ISTANBULDAN Pi İREYE | Yazan: Mahmut BALER ir Şiddötindön” Şiltelerini Omuzlıyan Arkadaşlar Birdenbire Güverteye Fırladılar İpar Moda önünden Deniz bir küp suyu gibi dur- | gun, Hava ağır ve nefessiz. Ağustosun on beşinci pgi şembe günü on altıda kulübü- müz önünden arkadaşlatım mo- tor ve sandalları arasınlar el ve mendil saliıyarak ayrıklık. Yelkenlerimiz ipe mandal- lanmış çamaşırlar gibi buruşuk ve harejgetsiz. Rüzgâr buluncı- ya kadar var hızile çalışması- na rağmen saatte dört buçuk mili geçmiyen kotramızın mo- torile seyredeceğiz. Meslek arkadaşları Refi Ba- yarı ve arkadaşlarını selâmet- lemek için motorlu küçük bir kotra ile peşimizi takip eden sigorta müdürleri , arasından Sait Rıza bağırdı: — Arkadaşlar, bana şimdi on teş lira kim verirse bütü kazalara karşı on bin liraya gortalıdır. Poliçesinin kendi den evvel Pireye varacağına da emin olabilir. Bizden birisi mukabele etti: — Desene ki i beşi vermekle > oluyoruz. ait Rızanın sigorta teklifi teklifsizliğe uğradı. Gülüşerek, o şakalaşarak bir müddet daha gittikten sonra: — Haydi, yolunuz açık ol - sun! Dediler ve bizi terkettiler, Motorumuzun yolsuzluğuna rağmen iyi tarafı vardı, sessİZ- di. Havanın bu süküneti içinde bir uçurtma kuyruğu hışırtisile süzülüp giderken arkadaşların hepsinde bir hareket ve faaliyet görülüyordu. Kimisi eşyalarını dolaplara yerleştirmek, kimisi de yatacağı yerini mekle meşguldü, Burada şükranla kaydetme- den geçemiyeceğim bir şey varsa o da İstanbul gümrük ve polis erkânile daşlarının hareketimiz esnasm- da bize gösterdikleri çok can- dan alâka ve kolaylıktı. Şâyet biz bu canlı alâkayı görmemiş olsaydık, hareketimiz her hal de birkaç gün teahhura uğraya- bilirdi. Bu sayede hem progra- rmızı günü gününe tatbik et- miş oluyor, hem de bize verece- ği zevkten başka gece seyirle- rinde bir hayli faydalarını gö- receğimiz mehtabı da kaybet- memiş oluyorduk. Çekmece önlerinde güneş kızgın elbisesini Çıkardı, ılık ve pembe çıplaklığile yavaş ya- vaş denize indi ve yok oldu. Akşamın mavi süküneti çöktü. Kotranın güvertesinde sessiz ve hareketsiz serpilen arkadaş- lar uzandıkları yerlerden bir bir harekete gelerek: — E çocuklar, artık şiire ni- hayet versek te yemek faslı başlasa nasıl olur, demeğe baş- Jadılar. yolumuza ik kazaya on! ndiden başla- ! tanzim et-| kıymetli arka- | Marmaraya Mükrimliğile meşhur bir ar- kadaş Yemek tanzii toptan vazıyet etti rek derhal harekete geçti, ve akşam yemeğinin güvertede yenmesini teklif etti. Teklif memnuniyetle kabul edildi. Herkes biraz sonra tabaklarına İ itina ile taksim edilen yemek- lerini geniş bir iştah * ile yeme- ğe uğraşırken Zeki seslendi: — Yahu! Gözünüzü biraz ta- baklarınızdan ayırın da azıcık arkanıza bakın. Başlarını çevirenler deniz- den yükselen mehtabın altın ışığı ile aşıklandılar. Doğrusu gecenin nefasetine diyecek yoktu. Zekir “ — Birader, zorlasam bir şiir söyliyebilir miyim acaba? dedi ve kesmeden: “— Mahitaba bakamam, ce - mali yar gelir hatıra.” —Aman kardeşim, çok i aklına fırtına filân gelmesin de ne gelirse gelsin, dediler. — Benim bir teklifim var. — Nedir? — Şurada biraz eğlensek te “Floryava salimen muvasalat ettik” diye Istanabula bir tel- graf versek, dedim. Rüştü atıldı: — Aman yapmayın, bizim ev- den merak ederler. Onlar bi- zi hareket etmedi. biliyorlar, dedi. Bir aralık kotramızın durgun deniz üzerinde bıraktığı düz- gün izler sismoğraf aletinin çizdiği çizgiler gibi iğri büğrü hatlar şeklinde görünmeğe baş- ladı. — Yahu bizim kotraya ne oluyor? — Meraklanmayın, bir şey y dümene Refi geçti, Biraz sonra sıcağın şiddetin- den şiltelerini omuzlıyan arka- daşlar geceyi geçirmek için bi- rer birer güverteye fırladılar. Gece vardiyası taksim edildi. Hangi saatte hangi arkadaş - larm uyanarak vazife alacakla- rı tesbit edildi. Geri kalan uy- kuşuna daldı, Deliksiz uyku re- doğru açılıyor koru Niyazi ile Zekide idi. Ufaktefek gürültülere dönmü yorlardı bile. Yalnız Zekinin | uykusu sessiz, Niyazininki par- laktı, Ama zavallının horlaması na imkân mı var. Hele bir baş- lasin, — Baksana oğlum, bize de işlek bir nargile doldur! diye duyulan perakende seslerden sonra bir olup, “Delidolu ope - retindeki Vasfi Rızanın parça - sını hep bir ağızdan feryada başlıyorlar: “— Bu ses zurnanın sesi, âşık zurna su başında.” Tabii arkasını getirmeğe lü- vedalaşırken zum kalmadan Niyazi de gur- gurunu kesiyordu. Gece saat iki buçukta bora başlangıcı gibi bir rüzgâ tı. Yelkenler olanca tahassürle- rile rüzgârı içtiler, Motoru dur- durduk. İpar sür'atle yol alma- ğa başladı. Gecenin yarısında birdenbire çıkan bu sıcak rüz- İ gârı pek hayra yormamakla be- raber biraz devam edeceğini ummuştuk. O Halbuki kırk beş dakika kadar bizi nefeslendir - dikten sonra tedricen tükeni- verdi. Zavallı yelkenler birden- bire renk ve zindeliğini kaybe- den ihtiyar yanakları gibi kat- merlenip olduğu yere sarktılar. LArkası var) İpar yolcuları merdivende birer birer yıkanırlarken lir ir ae saatı “IPAR YOLCULARI! | Mahmut Baler klüpte çasağlie : İ dır. Suyun buhar haline gelmesi ne OGUTLERİ San) Zevki Hoştur Her şehrin, her iklimin, kendisine mahsus, en güzel bir mevsimi varı Dört mevsimi güzel olan yerler bü-| tün dünyada pek az görülür, | İstanbulda da en güzel mevsim, süphesiz, sonbalırdır. Ondan dolayı 0- lacak ki, “Sonbaharın zevki hoştur, Tut elinden yari koştur.” Sözü en ziyade İstanbulda doğru çıkar. Balkan festivalinin sonbaharda yapılması da İstanbulun en güzel mev simi bu mevsim olduğuna delâlet e- der, Fakat İstanhı$un bu güzel mevsimi ayni zamanda en rutubetli mevsimi dir de. Bulutlu günler bu mevsimde başlar. Sisli sabahlar en ziyade bu mevsimde görülür, Lodos rüzgârlari- le dolu en rutubetli günler gene bu mevsimdedir. Rutubet insana hiç bir hastalık ge- tirmese büe, vücutten buhar halinde su çıkmasma engel olduğu için gene zararlıdır. İnsan günde tabii olarak bin üç yliz gram buhar halinde su çıkarır, Bunun dört yüz gramı nefes le çıkar, üst tarafı da derimizin afa- sından buhar olur gider. Derinin arasından buhar olup giden su hareketlerimizden bâsel olan buhar kadar kolay olursa bareketlerimiz de o kadar kolaylaşır. Halbuki havanm rutubetli olması vücutteki suyun buhar olup çıkmast- na pek'kuvvetli bir engeldir. Onun içindir ki rutubetli havalarda insân kendi vücudünü kuru havalarda oldu duyar, hareketleri güçleşir, nefesi güçleşir. Rutubetin gerek sıcak havanın, ge- tek soğuk havanın zararlarını artırdı » İstanbulda cak olacağı da bilinmez, yalnız betli olduğunu biliriz, Sıcak ta olsa soğuk ta olsa rutubet kavarım zarar» larını artırır. Bundan başka rutubetin kendi ba- şına tesirleri de vardır; Bir kere ro- matizmaların rutubet tesirile ne ka- dar arttığını ötedenberi herkes bilir. Nezle rutubetle gelir. Boğaz ağrıları, | bronşitler, sinir ağrıları rutubete meydana çıkarlar. Diş ağrı: yade rutubetli zamanlarda batsız ederler. lr İnsel yoktur. İştihayı azalt: #ukluğunu artırır, sancılar: yeniden meydana çıkarır. Rutubetten yalnız böbrekler Koşla- nır. Çünkü teneffüsle, yahut deriden çıkamayan su böbreklerden çıkar, on ları işletir, böbrek kumlarını sürük - ler. Rutubet evin içinde olduğu vakit on dân korunmak kolaylaşır. Evden dışa ndaki havanın rutubetinden korun - mak için çare, açık havaya çıkmamak, mümkün olduğu kadar ev içinde kal maktır, | Lokman Hekim İHSAN SAMİ Bakteriyoloji Laborzt sarı | Umumi kan tahlilât, frengi | noktai pazarından (Wasserman ve Kahn teamülleri) kan kürey- vatı sayılması. Tifo ve ısıtma hastalıkları teşhisi, idrar, bal | gam, cerahat, kazurat ve su tab- Ultra mikroskopi, husu: aşılar istihzart. Kanda üre, şeker, Kollesterin miktarlarının No.113. Tel.20981 | 6745 azn mke akik MZ YEN! NEŞRİYAT İdare mecmuası İç işleri bakanlığı tarafından çıka- rlan İdare mecmüuasınn 89 uncu sa- yısı da çıkmıştır. Bu nüshada idare amir ve memurlarını dlâkadar eden kararnameler, tamimler, tayinler,ma- kaleler bulunmaktadır. e © Etibba Odâsı tarafından hazırla” nan Etibba Odası Mecmuasının Ha- ziran, Temmuz, Ağustos ve Eylül ay- larına mahsus sayısı çıkmıştır. * HAVACILIK ve SPOR — Ha- vacılık ve Spor'un son çıkan 151 inci sayısı Tarla ve Tohum hazırdır, Kay- bedecek vaktimiz yok, Bir Uça! sında, İngiltere Yapıcılar Odesanın yıllık gösteri de atlama, Halkımız (26) uçak daha bağışladı, Yedekte çekilen uçak, Vil - ley Post öldü, Hava kahramanlarının hayatı yazıları ile çıkmıştır. Hukuk gazetesi Türkçe ve Fransızça olarak Ce - vat Hakkı Özbey tarafından neşre - dilmekte olan Hukuk (Gazetesinin onuncu nüshası daha mükemmel bir şekilde intişar etmiştir. Bu nüshada Profesör Saim Ali Dilemrenin, Profesör Mustafa Raşi - şidin, Profesör Hasan Tahsin Ayni - | nin, Temyiz Azasından Refik Ona -| *m Cevat Hakkı Özbeyin ve daha | Yahudilere karşı gösteriyor evi 23-9 -935 eler JenMeler Bir Alman Kızile Sevişen Ve Nişanlanan, Fakat Evlenmesine Ailesi Engel Olan Genç Hitler'in idaresi Almanların yahu- dilerle evlenmesini yasak citi, Hattâ hiç bir Alman ailesi evinde 45 yaşın- dan küçük Yahudi kadını bulundura- EZ Wu muyacak bile, Dehşetli bir ırk siya- seti güden Hitler, taassubunu yalnız ve Al - manların başka milletlere, ırklara men sup olanlarla evlenmesine karışmıyor. Biz Türklerin Türklerle evlenme- sini isteriz. Fakat müstesna gönül ve vicdan bağları karşısında taassupla harekete de lüzum görmeyiz meselelerde ailelerin şidi 1 Beyazıdda Fethi Alpoğa imza'ile aldığımız mektup bir Alman kızile, sevişmiş, hattâ nişanlanan bir Türk gencinin uğradığı müşkülleri anlatı - “Bundan üç sene evvel liseyi bitir- dik'en sonra Avrupada tahsil için açı len bir müsabakayı kazanarık Alman yanm (B.N.) şehrine gittim. Devam ettiğim mektepte Marlene admda genç bir Alman kızı vardı ki benim çok hoşuma gidiyordu. Kendisi gayet zengin bir aileye mensuptu, Bir gün ona sevgimi söyledim. Seviştik, Artık onun ailesini çok iyi tanıyordum. Be- ni evlât gibi severlerdi. Pansiyondan çıkıp apartımanlarında kliçüik bir da- ireye verleşmemi rica ettiler, Kabul ettim. Uzun süren hazı hastalıklarım- da Marlene başımdan ayrılmadı. İşte © vakit nişanlandık. o Marlene'e her zaman xilmrüt Bursadan, yesil ağaç- larla e hülyalar diyar Boğaz enli t9p- rını #aklıyan adalardan bahsettim. Onun en büyük emeli güzelliklerin kaynağı Istanbulu görmekti. Evlen - meye de karar verdik. Ne ben bir Al manla ne de o bir Türkle evlenmek- te mahzur görmüyorduk. Tahsilimi bitirdim. Ben Istanbula döndükten üç 3y sonra Almanyada ailesi nezdinde evlenip Türkiyeye dönecektik. Ben simdi İstanbuldayım. Ailem beni bir Türk kızıyla evlendireceklerini yor. Şakaya getirerek “ bir Alman kızıyla evlensem ne yaparsınız?” de- diğim zaman, “Seni evlâtlıktan redde deriz.” cevabını verdiler. Halbuki Marlene'i canım kadar se- viyorum. Bana bu kadar iyilik edem sileye nasıl yüz çevirebilirim? Şira di ben ne yapayım?” İki cami arasında kalmış zavalir genç. Ailesi duyarsa kimbilir bize ne kadar kızacak; fakat aksini söyler - sek evlâtlarile beraber b gisi bize net etmelerinden korkarak fikrimi yazacağız: Böyle gönül davalarında itaat etmek için hissine, gönlüne ve aklına muhalif hareket edenler kolay kolay bahtiyar olamıyorlar. Halbuki kendi istemediklerile evlenmiş olan evlâtlarına bir müddet dargın ve kız- gm olan ana ve babalar eninde, sonun onların saadetlerine iştirak ediyor lar. Yaşı yirmi beşe gelmiş olanların eşlerini seçerken hiç kimsenin tesiri. ne tâbi olmamaları doğrudur. Bunla» ra karşı müdahalenin felâketlerini gö Ten ana ve babaları dinlemek kabil ole sa hiç bir ana baba evlâdma: — Şununla evlenme, sakın onu ale ma, yoksa seni evlâtlıktan reddede » rim. İlle bununla evleneceksin!., Gibi tesirlerde bulunmazdı. * Altı sene bu. M. Yıldız imgasile bir genç kız, ailece tanıştıkları bir genci beğenmiş. Altı seneden beri onunla ve silesile beraber gezmiş, tozmuş. “Mehtapir geceler uzun kır gezintileri” yapmış- lar. Birçok fırsatlar düştüğü halde duymamış, İlk tabsilden faz la bilgisi olmayan ve kendisine teklif edilen bütün kızlar reddetmiş olan bu gencin sevip sevmediğini nasıl an layabileceğini soruyor. Altı sene bu... Altı sene içinde sevdiği bir adamın kendisini sevip sevmediğini an maması ve hele bu gencin ken seven kıza alâkasını göstermemesi ve söylememesi şaşılacak şey değil mi? Bir kadınm aşkını erkekten evvel itiraf etmesi abestir. Ona evlenmek üzere olduğunu, yahut uzak bir yere gideceğini söyliyerek alâkasını ânla- mak ve anlatmak kolaylıkların göste rebiliriz. a Istanbul Komutanlığı Satınalma Komisyonu ilânları Komutanlık birlikleri hay vanatı ihtiyacı olan (o 1000 adet yem torbası 500 adet kece belleme 270 adet çul 28-9-935 cumartesi günü saat 11 de açık eksiltme ile almacaktır, Bellemenin bir adedinin tahmin fiatı 170 çulun 460 yem torbasının 90 kuruş olup ilk teminatı 225 liradır. Şartname ve nü nunelerini her gün komis - yonda görülebilir. İstekli - lerin vakti muayyeninde ilk teminat mektup veya mak - buzlariyle birlikte Fındıklı- da Komutanlık Satınalma Komisyonuna gelmeleri. İ (5528) 7030 .. . Beher adedinin o tahmin edilen bedeli 70 kuruş olan 1000 adet bel kemeri açık eksiltme ile satın alınacak- tır, İhalesi 4 Birinci Teşrin 935 cuma günü saat 15 te- —— — — ———— birçok kimselerin kıymetli yazıları vardır. Okurlarımıza tavsiye ederiz. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mecmuası Üniversite Hukuk fakültesi tara- fından bir muanın ikinci sayısı da meşredilmiş- tir. 170 sayfadan ibaret olan bu sayı” yı okuyucularımıza tavsiye ederiz. müddetten beri çıkarıl- |! mağa başlanılmış olan bu değerli mec |! dir. Şartnamesi ve nümune- si Fındıklıda Satınalma Ko misyonunda görülebilir. Eksiltmeye gireceklerin 53 liralık ilk teminat mak- buziyle birlikte vaktinden evvel Komisyonda hazır bu ! lanmaları. (5651) 7167 p ... İstanbul Komutanlığı İ- çin 4000 kilo gaz yağı açık eksiltmeye konulmuştur. Beher kilosunun tahmin edi len bedeli 26 kuruş olup i- halesi 4-10-935 cuma günü saat 15,30 dadır. Şartna- mesi Fındıklıda Satınalma Komisyonunda ( görülebi- lir. Eksiltmeye gidecekle- rin 77 liralık ilk teminat makbuzlarmı birlikte ola- rak vaktinden evvel komis- yonda hazır bulunmaları, (5652) 7168 Ademi iktidar | ve | Bel gevşekliğine HORMOBİN Tafsilât : Galata posta kutusu