1 Haziran 1935 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7

1 Haziran 1935 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

1-6.935 TAN 7 ÖZ DNİL SAYFASI KLAVUZ iÇİN DERSLER | — Tedvin etmek — Dergimek Müdevven — Dergin Türkçe kamus, Şemseddin Sami- tin dergidiği başlıca eserlerdendir. A'nm derginleri arasında bu isim. e bir eser hatırlamıyorum. * Kavanini müdevvenemiz — Dergin unİ e Hayli — Hayli (T. Kö,) Muhayyı Sanay Bu şairin sanay kuvveti eksiktir. Sanay'ınızda icad ettiğiniz tehlike- lerle bizi de yıldırmağa - çalışıyorsu- huz, e Zi H Thmal etmek — Savsamak, boşla- *akmamak Mak, İhmal — Savsa ğ Mühmel — Savuk — Türkiyenin hava güvenliği sav- | kanmağa gelmez. ü Savsa, şahsiğ işlerde bir kusur, Yürd barımı işlerinde bir suçtur. Devlet işyarlarının en büyük has ftalığı savsacılıktır. Savuk toprağı ot bürür, ”. İhtiyat etmek — Sakmmak İhtiyat — 1 - Saknı, 2 - Yedek İhtiyatkâr — Sekmlı Saknıyan kaybetmez Politikada iyi vasıfların başlıcaları Baknı ve öngörülür. Acaba “ihtiyat etmek, Aanlamına Saknı dürmak — yahüt sakar bülün. Mak gibi şekiller de yapamaz mıyız? Saknılı adamla savsayıcıyı biribiri. De karıştırmayınız. “Teminat,, kelimesi için inanca dediğimiz gibi, belki "kaydı ihtiya- H, klişesi için saknıca diyebiliri “Kaydi ihtirazi,, için de *”çekinci Veya "sakınca,, kelimelerini kulla: Cağız: Bu şekil, “eğlence,, gibi keli- Mclerde olduğu gibi, türkçede pek Rüzel geçiyor. mergenizi sakınca ile — karşılıyo- _u:ııı meselede hiçbir çekince ileri müş değilim. edersenit ni Ka Kaydi ihtirazi — Cekince Kaydı ihtiyati — Sakınca En gok otomobil satan firmalar, *l altinda en çok yedek gereç bu- hunduranlardır: “Yedek gereç — İh- | Üyat malzeme,, o Müstaid — Anık İstidad — Anıklık tögin veanık değildir. Çocuğumun resim sanatına olan Anıklığına güvenerek, onü, Güzel Sanatlar akademisine yazdırdım. e Kâfi — Yeter Kifayet — Yeterlik Kilayetli, ehliyetli — Yetkil ,Dar zamanlarda, bir. kuru ekme- Ehı kendilerine yeter olduğunu söy- — İyenlere inanmayınız. 200 kanadın türk havasını savga- | Bağa yetmez olduğunu bütün yurd lara anlatmalıyız. Koca evi onarmak için bu kadar ,L':nın yeterliğinde şüphe ediyo. gığiz bu İşi görmeğe yetkil değilsi- No: h | :“l. ben © hadisenin üzerinde kadar durdum, o kadar Üzül- :îüı ki bu üzüntüm günler sür- hç Şu dakikada bile yüzünüze Tatlı sesile: bakryorum! — Hiçbir şey değil. Siz böy- Söylemekle asıl beni utandı- lnuz. Dedi; devam etti: — Bana verdiğiniz karanfil. daha çok değerli oldu. ’î' € içindeki düz beyaz karan- M:? babamın o kadar çok ho- gitti ki.. U fırsatı kaçırmadım: p, Aman buna çok sevindim. Dedim, ilâve ettim: Ukaşç Ada'daki bahçede ©o | iillerin daha o kadar çok ğdlyvır ki... Babanız on- Börürse çok sevinecek, Evi- O, böyle önergeleri kabul etmeğe | OŞ ON Yüksel ki yerin Bu yer değildir! İnönü, bütün ulusu uyandıran çelik, gür sesile: Hava tehlike- i der, demez; yirmi mil- yon Türk bir yürek ve bir dil kesildi; vatanseverlik yarışının en diri, en kıvanç verici görüsü, gözlerimizi güldürdü, aydınlat- tı!., Ulus varlığını, her nesneye ve her kişiye karşı korumak, Türkün başlıca ödevidir. Bu ö- dev'in gerekliğini anlayışm, bu en parlak ve yüce örnekleri, Türklüğün ölüm bilmez varlı- ğına ve sönmez diriliğine başlı başına birer tanıttır. Ulusların varlıkları; kara, de niz ve havada korunabilir. Bu üçlü koruma araçlarından her - hangi birinin güçsüzlüğü, azlığı veya eskiliği, bütün ülke ve ulu- su korkunç bir tehlikeye düşü- rebilir. Fennin son a«açlarına; son evrimlerine, uçakların tüm uygun olması da gerektir. Hem varlığımızı korumak, hem de insanlık ardası arasında, güve- ni içinde soysallık ödevimizi ge reği gibi yerine getirmek için güçlü, korkmaz bir durum iyesi olmalıyız ve olacağız. Havala- rımızı her türlü kötü ihtimalle- re karşı koruyacağız. İşte ulu - sal sözümüz ve ulusal andımız budur!. Yaşamak ve yüksel - mek isteriz. Büyük ozanımızın dediği gibi : Yüksel ki yerin bu yer değildir! Bu düstura uyarak, parlak ve kıskandırıcı bir soysallık, acu - nu yaratacağız. Avrupanın doğu ve batısın - daki büyük uluslarda uçak sayı sı insana şaşkınlık verecek de- FL%' ııîıuu; çe 933’ '4%: İngilterede 1,500, Sovyet Rus - yada 3000 savaş uçağı var, Ka- ra ve deniz uçakları, saâtte dört yüz kilometre uçan, binlerle ki- lo yakıcı ve yıkıcı bomba taşı- yan, küçük toplar ve mitralyöz- lerle donatılmış, korkunç silâh- lar oldu. Düne kadar, karada, savaş alanının egemeni — yaya ü idi. Kesin, sonuç ancak onun la elde edilirdi. Topçu ve atlı or dular, yardımcı güçler - sayılır- dı. Denizlerin oynak ve dalgalı alanlarında ise dritnotlar, â - mansız korsânlar gibi hegemen lik ederlerdi. İşte,uçaklar, bü- tün bu teorileri altüst etti. Ha- va hegemenliği, savaş sonuçu üzerinde kesin bir etki yapacak tava geldi. b Uçakçılık; soysallık ve ekono- mi bakımlarından da acunsal bir önem kazandı. Hava taşıma ları, deniz ve kara taşımalarile sanki yarış yapıyor!.. Hele, ha- va yolculuğundaki çabukluk ve kolaylık, uçaklığa, taşıma işle- rinde de temelli bir üstünlük D “YOSMA! Etem İzzet BENİCE nizi bilseydim bütün o çeşitler- den getirirdim. Ve sordum: — Bahçeniz var mı?, Kısaca cevap verdi: — Küçük bir çiçek bahçemiz var., Sordum: — Çiçeği çok sever misiniz? Gönlü tutuşturan alevli bakış ları gözlerimin içinde dolaştı — Bayılırım! — Bahçede çalışıyor. musu - nuz?. Yüzünde güneş tenini kızıl - laştıran bir renk yayıldı: — Ben yalnız çiçekleri kokla- maya, sevmeye bayılırım, — Bahçede babanız mı ça- lışır?, — — Evet, Hemen her boş saati (TAN) IN OYKUSU (HIKAYE) Kurtları Deviren Adam İstediğin kadar atılgan ol, gö zün hiç bir şeyden yılmasın, e- ğer alnında gideceğin yol yazıl mışsa, artık onun yasasından dı şarı çıkamazsın. Bir gün balta girmedik bir or mana dalmıştım, dalları kıra - rak, otları çiğneyerek yürüyor * dum. Birdenbire karşımda diki li bir taş gördüm. Taşta şu yazı vardı: “on dört kurt öldüren Tosun burada yatıyor.,, Bu taş şarlarda görmeğe alış tıklarımızdan başka bir anittı, birdenbire gözümde büyüdü. Yüksek anlamımı sezdim, ** * İlk vardığım köyde sordum. Bana şunları anlattılar: — Önün adına Tosun derler. Kışladan bir gün çıkıp bir or - man aşırı köydeki tanıdıkların- dan birini görmeğe gitmişti. Öy le tatlı ve içten şeyler konuştu- lar ki, Tosun vaktin gece yarısı na geldiğini çok sonradan anla- dı. — Eh, dedi, bize artık yol gö ründü, kışlaya geç kalmayalım. Ti dedi ki: — Vaz geç Tosun! Bu vakitte buradan bir yere gidilmez, orma nı düşün, kurtları düşün. Tosun elini kılıcına götürdü: — Bu buradayken, ben or - mandan da, kurttan da yılmam. Delikanlı yola çıktı, arkadaşı kapıyı açıp lâmbayı arkasmdan tuttu. Tosun karanlıkların için de kayboluncaya kadar geceyi uzaklara kadar aydınlattı. İçeriye girdikten sonra kor - kunç geceye kulak kabarttı. U- ulumalar duydu. be- zaklardan 430 BELİNGN MA aezİ.; Karanlığın icinde Tosun o sı. rada ormanın kıyısma varmıştı. Ağaçlarm dağınık bir yerinden içeriye daldı. Ay ışığı, karlardan dalları eğilen ağaçlara büsbütün bir başkalık veriyordu. Ondan sonra ne oldu? Kimse ler burasını iyi bilmiyor, ama ne olup bittiğini kestirenler var. Tosun tam ormandan çıkaca- ğt sırada, ulumaların yaklaştı - ğını duyunca, daha tetik bulu - nuyordu. Arada bir eli kılıcma gidiyor, gözleri fıldır fıldır sa- & solu araştırıyordu. Karşı tarafta üstü buz tutmuş ——zLNaaama z veriyor! Bu alanda da doğunun en ileri uluslarından gerihl:,:.ı . mıyacağız. Sözümüz ve andı - mız, budur. Yüce önderimiz Ata türk'ün emri altında yükselece- giz, yükseleceğiz; güçlü, unur - h _ulusıl yüce bir varlık olarak, tarihin gelecek devirlerinde de durmadan, dinlenemeden yükse leceğiz!.. Yusuf Osman Bükülmez bahçede geçer. Öyle güzel gülle ri var ki, Fransadan getirttiği çeşitler, İtalyan aşıları İstan - bulda pek az bahçede vardır.. Gülen ve titriyen bir sesle: — Demek siz yalnız baba nızın yetiştirdiği bu gülleri se . viyor, koklıyor, sonra da soldu- rüp atıyorsunuz.. Dedim. Ö da güldü: " — Evet.., Öyle!., Retfet: — Öykü anlaşılıyor. Gül..Bül bül.. Derken lâkırdının biçimini getirip kıza aşkını anlstıverdin, Şunu kısaca söyle de bitsin!, Dedi, Ferit: — Sıktık Pana Der gibi bmye daldı, son rTa cevap verdi: — Sözün kısası o ama, bu pek kolay olmadı, Yalnız adınınNes rin olduğunu öğrenmek için ya- rım saat dil döktüm. Gönül duy gularımı kendisine hissettirme- ğe çalıştığım zaman âdeta don - du kaldı: yq; Si)dse_ı bunu hiç beklemi -» üm, ll'Bl'ıl'm.' ibi gi - diyorduk!.. KA kişi oldular, yine çıkaramar: büyük bir göl vardı. Bu gölü de || yürüyüp geçse, artık kışlaya ye tişmeğe bir şey kalmayordu. Ay, gölün düzlüğünde öyle par || layordu ki, ortalık güpe gündüz || gibiydi. 'Tosun ormandan çıkınca, ken dini göle vurdu. Fakat on adım || kurtların || dört yönünü kuşattığını gördü. || daha atmamıştı ki, Bu iş hiç şakaya gelmezdi. He- men gerisin geriye ormana doğ ru çekildi. Arkasını kalın bir a- || ğacın gövdesine dayadı ve bek- || ledi Şimdi kurtlar karşısma gelmiş || lerdi. Her birinin gözleri ala ge cenin içinde çifte kandiller gibi yanıyordu. Sürünün başında ö- tekilerden daha iri bir kurt var - dı, sanki başlayacak savaşı o kullanıyordu. kunç bir ölümle karşı karşıya du rüyordu. İrkilmedi, sarsılmadı, palasını sıyırdı. Bir vuruşta ilk önce sürünün başına gelen kur dün başını uçurdu. Öteki kurtlar taze leşe saldır || dılar. Tosun da biraz yalnız ka- lınca palasını öyle oynattı ki, || kurtların on dördünü de biribi - ri ardından yere serdi. Her yeni || kürt başı kanlar içinde yıkıldık ça, Tosun büsbütün göz bebekleri yerlerinden fırla - || mış, bilekleri durmadan işliyor- dü. ** O gece Tosunu kışlada boş yere beklediler. Ne gelen vardı, ne giden! Ertesi gün ortalığı merak al- dı. Köye posta saldılar. Yok, Yote, Yok.. Köyden, kişladan hemen kol- lar cıktı. Tosunu arayorlardı. âr acın önüne KM R AĞA dükleri zaman, hepsinin tüyleri ürperdi. Tosunun karlar üstündeki a- yak izleri olduğu gibi duruyor - du. Üstüne başka kar yağmamış tı da ondan.. Bu izlerin ardına takıldılar. Üstü donmuş göle vardılar. Artık ondan sonra a- Ş | Tosun artık önüne gelen kor- | ı Gkibi kıpılıyur-î | İ dam ayağının izi kalmamıştı, ama büurada bir kurt sürüsünün çetin bir savaşa girdiği sayısız izlerinden belliydi. O sırada içlerinden biri on a- dım ileriden bir kılıç bulup ge - tirdi. Herkes Tosunun kılıcını tanıdı, Sordum: — Tosuna ne oldu? — Ne mi oldu? Kimse ne ol- duğunu iyi bilmeyor ama, anla yanlar kestiriyor. Kılıcı getiren adam, sapını tuttu, çekti, kılıcı kmından çıkaramadı. İki kişi ol dular, yine çkaramadılar, dört Dedi. Bin dereden su getir - dim, Yüz bin şaklabanlık yap - tım, Gönlümün derinliğinden gelen duygularımın yine arka - daşlık çerçevesi içinde kaldığı- ni; kuvvetli, sıkı bir tanışlık ba- ğindan başka hiç bir deyimi ol - madığına kendisini inandırma- ya çalıştım. Ancak ' ü' in bu dil döküşlerden, yüzde yüz güvenç verişten sonradır ki, hislerimin içliğine, temizliğine inanır gibi oldu. — Peki kız senin kim olduğu nu, ne iş yaptığını sormadı mı? Sordu. Zengin olduğumu, babamdan büyük bir para kal - dığını, hayatta kimsesiz, yapa - yalnız olduğumu, en gelişli bir iş yapmak için fırsat beklediği- mi söyledim. Ayrıca Amerika - yı, İngiltereyi, hemen bütün Av rupa şehirlerini gezdiğimi, Pa - riste uzun yıllar kaldığımı, çok iyi tenis oynadığımı, Fenerbah- çede üye olduğumu söyledim. — Yani boş gezenin boş kal- fası olduğunu söyledin! Ferit içerledi — Uzatına Refet, Ne zaman e— | Hergün 5 Söz I ON BEŞİNCİ LİSTE —| Ü — Muvafık — 1 - Öydaşık İ İ 2- Önay İ | 3 - Yerinde, uygun | | Muvafakat etmek — Öy- | daşmak | Örnek: 1— Bu mese-ı Jede sizinle oydaşık de - ğilim, İ 2 — Bu önergeyi unıyl | bulanlar ellerini kıldır—l İ sınlar. | 3—Bu hareketiniz be-| | nim a h | â k anlayışıma | uygun değildix. 4 — Oydaşmak - her za- | man gönülden olmaz. | |2 — Muhalif — Ayrışık İ | Muhalefet etmek — Ay-| j | rışmak. d Örnekler> 1 — Bizde ay- | rışık partiler yoktur. | 2 — Niçin her işte ayrış- | sunuz? 3 — Zıt — Karşıt 'Tezat — Karşıtlık İ Örnekler: 1 — Bu iki fi- | kir biribirine karşıt de -| gildir. 2 — Ökonomik girişimlerle | Kamuğasığ arasında ku—î şıtlık olmamalıdır. | :—Telif etmek — Bağda-| | İ j | mak | Örnek: Bu iki fikri biri.( | birile nasıl bağdayabilir- ! |. Şiniz? ; $ — Tasvib etmek — Onamak ! Tasdik etmek — Önayla- mak Tasdik — lJama Örnekler: 1 — Bu hare - ketinizi hiç de onamıyo- rum, İ 2 — Cumur başkanı son 1 kanunu onaylamıştır, lar. Kılıç bir türlü kınını bırak- mıyordu. O zaman anlaşıldı. Tosun on dört kurdu yere serip gölden doğru uzaklaşrken, kılıcı kımıma sokmuş, üstündeki kanları sil - meği unutmuştu. Kanlar kın içinde donunca da kılıç bir türlü yerinden çıkmaz olmuştu. Peki ama, Tosun ne oldu? — Ne mi oldu? Arkasımdan saldıran başka bir kurt sürüsü onu öyle parçaladılar ki, savaş yerinde yalaya yalaya kanının lekesini bile bırakmadılar, etini yediler, kemiğini yediler, elbise sini yediler. O hınçla belki kılı cı bile yiyeceklerdi. İşte yalnız onu yiyemediler. Tosun şimdi kurtların karnın da yatıyor. istesem ben de şu veya bu işi he mencecik bulabilirim. Senin gi- bi estern kablo şirketinde sa- bahtan akşama kadar çalışıp yüz yirmi papel almaktansa boş oturmak, hazır yemek, gençli ğimi kadınla, sporla, dansla ka na kana, doya doya geçirmek daha iyi değil mi?. Param var - ken ne diye kendimi yıprata - 1 Dedi. Yine öyküsüne döndü: Yeniköye yaklaşırken: — Nesrin, bir kere daha ne günü konuşacağız?, Dedim. — Hiç bir gün için söz vere - mem.. Dedi. İsrar ettim. Yine: — Gelemem, İmkânı yok, çı- kamam. Benim yainız başıma sokağa çıktığım zamanlar pek azdır. Şimdi Yeniköye gidiyo - rum. Bir saat yol için hesap et- tiler, Bir saat sonra evden he - men telefon eder, beni ararlar. Bu kadar sıkrlık içinde sizinle nasıl bulı ilirim?, Dedi. Tni — Bu sizin elinizde.; eee — T | T BULMAC Bulmacalarımız öz türkçedir. Şek- limizin boş gözlerine karsılıklarını yer leştiriniz. Yedi gün arka » kaya bul- mracamızı doğru çözülmüş olarak gön- derenler arasnıda kurga çekiyoruz. || Armağanlar veriyoruz. Bulmacaları- mızı istediğiniz gün çözme e başlı bilirsiniz elverir ki yedi gün arka kaya çözülmüş olsun. Karşılıkları “Ts- tanbul (Tan) bulmaca servisine yöl- layınız, e Birinciye: Gümüş saat. İkinciye: Maroken bir cüzdan; ÜUçüncüyı ir Btils. Dördüncüye: (Tan)ın bir senelik abonesi, Beşinciden onuncuya ka“ar: (Tan)i ın altı aylık abonesi armağan cektir. e Bugün bulmacamızın yedi günü bitiyor. Yedi gün arka arkaya bul « macalarımızı doğru çevirenler ara - sında kurga çekeceğiz ve kazananla- rı yarın bildireceğiz. 1234567 8910Th D SOLDAN SAGA : 1— Eline bir şey aldı mı kırar (5) 'Tayyare (4). 2 Pis (3). Çok değil (2). 3 — Siyah (4). Telefonla ses (3). 4 — İdamet (2), Küçüktür ama mi- de bulandırır. (5). 5— İstilham — (2). Cüretkâr (9), Bir, çalgının ilk iki harfini kuyruğuna takarsan — bir hay- JYan yavrusu'olur (2). " 6 — Çizme gibi bir-memleket (6), Duman izi (2). 7— Kumar oynanır (3), 8— Matbuat (5). Lezzet (3). 9 — Bir ısıtma ilâcı (5). Erkek (2). Rabit edati (2). 10 — Bir meyva (3). Genişlik (2). 11 — Tekdir (4). Doğurtan (3.) YUKARDAN AŞAĞI : 1— İskelet neden yapılmıştır (5). 2 — Amca (3). Köpek (2). Bir bü. yük rakam (3). 3 — İcar (4). Bir vilâyetimiz (5). 4 — Bir Bakanımızın soyadı (4), Hiza (4). $ — Bir vilâyetimiz (5). 6 — Kamer (2). Uzak — nidası (2). Nota (2). 7 — Ahbab (2). Şart edatı (2). B — Tevem (4). Nota (2). 9 .— Akıl (2). Füruht et (3). İstif ham (2). 10— Ham kavun (5). Hal rabrtası (). 11 — Mektep (4). İplik. Ne zaman isterseniz, yine bir satlik bir izin içinde beş dakika on dakika benimle konuşabilir- sİniz.. Gideceğiniz yeri bana haber verirsiniz, Size yol arkadaşlığı ederim.. Yine siz ist:rseniz her hırsatı bulabilirsiniz.. Dedim, Ötobüs durağa giri - yordu. Son bir deneme daha yaptım. Ö vakit: — Siz bana bir adres veriniz, İmkânı olursa ararım.. Dedi. Refet sordu: — Ne adresi verdin?. — Posta kutusunu. Beyoğlu rs1, Ferit yine bu ayrılıştaki duy gularını uzun uzun anlatmak i- cin söze başladı: — Ö otobüsten inerken... - Refet, kesti: — Şimdi birak o şiir tarafını. w nerede gördün?. Önu an- Dedi, Ferit bunu da anlattı: AArkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: