler, — Aylığinm önbeş Jira üstünden tesbit edildiğine dair onların malüma- ti var mı? — Estağfurullah bayım aylığım on beş liradan tesbit filân edilmedi. Aramızda konuştuk. Yani o bana ay da onbeş kâğıt verecekfi. — İşte onu soruyorum, bunu kim- $e biliyor mu? Kısa boylu şişman avukat pek sert konuşuyordu. — Ben bilirim, bir o.. Bir de Alla. | hımız bilir.. Tki kişi arasında konu - şulan şeyi Allahtan başka kim bilir. — Bir kere şahit isbat olmadıktan sonra ben sana nasil inanırım? — Aman bay apukat, sen onun a- pukatı ve hükümetin $ nim apukatımsın ben sö 3e inan- man lâzım. Benim alacağım ulmasa gelip sana tacizlik olup ta Bay İlyas m yazdığı gibi alacağın paranın yüz- de ellisini zatıâlinize lütfen verir mi- yim? — Efendinin her ay sans bu para- ne ile isbat edersin? — eilemil Basbayağı isbat ede rim vermedi herif. Doğru bu. — Sen böyle söylüyorsun, ya öte ki parayı verdim derse!. —'Onun südü bozuktur söyler. Ben almadım diye kitaba el basarım o da bassın bakayım. — O da yemin ederse... — Hükim bu... Fibette onun için- deki fesadı anlar... Yalan yere ye - min ederse daha hükümet konağınde iki güzü önüne akar onun!, — Oğlum dava açarsak boşubo- İşuna masraf edersin. Bir işe giriş- mek için ispat, şahit lâzım. — İspatı parayı vermeyişi — Ya vgrdiyse.. — Vermedi diyorum... — O verdim diyormuş baksana, Genç adam kıpkırmız: kesilmişti. — Ocağına düştüm bay apukat Vermedi diyorum sana... — İspat, şahit lizm buna inan- dırmak İçin, — Doğrunun ispatı aranır mı?. “endiden zenginin yanına girdim. | Herif beni çalıştırmış. Ikimizin mabeyrinde geçen vukust bu.. Buna hit olur mu, ayağının altını öpe- yim.. Beni zorlama.. Şahit değil, al şu heriften paramı, sen mektep, medrese görmüşsün... İspat oğlum, ispat lâzım. Vesi- “İka, senet lâzım, şehadet Jizım, — Eğer yalansa anamı nikâhla a- Bayım, doğru bu... — Oğlum, ispatsız şahitsiz, senet- siz, vesikasız hükümet bunu dinler mi?.. Herkes istediğini söyler. Veli birdenbire doğruldu. Kampa. na gibi sallanan şapkasını başına ge girdi ve büyük bir hiddetle: — Darılma apukat, sen hiçbir şe- ye inanmıyorsun... Karnıma bıçak saplasam gene seni İnandıramıyasa- ğım... Çünküleyim her halde senin şimdiye kadar işin hep hilebazlar, dolandırıcılar, oyalancılarla olmuş... Seni hep aldatmışlar. Ben kendim hâkime gidip derdimi anlatacağım. Dedi ve yazıhaneden çıktı, gitti. # 'Tam 1929 senesindenberi Hasan oğlu Veli, efendisi Bay Fazıl Hukse- verden alacak davası ediyor. Fakat 1936 senesinin ysz tatillerine kadar hâlâ bir netice elde edemedi. Suat DERVİŞ Afyon için yapılan tamim Uyuşturucu Maddeler İnhisarı, af yon istihsal mmntakalarma bir ta- mim göndermiştir. Bu tamimde köylülerin afyonlarını tacirlefe ver. miyerek doğrudan doğruya Ziraat Bankası şubelerine teslim etmeleri Tüzumu bildirilmiştir. Banka umum müdürlüğü afyon toplanması için bütün şubelerine emir vermiştir. Mubayan bedelleri iki ây sonra ta - rile bu parayı kazandım. Parayı &- kali is mania yin edilebilecektir. MAMA —