e AMME m. > TAN ünya Gazetelerine Göre Hâdiseler s-s.95 — Japonya Ve Habeşistan ZE Je suis Partout'dan: MHABEŞİSTANLA JÂPONYA A. SINDAKİ MÜNASEBÂTIN E- JASI VE INKİŞAFI — 1559 dan 4913 e kadar Habeş tahtını işgal e - den Menelik zamanında Fransa, İn- giltere, Almanya, İtalya ve Rusya Habeşistanla, bir dostluk ve ticaret imuahedesi akdettiler. Adisababa'da birer konsolosluk açtılar. O zaman “Asya devletleri, kâfi derecede ta - runmıyordu. Onun için, bu devlet - ierle böyle muahedeler akdedilme - di, Bununla beraber 1904 de Japon - (Çin muharebesi başlayınca Asya İdevletleri Habeşistanın nazarı dik - atine çarptı. Umumi harp esnasın- da Habeşler, Japonlara dair çok sey iler öğrendiler. O zaman Adisabi da bulunan birçok Ruslar, Habeş - lere Japonlar çok şeyler söyle- mişlerdi. Rus -Japon harbin len evvel, Habeşler, Rusyayı gayet wdretli bir devlet olarak telâkki €- İdiyorlardı. Fakat aşağı yukarı hiç tanımadıkları bir ulusun bu büyük imparatorluğa karşı galip gelmesi Üzerine Japonlarla münasebata gi - rişmeği düşündüler. Habeş hüküme- ti münasip bir fırsat kolliyordu. Bu Yırsat, yirmi sene sonra zuhur etti. O zaman habeşler, Cenevreye simdi- ki imparator Haile Selassiye'yi mu- rahhas olarak göndermişlerdi. Ha - beş tahtının yegâne varisi olarak bu zat görünüyordu. Uluslar kurumu nezdindeki Japon deleğeleri ken - disile temasa giriştiler. Müstakbel Habeş imparatoru, kendilerine di - ğer devletlerle daima hüsnü müna - sebette bulunmak onlarla dostluk mu ahedeleri akdetmek istediğini söy- terdi, Tokyo hükümeti bunu fırsat bildi ve 1926 da o zamân PottSaid de konsol bulunan M. Kuroki'yi Ha beş merkez hükümetine gönderdi. Adisababa kendisini dostça kabul etmişti. Nihayet 1927 de iki devlet arasmda bu dostluk ve ticaret mua- hedesi imzalandı. Üç sene sonra Haile Selassiye im- parator ilân edilirken, Japon impa- ratoru dostluğunu teyit etmek üze- re M. Yoshida'yı sefir olarak gön - derdi. Bu andan itibaren iki devlet arasındaki münasebetler gittikçe kuvvetlendi. 1931 senesi teşrinievvelinde Habeş imparatoru, o Japonya'ya Herui Wolde Selassiye'yi gönderdi. Bu zat Jaj İmpâratoruna lere İm Bösterdiği yüksek alikadan do- layı teşekkür etmeğe gidiyordu. Ki bu zat bugün Habeşistenda dış işleri bakanlığı gibi mühim bir vazifeyi iş gal etmektedir. u PFilhakika o zaman lan bu zi- yaret iki devlet arasın: dostluğu daha ziyade takviye etti Herui Wolde Sellassiye Tokyoda iki ay kaldı, Orada birçok şeyleri tetkik etti. Notlar aldı. Japonya'yı baştan aşa- ğı gezdi, büyük şehirlerde entere - san yerlerde durakladı. Ve memle - ketine geldiği zaman “Hagere Ja - gön, “ DOĞU AFRIKASINDA > tap yazâr. Profesör Oreste Vacavi, Tokyo i verdiği Bu eser, tarih ve tafi dan bilkassa Japonlar ç miyetlidir. Ben bu eseri İngilizce ya tercüme etmeğe karar verdi Karım da Japoncaya tercüme etti, Son terelime bundan iki ay evvel Tokyo'da neşredilmiş ve Japon ka - rileri tarafından çok büyük rağbet - le karşılanmıştır. Son Ekselâns Hervi bu kitabında Japonyadaki temasları hakkında çok ehemmiyetli şeyler yazmakta ve ken di imparatorlarile Japon imparatoru arasındaki dostluk bağlarını çizer- ken, İki ulus arasmdaki birlesik nok | İ taları kaydetmekte İ Konferansımı bitirirken şunu söy İ liyeyim &i, gerek Japonya ve gerek Habeşistan tesis edildikleri günden Ramada çıkan Âffari Esteri'den: Machiavel'in küçük ahfadı olan bizlerin, Britanya diplomasisinden ders almamız, onların, büyük impa- ratorluk için tatbik ettikleri usulü öğrenmemiz hiç te fena bir şey değil İ dir. Bu metotlar Çinlilerin söyledik leri gibi zavahiri kurtarmağa yarâr. Evvelâ Çinden başlıyalım; 1839 da imparator Khe - Sen büyük Britan- BALDWİN yanın başlıca ihracat maddesi olan afyonu ithal etmemek fenalığında bulundu. İngiltere bunu, Çine ilânı harp etmek için kâfi sebep telâkki et ti, Ve Çinliler Cenevrede bitip tü - kenmiyen, uyuşturucu maddeler ko misyonları toplantılarmda, nakak ye re şunu hatırlatıp durdular. Eğer bugün Çin nuhayı şevkisine kadar af yonla bozulmuşsa, bunun sebebi Hin distanda yetiştirilen afyonun fazla miktarda bu Ülkeye ithal edilmesin- dedir. Bu afyonu şüpyesiz büyük Britanyanın en büyük”varidat mem balarından biridir. Fakat onların ka bahati şuradadır: O zamanki İngi - lizlerle bugünkü İngilizleri ayırt €- demediler. O zamanki İngilizlerin hiç bir kayıt ve şartları yoktu. Hep- si Arivist idiler. 1842 Nankin muahedesi, muhare - beye nihayet verdi. Fakat bu yeni bir politikaya yol açtı ki, Çi buna “gayri müsavi muahedeler di- yorlar, Ezelimle Hong-Kong — terkedildi. Müstakil bir gümrük politilsası ta - kip etmek imkânı ortadan kaldırı) - dı. Çin ticareti üzerinde İngiliz in- isarı tegi: > Meşhur Hang - a tiyazdan imtiyaza koşulurken Bo sörlerin muharebesi meydana çık - tı. Bunun neticeleri malümdur: İn- Çindeki ingiliz Siyasası UZAK ŞARKTA gilizlerin sade Pekinde değil, belki diğer birçok Çin şehirlerinde as - ker bulundurmaları, beynelmilel im tiyazlar denilen imtiyazların veril - mesi ve saire vesaire... Bu şayani dikkat ilerleyişi adım adım takip etmek çok enteresandır. İptidai bir müdahaledir. Daha müte kâmil bir şekle geçildi. Mağlüp dev letin hâkimiyeti kabul edildiği hal de burada hakiki bir hâkim vaziye - miştı. Fakat Çinin usaresi tıpkı bir örümceğin ağma düşürdüğü sine - ğin kanmı emmesi gibi hakiki kanı alınmıştı. Habeş murahhası Fikirlerini söylüyor Matin'den: Habeşistanın Uluslar kurumu nezdindeki murahhası Töcle Hawa- riatö Ulaslar kurumunda alınan son kararlar hakkında şunları söy- lemiştir: — Habeşistan henüz 1906 mua- hedesini tanımadığından biz bu an laşma üzerine bina edilen herhan- &i bir uzlaşma usulünün haricinde kalmaktayız. Niyetlerini ve arzu « larını tasrih etmek, banu im: zalayan devletlere aittir. Azası olduğumuz için Uluslar kurumu bize kâfidir. Biz 19806 muahedesini bilmiyoruz. Şimdi bütün müzakereler esna - sında Adisababa hükümeti büyük hüsnü niyetler göste, Habeş ulusu, kelimenin en iyi mâ nasile bütün medeniyetleri imkân olduğu kadar geniş bir surette ku- caklamak is r, Bunun için, her türlü muhasamattan içtinap ede - cek ve bir tecavüze meydan bırak» mıyacaktır, Her şeye rağmen hayat ta milletler arasındaki geçimsizli - gi ortadan kaldırmak mümkün de- dildir, Imperatorluk hükümeti bu- nu barışçı esaslar dahilinde hal- letmek istedi. Bizim politikamızın esası budur, Ve bütün arzularımız da bu şekilde tezahür etmektedir. Fakat Habeş ulusunun terakkiye ve sulha doğru yürümek isteğine zaman Dışişler Bakanlığının müsa- itibaren şekli hükümetlerini hiç de- ğlştirmiyen iki ulustur. Halbuki dün yanın diğer devletleri birçok isti - halelere mutabık kalmışlardır. Habeşistan birçok Avrupa devlet - leri nezdinde müteaddit diplomatla- Ta ve konsüllere maliktir. Fakat Ja- ponyada henüz böyle bir münhal yoktur. Bu eksik gelecek aylar zar- fında düzeltilecektir. Japonya'nın Adisababa'da Habeşistan'm da Tok- yoda birer elçilik tesis etmeleri şim- diden kararlaşmıştır. APONYA'NIN HABEŞİSTÂN- DÂ İNKİŞAF İMKÂNLARI — Haniga isminde bir tüccar, 1934 s€- mesi zarfında Habeşistan'a giderek orada Japon malları için mahreç a- ramağa başlamıştır. M. Haniga ora” da beş ay kalmış ve memleketin muh telif yerlerini gezmek görmek im - kânını bulmuştur. Tokyodaki Dışiş- leri Bakanlığı kendisine diploma - tik bir pasaport ve tavsiye mektup Jarı verdiği için kendisine orada şok büyük yardımlar yapılmıştır. M. Haniga seyahatinden döndüği adesile gazetecilere, $u beyanatta bulunmuştur: Habeşistan Japonya için ilerde çok iyi bir mahreç olabilir. Adisa - baba'da bulunduğum sıralarda impa- rator tarafından kabul edildim. Dış- işler Bakanı ve muhtelif ileri gelen- lerle konuştum. Her tarafta büyük #empatilerle karşılandım. Bugün, Fran giltere, İtalya Habeşistandan menfaatler te min etmektedirler. Bu devletlerle Habeşler arasında bir ademi müda « hale mukavelesi imza edilmiştir. Fakat bu üç devletin Habeşistan Üzerindeki nüfuzu binden fazladır. Habeşistanın ihraç ettiği başlıca maddeler, deri ve kabvedir. Bunla - rın senelik tutarı 20 milyon yene (90 milyon Fransız frangına) baliğ olmaktadır. Onların ithal ettiği şey pamuklu kumaşlardır. Bunlarm ye- ie da 20 milyon yen tutmakta - Er. Devletin en esaslı varidat mem - yüzde 20 resim, 2 — Tütün ve kib - rit inhisarı , Habeş ahalisi iki smıftan mürek - keptir: imtiyazlı sınıf ve Habeşi tanda İlk yaşıyan insanların ahfa Halkın kuvvei iştiraniyesi çok az - dır. Habeşistanda bir tek şimendifer hattı vardır. Bu hat Adisababa'dan, Fransız Somalisinin limani olan Çi- buti'ye uzanır. Uzunluğu 500 mildir. Ve Fransızların kontrolü altında- dır. Adisahaba'da elektrikli o tenvirat ktur. Buraya ithal edilen pamuklu ku - maşların ekserisi Japon malıdır. Fa kat şurasını söyleyim ki, bu ticareti doğrulma Sen elimize almaktan sa bunu ecnebiler vasıtasile yaptır - mak daha iyidir. Bu kir Gin bi ticaret evleri bize rekabet yapa - mazlar çünkü kendi mallarımızı sat- maktadırlar, Habeşistan bizim için gok önemli bir piyasa olabilir. O - nun için Dışişleri Bakanlığına ora - baları şunlardır: 1 — İthal edilen malların kıymeti Üzerinden alınan da bir elçilik veya bir konsolosluk tine geçildi, Harici vaziyet kurtarıl- | Vücudü bir kadavra kadar zayif bir Martin'den: Cenup Amerikasındaki zırtatçiler mahsullerini yakar ve yahut, olduğu yerde çürümeğe terk ederken, Hin - distanda İngiliz askerlerinin attığı süprüntüler arasından yiyecek ara - mak için biribirine giren insanlar gördüm. İskelete benziyen bir sürü çocuk annelerinin pörsümüş © memelerini boşuna emip düruyorlardı. Halbuki öbür yandan Birleşik A- merikadaki çifçiler teneke teneke sütleri suya döküyorlardı. Çinin yukarıdaki ayaletlerinde ça İrşacak adam yoktu. Şanghayda ka- davraya benziyecek derecede çirkin ve zaif insanlara rast geldim. Bun - lar garip bir kişenin önünde duru - yorlar ve beş on para uzatarak kolla- rına kokain pikürü yaptırıyorlardı. Bir gün fazla yaşamak için bundan daha münasip çare yoktu! Mavi nehrin bitip tükenmek bil - miyen akıntılarında sabahtan akşa - m akadar yedek çeken insanlar ge » ce afyonla kafayı tütsüleyip aç kar - na uyurlarken, birçok Timanlarda gemiler dolusu şekeri, kahveyi ve kakaoyu denize döküyorlardı. Hindi-Çinide bana antrepolarda kokan çuval çuval pirinç gösterdi ler. Üç hafta sonra, Kiang - Si yol- kırılan gitti çıpla anlara rast geldim. Fakat memleketime dönerken birçok oto - | mobili, bankaları, £rijiderleri, mez - bahaları, hastahancleri, vapurları, alimleri ve hapishaneleri olan Bir - leşik Amerikadan geçtim... Bütün bunlardan sonra Fransa bana çok güzel göründü. Havre'den Parise gelinciye kadar gözlerim yr- kanıyordu. Gök ne tatlı ne güzeldi! Yeşil kasabalarda ne ahenk ne se - vimlilik vardı. Eler şey müvazeneli İ idi. Bir servet ve yahut bir rekor İ yapmak için çok çalışılmamıştı. Böy le mesut bir memlekette kendimi gok mesut hissediyordum. Fakat bir berberde gözümün önü - ne bir gazete ilişti. İç sayfasında şu cümleleri okudum: “Bu belki kafaları yalnız eski gö reneklerle dolu olan eski, ihtiyar köylülerin yapamadıkları şeyleri mü hacir gençler başarabilirler. Bu mü- hacirler acaba kooperatif halinde bir Jeşip eski ananeleri yencmezler mi?,, Muharrir hangi topraktan neden bahsediyordu.? Hangi halkı medeni- leştirmek mevzuu bahisti? , Makalenin altındaki satırlar, bana bizim (köylülerden bahsedildiği Fransa Yüz Binlerce Ecnebi ile yaptırıyordu Çinli koluna kokain | şırıngasf tin uzmanı idi, ve Fransızca İntişif ediyordü. Acaba Atrikanın berhangi birtâ” rafında, odunları biribirine sürte * rek yakan yerlilerin yanına gi Avrupalılar bundan başka bir Jisif kullanırlar mı idi? Bir yerde bir miting yapılıyordür Bir ağam miltemadiyen bağırıyof * du: — Fransa, hüriyetin gardiyanrdif Ptansa her türlü mübacirleri hima* ye eder Fransa vatansızlara kollari" ni açar. i Evet Fransa işsizlere ve hattâ yeti tansızlara bile kollarını açan memlekettir, ew Bu mühaceret bizim için lâzım dı. Fakat bunun bir kontrol altında olması gerekti. Misafirperverliği * miz buna kani oldu. Üzerimize dal * ga halinde insanlar gelmeğe baş * ladr ve biz bunlara karşıkoymak # çin hiçbir şey yapmadık. Kriz başladı. Bir darba bir dabi” yı takip etti. Fabrikalar adamlarınf İistılar, Kapattılar. Tarlaları bıra kanlar yine oraya döndüler. Yerle başkaları tarafından alınmıştı. Bİr çokları işsiz kalörlar. Fakat kom$i. fabrikada yabancılar çalıştırılıyor © du. Bunun Üzerine can sıkıntısı bağ di, # a için şereftir, Fakat onlara kollarımızı saçarked ellerimiz böğrümüzde kaldı. Hülâsa Fransada bir ecnebiler m8 selesi vardır . .. Ecnebi rekabetinden şikâyet & dilmiyecek zamanlar çoktan geçi Evet o zaman Monmartr'in çıp! kadınlarını Brodvay'ın taze kızla “ rı istihlâf ediyordu. Çalgıcıların y& rine Harlem'in zencileri, kazakisf” ve Cenubi Amerika delikanlıları ge$” mişti. Bunlar nota bilmedikleri bs de takımlarını öyle güzel dinletiyo” Jardı ki... Halbuki bugün bizde yüz binler€€ ecnebi vardır. Fransa hakikaten A” rupanın kolonisi midir? amma Paris Borsası Paris, ZA. — 6 ağustos tarihi Paris borsası ; Değerler borsası, İĞ ba fazla bir düzensizlik ve mül yekünunda bafif bir fazlalaşma teriyor, Piyasa, yeni | karat İ bekliyor, ve yeni teşebbüslerden Si kiniyor, Para piyagası, daha ca: i gösteriyordu. Bu gazete, memleket. açılmasını ben tavsiye ettim, Sacr&-Cocur kadın rahij hına da, dinine de sadık tiriyoruz diye Üzere leri terbiyeden sonra pek yakışık alır a! O kızcağızın, daha on dokuz yaşında, bir romana ilgilenmek için, onda müstehzi, dokunaklı bir zekâ isi bulmağa ihtiyacı vardı. Comte Norbert, saat üçe doğru, kitab odasında bir gözüktü; akşam siyasadan bahsedebilmek için bir ga- zete “mütalea” etmeğe gelmişti; w: liğin: bile unuttuğu Julien'i görmüş olmaktan pek memnun olduğunu gösterdi. Ona iltifat etti; ata bin- meği önergeledi. — Babam, akşam yemeğine kadar bize izin veriyor, dedi, Jellen bu “bi kelimesi ile ne denilmek istendiğini anladı ve pek hoş buldu. — Ne yalan söyliyeyim, monsieur ie comte, dedi, seksen ayak boyunda bir ağacı devirip tahtasından keres- te çıkarmam söyleseler | beceririm üâma ata binmek, ömrümde ya beş defa başımdan geçti, ya altı. Norbert: —İyi yal dedi, buda yedincisi KIRMIZI VE SiYAH STENDMHAL olur. İşin aslını ararsanız Julien, (...) kralının Verriğres'e gelişini hatırlı yor ve Kusursuz bir binici olduğunu sanıyordu. Fakat Boulogne korusun- dan dönerken, Bac sokağının tam ortasında, birdenbire bir arabadan kaçınmak isterken attan düşüp üstü başı çamura battı. Çok şükür ki elbi- sesi iki kattı, Sofrada marguis, onun- la konuşmuş olmak için, o günkü görmenin nasıl (o geçtiğini sordu; Norbert hemen atılıp işi beylik söz- lerle örtbas etmek istedi. Julien: — Doğrusu monsiecur le comte lütuf buyuruyorlar, dedi, kendilerine teşekkür ederim, minnzttarım. Beni en yumuşak, en güzel ata. hindirt- tler; ama bağlatamazlardı yal bu tedbire de başvurulmadığı köprünün başındaki uzun sokağın tam ortaşında yuvarlanıverdim. Mademoiselle o Mathilde kendini tutamayıp kahkahayı koyverdi, son- ra da büsişin nasıl olduğunu sorma- ğa kalkiştr. Julien başından geçenle- ri şöyle çok sade bir tavurla anlattı için, şa | miş oldu. Matguis, akademi üy: , — Yanılmıyorsam busküçük rahip iyi bir şeyler olacak! dedi; bir taşra- kr böyle bir vak'ayı sadelikle anlat- sm! ne görülmüş şey, ne de bundan sonra görülür! Bem de başından ge- geni hanımlar yanında anlatiyor. Julien'in attan düşüşünü anlatma- ** herkesi o kadar keyiflendirmişti ki yemek yiyip de başka sözler aç dığı vakit bile, mademoiselle o Mi thilde kardeşine, bu felaket üzerine birçok şeyler daha sordü. Bu sorma- ları hayir sürmüş, Julien de onun birkaç defâ kendine baktığını farket- i artık cesaret buldu ve sözün e söylenilmemiş olmasına rağmen kendisi cevab verdi; nihayet Uçü de, bir ormanın kıyıcığındaki köy yerlilerinden üç genc imişler gibi, gülüşmeğe başladılar. Ertesi gün Julien medreseye gidip iki derste bulundu, sonra konağa ge lip yitmi tane kadar mektup temize çekti, Kitab » odasına girince içeri" de bir gene daha bulunduğunu gör- yerek: — Sanmıştım ki.. diye bir şeyler söylemek istedi. — Maâyır, monsicur, bir şey san- madınız, Bir deneyim demişsiniz ama olmadı. 'Tanbeau kalkıp gitti; fena halde öfkelenmişti. O, marguise'in ahbabr akademi Üyesinin yeğeni idi, edebi- yata çalışıyordu. Akademi üyesi onu sekreter diye marguis'nin yanına ko- mağı İstemiş, mazguis'yi razı etmiş- ti. Kenarda bir odada çalışan Tan - beau, Jullen'e gösterilen tutfu du - yunca bundan kendine de bir pay çıkarmak istemiş ve o sabah, kâzr dınr kalemini alıp kitab - odasına yerleşmişti. Julien, saat dörtte, biraz tereddüd geçirdikten sonra, gözünü kızdırıp comte Norbert'i görmeğe gitti. Nor- bert ata binmek üzere idi, haylı sı- kıldı, çünkü terbiyede kusur'etmek istemezdi: Julien'e: Yanılmıyorsam pek yakında bi- ik dersi alacaksınız, dedi; birkaç hafta sovra sizinle ata binmek be - dü; bu adam pek itinalı bir surette giyinmişti, fakat hali, tavrında bir bayağılık, çehresinde de bir kıskanc- lik vardı. Az sonra marguis de geldi. O genci görünce sert bir tavurla: — Burada ne işiniz var, monsi - Ve farkına varmadan zariflik göster- cur Tanbeau? diye sordu. Delikanlı yaltak yaltak gülümsi- nim için büyük bir zevk olacak. — Bana gösterdiğiniz İutuftan do- layı size teşekkürlerimi arzetmek is- tiyordum: bana ettiğiniz iyiliğin ne kadar büyük olduğunu bildiğimden emin olabilirsiniz, monsicur. Benim dünkü acemiliğim yüzünden atınız yaralanmadı ise, bugün ona başka bi- ri binmiyecekse, Obenim binmeme lerinden koğulan birtakım kimsele- müsaade buyurun - Julien bunu gayet ciddiğ bir ta vurla söylemişti, Norbert: boynunuza! dedi. Ben size ihtiyatın emrettiği her şeyi söyledim; saat yok , Jelien ata bindikten sonra comte'a: — Düşmemek için nc yapmalı? diye sordu. 'Norbert kahkahayı salıverip: © * — Yapılacak şey çok! dedi, mese- la gövdeyi geri tutmak, * Jüllen atımı sürdü. Lowis XVI meydanına vardılar. Norbert: — Pervasız genc! dedi, burada çok araba var, hepsini de ihtiyatsız ihti- yatsız adamlar koşar! Bir geçer; bu adamlar atlarını birden bi- re durdurup ağızlarını yaralamak ig- temez. Julien kaç kere az kaldı düşecek. ©; fakat o günkü gezme bir kaza çıkmadan geçti. Konağa döndükleri Jullen'i göstererek: mriimde gözü pek, her tek- likeye atılır adam görmedim deme- yiniz, dedi. Yemekte sofranın bir ucundan öbür ucuna, babasma seslenerek Ju- lien'in gözü pekliğini övdü; doğru- su Julien'in biniciliğinde övülecek — Vallahi, azizim Sorel, günahı | sözünü açıp onunla hakaret genc | adetler ona bir tuhaf geliyor, de hiç birini bilmiyordu. Yaptığı yanlışlıklarla uşaklar we duruyordu. olursanız, bu “tilbüri” ler sizi çiğner | zaman genc comte, kız kardeşine, | lara kemmeldir. Royal Deuteh aranmak” tadır. başka bir şey de yoktu. Genc com o sabah, seyislerin bahçede hayv#”i ları tnar ederken Julien'i düşDSÜ ederef” sine alay ettiklerini duyzuştu. Gördüğü bütün tevcccühe yağın dörde geldi, kaybedecek vaktimiz | Julien, arası çok geçmeden, bu vin arasında yapayalnız. kaldı. ya MOLE KONAĞI © Burada me işi var? hoşa gittiğini mi sanıyo" RONSARD pat ulen La Mole könağının o “sw her şeyi garibsiyoir uçuk benizli, karalar giymiş de. İk da, tenezzül edip kendisine »tahaf gelmiyor değil, m ğ (arkası ai ———— (1) Jansemişt Pascal'm: “İnsan. ; tin en zayıf bir kamaşıdır arda bir kamıştır;* sözüne telinih, & dame