(©) Az evvel tanıştırdınız, amma, ha- tırımda kalan şey, yalnız bir ga- rip isim...> «— Neliyi mi soruyorsun?.» «— Onun adı Neli mi?.. «— Evet.. Nelinin ashı da Neclâ. Fakat, o, daha ziyade Neli, diye çağırılır.. Kendisi de, bu isimden haşlanır..» b «—— Güzel kadın.. Kimin nesidir, bu hanım?.» Bu suale muhatap olan kadın, erkeğin kulağına eğildi: «— Mühendis ve müteahhit seyin Şevketin metresi.. «— Ya?, Allah sahibine bağışla- sın.. Hüseyin Şevket Beyefendi burada yoklar mı?.» «— Bir iş için Ankaraya gitmiş. Perşembe treninden çıkar.. Masanın en yaşlı erkeği, Devlet Şürası azalığından mütekait Sab- Ti Doğan, bir müddet, pistte dan- sedenleri seyretli. Neli az evvel oturdukları masa- min önünden geçiyordu. Başı, dan- - settiği delikanlırın omuzuna da- yalı, genç adamın hsil fisil an- İattığı şeyleri dinliyordu. Sabri Doğan, yannda oturan ka- ına tekrar sordu: > «— Peki, bu delikanlı kim?. «— Dansettiği çocuk mu?.» «— Evet!.. «— Komşularının oğlu, canım.. Adnan Kaya... Harp dolayısile, | Selira OT VASAĞ ( A aa tahallekla'yanda bire doi — Yazlık — tuvaletlerini | P Etlenlerden... Meşhur avukat İ Celâl Yamanın oğlu... göstermek için haftalardır sabır- sızlanan genç kadınlar, sporcu * enç ağlam, Nelinin koyu ye- Şil gözlerine baktı: — Balalayka ne güzel değil mi, Hanımefendi?.» Genç kadın, hulyalı gözlerini | gökyüzüne doğru kaldırdı. Bu ba- kışta efsane ve rüya dolu idi: *— Güzel. dedi.. Çok güzel. He- le bu akşam..> e— Bana da öyle geliyor. Bala- laykayı, asla bu kadar zevk — ve neş'e ile dinlemedim. Ve bu tan- goyu, hiçbir zaman bu derece bü- | tün hislerimle oynam: Adnan Kaya, bir aralık gözleri- ni, bir güvercin gibi soluyan genç kadının dantelli göğsüne dikmiş- tüi. içinde, otelin terasında — birer Kleopatra edasile dolaşıyorlar. Sıcak bir gece. Ay, sularda Baygın yatıyor. Tü uzaklarda, bir garpinin silueli martı gibi süzülü- yor. Balalayka çalıyor.. Sevdalı gençler, başı dönen genç kazlar, çift çift pistte göründüler. Lilinin dağımık ve kıvircik saç ları kemanının üzerine dökülmüş; yay, tellerde her akşamdan daba Çok kıvranıyor. Balalayka çalıyor.. Pist dolu.. | Yuvarlak omuzlu ,yuvarlak sırtlı, delikanlılar.. İncecik, tül dantel elbiseler içinde, genç kızlar.. Dönüyorlar, balalayka çalıyor, | | genç kızlar, bu akşam gazinonun ; | | | dönüyorlar.. Manlâandı; «— Hanimefendi.. Demindenbe- zi ri, ne harikulâde bir kadın oldu- adami siğarasından bir | Bunuzu seyrediyorum Hefes çekti. Karşısında otu- | — Neli bir kahkaha attı: ran dolgün göğüslü — kadına « Yok canım?.» le dedi: «— Evet.. Buna inanın!. Genç kadın omuz silkti: «— Hiç farkında değilim..» Delikanlı, komplimanlarının te- sirini görünce, cesaretlenmişti: *— Ne güzel, değil mi hanım- Genç kadın masada' sturanların arasında, ötekileri sahte bir pır- Tanta ayarına düçüren, göz kamaş- « Diyebilirim ki, bu gece, ba- tırıcı haşmetile parlıyordu. lanün en muhteşem kadını sizsi- «— Evet..» dedi, niz. Etrafınıza bakınız. Bütün Evet, derken, gözlerini öyle bir | gözler sizin üzerinizde.. Ve ben, sizinle dansetmekten, bilseniz ne tatlı yumuşu vandı ki, genç adam, büyük bir zevk duyuyorum.. Âde- bu zarif mahlükun, bu kadar u- zun ve kivir kivir kirpikli oldu- | ta, gururlanıyorum. Nel ğunu ilk defa görüyor gibi hayret | — *— Bu kadar fazla Adnan Bey.. etti Mübalâga ediyorsunuz..> «— Hayır. Bütün samimiyetim- le söylüyorum. Siz, bu gece, balo- * Onlar, dansa nun en güzel kadınısınız, Hanım- Masanın en yaşlı erkeği, yanın | efendi!, Bu akşam, burada, — bir daki kadına sordu: harikulâdelik arandığı zaman, ilk hatıra gelen siz oluyorsunuz..> «— Kimdir bu hanım, kuzum?. BÜYÜK HİKÂYE alalayka Çalıyor... ( Yazan: REŞAT FEYZİ | Neli bir kahkaha daha savurdı sonra, genç adamın kulağına sıldar gibi: &— Neden çok heyecanlanıyör- sunuz, Adnan Bey?.» «— Evet, çok heyecan duyuyo- Tüm..> «— Anlıyorum.. Eliniz bile tit- riyor.. O kadar titriyor ki, avucu- muzün içinde olan elim bile bu t zeldir.. — Hatta ...... Evet, hatta, siz bile... Karanlık, bütün © es- rarlı güzelliğinize daha manalı ve daha başka bir sır katıyor, Gözle. rinize bakıyorum.. Hayatımda, bu parıltının — benzerini gördüğümü hatırlamıyorum., Genç adam, genç kadına daha çok sokuldu. Sanki, başkalarının duymasından korkuyormuş gibi: Teyişten kendisini kurtaramıyor... «— Neli, dedi. Müsaade eder «— Hayatımda bu kadar fazla | misiniz, size: «Sen» diye hitap e- heyecanlandığımı hatırlamıyorum, | deyim.> Hanımefendi?.. Hay hay.. Nasıl isterseniz» «— Çünkü, size söylenecek o ka. dar samimi hislerim var ki, bun. ları, ancak, «sen» diye hitap etmek cür'etini kendimde gördükten son-. ra ifşa edebilirim.» Neli, ayağını iskemlenin üze - rinden çekti, Genç adama sokül. du. Yavaş bir sesle: «— Ben bu hisleri biliyorum, N eli yarı müstehzi bir eda ile, ve delikanlının gözlerini arı- (yarak sordu: «— Çök mu?. Bu kadar çok mu beyecanlanıyorsunuz?. Vah vah.. Ürzüldüm, doğrusu..> «— Alay ediyorsunuz, Hanım- efendi?.» « Hayır, hayır... Sıhhatinizle alâkadar olmak istiyorum. Müsaa- de etmiyor musunuz?. Çünkü, bi- Mirsiniz ki, fazla heyecan çok fena Adnan Kayanın yüzü, birden | — “— oe canım.e mahzunlaşmıştı: Ki Genç adam, güzel kadının elle. “',—Mkk"“"'m"mm"" rini tuttu. Avuçlarında sıkarken Dedi. murıldandı: Seni seviyorum, Neli..> «— Bana kur yapıyorsun.. Bili. yorum..> Hayır, seni çok seviyorum, Fakat, bu ses, boğuktu.. Üzün- tülü idi. Genç adamın alnında ter tane- leri görünmüştü. x Nel Gönlüm, hislerim, sana öy- le muhtaç ki.. Biran yok ki, bu Orkestra durmuştu. Neli ve Ad- | ihtiyacın verdiği ıstırapla kıvran- nan, az evvel oturdukları masaya doğru yürüyorlardı. mıyayım.. Kendimi teselliye ça - Taşıyorum.. Ümit etmek istiyorum Neli: ki, bir gün, bir an gelsin, sen de «— Bu akşam, ne kadar sıcak..» | benim yanımda olmak ihtiyacını dedi.. duy, içinde.. Bilmiyorum, beni se. &— Evet, Hanimelendi..» » e— Adnan Bey, ister misiniz, denize uzanan şu terasın üzerine doğru yürüyelim? . «— Hay, hay Hanımefendi. raz hava almış oluruz. Fakat, siz vebilir misin' ango bitmişti. Müziğin bir. den durması, onları, adeta, | bir rüyadan uyandırır gibi olmuş- | tu. Gazinoya, otelin önündeki ta- üşümiyesiniz?.. Tasa doğru baktılar. Genç kadın güldü: Hoparlörde birisi konuşuyordu: « Ben mi?. Siz kendinizden | — *— Alo, alo... Sayın bayanlar, korkunuz. Zaten, bu akşam fazla | baylar.. Şimdi numaralarınıza dikkat e- Giniz.. Sürpriz başlıyor. Çok zen. gin eşamiyonlardan size de bir şey Ççıkabilir. Bu gece şansınızı dene. yeceksiniz.. Gazinodan doğru bir uğultu ge. liyordu., Birçok kimseler, yerle - heyecan geçiriyorsunuz.. Bakınız, ben hiç terliyor muyum?. Az ev- vel içeride terliyen sizdiniz?.» Yarı loş, nisbeten tenha, denize uzanan terasın üzerine doğru yü- rüyorlardı.. Tü, uca gittiler.. Birer tahta iskemlenin üzerine ayakla- N rını dayadılar. Yanyana, amuz ©- Muza, denizi seyrediyorlardı. Orkestra, yeni bir tangoya baş- lamıştı. Plâjın önünde bağlı duran boş sandallar bile, sanki, bu se- sin ahengine kapılarak, oynar gi. bi idiler, U zakta, Adalar, bir ışık ve rüya memleketi halinde sı- ralanmıştı. Aşağıda, kumsalın ke. Neli uzun sükütu bozdu: «— Ne güzel Adnan Bey?.» «— Çok güzel..» e— Gece daha güzel.» deniz değil mi rinden kalkıyor, güle oynaşa, nu- maraların çekildiği masaya doğru gidiyordu. Hoparlördeki adam tekrar ko. nuşmağa başladı: «— Alo, alo... Biletlerinizi ha - zırlayınız.. Masanızın üzerine ko. Yyup dikkatle dinleyiniz.. Numara. lar çekilmeğe başlanıyor.. Yalnız, bir noktaya dikkat!. Kendilerine hiçbir şey çıkmıyanlar müteessir olmasınlar.. Onlar, şanssız demek değil Belki, onların şansı daha büyi ir. Evet,, Onların... Konuşan adam, bir an durak - ladı., Sonra, gülümseyerek: «— Evet.. Onların şansı daha büyüktür... Onlar da aşkta kaza. nacaklar..> «— Geceleri, herşey daha gü. zini mağlüp edip Gzimeli c bur ettile: virlerinde Atina ile düşmanları a- rasında mücadele ve muharebele- Son Telgrafın Tarihi Tefrikası: 83 TUNA BOYUNDA —— ——— TÜRK ORDULARI Tuna üzerinde ikinci bir Türk sillesi başlamıştı. İhtiyaten de Macar | kralı Sigizmundu beraberine ala- ! rak hafi bir ittifak vücüde getir- mişti. Sırp kralı ile Macar kralı ara- sında Osmanlılar aleyhinde akdö- luhan ittifakta Macar kralıha Tu- na üzerinde bulunan Kolombaç (Güvercinlik) kalesini vermiş bu- lunuyordu. Bu kale Osmanlılara galebe çalındığı takdirde Macar- “Jara verilecektir. gan talep etti. Yeni Sırp kralı Yorgi kendi kuv- vetine güvenemediği için Sultan Muradın himayesine iltica etmiş- tir (H. 832). Kral Sigizmund büyük kuvvet- lerle Tunayı geçip Kolombaç ö- hüne gelmişti. Sultan Murad da Sinan paşa #le Rumeli askerini Tuna boyuna | ve Macarlar üzerine gönderdi. Sultan Muradın orduları Sinan Sırp kralı vefat edince Macar | paşa e olarak Tuna kralı Sigizmund Kolombaç kale- | üzerine B ve şiddetli — bir ginin teslimini yeni Sırp krailm- | muhrebeden S0nra Macar ordula- Macarlar bu selöz ğe Tuna üze- İ Te sebep olmuş bir şehirdir. -Pek Tinde bir Türk sillesine maruz kal- | çok defalar tahribe B mışlardı. Türk orduları Tuna boy- | Mücerret bir körfez içinde zengin lama hâkim olduklarını göster- | bir kıt'anın kenarında bulunduğu mişlerdi. için kendini çabuk toplamıştır. Büyük İskenderin kumandanla- rından Ksandr İskenderin hemşi- resi bulunan zevcesi Tsalanis na- mına olarak ismıni değiştirmiş ve Sultan Murad, Kolombaç kale- sini zapt ve temellük etti. Sırp krallığı eskisi gibi Türklere ver- gi ve asker verir bir dominyon ha- Tindeydi. 'Türkler Tuna boylarına, Bulga ristana, Ulahistana (Romanya) Sırbistana hâkim oldukları halde Selân:k ve Mora havalisile Arna- wutluk tarafları ellerinde değildi. Bilhassa Selâniğin vaziyeti birçok ahvalde Türk ordularının hare- kâtına engel olduğu gibi orası â- deta bir fesat ocağı halindeydi. Ayni zamanda Selânik Rumelinin iskelesi ve müham şehirlerinden bireydi. Selânik şehrinin evvelce izmi Halya, Terma idi. Bazıları Halya, bazıları da Terma derlerdi. Selânik, Yunanistanın ikbali de- ecnebi isimlerde Tsalonik olarak söylenmiştir. Türkler de bu ismi muhaffef olarak Selânikleştirmiş- lerdir, Makedonya ıuıııı;]ııe gup ve rk imparatorları Selâniği :ırladt. Bu devirden kalma bir çok eserler mevcuttur. Selânik birinci defa olarak Bi- rinci Sultan Murad (Hüdavendi- gör Gazi) devrinde — Veziriezar Hayrettin paşa ile Evranos bey ta- raflarından fetholunmuşken bilâ- hare dahili kargaşalıklarımızdan istifade olunarak Bizans impara- toruna iade olunmuştu. 6 | - 4 Yazan: HALÜK CEMAL ğ Ş Ğ ü İçim şimdiye kadar duymaa Gazinoyü bir kankaba “tatn | Dambaşka bir hisle gıcıklaNItsı î:g::d’” Arkasından bir alkış | GN L L li için bir | — «— Peki... Ne yapacal Z . | çok şeyler söylüyordu. Fakat hiç | Bey?.» v Numaralar çekilmeğe. başlan - | ( Li L — ralacağız. Dt va evdekilerin halini; saatler ilerle- — Nerede?, At z yip de gelmediğimi görünce bin — Otelde!, çW 8 5“:&* numâran Var , | l L L Okla kıvranarak göce $0- | — Bu cevap o kadar ati ı kaklara ,karakollara düşeceklerini | cak, boğuk bir kelime üze bic*k'şh':“'"v çantasından küçük | L L im uğultular içinde | — Lâkin?. - '. Ş, hhğı"“'ı “4'- 5 tarumar soluyordum!. Diye kekeliyebildim!. — ği Bal) — H vri> Birden çılgınca bir arzu içimi Gülümpedi. Tabit, baflli y e Nağkallişı kamçıladı: den bahsediyormuş gib” yğüm.. «— Dinliyelim, öyle ise.. Bura. | — — Bir sandala atlıyarak, Malte- | - — Başka çare var MA y dan iyi duyuyor musun, Neli?.> —| Peye geçmeki, Suç aha yavas YUĞURM «— Evet.. Evet.. Burası daha iyi İçerisi sıcak ve kalabalık...> Genç adam, dikkatle, — Neli'nin, numara yazılı kâğıdı tutan, ellerine bakıyordu. Uzün, mevzün iki el ve iyi kesilmiş, iyi cilâlanmış tır- naklar. dnan Kaya, sonra gözlerini, genç kadının saçları üzerin- ge dolaştırdı. Neli, kulağı, okunan numara . larda, gözleri elindeki küçük kâ ğitta, genç adamın mütemadiyen kendisine baktığını hiç farketmi- yor gibi görünüyordu. Susuyorlardı... Adnan Kaya, içini çekti; sonra, hatif bir se: Neli, dedi, şu, hoparlörde ko- nuşan adamın sözlerine ne der. sin?..> Genç kadin birden kendine ge- Ah bu kabil olsal, Şu dört bir tarafımı saran denizden kurtulup karşı toprağa ayağımı atsam!, O- radan trenle, arabayla, hiçbir va- sıta bulamazsam yayan, yürüye yürüye evime, yuvama koşacağım. Anneciğimin kucağına atılarak hıçkıra hiçkira herşeyi anlataca- Bam., Af diliyeceğim!. Bunu Hikmet Beye söyledm: «— Belki bir sandal bulabiliriz!. Ne olur arıyalım bir kere!.» diye yalvardım. Cevabı ümidimi daha lüşündüm yav- Tucuğum. dedi. Fakat; çok kaza olduğu için sandalla karşıya ge- çilmesi yasak edilmiş... Hiç kimse kayık vermez!.. Öyle bitkin, o kadar hurduhaş idim ki aldığım karşılığın muha- kemesini yapamadım. Sadece da- lir gibi: ha bihuş bir halde: e— Ha, evet. Cidden şık.. Fev-| — .— Ya?. diyebildim!. kalâde bir şey..> Şimdi birşey düşünemiyor, tır- «— Sen, bu sözlerden ne anla- din, Nelifa e— Hiç, bümem. «— Bana öyle geliyor ki, bu ak- şam çok az numaraya sürpriz var.» «— Çoğu baş, deseni <— Evet öyle.. Öyle, ansma, 8. darnın iddiasına göre, onlar da ka- zar Neli bir kahkaha attı: «— Fakat aşkta değil mi?.. — Bravo!...> Genç kadın, sol kaşını yükarı kaldırdı; Adnanın gözlerini ara- yarak: «— Fakat, boş şey. Diye mın!dınğ... umaraların çekilişi bitmişti. Neli'nin — numarasına da, Adnanın numarasına da hiç bh'ıcy’ * Vakit, gece yarısını Üç dört saat geçiyordu.. Gazino gittikçe tenha. laşıyor, artık, herkes uyumağa gi- diyordu. Ay, gökte kaybolmuştu.. Hafif bir serinlik çıkmıştı. Deniz, | saatlerdenberi ilk defa ürkek çır. pontılar halinde ses veriyordu. Karşı ufuklarda küçük beyaz bulutlar kümeleniyor gibi oluyor, gök, yavaş yavaş karanlık elbise. sinf soyunuyordu. Plâjın sol tarafındaki kabineler önünde, — kendisini iki kuvyetli kolla omuzlarından tutan Adnanın boynuna yetişip, dudaklarını da- ha hırsla genç ağzına ver. mek için, Neli, topuklarını iki üç parmak yerden kaldırmıştı Denizin ta uzaklarında, şarkı snylly-nl Nhlsılıı mynniu tan Mehmet zamanlarında dahi birer kere bu şehir elde edilmişti. Fakat Timurlenk beliyesi sıra- sında tekrar Rumlar şehri almış- lardı. Sonra Selânik Venedikliler tarafından işgal edilmişti. San e- larak Selânik Venediklilerin elin- de bulunuyordu. O vakitler Venedikliler şimdiki İngiliz imparatorluğu gibi muaz- Zam bir donanmaya ve müstemle- kelere malikti. Zengin ve tüccar bir devletti. Sultan Murad ,Selâniği Venedik liler elinde bırakmamağa — karar verdi. Hattâ padişah, son defa İz- miri Cüneyt bey elinden zaptettik- Selânik şiddetli sürette Veno- | — Fakat Venedik ten wnı'aı bütün etraf hükümetle- | gdixliler ve Rumlar tarafından mü- | billero yın:şımuh rinin elçilerini kabul ettiği sırada | dafaa edildi. Fakat Türk ordula. | niz üzerinde gezer Oldi Uf" Venedik elçisini ve heyetini ved- | rimin taarruzlarına dayanamadı (| ve Rumeli ,amıım ski; detmişti. Telâş eden Venedik he- | 'Türkler kahren ve cebren kalelere | ordüsile bağlıydı. Vi ,,# ” men padişaha kıymettar hediye- | girdiler. Venedikliler gemilere bi- | denizei ve tüccar bİF ler taşıyan bir sulh heyeti gönder- nip kaçmıştı. larından kara mu! mişti. Fakal Sultan Murad bu he- yeti de ve hediyeleri de reddeyle- mişti. Sultan Murad, Venedik elçileri- Yıldırım Beyazıt ile Çelebi Sul- ne şöyle bir cevap vermişti: naklarımla avucumu, parmakla- rıra didikliyerek hiç bir çare bu- lamamak azabile daha şiddetli ağ- liyordum!. O; gözyaşlarımı, buhranlarımı teessürle karşılıyarak: «— Ne yapıyorsunuz. Müjgân Hanım. diyordu. Rica ederim sa- İin olunuz. İskeledeyiz; herkes bize bakıyor. 'Hem ben yanınızda olduktan sonra neden borkuyor- sunuz?. Burası Ada., Emin bır yer bulunmaz ki.. ne yapalım oldu.. Vapuru kaçırdık bir kere! » Bunları öyle mukni bir ahenk ile söylüyordu k)... Dakikalar ilerleyip teselli ettik- çe endişelerim yavaş yavaş da- ğldı, bir parça kendime gelir gibi aldum, Nihayet müşfik sesinden ve sevgiden aldığım cesaretle ba- Ü şimi kaldırıp islak gözlerimle, tit Yiye h(nye sordum: gidelim de yer ayı Otel odası.. » Bir genç kizın, bem Öt Bibi daha şimdiye kadar W7 sini evinden dışarıda; Ki da, akrabasında bile gĞÜĞ n yedi yıldır bakir vüetkli kek eli değmemiş, dud sünde en küçük bir ter zinmemiş kızın yabancı bir otel odasında bir erkt” de sevdiğile, ilk âşığı ile t Bu tehassüsle dam beynime bir ateş çıktı. İÇİ? ye kadar duymadığım $! başka bir hisle gecikl duğum yerde bütün vüc triklenmiş gibi titriyof, Öğ rm, baldırlarım birbirli çe evvelâ yanıyor, son? tutmak şartiyle, çorba ihşan vereceğim .» Bol ihsanı duyanlar der, Fakat kimse bu şart Gögü #ağı ağrına yaklaştırmıya A İamamış. kendi. kaşığını karşısınd uzatmış, öleki de Öylem meri Bugllıı Matinelerden İtibaret ” Çenberlitaş Sineması 'Tarihin en kıymtetli &seri mevsimin En muhteşem ve en 1- KRALİÇENİN KA Meşhur Rejisör CARL FROELİCH — tarafından sinema âleminin en kıymetli Yıldazı ZARAH LEANDER (MARİE STUART) voz'ı sabne tarafından — aynanmıştır. 2 - Kızıl Ormanlar Hâ CHARLES BİCFORD - JEKAN mmsul farafından çevrilmiş emsalsir bir aşk heyecan ve macema y i — Selânik dedem tarafından fet- holunmuş bir Türk malıdır. Kay- Ber (Bizanş İmparatorü) yabancı olmadığı için muvakkaten anın &- Tine geçmesine birşey denilemez. Lâkin, memleketin yabancıları bu- dunan Lâtinlerin gelip memleke- tim içinde yerleşmelerin| hiçbir vakitte tecviz edemem. Eğer Vene- dik hükümeti ihtiyarile Selâniği terketmezse bizzat Selâniğe gidip Selânik şehrine urmu_ Gen islâm ahali getiriki Gi Vardardan da müslümüli bir çok ahali de Selâniğt * rildi. d# Selânik bundan sonrâ TPf Balkan muharebe: ij yüz senet kadar Türk mıştır. Osmanlı Türkleri B lânik, İstanbul, Edirn€ * d * 'Türkler, Selâniğe hâkim olduk- ftan sonra şehir içinde Rumlara lişe biraktılar, Bundan ma- kiliseleri camie tahvil ç (H, 834), dört k ada anları mecbur edeceğim. Sultan Murad, dediğini yaptı. ©O sene kış mevsimine bakılmak- sızın Selânik üzerine Türk ordu- ları yürüdü ve muhasara etti. dat, Şam gibi mühim ? dendi. hillerine taarruz ey? faları haş değildi. Venedik namoğlüP vetine ve müstemi malikti ve mal Sel muhu—b*"'* da V=k dnnıll”u;;lı' Fi gi