7 Haziran 1941 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 3

7 Haziran 1941 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

UPA HARBİNİN | MESELELERİ kalâde za- nlar v itiyatlar tia bu seferki harp başlı- birinci derecedeki mevzu Zamanlara göre düşünce Ş Sülara bir istikamet vermek Olmuştur. Buna dair yazılan çok. Vakit vakit bunları ? Beçirmek lüzumsuz olmi- zamanların yaşıyan- diği fevkalâdelikler var. ait altındaki saadet ve ilik telâkkileri de bir kere İ değişti, yerini başka türlü e bırakmak lâzım geli ölgü bir zamana göre değiştikçe ölçüler de de- Nİ etmek lâzım ki bu değiş- Slay değildir. Hayattan da- İ? yüz beklenirse arzuya | A haller zuhur ettikçe tür- İmeller de uyanız. Fakat | bulunmak iktiza edi- avemet ve tahammül şey vardır ki öğrenil- yaştanberi ehem- diği halde bu mukave- mmülün arttırılması, ilmesi ciheti alınacak seren- | bırakılmıştır. Yas lnmı..... vekayiin insa- ltiği nice hakikatler var- gok kere bu hakikatle- n unutulduğu da olur. n rüzgürın önüne ka- ar yaprağı gibi veki oradan oraya giden, b bir kıymeti var. için tarihte büyük fi- üdafaasında da döğüş- Tdiği gibi insanın ken- | t korumakta da müca- alması kaidesi hâkim. n hal ise bu müca- çok meçhullerle dolu inden biridir. Bir- Hüşenler ise bu meçhülleri lehlerine bulup hallet- böna muvaffak olun- (da her suretle, bilhassa iyesi ile dayanmak dedirler. Meçhulleri mek harp vekayiinin Zekâlardan, tahammül de bir vücut göbi ha- tek olan cemiyetlen bek- sonra harp talihi tonunda nasıl bir çehre k—(ır.lemıyzn neticeye talihi bir çok şe- | Rörünür, görünmez hal mesi olacak. zamanlar yalnız şu B u . ü 4 A KELH tulur gibi midir?. El- L Pakat yermi sene ev- Yök meşakkat çekmiş ©- faya yeni sulh ve sü- M gelerek rahat edilece- / #tmeğe hakları vardı. bu olamadı. Muvakkat bir sükündan sonra en karıştı. | y vdıha ne kadar süre- | etle kestirmek — isti İehaneti bir tarafa dur me | de beslenen Amerikanın yardımı ise öyle müessir bir şekil alabi- | Bunlar oluncıya kadar geçen dev Muhtemel olanı çok u- Amumi harbin ortasında- Şöyle bir vaziyet be- tarafının müt- İ ROMAN: 24 Cinayet Davası Yazan : ETEM İZZET BENİC_E karıcığım yatağın i- | l şerit gibi akan bir | M yastığa yanağını | N Hün denük bir halde kaç yerinde kan ve M yorgan, yer yer Hülâ, bu daki- bi gözümün önünde. bile tatlıydı, ölmüşken V Gözleri yarı kapan- 'da oda hizmetçisi - bakacak, her W şeyi so- Sanki ev ve ben mez, kımılda- | olmuştüm, Belki | muvakkat bir | Bugün de 917 — 18 devresinin unutulmıyacak safhaları vardır.. tefikleri daha az, fakat daha mun- tazam bir halde harekel ettikleri için aralarındaki — teşriki mesai büyüktü. İngiliz tarafındaki müt- tefikler ise pek çoktu. Büyük bir kalabalık. Bu kadar çok müttefik arasında esaslı ve devamlı bir teş- riki mesal temini ne kadar zor ol- düğünü tecrübe göstermiştir. Kay- bedilen vakit ile para ve diğer za- yiat az mühlmn olmuyordu. Yanlış harekât yüzünden insanca verilen zayiat büsbütün başka. İngiliz ta- rafı bunu 917 senesinin 'sonunda iyiden iyiye görmüş ve edet iti- barile çok olan müttefiklerin har- bi neticelendirmek bahsinde rol- leri eski ehemmiyetini muhafaza edemediğini anlamıştır. Zayiat her suretle çoktu. Müt- tefikleri mevcut kuvvetleri ora- dan oraya muhtelif cephelere da- ğılmışlardı. Tatlı bir ümit halin- anek için aylar lâzımdı. Yeni dün- yadan Avrupaya ordu gelmesi çin uzun hazırlığa lüzum vardı. Hem müttefikler arasındaki teşi ki mesaiyi — kuvvetlendirmek lâ- | lâzımdı, hem de Avrupaya Ameri- kanın yardımını temin etmek. re, İngiliz tarafı için çok düşü dürücü olmuştur. E sebal ve tahammül zâfa uğrasay- dı, harbin kazanılacağı ümidi de bir tarafa bırakılsaydı ne olacaktı? | Bugün de İngiliz tarafı için 917- | 18 devresinin unutulmıyacak ci- hetleri vardır. Bu da neticeden kat'işyen ümidi kesmiyerek ça- olsa gerek. | zaten maaşları azdır. Vergi- HALK ÜTUNU lş Vı lııi Aıv-ı!. gihâyetler, temenni- ler ve müşküller Küçük bir kız münasip bir iş arıyor Ortamektebin 7 inci sınıfına terfi et- miş on iki yaşında bir kız fakir anne- tiğine bakmak üzere yaşı ile müttma- Bip bir İş aramaktadır. Bu şekilde, kü- Çük bir müstahdeme ihtiyacı olan — İş sahiplerinin Son Telgraf Halk - Sütu- nunda Şükrana bir mektupla — müra- caatları rica olunmaktadır İş arıyan kimsesiz bir genç ır nda Lise 2 inoi sınıfta bulü- nan Kimsesiz İzmicti bir genç acele iş aramakladır. Ticarethanelerde mües- veselerde yaz ve hesap işlerini deruh- te eder. Yazısı güzel ve riyaziyesi kuv- vellidir. Talip olaân muhterem iş sa- hipleri San Telgraf Halk Sütununda (X , V. Z) rumuzuna müracaat et- melidirler. Bu yıl Lise 11 e geçmiş genç bir kız iş arıyor &e Bu yıl lise 11 inci sınıfa geçmiş, himayeye muhtaç bir genç kum. Hem anmemle, küçük — kardeşlerimin — mai- şetlerini temin etmek ve hem de ha- yatımı kazanımak üzere yazıhane, mü- esseselerde kanaatkâr bir ücretle iş arıyorum. Bana iş vermek suretile bir ailenin geçimine en büyük bir. yar- dımda bulunacak olan şefketli iş sa- hiplerinin İütfen Son Telgraf Halk Açık Konuşma: Bayan Dilek: Gelen iş verme meklubunuz ve telefonla / bir mücsseseden yapılan teklifin adcesini bugünkü mektubunuzda — bildirdiğiniz adrese gönderilmiştir. Bayan — Müaliâ: — Mektubumuz — bü- gün gönderilmiştir ölüm geçiriyordum. Hâkim edebiyat ve tasvirdea u- zak kalmak istiyen bir tavırla yi- ne kısaca sardu: Ölümü polise siz mi haber verdiniz?, — Evet. — Bizzat mı?. — Hayır, Ayşeye söyledim, polis ç.ıııı dedim. O kapıcıyı, falan isini pelise gönderdi. Soura be- min de aklım başıma gelir gibi ol- du. Polis müdiriyetine telelen et- tim, Biraz sonra memurlar, müddel- W umumi geldi. Hükim yine sordu: — Siz Şükriyenin ölüsüne hiç dokunmuş muyrunuz? | — Hayır. İ Para yerine paralı cüzdan Bir gazetede okadum: İs- tanbul Maarif Müdürlü; ılbnıklep hocalarına dağıtıl- mak üzere, sicil cüzdanları tabı ve ihzar ediyormuş. Her hocaya bunlardan bir tane verilecek, hocanın mesleği girdiği günden itibaren, vâki olacak bütün hâdiseler oraya yazılacak.. İyi, hoş.. Ancak, bu sicil cüzdanları, hocalara para ile verilecek- miş. Bunun sebebi de, bu cüz- danları bastırmak ıçııı ıaluı- rinin yazılı bulunduğu bir defter, elbette vardır. Tahsi- sat yoksa, şu zamanda, bu üzdan işinden şimdilik vaz- geçmek daha mâkul olmaz mı?. Hocalar, verilmiyen es- ki kıdem zamlarını, mesken bedellerini, vakti gelince, za- man geçmeden terfilerini beklerken, ellerine böyle bir sicil cüzdanı vermek —hem de para ile— çok garip olur. İlkmektep — muallimleri lerden başka daha bazı şey- | ler kesilir. Gazete parası, ki- tap parası vesaire gibi.. Bü- tün bunlar iyi, lâzum amma, | hocanın şu hnyal pahalılığın- BÜRHAN CEVAT Yeni Verem paviyonları Haydarpaşa Nümune hastane - sine yüz kişilik, Heybeli sanator- yomuna da-200 kişilik bir pavi- yon ilâvesine karar verilmiştir. Sıhhat Vekâleli doktorlara bir lamim — göndermiş ve reçelelere memleketimizde bulunmuyan ilâç- ların yazılmamasını, bu ilâçların vasıflarını taşıyan yerli mamulâ. tın hastalara verilmesini bildir - miştir. DOKTOR (ÜKop Zayıf ve sinirli Bir çok kümseler zayıfı ve sinir- liyi mütleradif — telâkki — ederler. Yani zayıf adam mutlaka sinirli veyahul sinirli adam zayıf olur, zamnedilir. Gerçi zayıflarda sinirli çihazları zayıflarıa da, hekimlik bakımından her iki hal ayrı mü- tales edilir. Bunlar biribirine bağ- 1 olduğu gibL ayıı da olabilir. Deniz banyosu Jenlatik — mizaç- hlar için iyi ise de, sinirlilere ya- ramaz. Deniz banyosunda insanın evvelâ zayıf mi, yoksü sinirli mi olduğu ayırt edilmelidir. Halbuki - çocuklar için iş ber- akistir. Çocuk, ne kadur sinirli e- kursa olsun, deniz tedavlai ona iyi gelir. Hulksa sinirli adamilara de- niz banyosu tavsiye edilmez — Demek onu olduğu vaziyette | biraktınız. — Evet. | — Polislerin ve müddeiumuminin geldikleri vakte kadar cesede hiç el sürülmemişti değil mi?, — Ben sürmedim. Süren olmuş muydu?. — Bilmiyorum. — Slx cesedi me vaziyetlte gör- müştünüz?. — Üç yarası vardı. Sağ tarafına | yatıyordu. Upuzun uzanmıştı. Ağ- | zının kenarımdan kan sızmıştı. Ya- | ralarından kan akmıştı. 1 | Yatakta az u kan vardı, çok mu —Herhalde çok olacaktı. | — İyico tayin edemiyor musunuz?| — Pek kat'i şekilde birşey söy- | liyemem. Çünkü, çok dalgın, pe- rişan, hattâ bülkin bir haldeydim. | slerin, müddelmumina yanında bulundunuz. mu?, | — Kısmen bulundum. | — Kismen nerede diniz? — Odama çekilmiş ağlıyordum. | MAHKEMELERDE : Çayda mı, Parkta mı tanışmışlar ? * Çayda değil Gülhane Parkında tanıştık.. Kız bana aşık oldu,, ZELLELER — Hay sebep olanlar sebepsiz kalsıri inşaallah... Ben zaten se: ziyordum; bu işte bir bit yeniği | olduğunu anlıyordum amma, bu kadarını ne hileyim? Hiç böyle - &i aklıma gelir mi hemşire... — Yine haydi kardeş, ucuz kur. tarmışsın... Ya kızcağıza olanlar olduktan sonra aklın başına gel - seydi ne yapardın? — Onun halinden, kalinden bel . . Ben de sözüm ona kurnaz kadın diye geçinirim. Eloğlu ben. den kurnaz çıktı, az kal — Az kaldısı maz kaldisi yok.. n sağ olsun, kızın sağ olsun. Her şeyin başı can sağlığı. Bunları dinliyen ve bunlarla ay. ni sırada oturan üçüncü kadın sor- du: — Nedir hemşire, derdiniz ne. dir? — Soyulduk kardeşciğim, so - yulduk. — Evinize hırsız mı girdi? — Evimize değli, koynumuza hırsız girmiş de farkında olma « mişiz... — Anaa! O nasıl lâf? Hırsız in- sanın koynuna girer mi? — Girermiş de öte yana bile | geçermiş.. Girdi işte... — Ayıp değil ya hanım, vallahi anlıyamadım. Koynunuza uykuda mı girdi? — Yok efendim... nımıza damat girdi. — Hımmm! Şimdi anladım.. Da- mad diye evinize girdi.. Sonra eş. yanızı çaldı... — Ha şunu bileydin!. Amma, öyle olur olmaz eşyamızı değil; mücevheratımızı... — Ailah Allah.. Pek merak et- tim, Nasıl oldu da kandınız a ha. numcığım? — Kanmıyacak - şey değil ki... Kıyafetine baksan, lort gibi.. Eda- sı, zartı zurtu yetinde.. Bize ken. dini doktor diye tanıttı. Sözde A- danada doktormuş da, nikâhı dü. ğünü burada yapacakmış.. Düğün- den sonra da karısını alıp gidecek. miş... Sonra anladık ki dolandırı- çının daniskası, böcek hırsızı imiş — İyi amma, hemişreciğim, şöy. le bir defa olsun tahkik, tetkik yok mu? İnsan «doktorum- di - yince hemen inanır mı? - Kardeşciğim.. Bir çayda kı- | zım tanımış.. Ona doktorum de - miş. Bizim kız da söz de kur ; dır. İnanmamış.. İnanmayınca, ç karıp diplomasını göstermiş. Me- ğer, diplama da sahteymiş. Tarr nikâhı yapacağımız gün tpliği pe zara çıktı. O günden sonra da or- tadan kayboldu. Bir de bakalım k Kandırıp ya. Komodinin gözünden, kilidi kırış benim 'yüzüklerimi, küpelerimi boroşumu alıp da gitmemiş mi? — Vah vah vah! Mübaşirin seslenmesi anlatar kadını hareket getirdi. Fakat, hi lâfın arkasını alamıyordu.: — İyi ki nikâhı yapmamışız. Hükim suallerinin bu kısmını burada kesti. Başka bi sahaya geçli: — Katilin kim olduğunu ranne- diyorsunuz?, Ferdi; — Zannetmiyorum. Biliyorum: | Vedat. Dedi ve. bu cevabı verirken de, verdikten sonra da: | yorsunu: Der gibi hâkimin yüzüne bakı- yordu. Halbuki hâkim yine — bu nokta üzerinde suallerini sürdü- | — Demek katilin Vedat oldu- ğunda ısrar ediyorsunuz” — Biİr zan üzerine ısrar etmiyo- rum. O olduğunu mühakkak bi- liyorum, — Görünüzle gördünüz mü?, — Hayır., — Şükryeyi öldürürken kulağı- l ttiniz mi?, Hâkimin bu sualler ve Ferdini: cevapları mahkeme içinde heye- çan uyandırmıştı. Vedadın da yü- T onu öldürebileceğini sanmıyorduk. * | Bunu Vedadın para çekmesi için kâhi yapsaydk, bir de şimdi o işle uğraşacaktık.. Kızı ayırmağa ça balıyataktık. Mahkemey çağırdı. | lar.. Arkasını şönra anlatırım hem- şire, dodi ve mahkemeye girdi. Diğer iki kadın da — A, doğrusu meri de dipliyelim, dediler. salona girdiler. Maznun damat namzedinin ar. kasında bir jandarma duruyordu; yani mevkuftu. Yakışılkı, temiz kıyafetli, otuz yaşlarında kadar | görünen birisiydi | Evvelâ davacı kadın söz aldı — Bu delikanlı, kızimle, bir çay ziyafetinde tanışmış... Bu «dokto- Tum: demiş. Biribirlerini beğen « | mişler.. Birkaç defa konuşmuşlar. | Sonra kızım bana açtı. | — Vallahi kızım, ben karışmam.. Sen isteyip — beğendikten sonra | evlen.. Sonra da benim — başıma | | | | li şey.. Biz. | Onlar da bitip dır dır etme! Dedim. Meğer benim başıma gelecekler varmış... Hâkim müdahale etti: — Böyle uzun, lüzumsuz sözleri | bırakın. Benim soracağım suallere cevap verin!. Şimdi, Fahri, kızı. nızla evlenmeğe talip oldu. Tam nikâhı yapacağınız gün ortadan kayboldu.. Bir de baktınız ki el- maslarınız çalınmış, Bunun aldığı kanaatindesiniz, öyle mi? — Öyle efendim.. Yalnız, öğleye doğru bu evden çıktı. Öğleyin bir tanıdık geldi.. Lâtife hanım... O- nun biraderi bir gün evvel kızımla Fahriyi sokakta görmüş. Biraderi vaktile avukattı — Aman hemşiyerey söyle. Lâ.| mia'yı sokakta birile gördüm. O adam meşhur sabıkalı hırsızdır. Kızcağızı kandırıp dolandırır. Ku. lağnda bulunsun.. Kıza günah o- lur.. Demiş. Hatuncağız da yeme- den, içmeden, o sabah bize geldi bunu — söyledi. Bir de baktık ki, komodinin li kirilmiş.. Elmas- lar çalınmış... Hemen karakola, aradılar, taradılar; nihayet, Eski. şehirde yakalamışlar. Kadının söyledikleri zapta geç- ti. Hâkim maznuna sordu: — Fahri.. Hakkındaki iddiayı bi- liyorsun. Burada da davacıyı din. ledin. Bu söylenenlere ne diye - ceksin? — Btendim.. Bunların hepsi ya- lan. Evvelâ, ben bunun kızını çay- da değil, Gülhane parkında tanı. dim, Kız bana âşık oldu.. İzdivaç teklif etti. İşim gücüm olmadığını, sabıkalı olduğumu, hepsini söy - ledim. Ne olursa olsun, evlenme- ge razı olduğu — cevabını. verdi. Belki, agnesine, doktor olduğumu v söylemiş, bu suretle kandırıp rızasını almıştır. Evlerine bir iki defa gittim. Fakat günü birlik. Günlerce, gecelerce kaldığımı id- Ha ediyorlar.. O da uydurmadır. Sonradan ben izdivaçtan vaz geç. m. Kendisine bir mektup yaz « m. Buna muğber oldular, Bu if- (Devamı 5 iaci Sayfada) zünde meş'eli bir görünüş vardı. | Sanki dilinin söylemek istedikle- rini gözleri anlatıyordu. İ — Görüyorsunuz ya. Bilmeden, görmeden, beni katil yapıp - çık- tılar?. . | Hâkim bir sual daha sordu: — Öldürürken görmediniz, içit- mediniz. O halde onun katil oldu- una nasıl inanıyor ve hükmedi — Şükriye ölümünden önce bu âkıbet üzerinde herkesi hazırladı. Vedadın kendisini öldüreceğini bi- | liyordu, öna inanmıştı. - Bundan herkesi haberdar ct Fakai, ne yazık ki, biz bunu cid- di karşılamadık, onu iyice muha- faza etmesini bilmedik. Vedadın tehdidi bu kadar ileriye götürüp | palavra yaptığı şeklinde karşılı- yorduk. | kriye öldürüleceğini sizden | haşkalarına da söylemiş miydi?, | kaç ay evvel, Suriye sdoğurabileceğini kaydederek bilâhare | zai, Nişantaç Rukiye upartımanı Ne Diyorlar? İKDAM B. Abidin Daver «Suriye meselesi ve İngillerer islmi: bugünkü baş yazı- ancselesinin taraftarlarına işgal ettirmektir. — Eğe İngiliz gizli teşkilâtı iyi çah bu işle Suriyelilerin de yardır de etgek mümkündür. Çünkü, sömür- geci Pransa, Suriyelileri uldatmış, on- lara vâdettiği isliklâli vermemiş, faz- la olarak Fransiz şirketleri Suriyeyi | sovana çevirmişlerdi. Dah halkı, ancarnuajyetsilik: ” 'pek giddetli lerdi. Eğer İn- | gilizler ve hür Fransız taraftarları bu | zemin Üzerinde iyi çalışmışlarsa, Su- | riyeyi dışarıdan ve içeriden yapılacak | bir hamle ile ele geçirmek pek müy- idaremne karşı De yapacağını, şu bir * göceceğiz. Suriye me- | 'aran İngiliz — artık daha — uzun | ede kalamaz; şu ve- ya bu şekilde bir ” netlceye varmak mevkrindedir.» demektedir CUMHURİYET | B. Yunüs Nadi eİaşe — tecibirlerimle ve halka ali vazifeler» klmli bugünkü baş yazmında hükümetlin hallın atba- # Deraber yürüyerek biribirlerini ik- mmal elmedikçe iaşe İşlerinin tam mü- Kemmeliyekle yürüyemiyeceğini söyle- | mekte ve bilâhare: eHükümet ötedenber, lâyik olduğu dir. Hububatın mübayaası ile iaşe işlerine Gvemmiyeti vermekte- umümen — hükümetçe an bir istikbal — için eriniyet altında — bu- | iaşe vaziyetiz hunduruli hepimiyz görüyor zarurl — ihtiyaçları hangi bir. endişeye mnahal yoktur.r Dedi hrimide bazı va- tandaşların lüzümsuz yere fazla ek- mek almalarını tenkit etmekte ve bu mânasız — hareketin - vesika — usulünü düşmükliğimize gunları yazmaktadır «Halkın münevver bir hamiyetle ebhemmiyet vereceği bir noktaya da işari etmiş olalım: Her şeyin ve bil- basa ekmeğin istihlükinde tasarmuflu hareket etlmek ve büylelikle her gün- kü — sarfiyatımızdan actacak ekmek parçalarını — firınlatarak — peksimete kalbettiş bulünmak. Bunlar — daha mühim ihiyaç günleri için çok kıy- metli yedekler teşkil eder. Hükümetin hububatla mamulâtında Stoklar teşkili için aldığı kararın isa- beti kat'ldir. ve bu stok işini — yavaş | yavaş hububattan gayri gıda madde- lerine de teşmil etmek faydalı olacak- | üra VATAN B. Ahinet Emin Yalman «Üsul bil- miyen adam aranıyor» isimli buzünkü | Amerikanın silâhlanmak ve İngöllereye tesirli su- rekle yardım elmek için çabuk iş gör- meyl, iyi ve tesirli xureile zayeye ax rılmayı zarari saydığımı, fakat — asul- lere alt istibidlat, memur kafası — gibi zibniyetlerin çabuk İş gönmiye zi | olduğunu söyliyerek: #Amerika hükümeti, milli müdafsa- | ya ait maksatlarla inilyarlarca — dolar kaymetinde siparişler vermiye hazırla- manca salin alma komisyonları, türlü türlü hazırdan para kazanmak istiyen her türlü adamlar, canli bir faaliyet ve analar devresine hazırlanmışlardı. Şartaâme — yazıp çizmeyi, mukavele kaleme almayı, münakasa — usüllerini idare etmeyi bilen memurlar, bunlark çatmak vasıtalarına alışık olan İş damları, kendilerinin mumla aranaca- d bir devrin geldiğini sanımıştardı. Halbuki gidiş biç te öyle olmamış- fır. B. Rüzveli, ameli zekâsiyle haki- katlerin Üstünde durmuştur.. demek- Jedir, — Herkes biliyor zannederim, avukat beyler size onların adları- | ni yazdırmış olacaklar. Geldiler, buradalar, kendilerini dinliyecek- siniz, Fakat, müsaade buyurursa- miz bu hususta bendeniz de bazı ismler kaydettirmek istiyorum, — | Hâkim: — Bunların cinayet hâdisesile u- zak yakın alâkaları var mı?, Diyey sordu. Ferdi: — Bunlara da Şükriye öldürüle- çeğinden korktuğunu söylemiştir. Herhalde Şükriyedem işittiklerini gelip burada söyliyeceklerine em- niyetim var. Dedi ve adlarını sıraladı: — Münevver Hanum, Şişli Ne- catibey 45 numar, Ali Şükrü, Bo- monti Serdar apartımanı (5) nu- mara, Rıdvan, Bomonti Ayazağlu apartımanı (3) numara. Halil Se- (8) numara. Müşlak, Maçka Hosar | apartımanı (2) numara. Müzey- yen Hanım; Şişli Hürriyet apare timanı () mumara, Carkası Var) Sevincinden ölen adamın lınyoıl Sefaletten Yer yüzünde öyle bir yani hâdise — vukua gelmiştir ki, mdi, bu mesele ile meşçul.. sanlar, sevinçten de ölebilir- Çok şükür Allaha ki, bizim | ölümümüz, böyle bir sebep- ten olmıyacaktır. Çünkü, Al. lah bizi sevindirmiyor ki?, Neyimize sevinelim de öle- lim?. Allah fakir fukarayı sevin- dirmek isterse, eşeğini kay- bettirir, sonra tekrar buldu- rurmuş!. Fakat, zenginlerin sevinç sebeplerine gelince, onlar, büsbütün başka... Me- selâ, bir apartımanı vardır, bir de kotra alır. Bir kotrası | vardır, bir de yat alır.. Sevinçten ölüm nasıl olur?, Bu işi ben, düşündüm, dü- şündüm, şu netiçeye vardım: Sevinç bir heyecan ve ha- lecan ifadesidir. Fazla sevinç U duymak, fazla heyecanlan- maktır. Fazla heyecan ise, insanın kalbine dokunur; kal- bi durur ve adam ölür. Amerikada Meksiko şeh- rinde, ebedi küreğe mahküm olan bir suçluya, adamcağız tam 40 yıl hapis yattıktan sonra, şu tezkere geliyor: «— Sizin suçlu olmadığı- nız anlaşıldı, beraet - ettiniz. Derhal uhhyı ediliyorsunuz. şında iken girmiştir ve şimdi tam 60 yaşında bir ihtiyar- Bu geçen 40 gençlik ve ol- gunluk senesi, adamcağızın özü önünde canlanıyor.. Bir- den çıldırıyor, feryada baş- hyor, etrafa saldırıyor; ni- hayet düşüyor ve ölüyor. Bu hâdisede, zavallı talih- iz adamın duyduğu sevinç az değildir. Bir hapishane | hücresinde ölümü bekliyen insanın, hiç beklemediği bir ânda hayata, hürriyete ka- çük bir ümit ışığı yok iken, | bütün ümit ve saadetin, bir- den, bir güneş gili karşısın- da doğması!.. Zavallı adam!.. İhvimal ki, onun rubu, şimdi, ebediyen hapishanede mahküm kal. mayı tercih ediyordur. Eğer, hürriyet ve hayat, bu kadar ani olarak karşısına çıkma- saydı, muhakkak ki, o izbe hücrede daha çok yaşıyacak, teneffüs edecek, demir par- maklıklı pencerelerden ol sun, daha uzun müddet gü- neşi seyredebilecekti.. K SA.I!T Birimizinsenni GemizeDERDİ, Beyazıt'ta kaldı- rılan dinlenme sıraları! «Beyazıl havuzunun etrafında- ki saralar kaklırıldıklan — sonra Civar halkı bilhassa akşam üstle- Ti hava alıp dinlenecek bir yerden möhram kalmıştır. Buraların ya- kınında Fatih Parkından — başka umüml bahçe de - olmadığından Belediyenin havuzun etrafını. ba- Ti bu mevzimde olsun Mralar ko- yüp halkın istirahatini temin et- meşi cok yerinde bir hareket ola- caktır.> SON TELGRAF — Okuyucu- müzun bu baklı ölleğini - Beledi- yenin ehemmeretle aazaiı dikka- tine koyuyoruz.

Bu sayıdan diğer sayfalar: