MA ği. ozs TAN ÜZEL SAN'ATLAR BIR YARA Arsıulusal Sergiler Ve Biz ii ws için arsıulusal sergiler, lârını göstermek için en mü Küme — fırsattır. Çünkü bu sergileri den gelme milyonlarca insan Şezer, ve çünkü bu sergiler er mey- ir. inadı pa, 363 hatırayı hiç unutmam. 1925 MİS arkrulusal sergisinde Türk p3* aran hali, acıklı hali gözümün ypünde canlanıyor. Cami biçimind m küçük © paviyonun He perişanlığın, çirkinliğin © Mümünesi idi. Yahudi satıca Yap Jerin yakasına zorla esans sür » kolundan tutarak mal almıya el ediyordu. Paviyonda alişveriş İğinden yerler pislik içindeydi. degeviyon £yalnı'Türk Ülkesinin Mi serginin de yüz karası olacak £ gülünç ve kötü idi. Yni sergide, ve yanıbaşımız: inanistan, bir Yunan köy evi biç de İnci gibi bir paviyon yaptır ei Köy halıları, dokumaları, eşya” 1 burada teşhir ediliyordu. Bu iki ig yonu gezen biz Türk talebeleri, e sızlıyarak sergiden ayrılmış- da diki Brüksel sergisine ne yolla- ne Kendimizi orada göstermek için ni Yaptık? Hiç! Tütün ve likörleri dupin üslüplü bir papiyona doldur. yal ve sattık. O kadar. Bütün dün. Na yaptığımızı bilir. Likör de Yap ğrmizi öğrenecekmiş. Eksik ol- Sergilerin bir pazar yeri değil, bi r yeri değil, bir Kültür boy ölçüşmesi olduğunu anlar Yatak mıyız? ki gensbiler bile soruyorlarmış: Ha- > lilarımız, çinileriniz? Yazmaları- B Yen İN Soruyorum: Hani yeni Türki- kültür hamleleri? Ankarayı dıran şemalar, fotoğraflar, ka- Şatmalar, hani ressamlarm, heyke)- yan eserleri, hani minyatürleri dekoratif işlerimiz? Hayır, bunların hiçbirisini yolla- gi: tütün ve likör satmakla ikti- Striker, Gene ayni sergide Yunanistan, Ro- ine gibi pavivonjerda kü İlirimi gösterdiler, ve “bizim gibi i e İç nlla iktifa etmediler. Bu ni- i işle? Çünkü —bunu her zaman * sızlıyarak oyazarım — çünkü ayr vistan, Romanya, Bulgaristan, iy ve kültüre bizden daha bü- bir önem veriyor, çünkü onlar vr san'atlar bizden çok daha ey, may, sevgi, alâka ile karşıla” yonlar Brüksel arsıulusal sergici- Yayı amlarını ve heykeltraşlarını " Fken bizim halkevlerinin sergi ie ze komiteleri tesbih çekerek kiç, Yapıyor, yerli sergilerde mim- aş ğu kadar resim satmaktan Bin hiçbir san'at kaygusu olmıyan basi San'atlar birliğimiz göbek sal- ide. Bin kere söyledik ki, bu biç, san'at işlerine düzen verecek iy“ ve dürüst bir makam Tâzem- İP Dine eraintüğal agi yavüş de aç Yaklaşıyor demektir. O sergi- ln gene tütün, likör mü sata- tin me paviyonumuzu gezenle- | a gülyağı sürüp, Mısir- Me İle W hatırlatan tezgâhlarda ipek- kl aşlar mu satacağız? be At kaygularımız ve hayattan Bg, lerimiz göbeğimizden yukarı eyy, , aman, bir ülke için en güzel Maga ea danm kültür ve san'at pro- asr olduğunu idrak ederiz in- Bila, Nurullah BERK arsıulusal sergisinde Romanya pavyonunda: plâstik san'atlar salonu. . ri haa da kadi en m Kazma Tarik, yenileştikçe moda, moda es- kidikçe tarih oluyor. Bu marifet ka- derin sağ eli olan kazmanın muzipti- girin Dünü bugüne çıkaran bugünü e yarıma gömen 6 yegâne vasıta, o en iptidai âlet, kazma. Bugün yerin altını Üstüne getiriyor ve yerin altın- daki üstünlüğü meydana çıkarıyı Bu belki insaniyet kadar eski, hem yapıcı, hem yıkıcı âlet, kazma, bugi ne kadar kalemden, mantıktan, felse- feden, barut ve mitralyözden fazla iş gördü. Dünkü: ehemmiyetini hiç kaybet- meden haysiyetine yepyeni itibarlar katıyor ve bugün tarihin belkemi- ğinde ameliyat yapıyor. Uzak, çok uzak iklimlerin toprak kokularını enstitülerin kürsülerine kadar getiriyor. Kazma, ırkların medeniyet ve nat artıklarını asırların küflü yükü altından kurtararak yeryüzüne, mey- dana çıkarıyor ve yeryüzüne meydan okuyor. Daima her eskiye ilâhi bir çeşmi vermeğe çalışan antikacılar, her ye- niye züppe damgasını vuran softalar- pi la elele çalışmışlardır. Ve kazma, ların yorulmayan sadık bir ame dir. Kazmanın toprak altından çiker- dığı bir desti kulpu bugün (Beşinci George'un elmas kakmal: şarap kupa sından daha kıymetli. Bugünle dünün kavga, hayatla ölümün boğuşmasıdır. Ve bu müca- delede daima ölüm muzafferdir. Çün kü mukadderdir. Bugün üniversite- lerde kürsü alan ve büyük arkeoloji madalyası: kazanan kazma, icadın- dan bugüne kadar hem ihya, hem tahrip vasıtası olarak dimdik duranı ayak altına yuvarlamış, gömülüyü ayağa kaldırmıştır. Kasd ile tesadüfün ona daima reh- ber olduğu bü işte kazma, pişkin ve becerikli vazifesini mükemmel yap mıştır, Bugün, bir Hint mihracesinin sara yına temel kazarken Babür Şahın tü- tün tabakasını bulan kazma, yarın Hindenburgun rugan iskarpinlerini ararken belki de Roçilt'in kafatasını parçalayacak. Dün Praxitâle'i mezarından çıkaran- kazma yarın niçin Kanonikayı göm- mesin, Çünkü kazmayı şımartan bugünkü medeniyet biliyor ki gene onun him- metile yıkılacak ve gene onun gayreti le bir gün iskelet halinde yeryüzüne çıka: Kazma, bu İşte asırlardan beri ça- ışan tekaüt edilmemiş bir memur, ezel ile ebed arasında durmadan ça- lışmış bir postacıdır. Elif NACİ Üsküdardaki Sergi Üsküdar Halkevi teşebbüsü ile Üsküdar fırka merkezinde bir resim sergisi / açılmıştır. Sergide ressam Cevat ve daha bazı genç kabili yetlerin eserleri teşhir edilmektedir. 82 parça eser arasında sulu ve yağ” i boya, portre, nü, peyizaj kırk elli parça da tezyini resim vardır. Sergi her gün saat (13-18) e kadar ve aym 29 una kadar açık bulunacaktır. Üs- küdarda (525) senesindenberi bir re- sim sergisi açılmamıştır. 325 te mer- hum Ali Rıza, İsmail Hakkı, Murta- za ve Nedimle Sami ve akademinin o zamanki hocaları bir resim sergisi açmışlardı. Aradan o 27 sene geçtiği halde bugün tekrar ressam Cevadın çalışmasiyle bir resim sergisi vücu- da getirilmiş, Üsküdarlı o Cevat ne- miyle maruf olan bu zat geçen sene Beyoğlunda yalnız kendi eserlerin- den mürekkep bir sergi © açmıştı. Dünkl neslin değerli bir ressamı lan Cevadı Üsküdar halkına güzel bir san'at ziyafeti vermek suretile gösterdiği bu teşebbüsten dolayı teb- rik ederiz. Akademideki Arif Badöinin Sergide Teşhir Etilği Resimlerden Biri Genç neslin değerli ressamlarından Arif Bedii cumartesi günü Güze san'dtlar akademisinde bir resim sergisi açtı. Sergide 150 parça eser Resimlerinde O bambaşka bir et sezilen Arif Bediinin ge- Tek böyle bir sergi açmak suretile gösterdiği hareket, gerekse resimle rindeki hususiyet takdire değer. Bu sergi, durgun tan'at havamızda yep- yeni ve güzel bir hareket olarak kay- da değer. Sultanahmette Yeni bir mozayık Bulundu Sultanahmette, Arasta sokağın - da devam eden tarihsel izerler üze- rinde incelemeler, son günlerde çok önemli bir durum almıştır. Bilhassa (Beşinci yüzyılda Bi- zans imparatorlarından Birinci Jüs tiniyenc ait olduğu anlaşılan bir mozayıktan sonra, profesör Bâks » li, ondan daha büyük ikinci bir mo- zayık daha bulmuştur. Dün kendisile görüşen «bir mu hârririmize profesör yeni bulduğu kıymetli izler üzerinde izahat ver- miş ve demiştir ki: “ Türkiyeye yeni geldiğim si- râlarda Türk müzesine güzel bir mozayık bediye ettim. Şimdi de i- kinci büyük bir mozayık üzerinde- yim. Bunu da buldum. Bu mozayık, öncekinden daha çok değerli, daha gok büyük ve kıymetlidir. Bu ikin- ci mozayıkı tamamen meydana Çi- karabilmek için kemerlerin arkast- nı örten büyük, kalın duvarın yı - kılması gerekliydi. Bunun için İs- tanbul ilbaylığına, şarbaylığa ve müzeler direktörlüğüne başvurdum. Bu makamlardan, duvarın yıkılma- &ı ve bu mozayıkın meydana çıka- rilması için istediğim — izin, bugün, verildi. Bana gösterilen bu çok ye- rinde kolaylıktan dolayı o teşekkür etmeyi bir borç bilirim, Bulduğum mozayıkın tane olarak meydana çıkarılması için kemerle- ri arkadan örten büyük duvarları yıktırıyorum. Mozayık açığa çıkarılınca kazı - yı paydos edeceğim. Buradaki in çelemelerim iki hafta daha sürecek- | tir. Eylülün sonlarına doğru bağlı bulunduğum üniversitedeki sınaç - larda bulunmak üzere İstanbuldan ayrılacağım. Gelecek yıl İstanbula dönünce, kazım işlerini daha geniş bir şekil- de büyülteceğim.,. Profesör, bulunan © morayıkların İ nasıl korunacağı üzerinde de dü - İ şüncelerini söylemiş ve: “— Kazım yerinin korunması i- çin yanlara duvarlar çektiriyorum.Ey tl ortalarmda ayrıca birçok emek- lerle bulunan izerler için bir bara" ka da yaptırılacaktır... Kazım yerinin yanlarının duvar- İla çevrilmesine başlanmıştır. İnce- lemeler sırasında bulunan çanak, testi, gömlek ve para gibi kıymetli, ufak izerler de sandıklar içinde sak lanmaktadır. Bu küçük tarihsel par- çalar, kazım işlerine bir yol vermek bakımından ayrı bir değer taşımak- tadır. mm IŞ istanbul Saylavlarının tetkikleri Istanbul saylavları dün Cümüriyet Halk Partisi Eminönü kazasına bağ- ir Istanbul Halkevinde toplanmışlar- dır. Bu toplantı Halkevinin bütün kol larındaki üyelerin iştirakile yapılmış ve onların dilekleri dinlenilmiştir, Bu gün de öğleden sonra Şişli ve Şehre- mini Halkevlerinde birer toplantı ya- pılacak ve bu suretle saylavlarımızın İstanbuldaki tetkikleri bitmiş olacak- tır, ter ondan daha çok tarihsel değer. | Romanyalı San'atkârla Konuştuk Birkaç haftadır şehrimizde bulu nan genç ve değerli romen ressamı Mile Ernetine Leibovici ile konus- tuk, Bükreş san'at muhitinde Erna- Letoni adı ile tanımış olan genç To- men bilhassa geçen sene Bükreşte yaptığı sergiyle memleketinde çok büyük bir muvaffakiyet kazanmıştır. Peysaj itibarile eşi bulunmadığını id- dia ettiği memleketimizde geldiği gündenberi durmadan çalışan ressam Bükreşte beklenilen sergisine hazır- laninaktadır. Memleketimizde resin teşhir edi - lebilecek bir köşemiz olsaydı bu kıy- metli san'atkârdan İstanbulda da bir | sergi açmasını rica edecektik. O bi ze mütemadiyen İstanbulun adım ba» İ « değişen güzelliğinden renk ve sür- priz dolu köşelerinden bahsediyor. Matisse'in Dufiy'nin Utrillo'nun na- Mile Ernestine Leibovici sıl olup da İstanbulda yetleşmedik- lerine hayret ediyor. Ve bize İstan- bula karşı duyduğu sevginin samimi- yetini daha iyi a,'atmak için: — Ömrümün sonuna kadar İstan- bulu etüt etsem bıkmıyacağım gibi eliyor. Her fırsat buldukça gelip İstanbulda resim yapacağım. diyor. Ona Romanyada yeni san'atın na- sl karşılandığını soruyoruz. Bükreş müzelerinin yeni san'ata çoktan yer verdiğini, ve adedi onu geçen resim gakurilerinin her , halta halka, dört bek resim sergisi verdiğini içimiz sızlıyarak öğreniyoruz. — Tabi her yerde (olduğu gibi Romanyada da ilk zamanlar yeni res- me dudak bükenler oldu. Eski resim çalışış tarzı kolaylıkla herkes tara- fından anlaşılıyor ve çeviliyordu. Ye- ni resim mütemadiyen tekerrür eden | mevzulardan kurtulup da her san'at kâra kendi görüşünü verince mi “al Ür Mile. Ernestinin Paristı Jotommen) da teşbir etti, lerden biz natürmert (Salon resim- muhtelif çalışma tarzları çıktı. Hal. kın diklşati bu başka başka tarzlar üzerinde yoruldu. Resme karşı sa mimi bir alâka duyanlar ve bu hare- keti adım adım takip etmek imkânmı bulanlar yeni san'atkârlarm içinde yetişendeğerli kabiliyetler inkâr et- mesiler. — Yeni san'atkârlar içinde en çok hangisini beğeniyorsunuz?. — Matisse ve Picasso diyor. Bu iki ressam Cezyanne ve Renoire gibi arkalarmdan büyük bir ressam kali- esi götürüyorlar. — Ressamların tesir altında kal- maması hakkında ne düşünüyorsu- nuz? — Tesir altında kalmıyan san'at- kâr tanımıyorum. Size bir parça evvel çok sevdiği mi söylediğim iki san'atkâr hiçbir zaman tesir altında kalmaktan kork- mamışlardır. Bize kendilerinden ev- vel gelen büyük - san'atkârlara bür- met etmğgei, onlardan istifade etme. ği onlar öğrettiler. Eski san'atkârla- rm rahat bir tarafı vardı, Önler tek bir tesir altında kahırlsr hocalarının mesleğini en ince teferrüatıma kacar öğrenirlerdi. Bugünün ressamr hoca | olarak muhtelif devirleri, muhtelif | san'atkârları alıyor. Tabii bu muhte- lif tesirleri birçok genç san'atkârlar kolaylıkla bazmedemiyorlar. — Kadm ressamlar afasında Kan- gilerini kuvvetli buluyorsunuz ?. . Oğlu Utrillo'dan biç te aşağı İ muyacağız. Zira , mms Haşmetlü Kazma Hazretleri | - Nizamettin NAZİF Artık, gözümüze bir süprüntü Yi- | nı iliştiği anda veya bir gerizin pis Ekmel burnumuzun direği kırılır gibi olunca; . — Acaba Sinan'ın bir şaheserine yaklaşıyoruz? Diye kuşkulanıp etrafımıza bakın- tarihin ve san'atın büyük kıymetlerinden birini arıyan- ların düne kadar İstanbulda kullan- dıkları burun pusulası kutbunu kay- betmek Üzere bulunuyor. Artık anıtlar, süprüntü yığınların» dan kurtarılacaklar, tamir edilecek- ler, temizlenecekler, Yenicami gibi bazı yüksek talili olanlar da etrafla- rını çeviren pis çarşılardan dar S0 kâklardan sıyrılıp o endamlarının İc- ventliğini bir kat daha vuzuhla gös“ terebilecekler. Çok güzel... . Fakat mesele bundan ibaret sanı- uyor galiba. Eğer İstanbuldaki Türk ve Bizans anıtlarının müze idaresi veya eski anıtları koruma kurumu tarafından yapılacak bir listesini esas tutarak dört mübendis, on mimar | kullanmak ve birkaç bin taşçı ve| dülger yevmiyesi vermekle bu İşi bitirebiliriz diye düşünülüyorsa bir hata çemberi içine düşmüşüz de- mektir. Biz, Türk anrtlarını parmağımıza doladığımız gün, bir çam, servi ve gürgen ormanının karanlığını biraz daha koyulaştırdığı bir gecede na- sırlı ve küt tırnaklı patmakları ara- sına kıstırdığı kav parçasını yak- mak ve sonra onun Cılız ateşile Üst üste yığdığı dalları tutuşturmak için çakıla çelik çalan bir orman bekçisi gibi umudsuz değildik. Ortaya attı- x kıvılcımın yapacağı yangını biliyorduk. Ve inanmıştık ki memle- ketin her köşesindeki tarih ve san- at kıymetleri üzerinde zaten hassas olan benliğimiz derhal bu işi ön plâ- na alacak ve başarma yoluna gire- cektir. a Günler geçtikçe görüyoruz ki fır- lattığımız düşünce, fırlatıldığı düz denizde zıplayıp kayan ve kaydıkca hızlanan bir taş gibi, zekâları, biribi- rine yakım sanat bölürleri üzerine kondurup uçurmakta ve birinden uçurunca mutlakâ bir diğerine kon- durmaktadır. . Bu da güzel. Anlaşılıyor ki her şey düşünülmektedir. mevzu birçok taraflarından karıştırılmakta ve kur- calanmaktadır. Sinan'ın çifte hamamı boşaltılacak. Sinan'ın çeşmesi ve bir yangın yerinde 5. O. 5. işareti veren; — İmdat! İmdat! devriliyorum... yetişin! Diye yıllardanberi avaz avaz hay- kıran bir kulenin etrafında beton dondurulacak ve ötesine berisine çimler çiçekler ekilecek, Topkapı sarayınm (o mutfaklarını tehdit eden heyelân'm önüne geçile- cek ve daha buna benzer birçok işler görülecek. Amenna... Bunların hepsi de ola caktır. İnanıyorum ki hiçbirisi sözde kalmıyacaktır. ie Fakat bir sorgu sormama müsaade buyurulsun: — Bütün bunlar niçin? Şu ve bu eseri yıkılmaktan kur- tarmak, Türk tarihini birkaç vesika- sından mahrum (etmemek yahut Türk san'atma karşı saygısız gözük- memek için mi? Belki bugünkü çırpınışımızda bir az da bu alâkamızın ve saygımızın tesiri vardır. Fakat asıl hedef bu mudur? Hayır. Ben sanıyorum ki hedef şu olabilir: “Türkiyedeki anıtları daha iyi is- ——— —— kalmıyan Susanne o Valadon her 2a-| man için kadın ressamların yüzünü | ağartacaktır. Mari OLaurecin'i bir parça korkak ve monoton — buluyo- rum. . Genç san'atkâra teşekkür ederek ayrılıyor ve o bize muhakkak bir re- sim sergisi vereceğini vaadederken, biz hazin hazin ona hangi bol ışıklı galerimizde ver verecctimizi düsü: | nüyoruz, tismar edilebilecek (o bir kılığa sok- mak.,, O balde bu bir tarih ve san'at me- #elesinden ziyade bir şehircilik mese- lesidir. Şehircilik Omeselesi olunca da her şeyden evvel bir gösteriş me- seleşidir. Ben iddia ederim ki İstanbul dün- yanın en enteresan şehri baline gire- ir... Bir tek şartla, İmeyiniz ve iâkayt olmamağa çalışmız. Zira bir bakikatten balıse- diyorum. Dünyanın hangi şehridir o ki Edirnekapısından Eminönlüne ka- dar uzıyacak bir yolu üzerinde İs- tanbulun bu parçasında bulunanlar kadar çok ve güzel san'at ve tarih kıymetleri bulundurabilsin. Hele bu yolun Edirnekapıdan Sultanahmede kadar olan parçası üzerinde yarım saatte insan tam on yedi asrın tarihi içinde dolaşmış gibi oluyor. Geliniz Edirnekapıdan beraberce şu şehre girelim: Sağda Mihrimah Sultan camii. İmza Sinan. Solda Tekfur sarayı, önünde Kariye... Yürüyoruz... Aspar sahrıncı, Arkasınâğ Kemankeş Mus- tafa Paşa camiinin harabesi altında- ki Bizans imparatorlar Kavosu ki İsviçreli Şazman tarafından tahrip edilmiştir. Atikalipaşa camii, Hırkai- şerif, Hümahatun, Fatih o medresele- ri, Fatih camii, Ali Emiri kütüphane- sinin bulunduğu bina, Şehzade tür- beleri ve camii, İbrahim paşa sebili, Hasan paşa medresesi ve sebili, Be- yazıt camii, Büyük çarşının. cenup cephesi, Çarşıkapıdaki medreseler, mezarlıklar. Eskialipaşa camii, Cem berlitaş, Sultan Mahmut türbesi, Fi- ruzağa camii, Ayasofya, oSultanah- met, Hipodrom, Çiftehamam, Topki pr sarayı, ve bugün üstünde kahve i- çilen Magnora sarayı harabesi, Bakster'in mozaiği ve yarın meydana çıkacak olan Sen Demeter, Sen Pol ve Sen Petros kiliseleri ve bazı 8) malariyle ve bilinemez daha hangi zengin sürprizleriyle büyük bir Bi- zans harabe mahallesi olmak istida- dını gösteren yangın yerleri... Nasıl daha sayayım mı? Düşününüz bir kere Kariye, Hır. kaişerif, Fatih, Şehzade, Beyazıt Bütün bu eserler şöyle bir gerinmiş- İer;etraflarırida geniş meydanlar açıl- mış, bütün o pis dükkânlar, tahta evler yıkılmış ve Bakırköy ile Sa- matya arasında Türk OAvrupasına ayak basan bir seyyah, surlar boyun- ca uzanan güsel bir asfalt yoldan Edirnekapıya ulaşıyor ve sonra oto- mobil onu bütün bu kubbeleri ve bü- yük taşların üstüste nasıl ve ne dere- ceye kadar yığılabileceğini ispat eden Türk eserlerini en rahat ve en gus- tolu bir tarzda göze vuran ve bir büyük meydandan daha büyük bir meydana varan geniş bulvarlar ve a- venülerden gecirerek oteline götürü- yor. Nasıl? * —Ben üç ay evvel “bir Buhtunnasır olmak istediğimi” söylemiş.tim. Şim- dide: “Haşmetlü kazma hazretlerinin sadık bir köleleri olmakta devam edi- yorut Diyorum. Kazma ! Kazma! Elimizdeki tarihe debdebesine uy- gun bir geçit yeri hazırlamamız için haşmetli kazma hazretlerini bir an evvel ve Türke yol vermiş olan ilk Bizans kapısından bu şehre sokma- hyız. Onun sağı solu yıkarak imdi Bakster'in çalıştığı yere ulaştığı gün dünyanın Turing muvazenesi Türki- ye lehine değişmiş olacaktır. Nizamettin NAZİF ————————— — Un fiyatları yükselmiye başladı Tecim ve Zâhire borsasında buğ- day fiyatları düşmüş, un fiyatları yük selmeğe başlamıştır. Muzmele vergi- si de dahil olduğu halde francalalık ekstra unlarm çuvalı 835 kuruşa, yu muşak birinci unlar 690 dan 770 ku- ruşa kadar, sert buğday unları 580