4 — SON TELGRAF — 10 MAZİrAN AAA İ a aa aa BİR HATIRA DEFTERİNDEN Sonbaharın ılık günlerinden bi. ri idi. Boğazın mavi ve esrarengiz suları nekadar durgundu bugün. Bahçede caz durmadan — çalıyor. İhtiyar kemancı senelerdenberi bir lokma ekmek için kendisine san'at edindiği bu meslekten aca- ba memnun mu idi? Buna ben ce- vap vereceğim hayır. Çünkü 2a. svallı adam kemanın her nağme - sinden kendi hayatının bir parça- sını bize anlatıyor ve anlattıkça | ademe bir adım daha iniyardu. Bu | aralık terleyen yüzünü cebinden çıkardığı beyaz mendille sildi ve başını yine sonsuz bir tevekkülle kemamına dayadı. Güneş batmış... Anadoluhisa - zının bedenlerinden mehtap bü. tün ihtişamlie ışıklarını Boğazın Mavi sularına aksettiriyor ve de- niz binbir niyazla sahili okşuyordu. Çalınan keman ve bu güzel meh- tap Celâl üzerinde bilmem ne te- sir yapmıştı. — Ah Necmi bu mehtabı bir kere de Adada seyretmiş olsam ne | güzel olacaktır. Bak ne güzel... Ne esrarlı bir güzelliktir bu... — Peki Celâl sen henden bunu arzu et. Bir gün de Adaya gide. riz olmaz mı? — Necmi hakikaten ben seni anlıyamamıştım. Fakat günler ve hâdiseler seni bana o kadar güzel anlattı ki... Belki bana ilk günlerde kıril - mıştın değil mi-:. Fakat guna emin ol ki bunu ben bilmiyerek yap - mıştım. Biliyorsun ki ben hasta idim. Ufacık bir hâdise benim için günlerce mevzu oluyor, Hayatım hep hicranla doludur. Günlerim hep karanlık geçfi.. Gencim fa. kat bu gençliğimden birşey anlı . yamadım. Celâl susmuştu.. Başını süsliyen kumral saçla rından birkaç tel sağ kaşının üs- tüne dökülmüş ve sağ elini çene. sine dayamış, bütün dikkat his , lerini ihtiyar * kemancıya vermiş anu dinliyordu, Gözlerinden bir kaç damla yaş belirmişti. Titrek seşle devam etli: — Keman ne tatlı şey Necmi... Fakat arlık ondan uzak kaldım. Belki sen benim kemanımı dinle- medin. Doktorlar keman çalmama müsaade ettikleri gün sana bak ne güzel parçalar çalacağım. K Zavalli Celâl... Senelerce çektiği hastalığın pençesinden bir türlü kendisini kurtaramamığtı. Yalnız hastalığı ile mücadele — etmekle kalmıyor muhiti ile de günbegün çarpışıyordu. Muhiti onu bir cen- dere içerisinde sıka sıka âdem de. nilen uçurumun kenarına kadar » gelirmiş fakat bu halde bile rahat bırakmıyorlardı. Onu hayatta seven bir ben ve ibir de kardeşi idi. Onun son isteklerini bile yerine getirmekten imtina edenler vardı. Düşünüyorum. Bu hayata — niçin geldik. Ve niçin yaşıyoruz. Eğer hayatı böyle elem ve hicranlarla geçirmektense ölmek daha hayırlı 3di dülin — yüzünden yirmi dört yın bütün hicranı bu gece o ka- dar bariz bir şekllde anlaşılıyordu ki onun söylemesine bile lüzum yoktu. Bir aralık gözleri birşey arar gi- bi oldu. Ve ayağa kalktı! — Artık gidelim. Bu gece ken- dimi © kadar iyi hissediyorum ki.. Eve gelince Celâl doğru mmın. Çıktı.. Bu gece onda bir gayri ta- bülik olduğunu hissetmiştim. Pe. şini bırakmıyordum. Odaya gi - rTer girmez siyah kutu içerisinde- ki kemanını son bir arzu ile eline aldı. ve titrek parmakları ile çal. mağa başladı.. Hem — çalıyor ve 'hem de gözlürinden yaşlar akıyor- du... Celâl artık kendisini kay - betmiş bir hale gelmişti. Kendisi- ni köşede duran koltuğa bıraktı ve kemanını dizlerinin — üstüne koydu. — Necmi çok yoruldum... Ke . manımı al da kutusuna koy ve ka. pâğını kapa. Kemanı Celâlin dizleri üzerinden alırken yere düşürdüm ve bir teli koptu, Celâl tatlı tatlı yüzüme ba- kıyordu. ve bekliyordu. Kemanı kutusuna koydum ve geri döndü- ğüm vakit Celâl başını sağ omuzu üzerine koymuş bana hülü tebes. diyardu... Fakat gözlerinde hayat eseri kalmamıştı.. Artık Celâl e. bedi uykusuna dalmıştı. Onu top- süm ediyordu... Fakat gözlerinde haya teseri kalmamıştı... Artık Ce. Jâl ebedi uykusuna dalmıştı. Onu toprağa bıraktığım gün acı bir haberle arşılaştım. Çok sev - diği keman satılmıştı. (3 üncü sahifeden devamı) yor. Hemen sokağa fırladım. İki- sini, saçsaca, başbasa döğüşürken | gördüm. Şazimendi tutuo vektim.. Ayırdım. — İkisi de biribirlerine vuru . yorlar mıydı? — Evet. İkisi de vuruyorlardı. — Peki... Fahire akşamları sizi pencerede — bekler, siz gecerken söz söyler miydi? *— Havır! — Hiç $öz söylemedi. Kendisini nencerede de görme - dim. Zaten, sokakta yürürken et- rafa bakmak âdetim değildir. Da- ima önüme ba”arım, Cevattan sonra, komşulardan birkaç şahit daba dinlenildi. Bu şahitler Şazimendle Fahirenin dö. igüştüklerini görmüşlerdi. Şahit . ler, ikisinin de biribirlerine vur- duklarını söylediler. Şahitler — dinlenildikten sonra, hâkim, iki tarafa da, bir diye - cekleri olup olmadığını sordu ve kararı bildirdi. Biribirlerini döğ. dükleri için, Şazlment de Fahire de birer gün hapse mahküm edlid . diler. Ancak, döğme keyfiyeti kar- şılıklı olduğu için bu cezalar iskat edildi. Mahkemeden — çıktıktan sonru, Şaziment nişanlısının koluna gir- — Aşkolsun sana Cevat.. dedi. Böyle mi yapacaktın? — Kızım, ben sana sövledim. Yalan söyliyemem ya.. Olduğu gi. bi, hakiksti söyledim, Genç bız, gâyet hircin: — Eve gidelim de, ben sana gös. teririm, dedi. Bunun bütün acı - sım senden çıkaracağım. Gencin koluna sıkı sıkı sarıldı ve yürüdüler. —— TÜRK jan Hünyadi daha Türklerin da- ' yağını yememişti. Türklerin — ne olduğunu bilmiyordu. O, bazı ser- hat muharebelerinde akıncılarla .yaptığı muharebelerde muvaffak olduğurdan padişah kumandasın- | da gelecek Türk ordusuna dü mu- l zafferane hareketlerde bulunaca- gına kaniydi. Ulah Beyi, Türklerin ne L'elnfk olduğunu yakinen bildiği için w- rarı baş değildi. Başına gelecek fe- lâketi idrak ediyordu. “Bu esnada Kastriyola tarafın- Son Telgrafın Tarihi Tefrikası: 89 'TUNA BOYUNDA —— Türk ordusunun piştarlarına rastladılar ORDULARI rinin Sırbistandan — geçmelerine Sırp kralı Brankoviçin müssade etmiyeceği hakkındaki — havadis gayi oldu. Keza Bizans İmparatoru jan Pa- leologdan hiç biehaber gelmemiş- ti. Ulah beyi ise müttefikler ordu- sunun bu derece muavenetten mahrüm kaldığını görünce" mai- yeti askerlerini oğlunun kuman- dasına birakarak kendisi memle- ketine dönüp gitü, - Ladislas Ulahlardan gelen im- dat küyvetlerini aldıktan sonra xn Hünyadi Ulah ve Macarla n “uuv Birçok devlet adamlarının ak- aine olarak, Amerika Cumhurrel Bi Rüzvelt, her sabah, tabir caizse okkalı bir kahvaltı yapar. Sabah- | leyin dokuzda kalkar ves kahval- tısını dâ yâtâğındâ yapar. Binkaç sigara da tellendirdikten sonra, (en yakın mesai arkadaşlarını ya- tak odasına çağırtır. Bunlardan kususi tabibi doktor Mak İntapr en evvel odayâ gelir ve Ruzvelt- | ten sıhhatini istifsar eder. Ruz- velt umumiyetle her günden daha iyi ve sağlam olduğu cevabını v rir. Ondan sonra sırasile husu kâtibi Margerit Lehand, Harri Hopkins ve bir nevi başmabeyin- cilik vazifesini gören General Vat- | son içeriye girerler. Cumhurrcisi | ile görüşmek istiyenlerin talihi ge- | neralin elindedir. Bu mahrem ve hususi toplantı günün birinci konferansını teşkil eder. Cumhurreisinin yakıninde- kilerinin anlattıklarına göre, eğer Ruzvelt şen mizaçlı bir adamsa, bunda General Vatsonun büyük tesiri olmuştur. Çünkü General taşralı, saf bir adama benzer ve anlattığı hiâkeylerin, höş fıkrala- rın ardı arkası gelmez. Yerine gö- re, mutlaka eğlenceli bir fıkra o- turtur. Fıkracılıkta Ruzvel! de Gene- | Talden aşağı değildir. Meselâ bir gün şu fıkrayı anlatmış: «İki zenci Vaşingtonda bir caddede kolkola | gidiyorlarmış. Birden önünde, ar- kasında ve yan taraflarında- po- lis motosikletleri bulunan bir o- tomobil, büyük bir motör gürül- tüsü ile önlerinden geçip gitmiş: Zencilerden birisi arkadaşına aor- muş: «Ne var? ne oluyor?> Öteki cevap vermiş: «Sen de amma bu- dâlasın ha!. Gürmüyor musun?. Cumhurreisi geçti. Bu sefer birinci zenci daha zi- yade alıklaşmış. «Vah, vah! de- miş, acaba Cumhurreisimiz ne yap- tı da, onu böyle sıkı muhafaza al- tında götürüyorlar?.» Fıkralar anlat:lıp gülüşüldükten sonra, ciddi mesaji saati başlar. Ge- meral Vatson, kabul edilecek ve yahut kabul edilmelerini istiyen zevatın listesini uzatır. Ruzvelt listeye göz atar, En ziyade uzak mesafelerden gelenleri - tercihan kabul eder. Ruzvelt bazan hususi kâtibi Margerit Lehardan rande- vu koparanları da kabul eder. Fa- kat Margerit Lehar Cumhurreisi ile görüşmek üzere kendisine mü- racaat edenlere karşı pek o kadar ©ömert davranmâz. Ruzvelt saat dokuzdan on bire kadar yatak odasında kalır, Bir- çok mektuplara, dosyalara, tel- graflara göz atar. Saat on biri çey- rek geçe mesai odasına geçer. Her ziyaretçi için bir çeyrek sa- ati geçmemek üzere, kabuller başe lar, Bu da öğle yemeğine kadar devam eder. Ruzvelt öğle yemoği- ni mesal odasında yer. Ekseriya o | Mürekkep bir kuvvetle ordu piş- tarına tayin etli. Kendisi de baş- ka kıt'alarla ve uğırlıklarla bera- | ber kısmı külliyi teşki) etti. | — Müttefikler ordusu şu suretle ânkısam etmiş olduğu halde Raz- graddan geçerek Yenipazar önü- ne geldiler. Yenipazar müstahkem bir şehir olduğundan müttefik orduları bu- rada birkaç gün kadar kalmağa mecbur öldu. Şehir hayli müddet muhasara ve fevkalâde müşkülât çekilerek zaptolunabildi. Çünkü, Yenipazar- kalesini Türkler şid- detle müdafaa etmişlerdi. Müttefikler, Yenipazarın muka- | vemctinden ve verdikleri zayiattarı » öntikam almak için zaptından son- ra muhafızlarını ve şehir halkını kılıçtan geçirdiler, | Teşrinievvelin dördüncü günü | kral Ladislas civar ahalisine bir beyanname gönderdi. Bu beyan- namede Şumnu, Petriç, Kavarna ve Varna şehirleri ile Trakyada | 'Türkler tarafından zaptolunan şe- rirlerin teslim olmaların: ve de | it2 vakit kabul edilmiş olan ziyaret- çisini yemeğe alıkoyar. Yemek ça- buk biter, Ruzvelt, sofra zevkine pek o kadar düğkün değildir. Öğleden sonra da ilk saatler zi- yaretçilere tahsis edilir. Ancak haftada üç gün müstesnadır. Per- şembe günü milli müdafaa komi- tesine mahsustur. Cuma günü zırlar meclisi toplanır, Salı g matbuat konferansı vardır. Gaze- telerin beyaz saray nezdindeki mü messilleri gelirler, Ruzveltin haf- tanın hâdiseleri hakkında kendi- lerine beyanatta bulunur, Sorulan suallere cevaplar verir. Ayvrupa hâdiseleri, Ruzveltten daha fazla mesaj istediği için, ba- zan gazetecileri bekletir. Fakat her zamanki tebessümü ile salo- na girince, gazeteciler ilk akşam tabın: kaçırmaktan müteçellit sı- Kkıntılarını unuturlar, Ruzvelt akşam böş buçuğa ka- dar mesal odasnda kalır, Bu esna- da mesai arkadaşlarını, selirleri kabul eder. Söyliyeceği nutukları yazar, telgraflar dikte eder. Hulâ- sa, alâkadar olduğu meselelerle teferrüatına kadar meşgul olur. Ruzvelt çocukluğunda bir para- | Hizi geçirmişti. Buna rağmen umu- | miyetle spora ve bilhassa yüzme- ie meraklıdır. Bunun için Beyaz Sarayda bir yüzme havuzu yaptır- mıştir. O gün imzalanacak bütün evrakı imzaladıRtan sonra, havuza girer, Bu da daima akşamin saat altısına raslar. Doktor Mak İntayr, yarım sa- atten fazla suda kalmamak şartile Ruzvelte havuzda yüzmek müsa- adesini vermiştir. Doktor bir rapo- runda, yüzmenin Ruzveltin hatine çok yaradığını söylemişt Banyo bitince, Core Faks 'sah- neye girer, Bu zat Rüzveltini ma- sajcısıdır. Masaj Ruzveltin adale- lerine canlılık ve zihnine tam bir rahatlık verir. Masajdan sonra bi- yaz istirahat edilir. Fakat günlük meşguliyet artık bitmiş değildir. Eğer Madam Ruzvelt akşam ye- meğine bazı dostlar davet ettiyse, bunlar daima altı buçuğa doğru gelirler. Çünkü bu saatte Ruzvel- tin tâ gençliğindenberi yapmağa alıştığı ve bizzat kendi eliyle ha- zırladığı kokteyleri tatmak fırsü- tanı bulurlar. Ruzvelt, bu kokteylerin reçete- sini kimseye söylemez. Eğer ak- şam davetinde, hususi dostlar ha- ricinde, biraz daha resmi zevat “varsa, Ruzvelt koktey yapmaz. Sü- vare elbisesini giyer, yemek sa- lonuna girer. Yemekten sonra Ruzveli, ba- zan Beyaz Saraydaki hususi sine- ma salonuna gelir. Eğer bir ko- medi oynanıyorsa, Ruzvelt bazan lâtife eder, Annesi de nedense, oğ- dunun bu İâlifelerinden — hoşlan- maz. Ruzvelt canlı hayvanat film lerine bayılır. Eğer film hoşuna Tunlarında bulunan askerlerin tes- Him oldukları takdirde salıyerile- ceklerini, aksi takdirde kâffesinin kılıçtan geçirileceklerini bildirdi. Büu beyarnameyi tebliğ için de evvelce Türklerden esir edilen as- kerlerden birkaç kişi gönderildi. Fakat Türkler hududa civar bulu- nan şehirlerin kâffesini tahkim ey- Temiş kale ve istihkâmları mlda- faaya kat'iyyen azmetmiş olduk- larından Ladislasın bu beyanna- mesine cevabı red verdiler. Ladislas, Türklerden red cevabı alır almaz seri bir surette hareket | ederek Şumnu önüne geldi. Sumnu şehri büyük bir kayalık üzerinde olmakla beraber içinde külliyetli Türk muhafızları mev- yeuttu. 'Türkler şehri ve kalesini şid- detle müdafku etliler ve bine ya- kın telefat vererek son demlerine kadar harbttiler. Nihayet müttefikler Şumnuyu aldılar. Müttefikler; beş gün kadar Şumnuda kaldılar. Ortalığı yakıp yaktılar. âaaünâi nasıl geçiriyor ?.. Amerika Cumhur Reisinin hususi hayahnı bilmek, Amerikayı nasıl idare ettiğini öğrenmek demektir gitmezse, kimseye hissettirmeden yerinden kalkar ve çıkar. Harpten evvel Ruzvelt kendi pul kolleksiyonu ile çok meşgul olur- du. Çünkü Amerika Cumhurreisi sön derece pul meraklısıdır. Hiç kimse pullarına dokunamaz. Her- şeyi kendisi yapmasını sevd. çin, pullarını da albümlerine biz- | 4 yapışlırır. Amerikalılar, Ruz- veltin pul meraklısı olduğunu bil- dikleri için, kendisine paket paket pullar gönderirler. Ekseriya na- dir pullar gönderenler çoktur. Ruüzveltin ikinci zevki de deniz- ciliktir, Yatak odasının ve mesai odasının duvarları hep denizci- liğe ait resimlerle süslenmi Ruzvelt'in denizciliğe gösterdiği bü muhabbet, Vilson'un Cümhur- Teisliği zamanında Bahriye neza- reti müsteşar muavini olduğu za- manlardan kalsa gerektir. Ruzvelt Noelde kendisine gön- detilen kartpostalları da koleksi- yoh halinde toplar. Bunların için- | bT den ayrılan en güzelleri hususi | kâtibinin mes'uliyeti altında mu- hafazadadır. Muhafaza altında bulunan bu | kartpostallar dört bin kadar var- meş. Ruüzvelt çok okur, Yatak odasın- | da olsun, mesal odasında 6lsün sa- | yasız kitapları vardır. Mecmualar ve gazeteler yığılıdır. YATLA GEZİNTİLER Rüzvelt, Vaşingtonda bulundu- ğu zamanlar, Beyaz saraydan bir yere çkmaz, fakat doktoru biraz hava değiştirmesini tavsiye ettiği | zaman, hafta sonlarını tomak | yatında geçirir, Bu yât ancak 17 mil sür'atinde eski bir sahil muha- fara gemisidir. Potomâk yatına da- | ima 40 mil sür'atindeki Kuyborga destroyeri refakat eder. Destroye- rin yolcuları arasında en iyilerin- den seçilmiş, tecrübeli gizli etini- yet memurları vardır. En müsta- €c) bir vaziyet hasıl olursa, Ruz- velt derhal sahile çıkmak men bu destrayere geçebilir. Hafta sonları, Ruzvelt'in tatil saatleri sayıldığı için, Potomak ya- 'tında öyle ciddi şeyler konuşul- maz. Fakat yine Ruzvelt bir kaç saatini müşavirlerile görüşmeğe hasreder. Bunlardan birisi datma Beyaz sarayda oturan Harri Hop- kins'dir. Ruzvelt yatta meşgul al- madığı zaman' saatlerce yatağın- da kalır, yahut balık avlar. Yahut pulları ile meşgul olur. Ruzvelt'in asıl yat seyahatleri senede iki defadır. Ve bu seyahat- lerin ne kadar süreceği belli o- maz. YORULMAZ BİR ADAM Rozvelt'in yakınında bulunan- lar onu yorulmaz bir adam olarak tanırlar. Misal olarak da şunu zik- rederler, Cümhurreisinin oğlu Ceymis Ruzvelt, General Vatson'dan ev- vel babasının kâtipliğini yapardi. (Devamı 6 ncı sayfada) Bu sırada Macar kralı Ladislas 'Tırnovaya doğru bin kişilik bir kuvvet gönderdi. Bu kuvvet, Türk arduların:n piştarlarıha — tesadüf etti. Türk ordusu yetişmişti. — İlk piştar muharebesinde — müttefik- ler beş yüz telefat vererek ric'at | ettiler. Müttefikler sıkı bir yürüyüş ya- parak Pravadi şehrine geldi. Pra- vadi şehri ayni isimde bir nehir kenarındadır. Şehri zaptetmek i- | Çin icap eden tertibatı aldılarsa da fevkalâde müşkülâta uğradılar. zaman şehri kâmilen yaktı. Aha- Hşini kılıçtan geçirdi, Türkler, şebri kurtarmağa son derece güy- Tet ettiler, Fakat muvaflfak olama- “Müttefikler Pravadi önletine geldiği sırada Fatihin babası Sul- d, Anadclı ördüsile ye- Sultan Murad tahttan çekilmiş Oğlu on iki yaşındaki Sultan Meh- mede hükümeti ve saltanalı terk ile Manisaya gitmişti. Şehri zapta muvaffak oldukları | | bi Yazan: HALÜK CEMAL “Bu ses gönlümün on yedi dır özlediği ümidin sesi ©O sırada bir tesadüf imdadıma yetişti: Birbirimize pek yaklaştı- Bumaz bir sırada sür'atle gelen bir otomobil yolun ortasından geçerek 'onu öbür tarafta bıraktı. Yürüyü- şümü hızlandırdım. Köşeyi sapar- ken gayrlihtiyari, merakla dönüp baktım: Eyvah!, geliyordu. Bczaneden çık:p da biraz ötede durmuş bekler görünce heyeca- nım, sevincim büsbütün arttı: Ya şimdi eve kadar takip & derse!. Ya birşoy söylerse!» di- ye hem seviniyor, hem de babam, tan'dık birishgörecek diye karku- yozdum. Artık ayalgarım hızlı git- miyordu ve yürüdükçe yavaş ya- vaş yaklaşmakta olduğunu hisse- diyordum. Kalbim o kadar şiddet- le atıyordu ki, yürüyemiyecek bhir duvara dayanmak mecburiyetin- de kalacağım diye korkuyordum. Nihayet tenha bir sokakta tama- men sokuldu. Vütdünü, nefesini yanımda du- yüyordem: « Bonsuvar küçük hanıma!.» Ayni tatlı ses.. Ayni o insanı okşar hisesini veren sıcak, müessir Hayır oh!, Arkamdan kış.. Bir müddet birşey —söyliyeme: dim. Mahçup ve ürkek önüme ba- karak durdum.. Fakat o kadar ta- bil, kolay konuşuyordu ki.. Sonra bütün ürkekliğime, acemiliğime ve korkuma rağmen cevap verdim. Ne dedim?. Neler söyledi; bilmi- yorum., Yalnız yokuşun — başına kadar beraber yürüdüğümüzü ve ayrılırken onun: «— Cuma akşamı saat dörtte | Taşlıkta. Olmaz mı?.» dediğini, bunu kabul eıu!, mi hatirlıyorum. Onz nası Eveli> dedim. Ne derece üyük bir cemret göstererek bu çılgınlığı yaptım. Yol üstünde ko- 'nuştum, Bunları o zaman düşüne- miyordum. Aşrıldıktan sonra korkum geçti. Eve ilk defa üzerinde hayat şim- ;.a- akmış, gen, mes'ut, bambaş- ir kız olarak girdim ve ye- ıııekıı yeni ötmeğ kuş sevincile, herşeye, miyetsiz süzlere güldüm. Çoktan- dir ihmal ettiğim, sev kir kedimin yüzünü, gözünü pu- selere boğdum. İncecik sesimle taklidini yaparak hayvancağızı da şaşırttım. Babam, annem hattâ Şükran bi- le bendeki bu değişikliği sözmiş- lerdi: *— Sende bu akgom garip bir hal var Müjgün?. Çon şensin!.» di- yorlardı. Onlara: «— Mektebi bitirmemin sevinci olacak herhalde!.» dedim. Yemekten kalkınca büyük $ı> rımı kardeştme söylemek için ken- dimi zor tuttum. Ah büyle zaman- larda insan; konuşmak, anlatmak, içindeki sevinci karşısındakine du- yurmağı, öyle istiyor ki... Gece hemen hiç uyuyamadım. Türlü, mes'ut tahayyüllerle sa- bahı ettim. 'Yataktan kalkınca ilk işim karşı pencereye bakmak oldu: O yoktu. perdeler inikti. Belki işine gitmişli. Sonra cumayı dü- lar ordularile Edirne üzerine rüyorlardı. Vezirler ve yeniçeri ü- meası on iki yaşında bulunan Su> tan Mehmedin Ehlisalibe karşı kö- yamıyacağını anladılar. Sultan Mehmet de vaziyeti kav- ramıştı. Çocük olmakla beraber müstakbel Fatih, zeki ve herşeyi müdrikti. Vezirler ve kumandan- lar Sultan Mehmet başta olduğu halde Sultan Muradın tekrar tah- ta gelmecini ve düşmanı karşıla- mmasını karar altına aldılar. Bu karar Üzerine Sultan Mura- da Manisaya atlılar çıkardılar. Sultan Murad ,şu haberi yolladı — Yoargunum, ihtiyarım... Deve Teti sizlere teslim ettim.. Oğlumu saltanata getirdim.. İşlerinizi biz- xat görünüz. Sultan Murağ gelmek istemiyor- du. Fakat, müstakbel fatih Sultan Mehmet çecuk almakla beraber babasının şiddetli bir cevap verdi: — Bğer ben, padişah isem em- Tediyorum. Derhal devletin başı- |o na geliniz!, Vatan tehlikededir.. Bu ahvalden fırsat alan düşm. istiğnesına pt yolde | v No: şündüm. Daha şimdiden hesaplıycr, buluşacağımız man çabuk gelmesi, havanili, alması için Allaha yalvarı Cuma günü saalin e kuvanı bir türlü yürümüyül atler geçmek bilmiyordu. k üç buçuk oldu. Evden çıktifSÖğl » ka sokaklardan, tenha yerl€iğl yi Taşlığa gittim. Maçka mestlğiil x| D1 geçip meydanlığa çıkıncı tan uzun boyunu gördüm. da içimde büyük bir ter yandı: Hemen tersyüzü d kaçayım gibi geldi. — Haş ilk defa korku ve bhicapla bir anda, bir arada duyl Fakat hayali beni cezbetli Tedim: ; Gazinonun kapısında arkf nük, şapkası elinde duruy? Maçka yolundan bekliyo kadar yavaş yaklaştım ki gĞÜ duymadı. Bir kaç saniye iri TÜN 1 tüssesini, geniş ömuzların! parlak saçlarını arkadan tim. Lâcivert kostümü N Tipi ne alımlı idi!. Ansızıl çevirdi. Bir kabahat ııııınmı, fnı:uklır gibi kili Ik akşamki kad Mıh ııcşclı fakat vakı adımda yanıma geldi. Elini ' «— O kadar teşekkür odtf dedi, Beni çok memnun Tokalaşırken gözlerimi bakamıyordum. - Hattâ pişmanlığım yine uyan kin © öyle ciddi, nazik ki: «— Müjgân Hanım dedi" burada görmelerinden Tum., İster misiniz ga: lim? .e ” İsmimi de nereden öğüü Birşey söylemeden ya rüdüm. Etrafı tahtaperdelerle © küçük, kameriye gibi bif öhr. dik. İskemleye otururket h şünüyorum: Adımı pııı’l öğrendi?, RALC Sultan Mehriedin V [ idi. Emir veriyordu. rad, oğlunun bu teb dertal vakit kavbetmf, lü ordusunu peşine | Şimşek sür'elile RW ve Rumeli ordusunu dıfım sür'atile Tuna ru yürüdü. y İşte müttefikler OT İ piştar kuvvetlerinin du bu Türk ordusü Sultan Muradin gelip başbuğluğu ©İ duda şayi te geldi. Ni 'tu, Türk erduk | ço / H leri çe | Anadoludar Rı.mt t P.J(ı! Sultan *" M ordüzüle Çanakkaif ÜŞ N | yük bir ardu le Pa n re A