- —4 —SON TELGRAF — 1Ö NISAN 1941 ——— ——— — Yazan: — Bu mahalleye taşındığım gün” | diye bir söz var ya.. İşte ben ona iberi oturduğum apartıma - 'nin tam karşısına düşen pence - yeden komşunun karısı - gözüme beni huylandır. - | yle enteresan bir kâ- ki eşine çok rastlanır. İki kız nnesi olduğu halde - fıkır fıkir | yor, Cayır cayır kaymıyor ve Bü süretle etrafıni da oynatmak, taynatmak istiyor. Kocası mı ih- $iyar, gençse onu oyalıyacak, hır-| gyacak kudrete, küvvete mi mailk değil anlıyamadım. gi Anladığım bir şey varsa o da şimda oynak, fıkırdak, koca - nn sadakatinden, faziletinden yzak, çocuklarının ahlâki durum-| rını tetkikten, muhafazadan |- “zak komşumun karısı vardır. Tıpkı bit Arap atı kısrağı gibi eyecanlı ve helecanlı bir şey Siyah büyük yakıcı ve çekici göz-| olgun, dolgun vücudü e ya-| n bir kadın. yaman bir âfet.. Benimle değil ha, onlara karşı | an aparlımandaki bir bayla a- “bayı yakmak niyetinde amma, gi Jiba S e ı.gnmaku rinin hız çılgınlığından an- | damaktayım. | Barekılız ki birisi henüz on altı | diğeri de on yaşında bulunan kız- | ırına da hissetlirecek, çak- Hıracak kadar lâübali gidişi var. Siz olsanız ihtimal, içinizden bir | t duyup ona: — Ne yapıyorsunuz a bayan. || teklerinizin - yamaçlarında do n kızlarınızdan da utanmıyor z? | Diye bağırırsınız. Fakat, — sa- tın ha., O belki bu — gibi hare - | bir hakaret işlemiş ol - | . — Lâkin siz bağırırsanız, | onu ikaz ederseniz çamur hal üzerinize — sıçrar, zabıla “alarına karışır, mabkeme ka- pılarına kadar gidersiniz belki.. —| Ben bile komşumun karısını, | mmşusu olduğum halde süt dök- | gibi, kapana girmiş fare gibi, eğe mahküm bir adam gibi | BESSİZ, Sadasır seyret - 4 tıyuıı Biraz karışıversem he B a abien yavrucuğum. | Diyeceğe benziyor. Bende onun hareketine müdahale nerde... Korku dağları bekliyor. Hem o çi kendi. vicdanı, hissi, ha> fareti tesirile kocasından — gizli, ocasından uzak benim gibi kom> | bir bayla mercimeği fırına bevesine kavılmış, hür- riyeti kendisinden almış, aklı ba- dan gitmiş kanatlanıp bir ka- k dalı üstüne konmuş bara ne. Ne diye oturduğum yerden - n şimşekler çakan yürek vızıl- engel olayım. İlitimal di « orsunuz ki kıskanıyor, ona yüz vermiyor da onun için kıvranıyor, | ur, o bana bakmayıncaya, gül- | f yinceye, cesaret — vermeyinci- “ye kadar ben onü tanimıyacağım. lem gülse bile yine kötü niyetim Çünkü (tahat onu azdırmış.) | | | | TUNA BOYUNDA —— —— TÜRK ZİYA VEHBİ öyle bakıyor ve gizli gizli kritik ediyordum. Onun bu şuursuz ha- reketleri kadar fena şey yok, Fa- kat akla bir şey geliyor: Acaba kabahat kimde? Bana kalirsa ne şundadır, ne bundadır. Kabahatin büyüğü yine | kendisindedir. Kocasını, çocuk - | larını, evini sevmek itiyadını elde edemediğindedir. İşte, ben bu çıl- gin, aklı kavak dalı üzerinde asılı kalan kadmı bazan penceresine çıkıp soyunur gibi yarı çıplak gö- Tünürken bazan karşıki apartı - Tni bayına karşı sigara içer- ken, bazan güya bir mektup oku-| yormuş gibi bir kâğıda bakarken, bazan kırmızı bir robla süzülür - ken, bazan saçlarını düzeltirken, bakarak gülerken, kızının ayni a- partımana başka bir odadan ba- karken ve bir takım işaretler ya- parken, ağlarmış gibi hazin du - Tumlar alırken bu ara sokakta öy- miyan küçük kızının; — Amne. — Efendim. — Baksana, oğlan çocuklar be- | nim bacaklarıma dokunuyor. Diye manalı manah konuşma- lara vesile verirken görüyorum da bu işe acımak mı, yoksa şaş- | mak mı lâzım geldiğini kestire - | miyorum doğrusu. Siz ne fikir - desiniz sayın okuyucular?, Babasının sesi Bundan bir kaç hafta evvel, Ame, rikada «Edison Muhipleri> Cemiyeti, büyük Amecikalı muhteriin ölümünün Oonuncu yıldönümü münasebetiyle bir toplanlı yapmışlar. , “Fomas - Edison'un bir çok — ihtiralar | meydanu getirdiği ayni evde bir üğle | #olcası tertip etinişler, Ziyafette di Niyojersey Valisi olun Edison'un oğ: şim- hu Çerles Edison da bulunuyormuş, Ziyadetin sürprizi çu olmuş: Yemek- ler yendikten sonra, ziyafetin sonunda bizzat mülevetfa Tomax Edisor söz ai- marş. Nassi? Edison, - fonoğrafı at ettiği zaman, bu fonoğraflara üstüvane gek- Tinde ebönitten — yapılan plâklar konü- yordu. Edisan, 6 zaman genç olduğu | fçin, bu üstüvane şeklindeki plâklara kendi söylediği şarkılardarı bir iki ta- mesini geçirmiş İmiş. Büyük — muhlerüin evi arandığı ze- man, bu plâklardan bir tanesi bi mmuş ve ziyafette bir fonoğraf makine- sine takılarak çalının Bu süretle Kdisonun oğlu, babâsının ölümünden an sene sanra, onun serini öşitmek sürprizi karşısında kalnıştır. Son Telgrafın Tarihi Tefrikası: 33 ORDULARI Yazan: M. SAMİ KARAYEL Bursa Sarayında Saltanat Sürüyordu | İmparator, kızı Teodora ile Or- “Hbanın şehzadelerini alıyor, İmpa- toriçe İrini ile diğer hl;;"”m" türüyor, _"m' *hnl-ıymıp dtar hediyelerle t ediyordu. — — Altı sene sonra (H. 757) şehza- do Halilin macerası Orhan Gazi “ile diğer imparator Yuanis Pale- elogas beyninde de sıhriyet peyda | “ediyordu. Şehzade Halil misafir olarak Bi- n urayımn Hürem dalresinin 4 istirahat edi- Salonda Yuanis Paleologosun zev-; cezi, şehzade Halilin üvey tepzesi Eleni bulunuyordu. Yuanis Palootogos, Ha- Kle dalresinin yanında bir köşk tehsis etlirmişti. Şehzade bu mü- zeyyen köşktle yatıyor, dama yeni bir elbile ile gezmeğe çıkıyordu. | Her gününü hamamlarda, ziya - fetlerde, eğlencelerde — geçiriyor, ) Artık ilik ve sıcak günlere gir- mek üzereyiz. Acaba bu senenin | yaz şapka modalarında hissedilir | bir değişiklik olacak mı?. Görü- nüşe bakılırsa olacak gibi.. Moda | fessamları şimdiden bir çok me- | deller hazırlıyorlar, Bu modeller | arasında oldukça öriğinalleri gö- | ze çarpıyor. İşte size üç model: | Filminde görmek harikası, de bir şefkatle bakıyordu. O wra- da iki yaşında bir çocuğu öli m.,...’îî- d:nrlxnî:nq 'esini ka- Çırmamak için bir günden ziyade matem tutturmamıştı. Şehzade Halil, güzel nişanlısı İriniyi çok sevmişti. İrini fevkalâ- Ge dilber, körpe bir Bizans gözeli idli, Şehzade Halil nişanlısile İstan- bukla epeyce bir müddet kahyor, sonra İzmite dönüyor, orada muh- teşem ve müdebdep bir düğün y: piliyordu. (1). Çalgılar çalınıyor, Türk köylü- kerinin şehzadelerine hürmeten, sığırlar ve davarlar — getirdikleri görülüyordu. hanedamın: hâkimiyeti altına ali- yor, Bursa sarayında âdilâne bir Baltanat sürüyordu. Sarayda kadın hüsnünün ihti - yarı selbeden tesirleri görülmü- lmpınlorlk ma öriçenin kıy. ,uıııu Bizanslı Prensesler Osman- mettar h Ve nail oluyar- dü. ' Ka kaK e SKİi YENİ ŞAPKA MODALARI Bu akşam: Bütün İstanbul halkı | Yıldızlar Yıldızı GRETA GAR B Ö'yu MELWİN DOUGLAS ile beraber çevirdiği ve dâhi Rejisör ERNST LUBİTSCH'in şaheseri; GÜLMEYEN KADIN ve takdirle alkışlamak üzere SARAY Sinemasına Koşacaktır. Bir zevk ve san'at â>ldesi... ilâveten: FOKS JURNA soa dünya Suareler için yerlerinizi evvelden kapatınız. Bu akşam I PEK Sinemasında Dayanılmaz — derecede Kemik sahnelerle dolu, Siri kakkahadan kıracak - Ki 3PALAVRACILAR AT YARIŞLARINDA RİTZ KARDEŞLER ve | Nin küvvetine güveniyordu. Yukarıdaki rafya dallar rafına beyaz krenle sarılı ve ağarlu şapka. Bünü siz evde | kendiniz de yapabilirsiniz, Sağda, bağlar ve sayliyeler için halet, solda, emprime kumastan. — ipek veya endiydüden sargı. Bilhassa | etomebil gerintilerinde — saçların | dağılmasına mâni olur. Bir zaralfet ve nükte ve harp haberleri. Küldürecek füm RİCHARD ARLENN ediyorlar, âilece kaçgöç saymış'- rak düşüp kalkışıyorlardı. — İffet | ve ahlâka halel getirmiyorlardı Bursa saraylarında Bizansta ol- duğü göbi kadın desişesi, kan le- kesi görülmüyordu. Bizansın kum- Tal ve şirin hüsünleri, Bursanın ahenktar suları, rengârenk çiçek- | leri araamda büsbütün inkişaf bu- Tuyordu. x Artık Bizans Osmanlı Türkleri- rak- yadan aklığı yerleri, Kantakozinas Sırp Kralından alenen istedi. Kral kat'iyyen razı olmadı. İki taraf harbe hazırlandı, - Kantakozinos, Tet Geci mÖaN SÜÜ Bllant | damadı Orhan Gaziye derhal bir l azi, bu Süreti n mektup yolladı. Orhan Beyden it- dat istedi. Orhan Gazi, sefere gelmedi. Fa- kat dört oğlu, Süleyman, Murad, İbrahim ve Halil Beylerle beraber Kayinpederine on bin Türk süva- | dökmeli İezğn Baldan neler yapılabilir ? 80 Ciram süzme bal, S0 gram badeni üsavi olarak alınmalı, © findiklâr — ayiklandil kurutup güyet ince döv- lr Köpük ha- mütemadi- ine azar azar bul kat- yet dövülmüş badem ve hafifçe karıştırmalı. bir kâğdı. bir linde çalkaladıktan sonra halitadan birer kompost ayet hafif anat pişiemel Ballı Toya Bir kavanoz süzme balı, dibi tutma» mazı için mütemadiyen — karıştırarak. 'on dakika kadar kaynatmal, ateşi ha- Balı dökme- helvasından bir de oyni süret- ır. -Keslidikten ar, İstenilirse içine edilir. BAîıĞA DAİR... K oldi edürsesi — süretiyle kseriya ettem daha aT Bulığın adlan bir kere arını ayıldedik kuardir. Hame pullarımı yıka- , sonta Di e dür hirer çizgi açılır ve gekince balık hiç bozulmaz. & batarsa oksijene sür- a gitmelidir. Bas sonra iyice süzülüp bir neli, una babırar; Cok yağda ince balık, az 4 balık pişirmemeli. Çünkü göcek balığa evvelemirde bir. tüyle | veya yağ'ı kâğıda sar- sönra una bulanacak yumurtaya ve sonra gal ktır. çüncü usul de yumurla ile unu bera- ber galkalıyarak balığı buna batır- dir. Balık taze yenmodiği takdirde ühim rahatsızlıklara sebep ola- biç bir bahane ile — şüpheli namalıdır. Balık pullarını kuy- yuktan yükariya doğrü kazımalıdır. Kıskançlık Bazı — gözeteciler, — İngilizlerin meşhur muharrir ve nüktedanı Bernard Şave sormuşlar: Kıskanç. hık nei Muharrir mutad - soğukkanlılı- Bi ile şu cevabı vermiş: *Kıskançlık, arsenik gibidir. E- ger az miktarda aşka katılırsa, onu | kuvvetlendirir. Fakat çok miktar- da katılırsa, zehirler, öldürü zimete uğrattılar. Sırbstan içleri- ne kadar girdiler, Btrafı hercü- merç ettiler. Oradan döndüler, A- nadoluya geçip gittiler. Görülüyor ki, Osmanlı Türkleri de Rumeliye, Tuna altına doğru kınlara — başlamışlardı. goğrafi ahvalinı öğreniyorlardı. Bununla beraber Anadoluda ya- n Türkler basıboş olarak Trak- yaya tecavüz edip duruyorlardı. Bir defa, yine iki bin kişi Trakya- ya geçti. O sırada Kantakozinos, kendi- #ine itant etmiyen Mede şehrini tedipten dönüyardu. Bu şehir Mar- Kihlükösinee karşısında Türk- leri görünce karktu. Kendilerile muharebeye girişti. Fakat, gelip gelemedi. Bir avuç Türk impara- tor ordusunu bozmuştu. Bu başı- bozuk Türkler, dağlara çekilerek müdafaaya girdiler. Kantakozincs askerlerine muha- rebeyi kestirdi. Türklerin yanma Mullıdidnlınlın ıım tavada ki- | Bir - | Oraların | Tefrika Hoşaf zannile kupaları ağızları ma diken dudu ile kocakarı dille- damakları, boğazları tutuşun- ca ikisi birden feryadı bastılar: — Ah., yandım, yandım da tu- vanı ile döşemesi hamam külha- mına döndüyse gırtlağımın geçit yeri de haraben turap oldu. Kü - çük dilim kavruldu. Ya içim bağ- vim alaflandıysa şindi, z0 kim söndürecek bu kıyak yanginı? Kocakarı da şüyle bağırıyor, çır- | pinyor, yırtıntyordu — Öf aman, ne dilim kald, ne | damağım, ne nefes borularım, ne | Mide çanağım!. Yanıyorum a dost- lar, su yetiştirin, su!, Aman ne - | zehir, zenberek ,ne zıkkım şeymiş ©.. Hangi üşmanım, hangi baram kahpe yaplı bana bu | le ınnnıeııuı kireç içirdiler, Ye- | tişin Ümmeti Muhammed, yetişa; | W içimin yangınından dumanlarım tepemden çıkıyor, Eğer bu yüzden ölürsem bu zıkkımı bana içirenler- | | den dünya - ve ahret davacıyım. | Nerede karakullukçular, nerede bekçiler, yetişin, beni kurtarın!, | Ermeni dudusu ile kecakarımın | bu feryafları üzerine orası öyle | karıştı, etrafta öyle bir curcuna koptu ki, biraz sonra bu gürültüyü | | Ve curcunayı düyan bir bekçi ile iki karakullukçu koşarak — geldi- | der, kalabalığı yardılar. Fakat tam | Aşi anlayıp da Bekri Mustafayı ya- kalıyacakları zaman Müstafa, kir- bası sırtında oradan fırladı, çarş Ortasında koskeca bir havuz ol- duğu için buranın adı Havuzlu meyhane idi, Mustafa içeriye lar dalmaz, kaldırıp kendini mey- hanenin ortasındaki koca havuza len zaptiyeler içeriye girdikleri zaman Mustafayı, sırtındaki kırba düler ve yarı beline kadar su için: de olan Musafaya bağırdılar: — Çık herif eradan dışarı — Çıkmam!, | — —Çıkdiyoruz, yoksa fema olur!. — Yağma yok ağalar, görüyor- sunuz ki yarı belime kadar su i- çindeyim, onun için buraya — sir karışamazsınız. | — Kullukçunun biri sordu: | — Yakimkarışır?. — Buraya kaptanpaşa karışır, | daw!, | İşte Mustafanın koca İstanbul- da meşhur olmasının sebeplerin- den biri ve en başlıcası bu havuz vak'asıdır. Çünkü 6 gece kulluk- | çuların bütün srar ve tehditlerine | Tağmen: | — Kaptanpaşa gelmeyince kat- iyyen buradan çıkmamı!, Diye Mustufanın ayak diremesi üzerine mesele, karakoldan kara: kola © zamanın başkullakçusuna, yeniçeri ağasına ve hattâ kaptan- poşaya kadar aksetmiş, hunun ü- zerine Mustafanın bu nüktedanlı- paşa tarafından bir | x bu nazikâne muamele- Kantakozinosa hürmet et- başladılar. Kantakozinos, hepsini etrafına topladı, Onlara türkçe nasihatlerde bulunmuya başladı. Tam bu sırada, damadı Niforsla zadegândan bir kaç kişi 'Türklerin üzerine atıldılar. İçle- rinden birkaçını şehit ettiler. İşte bu büyük bir felâket oldu. Türk- ler birdenbire irkildiler, hançer- lerini çektiler ve düşmanlarının üzerine yürüdüler. Kantakozinos, damadını da za- degânı da şiddetle tekdir etti. Ü- zerlerine kılıç salladı, Bunu gö- ren Türkler durdular. Kantakozi- nosa bürmet ettiler. Kantakosin>s bu Türklere hediyeler verdi. Şe- hitlerin kanını ödedi. o rda Türkler, Anadolü - dan mütemadiyen Trakyaya geçi- yorlardı. Bizans ordularile çarpı- Şıyorlardı. Osmanlı 'Türkler, Bizansın da- bili işlerine bizzat karışıncıya kaz beyyiyeril ar. Anedolüd attı. Bekçi ile karakullukçu deni- | ile birlikte havuzun orasında gör- | Onun için çekin arabanızı bara- | Bekri Mustafa Yazan: OSMAN CEMAL KlYl!llıl Bekri Mustafa, Zaptıyemn Tımar Odasında Sorguda.. Mustafa Zaptiyenin timar odasında ! İsanbulun ca büyük karakulluk çu başısı, yani zapliye ağası Bek- Ti Mustafaya şöyle çıkıştı: — Bu kız, mutlaka ve hemen meydana çıkmalı, yoksa karışmama ha, işin hiç şakası yoklur. Mustala ellerini kavuşturup boy- munu hükerek ceyap verdi: dım, bu dediğiniz mümkündü! — Mustafa, inadı bırak, dağrüyu süyle, böyle inat ve inkârda israr | edersen halin haraptır. Bu iş öyle | içip içip de kendini havuza atarak eburaya kaptanpaşa karışır» diye kullukçulara kafa tutmıya benze- mez, Bu iş, senlâ sundığından çok mühim bir — Ne kadar mühim olursa e£ sun, kızın nerede — bulunduğunu ben bilmedikten sonra elimden ne | gelir sanki?, — Amıma kızın nerede olduğu- nu biz şana bülbül gibi söyletme- sini de biliriz. — Yani tehditle, dayakla süyle- teceksiniz değil mi?, Artık orasını biz biliriz!, — Öyle ise buyurun, ne isterse. niz onu yapın bana! — Soura çok pişman olacaksın Mustafa!, — A benim iki gözüm ağam, a benim devletlü efendim, size ye- minle söylüyorum işte, vâkıa ben | kizı kaçırıp Balyoz Muharremin evine kapatacak ve orada nikâhını tim, Fakat iş, buna kalmadan, ken- kıydırıp kendime zevce edinecek- | di kendine kız ortadan kaybalduy- | ** ben ne yapayı — Kız kendi kendine ortadan masıl kaybolur? Bunu şeylanlar alıp saklamadılar ya!. — Orasını bilemem artıkt. Zaptiye ağası kapıda bekliyen iki kullukçuya cmretti: Alın bu herifi tmâr odasına eletin!. Onun tımar odası dediği dayak odası idi. İki kullukçu Mustafa- nin kollarına yapıştır — Yürü bakalım! tafa hiç istilini bozmadan Biraz sonra tımar odasın- | da zaptiye ağası ile muavinleri ve | beş altı iri yarı, güçlü kuvvetli | kullukçu, Mustafanın karşısına di- | Ağa sordu: Söylemiyecek misin Mustala? — Ne söyliyecekiniştin ki — Kızın nerede olduğunu — Kızın nerede olduğunu bil- sem, ben sizden önce gider, onu oradan alır, götüreceğim yere gü- türürdüm. der maiyetindekilere emir — Hazırluyın şa timar takınıla- rim! (Dayak takınlarını). Öltekiler, büyük çapta —dalaka takmile kırbaç ve değnekleri ha: | zırlarken Mustafa birden kükredi: | Yoo, bu olamaz. Beni vecire | çıkarım, ona bir çift sözüm — var, | ondan sonra bana ne yapacaksa- Tz yapın!. | Bizans beynindeki münasebetler bu derecede idi. Orhan Beyin maksadı. Bizanaa | yesayeti altında bulundürmek, 6- | rada hiçbir yabanci kuvvetin yere | Jeşmesine meydan vermemekti. | — Umür Bey ise, Bizansa yarüreilik ederek Orhan Beyi zayıllı | istiyordu. O sırada Cenevizler müt€ tasıl Kantakozinosa tecevüz odi | yorlar Kuntakozinos bu tecavüzlerden kurtulmak için Venediklilerle it- | tfak etti, bu suretle Cenevizleri | mkısoma düçar etmek istedi. Halbuki, Kantakozinosun Vene- diklilerle ittifakı Orhan Bey için büyük alike idi. Kantakozi- nos nasıl ki kendi müttefiklerile birleşti ise, Cerevizliler de Kan- takozinosun müttefiklerile birlaş- miye karar verdiler, Örhan Beyle bir mushede akdettiler. Orban Bey Cenevizlilere, imdat olarak, bir süvari kıt'ası gönderdi. Cenevizliler 'Türk süvarisini Bi- zans karşısına yerleştirdiler, (Azkası Var) —