16 Haziran 1941 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4

16 Haziran 1941 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SON HATIRA — Yazan: RAHMİ YAĞIZ — Bugün oldukça hava güzel Kemal Bey.. Fakat kendini o ka- dar yorma. Su başına kadar ara- ba ile gideriz. Hem ben anlıya- madım. Bu tiryakiliği ne olacak canım bu avı yapma... Yürümek ve heyecan sana gelmiyor işte. bunun üstüne bu kadar düşmek diyorum ya hiç de doğru değil... — Aman üstat sen de bunu mu söyliyecektin bana. 12 yaş malüm.. Küçüklüktenberi senenin bu ay« larını av tşinde geçiririm... İlk za- manlarda © kadar kendimi ver . miştim ki buna... Gün geçtikçe eskisi gibi olmuyor, Şimdi ikimiz yanyana durmuş olsak acaba han- Bimize yaşlı derler? — Peki peki anladım... Kırk yıllık tiryakiyi ben vaz geçirecek değilim ya — Ha.. Şunu bilseydin... Şu kılıvuza haber saklın mı Şevket Bey? — Ahmedi gönderdim, Daha ha- zırlanmamış... Hem fişenkleri kâ- fi miktarda olmadığı için dolgu hazırlıyormuş yarım saate kadar gelirim; beyler kahvelerini içedur. sunlar demiş... ş Kahvenin çardağı altına kuru- lan masanın etrafını köylüler sar- mışlardı... İstanbuldan gelen avcı misafirlere durmadan sual soru- yorlardı... Aksaçlı bir ihtiyar: — Beyim bu kış sizi çok bek. ügün ha yarın gelir dedikse de ümtlerimiz boşa çıktı. Vallahi çok meraklanıyordum.. Kahveye her gelişfe sizi sorardım. — Öyle Receb ağa... Artık ih- tiyarlık geldi çattı malüm ya yaş altmış oldu. Sonra eskisi gibi yol- da yürüyemiyorum. Fakat ne de olsa senede birkaç defa kurdu - muzu dökmek lâzım... — Öyle beyim öyle... Hani ha. tırlar mısın büyük bir kar olmuş- tu. Kuşpınarın başında konakla- miştik bir göce... Soğuktan saba- ı ha kadar oturmuştuk... Hey... Ne günlerdi onlar!.. | — Öyle ise Receb ağa bugün sen de bizimle gel... Haydi hazır ol da gidelim. — Ne dersin be beyim artık biz göktük... Baksana te şuracığa git. mak güç geliyor bana.. Bu sene bayağdan hasta düştüm... Üstüne afiyet... Hamdolsun Tanrıya kur- tuldu! — Yok canım maşallahın var Recab ağa... — Mâademki beyim ister gele - iz! — Balil be süle ağana gönder- sin benim çifteyi, Hadi tizden ge. lesin. Hava oldukça sıcaktı. Rüzgâr esmek için nazlanıyordu. Avcılar bir grup halinde köyün kahvesin- den şakalaşa şakalaşa uzaklaştılar, Bağların kenarına gelince hepsi dağıldılar ve köpekleri saldılar... Parti başlamıştı. Sağ taraftan bir tüfenk sesi, Onu ikinci, üçüncü ve dördüncüsü takip etti. Receb ağa bugün çok neş'eli idi. İhtiyar olmasına rağmen genç - lere taş çıkartıyordu bugün. Vur- muş olduğu kekliği ayaklarından Autmuş Kemal Beye gösteriyor. Son Telgrafın Tarihi Tefrikası: 95 TUNA BOYUNDA :— —— TÜRK ORDULARI — Nasıl beyim bu senekiler ol. dukça yağlı... Bu gençler galiba kuşlara hep yem saçıyorlar diye avcı şakasına başlamıştı. — Belli.. Belli... Tevekkeli de- Hil eskiden bu kadar bol kuş yoktu buralarda... Galiba besleyip bes- leyip salıyorlar... Ve yahut tü. fenklerinde yem var... Günün nasıl geçtiği belli bile değildi. Toplantı yerine avcılar birer bi- ver gelmişlerdi. Yalnız Kemal Bey meydanda yoktu. Receb ağa: — Beyimizin yükü galiba ağır... Taşıyamadı. Bizden bizini isti- yor taşımak için ne dersin bey... Hele bir oturup dinlenelim şöy. Je gün geç oldu amma bu gece ay var ışıkta gideriz. Avcılardan bir genç fundalık - ların içerisinden çıkmıştı. İlk İş- leri Kemal Beyi sormak — oldu. Receb Ağanın: , — Abe Halid.. Gördün mü Rı- za Beyi... Yöldemiye, — Görmedim Receb aj Yal. nız pinarın öte geçesinde köpe - ğin sesini duydum... Bu haber Şevket Beyi adama- killı üzdü, — Receb ağa sakın Rıza Beye bir şey olmasın!.. — Yok beyim merak etme kim bilir nerede önümüze çıkacak o eski kurt... Avcıları bir keder — sarımştı... Bağların içerisinde herkes Kemal Beyi arıyordu... Karşı sırtlardan yalnız dertli dertli inliyen bir av köpeğinin sesinden başka bir ses duyamadılar... Öğrenelim ! dr Eğer parmaklarınıza — tentürdi- | yot bulaşmaş ise, bulaşan yeri biraz Bu ile ıslatınız. Sonra bir kaç” kibrit çakarak üzerinde gezdiriniz. Leke sür- Fransada ge- çen harpteki vesika usulü Meğer bugünkü günlerine nazaran bir nimet imiş Pariste halk şimdi değl ot, sebze bile bulamıyormuş. Sebze — bulabilen- ler de bunu ateş pahasına satın ali- yorlarınış. Vükıâ geçen Büyük Harpte mamış değildi. Fakat bu tahdidatı koymak için hayli beklemişlerdi. Ni- bayet harp buşladıktan iki buçuk se- me sonra, yani 1917 Şubafinda vesiza usulüne başladılar. Halbuki Almanlar vesika usulünü daha 1916 Şubatında tatbika başlamışlardı. ©O zaman mahrukat ve yiyocek mad- delerine hatırlatılmaktadır. € Şubat 1917 de Paris Emniyet Mü- dürlüğü neşrettiği bir beyanname ile tılacağını, ssat 22 den soara yeralti #izmendiferlerinin ve umUMİ nekil va- sıtalarının işlemiyeceğini, Salı ve Çar- :hııııı—ı pastane, şekerleme ve salonlarının — açılmıyacağını — ilân etmişti. 15 Şubat: — Pazarlesi günleri çıkan gazetelerin sayfaları ikiye indirildi. Lokanlalar ayni müş- teriye yalnız biri et olmak şartiyle iki Bür tituldular. Çörez kasmi tatil e- dildi. 25 Subat: Haflada bir ek- mek, SAA 5 Mart: Sürat katarlarının ai dınldı. sB Ti Mart; Ayda adam başına 750 gram şeker karnesi, yalnız Temmurda zeçel yapabilmek için ayda yarım ki- 10 fazla şeker verildi. 16 Muyıs: Haftada iki gün et yok. M Ağustas: Kömür vesikaya Lübi 1 İlkleşrin: Süt ve sütlü kahve sa- bahin dokuzündan aanra kahvehane- Jerden kakdırıldı. Şeker miktarı ayda yarım kiloya indirildi. 15 Sönteşrin: Gıda maddeleri satan dükkânlar ve eczahaneler, elektrikten :::ru için, sast 18 den sonra kapa- 16Mayıs 1918: At eti satan / kasap- dardan mmuada, diğer kasaplar Çarşam- ba, Perşambe ve Cuma günleri kapa- taldı. 21 Mayıs: Teksif edilmiş sütle otel- atle zall olur. ** Bti pişireceğiniz zaman eğer he- men el altında yağ yoksa, bunun yes Tine iki kaşık su koyunuz. Su tebah- bür edince tekrar iki kaşık.. Çok su oymayınız. Çünkü etin lezzeti kaybo- kur. *& Yumurta kabuklarını — sekiz, an gün su dolu bir kapta saklayınız. Son- Ta çiçeklerinizi ayda bir deta bu su ile Jere sicak su tevzlatı Cumartesi ve Pa- zar günlerine hasmedldi. Nihayet mütareke ve sulh imzalan- di. Bu takyidat daha bir müddet vam etti. Ancak 1 Haziranda başta okmek 6l- amak üzere bütün — vesika usulleri ve tahdidat kaldırıldı. Şimdi Parisliler değil et, sebze bu- Tamadıklarına göre, o zamankı takyi- data gu dakikada ne kadar #ulayınız. Son derece iktisadi ve kuv- wetl bir gübre vazifesin görür, v Eğer saksımıza muzir böcekler ü- rız olmuşsa, saksıyı yükseltiniz ve top- 4e Kristof Kolomb, yeni topraklar kendisine yardım blumak hususunda için hapishanelerden salıverilmiş ka- #il ve canilerle beraber Amerikayı keş- Setmiştir. Eğer yeni bir toprak — bulu- nursa, mahkümlara serbest — birakıla- cakları vadedilmişti. & Fransada Nansi şebrinde jak is- mainde birisinin iki tane sol kolu var- dır. & Dünyanın en eski uhçap — binazı ımmmlhm: .;".':."'"ı..ı Horyuği . mükemmel bir haldedir. * İtalyada, Bolonya şehrinde Ka- willi isminde birisi mahzun — zamanla- yında güler, şen zamanlarında ağlar- Üitre su alır. Müttefikler hayli telefat verdiler TTürklerin takip harekâtı önün- | de firar eden ordu efradının bir kısmı Varnaya doğru koştularsa da şehrin kapılarını kâmilen kapalı buldular. Kısmı azamı da Tuna nehri vadisinden firar etmek için şimale doğru Tic'at eylediler. Az bir ksmı da ordu gerisindeki müs- tahkem ordugâha iltica ettiler. Sultan Murad, düşman oydusu- nun kâmilen ric'at eylediğini ge- cenin yaklaşması mMünasebelile haber alamamış olduğundan ge- ceyi ordusile muharebe meydanın- Fakat sabahleyin güneş doğdu- gu zaman, meydanı muharebede biçbir düşman ferdi bulunmadığı- nı, hattâ düşmanın müstahkem or- dugâhında azim bir kargaşalık hü- küm sürmekte olduğunu müşahe- de eyledi. Bunun üzerine Bultan Murad derhal müstahkem ordugüha ta- arruz ederek buraya illica eden firarileri ric'at eylemeğe meobur etti. Kocanızı nasıl tanıdınız? Viyanalı bir profesör 5,000 ev- | N kadın arasında bir anket yap- mış ve bunlara yukardaki suali Bormuş. Anketin neticesi şu: Yüzde 3586 sı — kocalarını uzun “zamandanberi, mektepten — veya üniversitelerden tanıyorlar. Yüz- de 146 sı alelâde münasebetler - den, yüzde 10, 3 ü bir cemiyette âza oluşlarından, yüzde 8'i kanser, tiyatro ve balolardan, yüzde 2'5ğu her hangi bir tesadüften (kadının düşürdüğü bir şeyi ahp vermek yağmur yağarken beraberce bir yerde beklemek). Acaba bizde de böyle bir anket yapılsa ne netice verir? zere düşmanın mecmuu telefatı on beç bindi. 'Türk ordusunun telefatı - otuz bin raddesinde vardı. Sulları Murad düşmanı kat'i bir surette ric'ate mecbur ettikten sonra Beylerbe- | saydı, Türklere karşı böyle bir yi Davutpaşaya emri mahsus ve- Terek Rumeli sipahilerile takip ha- | — Dedi. reketi yapmasına memur etti. Pavutpaşa, maiyetindeki süva- | Edirneye döndü. Türkler bir kere rilerle düşmanı 'Tuna nehrine ka- | daha Tuna boylarından aşağı inen dar iki gün iki gece takip etti. Düş-| düşman ordularını tekrar Tunaya man bakayası bu takiple hiçbir fert kalmamak üzere kılıçlan ge- çirildi. Düşman kaçakları Tuna | gezarinide müthiş bir muharebe- nehrine varamamışlardı. — Türk atlılart tekrar Tuna boyuna var- mışlardı. Sultan Murad muharebeden yor.| mil namile bir camii vardır. Türk gun düşmüş askerlerini dinlen- dirmek için üç gün kadar muha- rebe meydanında kaldı. Bu müd- det zarfında yaralıları toplattı, şe- hitleri gömdü. Sultan Murad, muharebe mey- Müttefik ordusu bu muharebede hayli telefat verdi. Tuna nehrin- e boğul danında telef olmuş yaşlı başlı hiç bir düşman görmemişti. Merak e- de- | 'de yiyecek ve giyeceğe tahdidat kon- | 1 naz, haflada dört gün iyatroların kapa- | demiryolu tünellerine dinamit ko- ve Perşembe | büyük sekteye uğrıyacaktır. Ger. | kaplan fazla yemek vermemiye mec- | bunlar kâfi gelmemektedir. | zunluğundaki Riken tünelidir. | arslanı böyle âcir ve bitkin bir halde Hitler Almanyası neden İsviçreyi işgal etmedi? Hitler Almanyası hemen bütün Avrupayı işgel eviği hakle, İs. viçreye dokunmadı. Bundan, İs- viçrenin yeni Avrupa nizamından hariç tutulacağı manası çıkarı - ir defa İsviçre halkının bü- | yük bir kısmı Alman ırkındandır. Sonra İsviçrenin birçok kanton. ları da İtalyandır. Bu musammaya şöyle cevap ve- riliyormuş: “Almanyanın İsviçreyi işgal et- memesine sebep bu memleketteki nulmuş olmasıdır. İlk harekette bu dinamitler patlatılacak ve tüneller çökeceklir, Bu surelle Almanya | ile İtalya arasındaki münakalât gi Brennerden ve diğer istikamet- lerden münakale yolları varsa da, | Filvaki, İsviçrede Avrupanın en | mühim ve en uzun üç tüneli var- dır. İsviçreyi İtalyaya — bağlıyan Semplon tüneli 19,781 metre u - zunluğundadır. Ondan sonra Sen Gotar tüneli gelir ki, bu da 14944 metredir. Bundan sonra Löçberg tüneli, o da 14,612 metre uzunluğu ile Sengotardan aşağı kalmaz, Dör- düncü bir tünel de, 8604 metre u- CFRRA) Arslanın biri Arslanın birinin ayağına koca bir kemel çivizi batmış. Arşlan kıvran- | anış, çabalamış, çiviyi çıkarmak isle- | dikçe, camı yanmış, Çivi de tepesine | kadar ete saplanmış. Bu acı ile dört bacağını havaya dikip bangır - bangır kükriyen arslan kendine bir yardım- — Amüan, kürt kardeş, demiş, and ayağıma bir çivi battı. Şunu çek çı- kar da, beni bu acıdan kurtar. Kurt, kendisini tirtir titreten koca Görünce, gülmüz: — Seni kurtarayım da beni öyle mi? demiş. Arslan yalvarmış: — Vollahi bir şey yapmam, billâ- hi bir şey yapmamı, demiş, tek sen be- kurtar. dişle, Kurt merkamet eder gibi. görün- müş: — Pek &lâ, demiş, çiviyi çıkarırım. Fakat evvelâ ellerini, ayaklarım bağ- Hiyayım. Arslanın dört ayağını mükemmel su- Tette bağlamış. Çiviyi çıkaracak yerde yman efendimiz, diye yanına koş- muş. İplerini çözmüş, çiviyi çekip çı- — Neden düşmanın telefatı ara- sında yaşlı başlı bir adam yok?. Diye sorunca, Azab Bey de: — Şevketpenah!. Zaten bunla- Tın içinde akıllı uslu bir adam ol- harekete teşebbüs etmezlerdi. Padişah, bu muharebeden sonra dökerek boğmuşlardı. Padişaha cevap veren Azab Bey de şehit düşmüş Türk kumandan- larından biridir. Azab Beyin Bursada Azab ca- kumandanlarının en namdar dilâ- verlerinden biridir. Sultan Muradın Varna muzaf- feriyetinden sonra doğruca Edir- neye gelip tahta tekrar cülüs etti- Bi bazı tarihlerimlade mezkürdür. Fakat bunun aslı yoktur. Sultan Murad, tekrar tahta çıkmak üze- | “müstesna olmak ü- | derek yanında bulunan Azab beye: | ve Manisayı terketmemi 1 Li A AĞEE Bi c | Alm İşe yaramadı- ği için atılan her şey ... anyada yeniden istifade edilecek bir hale getiriliyormuş Almanyada ta 'birkaç seneden. beri içilen kahvelerin — teiveleri dökülüp atılmazmış. Bunun da sebebini şöyle anla- tıyorlar: «Biriken telveler yüzde yüz işe yarıyormuş. Kimyagerler bundan yağ ve saine çıkauyor - Tarmış. Almanyada her sene 50,000 tan kahve telvesi birikeceğini he- sap eden mütehassıslar bundan binlerce ton yağ çıkarılacağını dü. | şünmüşler.> Bir deAlmanyada ölen köpek- lerin gömüldüğünü zannetmeme- li imiş. Berlinde hayvan lâşelerini topliyan bir mücssese ve bunun diğer şehirlerde de şubeleri var - mış. Bu lâşelerden türlü türlü ip. tidai madde çıkarılıyormu da neler ekarılabileceği düşü lüyormuş. Almanyada kullanıl - mayacak bir hale geldiği zanne - dilen her şeyden daima- yeniden istifade edilebilecek bir cihet a - ranmaktadır. & Bir İngiliz, harpten evvel Al - manyada başına — gelenleri şöyle anlatıyor: — O zaman Mareşal Görimg'in dört senelik bir plânı vardı. Bu plân için benden bile istifade e- dildi, Dresd şehrinde İdim. Saç- larımı kestirmek lâzım geldi. Çün- kü o kadar uzamıştı ki, mübalâğa olmasın, tartıklığım zaman, saç - darımın da ağır geleceğini düşün- müştüm. Berberin, kesilen saç - ları yerden dikkatle topladığını gördüm. — Bunlari ne yapacaksınız? di- 'ye sordüm. — Böyle emir vardır, dedi, dö- | külen saçların toplanması lâzım- dır. Her hafta bunları civardaki berber mektebine götürürüz. O- rada saçlar ayrılır. Bunlar toplan- dığı asıl müesseseye gönderilir. — Peki, bunları orada ne ya - parlar? — BSanavi için lâzım olduğunu söylüyorlar, Uzun olanları da a- yırarak dokuyorlar. Kısaları da e- ğirerek, bazı şeyleri bağlamakta kullanıyorlar, — Bunlar için size para verir - ler mi? — Hiç! Biz saçları — toplıyarak teslim ediyoruz. Eğer bunları yap- mazsak ceza alırlar, Başınızdaki saçı şimdiden böyle alıp topla - makla, ileride çıkacak büyük bir harbi nasıl kazanacaklarını hesap ediyorlar. Vatan 4için, bu böyle emredilmiştir. Hiç saç satılmya- cak. Söylendiğine göre, o zaman Al- manyada çıkarılan bir. kitapta şöyle deniyormuş: — Artık hiç — kullanılmıyacak zannedilen herşeyin istifade edi - lecek bir tarafı vardır..4Şe yara- maz nekadar şey hatıra geliyorsa, bunlardan istifade ciheti aran - mıştır. Hulâsa Almanlar, her şeyden it- tifade yolunu bulmuştur. Meselâ deniz yosunundan da istifade eder- ler. Bu yosunda iyodin denilen bir madde vardır ki, bunu Al - manlar o zamana kadar — cenubi Amerikadn, Şiliden - getirtiyor - (ONUN X Şimdi yukarıda tepedeyiz.. Bu- raya çıkarken eteklerimiz çalıla- ] ra, otlara takılıyor. Bazan mızın altındaki çam döküntülerile birbirimizin üzerine doğru kay- yoruz.. Bu küçük, ehemmiyetsie şeyler bile sevincimizi arttırıyor, düşmemek, auşağı kadar kayıp yu- varlanmamak için ellerimizle tu- tunurken kesik çığlıklarla mes'ut kahkahalarla gülüşüyoruz. Tepede uzak denizin serin rüz- gârı esiyor, çamlar daha sık, daha heybetli duruyorlar.. Burası bizlem gibi aşk istiyen, sevgiyi ibadet bi- len masum çiftlerin yeri.. Arasıra Ağaçların muzlim köşelerinde bir- birine sokulmuş gölgeler görüy- ruz. Bazan çamların arasından bir takım sesler, konuşmalar geliyor: Çamlar gibi Harenin, yumuşak, kayışık ve birbirine dolanan ses- ler.. İnce patika yolunu tapik ettik- çe sımsıkı kapanmış fundalıklar- dan, bodur çamların yanından kâh hafif fısıltılar, lerzan iniltiler, kâh derin derin nefes alşlar işitiliyor, anlaşılmıyan seslerin arasında bir «Sevgilim!.» kelimesi, bir “Yav. rum benim!.» bitabı kulağımıza çarpıyor, Bunlar; işittikçe yekdi- ğerimize daha çok yaklaşıyoruz. Bakışlarımız birbirinin güzbebek- lerinde kıvılcurlanarak, ellerimiz birbirinin avuçlarında titriyerek, göğüslerimizin altında genç, kud- retli aşkımızın vuruşu ile ürpere- rek gülüyor, konuşuyor, yürüyo- ruz!, Böylece hep dudaklarımızda te- bessüm, hep gözlerimizde saadet parıltısı ve hep içimizde beraber bulunmanın verdiği sevinçle uzun müddet yollarda, çamlıklarda do- laştık. Bir seyyar fotoğrafçıya re- sim çıkarttık. Fotoğrafta başımı öyle bütün bir teslimiyetle, emni- yetle göğsüne dayamışım iki ban- 'yo ederken resimci bile güldü: «— O kadar tabil poz ki... Sanki habersiz çekilmiş gibi!» dedi. Günümüz hayal, neş'e ve hare- ket içinde ne kadar çabuk geçk yor!. Saatlerin tatlı bir akışla kay- bolarak akşamın yaklaştığını, dön- me zamanımızın geldiğini ancak etraftan, havadan anlıyoruz. Ada- man akşamı da sabahı gibi nefis; fakat hazin oluyor. Güneş ağır ağır Heybelinin arkasına çekilirken her yere derin bir sükünet yayır hyor.. Çamlar süzüle süzüle kuy- tulaşıyor. O vakit ilk defa güzel günün biteceğini hazin hazin ha- tırlıyorum!, © bunu sezmiş gibi saatine baktı: «— Daha son vapura iki saat var, İsterseniz inelim; biraz da-is- kelede, gazinoda oturalım!» dedi. Gelirken rıhtımda kalabalık beni ürkütmüştü. Daima inzivayı, tenhayt seven benliğim, şiir, hayal dolu çamlıklardan hiç | ayrılmak istemiyordu: «— Burası daha iyi.. Dönüş za- manı gelince doğru vapura gide riz» diye ilerideki dar yola çev- Tildim. larmış. Şimdi Almanya sahille - rindeki yosunların iyodinleri çı- karılarak, tababette ve sanayide kullanılıyor. Hattâ birinci davete icabet et- memiş ve şöyle cevap vermişti: — Oğlumuz hariçten gelme bir yabancı değildir. Pfik neslâmizden- dir. Size padişah olmak üzere ker- disine tahtımı terkettim, Anın re- yile hareket ediniz!, Diyerek red cevabı vermişti. Lâ- kin vüzera ve kumandanların i- kinci davetnamesinden müteecesir oldu. — Bu devlet kendilerinin ise ge- Jip tehlikeden kurlarmağa mec- burdurlar ve kendilerinin değil de oğlunun ise oğlu kendi iktidarsız- hığını itiraf ile düşmanın hakkın- dan gelinmek üzere pederin; or- dunun başına davet ediyor. Ülül- emre itaat dahi lâzımdır. Demişlerdi. Hattâ Edirneye vü- sulünde Sadre ağlunun yanına oturmuş.. oğluna hürmet ve itaat asarını göstermişti. Varna muzafferiyetinden sonra dahi, Edirnede durmayıp maiye- tile beraber Manisaya çekilip ka- panmıştı. Müstakbel Fatih Sultan Me> Artık güneş tamamile çamlık- tan sıyrıldı. Her yere mutlak bir sükünet indi. O kadar ki; yürür- iken çam iğnelerinin ayaklarımızın met, yine tahtında kalmıştı. Sultan Mehmet, Rum erkânın- dan Zağanes paşanın nüfuzuna mağlüp olmuştu. Zağanos, her ne- vi fenalığa müstait, müfsit — bir adamdı. Zağanosun cidden muslüman olduğuna bile şüphe vardı. Bizans imparatorluk mevkiünin Türk pa- dişahlığı mevkinden daha eski ve daha şerefli olduğunu söyler, İs- | tanbulu fethile Kayserlik tahtına cülüsundaki muhassenalı anlatır- di, Genç ve tecrübesiz bir çocuğa bu gibi ilkaat suitesir yapabilirdi. Bunun için vükelâ telâş eylediler. Keyfiyeti Sultan Murada arzetti- ler. Oğlunu böyle suinüfuz bir | muhit içinde bırakmak eaiz olma- | dığını anlatmışlardı. | Sultan Murad yine tereddüt e- diyordu, O sırada da yeniçeriler galeyana geldiler. Ağlebi ihtimal vüzera tarafından tahrik edikdiler. * Yeniçerilerin isyanı müğhiş ol- | du. Bağızışıyorlardı. 5 Hayatını Anlatıyorum|/“ Yazan: HALÜK CEMAL Ne “Bakınız kuşlar mektepli - yuvalarına dönüyorlar,, d?) eli L allııda çılırdıyarak den başka en küçük bİr Mnuyordu. Bir ağacın oturduk. Yorgun başılli muzuna teraktım. Elini € dolıyarak çama yaslandı? tin hazin sessizliği de çökmüştü. Kon! cını hissetmiyorduk. Bü, asabıma da tesir ederktf İpe | rüzgür başladı. Çaml Ra dalları ürperten bir rüz Yavaşça fısıldadı: «— Dallarda - rüzgürlf ı dinlâyor musunuz Müjg Ne hazin bir ses değil Mf) bu güzel günün bitişine V bizim gibi müteessir oluğ” Ne hassas adam.. Ayni # © kadar kibar ve nazik * bir melek muamelesi YaPİĞI bir niz pımnklırın.n ü ve hep bitip tükenmiyecti le dolu olan istikbalimi” yor.. Dönerken arabaya b yaz örtülü minderin ikö gömüldük. Etraf # | bütün kuytulaştı. Sabif yeşil, insana gülü şimdi akşamın soluk, sİ altında öksüz yavruı boyun büküyorlar.. 4 hazin cıvıltılarla kuş SÜĞü , çiyor, ©: yuvalarına dönüyorlar Hanım!.» dedi. Durgün yaz a ciğimin gözleri dibinde, Pi otururken her kuş sürütÜüğü çişinde kardeşimle din! çocukluğumun masalınIfi gi gı Tu birden içimi yetim burktu. İliklerime kadâf İN b; Sonra; bu mes'ut günü birazdan bizim de evlet neceğimizi acı acı düşün düm. O vakit; başbaşa miz nefis, ebedi saatlerif " olması vehmile korku) çok yanına sokuluyorut Ö konuşan, sıcacık nefeslt”) hissettiğim bu mahlükuü "f ia, olmadığına inanmak içit ÜŞÜ l zatıyor, kolunu samsıkı t Çocukluğumda pek sevdi bebeğe kavuştuğum ona malikiyetin verdiği » mazlık hissile kucaklar, üstüne bastırırsam koluf” mayor, sarılıyorum. Or lan sıcaklık ve bu temas hakikat olduğunu anlatırt ikl aydır beklediğim en hayalin de yarım gerçe” , ni, anhesinin anneme benima de bir yuvam © lerimizin, gecelerimizin W ber geçeceğini hatırlayımf lık fırtınalarda açılıver€ gökler gibi içimde bir oluyor.. Başım yavaşça Fçi düşüyor, gözlerim 1 da, göğsünde derin bir saadetten, sevinçten «— Bilseniz ne an met Bey.. Bu kadar saef korkutuyor!.> jre B & Tu * Bi A a | Ti h — Biz çocuk padişah Bize Sultan Murad ge Yeniçeriler, Edizneyi İij J * Bezzaz çarşısında . yandı. Halk içinde havf 'i | çoğaldı, Yeniçeriler i H tılar. Şehir haricine çekil” | miyelerinin tezyidi gibi , betsiz metalipte bulu ladılar. Vezirlazam Halil paştı j etrafile ve gizlice Sultâf arzetti ve hemen yakıf ? g vüsulü padişahiye müf cağını, o günlerde dahi & bahanesile şehirden uzAF ğini bildirdi. # Veziriazam — Halil paik | Mehmedi hiç sevmiyor?i D GSağanos paşaya düşmüt g Sultan Murad, Ve lil paşadan gelen mat Oi haber alınca derhal ğği hatekete geçti ve maİ' neye geldi. İ İ | b a

Bu sayıdan diğer sayfalar: