'PA HARBİNİN HKÜ Vasi edebiyat edebiyatta — parlâmenlo Ban büyük bir mevkii o İngilizler - parlâmenteo çok eskiden — alışlıkları ve meb'usan meclislerin- İlknmiş sözler de tartılı olu- k defa bir hatibin kullan- İmeleri eksik veya ziyade Bin yerliyerine koyduğu, he öyle bir vaziyot ver- fülüyor. Onun için İngiliz- devlet adamlarından n nutukları aradan o kâa- geçmiş olmakla daha kazanarak sonraki nesilk Ümüne diye gösterilir olmuş. çok uzaklara — gitlmeden bilir ki eski başvekil Ne- berlaynin harbin arifesin- t, harp başladıktan sonra Söylediği nutuklarda, sual- diği cevaplarda siyasi - t için birer misal olaçak çoktur. Bu nutukları İn- ikinde büyük işler gör- meşbur eski edvlet n bazılarınan sözleri- iyorlar. Şöyle böyle bir buçuk İngillere yine bugünkü bir tehdidin karşısın- erce uğraşmıştı. O za- devlet adamları Napolyon Wi'ttın İngiltere için nasıl bir ğ teçkil ettiğini saklamıyor- gil i istilâ için gece ŞŞ çare düşünmüş olan o düğ Üji e saymıyorlar, endişeleri di söylüyorlar. - Fukat iüve ettikleri bir ümit ve Bayacağı uzak yakın her isanda kendisinden bek- ZAk, ni derecede yapacak- müdafaa halinde — ve mleketini kurtarmak var, mükellef olduğu cihetle in azim ve metaneti ken- bulacaktır. esas türlü şekillerde söy- Rir. Yüz elli sene evvel İn- *vlet adamlarının tzhar et u kanaati Nevil Çember- 989 da tabii başka cüm- #i Olateyor, tekrar ediyordu. ta evvel o makama gelmiş başvekil ne anlatmış, tin tehlikelerle çevrilmiş © buhranlı zamanlarda demiş, Pit ne söylemişti?, layn için bunlar daha €ken okuduğu siyasi ede- üneleri idi. Onua için nin bugün uğradığı teh- tisında da vatandaşlarıma İlerek bütün o meşhur se- sözlerinde — kendisine Şöenba bulmakta müşkülüt başvekilin de sözlerin- tenkitlere cevap verişin- B zamanının siyasi edebi- yeni nümüuneler teşkil lımıu bulmak kabil. İ hanbinde - geçirdiği | hayatı, sonra mob'us in- Slilerek siyasi hayata gi ası, geçen harpte de nezaretlere geçitilmesi aşağı yukarı kırk senedir iİşlerinde edindiği tecrübe kil söflerine istediği de- küyvet verebilen bir şah- öi Fakat bir de muharrir - İl var. Şimdiyey kadar fi kilaplarile, gazete ve lardaki yazılarile kendi- 'ttip olduğu kadar muhar- JEBİ ROMAN: 38 ir Cinayet Davası Yazan : ETEM İZZET BENİCE | iyar. ttiye Vedattan sama bir «tti mi? ' le konuşmazdı. Yalnız “di. Amma ben ongn bütün çe konuş be adam. " bağırdı. Lâlil sanki — bir len mi konuşuyormuş 'kimin bu hiddelinden bir- adığını ihsas oder bir ithi hâkim bey Şükri, ç di benimle konuşmayı kü- Yrüyardı. Öyle ya, insan Vardır: Her İngiliz vatanı- | | | _a Sözlere en ziyade kuv- vet veren keyfiyet, da- yada haklı bulunduğuna sarsılmaz bir kanaatle bağlı olmaktır.. rir ve müellif de olduğunu göster- miş olan bu devlet adamı için nu- tuk söylemekle makale yasmak ne kadar kolay ise her gün uzun uzadıya çalışabilmek de zar olmu- yor. Geçen sefenki harp şüphesiz ki Vinston Çörçilin böyle geç yorula- rak azami fayda temini ile çalış- mak hususundaki kabiliyetlerini çoak işletmiş oldu. Ona söz ve yazı adama olduğundan fazla filtyat a- damı diye bakmak lüzun geliyor. Bahsin mevzuu müşkül zaman- larda, fevkalâde anlarda siyasi e- debiyatın ne hal azzettiğidir. En doğrusu mevcut tehlikeyi olduğu gibi gösterebilmek. Tâ ki derece derece vazife sahipleri, bütün va- tandaşlar üzerlerine düşen işi bil- sinler, Öyle anlarda siyasi edebi- yat kuvvetini vekayiden almak- tadır. O vekayi acı gelebilir. Fakat müşkülütı yemmek için kendisin- de kâfi azim ve sebat gören İngil- ha olduğunu söylüyorlar: sini meşru müdafaa halinde gör- mesi. HALK ÜTUNU. Lise Mezunu Genç Bir Kız İş Arıyor Lise sön snıfını ikmal etmiş genç bir kız resml ve hususl müesseselerde iş aramaktadır. İş sabiplecinin - San Telgraf Halk sülumu vasıtasiyle (Ba- miye) ismine — mürneaatları rica olu- mur, | şarıyan bir genç İşsiz 29 yaşında bir gencim. —Tahsi- | n Lise İkldir. Askerlikle İlişiğim yoktur. Münasip bir İş arıyorum; ya- pabileceğim işler şunlardır: Hesap ve | yazı işleri, okul kâtipilği, bir sinemayı İdare edebilirim. Reklâmcılıktan, fim- ciliklen anlarım, — vezedarlık — yapa- | vım, fabrika veya iş yerlerinde ame- deyi çelıştrabilirim, taşraya' * gidetien, Kapıcılık, evrak postacılığı gibi işlere | de talibim. Lütfen Son Telgraf Halk | sütununda Talihsiz rümuzuna müra- Cast olunmasını dilerim. İş Arıyan Bir Genç «& 17 yaşında İse 4 te künsesiz bir genç acele iş arıyor. Riyaziyesi — kuv- vetli, yazısı güzeldir. Ticarethanelerde müesseselerde bu işler üzerinde - çalı- Bir, Taliplerin Son Telgraf Halk — Sü- #ınunda (Hasan) izmino müracaatları. Lise Tle kadar okumuş ça- lışkan bir genç iş arıyor Lise 1L1 gel sanıfına terfi etmiş, ça- dışkan, aeki ve yazısı, ifadesi düzgün bir genç. kanaatkâr bir ücretle Ulca- Tethane, yazıhane ve hususi — müesse- selerde bir iş aramaktadır. Talip glan- ların Kütten Sön Telgraf Halk Sütu- nunda İbrahim'e yazmaları zica olun- maktadır. Ders vermek istiyen bir zat Yüksek ve temiz bir aileye mensup yaşlı bir Zat aile nezdinde çocuklara Türkçe Fransızca ve piyano — dersleri vermeyi ve terbiyeleriyle meşgul ol- mayı arru eder. Tüşraya da — gider. Arzu edenlerin H. R rümüziyle - Son 'Telgraf gazetesine — mürucaatları - rica olumur. AÇIK KONUŞMA: Bayan — Şüle: Mektubumuz bügün — taahhüllü olarak adremnize gönderilmiştir. yını bilirdim. demek istiyorum, Dedi. Kâkim, hâlâ sinirleri ya- tışmamış bir haldeydi. I — Argo dili ile burada konaşul- | maz. Hem çirkin, hem ayıp.. Son- ra sen delikanlı bir adamsın, E- linde san'atın da var. Öyle külhan beyleri gibi. konuşacağın — yerde | ciddi, doğru dürüst olmağa, dik- katli konuşmağa çalış. Diye Lâtile nasihat verdi, sonra sorularına devam etti: — Şükriyenin senden ve koca- sından sakladığı bazı şeyleri mmi vardı? Lâtif başımı iki tarafa sallıya sallıy — Yovo.. Vallahi öylesi değil; onuu için H:ııy demedim. | den Türk Cemiyeti, elbette, | yasevki için icap eden ted- | birlerin alınmasını düşünü- , yüzünden Ahmet Hacı adında bic | sinde Ahmet Hacının muhakeme- Asker ailelerine yardım Asker ailelerine yardım için mevcut kanunun hüküm- lerini genişleten bir lâyiha, Mecliste müzakere ediliyor. Bir iki güne kadar çıkacak- tır. Bu kanan, Belediyelere vereceği bazı yeni salâhiyet- lerle, asker ailelerine tevzi edilecek para yekünunu art- tırmaktadır. Bazı küçük ve- simler ve vergilerle, yordım işi takviye olunmaktadır. Müteaddit defalar yazıldı- Ü, işaret edildiği gibi, bugü: ne kadar tatbik edilen usul- ler, yardım meselesini bazı yerlerde mahdut bırakmıştır. Askere giden vatandaşla- rın ailelerine yardımı bir vic- dani borç ve vazile telâkki e- bu işin daha sâlim bir mecra- yordu. İşte, bu umumi arzu ve düşünceye, son kanun lâ- yiahsı tercüman olmaktadır. Yardım işinde, Belediyeler re çok mühim vazifeler düşü- yor. Davanın bütün yükü Be- lediyelerdedir. Bu işin iyi yü- rümesi için, para toplama şekli ve tevzü, çok titiz bir ina ile ve otomatik bir teş- kilâtla idare olunmak lâzım- BÜRHAN CEVAT Tophane cinayeti- nin muhakemesine | başlandı Bundan bir müddet evvel Top- hanede Karabaş sokağında yeni - handa bir cinayet almuş ve kadın adam Kasım adında bir delikanlı- yı hana girdiği bir sırada arka - sından yetişerek merdivende bi - | gaklamıştı. Kasım bel kemiğinden aldığı yara ile derhal ölmüş ve Ahmet Hacı da kaçmıştı. Dün birinci ağınceza mahkeme - sine başlanmış ve şahit olarak hâ- diseye sebep olan 19 yaşındaki es- mer üvey kız dinlenmiştir. (üi Armut Armut mevsimi de gelmek üze- re... Çeşitleri çoktur. Hazirandan kaş mevsiminin ortalarına — kadar armudun muhlelif nevileti görü- Armudün süyü — tatllır. Ken- dine mahsus bir taarnı ve kokusu Ge gilkomdur. Doktorlar hastala- ra kompostorunu Ve aleşte - pişi- rümişini yadirirler. M devam otti. — Ben fenalığını, hiçbir şeyini görmedim. Doğrusu çok namuslu kadındı. — Ferdi ile bu meseleler üzerin- de birşey konuştuğun alur muydu? — Hayır.. — Sana hanımı götürüp getir- diğin vakitler içim hiçbir şey tea- bil elmemiş miydi?. — Yalmız bir kere, beni çağır- | dı. Hani şu sokakbaşı mesolesi ol- | duktan sonra Lâtif dikkat et Bu adam Şükriyenin peşinde dolaşıp duruyor. Sen yanında ikem ona bir kötülük gelmesin, dedi. O kadar. — Güzin ııçııllı mu, kaçlı mı dersin?, — Kaçırıldı derim, — Niçin?. Lâtif Vedada bakarak: — Bu adamuf görü göz değildi. Zaten sokakbaşında — hanımı si- | kıştırmasadan, oradaki sözlerim- | den bunları büyle yapacağı belli idi O ağızlara şimdi ka- yık yanaşmıyor! MAHKEMELERDE : ' “Rabbena hakkı için ağabey hem evi gösterdi, hem gözcülük etti,, | =E Yazan: HÜSEYİN BEHÇET ğı: | İkisi de bıçkin, ikisi de kül - hanvari giyiniş ve yürüyüşlü idi- ler, Biribirlerini Adliye korido - runda görünce, : — Vay Çağanaz! — Vay Köstebeki Diye selâmladılar. Biri söze basladı: Ulan Küstebek! Brava sana be... Herkesten beklerdim bunu da senden ummazdım. Sen, Yampiri Yusufla bir ol da, ötede beride be- ni çekiştir. Yakıştıramadım doğru- su asaletine ... — Haydi ulan be Çağanoz.. Sen benim ne adam olduğumu herkes- ten iyi bilirsin. Seni vallahi öyle severim, öyle severim ki... Az buz zamanın arkadı- mıyız be? Be- raber takım kovmadık mı? Omuz- daşlık hakkını da mm unutacağız artık! — Ben sağlam yerden haber al- dim, Köstebek. Alimallah, başkası olsa hır çıkardı.. Marizine kayar- dim. — Haydi haydi geç.. O ağızlara kayık yanaşmıyor. Biz Beykozda paça yedik.. Burada çene yemi - voruz. Kime vutturuyorsun sen? Dalga mı geçiyorsun yoksa tonel mi? — Hh haa hah hay! Yutmadın be Göstebek, — Ne işin var senin burada be Çağanaz?. — Bırak canım.. Önüne gelen bize yüklenivor, Pinti Cevdet bir gece iş yapmış. İki tane halı tır- tıklamıs. Pivastos olacağını an - layınca, bizim ait katta penceresi açık boş yemek odası var, araya atıvermiş. Yakalandıktan sonra da: «Çağanoz Niyazi ile beraber çaldık, halılar onun evindedir. O gözcülük yaptı, ben girip çaldım» | demiş. Al bakalım durup durur- | ken başına belâyı. Değildir ulan Çağanoz doğru göylemiştir oğlan. O öyle senin bildiğin lerltiplen çiy delikanlı değildir. O da eskilerdendir. Ta- kım kovmuştur. O eskiden böyle gece işi bile yapmazdı. Şimdi işler durdü da yapıyor. — İnan bana be.. Haberim olsa inkâr eder miyim? Erkekliğe sı- ğar mı bu? — Neyse.. Tıraşın, ak mı, kara mı, şimdi öğreniriz. Bakalım, se. nin dediğin mi doğru, Cevdetin söylediği mi? Eskideu, yeniden, takımdan ko- ğuştan, bir müddet daha konuş - tular, Köstebek bir aralık: — İşte, dedi, Cevdeti getiriyorlar. Karşıdan, silâhlı bir jandarma, ufak tefek, eli ko pçeli sünepe bir adamı getiriyo:du. Köstebek, o tarafa doğru yürüdü. —- Ulan Cevdet, geçmiş olsun! dedi, Cevdet cevap verdi: — Eyvallah ağabeyciğim.. Ne var ne yok? — Haber sende.. Yeni mari - fetlerini d'.ıvduk Elâlemi kendi — Demek Vedat k..ııı. ı.,.c. sun?, | — Evet., — Kaçırıldıktan sonra onu gör- dün mü?, — Görmedim. — Şükriyenin öldürülmesi e- ratında birşeyler biliyor musun? — Bilmiyorum. Herkes ne bili- yorsa ben de o kadarını — biliyo- rum, — Bildiğini söyle? — Vedat öldürmüş. — Buna İnanıyor musun?, — Lâtif bir Vedada, bir hüki me, bir do kalabalığa baktı; ve yumuüşak bir dille — İnanırım. Dedi, Hâkim bundan sonra Lâtiften birşey sonmadı. — Peki gidiniz!. Dedi. Ve: — Celseyi on dakika tatil edi- yorum.. Diyerek yerinden kalktı. Salon- | rup beni uyandırdıkları — zaman | karşılarına entari İle çıktım mi, | rüldüğünü hissedince be? Delikanlılığın raconunda var ma bu? — Dinim Rabbena hakkı için a« Habey, hem evi bana © gösterdi. Hem kendi gözcülük etti. Hem de halıları - pencereden eve © aldı. Ben her haltı ederim amma, böy- le şeyde yalan söylemem. Şahit yok, onu gören yok, yüklendi bi- zim başımıza.. Beni tıktılar ko - dese, o kurtarıyor paçayı... Jandarma Köstebeğe ihtar etti:| — Çok sokulma.. Yakından ko. nuşmak yasak! — Elimde esrar mı var, eroin mi? Sank! eroin vereceğim de... — Biz her türlüsünü — gördük. Siz her şeyi yaparsınız, — Aşkolsun sana ağebey. Ar- tık, aynasızsan bu kadar da ay - nasızlaşma, ya!.. Ben namuslu a- damım.. — Belli.. Arkadaşlarından belli kim olduğun... Haydi çok söylen. me de, biraz açıl. — Ben vapur muyum açılayım. | — Çok söylenme dedik ya! Biraz sonra, Pinti Cevdetle Ça- | ğanoz Niyazi hâkimin karşısında | idiler. Cevdet itiraf ediyor, yal- : | marifetlerine ne - karıstarıyorsun * rız, Niyazinin de kendisile bera- ber gelip gözcülük ettiğini söylü. | yor. Niyazi kendini müdafaa ediyor: — Dinim Rabbena hakkı için söylüyorum, benim bu işte hiçbir alâkadarım yoktur. Odanın pen ceresi açık. Getirip oradan içeri atmış, geçin giderken yakalamış- | lar.. Sorun bekçilere.. Kapıyı vu- çıkmadım mı Ben gözcülük et . | sem, eve girip te soyunup enlari ' | giyebilir miyim? Bu kadar vakit geçmiş mi bakalım? Şahit bekçi Yusufla — Mustafa dinlenildiler. Cevdeti evden çı - karken uzaktan gördüklerini, gö- kaçmağa başladığını, halıları — pencereden iceri atlığını, biraz ileride yaka- Tandığını söylediler. Karar verildi.. Cevdet sabıkası da nazara alınarak iki sene hapse mahküm edildi.. Niyazi beraet etti. | Çağanoz, mahkemeden çıktık - | tan sonra Köstebebe: — Nasılmış? dedi, Tıraşım ak kara mı? — lşle önüye düştü, gördün. — Gördüm amma, Cevdet büs- bütün de haksız değil.. Şimdi ak- lıma geldi.. Bir gün lâf arasında ben söylemişlim. Aklına koymuş.. Yapmış. Onun aklına setiren de benim! — Yakalanmasaydı sanki sana üç kuruş mu verecekti? — Yooo! — Üyle ise satıver anasını.. Ya- kâlanmasaydı teres!. Onlar böyle konuşurken, Cev. det, bası önünde, jandarmanın ö- nüne katılmış, Tevkifhaneye gi- | dıyıırdu İ da bir uğultu ve ıııııpıııı baş- ladı: — Muhakkak YVedat katil'. Da- ha belli olmaz.. — © halde Şükriyeyi kim öldür. ü gi Kimbilir? — Artiık bunda şüphe yok. — Muhakkak Vedat öldürdü. — Besbelli. — Güzini de kaçıran, Şükriyeyi de öldüren ©. — Yoksa inlihar uu ettit. — Dolirme. — Olabilir yat, — Öyle şey olmas. — Amlaşılan kadının me para- Tarına, me de kecasına yüretme- Başmuharrirler Ne Diyorlar? İKDAM B. Abidin Daver «Türk milli siyase- ti yürüyor> bimli bugünkü baş yazı- sıtda Türk — Almtan dosluğu müna- sebetiyle siyasetimizi izah etmekle ve: «Bu siyaseti idare edenlerin başında V bulunan Büyük Başın huzurunda şük- tanla eğilirir. Bu Büyük Başın Türk milletini ve Türk yurdunu / istiklâli, bütünlüğü, şeretiyle beraber harp be- dasından dün ve bugün olduğu gibi yarın da koruyacağına bütün — tuhu- murla inanıyoruz.> demektedir. CUMHURİYET B. Yanus Nadi «Türk—Alman Pai & dünya muvacebesinder — isimli bu- günkü baş yazısında Türk — Alman Paktının birlün dünyada büyük akis- der devlil ottiğini söylediklen sanra bu akişleri tefsir eimekle ve ecsümle: <Türk — Almtatı dostlük müushedesi- nin Remadaki tefsirleri Bertini takip eder mahiyetledir. — Roma — tefsirleri Sinyor Müseolini'nin — 2ön — nutkunda Türkiyeye tanllük eden kısımlar ha- tızlatarak ne Almanyanın, ne - İlalya- nin Türkiyeden tetedikleri hiç bir şey bulunmadığını beyan ediyorlar ve bu- na göre do Ankara edesini mern- nuniyetle selâmlı . Filhakika Sin- yon Mussolini o nutkunda 1928 de ak- tolunup müddeti bitmeden tecdit ve temdit olunmuş olan Türk —. İtalyün dostlük müsahedesi dairesinde müna- sebetler klame etmekler ve özle bir dostluk havası içinde işbirliği yupmak- tan başka bir şey istemediğini söyle- Mmişti. İtalyanın bu dostluk teminatımı memnüniyetle karşılamamamıza — se- bep yoktur. Yalmız her türlü suitefeh- hümü bertaraf etmek samiml (htiyaci- le bir noktayı şimdiden kaydetmiş o- lalım: — Kendileriyle dost olduğumuz bdütün milletlerle kendi kanunları de- iresinde cereyan edecek Iktısadi işbir liğinin zaruretinj her zaman takdir iddlalarını biz Türkler hiç bir zaman ve hâlâ anlayamadık.» demektedir. YENİ SABAH B. Höseyin Cahil Yalçın «Bir tefek- tobartir. ettirdiklen sanra: €Türkiye bügünkü çok rahat, mürefleh ve mes'ud halini işle bu e- çok sadlı âmillere borçludur. Şefine, hü> kümetine, vatanperverliğine, mesaisi- ne, azin ve İmanına borçludur. Fakat — şimdiye — kadar — elde | edilen semereler bizim için bundan sonraki muvaffakiyetlerin de bir müj- decişi ve ketilidir. Birkaç gün içinde bazı memleketlerin mahvoldukları bir devrede sarsılma- dan ayakta durmak ve Gurdükça kuv- vetlenmek ümkânını terilr öden Tür- kiye Zittikçe artmış (ümat ve melane- di sayesinde gu Müşkül dünya devre- sini müvaffakiyetle nibayete — erdir- mek ömidine pek haklı olarak sahip- tir. Türkiyesin —halini, felâket içindeki memnleketlerin vüziyetleriyle mukaye- se ettiğimiz zaman vazifesinin yolu vicdanlarımızda bülün bütün vâzıl ve nurlu bir şekli #lmaktadır. Bizi bugü- ne eriştinen âmiller, bizim ve tesanü- dümüz sarsılmadıkça bizi daha nurlu günlere — ulaştıracaklardır... — demek- tedir. VATAN B. Ahmet Emin Yalman eOtvanımı da yeni fartana alümetlerin isimli bar | Günkü baş yazıcında cecümle: «Avrupanın Şarkında silâh şakırlı- harı dayuluyar. Bir taraftan — Roman- yada, diğer taraflan Filândiyada harp tedbirleri alınmakta ve harp havası can-ektodir. Bu memleketlerden ikisi de pek ya- kın zamanlarda Sövyetlere anazi — lere ketmiş memleketlerdir. - İldsinde de topraklarını geri almak arrasu - bulü- nabilir. FPakat ne Romanyanın, me de Finlândiyanm — kendi — teşebbisü ile Sövgetleri tehdit edeceği hatıra — gele- mez. Pek belli ki her iki memlekette- Ki hareketler de, Sovyet hududuna ya- pılan Alman sevkiyatı da umuml bir Almün tazyik plânının neticeleridir.> demekledir. — Fakat, Vedadın - öldürdüğü muhakkak, 10 dakika bitti. Hâkim salona geldi. Ve biraz dinlenmiş bir yüz ve sesle celseyel açtı. Mübaşire: — Şahit Elizebeti çağırımız!. Dedi. Baştar mahkome kapısına gevrildi. Mübaşir: — Elizebeceet!. ilk bakışta gözleri gözlerine çe- ikem genç bir kadın salondan içe- riye girdi. Ökçelerinin üzerinde ve e bir çift tabta topuğun seke seke çıkardığı sese tempe tatarak kimin karşısına göldiği vakit yi me bütün başlar ona döndü, Ve bütün gözler ona daldı. Hikimin ük sualiç | de akit kelimesi vardır. Bugün de bay £pikere türkçe dersi Kimin kusurunu, hatasını yüzüne vursanız, size içerler, Bu, bir tabit kanundur. Ten- kide en çok tahammül etti;;i« ni söyliyen ve medeni bir im« san olduğunu söyliyen bir kimse dahi, ayni hastalıkla malüldür. Bu sütunlarda, müteaddit defalar, güzel Türkçemizi yanlış kullanan ve hatalar yapan bazı kimselere dair yazdığım her yazı, o muhit lerde memnuniyetle değil, a- sabiyetle karşılandı. Türkçe konuşmak, Türk- çe yazmak kolay mı?. Fakat, bugün — anlaşılamıyan — bir nokta var: Türkçe nedir?. İşte, mühim bir - telâkki meselesi ortaya çıkıyor. Bi zim Ankara Radyosunda ye- ni konuşmıya başlıyan bir er- kek spiker var. Kaç zaman- dır, dikkat ediyorum. Bazı kelimeleri yanlış telâffuz e- diyor. Bilerek, bu hataları yaptığını sanmam. Çünkü, in san bile bile hata işlemez. Herhalde, muhterem spiker, bazı Arapça kelimeleri bil. mediği için veya — bunları zerine düşüp öğrenmiyor. Bay spikerin beni affede- ceğini ümit ederek, yanlış te- lıfiııı ettiği kelimelerden bir ini şuracıkta kaydede- Birincisi dafi kelimesidir. Malümu ihsanınızdır ki, de- fetmek masdarının ailesin- den olan bu kelime bir. ismi Defeden mânasına faildir. ir. Binaenaleyh uzun okumak lâzımdır. Dafi ba- tarya, derken adafi» deki :lıı yı biraz uzatmak lâzım- ur, İkinci kelime: Âkit keli- mesidir. Yine ismi faildir. Akteden, bir akti yapan mü- nasına gelir. Malüm şeyler. Geçen gün, Türk—Alman muahedesinden bahsederken, sayın Bay Spiker, bu âkit ke- Kimesini kısaca akit olarak o- kudu. Filhakika, ayrıca, bir Fa. kat, burada, yine, onun kul- | landığı cümlede akit değil, â- kit demek, yani, «a» yı uzun okumak lâzımdır. Bir â harfini, biraz kısa o- kumaktan ne çıkar, Diyecek- siniz. O kadar büyük şeyler gçıkar ki.. kelime, malümu ih- sanınız, tamamen başka bir müâna ve mahiyet alır. Dü Ne yapalım, madem kul- lanıyoruz, bu kelimeler ha- len Türkçedir ve okumasını bilmek lâzımdır. Kusura bakmayın! R. SABİT Basma satışında m! tevassıtlar kalıkyor İktisat Vekâletinin — şehrimizde | açlığı basma satış şübelerindekl tevziatın tanzim edilmesi ve mu - | tavassıtların ortadan kaldırılma - &1 için bazı tedbirler almması ka « rarlaştırılmıştır. Bundan sonra bas aa satış şubelerinde muameleler 9-12 arasında yapılacak ve hüviye ti tesbit edilmiyen kimselere bas Tma verilmiyecektir. IIVIU'I' — Kırk gün evvel toprağa — tevdi etti. Şimiz merirum — Sadikzade — Hikeyin Kaptanın mahtumu ve sevrili karde- şimiz Sedat Sadık oğlunun ruhuma it. u: Ki Pazar gü- Beşikfaş Sinanpöğa —sami şerifinde kardeşleri tarafından Mevlüdü Nebevi okulluru- lacaığından merhumun arkadaşları ile S kendirini seven ve urru adanlerin teş- :