4 “PA HARBİNİN. MESELELERİ İtlere dair.. Ali Kemal SUNMAN Barbi Akdenize kadar Pönra Suriyenin mukad. hi vekayi ile karşılaşa- Ü tahmin edilen keyli; T zafnı tin bir rolü olmuş- ye sahillerinin İn- ; lü misalleri v | kat bunc Şark — wemleaketlerinin bugün artık yüz sene ev- velki esrarı kalmamış ol- sa gerek.. Yabancılar da kendilerini gizlemiye lü- zum görmiyebilirler.. rdır. Dürziler Lâb nan dağlarının en cesur kimsele- ridir. Bugün şarkın her tarafına gire- bilmek, görmek arlık zor değil. fa- r asır evvel İngiliz- eti tarafından edilerek yolla- n Brakhardın — gezdiği hdikleri &z yor amıştı. Onun gibi ha niceleri de öy | Yuku bulduğu zamanı Suriyede Fr Z ' dlsır valisi Mehmet Ali | Mlasile yerleşmesini iste- re paşanın oraya ka- İ ordueunu çıkı geçmiş bi t daha evvel tın askeri Suriyede diye İngilizler az uğraş- Müsırı elinde tutmak is- t yt kalamıyacağı Filin hiç unutmadığı ve l avdet ettiği böyle bir Sultan Selim Misırı aldı, 'de beraber. yarın mukad- Zaman birbirine girift Bunun bugün de misali | * Yani 1840 da İngiliz- e için o kadar sür'atle Beçtikleri bir zamandan- dene geçtiği bu sene de * Suriyenin ne kadar bir- K tyrılmaz surette mevzuu REU gözönündedir ' tene zarfında Suriyede kalmamıştır. İngilt tinin her yerde ken- trdiği senelerde Suriye- Biyasi çarpışmıya sahne Mörülüyordu. Fransızlar ti Lübnandaki katolikle- tavrını takınmışlardı. an Dürzilerin de İngi- indan — teşvik edilerek Ph aleyhine tahrik olun- Afansızlar datma iddia ©- Suriyenin geçen Konra Pransızların eline ine ise Dürzilerin va- — Fransızlara karşı ayak- Görülmüştür. Suriye ve- Sönüne getirilirken Dür- tyeti unutulur gibi de- e E BZ ÇAYA SA Ka Ç kalem erbabı Suriye- fandan, katolik Maroni- füra Dürzilerden bahsc- Öirer maksat takip ede- Bi Sylemekten kendilerini yilar. Onun için bunların mizaçlarımz dair ma- Öümek merakında olan- Mal edemiyecekleri bir y Cevdet Paşanın meşhur | gerek. Paşanın yazdı- Dürziler gayretli, sabırlı, | gailü insanlardır. Bilhassa tna söz söylemekten çok $ hiddetlendikleri vakit Aleyhine çirkin lâkırdı Ç Hele dostlukları çok " Verdikleri söze — pek ler, Birbirlerine düş- MAkları zaman da mertliği K Sirakmazlar, Bunun tür- DA | | Ür Cinayet Davası Yazar : ETEM İZZET BENİCE K Fld.n söylerken sesinin , bildiğiniz oda hizmetçi- (4 değilim. Evin bir ikinci ı'*'_lmı gibiydim. ton vardı ve devam î gecelerim uykusuz, e- [ Zeçerdi. Ben ilkönce Şük-| Kaştlendinin eclütlıği idim. | Va sonra onun öz kızı gi- | , Mura da yakın destu, da- Mahremlesrarı olmuştum. Sarunun mevauunur dek- | irdi: " haşka birşeyler söyledi VK para üzerinde ısrar e- | yahı evvelâ arapça öğrenmiş, son- ra Arap kıyafetine girerek Şeyh adı takınmak süretile u- zuün yolculuğa çıkmış külfetlere pek lüzum görül Şarkın yerlileri uzaktan gelen ya- bancıları daha iyisi kendi $ fetlerile görme tlar. Şarkın yüz sene evvelki esrarı kalmadığı gibi yabancı hların da ol- dukları gibi görünmeleri bekleni- yor. —— HALK ÜTUNU İş Ve İşçi Arıyanlar, şikâyetler, temenni- ler ve müşküller Lise Lle kadar okumuş ça- lışkan bir genç iş arıyor nıfina terfi etmiş, çe- | Uuşkan, zek ifadesi düzgün bir genç, kanaatkâr Ücretle tica- rethane, yazıbane ve huzusl! — müetse- gölerde bir İş aramaktadır. Talip olan- larin lütfen Telgraf Halk Sütu- yazmaları rica olun- Lise 11 İş arıyan bir genç İşsiz 23 yaşında bir gencim. Tahai- lm Lise ikidir. Askorlikle ilişiğim yoktur. Münasip bir İ9 arıyorum; ya- pabileceğim işler şunlardır: Hesap ve | yazı işleri, okul kâtipliği, bir sinemayı idare edebilirim, Reklâmcılıktan, füm- cilikten anlarım, — veznedürlik — yapa- rum, fabrika veya (4 yerlerinde ame- leyi çalıştırabilirim, taşraya — giderlir Kapıcılık, evrak postacılığı gibi işlere Ge talibim. Lütfen deraf — Halk sütununda Talihsiz rumuzuna müra» Caat olunmusını dilerim. Lise Mezunu Genç Bir Kız İş Arıyor elniş genç iüessaselerde Lite sön sınifini ikmal bir kız resmi ve hususi mi iş aramaktadır. İş sahiplerinin - Son Telgraf Halk sütunu vasıtasiyle (Sa- Mmiye) ismine —müracaatları rica olu- mur. Küçük bir kız münasip bir iş arıyor Ortamektebin 7 inci sınıfına terfi et- iş oN iki yaşında bir kız fakir anne- iğine bakmak Üzere yaşı e mütena- | ip bir iş aramaktadır. Bu şekilde, kü- | çük bir müstahdeme ihtiyacı olan — iş zahiplerini Sür £ le kirasesiz bir Riyaziyesi — kuv- vetli, yazısı güzeldir. Ticarethanelerde mücmeselerde bu işler üzerinde Çalı- şar. Taliplerin Son Telgraf Halk Sü- tununda (Hasan) ismine müracanatları, Bir musiki muallimi aranıyor rlar, Dilsizler ve Körler Tesa- iyetinin yetiştirmekte olduğu Körlce Örkestrasırıa bir musiki mu- allimi alınacaktır. Ders haftada 2 gün ve günde 2 saattir. Talip olanların Cağaloğlu —yokuşu | Narlı Bahçe sokak No, 8 Sağır, Dilsiz ve Körler tesanüt cemiyeti Başkanlığı- | na müracaat eylemeleri rica olunur. — Paraları almayı, Güzimi salı vermeyi de kâli bulmüyor. Şükri- ye hantmefendinin haftanın — üç dört gününde kendisile beraber ol- masını da istiyordu. Hattâ, konuş- | manın bu tarafı çek heyecanlı el- muştu, Şükriye; «Ayol. Ben kocalı kadncnı, Nasıl bu lâkırdıları ağ- zna alıyorsun?.> dedikçe o esel gider kum kalır...; “herşoy aslına döner» diye gayet geniş bir ahlâk kaydı ile mübalâtsız konuşuyordu. Hanımefendi bu lâkırdılardan çok muztatip olmuştu. Hattâ bir Nevin mi sundın!.» | Ayşe bir tereddüt vaklesi geçir- | dikten sonra anlatmağa başladır | mutlaka narhın üstünde para j karaman, dağlıç, kıvırcık, ku- | narhı işini, daha sâlim bir Ki markı Biz, şu et meselesi hakkın- da çok yazdık, çizdik. En son haberlere göre Fial Müraka- be Komisyonu, et narhını S kuruş ucuzlatmıştır. Narha nazaran, et fiatleri, normal, addedilebilir. Ve bir çok ka- saplar da, narh üzerinden sa- tış yapmaktladırlar. Fakat, doğrusunu isterseniz, narh ü- zerinden satış yapan kasap- lardan ekseriya, iyi et almak mümkün değildir. Arzu edi- len yerden, iyi et almak için, ödemek lâzımdır. Bir defa daha işaret ettiği: | miz gibi, ete narh konurken, bu cihetler göz önünde tutul- malıdır. Herhalde, narh, kö- tü ete değil, iyi ete konuyor. İyi et, narhın haricinde ol- mamak lâzımdır. » Bu iddiamızın doğruluğu- nu anlamak istiyenler, iyi et satan kasaplara müracaat e- derek, hâdiseyi kolayca tev- | sik edebilirler. Erbabı bilir ki, et, sadece, zu diye ayrılmaz. Bu cinsle- rin ayrıca bir çok nevileri | vardır. Öyle kıvırcık vardır ki, karaman etinden daha İşte bizim işaret et- mek istediğimiz nokta bu- sdur. Herhalde, Belediye ve Fi- at Mürakabe Komisyonu, et | mecraya sokmak için uğraşa- caklardır. Aksi halde, konulan nar- hın ve tesbit edilen esasların, tatbikatta faydası değil, za- rarı olur. BÜRHAN CEVAT XDOW | OR Şu sön zamanlarda vitaminler- den çok bahsedildi ve herkes al- dığımız gıdalar vasıtasiyle — uzvi- yelimize giren bu maddelerin, to- messülü kolaylaştırdığını biliyor. Bir çok vitaminler varsa da bunların içinde beşi daha iyi bi- Tinmektedir. A vitaminleri vücudü büyüten makta, beyinde bulunur. Hasta- hıklara mükavemet kudreti verir. ciğer — hastalıklarına sında bulunur. Fıkdanı — inkıbaza ve barsak — rahatsızlıklarına — yol açar. C vitaminleri de sayi hastalık- lara karşı mukavemetimiz! arttı- vur. Çiğ et suyunda, taze sütle bu- kunur, Fıkdanı insanı sinirli ya- par, diş ağrıları yapar. Mafsallar. da rahatsızlık husule getirir, Hat- tü Mekorpite yol açar. D ve E vitaminlerinden de ya- rin bahsedeceğiz.. idi, Kocası bir şirkette memurdu. Günün birinde Nevini bir sengin ve galiba hatırı çok sayılar bir dam görüyor. Âşık oluyor. Nevin bu aşk ilânları karşısında kendi sini korumağa çalışıyor, fakat â- şığı bu yoldan gitmenin bir fayda vermiyeceğini anlayınca kocasım işinden çıkartıyor, Her yerde onu adım adım takip ediyor, Nevin aç kalmcıya kadar kocasıdın peşinde | bü mücadeleye dayanıyor. Ancak en sonunda öyle bir va- et oluyor ki, kocası da keudisi de bakıyorlar ki bu mücadele hep aleyhlerinde olacak, battâ karı koca hamallık, hizmeti edemiyecekler, Nevin kendisimi o adama teslim ediyor, Şimdi eski kocasile beraber oturuyor. Mükel- Tef bir apartımamı var, Dehşetli lüks yaşıyor. Kocası da iyi ve ka- zançlı bir işte. Fakat âşığı da eve serbestçe gelip gidiyor. İşte hanım- elendi bu arkadaşına benzemek is- temiyordu, Hem arada beuzeme şartları da yoktu. | — Hanımefendinin bi tanıdığı FerdiBey çek genç, çok sempa- | | &in. | satıyoruz. Kimse de şimdiye ka- A HKEMELE RDE : Çalı Fasulyesimi, —— “İşte b;n_bi; Şeker Fasulyesimi? yleyimdir. Bir pire için 5 yorgan değil dünyayı yakarım! ,, Yazan: HÜSEYİN BEHÇET — Ben yutmam azizim, ben yut- | mam. Bana sebzeyi, meyvayı yut- turacak edamın da alnını karışlâ. rım — Canim kardeşim, bunun yut- | ması, yutmaması olur mu? Fasul- | | — Yook! Ben enai yerine kon . dum mu kızarım. Doğrusunu söy- lese, ne olacak sani Belki o da bümiyordur.. Ça- h diye almıştır. — Ne olursa olsun. Ya Terslenmesi... Ona ne diyeceğiz? — Ben meseleyi izam etmiş - Hiç yoktan başına iş çıkar - mışsin. — İşte ben böyleyimdir. Bir pire için bir an değil dünyayı yakarı mda gözüm görmez Bir pire için dünyayı yakan za' biraz sonra, mahkemedeydi.. Hâ- ikimin huzuruna maznun - olarak çıkmıştı, Davacısı bir sebzeci idi. Sebzeci davasını anlatmağa baş- ladı: Arif Beyi iyi bir zat olarak ta- nırız. Mahallemizde namusu, ter. biyesi, — nezaketi ile tanınmıştır. Benden, senelerdenberi alış veriş eder, Dün öğleden sonra hizmetçi- yi yollamış. Çalı fasulyesi istemiş. İki kilo çalı fasulyesi tartıp yol- ladım. Biraz sonra hizmetçi fa - sulyeyi geri getirdi, — Bey diyor ki, dedi, bu fasulye çalı fasulyesi değil şeker fasulyesi imiş. Selâm söyledi. Bunu değiş. tirip çalı fasulyesi vereceksin, Biz bu fasulyeyi çalı fasulyesi diye alıyoruz.. Çalı fasulyesi diye da ritiraz edip birşey söylemed. Şeker fasulyesini de ilk defa işi - | tiyorum. Her neyse;, Hizmetçiye: | — Kızım, bundan başka fasulye | yok bizde. Bu, çalı fasulyesidir. İsterseniz alın.. İstemezseniz geri getir, birak! dedim. Hizmetçi tekrar gitti. Biraz son- ra Arif Bey geldi. Ölkeli öfkeli: — Bu ne fasulyesi? dedi. — Çalı fasulyesi, dedim. dedi. — Beni enâi yerine mi koyu. yorsun? dedi. — Bstağfurullah.. dedim.. Am- ma, beğenmiyorsanız bırakın! etmediğimiz Arif y Bir kü- füre başladı.. Arkadan da iki to- kat. Manav Mehmed, kasap Hüs. nü, bakkal Mustafa, mahallebici Cafer geldiler, Bizi ayırdılar. Hep- sine onlar şahittir. Haysiyetime tecavüz etti. Onun için 50 lira manevi zarar isterim. Hüâkim maznuna sordu: — Bu söylenenler doğru mudur? Ne dersiniz? — Efendim ben de anlatayım. Mahinev'i bu davacı Şefik'a yol- ladım. tik bir erkek olduğu halde kazancı Hâkim de bütün dinleyiciler gibi dudaklarımı ısıra isira bü hikâyeyi dinledikten sonra sordu: — Şükrye yalnız para karşılığı mukabilinde Güzinin serbest bı- rakılmasına razı oldu muydu? — Hammefendi 'ona razıydı. Fa- kat Vedat razı olmuyordu. — Şilkriye ile Vedat yalnız bir defa mı konuştular? — Telefon ettiği de oluyordu. Bir kere üç saat kadar hanımefendiyi tolefonla tehdit etti. — Ne diye' — İstediğim gözünün önünde Güzini öldürü- rüm. Sonra da seni öldürürüm de- miş. — Hammefendi bu lâkırdılar- dan sonra üç gün baygın ve hasta yatlı. — Daha başka — Yine bir iki kere eve gelmiş, fakat, o gelişlerinde ben bulunm: dam, Birisinde kitap almağa, biri- sinde de terziye çıkmıştum. | sen al. İstemezsen br | Aksilenince b | hapsine ve davacı İi kila ça- hi fasulyesi iatedim. Kız gidip gel-| Kız yine dü- nüp geldl, | — Bu çalı fasulyesidir. Tse alsun! dedi, dedi. Kızdım., Kendim git Keyfi an. Bana bi ddetle, istemiyerek, bir tokat si bundan ibaret, . Hepsi bundan ibaretlir. | — Küfür etmediniz mi? — Hayır! Küfür etmeğe terbi- yem müsait değildir zaten. Şahitler dinlenmeğe — başladı. Arifin hizmetçisi Mahmev kav - Bayı gürmemişti. — Ben, dedi, evdeydim. Yalnız, | iki kerte Şefike gi Bir kere- | sinde fasulye aldım. Bir keresin. de de geri götürmeğe gittim. Baş- | ka birşey bilmiyorum. | Bakkal Mustafa, kasap Hüsnü, mâhalebici Cafer ve manav Meh- 1 met şahit olarak — dinlenildiler, | Bunlar, Arifin Şefike küfür et - | Hİ Hâkim, Arifin üç gün müddetle Şefike yirmi lira tazminat — ödemesine karar verdi. Mahkemeden çıkılınca, davacı Şefik maznun Arite; | — Beyetendi.. dedi. Ben davam- | dan da, tazminat almaktan da vaz geçiyorum. Gidelim; hâkime söye | İlyelim. Maznun du — İstemn mem, Sebzeci, maznuna uzun bir şeyler anlattı. — Vallahi hiddetle — yaptım.. Dedi. Nasıl siz sinirlenip yaptı « nızsa ben de öyle.. Rica ederim... | Davadan vaz geçiyorum.. Geliniz. | Arif, teklifi kabul etti, Tekrar hâkimin huzuruna çıktılar, Şefik, davasından vaz geçtiğini söyledi. Ceza iskat ecildi. Mahkemeden ikinci defa çıktık- | ları zaman bakkal Mustafa seb- | zeci Şefike: | — Niye vaz geçtin be Şefik? dedi, Havadan yirmi lira alacak- tın, Fena mıydı? Şefik: — Ben yirmi lirayı ondan bir buçuk ayda çıkarırım. Ondan son. rası caba.. dedi. Arif, hizmetçisi Mahineve: — Haydi kız, yürü bakalım, düş önüme., Dedikten sonra bastonu- nu sallayıp savurarak yürüdü. Mahatllenin esnafı da, kafile ha- linde, arkasından gidiyorlardı. Hâkim yeni bir suale geçmişti: — Ferdi. Güzinin kaçırılmasını masıl karşıladı?. — Herhalde teessürle. — Polise ilkönce hâdiseyi haber veren o müdür?. — O gece hanmefendi evde yok- tu. Hattâ bu yüzdem Şükri, melendi ile aralarında bir atışına | lak bükerek; dedi. Tenezzü! et uzun hâdiseler karşısında büyük Tâka göstermediğini zannediyordu. Ferdi lâkayt mıydı? — Hayır lükayt değildi. — © halde?. — Hanımelendi — istiyordu ki Ferdi Bey işini güctünü bıraksın, hep evde, sokakta bu işlerle uğrüş- sın; bu mevzuun dışında — hiçbir şeyle meşgul olmasın, Fordi Bey ise bu kadar ileri gidemiyeceğini, | herşeyin itidalinde bırakılmasının en doğru hareket olacağını söy- | lüyordu. Şükriye ile Ferdi arasındaki bu aykırı fikir ve his düşünüşü de- | Almaz | &1 muhabiri tarafından verilmiştir.» Ü aşağı yuvarlanan memleketlerde — ve- | | tün cihan tarih | Başmuharrirler Ne Diyorlar? İKDAM nde vecilen leminatı memhü- t Çünkü Alı 'zim dürüst ve berrak raz geç olsa da nihayet anlamış u görüyoruz. Bütün teme: Almanyanın ve liderliğini ettiği Mihver grupunun bizi dama böyle an- 1 ında ve Türkiyeye, dürüst ba- rış siyasetinde devam edebilmesi için, yardım. etmelerindedir.» CUMHURİYET B. Yunus Nadi «Bir Alımap izahır isimli buzünkü baş yazısında: «Bu izah, irk Alman münase- betlerine dairdir. ve cereyan — halinde Bulunan harple alâkadar ölmak üzere elki günkü mat- <Ber niyetle ka emleketir tikir ve mmdan büyük iyetler e Karşılanmış ola- ghe yoklur, Harbin son — inkişalları — neticesinda eçmek talebinde b uhunacağına dair bi unduğuna — veya 1 eenebi gazete- neşriyalı eti ki şayinlar - dos layısiyle Berlinde yapılan konuşmala- Ti hulder eden lelgraf metni, Berlin rTesmi mahfillerinin aynen neşrine me- zuniyet salâhiyetiyle Anadolu Ajan- gi bi Diye başlamakta — ve bilâhare zemleket münasehetlerini tahlil tikten sonra şöyle demektedir: <Açık olarak ifade ve ilân ederiz ki Türkiye harp harici kalmağa itina e- den siyasetinde ittifaklarına sadık olarak yürümüştür. On sekiz ay | evvel böşle idi, şimdi böyledir. Ay sonra gene böyle olacaktır.> VATAN B. Ahmet Emin Yalman — «Bizde hangi p intan revacladır?» istmli bu- günkü yazsanda Hernar Şav'ın — Çör- Cü hakkındaki sörlerini mevrmu bah- Beltiklen sanra: €İler memleketin — tarihini dikkat tetkik edersek şumr görüyoruz: Tarihi devrinde tercih edklen ve revaç bulan bir nevi insan vardır. Memleketin gi- dişi seçilen tipe göce ya yükselir veya sukut geçirir. Bakarsıncz ki, edâ Yu- nanistanda ve Fransız ihtilâlinin ari fesinde olduğu gibi, bazı devirler ka- fasını kullanan, tenklk oden ve yara- fan tiplere kıymet - veriyor. Romada olduğu gibi bazı devirde hareket, ida- ve ve kanun adamı yaralıyor. — Yokuş vaç bulan tip ise; büyüklerin eteğini | öpen, küçükleri — ezen, tipte manfast ad Dercekte ve bilihane şunları — yaz- maktadır: n yükseliş devri bü- içinde, canlı, iktidar- h, garantli, namuslu fkir ve hareket adamına Azaml kıymet vecilen devir- dir. Bu tip adam millet ve unsura münos sunlar, arşamış, — bulunmuş, rilmiş, femsil olunmuş, mevki sahibi edilmiş ve faydalı olmalarına imkân verilmişlir,» demektedir, TAN B. Zokeriya Serlel «Balkamların ye- ni harilasır isimii bucünkü baş yazır sanda eccümle şunları yazmaktladır. «Mihverciler Avrupada mülli hu- dullurda yaptıkları ladilât ile, millet- Jerin siyarl ve iktsadi — İstiklâllelrini ellerinden alarak Orta ve Cenubu Şar- ki Avrupayı bl! z mantakası ve hayat sahası halinde istismar için teş- kilât yapmuklu Avrupaya sulh getire- ceğine yeni barp tohumları ekiyorlar. Çünkü Mussolininin anlattığı ve Al- AğI şarllar — içinde a rda sül- ve idâme etmek mümkün Galibir. - psikolojisi değişimi vam etti mi?, — Devam etmedi.. — Şükriyey, Güzinin eve gel- mesinde ısrar ediyor muydu?. — Bunu çok istiyordu, fakat Ve- dadın inadı ve ağır talepleri kar- şısında bu kabil olmuyordu. Mu- hakkak ki Güziu mahpustu, — Cinayetten önce Vedatla Şük- riye arasında sen bir konuşma ol- muş muydu?. — Cinayetten önce Şükriyo çok müteheşyiçli, korkuyordu. — Bu adanı benim başıma mutlaka bir belâ getirecek.. diyordu. Kendisini bir cvham da sarınıştı. — Bu hislerini herkese ifade e- diyor muydu?. — Ediyordu. Evin içinde bilmi- yez yoktu. Demek kadıncağızın i- çime doğmuş ki öldürülmeden bir | iki gün önce «Ayşe, durmadan gö- züm seğiriyor, kalbimı daralıyor, içim içime sığmıyor. Hep başıma bir iş gelecekmiş gibi sıkıntı du- | yuyorum.» diyordu. | Türkiye topraklarından | Gıda maddelerinin tahlilinden Ççıkan netice Galiba, her ay başı olacak; B lediye kimyanesinde tah. ll edilen gıda maddeleri Nnü- munelerine ait, bir rapor neş- redilir. Zaman zaman, bu va- porun hulâsasını gazetelerde okursunuz. Son neşredilen bir istatisliğe göre, İstanbu- lun muhtelif yerlerinden alı- | nan bir takım gıda maddele. nümuneleri, tahlil netice- sinde, yine mutat hakikati or» taya koymuş.. Süt, gazoz, memba suyu, » ı_kmek, makarna, şekerleme, çikolata, helva, yağ, peynir, | kahve gibi bir takım gıda maddelerinden alınan nümu- neler, tahlil neticesinde, ek- seriyetle bozuk çıkmıştır. Biz, gıda maddeleri nümu- nelerinin ekserisinin bozuk çıkması neticesiyle o kadar ahbaplık etmişizdir ki, bu hal, bize, hiç te fevkalâde gelmiyor. Yediğimiz, içtiği miz bazı maddeler bozuk ve gayrisıhhi imiş.. Ne çıkar.. Belki, hakikatte, bu hâdise gok mühimdir. Fakat, bilirsi« niz ki, hayatta, itiyat denen bir kuyvet vardır. Biz, artık, alışmışız, âdeta, gıda mad- delerinin, böyle mühim bir kısmının bozuk olmasını, ta« bil olarak karşılıyoruz. Hiç kılımız kıpırdamıyor. İstanbulun, bu gıda mad deleri meselesi çok eskidir. Tarihi bir seyri vardır. Bu şehirde yaşıyanlar, kendile- rini bildi bileli, bu hal, böyle devam edegelmiştir. Şöyle bir sual sorulabilir: Peki amma, bugüne kadar bu manzaranın | Muhakkak ki, Hüsnüniyet- le başlıyan bir çok hareket- ler yapılmıştır. Fakat, çoğu, yarı yolda kalmış, bir kısmnı, kırtasiye ve formaliteler için de kaybolup gitmiştir. Size, bu bahse dair bir m. sal vereyim: Farzedin ki; Belediye İk- tısat Müdürlüğüne bir yeni zat tayin edilmiştir. Bu zat, derhal şehrin, bilfarz süt işi. ni tetkike başlar, Bu tetkik- ler aylarca sürer. Rapor- lar, istatistikler hazırlanır. Sonra, nasıl olur, bilinmez, bu tetkikatı ihtiva eden dos- ya ambara gider. Yeni bir süt lâkırdısı çıktı mı, evvelce yapılmış olan tet- kika''an, hemen kimsenin habeci yoktur. Farzedin ki, İktisat Müdürlüğü makamın- da yeni bir değişme olmuş- | tur. Yeni gelen zat ta, ayni hamle ve enerji ile işi tetkik eder. Raporlar — hazırlanır, dosyalar meydana gelir. Aradan bir müddet geçer, bilinmez, nasıl bir - sebeple, |,süt bahsi tavsar, Bu uzun tet- | kikat dosyaları da yine evrak mabzenine iner.. İstanbulda, Belediye — teşkilâtı kuruldu kurulalı, tetkik olunmıyan mevzu kalmamış, raporu ha- zırlanmamış mesele —bırakıl- mamıştır. k Fakat, ne çare ki, bütün bunlar evrak hazinesindedir. Meselâ, 30 yıl evvel, İstan- bulun su işine dair yapılmış uzun bir tetkikatın raporunu, evrakımı, Belediye evrak ha- zinesinde bulabilirsiniz, inan- mazsanız, arayınız. İstanbul, sisteme muhtaç | bir şehirdir. SABİT Mekteplerde tamirat Şehrimiz Lise, Orta ve ilk okul binalarından tamire muhtaç olan- larının veni ders yılı bidayetine * naları ve nök- A karan kadar tamir sanlarının ikmal edilmi ÇAzkmsı Var) laştırılarak faaliyete geçilmişlir