il İ yi SiLAHSIZLANMA MESELESİ VE AVRUPA Le Journal'dan: Emniyet meselesi günün en mühim meselesi haline gelmiştir. Bununla beraber 1914 ten evvel emniyet keli- mesi bizim için manasız bir şeydi. Lord Roberts'in beliren tehlikeden memleketini haberdar ettiğinden ve ilk dele olarak Britanya adaları için emniyet istediğinden dolayı ifrat ve taassup ile itham edildiğini hatırlı. yorum. Bugün emniyet kelimesi, bü- tün dış bakanlıkların parolasıdır. Ni- çin? Çünkü hava kuvvetleri bugün büyük bir ehemmiyet (almışlardır. Hava kuyvetlerinin bugün büyük bir tehlike teşkin ettiğini bütün vatan- daşlar amlamışlardır. Fakat 1914 te böyle değildi. Eski hudutlar bugün mevcut de ğildir. Bunun neticesi olarak herkes inden daha gergin bir halde ya- şamak mecburiyetinde kalmıştır. Nis- bi bir emniyet elde etmek mümkün olabilir, Fakat bunun emsali eskisin- den daha az olacaktır. Gariptir ki, armulusal emniyeti te- &is etmek için bütün devletlerin sar- fettikleri gayretlere rağmen, durum bugün mütareke zamanından daha gergin bir haldedir. Filhakika bunun sebebi de yok değildir. Versay mua- hedesinin beşinci maddesi pek müte- azrım bir tavir takınan Almanyanın isteklerine karşı duramamıştır. Dik- tatörlük milleti susturmuştur. İki payitahtta toplanan fazla miktarda altın arsıulusal tecimi kötürüm bir hale getirmiş ve birçok memleketle- Ti mahvetmiştir. Bundan başka daha birçok sebepler de vardır. Fakat bun- Tarın halkın, belki de birkaç saat içinde malının, yurdunun yıkılacağını görmekten doğan korkusudur. Uluslar kurumunun koyduğu teda- vi usullerine rağmen bir türlü gideri" İemiyen bu asabiyete asla şaşmama- İhdır, Avrupa her şeyi olduğu gibi görüyor ve diplomatların ahengi te sisine muktedir olamadıklarını anir- yor, o, bu derde bir çare aramanın artık faydasız olduğuna kanaat getir- miştir, Mademki umumi bir silâhsızlanma İle emniyeti tesis kabil olamıyor, © halde bu hususta ne gibi tedbirlere başvurmalıdır? Bundan şu şayanr te vessüf neticeye. varıyoruz: Silâhları bırakacak yerde aksini yapmak. İşte bugün biz buraya varmış bulunuyo- ruz. İngilterenin yeri nedir? İngiltere in bugünkü mevkii bütün dünya münakaşalarında muhakkak surette birinci gelir. İngilterenin nüfuzu, manevi, sosyal ve ekonomik mesele- lerde hep üstündür. Fakat biz daima | bu mes'ut durumda kalabilir miyiz? Nüfuzumuza güvenerek Avrupa barı- $ınt teminde devam £edebileceğimize emin olabilir miyiz? Buna inanmak betbahtlığında o bulunacak olursak dünyayı ateşe veren safderunlar ok | muş oluruz. Son savaş bu umumi a- teşin bir mukaddimesi idi. Aldatıcı bir emniyet içinde uyumadan işlere, imtiyazlı mevkiimizden ve cepheden bakalım. Bir tarafta, milletlerin birer birer &konomsal bir sefalet içinde batmak- ta olduklarını görürüz, Diğer tarafta hükümetlerin iktidar mevkiinde tutu- nabilmek için ümitsiz mücadelede bu- lunmakta olduklarını veyahut yerle- rini diktatörlere terketmekte olduk- Yarını görürüz. Ayni zamanda kıs- kançlığın, kin ve korkunun kıymeti- ni kaybetmiş bir muahede parçasile rekabete giriştiğini görüyoruz, Sonra memleketimizin şimdilik bütün bu tehlikeleri atlatmış olduğunu görüyo- ruz, Şimdi, bütün dünyanın bu felâ- keti durdurabileceğimiz ümidile, bize teveccüh etmesinde şaşılacak ne var- dır? Ümitvar oldukları müğdetçe, hü- kümetler hep İngilterenin fikrini s0- tacaklardı Bunun sebebi basittir. Bugünkü nü fuzumuz iki noktaya (dayanıyor: Harp sonras güçlüklerini bertaraf etmek hususunda gösterdiğimiz mu- vaffakıyet ve hükümet adamlarımızın barışı kurtarmak için gösterdikleri doğruluk ve namuskârlık. Eğer ümit» ler kaybolacak olursa bütün bunların hiçbir kıymeti kalmıyacak ve bütün müluzumuz kat'i surette ortadan kalk mış olacaktır.. Kendi kendimizi al. datmıyalım. Eğer harp yalnız imkân dahilinde çıkıp da kat'iyet kespede- cek olürs; kara, deniz ve hava silâh- ları baş döndürücü bir süratle fazle- laşmış olacaktır. Eğer bu kuvvetler başlıbaşına arsrulusal müzakerelerde bir rol oyniyacak ve vahşi olmıyan kuvvetten herkes nefret edecektir. İşte o zaman İngilterenin fikri ciddi telâkki edilmiyecektir. Çünkü o za- man ona bugünkü kıymeti veren â- millerden mahrum kalmış olacaktır. Seyahate çıkan, diplomatlarımız ne- Mmgiltere Hava Küvetleri: mandanı Mareşal Sir John Salmend zaketle yapacakların tavsiyelri ordu kuvveti ve hepsinin en korkuncu o- lan hava Kuvveti ile sağlamlaştırmı- yacak olurlarsa, gittikleri yerlerde iyi bir kabul göremiyçeeklerdir. İşte hakikatin çıplak olarak ifadesi budur. Eğer İngilterenin bugün hava kuvve- tinde beşinci geldiğini söyliyecek 0- lursak bu hakikat bir kat daha acı o- lur. Bunun neticesi olarak İngiltere | de herkese sözünü geçirebilmek kuv- vetini kaybetmiş olacaktır. Her programın faydalı ve mahzur- Tu tarafları vardır. Eğer müdafaa va- sıtalarımız için milyonlar sarfetmiş olsaydık, finans bakımından iyi bir durumda bulunmıyacaktık, Biz, si- lâhsızlanma işinde, cesurane bir su- rette, fakat boş yeri mücadele ettik. Bugün ağlebi ihtimal sonuncu ola- cak olan bir ihtilâftan sakınmak için, büyük bir gâyretle Avrupadaki nülu- zumuzu kuvvetlendirmek İâzimgeli- yor, Bir kelime ile ifade etmek lâzım- gelirse bizim için silâhlanmak li- tımdır, Fakat öyle de'icesine bir si- lâhlanmak değil, o dikkatli ve ne yaptığını bilerek bir silâhlanmak )â. TAN : ER Salim Bir Fikir Isterseniz Saçla- ingillere Silâhlanmalıdır! | ınızı Kısa Kesin, Iyi Tarayın! / Eekiden uzun saçlı ve kısa düşün- celi şairlerle alay edilirdi. Bu sözde Mtifeli bir Kelime oyunundan maada bir hakikat mevcut olduğuna inana- bm mı? Şüphesiz inanalım, çünkü İngilterede çok ciddi bir teşekkül ö- lan delillerin ve akıl hastalıklarına uğ ramış olanlarm kontrolu ile meşgul ölan komite son hazırladığı raporda saçların kesilmesinde deliler ve yarım akıllların ahvali ruhiyeleri üzerinde büylik bir tesiri olduğunu iddia et- mektedir. Komite saçlara gösterilen itinanın ve makul bir surette kısa kezilmesi- nin akıl hastalıklarının, eml temin ettiğini görmüştür. Saçları ke- silen ve zarif bir surette taranmış o Jan deliler nadiren gayritalii hailer gösterirler. Bilâkis saçları gayrimun- tazam bir halde ve bilhassa uzun bu- lunduğu zamanlarda daha ziyade de- lilik eserleri göstermektedirler, Komite raporunda akıl hastanele- rinde berber-salonları tesisini tavsiye etmektedir. Başın dışındaki (intizamsızlıkla, içindeki intizamsızlık arasında bir münasebet bulunması insana garip gibi görünüyor. Fakat Paris Seine ti- marhanesi başhekimi Dr. Genil Per- rin de İngiliz meslekdaşları ile he- men de ayni fikirdedir. Dr. Genil Perrin diyor ki: — Bu fikir yanlış değildir. Saçları iyi kesilmiş ve iyi taranmış olan bi deli, saçları dimdik olmuş bir deli- den daha az şidilet eseri gösterir. Ai leleri arasında yaşıyan bazı genç bu- nakların tuvaletlerine itina eyledik- leri zaman normal bir halde bulun- dukları ve sonra bir #kıt hastanesine götürüldükleri zaman, orada tuvalet- deri ihmal edildiğinden, hakiki deliler gibi hareketlerde bulunduklarını bir- çok kereler gördüm... Öyleyse bayanlar, vaktiyle saçları- mızı kestirdiğinizden dolayı sizi hak- | k görüyoruz. O kısa saçlar akimeli- minizi ve muhakemenizi arttırıyordu. Fakat bugün saçlarmız. büyüdüğü için.: hayır, gene eskisi gibi zarif ve güzelsiniz... ünya Gazetelerine Göre Hâdiseler l Eğer Faşizm i Sukut ederse İ Daily Mail'den: İngilterede umumun dudakları arasında şu sual vardır: “Bu Habeş meselesinin bizi sokmuş olduğu teh likeli vaziyetten ne suretle kurtula- | cağız?.” Bugünkü durumun en ba- | riz noktası şudur ki italya hükü-| meti istese bile Habeşistanın istilâ. | sina mâni olamaz. Bu mesele men şei itibarile milli bir iş değildir. Fa- kat dış italyasında bu husasta öyle bir tazyik yapılmıştır ki bugün Ha- beşistanın istilâsı milli bir şeref me selesi haline gelmiştir. Hiç bir re- im gayri makul bir şekilde yapılan “bu kadar elakdrtkten sonra asla yaşayamaz. İtalyada Faşizmin su- kutu, Avrapanın kalbinde ihtilal ve dir işaret yerine geçecektir. Eğer Uluslar Kurumu, İtalyanın hayati böyle bir tedbirlere müracaat edil mesi ihtimalini kabul edebilirdi. Fa kat tatbik edilen müeyyideler bir abluka ve süel hareket halini ala - cak oluree, İtalyanın silâhla buna mukavemet edeceğinden hiç kimse şüphe etmemektedir. Fakat Ingilte- re müeyyidelere tek başına mürace- at etmemeğe karar vermiş olduğun dan böyle bir tehlikenin gerçekleş: mesi ihtimali pek azdır. Böyle bir vaziyette her İngiliz, İtalyanın müs temleke işlerile meşgul olmamızın bize ne fayda verdiğini kendi kendi ne sormakta haklıdır. Bununla Ha- beşistana hizmet etmediğimiz gibi Gaeribaldi zamanından kalma İngi- liz - Italyan dostluğu da kırılmış oldu. İtalya bizim kendisine cesaret | verdiğimize samimi surette kanidir. | hi: “Habeşistandaki | i bu kadar kuvvetli su- altı ay evvel Başbakanınız ve Dış işler bakanınız Stresa'da bize niçin bir kelime bile söylemediler?.,, zrmdır. Bunu yalnız mutavasart Wlü- müzü muhafaza edebilmek için yap- malıyız, Avrupada yeni bir mazlıktan ancak Büyük Britanya İİ paratorluğunun nüfuzumun üstün ol- masile sakırılabilir. Biz, filbakika mümkün olan hadde kadar silâhları- mızı azalttık, Fakat diğer devletler si lihlanıyorlar. Bindenaleyh biz bu iş- te telâfisi icap edecek surette geç kalmış bulunuyoruz. Son zamanlarda durum şöyle idi. Dört senede 1330 tayyaremiz olma- sı lâzımgeliyordu. Bu 1330 tayyare- den bir kısmı Hindistanda ,İrakta, Singapurda bulunacaktı. İngiltere a- dalarında ancak 950 tayyare buluna- bilecekti. Bu miktar (bugün 560 tay- yâremiz vardır) acaba diğer devletle- re barışsal fikrimizi kabul ettirmek için kâfi midir? Hayır.. Hiçbir za- man, 22 mayısta hükümet, İngilterenin 1937 de 1500 tayyaresi olacağını bil- dirmişti. Bu miktar kâfi midir? Hit- ler Almanyanın hava kuvvetlerinin İngiltere bava kuvvetlerine müsavi olduğunu ve bugün 880 tayyaresi ol- duğunu ilân etmişti. Bu miktar bi- sim kuvvetlerimizden 300 fazladır. Eğer hava kuvvetlerinde müsavat sistemine dayanan bir tahdit anlaşma st olmadığı takdirde İngiltere 1937 se nesinde 1500 tayyaresile bugünkün- den daha fena bir duruma düşmüş olacaktır. © No.17 ği HINÇ EDGAR WALLACE Genç kız mektubu okudu, kaşları- nı çattı. Demek kendisini takip etti- riyorlardı, Böyle takip edilmek hiç te hoşuna gitmiyordu, nihayet buna karşı gelmek elinde değildi. Fakat bir taraftan da, bu delikanlının haya- tını ve emniyetini bu kadar kollama- #ına da içten bir minnet duyuyordu. —6— BAKIR YUZLU YABANCI Fosa gördüğü son muamelenin âcı- Sını çıkarmak için, bü ün zihnini ve kuvvetlerini — topluyordu. Şimdiki halde elinde en büyük silâh: Stella Mendoza idi. Stella'nın küçük zarif köşkünün sa- lohunda mücadelenin ilk plânlarını hazırladılar. Bu meclisin üçüncü aza- 8 da Conoliy idi. Stella dedi ki: — Knebvorth hepimize çek fena muâmele yaptı. Foss hele size, Si- se yaptığı hakaretin yannda benim- — Stella, sizin gibi yüksek kıymet- te bir artiste böyle ağır hakarette bu- Tunsun, doğrusu çok müteessir oldum. — Ya Conoliy'ye? Zavallıya kö- pek muamelesi yaptı. Conolly dedi ki: — Ben nerede olsa, bir angajman bulurum, siz düşünün... Stella, ötekilerinden biraz şüphe et- mekle beraber: » — Canım, hepimiz birer angajman bulabiliriz, edi in bir Foss dedi ki: — Asıl işin şimdilik en mühim çi-, heti paradadır. Para bulabilir miyiz, | * bulamaz mıyız? Genç kadın, para bulmak hususun» da teminat e hemen o ka- dar istekli görünmedi ii — Eğer siz bir şey yapamazsanız, ben yaparım, bu parayı da kimden nasl alâcağımı söylemem. Kendi rar verdiğim bir proje için, hatta da- ha fazlasını da bulurum. Görülüyordu ki, daha başta anla- şamıyorlardı ve bu işte Conolly gül- lenin altına gidiyordu. OVaziyetinin pek zayıf olduğunu anlayınca, başka yetden vurmak istedi: ' — Stella, dedi, anhyorum ki beni bir kenara bırakıyorsunuz. Bu Seller ile beraber oynamak fikri de nereden çıktı? Ben onun kaç tane filmi boz- duğunu bilirim. Ya sonra o dediko. dular? Size galiba benim faydam ol. d İ öyle içerliyorum ki. Delikanlı kapıyı kapatarak Foss dedi ki: i — Canım, bırak gitsin. Sanki ken- disi harikulâde filmler çeviriyormuş. i benim Londrada bir sh- babım var, bana lüzumu kadar serma 'ye verebilir. Benim e tazyik va» #itâm var... Daha doğrusu ikna vasr- tam var. Bu akşam gidip kendisini görürüm. —Ben de gidip ahbabımı görürüm. Kumpanyaya “Stella Mendoza Film Şirketi, adını veririz. Foss tereddüt etti. Halbuki o şir- İngiltere bitaraf kalıyor (Nebelspalter, Rorsehach) 4:10:09$9 ze Bir italya - ingiliz Harbi olacak mı? Giornale d'ltalia'dan: Daily Telegraph gazetesi İngilte renin “İtalyaya karşı aldığı tedbirle- rin İtalyan matbuatının siyasi hü- cumlarına bir cevabi” o duğunu yaz- maktadır. Bütün İngiliz matbuatı, İngilterenin bu hareketinin Italyaya karşı bir tehdit tedbiri olduğunu kay- detmektedir. Bazı İngiliz gazeteleri Italyaya karşı bir harp olacağından üphe edilemiyeteğini yazmakta, ba- zıları da İtalyan sahillerinin İngiliz filolarının taarruz'arına karşı müda- faa edemiyeceklerini kaydetmektedir- ler, Bir Avrupa barışma ve hassaten İngiltere menafiine karşı hiçbir teh- ditte bulunmadan; harp tabirlerini Eritredeki Italyan generallerinden GRAZIANI kullanmadan, çünkü harbin vahim ne- tcelerini iyi biliriz. İtalya ulusu Umumi Harpte altı yüz bin asker fe- da etmiş ve onun bu fedakârlığı In- giltereye zaleri kazandırmış ve İmpa- Tatorluğunu o büyütmesine ve geniş- letmesine sebep olmuştur. İtalyanın İngiltereye karşı her zaman göstur- diği samimi ve sadık dostluğu iyi an- lamak için, Sir Grey'in ve Lord Chur- chill'in hatıralarını okumâlıdır. Bu vazifeyi Akdenizde tekâsüf eden Büyük Britanya harp gemileri- ne bırakmak suretile İtalyayı mağdur ve mağlüp görmek istiyen İngiltere- ye mensup gruplar şu noktayı mülâ- üze etriielldirle?? . “Eğer Malyâ 19İX te Ingitöye Fransanın tarafını iltizam etmiyerek Almanyanın taraftari olmuş olsaydı, acaba İngilterenin ve onun muaz- zam donanmasının mukadderatı ne 0- Yurdu? İngilterenin taarruz edeceği Ttal- yan sahillerinde kadınlar veşocuk'ar vardır. Bunların çoğu Umumi Harp- te İngiliz askerlerile beraber ölen İtalyan askerlerinin çocuklarıdır. İngilterenin yirmi sene evvel harp müttefiki olan İralyaya karşı bareke- te geçeceğine inanmak İstemiyoruz. Tecim konferansı Londra, 3 A.A. — Arsıulusal parlâmentolar tecim konferansı başkanlığına iki sene müddetle Fransız parlâmento tecim komis yonu başkanı Jorj Lerdüfut se- çilmiştir. Konferansın para komisyonu, altın esasına dönmek irikânını tetkik etmek üzere Londrada va kit vakit toplanacak bir tetkik komisyonuna seçilmesi hakkın- daki Fransız temennisini kabul du. Nihayet bir anlaşmaya vardı. Şir- ketin ismi Foss - Ste'la, yahut F. - S. olacak, Stella bu anlaşmayı kabul et- ti ama, kendi isminin başa alınmasi gartile. Tam Fosn ta ayrılıp gideceği sıra- da birdenbire sordu: — Yahu, bu Brixan denilen adam kimdir? — Bir detektilmiş. — Bir detektif mi? E, buralarda ne arıyor?” Fosa gülümsedi: — O dar kafası ile hiçbir zaman bulamıyacağı bir şeyi bulmağa çalı. şiyor. Daha'doğrusu “Boğaz Kesen” i arıyor, Halbuki bu işte ona yardım edebilecek dünvada tek adam varsa, © da benim. Fakat ben ona yardım edeceğime. kendi kendime yardım edeyim, 'daha iyi... Bu esrarlı söz'erden «ira köşkten çıktı, Stella haris hir kadındı. Hele bu hurs serveti ve şöhret hdaf ettiği zaman müthiş ve teh'ikeli bir şey olu- yer. Stella'rm hususi hayatı daba kendisi gibi yüz binlerce lüks ve se- fahet düşkünü kadınların hayatından farksızdı. vr Fosa gittikten sonra yatak odasma çıktı, tuvaletini değiştirdi. Gregory- yi görmeğe gidecekti. Fakat şato s2- hibinin erken riyaretleri kabul etme- vermek maksadile otomobiline bindi, Chichester'e gitti, Şehrin meydanlığından geçerken, bir kalabalık dikkatini celbetti. Kala | balığın ortasında uzun boyu ile Brixan'ı tanıdı. Yanında resmi polis, karşılarında alelacayip kıyafette, ba kır yüzlü bir adam, Merakla durup manzarayı seyre- decekti. Fakat kendisini daha eheme miyetli işler beklediği için yürüdü, geçti, Hâdise şu: Brixan meydanı geçer» ken, o da bir kalabalık görerek, yak» laşmıştı, Resmi polis bakır yüzlü adama, bakır yüzlü adam da resmi polise beyhude yere dert yanmağa şalışıyorlardı. Çünkü ikisi de biribir- erinin dillerinden anlamıyorlardı. Yabancının kolunda bezlere ve bir alay iplere sarılmış uzun bir paket vardı. Brixan yabancının halinde gü- lünç kıyafetinin bile örtemediği bir asalet ifadesi sezdi. Birden ak'ına bir şey geldi ve ya- bancıya Holanda dili ile birkaç keli- me söyledi. Ötekinin gözleri hemen canlandı: — Ja mynheer, ben Holandaca ko- nuşurum. Brixan Malezya anılzadeleri arasın- da Portekiz ve Holanda dillerinin ko- nuşulmakta olduğunu biliyordu. Bakır yüzlü adam dedi gilizce Truji denilen bir adamı yorum. Gidip kendisini bulacağım. Çünkü © bizim memleketimizde bü- yük bir adamdır. Evini bulduktan sonra, tekrar Boörneo'ya döneceğim. Brixan anladı: — Gregory'nin yeni hizmetçilerin- den biri olacak. Ve bakır yüzlü adama şatonun yer unu gösterdi. —i— FOSS BIR NASİHAT VERIYOR Adele yatağının Üzerinde bağdaş | kurmuş, bir elinde kestane şekeri kur tusu, öbür elinde de senaryo müsveş- desi ökuyordu. Okudukça, alnı kırışıyordu. Edebi direktörün neden boyuna senaryoyâ akla gelmedik münasebessiz şeyler ilâve ettiğini bir türlü anlıyamıyordu. Bütün bu ilâvelerin filme sokulsa, eserin mahvolacağını zannediyordu. Acaba Foss niçin bunları yapıvordu. Senaryoyu bozup filmi çürliterek, genç kızın daha ilk ayak kredisini kır“ mak için mi? Bir aralık Brixan aklına geldi. BY sevimli çehre gözlerinin önünde can” | haranakla beraber, kendi kendine 801“ lu: — Kimdir bu Brixan? Hiç te de