24 Haziran 1941 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4

24 Haziran 1941 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

£—Son TELGRAF — 21 HAZİRAN 14t ile yüklenen dalgala- ses, onda; bir ilâhi i dinlediği hissini uyandı- myordu. Mevsimin epey ilerlemiş olmasına — rağmen, bazı günler, deniz; köpürerek, uğultular çı - karark coşuyodu. O, böyle gün . lerde, sahilin bir köşesine otura- rak dalgaların sesini dinliyordu. Bu seste, hayatının şimdiye kadar ü seyri yaşıyor gibi o- Denizin durgun olduğu gün - lerde denize giriyordu. — Suyun , vücudünün bir kuş gibi | ü yor, kalbinde | yalar | ler birbirini kovalı gün, rüyada görür gibi, Sü- | çıkmasının, daha faz- | hut | 1 karşılamamasın- | Böyle düşün « | e haklı olabilirdi. Çok defa, | genç kadına aşkını İtiraf etmiş; — Sizi sevmekten vaz geçmeme imkân yok. Bu hareketimde de - vam edeceğim. Hep, yarınlardan ümit bekliyerek! Demişti. Fakat, daima şu olmuştu: — Süreyya, aramızda aşka dair bir münasebetin meydana gelme- sine imkân yoktur. Ben, henüz ölen kocamı unutmadım. Bu sözler, genç kadının ağzın. dan zoraki bir gayretle dökülü - yordu. Halbuk! yalnız kaldığı za- manlar hep Süreyyayı düşünü - yer, bir hayal âleminde — onunla başbaşt yaşıyordu. Hatta, buraya gelmeden, ona hiçbir ümit kapısı Bırakmadığını düşündükçe üzü . Küyordu. Fakat, içinde gizli bir ges, onun bir gün geleceği ümidi- | ' tekrarlayıp duruyordu. aldığı cevap, Buraya ne tahsil şubesinde Son Telgrafın Tarihi Tefrikası: 103 TUNA BOYUNDA —— ——— TÜRK Yazan: M. SAMİ KARAYEL Türkler şehre Şeyhin esrarı ilâhiyeye vukufu- | ma kail olunca fethin gününü ve | ile seddolunmuş olduğu için lımar mos paşa İstanbul balkının, in karada yüzdürüldüğü | ye kadar İstan- | üyesser o | aki itikadını | ara tarafın- | metindi. Tap- | lardan o kadar mütcessir olmuyor- | dü. Hağbuki bühassa liman içindeki teftişte bulunmak, ne de başka birşey için geldim, . dedi - bu- raya, yalnız sizin için, sizi gör- mek için geldim. Bu arzuma mu- kavemet edemedim. Artık, ira - deme hâkim olamayorum. Sustu. Gözlerini, denizde dola şan yelkenlilere çevirdi. Bu sıra- da masaya dönen genç kadının babası: — Bu akşam yemeği yersiniz! Dedi. Karısı ilâve eti — Elbette. Bunu söylemeğe lü. zum bile yok. Fakat, süreyya mütereddit du- ruyordu. Onun bu halini gözden kaçırmıyan genç kadının babası: — Sakın itiraz filân edeyim de- me, Diye çıkıştı. Akşam yemeğini evlerinin denize bakan - balko - nunda a bizimle ka n odasına çıkı ndı, Düşünmeğe başladı. Bu bal bilmiyordu. ısının tokmağının dön Aralanan teypıdan Süreyya girdi. Genç kadını bi heyecanla çarpıyordu. Süreyya, kapının önünde, bir reketsiz durdu. Sonra ağır adımlarla ona doğru yürü . meğe başladı. Genç kadın, şaşkın bir hale geldi. Ufacık bir zâf gös- terdiği takdirde her şeyin bitece- ısına öze baktıl: tıkanıyor, güçlü a... Mutlaka buradan 1 çıkınız. Yalnız bir kadının odasına girmek, en ileri bir hare. kettir ve bir erkeğin şerefile ka- bili telif değildi Na girmekli larmız altma ah dadan çıktı. Rengi uçmuş, dudak. ları u. Genç kadın yalnız kalınca, kendini — yatağına attı. bıçkıra hıçkıra ağlamağa başladı. Şimdi kalbinde, Süreyyaya karşı . beslediği temiz hislere mukabil bir tiksinti yer almıştı. Yavaş ya- vaş genç adama karşı duyduğu te- mayül, yerini kine — terketmişti. Artık, bu hâdiseden — sonra, bir daha yüz yüze gelmediler. Böyle olur mu? diyeceksiniz. Bana, bu hikâyeyi bir arkadaşım anlattı. lar arasında bulunan tarihi çeş menin taşları numaralanarak Mü. İdaresi tarafından kaldırıl- ORDULARI gireceklerdi Lâkin limanın ağzı Sirkeciden Ga- lataya doğru gerilmiş bir zincir na girilemiyordu. Zinejri kırmağa muvaffak ola- madılar. Bunun üzerine padişah et iera ettirdi. | Pangaltı üce rinden, Kasımpaşa deresinden sa- bile kadar bir yol tesviye ettirdi. 'Tahta ile yolu döşetti. Tahtaları kuyruk ve içyağları e yağlattı. Bir gece içinde do- DÜNYA MESELELERİ! Amerikada Ruzveltten | sonra on mü- him şahsiyet kimlermiş ? Bunların içinde ne âyandan, ne de me- buslardan kimse yokmuş! Amerikada —meşbhur bir. Gal- Tup enstitüsü vardır. Bu enetitü aradabir, Amerikayı alâkadar e- den mühim meselelerde, kendi tertip ettiği bir usul dairesinde an- ket açar ve herhangi bir mesele hakkında Amerika efkârının ne | düşündüğünü yoklar. Bu enstitünün şimdiye kadar aç- tığı anketlerin verdiği neticelere | Amerikada son derecede ahemmi- | yet verilir. Hattâ denebilir ki, hü- kümet bile bu enstitünün anket- | lerine ebemmiyet verir ve politi- kasını ona göre düzeltir. Anadolu ajansı, bu € harpte Amerikanın vazi; ir açtığı atıketlerden bir ka bildimmişti. bazan tünün ne neticeler verdiği Fakat Gallup mücesse da sırtf Amerikalıları alâkadar & den anketler açar. İşte bunlardan bir tanesine mi> sal Amerikada Cumbhurreisi Ruz- ten sonra, on mühim renilmek p enstitüsüne vi tin kömler olduğu öj tenmiş. Haydi Gi is- üessese bu ani lerin tasnifinden nun Knudsen, Li ç Hariciye Nazırı Kordel Hal, Ma- liye Nazırı Morgentav, Ticaret Na- zırı Cesse Con. Madam Ruzvelt de Amerikanın €n iyi propagandacısı olarak liste- e yeralmaktadır. Amerikanın bu on mühim şab- siyetinden üçü, bizlm memleketi- mizde hemen hiç tanınmamış in- sanlardır. Birisi, «Tröstler düşma- ni> telâkki edilen Turnand Ar- nokd, ikincisi ajans telgraflarında arasıra zikredildiği için ismi ku- lağımıza pek yabancı gelmiyen Ruzveltin şahsi dostlarından Har- ri Hapkens, üçüncüsü de yine Ruz- | veltin şahsi dostlarından Korko- ran isminde bir zattır. Bu on zatın içinde ne Amerüka fyanından, ne de meb'uslarından hiç kimse bulunmamaktadır. Amerikanın iki meclisini — bir araya toplıyan kongrede, âyandan meşhur Boranın ölümünden son- ra, mühüm bir şahsiyet kalmamış imiş. üzerinden kaydırip limanın içine | sokturmağa muvaffak oldu. Keyfi- yet iki tarafın kuvayi maneviye- sine maküsen tesirler iera etti. Muhasaranın elli üçüncü günü- ne gelinmişti. | akşamdan her mevkide hazırlık- lara başladılar. Şeyh efendinin daber verdiği gün o idi. Herkesi evvelce davranmağa hazırlanı - iyordu. Çünkü üç gün yağmaya müsaade olunuyordu. Yalnız ebniyeleri mu- hafaza etmek şartile mal ve can askere terkolunuyordu. İstanbulun servati dillende des- tandı. Bunun için yağmaya gelen | dervişler ve salre de asker ile be- raber gayret gösteriyorlardı. (H. 857) senesi cemaziyelâhır ma yirminci sahı günü sabahle- her taraftan vaki oldu. xakı!ş oradan Türklerin içeri gir- | meğe muvaffak oktuklarım ya- zarlar. Bu doğru değildir. |orada yiyecek, giye- Manş ortasında düşen pilotlar için Almanlar ican kurtaran dubaları koydu Bu dubaya erişen pilot cek şeyler ve yatacak döşek bulmaktadır Manş üzerinde hemen her gün hava muharebeleri oluyor ve he. men hergün birkar İngiliz veya Alman tayayresi denize düşü yor. Bu harbin bidayetinde birçok | tayyarelerinin denize düşürüle - | i hesaba katan Almanlar, kıy v an iH için de bir çare ler ve bu tedbiri bulmuşlar. İşgal altındaki Pransız rinden on mıl kadar — aç birbirlerine az çok mx metruk gibi görünen & miler göze — çarpmaktı doğrusu dubalar.. Bu dubaların üzerinde bir de telsiz anleni var- dır. Tayyareleri düşen Alman pilot- ları eder vakit bulurlarsa, ko küçük sandalları da sırtlarında e indirmekte ve bu sandalla. en açarak, mümkün mer- rinde fazla kal leri ları tebe denizin kauçuk sandallar duğu için, metredir, Üzerlerinde gemilerine beni de de telsiz telgraf anteni vardır. Dubanın güvertesi beyanaza boyanmıstır. Üzerii «Tayyareler için can — kurt cümlesi yazılmış, avrıca iki büyük kızıl haç da resmedilmiştir. Dubanın içi, birkaç gün orada yasanabilecek surette tertip edi miştir. Her dubada vapur kamı ralarında olduğu gibi, çarşafı ve battaniyesi üzerinde dört yatak, ayrıca 'düşen pilotun ıslak elbise. sini değiştirmesi için hazır elbise Ve kuru çamaşırlar, yiyecek ve i- çecek şeyler, hatta oyun kâğıdı, küçük bir eczane, geceleyin işaret vermek için tenvir tabancası var- | dır. Muhtemel bir hava hücumun. da mitralyöz mermilerinin aça - cakları delikleri derhal kapatacak vasıtalar da bulunmaktadır. İngiliz tayyarecileri bu can kur- taran dubalarına «Stakoz dolabı> ismini vermişlerdir. Fakat bunlara dokunmamaktadırlar, denize şen bir çok İngiliz pilotları da bunlar sayesinde — boğulmaktan kurtulmaktadırlar, Türkler şehre bir kaç gedikten birden girmişlerdir. Ayvansaray tarafındaki küçük kapının ilkevvel zapt ve açıldığı iddianın en doğ- Tusu olsa gerektir. ator mukavemet etti. Tünk ler kapıdan içeri girdikleri zaman Amparator maiyeti ile karşılaşmış- lardı. Vaki olan müsademede im- Parator maktul düşmüştü. İmparatorun cesedi bilâhare ö- Tüler içinde bulunmuştur. Bizansı anüdafaa için İstanbula gelenler gemilere binip kaçtılar. Abali 'Türkler içeri girdiği za- man gemilere binip kaçmağa te- gebbüs ettiler. Muvaffak olamıyan- lar hep l hırı]v-n Ayasofyaya doğru & papaslarından birine göre | Türkler şehre girecekler, Aya- | adar gelecekler. ikten melekler » necekler, Türkleri perişan edip ka- çıracaklar, ;eın kurtaracaklar, bu ğe mecbur tutulurmuş. Caıeı-ııuı Şeyler |) Tereyağı ağacı Cenubi Amerikada Sicrra Le eklerinde otu. ıpta edilecek Her ne kadar orada ta- sular şarap ve uçan kuşlar ke- e şansları var. Çünkü larının pencerelerinin he- de harikulâde ağaçlar yetiştirmektedirler. Bu ağaçların cevize benziyen meyvalarından, kabuğu açıldığı zaman yumuşak bir madde çıkarıl- makladır ki, bu tıpkı bizim kul- landığımız nebati yağlara benze- mektedir. Bir insanım bahçesinde böyle «lereyağır ağacı olmak ne iyi gey Eski devrin refahlı günlerinden bir misal daha!, Tatar kazları eve lendikleri zaman, damat gelinin sikleti kadar eve tereyağı getinme- Çocuğa ceza Anne — Turgut Çıktı, hâlâ gelme Baba — Bu sefer ben de kız - dım. Hele bir eve gelsin, yapa - cağımı bilirim. Anne — Ne vapacaksın? Baba — Kapı dısarı edeceğim. ŞART İki arkadaş arasında: — Yahu, bu veni elbisen cok terciye diktirdin? yine sokağa | söylerim amma, bir m adresimi terziye ver- memek şartile ... Eski borc Uzun zaman bir fane İki seyah İki seyyah çölde konuşuyorlardı: — Ben buralara, yeni iklimler, hil- katin harikalarını - görmek İçin ge- dim. — Bende buralara — kizım dersine başladığı için geldim. Ah, bu erkekler Kü — Baba, Necdet benimle ev- | denmek istiyor. Çok kibar ve asil blr gençtir. değil mi? Baba — Parası var mı? Kiz — Ab, siz erkekler hep - biribi- rFinize benziyorsunuz. O da bana ayni geyi sormuştu Umumi siperleri kim kazacak ? Şehrimizdeki — hapishanelerde, kazalarda kazılacak umumi siper- lerde çalışacak kadar hafif cezalı mahküm bulunmadığı anlaşılmış. tır. Bunun üzerine beden terbiyesi mükelleflerinden bu yolda istifa- de edilmesi düşünülmüştür. Haftanın muayyen gün ve saat- lerinde her kazadaki gençler spor halile umumi! siperler kazacak - lardır. keman suretle rahat ve aaadet devri açı Tacaktı. Me'mul edilen mucizelerden eser görülmedi. Rahat ve süküna ge- lince fethin üçüncü gününden iti- baren icrayi nüfuz etmeğe başlar maş olan siyaseti şer'iye sayesinde anı bulmuşlardır. Bunu kendileri his ve ikrar etmemiş olabilirler. Lükin tarih şahidi âdili fili vukuatı ile anı söylemekten geri kalmaz. İstanbul fethi ile Osmanlı Türk- lerü büyük bir pörüzü ortadan kal- gırmış oldular. Şarki Romaya hi- kim oldular. Artık Türklerin daha büyük bir serbesti ile Tuna boylarında ©! oynatacakları devir açılmıştı. Yal- | nız Tuna boylarında değil, Tun: üstüne taşarak Avrupanın menk | zine doğru akınlar yapmağa ka, açmıştı. Fatih bulu fet ale önler ör olmuştu. Türk askerleri kale duvarlarına Sulhan Mehmedin İstar i kolay olmamıştı. Elli i ç de çetin muhar (ONUN | Yaşanmış Aşk ve Macera Hatıral Hayatını Anlatıyorum Yazan: HALÜK CEMAL No. “İkimizde harap, perişan bi halde titriyor, ağlıyorduk, Kararının bütün — mehabetini, dehşetini anlatan son cümlesile sustu. Soğuk, buz gibi bir eda'ile: «— Sizi fazla rahatsız etmiye- yim. dedi. Odadaki mevcudiyelim büsbütün sıkmasın. Güle güle y tın.. Yarın ilk vaporla döneceğiz. Adaya sizi ben getirdim. — Geri götürmek de vazifem. Köprüde ayrılırız. Ondan sonra Bir daha birbirimize hiç hiç baş çevinme- yiz. Mahallede kapı önünde beni görürseniz bakmayın, yolda kar- şılaşırsak gözlerinizi " gözlerime bırakmayın hiç e mi?.> Ayakta; elini uzatıp uzatmamak- ta mütereddit, bir saniye dundu. Sonra yavaşça kapıya dağru doğ- ruldu: «— Allaha 1smarladık!.» Gidiyordu!. Adımlarının uzak- ğını görüyordum. Fakat kıpır- yordum!. Binbir kıyamet kı kel gibi şezlonga muhlanmış dürüyordum. Kabim, fırlayıp koşmak, kuca- | ğina atılarak egitme.. gilme.. Za- vallı gönlüm, hayatım, vücudüm, | herşeyim senindir. Ben bir esii nim. Kal!. Yalnız yanımda ol.. İs tersen konuşma benimle hiç.. Yal- nor; sana özleyip özleyip de del memek için gecede bir kere bak- Mama ne olur izin veri.> diye yal- vermak için kaynıyordum. Fakat damarlarıma kızgin bir lâv göbi yayılan genç kızlık guru- , fitri hicabım ve hele rımdaki dudaklarının sert teması bu duygülarımı, cesaretimi k—r, yarın sabah bana uğrama- ?, Ya bir daha hiç hiç cearetle doğruldum. Tam bu cs- nada kapımın önünde yavaş sesini bancıların, herkesin yanında ko- nuşamayız elbet.. Size şimdiden kızsınız. Elbette bışkiâîle evlenir, mes'ut olursunuz!.. dundu. Galiba ağlıyordu. Sesi büsbütün titriye- rek devam etti: «— Yalnız arasıra Taşlığa, ga- zinoya çıkarsanız beni hatırlayın e miz?. Küçükçiftlik yolunda, yeşil çam- hıklı kuytu yollarda başbaşa so- kulmuş gezinen, sevişen çiftler, sevgililer görürseniz «benim de 'bunların arasında bir sevdiğim vardı.. Ben de bir zaman bunlar gibi şendim diye mes'ut günleri- mizi yâdedin.. Onu ben kovdum. gmerdivenler dayıyarak bücum et- mişlerdi. Müdahiler de kale du- varları üzerinden kızgın yağlar, taşlar atarak mühacimleri telef ediyorlardı. Fatih Sultan Mehmedin İstanbu- lu fethi yeni bir devir açıyordu. 'Türklük azamet — ve şevket bul- anuştu. Hükmü Tuna boylarına da- yanıyondu. İstanbulun fethi ile Tünkler, şe- riksiz olarak karadan Rumeliye, denizden 'dahi Karadenize, Mar- maraya Adalardenizine malik ol- dular, Rumelinin hududu tabityesini bilmeli, dahilinde pürüz bırakme- malı, haricini şimdilik tahrikton içtinap etmeli idi. Rumelnin hududu tabilyesi | malen Tuna ve Sava nehirlerid Fakat Savanın şimalinde | ikan he <es'uttum. Ölmeden ben öldürdüm diye valli Hikmeti hatırlayın ol mif> İkimiz de ağiryorduk. Artık bir saniye bile dur: dam. Çılgin gibi yerimden #f dam. Hıçkıra hıçkra koşarak larna sarıklım. Bütün bir testir yetle kucağna atılırken ibad secde ile dolu, yavaşça baf inledim: «— Yasa?.. Gel burayal O da, ben de harap, perişanı halde irlik. Bir kasınga dalgastf çırpımman, çırpınarak, — döğül yuvarlanan yapraklar gibi K Mmizi şezlonkta bulduk! Şimdi başım göğsünde, mamak ister gibi vücudüme sıdf sarılmış, gözlerimi kapamış * kırıklarla soluyordum: &— Hain.. bain..> — Ben seni bu kadar se de sen bana böyle yap Ben sensiz nasl kalırım?, ayrılabilirim?.» «— Asıl sen bana bunu y malı jdin Müjgân.. Benden til din, kaçındın öyle mi?.> Yavaşça başımı kaldırdı. nazarlarile gözlerime baktı. yaşlarla dolu yalvarır gibi nar; — Seni bu kadar sevdiği de benden tiksinmek?. ımıı' | çin ayrılmağa bile razı ol Yazık, yazık!. Bunu biç yacağım!.» dedi ve sonra deli yıf bir rehavet, bütün bir yi Şaklıkla ilâve etti. *«— Halbuki ben iki ay hef her saat seni düşünerek, seni dis ederçk y evvel burada yuvamısı konl ne kadi mize iyordum. Halbuki?. Ne yazık aldanmif demek aşkam, aşkımız be ğ €ak kadar küçük, hakirmiş Z ÇArkası BULMACA| 12345678f İ Marn mekesi, 2 — İ düzümlü — şeyler, 3 — Yaralıyafı gü Renk, tavuklar, 5 — Beo, Hayv: ol T — Elim rabileceği kadar, 0.— Suda bif nakil vasıtası, dünya, 9 — İştihi İi sokar, 10 — Pencere kenarlar mur, ad. Yukarıdan Aşağıya: 1 — Büyük, 2 — Tembellik. mizda bulutür, 3 — İkinci d 4 — Bilgi, emir, $ — Uyuşukl! rek 6 — İkametgih, bir nevi ÜÇ 1 — Derin, nota, 8 — Başınâ $ Nâve ederseniz, Şimali ım.xı,._ A gebir olur, karışık değil, ? — fiva elmiyen, 10 — Dusdan sonft yan. Dünkü Bulmacamızın halladtinti 12345678) 1|GEDİİİZİN BH z A!ı. A N.E'ı;'â -Zz> YÖrNETEZ sr-ara

Bu sayıdan diğer sayfalar: