GIDIŞ ve DONUŞ — Şaziye teyze, Vedadın müstes- na bir alâka ile sevdiği kimse - | kerdendi. Öz teyzesi değildi, am- Ta, d verdi onu... Barl ağarmış saç - ları, şişman vücudü, bıçkın bir | neş'e ifadesile dalma gülümse - yen i, en küçük bahane lerle göbeğini oynata oynata gül 'mek fırsstını kaçırmıyan şuh m zacile <herdem taze> bir kadındı Gençleri çok sever, onlar! tün fçılgınlıklarını hoş gö Vedat ona her şeyini, bütün gö- nül maceralarını anlı O da ginler ve bir akran gibi ona dert artağı olurdu. | Vedat, günlerden bir gün, sık | sık uğramağı ihmal etmediği Şa-| ziye teyzesinin evine yine misa- fir gitti. İşlerinin çokluğu yü - | zünden iki aydır ziyaretine gi - demediği için özür dilemek isti- yordu. Kapıyı çaldı. Bekledi. Kapi a- çıldığı zaman karşısında Şaziye teyzeyi değil, genç bir kadın gör- dü. Sarışın, oya gibi, zarif bir | kadındı bu. Mehtap gibi parlıyan | gözlerine takılan gözlerini göz- lerinden ayırmadan tereddütle kekeledi: — Affedersiniz, efendim... 'Tam bu esnada içerden Şaziye teyzenin sesi duyuldu: — Gel oğlum gel.. Yabancı de- Bil o... Naciye teyze iki birile tanıştırdı: — Vedat! — Nadire! — Müşerref oldum efendim... Vedat o gece akşam yemeğini Şaziye teyzenin evinde yedi, Şa- ziye teyze iki gencin sandalya - asada yanyana koydu... k samimi bir sohbet, niha- yetsiz bir neş'e içinde yendi. Ye- mekten sonra, bir — ihtiyar, iki genç, geç vakte kadar — neş'eli sohbetlerine devam ettiler, O ge- ce, Şaziye teyze ile bir — aralık yalnız kalan Vedat, genç kadının dört senedenberi dul olduğunu öğrendi... W Gençkadın, Şaziye teyzenin e- vinde bir müddet için misafir bu- dünüyordü. Vedat, bazan gün âşırı, bazan da her gün, akşam yemeklerini artık Şaziye teyzenin evinde ye- meğe başlamıştı. Şaziye teyzenin güzel misafiri — onu sihirkâr bir kudretle kendine çekiyordu. Gün- lerini genç kadının yanında geçir- *mek arzusuna mukavemet ede - miyordu. Az zamanda samimiyeti ilerlettiler. Onunla dışarıda bu - huşmak istedi, Vedadın gösterdiği alâkaya katrşı koymıyan genç ka- dın muvafakat et Buluştular, 'Tekrar buluştular, tekzar, tekrar f misafiri bir - buluştular. Günler.. — Haftalar.. Aylar.. Gezdiler, tozdular... Nihayet, Vedadın maymun iş - tahlı mizacı bu defa da kendini gösterdi. Genç kadının mahre - Mmiyetine girdikçe, kendisini ona bağlıyan tamamen maddi hisler, ' damarlarında tutuşan ateş gitgide| y kuvvetini kaybetlikçe, ilk yörüş- te gönlünü teshir eden kadın ya- vaş yavaş gözünden düşüyor, ma- | teyzesinden de çok se - | ) Yazan: RECAİ SANAY Gâze verilen ehemmi- | yete lâyik olduğunu- zu ispat edeceksiniz Mektep bir ailedir, Bilenin babasıdır. Es iğrelnten o çocuklarını mektebe verirken, ho- “| eaya: *Kti senin, kemiği benim» | derlermiş. Yani çocuğu birşeyler 1, genç kadinı mı-* dine celbetmek için yaptığı bütün izdivaç ve sadakat v men, bir gün, a: çin, habersizden bir seyahate ç-ıı- mağa karar verdi. Gezmek yeni yerler, yeni ufuk lar görmek - isteğine bu kararı pek âni olarak ve enini boyunu düşünmedi, he men yola çıktı. verdi , büyük bir aşkla ya- ateşini söndürür - Müş derler, amma, Vedat bunu hiç aklına getizmedi. —Kalbinde böyle bir aşk hissetmiyordu ki.. Bu sözü sonradan hatırladı; fa - kat, tamamen aksi bir netice ile karşılaştığı için... Seyahate çıkarken, Şaziye tey- zenin evinde tanıdığı genç kadın, Onun için, güzel kadın vücudü - nün bütün inhinalarını canlan - dıran vüculüne, sarı saçlarının i- | pek gibi yumuşak — buklelerine, gözlerinin içinde, göz bebekle - rinde belki sonsuz bir ihtiras, bel- | ki derin bir hulya ile tutuşan, fakat hiç sönmiyen parıltıya rağ- men bir kadın, rastgele bir kadın, | sadece bir kadındı. Anlıyamadığı, teşhis edemediği bir alâka duy muyor değildi, Fakat, bu alâkayı bir türlü tahlil edemediği — için bir hüküm veremiyordu İşte, bu seyahat ona, sürdüğü bütün neş'eli, eğlence, zevkli, sa- falı hayata, tanıdığı yeni yeni ka gınlara rağmen, bu alâkayı tah - M ettirmiş, hükmünü verdirmiş- ti. Sadece, bir tesadüflen İstifade ederek bir kaç ay mahremiye - | tine girdiği, sonra, nedense, bık- kınlığa pek benzer bir hisle uzak- Taşmak istediği kadına uzaklaştık- ça yaklaşıyordu. Gece rüyasına | giriyor. Gündüz aklından çıkmı- | yor, nereye gitse, nerede — gezse, nerede eğlense içinde gitgide ar- | tan bir sızı, Tuhunda her an ço- ğalan bir ezginlik, hayalinde, bi- zer ikişer ışığa üşüşen kelebek - ler gibi uçuşan hatıralar... * Beş aylık bir Balkan seyaha - tinden sonra İstanbula döndü. Gayri ihtiyari, ilk işi teyzesini ziyaret etmek oldu. Kapı açıldığı zaman karşısında yine genç kadı- ni görünce kalbi heyecanla çarp- | tı, gözleri sevinçle parladı. Gayet | gık ve zarif giyinmişti. Kolunda kalın bir altın bilezik parlıyardu. Şaziye teyze yine sevinçle hay- | kırarak koştu. Onu içeri aldılar. | İster istemez kalbinde — yerleşen | bir kadınla evlenmeğe karar ver- mişti. Şimdi teklif edecek, Şaziye teyze ile işi karatlaştıracaktı. İçeri girince son derece şık kı- yâfetli, orta yaşlı bir adamın a- kalktığını gördü. Buna ma-| Ha vermeğe çalışırken Şaziye tey- | ze takdim etti: — Nadire hanımın kocası... Bu akşamı bütün İstanbul halkı .S' ÜMER Sinemasına Koşacak ve DOUGLAS FAIRBANKS ıı. ve BASIL RATHBONE - tarafından yı BATMAYAN GÜNEŞ Kuvvetli ve hareketli film'ni ve cür'et timsalini.. Ölüm Çöli Dünyanın tahrip ed Tarm atılışını, örerek takdirle alkışlıyacaktır. Açk Öldüren esrarengiz Radyoyu... Esrarengiz memleket üzerinde bomba- Bibi emxalsiz sabnelerle dolu fevkalâde bir film. öğtemsin de, hocasından n tevricela görse ona razı. ar O fala- kalar, avuç içise ince çomak vur- malar, reler neler.. Çok şükür, bugün okullarımı da öyle şeyler yok. Okumak — ve öğrenmek istiyen çocuğa her tür- lü vasrtalar ve bütün geniş ufuk- lar hazırdır, Cumhuriyet çocuklarının ken- dileri için fedakârlıklar yapıldı iım, yapılmakla olduğunu ve ha daha neler yapılmak istendi; ni takdir ettiklerine şüphe yoktu Yalnız sadece bu takdir kâfi de- Bildir. Çocuk kendisine gösterilen bu k ehemmiyeti anlayınca, ona lüyık olduğunu isbat edecek ve © yolda çalışacaktır. Bu manzum sözleri | kimiler söylerdi ve manaları nedir? Ölürsem, görmeden millette Hmit ettiğim feyzi Yazılsın senki kabrimde vatan mahzun, ben mahzun » Ölmez bu vatan, farzı muhal ölse de hattâ Çekmez kürenin sırtı bu tabutu cesimi x Çalış, çalış ki yarın belki Bir istifade ederşin bugünkü sâyinden.. Maymunun hiddeti Maymunlar hiddetlendikleri za- man esnerlermiş. Belki de siz u- yumak istediğini zannedeceksiniz. Halbuki o üzerinize atılmağa ha- zırlanıyor, Demek ki görünüşe al- | danmak olmuyor. Sinek ve Arı Bir gün bir arı, kovanının ya- mında bir sinek gördü. Hiddetle | bağırdı. — Burada ne işin var, murdar hayvan? Ben bal yapan bir arı yım. Sen' vızlamaktan başka bir- şey bilmezsin. Haydi defol bura- | l “Sinek şu cevabi verdi: Yİ — Ben kendi kendime yaşıyan zavallı bir hayvanım, Fukaralık ayıp değildir. Amma kendini met- hetmek ve hiddetle bağırıp çağır- mak ayıptır. ea babalar | | Ben Ramçandra gibi BAHARDA KUŞLAR ARASINDA GEMİCİ Tagordan bazı Gemici Madhunun gemisi Ra- | gona koyunda demizli. Gemiye lüzümsuz yere kenevir yüklemişler, gemi orada tenbel enbel duruyor. Eğer bu gemiyi eğreti de olsa | bana verseler, içine yeni adamlar koyar, yüz kürek takar, ona beş, yahut altı, yedi yelken gererim. Sonra onu iş getirmiyecek pazar- Tara da uğratmam, Onu periler ül- kesinin yedi denizi ile on üç 1 mağında yüzdürürüm. * Fakat anneciğim, bir köşeye çe- | kilip benim için ağlamıyacaksın. ormanlara gidip, on dört yıl sonra dönecek değilim. Ben hikâyenin kahramanı ola- cağım ve gemimi gönlümün iste- dikleri ile dolduracağım, Arkadı —Di Rüya buya! Nihat sabahlayın — Annesinin | yanına geldi: — Anne, dedi, ben bu akşam bir rüya gördüm. Babam bana bir| bisiklet almış, sen de bir saat al- maşsın, Annesi cevap verdi: — Yavrum, rüyalar hep ters çıkar derler, belmez misin? Nihat şöyle bir düşündü: — Demek ki, dedi, sasti Babam| alacak, bisikleti de sen alacak - Bın. 23 Nisan Çocuk Bayramı Şerefine YARIN MATİNELERDEN İTİBAREN : Şehzadebaşı TURAN Sineması Bir çok fedakârlıklarla elde ettiği bu iki şaheser filmlerle sayın İstanbul halkına büyük bir sürpriz bazırlamıştır. DİKRKAT: Haftalardanberi beklenen bu şaheser filmin hangi Sinemada oynıyacağı meçhuldü. Fakat bugün nerede aynıyacağı malüm, 1- SARIŞIN ŞEYTAN Güzel MARLENE DİETRİCH sevimli JAMES STEWART Bu filmde birleşerek sinema tarihine sonsuz bir harika yarattılar, 2-CEHENNEM ADASI JOHNN MAC BROWN — DOROTHY BURGUESS Büyük macera filmi, ÇENBERLİTAŞ sinemasında $ | latacağım, çocuk Şiirleri şım Aşuyu da beraberime alaca- ğım, Biz neş'eli meş'eli periler ülke- sinin yedi denizi ile on Üç ırma- ğıni dolaşacağız. » Sabahın İk ışıklarında yola çı- kacağız. Öğleyin acayip bir kra- lın memleketine girmiş bulunaca- . Tirpurni boğazından geçeceğiz | ve Tapanta çölünü arkada bıraka- | cağız, Geri döndüğümüz zaman orta- | lık kararmağa başlıyacak, o zaman | ben sana neler gördüğümüzü an- * Ben periler ülkesinin yedi de- nizi ile on üç nehrini yarıp geçe- ceğim. 1769 da Nikola Künyo isminde bir Fransız mühendisi, bularla müteharrik ve kendi kendine yü- rüyen bir araba imal etmişti. Bu araba saatte dört, beş kilometre ancak gidebiliyordu. Tekerlekleri tabii lâstikten değildi. Ancak 1845 sepesine doğru otomobil dediği- miz, yani «kendi kendine giden» araba gittikçe tekemmül etti ve ekerleklerine de lâstik takıldı. Fakat hava ile şişirilen lüstik de- #L Doğrudan doğruya, lâstik. 1873 de bugünkülerin ceddi olan direk- siyon, 1860 da gaz motörü ve en nihayet de bugünkü infilâklı mo- törler ve havalı tekerlek lâstiği i- çat edildi, Bugün içinde hattâ rad- yosu bile bulunan — otomobillere doğrusu diyecek yok. Fakat —bu nakil vasıtasının 1769 danberi bu- güne kadar geçirdiği terakki saf- halarını gözönüne alırsak, kimbi- lir, yarın öbür gün ne biçim oto- mobillere bineceğiz?. Ufak ufak N* Bilgiler * Örümcek hiç bir şey yeme - den bir sene yaşar. | ** Rüzgârın ne kadar süratle es- tiğini diliyor musunuz? hafif rüz- gür saatte 7, daha şiddetlisi 12, fır- ftına 60, kasırga 120 kilometre.. Artık bu son süratin önüne ağaç mı dayanır, kiremit mi? * Bir kırlangıç günde altı bine | yakın sinek yutar, | mm mahlükları gi | yüreğimdir. Sana beni affet de- Bu Akşam Saat 9 da ium iyiliğe karşı sana yapmış ol- düğüm ihanetin cezası, belki de ölümken, sen bana bir fiske bile vurmadan, yalnız beni kovmakla cezamı verdin' bu âlicenaplığını ben imkânı yok unutamam, | Üsküdardaki o meşhur sünnet düğünü gecesinde de söylemiş ol- duğun gibi ben, yaradılış itibarile hiç de fena bir kadın değilim. Fa- kat, talihim beni çengiliğe, yal şuna buna gerdan kırıp göbek at- mıya sevketmiş olduğu için, bu çengilik hayatının bana aşılamış ol duğu katmerli serbestlikle ben, birçok erkeklere karşı lâübali bir kadın oldum. İşte sen, beni erkek- lere karşı en Iâlibali olduğum bir zamanda tanıdın, sevdin ve kendi- me dost yaptın;. - Fakat körolası talih, bana seninle yaşamayı çok gördü; körolası şeytan benim çen- gilik hayatında aşılanmış oldu- ium erkeklere karşı senlibenlilik damarlarımı okşadı, nasılsa aya- ıma o geceki menhus çelmeyi tak- tı ve sana karşı beni nimet — ve muhabbet nankörlüğüne sevketti. Evet sen çok temiz yürekli, âlice- map, civanmert bir yiğitsin, ben ise günahkâr, alçak, rezil bir ka- rıyım!, Fakat, ne de olsa ben de Allahın yarattığı bir mahlükumt!. Ne kadar fena, âdi, aşağılık ol- sam, yine benim de bütün Allahı- vardır ve zaten şi mektubu yazdıran da o yerin di- bine batası zavallı, zayıf ve yaralı miyorum, bunu diyemem de!, Çün- kü benim gibi fena, alçak, rezil, bususile sana © menfur oyunu oy- Hamış bir kadını affedip tekrar onun yüzüne bakmak senin gibi çok temiz ve arslan yürekli insan- lara yaraşmaz. Benim şimdi sana bu mektubu yazmaktan maksadım büsbütün başkadır. Sana şimdi burada ifşa edemiyeceğim gayet gizli bir sırrım var ki, onu sen sonra öğrenecek ve o zaman . ... Ah tosun Mustafa, ah yiğit Mus- tafa, ah arslan Mustafa. , . . Ha- yır sana artık böyle de hitap et- meğe yüzüm yok, onun için işte sana şöyle hitap ediyorum: | Ey İstanbulun namlı, şanlı Bek- ri Mustafası!, Şimdi - İstanbulun günahkâr, alçak, rezil bir kadını, bir çengi artığı, sana hiyanet et- miş bir kepaze mahlüku, senden birşey rica ediyor ve eminim ki sen onun bu ricasını, tıpkı her hangi bir zavallının, bir biçare- ılı. bir garibin ricası gibi kabul edeceksin!, Zaten bu | ziyade hakiki biçareye, bir garibe, & zi baharını ayrılıklar, mtıraplar içinde geçii | hastaya aittir ve bu za! rip, şimdi hasta döşeğti inlemekte olan nim öz kardeşimdir. mim gibi, ne çengilil yerde, bir damaltında, Tusu bir batakhanede ayni sonradan Bulyoz Muharf temizdir, Bu da, o kadili man bir tuzakla, hem de! linde oraya düşürülmi bir genç hatuncağızdır. Kahpe ve körolası yeni açılmakta olan ken, beni nasıl çen; onu da ... Ah Mus €ihetini şimdilik yine B meyi münasip görüy! anlıyacağın, bizim dul 4f otuz yedi yeşında da ölüp zavallı kardeşimle ” gdârıdün; kimsesiz sonra bazı acuze ve fetli rın teşviki ile ben çı mış, biçare kardeşciği küçük olduğu için şunun, bunun elinde dan sonra da çok uzun birimizi — görememiştik: bir vasita ile haber nurtopu gibi bir evlü! kardeşciğim, altı ay kocası deli olup tım dükten sonra, kendisi d€ zaklarla Salmatonrukl batakhaneye düşürülüp patılmış', Son günlerde ? dolaynile yatağa düşen V yaktile senin oradan kadıncağızı ki Balyoz Mubarremle © ni duymuş, o batakhantf' kendisini tedavi etmekle' kocakarı ile. bana h miş, aman demiş, ablatit sın yapsın, Bekri Mu: © adama gidip yalva: beni de bu belâdan Ey İstanbulun namlı, vi Mustafası ve ey vi çarelerin, gariplerin senden ricam bu, hasta gibi günahkâr, alçak, reti gayet saf, masum, n deşciğimi oradan kurtaf' Sana selâm yazmıy ki selüâm da yazayım!. ©i gşeama Büyük Fedakârlıklar İle Yalnız Çarşıkapı AZA K Yarın matinelerden itibaren MİLLİ HÂKİMİYET ve GENÇLIK BAYRAMI ŞEREFİ Mıvwıılı 2 güzi el filmi birden KOLEJL[LER REVÜ . Dans... Neş'e.. . Hayat... Gençlik Filmi BuDİCK POWELL - LOSELARY LA Ve Amerikanın en meşhur cazlarından PRED WARİNG PENSYLVANİiAS Ayrıca: İLK Âsİ JOHNE WAYNE - CLAiRE TREV! Harikaengiz bir harp, Sergüzeşt, Aşk ve Heyecan İ Bu akşam için yerlerinizi evvelden aldırınız. ŞARK Sineması Dalma cn güzel filmleri göstermek vüdinde sebat ederek pek yakında size, kat'iyyen unutamıyacağınız İĞFAL Şaheserini takdim edecektir. Baş Rollerde: HERTHA FEİNLER ve HANS SOHNKER Yarın Akşam — Yüksek dehâsı, Hudutsuz kabiliyetile 2 Muazzam Saz” ngrııılle MELEK'te Dünyanın en büyük artistleri arasına MICKEY ROON s A F ' Y E ve LEWİS STONE- CECİLLA PAR tatafından nelis bir surette yaratılan A ŞARETETKONSERİ|(İlk Gen çlil İzdihama mahal vermemek için biletler gündüzden sinema gişesinde satılmaktadır Ney'e - Zevk - Eğlence - Dans . Musiki ve sizi kahkı DK A güldürecek bir mevza | z n K l MT ( SA SK ' KES İN AŞ GAT