L Z LA HL usavva İzlerin Alrika harekâtında 'de yeni muvaffakiyetle- ziyade alan Bavva oluyor. A t bahsederken bu ismi Mar hut Massovah gibi şekik Yazıyorlar. Musavva tarmı Afrikanın Bahriahmer bir şehir ki nüfasu 12-13 delerinde imiş. Bu şehir İmakla beraber bulunduğu Tilen ehemmiyet pek eski- nkü Musavva körfezi diye var ki şebir de bunun $i- ünlehasında tesis edilmiştir. u isimde orada bir adacık . Bunu diğer daha küçük takip eder, Şimdiye kadar ki İtalyan müstemlekesi- Bşlıca iskelesi olan Musavva Hik noktasından — Bahriah- ihmal edilmiyecek bir mev Habeşistanın şimalinde ol- hasebile bugün ayrıca ken- bahsettirmektedir. denberi ise Musavva ile arasında bir demiryolu iş bulunuyor, Musavva kaydetmişler. Komşu mlarla muharebe ederler- Habeşlere icabin- etmeyi bir zamanlar kendilerine iş edin- Bu yardım ise kârsız de- Herhalde Portekizler ticari Htatlerini, Habeş uııuaı::: Keçmiştir. Bil Misır hükümeti Babtâliye İ taahh Milyon kuruş ver- İ sene Gt etmiştir. Bu şekil rda Jç Kadar devam ediyor. ktan biyiliz İşgali vükü, bul- ..M'."“ıt sonra İtalyan- ehemmiyetli T hükümetin di n oradaki kuv- 9 gekilmiştir. Musavva kasar FDEBİROMAN: 110 A bir kaç tür- vruplıların lü yazageldikleri bu mev- kiler kendine göre bir ta- =u 'ondan sonra Eritre müs- temlekesinin merkezi - Asmaraya makledilmiştir. Musavva denince Bahriahmerde kısmen — küçük bir adanın üzerinde, kısmen köre fezin şimalinde tesis edilmiş bir kasaba ile diğer bir adacık gözönü-| ne gelmektedir. Her İki ada arasın. da 1 kilemetreye yakın bir rıhtım warmış. İkinci adayı da Afrika sa- hiline bağlıyan rıktım ise 1 buçuk kilometre uzunluğunda imiş. Daha İtalyanlara geçmeden evvel Misir hükümeti tarafından Musavva ka- sabasına su vermek Üzere rıhtım- ların üzerinden tesisat vücude ge- tirilmişti. Musayvanın yanında u- faktefek başka adacıklar da var. dır. Musavvanın havası sıcak ve ratip olduğundan yazın hamam gi- bidir. Onun için Avrupalılar bu- ranın yaz havasını hiç methetmi- yorlar. Buranın hususiyeti olarak söylenenler arasında herhalde yar N zenginlerin Avrupalı bazı tacir- lerin süslü evleri - sayılmaktadır. © adaların etrafında mercan çıka- rıldığı için bu evler de mercanla süslenmiş oraya mahsus bir mi- marinin ve bir zevkin ifadesini teş- kil ediyorlarmış. Şimdi Musavva —Avrupa harbi | dolayısile de kendinden bahsettir- müş oluyor. HALK ÜTUNU- | İş Ve İşçi Arıyanlar, ler ve müşküller | Genç bir kaz iş arıyor atıyorum. Bana şefkat elini u olan muhterem iş sahiplerinin Gazetesi Halk Sütunu (N. müracastlarını rica ede. gi bir iş zatacak Son Telgraf D.) rumuzuna Ti İş Arıyor Lisenin 10 uncu anifina devam et ın.ı:uııvl yaziyetim - müsalt ol- | Sadağından Bayata alılmak mecburiye- Höndeyirm. Ticarethanelerde, avükat y Simda, matbsslarda çalışırım, İş arıyo, B Mühlerem iş sabiplerinin Öen ue Si Bti GAĞ GANE asuma müracaatları. mpuııdıaulldı iş arıyor ortamektep tahsili olan n:..î::" yetim seker / evlâğıyım. Resmi, husust dairelerde veya dun_-_ Hanelerde kâtiplik veya muamüle Kibi işi gübi bir İs grat Halk Sütününda B. B Müracaatlarını dilerlin. Geten Mektuplar : Eyü Kâ- Bayan Mahmüre: Eyüpten, Bay H, 24 Yıldız, Pekak, Bayan Me. * Hayriye, Sempalik, Mübeocel, Ulangac, 9 Bursalı, $ T, ROR. İ SH Ş L B gelle oli ve n b aldırmanızı ilân ettiğimiz en de Seveceksin/ Yazan : ETEM İZZET BENİCE ııı'ıı— bir ölçü, me de bir öl- sazat mefhum olmadığınu çö- l*%üm ki benim sana bütün nn dolusu vereceğim aşk Gç t etmiye yetecektir. 'a ge bir kere ve.. son bir kere n ki: Sensiz olmak, sen- benim için müm «in 'e Xa * t;ı. kasdin yalnız bir vatan ço- Bi ,Bayat vermek idiyse ve. 'şuı bana gelmekte tereddüt ek'ı:* tekrar tekrar affını di- kamanlerim. Beyinsiz bir adamın P adan'na asla razı olma. Böyle ı.ı:ııı yaşaması cemiyet için Zararsa yaşamaması © ka- İyydadır. !uıım.l'ııı insana kıy- ar acı şey yok değil mi?. kuk prensipleri ::ı: ;]d’ı::;,:ı: Fıhıl:':ı':ı'::l nalüllerini imha yar gÜN Ödeniliğin bir icabi. ola etmeyi e L ? kabul ediyorlar , lerini uzatıyor- Gee enzln biz Halif HEĞR Ge ü ina İnanma- böyl Nlnhllllw Böyle b tekrar hayatta sağ (Ti mok içis teşebbüslerini önleme- Tisin. Lâfiye, vuzuh üdıuı::yı:_ Beni aydınlatabilecek, içli keber Junduğum sinir buhranımı gidere, yeni ayatımın ::e'eî:u;ııı bu rırıluh :ıııııı— =' i de ve kararında olan ı Bunu benden uh_'wu;ımmeı'l. ,ı;_ tiyorum. Tereddüt, ıw tan en _ı..m.llı lâhtır. Z aryorum. İlkbında bulunanlar Son Twel- | | | Lokantast gibi.. | ve bu halin daha inkişaf ve Geçen gün gazetelerden Birinde, Feshane Fabrikası işçileri için açılmış bir lokan- taya dair hoş bir röportaj o- kudum. Gazeteci arkadaşın verdiği izahata göre, Feshane Fabrikasında, her işçiye, 7.5 kuruş mukabilinde karın do- yuran pek âlâ bir yemek veri- lebiliyormuş! Bu, bir nevi tabldottur. Meselâ, Belediye Kooperatifi Böyle topla bir halde vü- cude getirilen mutfak servis- leri daima iyi netice vermiş. daima ucuza çıkmıştır. Meh- tepler, fabrikalar, diğer bü- yük müesseseler, böyle buna benzer kooperatif lokantala- | rı, tabldotlar, yemek servisle- | ri ihdas edeblirler. Yalnız bu | işi, işten anlıyanların eline vermeli, dürüst, hesaplı ve ta- sarruflu bir zihniyetle çalış- malıdır. Bu gibi teşebbüsler, kâr nazarı dikkate alınmaz ve bilenler tarafından sevk ve idare edilirse, mutlaka iyi netice alınabilir. Feshane Fabrikasında işçi | lokantası bir nümune olmalı, | ıstlah tarafları araştırılamlı- dır. Çünkü, İstanbul büyük va dağınık bir şehirdir. Herkes, öğle yemeğini evinde yiyes | mez. Dışarıda yemek mecbu- | riyetinde olanlar çoktur. BÜRHAN CEVAT I;aydarpışı - Kîıî dıköy sahil yolu- nun tevsii Haydarcaşa ile Kadıköy ara - sındak! sahil yolunun genişletil - mesi kararlaşmıştır. Yol, deniz doldurularak genişletilecektir. E- sasen bu sahil sığ olduğundan bu işin az masrafla yapılacağı anla- şılmıştır. Beldiye İmar ve Fen Müdürlükleri bu hususta bir plân hazırlamaktadırlar. Sahil doldu- rulduktan sonra rıhlım da inşa o- Humacaktır. ken kayıtsız ve ihtiyalsız bulun- mamız, hava cereyanlarına maruz yerlerde kalmamız, ruhatsız edi- Çi ve bulaşıcı bir. haslalık olan nezleye bizi yakslattırabilir. Nez- le geçirmek için hepimizin bildiği- miz en baslt çare sık sik temiz mendil değiştirmektir. Burnu — si- derken, tahriş etmemek için, o ka- dar sıkmamalıdır. Şayet mendille- beş kuruşluk beyaz mantol tozu serpilirse, nezleyi kısa bir za- manda kesmek mümkündür. içinde puslasını kaybetmiş — bir | kaptanın engin bir denizde boca- lamasını andıran bir haldeyim. — Nereyo gidiyorum?, Ne yapıyorum?. Niçin yaşıyorum?, Kiminle yaşıyorum?. | Bütün bu soruların cevabı yol tur ve.. meçhuldür. Hiçbir şey bil- | miyorum, Gözlerimde ve ufkum- Ga parlıyan tek hedel sensin, Fa- kat sana ulaşmam da o kadar güç, © kadar zahmetli ki. Bazan sana yaklştığımı sazıyorum. Fakat, yi- ne birdenbire kendimi en uzakta buluyorum. Şimdi de bu uzaklığın içindeyim. Yalvarıyorum sana, beni müşkül vaziyetten kurtar. 'Tevfik Fikretin: — Kadın deniz gibidir.. Demekte hakkı olduğunu / seni tanıdıktan sonra öğrenmiş bulu- nuyorüm, Sen tipki. tipkisina >0- *un, Bazan tatlı (munis, iştihalı, amı çeken ve kavrıyan bir ben- Tik, bazan ele avuca sığmıyan, ha- şarı, uçalak bir kadın. bu Hele beni haşlacığın MAHKEMELERDE: “Lec ahmağın, Süküt ârifindir! ,, “İlâhi Cevriyeciğim, o, ihmal im- tihanı değil, ikmal imtihanıdır. ,, Bir hayli yaşlı, öbürü orta yaşlı | iki kadın Adliye koridorunda Nı* kanepede oturuyorlardı. Üç kat | merdiveni çıktıktan sonra ©pey yorulmuştum.. Biraz dinlenmek | ihtiyacını hissetttm ve yanların” | daki boş yere oturdum. | Hayli yaşlı olan orta yaşlıya soruyordu: — Sizin küçük okuyor mu? — Artık küçüklüğü kalmadı.. | gine girdi.. Maşallah gör- bası kadar boyu var, Bu sene onuncu sınıfta. — Maşallah., E, hanidir ben görmiyeli... Elbette büyümüştür. Amma, işte ağız alışmış da, bâlüâ | küçük deniyor. — Bu sene üstünüze âfiyet biraz rahatsızlık geçirdi.. Mektebe pek fazla gidemedi. — İmtihanlar da yakınlıyor, Şimdi giremiyecek de, Sonra ihmal imtihanına girecek... — Ne imtihanına girecek ? — İhmal imtihanıma... — İlâhi Cevriyeciğim!. O, ihmal | tmtihanı değil, ikmal imtihanıdır. | — Aman hanımefendi! İkmal | değil, ihmaldir. Sene ortasında mektebi ihmal edenler sonradan ihmal imtihanına girerler. — Değil, kızcağımız... İmtiha- mıni tamamen vermiyenler, son- radan ikmal ederler.. Yani, ta * mamlarlar.. Şimdi de ana bütün- leme diyorlar. Benim torunum da | mektepte de, ondan biliyorum. — Değil hanmefendiciğim.. De- | ğil. Kırk yıllık iİhmal — imtihanı hiç ikmal imtihanı olur mu? Kırk | yıllık Kâni, olur mu Yani? — Lec ahmağın, süküt arifin- dir.. Senin dediğin gibi değil am- ma, inat edecek değilim ya! Hay- di senin dediğin olsun... Gür bir ses yükseldi: — Cevriye, Sezanaa!. Orta yaşlı kadın, alelâcele to- parlanıp kalktı — Çağırdılar. dedi. Hayli yaşlı olan: — Ne davası kuzum Cevriye - elğim? Bak sormayı unuttumdu, diye sordu. Cevriye, yürürken: — Kedi davası. Gel de Allah aş- kma dinle! dedi. «Kedi davası» diyince, aklıma | değerli dostum, kıymetli çair ve gazeteci arkadaşım Mehmet Selim geldi O, henüz Adliyeye gelme - mişti. Yoksa, imkânı yok bu vayı dinliyecekti. Onun yerine dinleyip sonra anlatmak üzere ben de mahkeme salonuna girdim İki tarafın hüviyetleri tesbit e- dildikten sonra, Cevriye söz aldı: — Dün akşam, evde pencerede | oturuyordum — Kapının - önünde | birisi: ni pisi pisi pisi! diye kedi | çağırıyor. Pencereden şöyle bir Baktım, bu hanım.. — Elinde bir parça peynir.. Bizim yavru Van kedisini çağırıyor. Elinde kapak- h bir yemek sepeti var. Kediyi | yakalayınca, sepete tıkıverdi; ki pağını kapadı; aldı, gidiyor. konuştuğun vaktiler üpkı tıpkısı- ma boralı, fırtınali bir denizin co. şuş ve kıyıları dövüş sahnelerini andıran bir kadın oluyorsun. Fa- | kal şimdiki halinle bunlar da de- #ilsin. Bir sırsın. Öyle bir sır ki buna ne akıl, ne iz'an, ne idrak er- enin İmkâm yok. Ölüm dö- şeğinde Ümit ve yaşama kuvveti aşıladığın adamı bugün tekrar u- Tun nisyan ve ihmalinle ölüme bı- Takıyorsun. Lütfine, inan bana ve yeni bir denemeye Çirsat verme: / Sensiz yaşamama imkân yoktur, Senden ümidi kestiğim gün yine ve.. mı hükkak ki ben ölümün kucni atılacağım. O kapının eşiğin suy Genç kadınin yüzüne melzaz vererek okuduğu mektup burada bitti. Kara gözlerini sabit bir hedefin üzerinden ayırmaz gi- bi duran ve görünen genç kadın bir «aiye yüzüdeki bütün hatla- rı kıvrım haline getirerek acı acı düşündüğünü #ade eden bir his duygusunu taşırarak: ın, dik ve Sert |— — OKUN HÜSEYİN BERÇET Z— Hemen başımı örtüp kendimi so- kağa attım. Köşeyi dönerken ar kasından yetiştim. — Hanım hanım bana bak! de- dim. Kediyi nereye götürüyor - sun? — Ne kedisini? Bende kedi me- di yok! dedi. — Nasıl yok. Gözlerime mi ina- nayım.. Sözlerine mi? dedim. zim van yavrusunu aldın, gö elindeki sepetin için- de. Artık bunun tevil götürür ta- rafı var mi ya? dan tim, aldım. O da benim - cll tuttu. Bön sepetin kapağını a ca, bizim kediyle beraber iki tane güzel, yavru kedi daha fırlama - $1 nmı7 biçare hayvanların sıkı - dan gözleri eylerinden uğramış.. Hepsi bir tarafa dağıldı. Bizim kedi de, doğru eve gitti. Öbür ke- dileri de kimbilir nereden aşırdı? Cins kedi ticareti mi yapıyor, ne- dir? Ben sepeti açıp kedileri ka- çırınca, bü hanım da, hırsından, elimi ısırdı Bakınız, dişlerini na- sıl geçirdi!. Elim, hâlâ sancıyor. Kendisinden davacıyım. Hâkim: — Peki, Siz oturunuz., Siz söy- leyin bakalım. Nasıl oldu? Maznun Seza ayağa kalktı. O da anlatıyor — Ben bu hanımların evinin önünden geçerken, kapıda güzel bir Van yavrusu gördüm, Elim- de sepet vardı. Öteberi almağa zerzevatcıya gidiyordum. Kediyi çok severim. Görünce dayana - madım. Sepeti yere bırakıp seve meğe başladım. Bu hanım bir hıs gımla kapıdan fırladı Üzerime çullandı: — Kediyi nereye götürüyor - sun? Diye yakama sarıldı. Kafa- ma gözüme vurmağa başladı. Ben de can havlile, eli ağzıma gelmiş, ısırmışım... — Kediyi sepete koydunuz muy- — Haşa! Haşa efendim. Sepet bomboştu. — Zerzevatçıya gidi - yordum. — Peki.. Sizin şahidiniz var ma? Bu sual, davacı Cevriyeye s0- rulmuştu, Cevriye: — Nusıl olmaz efendim. Bütün mahalle halkı şahidimdir. Yüz kişi şahidi vahid dinletirim. Bütün mahalle gördü kedilerin sepetten çıktığım. Mühakeme, şahitlerin gağırıl- ması için talik edildi. Camları temizle- mek için » Camları temizlemek için eski gazeteleri suda ve yahut alkolde | aslatmalı ve bununla silmeli. Çok | iyi netice elde edersiniz. Dedi ve.. yerinden halktı. Oda. mın içinde sert, telâşlı ve asabi a- dımlarla dolaşıyor, — Ne olacak bu böyle bilmiyo- rum?, Diye mırıldamıyordu. Sonra, bir başka odaya geçti, ©- dadaki bir dolabın kapağını açtı, döşeme tahtasının birini kaldırdı ve. oradan siyah kaplı kalın bir defter çıkardı. Deftere baktı buktı: — Ne iyi onu unutmuştum. Diye söylendikten sonra muril- tısına devam etti: — Ölseydi belki bunun azabını ömrümün sonuma kadar çekecek- tim. Fakat diriliği de daha az a- zaplı değil. Bu defteri yerinden çıkarmamıya karar vermiştim. Gö-| rüyorum ki, karar ve tedbirim na- fileymiş. Yine onu çıkarıyor, yi- ne onu elime alıyorum, Genç kadın, uzün boylu, izi si- yah gözlü, uzun kirpikli kadın, bir| bakışta insan görlerini kavuran ve şehvet damarlarını sızlatan ka- Am bir uzua iİnilti ifadesi halinde tekrar: | | «husu '_ı___sqgı TEL Başmuharrirler Ne Diyorlar? İKDAM 42 —— B. Abidin Dever «İhanetler biribi- yini kovalıyor> isimli bugünkü Baş- | makalesinde ezcümle: «Kalıraman Sırp milleti, Hırvatların beraber, daha — dün, kendisine ebedi dostluk vödeden Ma- feci (haneti ile garların da ihanetine uğradı. Bulgar- lardan da ayni hareketi beklemek lâ- zırndır. Yalız unutmamalıdır ki 1915 de ortadan kaldırılmış olan Sırbistan 1918 de tekrar doğmuştur. İstiklilleri uğrunda ötmeyi bilen milletler asla öl- dürülemezler.» demektedir. YENİ SABAH B. Hüseyin Cahit Yalçın <Mânasız | bir panik havasır isimli büngünkü Başyazısında bir kaç gündenberi İs- | tanbulda son bâdiselerin tesiriyle bir nevi telâş, heyecan başladı gibi bir ge- edildiğini, İstanbulum tahltyesi in bir memleketin en esasli vazlelerinden biri olan ihilyatın em- rTettiği bir hareket olduğunu — söyle- melkte ve bilâhare: «Balkanlardaki — Alman — taarruzu kendine güvenen, vatan aşkı ile tuta- cek bir mahi- gan milletlere ümi yi tti ri Yugoslar Yunanlıları x: ve etmemeğe m ha- mü etse bile rinin in- aha kuvvet bula- hattı. dürürken t netice elde etmiş addo- . Minkeat bir parça —arazi zaptetmek — değil, düşman — kuvvetini ezmektir. Busün İngiliz kuvvetleri he- nüz barbe İştirak etmedi. - Yunan ve Yugozlav orduları da bültün muka- vemet kuvvetleriğle dimdik — ayakta duruyorlar. Cereyan eden vekayi asıl müdafan hattına çekilirken yapılan şetr hareketi ve ricat tertibatı demek- tir. İşte ne dahilt bakımdan, ne askeri harekât bakımından vaziyelte bir pa- niğe hak verecek vahamet yoktur. Vaziyetin soğuk kanlılıkla tetkik ve tahlili bilâkis ümidimizi kuvvetlen- dirmek neticesini veriyor. Nihal za- ferden kat'i surette emin olalım.> de- mektedir. Yanam CUMHURİYET B. Yunus Nadi <Bir tedbir etrafın- Gac simli bugünkü Başyazısında hü- kümetimizin aldığı tedbirlerden bah- setmekte ve bilâhare; «Umumt hayatımızı alâkadar etmek 'nda derece derece heptl ehem- miyetli biliyor: Biz harbin haricinde kararında samim! olmaklığımıza rağ- men karp bir gün gelip bize de bu- Toşabilir. Hazırlıktı bulunmak Tâzim- dır. Ve harbi bize bulaşmaktan me- metmenin en mücssir çarelerinden bi- vi de harbo hazır ölmak — hususunda tam tedbirli bulunmaktan ibarettir. Çok zeki ve çok bassas Türk balkı yalnız hükümetimizin almakta devam ettliği tedbirleri değil, elbette anların delâlet ettiği möna ve maksatları da pek iyi takdir ediyor, ve cümlesi v. fan davası etrafında - toplanan bütün bu temkinli gayretlerde azami itimad ve emniyetle hükümetin ve MN Şefin etrafında herg ün daha küvvetli bir yekparelik arzediyor. Bu hal, müba- Tek vatanın muhtemel her tehlikeye Karşı müdafaasında hükümetle mille- fin tam ve kâmil birliğinin ifadesidir. Ancak dikkat ederek hükümet ted- birlerini artıkmız. eksiksiz ve hakikt mahiyetleriyle Aanlamak ve bu yolda €en ufak yanlışlığa bile yer bırakma- mak şart ve Jcabında bilenin bilmiye- ni tenvir etmesi — vatanl bir vazifedir. İstanbul ve Trakya bavalisinde oturan yatandaşların bilhassa — burada işleri Küçleri olmıyanlarından arzu edenlerin devlet vamıtalariyle Anadolu dahilinde istiyecekleri yerlere — nakilleri için gözterilen kolaylık, ilânın tamamen femkinli olan şeklinden de açıkça an- daşıldığı üzere, acele bir tehlike işareti Geğil, belki sadece sırasında ve zama- minda alınmış bir ihtiyat - tedbiridir. dernektedir. Diyerek bir başka odaya geçti. Bu küçük, sandık odamsı bir ©- daydı, bir iki valizden ve bir bü. yük demir sandıktan başka içinde eşya yoktu. Genç kadın 6 demir sandığın önüne kadar gitti, sanki bir ziyaret yapıyormuş gibi onun başında uzun uzun durdü, — Ne garip adam bu yarabbim. Bir türlü kendisile anlaşamadık ve. galiba da anlaşamıyacağız. Bu son oluyor.. Diyerek mırıldandı ve.. devam ettir — Bu bir sır. Nedir bu demir sandığın esrarı. Kaç kere kendi- sine aç şu sandığı dedim, açmadı. Onun Çâkırdısı olur olmaz ya ya- mamdan uraklaşıyor, yahut da sö- zü değişiyor. Kırayım.. diye dü- şilnüyorum. Onu da yapamıyo - rum, Hem karılacak gibi bir san- dık da değil. Bir demirci bile güç kırar. Fakat, ne var bunun içinde böyle? Sadece harpte kullanılmak için yapılmış bir sandık üzerin. de bir kocn karısına karşı bu ka- dar titiz, mahrem davranamaz. ÇArkası Vazi Alman kuvvetle-e| ayı nihayet çiğnemiye ve | lan bu tedbirlerin niçin alın- maş ve alımmakta — olduğunu — cibette €ok zeki ve hassas Türk halkı pek iyi kalmak GRAF — 12 NİSAN 1941 OGT Hasır kuzusu tâbi- rinin nereden çık- tığına dair Günlük gazetelerde yazı yazan bütün muharrir arka- daşları, pastırmacı yapıp çı- kiveren üstd Refik Halid, ge- çen gün «Hasır kuzusu ne- dir?.» serlevhalı bir yazı yaz- mıştı. Filvaki, büyük her yazdıkları Na: amma, müsaadelel kuzusu tariflerini, kük yazıcı, yahut, Refik Hali- din tâbiriyle, bir pastırmacı sıfatiyle, tashih edeceğim. Bittabi, bizim fıkramız, üsta- din «Hasır kuzusu - nedir?,» Fıkrası gibi bir kıymeti ede- bi taşımıyacak, ancak, o ya- zınin hatalarına ait bazı dü- zeltmeleri ihtiva edecektir. Gelelim sadede: Hasır ku- zusu tâbiri, iyi, seçme ve se- miz kuzuların Çekmece civa- rında hasır üzerinde bırakıl- masından, hasırlar içine sa- rılıp İstanbula — gönderilme- sinden neş'et etmemiştir. Bilâkis, hasır kuzusu tâbir edilen kuzular, en k kü- lüstür ve cılız kuzulardır. Bu nevi kuzular, Marmara civa. rından ve Bandırma tarafla- rından gelir. Refik Halidin de bildiği gibi, Yemişte bir Hasır İskelesi vardır. Bu ku zular buraya gelir ve toptan- cı kasaplar burada toplanız. lar, kuzuların tevziatı burada yapılır. Fakir fukara hasır kuzusu yer. Bunlar daha u- cuzdur. Hemen bütün İstanbul hal- kı, hasır kuzusunun ne oldu- ğunu bilir. Üstad Refik Hali- din bunu bilmemesi, bittabi mühim bir şey değildir. Hasır kuzusu, halk arasın- da kötülüğü ile o derece meş- hurdur ki, meseleâ, kasaptan et alan müşteri, sorar: Kasap cevap verir: y — Ne münasebet efendim. Size de mi?. Hasır kuzusunu daimi müşterilerimize ver- meyiz. Şimdi, tam hasır kuzusu mevsimidir. Bol bol tedarik edebilirsiniz. Fakat, yukarı- danberi izah ettiğimiz gib, hasır kuzusunu her kasapta bulamazsınız. Daha ziyade u- €uz et satan kasaplarda bu- k R. SABİT Türk varlığını zafer şahi- kalarına yükselten çocuktur. Her türlü şefkatten — malırum Yurt yavrularını koruyup yaşa- tabilmek için — yıllardır bu g: uğrunda çalışan Çocuk Esirgeme Kurumuna Üye olmanızı Kurum saygiyle diler, ediplerin Katı'dır Sarıyerde açılması lâzım bir müessese Ka ve kadınlarımız. bu. faydalı kurslardan kendilerinin de Istifa- de etmeleri arzu ve melinde bu- kunmaktadırlar, İstanbul ve Üskü- dardaki kuralara gitmek mesafe- nin uzunluğu dolayısile çok müş- Kü olduğundan Sarıyerde tesis e- düeceğini memnüniyetle — işittiği. miz Kız San'at Enstitösünün bir ân evvel açılması çok yerinde olacak- tıra Son Telgraf — Sarıyer ve tlva- vında oturan genç kız ve kadınları- miz için böyle Jözumlü bir müos- sesecin bir ân evvel tesis edilmesi eldden faydalı olaçaktır. - Maarif Vekâletinin ehemmiyelle nazarı dikkatini celbedi