24 Haziran 1941 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 3

24 Haziran 1941 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

MNY VİMESELELERİ #Rponun emeli , « Ali Kemal SUNMAN 3M tunu harbi çu günlende nis- W sakiybir safhada, Bunamu- PUzak şarktaki vaziyet tek- | İisinden bahsettirecek gi- Hİapon donanmasının Bahri- inde cenuba doğru - bir çıkmaş olduğu verilen | Herden anlaşılıyor. İngiliz - | T e Amerika münasıbotleri ue halde olduğu da ma- tadaki Himadsızlık vakit va- tglrlik oluyor. Menfaatlerin flğı bir sahada başfca türlü M ryacağı aşikândır. İngiliz İleri Uzak Şarkta iki mühâm İssümü tusmak için seneler- ü çalışmışlardı. - Bunlardan tm olduğu üzere Çin sahi- Hong Kong adası, öbürü de yarımadasının methalinde- | lapurdur. Buraları seneler- ti nasıi tabıklam edikdiklerini hacet yok. Fakat buna ; japonların Uzak Şarktaki tinden — vaz geçeceklerine ek kabil değikdir. Çinde- ilerlediği zamanları nca İngilinlerle ne ihtilüf- ğ da akla geliyor. Hong İldasanın karşı yakasında Si- nehrinin ağrı japonların lğir. İngilizlerle japonlar | orada böyle garip> bir var. Birbirlerinden huş n hamşular arasındaki tat- e yakit düzelecek?. Kim- 1842 denberi Hong Konga 'Olan İngilizler orayı 400 bin | Uk bir memleket haline ge- ©r. Daha ileri gklerek Hong kazandığı ehem- Göre ticaretçe de pek işlek olmuştur. Singapurun yeti ayrrı. at biraz da japonların Uzak Nasıl bir tahdit teşkil etti- N bahsetmek İüzam. jı(ınlu e lüzum görmemiş- iıpun 'Amirallarinden Suet- n Avnıpı harbinin arife- olan beyanatı İngiliz . matbuatını. meşgul kadar bütün dumı gııx-(e— & - BÜ * ğ * g e kâfi gelmiştür. 1 e bumü bir kat oldu. Avrupa hat “u, Fransanın mağlübiyetli ja- ha Hindiçinideki emellerine ik çin de büyük bir fırsat Ç tlmiştir. Siyamdan istedik- Taponlar bu sayede ekde et- Bı. )ıpııı!ırın lehine .H UKUA A ifs: İ Ki aya her taraftan kendi- İlikede gönmekte, yahut öy- 4 ektedir. japonların ileri inden General Vada bu hudutlarını daha uzak- ır çıkanmaktadır. Ona gö- Yahitikebirin şimal tara- decek tehlökeye kanşı ça- ve japon milli müda- göre tertip etmeli. O |*de Amerikadan gelecektir.. * K R S ı Üüyor ki japonların davası İKLBİ -ROMAN: 41 evden kaçtığını bilmi- Gece ben ııyımııuyıııl göve gelmemişli. Ç halde Güzin ovden yalmız İit olacak, | Vedat kapının önünde mi düydüğüm üyle. P- Güzine telefon etmis. Gğ- ç Fazırlığını görmüş, çıkmış. Bubalı kızlı kaçmışlar. Şük. Tümelendi işin farkında ol- | lun bağırmış, çağırmış. W" bağırtı, çağırtıya uyan- | N Salarından koştum, Bula- | K Galiba ileriden bir otoma- savuşmuşlar. ğ Meühüm bir sual dahâa soc- ,'v.-:n“wa üü m YARASI. Gmaa Herhalde — hedeflerine yarmak için Anglosakson- ların arasını açmıya uğ- raşacaklar.. yalnız İngiltere ile değildir. Ame- rikalılardan da kuşkulanıyorlar. Buna kazşı Amerikalılar da ben- dilerinin sulh emellerinden, kim- seye taarruz fikrinde olmadıklar randan bahsededursunlar. Haritayı göz ömüne getirince A- merikalıları da endigeye düşüre- cok faraziyelere yol açılabilir; E- iğer Japondar bir gün Amerikaya ayak atmak isterlerse banu Kam- çatkadan, Bering denizinden — ve Alaskadan ilerlâyerek yapmak is- tiyecekler, Böyle emellere tuvuş- mak için imkân olacak mi, olm- yacak mı?, bahsi de ayrı, Aşikâr #lan cihet Uzak Şark işlerinin sa- hası ve şümulü genişlekiğidir. İs- tikbale taallük eder görünen ü- mitlerin, endişelerin, faraziyelerih halde nazarı dikkati celbeden ta- rafları olsa gerek. Sonra şumu da hatırlatıyorlar: Vaktile bir İngiliz bahriyelisi japanya ile temas et- mniş, japonları tanımış, onlar için bir büküm venmiş. Peorry ismin- doki bu denizci japonların ne usta birer diplomât olduğuna daha 1854 de kanaat getirmiş. japonya bu me- hareti ile bugün de faaliyettedir ve şimdiki hedeli de İngilizlerle A- merikahların arasını açmak görü- nüyar, HALK ÜTUNU Coğrafya isimleri Ankarada, — bundan müddet evvel toplanmış olan Coğrafya Kongresi işini bitir- di. Bir çok kararlara vardı. Bu kararlar arasında, yerli ve yabancı bir takım coğraf- ya isimlerinin nasıl yazıla- Gağını tesbit eden hükümler de vardır. Kongreden sonra, bu hu- susta, bir izahname neşredil- di. Bundan böyle, bütün neş- riyatta, artık, bu izahnameye göre, hareket edileceği umu- lur. Bizde, imlâ anarşisi ma- lâmdur. Bilhassa, coğrafya isimleri, has isimler, bütün bütün bir keşmekeş - arzedi- yordu. Bu isimler tesbit edildik. ten sonra, hâlâ, yanlış yazı- lırsa, o zaman, kusur, yazan- larda olur. Gerek kitap mü- ellilleri, gerek gazete ve mecmualar, yeknesak bir hal almış bulunan bu yeni isim- lere âzami dikkat etmelidir. Coğrafya isimleri çok mü- himdir. Lügatlerin mühim bir faslını teşkil eden coğrafya has isimlerini bu suretle kur- tarınca, dil davasının mühim bir kısmını halletmiş oluruz. Yeni tesbit edilen esaslar, bü:e,higikbı'rbı?,&hdüı. Ve l Arrenn | | K REz L aanler b vihâyetler, temdnak BÜRHAN CEVAT ler ve müşküller uızlı.ıouhdııokıııu.ç.. Milli İktısat ta- tışkan bir gençişarıyor | Şarprat cemiyeti Lise 11 Mmet sinifina terfi etmiz, ça- lışkan, zeki ve yazısı, ifadesi düzgün bir genç, kanastkâr bir beretle ica- rethane, yazılane ve hüsust müense- selerde bir iş aramaktadır, Talip olan- ların lötden Son Telgraf Halk Sütu- munda İbrahim'e yazmalaı sisa olun- maktadır. İş arıyan bir genç Eylölde Hse — olgunluk — fntihanını verecek olan çalışkan, Fransızca da bilen bir genç; uz bir Ücretle bir iş a- ramaktadır. Taliplerin Jütten Son Tel- | Kraf Halk sütununda «Türksoy> a mü- | racastları vica olunur. | 'Talisiz bir genç kız içınyorı Ortamektebin 8 inel sınıfına kadar | Okumuş ve mali vaziyetinin darlığı yü- zünden tabsili bırakmak tehlikesinde kâlan 15 yağında zeki, afif, —mahcup bir kaz, talihsiz annesiyle kendisinin malşetini temin etmek için hayata a- tılmak geyesindedir. Terzihane, atöl- imalâthane gibi yerlerde — kanaat- dr bir Ücretle iş venmek suretiyle bu fakir âileye yardımda bulunmak isti- yen âlicenap iş sahiplerinin Son Tel- Kraf Halk Sütununda Ayleno yazma- ları rica olunur. İş arıyan genç kız Ortaokul 1 inci — sınıfından — tahaili bırakmış 16 yaşında mütevarı, temiz bir aile kızıyım, Yaşım ve — tahailim ile mütenasip bir iş bularak çalışmak istiyorum, Arxu edenlerin San Telgraf Haik Sütununda Melâhate bir. mek- taşla Müracuatlerini dilerim, İş arıyor Ticaret Lisesinin 2 inci sınıfında, 17 yaşında bir gencim. Daktilo ve mu- hasebe bilirim. 25 fira aylık — ücretle i$ arıyorum, — Taliplerin. Son Telgrat Halk Sütununda Abbasa müracaatle- rinl rica ederim. kongre 2 yılda bir — toplanmakta olan Milli İktısat ve Tasarruf Cemiyeti kongresi 28 haziran perşembe gü. ü sabahleyin saat 10 da Ankarada toplanactldtır. Şehrimizden gi - decek murahhaslar tesbit olun - anaktadır. DOKTOR DİYORKİ Vücudümüzdeki hararetin yük- selmesine alaş deriz. Bu, başlı ba- :»uumınuıınmu.ım.— u. Hastanın harareti 425 a çıkar veya 34 döreceye inerse ölüm vu- kus gelebllir. — Bazı nadir. vak'a- Iazda #toşi 46 dereceye kadar çık- maş olanların — kurtulaukları gö- [ 4 _N.m.ııııh.y-u.h.r ir Cinayet Davası p Yazan : ETEM İZZET BENİCE — Vedat,geceleri eve girer çıkar | mıydı? | — Hayır, bir gece kaldı, © da | kızile beraber ve ilk gece, İ geldi mi?, — Eve hiç uğramadı. —şuııyeıuıılnıçıııııül şey söylemiş — Bana bir söylemiyordu. — Ferdi de birşey söylemedi mi? |* — Ferdi Bey Vedadın gelip git- | mesine mukayyet ol diyerdu, Ben |— de çok dikkatli idim. Ahmedin gözile hiçbir şey. gör- | mediği, mahkemmede söylenenler- den fazla hiçhir şey bilmediği an- l laşılıyordu. Hükim; Diyerek son sunlimi sormak is- tedi. Ahmet: — Ne bileyim reisim. Allahın dodiği oldu. Dedi, ilüâve etti — Bu adamıdan bize bir fenalık Nitekim de oldu. Kızı kaçırdı, hanımı öldürdü, hepimizi birbiri- mize kati. Bundan sonra hâkim: — Gidebilirsiniz, bir diyeceğiniz yoksa!. Derkea, Vodadın hep susan bin- Gebir söz alan avukatı kuvvetli bir kalemn darbesile kürsiye vurdu: — Yüksek heyeti hükime, şa- hitten bir sual sarmama müsaade buyururlar mı? dedi. Hükim: — Buyurun..| — * Dedi, xvukat Muzaffer: — Hâkimler, şahitten şumu sor- mak istiyorum.. Diyerek, devam etti: Katil denilen mülekkilim cl- bir | | tüyü mü var, nedir? | | mayet gecesi kapıdan içeriye na- | MAHKEMELERDE : Yahu, sende şeytan Giyinmek, kuşanmak kâfi değil; kızlar biraz da konuşmakisterler On sekiz - yirmi yaşlarında ka- dar görüniyordu. Oldukça yakı . şiklı, daha ziyade sevimli idi. Şap> kası, elbisesi, ayakkabıları, göm- leği ve kravatı yeni Idi. Fakat, el. bisesinin ütüsüzlüğü, iskarpini rinin boyasızlığı, şapkasının ih - malkâr giyilişi, yüzünü karart - mağa başlıyan tıraşı, hatta cebin. deki mendilin rastgele sokulmuş olması, pek derbeder bir genç ol- duğunu İlk nazarda — gözlerden saklamıyordu. Adliye koridorun- gaki bir kenepede oturmuş, ya - uamdaki bir gence lâübali, fakat sevimli l ve kol hareketlerile ha. raretli hararcili anlatıyordu. Ku- lak misafiri oldum.. Şöyle konu- şuyordu: — Bütün derdi azizim, bütün mahalle kızları neden bana iltifat ediyorlar da, ona zerrece aldırış etmiyorlar, Ben hılkaten — biraz derbederim. Hani derler ya eyeni giyse yok gibi, eski giyse bilmem 'ne gibl» diye. Ne potinimin boya. sına, ne elbsemin ütüsüne dikkat ederim. Halbuki o, bunlara ga - yet itina eder. iki dirhem bir çe- kirdek giyinir, Şık gezer, İşte bü- tün dava bu... Çatlıyor azizim, çat. liyor. Neden kızlar bana iltifat ediyorlarmış da, ona İltifat etmi- yorlarmış... Öyle ya... O, iyi gi- yiniyor.. Benden yakışıklı. Ne - den? Hasedinden çatlıyor. Kaç ke. re bana: — Yahu, sende şeytan tüyü mü var, nedir? dedi, Bütün kızlar se- ninle konuşmağa can alıyor. Am- ma, bunu öyle söyledi ki, diş bile- yerek. Halbuki, ben çok açık yü. rzekliyim. Ne yaptım, biliyor mu- 'sun? O terese, tam dört tane kız, takdim ettim. Nezaketen, hepsi iltifat ettiler. Fakat sonradan ba- na: — Aman Cavid, dediler. O ne soğuk adam! Sen tanıştırdın diye reddetmedik amma, bir daha böy- le münasebetsizlik yapma! , Eh, hakları da yok değil.. Güzel, yakışıklı delikanlı amma, ruhsuz. Put gibi.. Konuşmasını bilmiyor. Eh, kızlar böylesinden hazzetmez. ler ki.. Konuşacaksın.. Gülecek - sin, söyliyeceksin ki, iltifat etsin- ler, Bak, ben deli dolu söylüyo- rum.. Hokkabazlık ediyorum.. Ek. yandı, yakıldı. Ben de safiyetle, »- Tanıştırayum.. dedim, Kıza gittim, söyledim: — Lâtif sana delicesine âşık.. Gel konuşturayım dedim. — — Aman Allah aşkına yapma! dedi. Bırak gu soğuk herifi.. — Yahu, dedim. İyi çocuktur. Hele biraz konuş. — Yok yok! dedi. Dünyada ol. maz darılırım Cavid... — Simten, dedim Çocuk deli gi- bi lpk_ Hiç olmazsa benim hatı- sıl girmiş? Kapıdan ıçmn kuş v- çurtmadığını sarahatle — söyliyen Ahmet buna ne der?. Reb bu suali şahide tekrarladı. | Ahmet tohaf bir dil tutukluğu i- çinde: — Vallahi ne desem hükim bey kapıdan girmiş olsaydı mesele yok-| tu. Fakat berif kapıdan mı girdi, bacadan mı girdi belli değil. Bab- | çe duvarından atlayıp çıktığı mu- hakkak amma.. Avukat tekrar sordü: — Bahçe duvarından girmiş - Tabilir mi?, Ahmet düşünerek cevap verdi: — Olabilir, Ancak iki kişi olma- Tıdır. Omuzsuz girilmez. Tabili so- kağa geceleyin merdiven de daya- mamıştır. Ben derim ki Vodada bir arka- daşlık eden olmuştur. Avukat: — Bu noktaların harfi harfine zapta geçmesini isterim — bükim bey.. dedikten sonra devam etti — Bvin içine nasıl girmis nesha? | y M—abaıış-ıunımı— —a nni saçer — müddet cım için bi konuş da teselli et Kızcağız halırım için, istemiye istemiye konuştu. Artık bu, se - vincinden kabına sığamıyor. A. yakları yerden bir karış kesildi.. Uçuyor, Bir müddet iyi, Benimle gayet dost. İkl gündenberi de, kızcağız gelip bana: — Bu put gibi herife taham - mül edemiyeceğim.. Çok soğuk. Konuşmasını bilmiyor, lit dinle- mesini bilmiyor. Bir daha konuş- mayacağım, diyor. - Aman etme.. Anan yahşi, ha. ban yahşi, düne kadar idare et - tim. Dün, kız bunu terslemiş.. — Seninle artık konuşmıyaca- nu anlatıyordu. Bu karşıdan gör- müş, koşarak geldi. O gelirken, kız da benden ayrıldı. Evine gitti. | Seninki bana bulaştı: — Sen sevgilimi elimden al - mak İçin fit veriyorsun, Zaten ya- pacağını yaptın! Bugün artık ay. rıldık. Şimdi de bana nisbet gibi, köşe başında kendin konuşuyor- sun! dedi. Şu söylediği lâfa bak şimdi, tanıtan benim.. Öyle olsa, tanıştır- maz kendim konuşurdum. Hatta, dahası var.. Kız senden nefret e. diyordu da, şimdiye — kadar ben zaptettim. dedim. Vay efendim vay.. Sen misin söyliyen.. Ağız dolusu söğmeğe | — Yapma kardeşim.. Etme kar- deşim, dedim. Kim dinler? Bir de üstelik tokat vurmağa kalkmasın mı? Artık sabrım taş- ti — Öyle vurulmaz, böyle vurul- lur! diye bir giriştim. Fakat, yine acıdım. Birkaç — tokattan sonra gevşedim. Feryadı verdi bu... Bü. tün esnaf koşuştu. Kapılar açıldı.. Evlerden dışarı fırladılar. Kadın- lar pencerelere üşüştü. Sözde hın- cnı alacak.. Dava etti. Böyle şey, zorla olur mu Allah ?.. İstemiyorlar işte vesse- Yanındaki, dinleyen — delikanlı huyları kötü.. Değil mi? liyor, Şu gelişe bak Allah Küçük dağları ben yarattım, gibi f 'gdiyuz Sen merak etme Cavid. (Devamı 6 ıncı sahifede) | çeden pencereye dayadığı merdi- — Teşekkür ederim hâkim bey, şarmışların sevinç ve gururile hâ- | kimin karşısından ayrıldı. | — Vakit geçti. Havaya akşamın esmerlikleri . Hâakim: — Muhakemeyi tatil ediyerum, | Dedi, gün tayin etti. Ve sen | cümle olarak sözlerine ilâve ettir — Gelecek celsede de şahitlerin dinlenilmsine devam edilcek. Heyecan günü | Üçüncü maehkemede i Mahkmenin üçlüncü toplanış gü- | mü, geçmiş günlerden daha heye- centi olacağa benziyordu. Kalahalık dişardaki koriderları | sonunu kadar doldurmuştu.. Hâ- — Kardeşim, dedim. Kızı sana | Ne Diyorlar? İKDAM B. Abidin Daver «Türkiyenin bila- raflık kararında tam bir Babel var- dara isimli buşüziklü baş yazısında ca- cümle şanları yasmakdadır; eMüttetikimiz — İngiltere, 22 aydan- | beri Almanya ile, bir. senedenberi de | | | | İtalya ile harp halinde olduğu halde, biz harbe karışmadık; İngillere de, bilaraf kalmanazı tasyip etli. Tabildir. Ki Alman — Süvyet harbi, bu vazi- yetimizi değiştirmemizi asla icap ettir- mer. Çünkü Sövyetlerje iyi münase- betler idame etmekle berabar mütte- | fik değiliz. Sovyet Rusya, 1039 sanba- harında, kendisine teklif ettiğimiz bir ittifakı reddetmiş olduğu için, şimdi Almanıya ile harbe girmemizi istemek bak ve salâhyelini haiz değildir. İngil- tere de, aramızda tedalül bir itlfak bulunduğu bakle — ketdisiyle beraber hürbe girmiyerek - bitaraf kalmak - si> yasetimizi mütenddit - defalar tasvip göre, şündi müttefikimiz olmu- yan Sövyet Ruüsya için, harbe “müda- halomizi istiyemez; büyle bir. talebe siyatet kadar, akıl ve mantık la mâ- ni Türkiye bitaraf kalmakla, kendisi- nin olduğu gibi, Yakın Şark . barışınımı ve müttefikinin menfsatlerine en uy- Bun tarada hareket ettiğine kanidir. Doktor Refik Saydam hükümeti, harbin yeni inkişafı müvacehesinde Türkiyenin bitaraflığını -ilün etmekle yine takdire, tebrike ve teşekküre lâ- yık bir büsiret ve kiyaset güsterimiş tir, Bu, en doğru, en tabil ve en dü- rüst siyasettir. uyandırıyor, — Bu bir kış mevalminde muazzam Sövyetler Birliği taralıpdan | bizdenbire tecavüze uğrıyarak yuvası perişan edilmiş zavallı küçük Finlân- diyanın sesidir.> CUMHURİYET | B. Nadir Nadi «Sürprirlerin mahi yetir isimli bastmkü baş yazısında tar | bist hâdiselerinde sürprir. olmadığını | Kaydederek: «Tabiat hüdiselerinde sürprizi orta» dan kaldracak kadar ileri giden ilim, cemiyet bâdiselerinde —ayni seviyeye henür yükselemnedi. Hayatın €n yüksek — ifadesi o Vön cemiyet, ferdler arasındaki müna- sebetlere bile şaşmaz bir nizam vere- Mmmüştir. O halde müuhtelif cemiyetler arasındaki münasebetlerin bisi çok daha kompleks, anlaşılması çok daha Büç moseleler, bir. kelime ile sürpriz- ler karşısında - birakmasını — şimdilik dabil görmek Iözümdir. Cemiyetler arasındaki münasebetlerin de tablat hiklseleri gibi bir takım — şartlardan Komünizme karyı İngiltere ve Amori- kada duyulan endişeler bu iki memle- keti Almanyaya yaklaştırmıyacak mı? Hes'in açmak istediği çığırda ilerliyer zek bir uzlaşına zemini bulamıyacaklar taa?, B. Çörçü, bu gibi fikirlerin İngiltere ve Amerikada ve diğer memlekellerde oyayılıp tereddüt hâzil etmesine mey- dün burakmamak için derhal sesini yükseltti. İngillere Başvekili, şüphe kabul etmer derecede yiddetli ve ağır Balşevikliğe karçı diye, Hider rejimine yeni bir gözle bakıl- miyor. Mücedeleye ayni azimle de- am edilecek, hattâ Sovyetlere yardım | alsun diye Almııııyıhıııhvıhl-. sumları şiddetlendirilecektir. B. Çör- gli, Sovyellere karşı tam bir. tesanüt üün etmiştir. dimı göstereceklerdir. demektedir. kimler salana girdiklen sonra, bir- den salonda so« ve nefes kesildi. Ülk sant Ferdinin güsterdiği şahit- lerin dinlenilmesine hasredildi. Bunlar eczacı Ali Şükrü, borsacı Rıdvan, müteahhit Halil Sezai, ko- misyoncu Müşfik, Münevver ve Müzeyyendiler.. Şahitlikleri kısa sürdü, Ferdiyi, onun söyleyişlerini toyit etkiler. Bunlardan sonra polis şahitlerin dinlenilmesine geçildi. Ve muha- ııımıdıhm— arttıkça arttı. Hâ- kim mübaşire: daka büyük bir aldıka Şükrü, resmi üniformasile sale- 'ma gelmişti. Uzun boylu, siyah kar- pik biyikli, orta yaşlı, koskân ba- kışlı çok zeki görünüşlü bör adam- d | Başmuharrirler . SAa Ruz Ayak üstünde Eski mehtap zevki şimdi neden yok?. Bir yazlık gazino, yaptığı reklâmlarda şu cümleyi ku'Ll lanmış! «Mehtabı kadehte içmek isterseniz filân bahçeye bw yurunuz.» Mehtabın, bir kadeh için de nasıl içildiğin takdiri âli- nize terkediyorum, Filvaki, Edebiyat Tarihimzide, şair- lerin bu mealde bazı mısrala. rı vardır, Fakat, bugün, artık böyle edebiyat devrinde de- ğil, madde devrindeyiz. Evvelâ, mehtap yenir, içi- lir, bir meta mıdır?. Mehtap, Türkçesiyle ay ışığı, sadece seyre ve temaşaya yarıyan bir güzelliktir. Bundan başka, kadehin içinde, mehtabm ne işi yar?. Kadebin içinde mehtap gö- rülmez ki, içelim.. Hattâ, ka- dehleri, arka arkaya fazlaca yuvarladınız mı, mehtabı de- | gil, burmunuzun ucunu bile | göremezsiniz. Nasreddin Hocanın, ayı | kuyunun içinde görmesini an« latan meşhur bir fıkra vardır. Burada tekrarlamıyayım. (Bi- lenler, bilmiyenlere — öğret- sin). Eskiden, Çamlıcada, Kan hcada, Göksuda, Modada, A- dada mehtap seyretmek çok arzuya şayan ve maruf zevk- | lerden idi. Şimdi, mehtaba karşı, a. eskiden, güzel kadınlardan bahsederken ay parçası, meh- tap yüzlü, derlerdi. O devir- lerde, güzel kadın, beyaz, yu- varlak, şişmanca yüzlü ha- tunlar demekti. Mehtap rağbetten düşün- ce, mehtap tipli hatunlar da unutuldu. Şimdi, beğenilen tipler, uzun ince yüzlü, etsiz, | bir deri bir kemik surat, çe- kik gözler ve kaşlar, kalkık uçlu burun, sivri çene, kalın dudaklar. Yeni nesil, maalesef, meh- tabın güzelliğini ve zevkini bilmiyor. Hattâ, mehtabın kendisini, telâffuzunu bile bilmiyor. Bilhassa, Bob - Stil- lere kulak kabartınız: «— Ay mehtabı..» dedik. lerini duyarsınız. Onlara, ay mehtabının yanlış bir terkip ol duğunu anlatmak, deveye hendek atlatmaktan daha zordur. Eski devirlerde, Boğazi- çinde, sandallarla mehtap sa- faları yapılırdı. Şimdi, meh- tapta, Boğazda kuş uçmuyor, kervan geçmiyor. Tabiate, ta biatir güzel tablolarına karşı bu de. yusuzluk nereden ileri” or?. Dııınııüyomm.. v SABİT —a ihtikâr ! Bahçekapıda Yerli Mallar Pazarı önünde Sait adında biri, kolluğu- nun altına sıkıştırdığı bir elbise » lik beyaz kumaşı Hatay malı diye satmak isterken yakalanmıştır. Yapılan araşlırmada kumaşın” yerli kumaş olduğu ve metresi 189 kuruştan/ satıldığı — anlaşılmıştır. Sait metresini 198 kuruşa aldığı bu kumaşı 9 liradan satmak vu çile Müddeiamumiliğe verilmişti Birimizinsez ni imizinDER 'Kapalı Sinemada sigara içenler Kasımpayada olurun B Ahmel yanıyor: <Sinemalarda slgara — İçilmesi memnu olduğu halde İstanbul ve Kasmyapaşadaki kapalı rinemada serbekiçe slgara içilmektedir. Ru vaziyetten siğaraya alışık olmayan halk rahatsız olmktadır, Belediye- nin nazarı dikkatini celbetmenizi vica ederim.» denilmektedir. SON TELGRAF — Ba hususla alâkadarların nazarı dikkatini cel-

Bu sayıdan diğer sayfalar: