Moraklı Şeylor' ' ü l Bekri Mustafâ Yazan: OSMAN CEMAL KAYGILİM Tefrika . j 'Memleketimizde pul ne zamandan SEVGİLİLER Br pazar günü Taksim meyda- mında dolaşırken arkadaşım e rasiladım. Yine bir randevı elduğu, her halinden belli idi, U- zaktan ona bakıyordum. Düşün . düm: Ne yanına gitlim. Ne de yanı- ma çağırdım. İşim, gücüm yoktu ve benim de onun gibi şu anda böyle randevu için söz vermiş de. ğildim. — Bakalım nereye gidecek, ne "yapacak, kiminle buluşup başba- ga kalacak bugün için uzaktan * kip ediyordum, Taksimden İstik - lâl caddesine ilerliyorduk. Gala. tasaraya geldik. Cahit Tünele doğ- vu saptı. Şikti. Böyle şik erkek « ler ekseriya kadınların gözlerini kendine çekerler. Üstelik bobstil bir görünüşü ve gıcır; gıcır ağı tos böcekleri gibi öten, kulaklarda akisler bırakan ( Böyle genç erkeklerin sokak . larda, caddelerdeki edası, sevdası başkadır. vesselâm. Cahit Tünel başma vardı man saat on bir buçuktu, Durdu. Şöyle biraz düşündü. Ve sonra Yüksekkaldırıma doğru ilerleye. vek yürümeğe başladı. Bu esnada karşısına genç, gü- zel, ince, zarif bir kız çıktı. Güle. — Aradığı, beklediği kız. Budur derken baktım ayrılıver. diler, Biraz daha yürüdükten sonra bir sokak ağzında şişman, şişman ol. duğuna pişman — olan bir kürklü bayanla karşılaştı. Sitemli, sitem- M onunla da konuştu. Ayrıldı. Yük.. sekkaldırımın merdivenlerini bi- ter birer inerken küçük, mektepli bir kızla lâfa daldı. Birkaç keli. me ya konuştu, ya konuşmadı Selâm vererek yürüdü Cahidin bu güzel şansına hay | ran hayran bakârak, bumu takip etmek benim de hoşuma gitti. O. | nun konuştukları ondan — ayrılıp benim yanımdan resmi geçit ya- parcasına geçen kadınları, — genç kızları, birer defa ben de süzü . yordüm. Görüştükleri hep nefis birer muz cinsinden, leylâk ko - kusundan vücüde gelmiş parça. lardı. Cahit şanslı çocuktur ves- ü çaddesine inmiş. tik, Köprüye doğru gidiyorduk. 'Tabit o önde, ben ârkâda. Saat lam on iki idi, Cahit Ka- Taköy saatinin altına doğru yü - Tüdü, durdu. Sağı soly araştıra- Tak bekliyordu, Saat altında kim. seyi bulamamıştı, Önun için: — İşte bugünkü randevu böyle boşa çıkar. Kadınlar biraz da seni | satmasını öğrenmişlerdir. Diye söylenirken horaz şapkali, eilveli cilveli bir genç kadının Ca- kidin yanında belirdiğini görmi. yeyim m? — Şanslı çocuktur vesselüm. Dedim. Beraber yürümeğe bı ladılar. Karşı tarafa geçerek Ka. daköy iskeleri üstündeki gazinoya Son Telgrafın Tarihi Tefrikası: 70 TUNA BOYUNDA TÜRK Yazan: M. SAMİ KARAYEL Türk piyadesi çok muntazamdı 'Türkler, Sırpları, Bulgarları, Ru- menler o derece yıldırmışlardı ki açıkça hiristiyan ordularına yardım edemiyorlardı. Fırsat bekliyorlar- di > Ehlisalip ardusunda ise sitikh fa- ikiyeti vard: denilemee., Bir kere Airistiyan ordularının piyade si- Mhları iyi değildi. Senra munta- zam bir piyadeleri yokti. Fakat Türk grdüsünün piyadesi muntazanıdı. . Silâhları d faikti. Muntazam yeniçeri teşki- işmana pöy anpinleri vardı. | | —— Nasıl sevmiyorsun. | çıkt 5 lar. Arkalarından bir müddet ra ben de ğazinoy ân onl; girdiğim an camlı balkondaki sağ köşede oturmuş, başbaşa dalmış, konuşuyor gör - düm. Genç kadın sempatık ve sıcak kanlı idi. Kolları tombul tombul ve beyazdı. Sıkılmasaydı o beyaz kol- larını Cahidin boynuna cekti. Cahidin genç kızı çok sev. diği her halinden belli idi, Fırsat bulsa vişne likörlü bir çikolata şekeri gibi genç kadının ağzına girccek imiş gibi hareketler yapı- 1 deni Cahtd, benim nerede oturduğu. mun farkında değildi. Ben t men arkalarındak! penceri şesine sığınmış bir halde idim. Ne konuşsalar kulağımdan kaçmıyor, | hatta genç kadının yumuk, elini ara sıra sıkıştırıp öptü bile görüyordum. Hatta genç ka. Manasına gelen bir nazarla sev- gilisine bakıyordu. Sen beni ihmal Cahit! — Bu ne demek?. — Bu ©o demektir ki ihmal fena ediyorsun — Neden anladın?. — Gösterdiğin sevgisizlikten. — Buna inan ki seni sevdiğim kadar kimseyi seymiyorum. Geçen gün bir arkadaşım seni başka bir | kadınla görmüş — Yalan.. — Yalan değil gerçek, — O görmüş diyelim. Sen gör. dün mü? — Görmedim. — Sen görürsen o raman söyle. — Görmek mesele değil.. — Ya — Senin halinden belli, — Ne gibi. — Sevgisiz davranıyorsun. Ha- lin bana emniyet vermiyor, hal buki, benim seni nekâdar çok seve diğimi biliyorsun! — İnanırım. — Fakat, senin de beni inan - dırman iâzım değil mi? — Peki, ne istiyorsun, yapa - yım? Genç kadin — çantasından bir «Son Telgrof» çıkardı. Gazeteyi açtı. Üçüncü sahifenin altındaki tefrikanın başlığını gösterdi: — Bu yazıyı öku. Cahit: — Sen de seveceksin. (1) — Artık beni sen de seveceksin. Söz mü? Cahit gülerek söylendi: — Söz. 'Onlar vapura bindiler. Ben de oradan ayrıldım. () — Gazetemizin üçüncü — sahite- nde bundün evvel çıkan edebi rama- nin adı. ORDULARI | — Türk ordusu inzıbat ve talim ve l terbiyece de Ehlisalip ordularına faikti, Hususile Türk ordusunda İÇ- [ ki içmek, çengüçeğane eylemek ma iyetinde kari kifan bulundurmak kat'iyyen memnudu. Esasen müs- lümanlık buna mânidi. Taassup herşeyin fevkinde hüküm sürü- yordu. Türk ordusu yalnız cenk | biliyordu. Bu sebeple Türk ordu- | Sunün maneviyatı gayet mükem- | meldi. Ehlisalip ordusundaki — Pransız Muamması Eski mektep- |ten yetişmiş Fransız zabit- leri daima düş- manın kıyme- tini istihfaf etmişlerdir General Gamlen başa gelecekleri dana çok evvelden pek iyi biliyordu Fransada harp mes'ul anda gelen eski başkumm dan General Gamlen aleyhinde i- leriye sürülen iddialardan bundan evvelki yazımızda bir nebze bal- Betmiştik. Bu iddialar bilhassa Almanların hazırlığı karşısında — Generalin PFransız ordusunu âtıl tutuşunda toplanıyordu. Halbuki Generali yakından tanıyanlar böyle düşün- memektedirler. General Gamlen son derece zeki ve kültürü geniş bir adamdı. Daha genç yaşında Mareşal joferin erkândharbiy de bulunduğu sıralarda, kendisin- deki askerlik teyakkuzlarını bir çok vesilelerle göstermişti. Suri- yede bulunduğu suralarda Fran- saya çok iyi hizmetlerde bulun- muştu. Bazı adamlar vardır ki, madun mevkilerde bulunduklar: zaman, | hakikaten büyük kaliteler göste- rirler, Fakat bunları bir işin ba- şına getirdiğiniz zaman, kendile- merler, Acaba General Garilen de bunlardan biri miydi?. ! Gamlen geyler yazıldı. Eski başkumanda- lar oldu. Maruf Fransız muharrirlerinden jül Romen Amerikanın tanınmı: ning Post> da neşrettiği yazılarda General Gamlen ile telif mülâkatları anlatmıştı. Bu muharrire göre, General Gamlen, Fransız ordusunun, bil- hassa hava kuvvetlerindeki kifa- yetsizliğine ehemmiyet vermiyor- müş, Bu mülâkatlardan en mü- himmi 16 kânunuevvel 1999 da Fransız umumi karargâhında ya- pılan mülâkattır. Malümdur ki, General Gamlen, Majino müdafaa hattini Relçika hududu boyunca tâ denize kadar uzattirmiştı. jül Romenle görüşürken, bu müda- faa hattına son derece güvendiğini söylemiş. Fakat, asıl şayanı dikkat olanı, Generalin bir harp halinde hare- kâtın alabileceği şekili şaşılacak bir isabetle söylemiş olmasıdır. O zaman 1940 harbinin 1914 harbine benziyeceğini zannetmenin — ne kadar büyük bir hata olduğunu i- zah etmiş. Bir harp çıkarsa, nasıl inkişaf e- aptığı muh- | | rinden umuları kıymeti göstere- | nn lehinde ve aleyhinde bulunan- | imecmualarından «Saturdey Eve- | etin netli ettiğim h reket çok seri k müt iden bu ş ola ür bu hareketin ne 7a hmin edip & tle mühtemel olduğu ce- | ermiş lemeden sonra General muharriri cephenin bir kısmını zi- ete ve intibalarını açıkça bil- | davet et yazm generali gör- aporu hak- dönüşte bir rapor n sonra bir dal zılarında eski mandanının — uzağı ndan olduğunu te- tir. O halde, — bu | h bir kaç ay sonra, mlenin kumanda ettiği orduların hâdiseler karşısında pa- sif bir vaziyety alması, neden ileri geliyor?. | Bununla beraber üji Romen, bu ecrarlı hale bir ışık serpmek iddi- asında bulunmamakla — beraber, | kendine göre şöyle bir neticeye | yarıyor: «General Gamlen hiç şüphesiz geniş zekâlı, cevval bir adamdı. Hâdiselerin sürprizle, de bu- nalacak kimselerden değildi. Der- ler ki cepheye hemen hemen hiç gitmezmiş. Hattâ ordu mıntakala- rını bile teftişe lüzum görmezm Bana öyle geliyor ki, General Gamn len, kafasının kuvveti kadar ha- reket ve faaliyet kudretini — bir araya toplıyamamıştı. Yani açık- | | | | | cası boş adam değildi, görüyordu, | ? anlıyordu. Fakat harekete geçmek | kabiliyelini gösteremiyordu. Bu insanlar, herşeyden evvel hulya ile yaşıyan insanlardır, Böyle hul yaperver bir insan belki bir çok sek makamlara' getirile- bilir. Fakat başkumandanlığa ge- | tirilmiş olması nadir görülmüşfür Diyorlar ki, bü ker meselâ birçok tanklar tal yül edebilir tankların k mez, Bir yıldı ima meşgul eder, Hattâ böyle bir harbin . mayısta başlıyacağımı da kestirir. Fakat böyle bir harbi ka- zanmak için, ya hiç birşey yapmaz, ahut az birçey yapar. Bize — bir kaplan lâzımdı. Halbüki başımıza bir filozof gelmişti.. General Gamlenin annesi iyi bir ressamdı. Herhalde annesinden miras olacak, Gamlenin ğundanberi güzel san'atlara büyük inhimaki vardı. Derler ki güzel san- atların yeri ayrı, askerliğin y ayrı olduğu için, Generalin — bu || inhimaki de mağlübiyette müessir l olan âmillerdendir. jül Ramen General Gamlen mu- ammasını bu suretle halletmeğe | çalışmıştır. General Gamlendeki tezada bir işaret daha: Mayısta, Fransanın hezimetile neticelenen Alman ta- ğı zaman, General ınları söylemi evmis.nde e niz Al- : «Aylardanberi beklediğ man taarruzu lâamıştır.» (Devana B nc1 sayfada) | adam namim kazanımı; de hulyalı bir as- | göllNMMN — er iki sinemada birden büyük ve — zengin program ÖENEEEŞ, kullanılıyor ? | O fıtrat'ten kalender ve d? beder yaratılmış adal zam a pulları 1840 senesinde İngiliz Şti. Bu yıl pu- AA A K N AA AA Ç A A A P U CA L R D icadı idenlini Krakçe V Dula kanm içrede Iki — kanton larda tatbik etmiştir Brezilya ve Finlandiyada, da- Franklin'in resmi ile Ameri n Cazımla & arasındaki tavan Kaf & kadınları dama n ardından da kendi olan a, Mus- 1 | sördi çal ! çıpör Fakat o haftada ancak bir gece | Ola oradaki silâhşorlarla birlikte ka- | ginın etrafına biriki la bağır»p çırpınmakta olül nin içinde o evdek| kad birinin dostu olan Kari lu Delibaş Ömer isimli vardı ki, bu İstanbula & yeni gelmişti. Zaten kendisi de esk kayli eşkiyalık etmişke affolunarak başka eşkiyi lmiş olan ir Ruf iya takibind inmüş ve eski dostu © kadınla haftada iki ,geot zaman buluşmaya başlati di, bu korkunç ateş ar, gilisini böyle damda göf mer, aşağıda herkesten yecanlar içinde çalkanıyt Fakat, damdak erkek kimdi? Kendi sevfi tunun yanındaki bu ikl herif, mutlaka, bu gece, © safirliğe gelmiş iki zendt” Şimdi, Delibaş Ömeri " dan sevgilisinin diri dit * etndişesi, bir yandan da cı erkekler hırpalıyordu. hk kıskançlık damarlari rece gerilen Delibaş, bel tovunu çıkarıp bu iki €f zerine boşaltmak istedi. dehşetli ve çok feci m şısında bütün kalabalığ'fi hücum ederek kendini pf larından korktu. Cazım, aşağıdakilero: — Dama ip atın, çab yorganlar getirip, dördüf yecundan tutup onu açi atlıyalım!. talimatlar verirki hyor; diğer gecelerini yine serbesi ordu. Mustafan: lâükşor alınmasının sebebi de şuy du: Kendisi çok meşhur, çok ka- badayı, çok gözüpek bir insan ol- duğu için böyle bir adamın sara- niyelin bu ri Kebir zamanında muntaza andaki yolu 6 günde “İlk Barut, Top ve Tüfeği icat edenler ü rutun kimler tat diği iyice liler, bazıları Yun tıları da Araplar diğini İddla ediyı utu ilk defa 13 üncü avlar Mogollurla Ç lar venedikliler dah u icsl etimişlerse le — geti ya bağlanması münasip görül- müştü. Mustafa silâhşor olduktan son- kadı e ha çeki düzen vermek istedi buna pek muvaffak olamadı. Çün- kü v, fitraten kalender ve derbe- der yaratılmı ğa gir- diğinin tam nci günü onun başından hayli yaman bir vak'a daha geçti. Bir gece yine Cazımla birlikte Halıcıoğlu meyhaneleri- nin birinde demlenirken araya ge len bir kadın tellâlı, bunların iki- sini de kandırarak Okmeydanı ta- raflarındaki bir eve götürdü. Ak- bunlar muhabbetin en de- rinine daldıkları sırada evin alt lan yangın çıkt ve ateş, pok çabuk her tarafı sardı. Neden son> ra, bunlar işin farkına vardılarsa da ateş bütün kaplamaları ve üst kati da sarmış olduğu için bura- dan kurtuluş pek güçleşmişti, E- tulumbacılar r kendi n c Beç Mlüm değiki dan 'arhin , Bo muharbelerinde kı landığı silâh sayesinde Aslan — yü Fransu Barutü ilk önce 1348 senesinde — Kresi | İlk topu 16 inci âsırdâ İspünyollâr icat etmiştir Aylarca uyku uyuyanlar Amerikada altı aydır daldığı uyku- | dan uyanamıyan bir Ba çeşit uykuların en uzı Aznerikada olmuştur. Brezilyada, den İtalyan olan 25 yaş'arında bi din, 1935 yılındı 8- kas süren yaşlarından- ürli bir Kdt olmakla tanılırı gün, eve, çığlız içinde, sapsur. yüzle dönmüş. Artık diye söyleniyor, karip vin etrafını saran bir yandan su işliyorlar, bir yan- dan da — İçeridekileri kurtaralım, içe- ridekileri!, Diye bârbar bağırı deki kadınların acı feryatları di- şarıdakilerin yüreklerir! paralm yordu. Şuradan buradan getirilen uzun merdivenler, bir türlü üst kat pençerelerine yetişemiyordu. ler bu kalın pencerelerin? de baller Sonra birdeni miş. Ve ari mam beş sene, bi kudan hiç kalkmamış. Yalnız, kirpiklerini arâlar, — bafifce tebessi eder, sonra tekrar dalarmış. Kendisin- den bahsedenler, kadının bu beş sene içinde, tek Vaf gtmemiş olduğumü da — Yanıyorüz, catikül mu?, Bizi kurtarın Allah Vizi kurtarıt çoluğunul! ğunuzun başı için! Diye bağırışıyorlardı- Nihayet Caz:fnın dedibi Ateşler içinde bir targft yalnız bi rtarafı ile daflti plan evin birkaç metre risine yanyana ikişer, gerildi ve yorganların dörder beşer kişi kuvv! Aşağıdaki yorganların gibi gerildiklerini gört kadının birihi belindett hemen aşağı yorganlard üstüne fırlattı. Ğ Mustafa yapışti ve o J4 yorganın üzerine attı. j kurtulduktan sonra & dilerine gelmişti. Cazlif işaortile önce Mustafa da Cazım aşağı atlad atlamalarından, ancak PÜj niye sonra da dam, & İstan bir gürültü ile hığı simsiyah bir di Şimdi herkes kadıni larını kaldırır ve kep? verip lokman ruhu ko$ ların başuçlarında zımla Mustafaya biri ÇAS SEECCPA A Şehzadebaşı Gedıkpaşa ROBERT PAİGE —JAMES GRAİG Her Sahnesi 1001 heyecan, 1001 Enirika ile dolu büyük macera filmi İlâveten: ” İüveten: AZAK'ta © TURAN'da ÇILGIN — GENÇLİK ZÜPFE KIZLAR Ken Murray ve Meşhur BARBARA — STANVYCK — Amerikan Ca HENRY FONDA Bugün matinelerden itibaren I PEK Sinemasında 2 büyük Film birden 1-LEYLÂ ile MECNUN Türkçe sözlü ve Türk Musikist 2-HAYDÜUT AŞKI (ÇİSKO KİD) ——— Yükske | Fransız şövalyeleri dünyanın en | çengâüver askeriydi. Fakat. Türk askerinin dini salâbetj bunlardı yoklu. Kadın vö işretle ülfet pey- da etmiş olan bu şövalyelerin Türk askerlerine faik ruhi kudrette ol- madıkları aşikârdı. Bundan başka Türk ordusunda top ve sair ince silâhlar mevcut olduğu halde Ehlisalip ordusunda bunlar da mevcut değildi. Çünkü, Avrapa a vakitler telnik itibari- le Türklerden çok geriydiler. Hasıli Ehlisalip ordusunun Türk ordusuna nazaran sevk ve idare ve harp teçhizatı cihetinden olan nok- san: apaşikârdı. hlisalip ordüsü, zirhli. şövale yelerin man vermez muhü- Tiğlerine güveniyordu. Bu aman vermez şövalyeler dünyaya nam ve şan vermişlerdi. Yıldırım gısma ordügül Bboku kar- sonra 'azı kurdukta şövalyelerinin ceşaret. ve şecaat- rette keştettirdi. üze yir, ——— z | | etralı bir kere daha sıkı bir sur | mi yedinci gecesi Niğboludan tak- riben on kilemetre mesafede ve Osma nehri yakinindeki araziye getirdi. Gece karanlığı bütün havaliyi ihata eder etmez Yıldırım Beya- mt; fevkalâde bir gayretle muha- Tebe tertibatını ittihaz ederek or- duyu ertesi sabah yap:lacak olan büyük muharebeye hazırlad: Yıldırım, kendisi yirmi bin ilâ-| Otuz bin kişiden $baret bulunan merkezdeki kıtaatın - kumandan- | lığını bizzat deruhde etti. İlerideki araziyi şaranpoller 've saire ile tahkim ettikten — senra Sağ cenaha on beş bin, s01 cenaha- da on beş bin sipahi göndererek bu suretle cenahları da emniyet altına aldı, Sonra düşmanın ihata ve saire hareketlgrine mukabele etmek ü- | zere gerisindeki tepenin arkasında ihtiyat olarak yırmi beş bin süvari biraktı. Bu süvari kuvveti tama- enile Anadolu aipahisi idi Yıldırım Beyazıd, düşmana sür; atle sokularak ve bir gece içinde de Türklerin Tuna Wle” hirleri beynindek ara&'l mesine fntizar eyliyeci lunmüştü." çi Muhareba nizamı alifli Fransız yövülyeleri bif sabredemiyerek ehemfliğ hatti harbini ve nizam barbini te- | velâ Türklere, Ulahların ve Mu sis etmiş bulundu. carların taaruz etmesini ve mu- Yildırımın bu tertibatı yaptığ | harebenin kat'i neticesi Anında gecenin sabahı yirmi sekiz eylül | Fransızların hücum ederek niha- Şafak sökmeğe. başlar başlamaz, | yetlendirmesini talep etimişti lacar kralı Sigizmond Niğbolu: | * Pransızlar Macar kralının nök- ll,ıî,ıınîı:imh';ıdı hulııârınn PFransız- | taj nazarını reddettiler. İlk nücu- | lugühmna geldi. Bir meclisi | mu da, ilkzaferi de kendilerinin | Medikleri Türklerin ( hârp teşekkül etti, | kazanıcaklarını at SA | dülar ve şiddetir hücusü ğ Bu meclisi harpte, Ulahların ve | — Sigizmund bu muvaffakiyetsiz- | — Fran'sız kumandar! ::c:ıırhrım 'I':rk u;u:ıü harbine vâ- | lik üzerine meyusen ordugühma | Yesmi ile süslenmiş DöĞğ kif olmaları hasebile ilk hatta bu- | döndü F el aldı, maiyetindeki FOti lunmalarını ve kat't neticenin Fran| yoklağmış eldukundan ieüp eden | *ssir bir nutuk söyledi sızlara bırakılmaşını müzakere et- | * K KSN tiler. gn Türklerin üzeriNt Fakat, - Fransız " kumandanları Şövalyeler NiğbolurlEğ kat'iyyen bu fikre muvafakat et- daki tepelere doğru ilet” mediler. Onlar Türklere ilk olarak Sakılanı & haf kendilerinin hücum etmesini ve AT bu hücumla Türkleri mağlüp ede- blaryı Kavtettlli rek muzafleriyeti Fransızlara bah- | eri et şetmesini istiyorlardı. Maçarlar Türklerle Kosva mey- dan muharebesi yaptıkları için ne biçim Muharip olduklarını bi yorlardı Bipaendleyh. Macar Kralı - ve | boşkumandan. Sigizmind İilk ev- | K9 tü Birinci hatta Fransızlarla Bor- Bönya şövalyeleri. j İkinci hatta, Behemyalılarla Bösnalılar, Üçüncü hatta Almanlarla Ma- | | carlar. Suğ cenahta Ulahlarla beraber Mirçe Sol cenahta Hırvatlarla beraber . İstefan Laskoviç. | eğiyorlardı. Aynı zamtlf Kitanta verilen emci umumide, | pışıyorlardı. ordunun bu nizamda olduğu hab |— .— . ri ile ler Azsölar ilk hamledi bur oldular. Pakat' ” mucibince kademe İf