ENİ Yeni silâh.. fazan: ALİ KEMAL SUNMAN Avrupa harhinin bu sefer de zi- ileri korcalıyan meseleleri bun- a evvelki harplerin bazı büyük valarını andırdığına şüphe yok. inyada büyük meseleleri bal - len büyük harpler yeniden bir k da meseleler çıkarmıştır. Ve- devirler açmış olan böyle harp- de ise hemen dalma yeni bir si- n tesiri me kadar miessir bir N olduğu görülmüştür. Vakti- yalmız iki tarafın cesaret — ve ahammülünün derecesine güre irp telihinin bunlardan birine sticede güleryüz gösterdiği za- nlar varmış. Fakat ne de olsa İyük kumandanlar için ııııd_ıı. praktan, sudan, dereden istila- tmeği bilmek ve harpte meşru an hileyi bularak kendi ordusu İn en müsait vaziyeti temin et- sek ihmal edilir gibi değildir. angi silâhla döğüşürse döğüş - ini şaşırtmayı, sonra onun Şaf- mlık haleti ruhiyesinden azami tifadeyi unutmamışlar. Zamanın tekâmülünü ve devrin eğişikliğini takip etmemek yü - unden en cesur kumandanlarla skerin mağlüp olduğunu göste - İr yüzlerce misal vardır. Bu te - fimülü ve değişikliği de silâhlar- & görmemek ve yeni bir silâhın hi Vaktile Venedikte top yapılır *© o zamanın yeni bir silâhı olan korkunç harp vasıtası para ile istiyen devlete satılırmış. Ve- vyedik Cumhuriyeti herşeyden ev- İ tacirdi. Onun için etrafa türlü lü simsarlar da yollıyarak ma- cesaretin, mukavemetin hiçbir ci- hetine diyecek kalmamıştır. Fa - kat Sultan Selim ayni zamanda mükemmel toplar kullandırıyor, ölümden korkmuyan Kölemen at hıları fevkalâde cesaret nümune - leri göstermekle beraber toplarım isabeile ölüyorlardı. Kölemenler için yeni bir silâh, insan kıymetini muharebe meyda- mında azaltacak diyo düşündük - ! EDEBİ ROMAN: 92 ı YİNE SALİHLE Ben kafamin içindeki ve mu- kadderatımın üzerindeki karma- karışiktıkla Salih Be- yefendimiz de kendi Menfaatle - rİnin kükimiyeti davağı peşinde, | Böyle münasebetkiz adam nümü- ; nelik diye aransa — güç bulunur, | Dün akşam ikindi vakti eve geldi, beni dalgın ve biraz da üzgün gö tünce hemen suratı asıldı. — Ne ürüntünüz var yine?, Diye de alaylı, dokunaklı — ve tarizli bir soru yaptı. — Hiçbir üzüntüm yok!, Dedim. Canı galiha kavga isti. yordu ki, bütün mukabelelerime © sehep oldu. — Üzüntünüz olmasa bu kadar yorgun ve harap gözükmezsin., ._._________..E_______—___ ALAY K eli E F 'e elit 24 ee d Te A 5 $ ahat leri bir vasıta böylelikle kullanıl. mamiş oluyor. | telâtkissin böyle yeni- | likleri kabul etmeğe mâni olduğu yalnız Mısır Sultanında görülmüş değildir. Şekspir İngiliz tarihin - den aldığı mevzu ile yazdığı bir facinda e zaman için yeni olan to- pun kullanılması ile yalnız cesa- retlerine ve kılıçlarına ve atları- | ma güvenen muhariplerce kolay kolay kabul edilir gibi olmadığını da anlatır. Çünkü yalnız vesaitin temin ettiği bir galebe cesur harp adamları için makbul sayılmıyor- En yeni misali bu harp göster- di: Lehliler memleketlerine taar- ruz edenlere karşı mukavemet ve kahramanlığın azami — derecesini gösterdiler. Fakat —öbür tarafın vesaiti üstündü. Lehlilerin yüre - iinden acısı hiçbir zaman çıkmıya- cak olan bu derde ancak bir gün milletlerin hakkını koruyacak bir. sulh sayesinde Avrupanın yeni » den vücude getirilmesi ile çare bulunacak. Niyetçiler ve Talebeler Bazı ilk okulların kapıları önün. de bir takım niyetcilerin -oturup talebelere niyet çektirdikleri, diğer | bazı seyyar satıcıların da üstü açık yiyecek ve yemiş satlıkları görü- müştür. Maarif Müdürlüğü dn;ıeı;:h.r gönderdiği bir emir nun ::'nolunmıım ve talebelerin bir nevi kumar olan niyet çekmeden vikayelerini bildirmiştir. HALK ÜTUNU. li Ve İşçi Arıyanlar, gikâyetler, temennis ler ve müşküller İş Arıyan Bir Genç Kız Lise mezunu bir. genç kızım. Allevi Tica olunur, Gelen Mektuplar Bay V. E R; Golatadan — Bayan, Müşigülpeseni; Haliç Fenerinden mek- tuplarınız vardır. Bay Kâtip, 24 Yıldız, Pekak, Bayan M.... T, Mahzun Kadın, itibaren eşretmediğimizden gün aldığımız teklifiniz maalesef yazıl- star. Tercih noktası var mı ? Tepebaşında tanzim edil- mekte olan bahçenin, yaz mevsimine kadar ikmal edile- rek halkın istifadesine açıla- cağı yazılıyor. Buradaki fa- aliyet, nazar değmesin, ha- kikaten sür'atle yürüyor. Yazdan - evvel işin bitiril- mesi her cihetçe tercih edilir. Yazın, İstanbulluların en çak sıkıntı çektikleri dert toz top- raktır. İnşaat yapılan yerler- de,toz toprak bittabi daha fazladır. Tepebaşı Bahçesinin tanzi- mine dair olan bu haberden sonra, bir kaç defa bahsetti- Şimiz, şu lEılıiidır İskele meydanının tanziminden dem vurmak istiyoruz. Burada istimlâk edilecek ir iki dükkân kalmıştı. Hâlâ, yerinde duruyor. Haftalar, aylar vardır ki, ortada bir ta- aliyet yoktur. İstanbulun hiç bir semtinde, imar işi, bu de- rece ağır yürümemiştir?, y Bu, neden ileri geliyor?. A. caba, Üsküdar olduğu için mi?. arasında bir tercih noktası bulunabileceğine ihtimal ver- BÜRHAN CEVAT Yirmi ciltlik bir kanunlar fihris- ti hazırlanıyor Üniversite Hukuk Fakültesi kü- tüphane Müdürü ve Devletler Hu. kuku döçenti Hifzi ile Vilâyet Hu- kuk işleri müdürü Tevfik müşte- reken bugüne kadar çıkmış olan tekmil kanunlarımızı ve tadilâ - tını ihtiva eden 20 ciltlik bir «ka « nunlar finristir hazırlamağa baş - lamışlardır. - Bu eser memleketimizde ilk defa yapılmakta ve büyük bir ihtiyacı Yine ilkbahara dair İlkbaharda tıpkı nebat usaresi- nin enançta cevelâni — gibi, insan kanı da damarlarda daha faaliyet- le cevelün eder. Bu sebepten İlk- babarda bazılarımızda burun ka- naması, göğÜS nezlesi, vücutta çı- ban çıkması gibi baller olur, Güz, mide iltihabı, mide fesadı ve ba- na benger hastalıkların - bir çoğu du İlkbaharda görünür. Onun için Baharda giyime dik- indir. SÜt içerek vücudü — kuvvetlendir- mek, tam yaza girerken vücudün Bay D. Yıldırım: Şütüyet ve tecasü- rünüzü Gdoğrudan doğruya alâkadar makamlara bildirmeniz daha münasip olacaktır. Bay Mehmet Rauf: Müşkülünüz a- vukatımıza sorulmuştur. Perşembe gü- nü cevap werecektir. Sen de Seveceksin / — Yezan ' ETEM İZZET BENİCE Dedi. — Yorgunluğum yeni değil.. Dedim, ilâve ettim: — Haraplığım da oldum olasıya! Sert bir tonlar — Herhalde haraplığına da, yor- gunluğuna da sebep ben değilim. e Dedi ,yet sen öyle bir hale gel- din ki, evin içinde gölge m do- yorsun. Herşey ihmal ediliyor, :.ıîıııı hizmetçinin elinde. Tatsız, zevksiz bir hayatımız var. ©, böyle söyleyince ben de ga- ba çatmak için bahane arıyor - müşüm: — Sen beni galiba hizmetçi mi- Yetine al: Diye cevap verdim. İlyas gelip te yaza iyiden iyiye kavuşmutdıktan / sonra, giyimlmiz- de çok ihtiyatlı bulunmak ieap et- mektedir. Bile demeden mukabı — Bir kadın evinin hem hiz - melçisi, hem de hanımıdır!, — Canın isterse.. Der gibi omuzlarımı silktim: — Ben ne hizmetçiyim, ne de hanımım. İşte, böyle birisiyim!, Dedim, sözlerime ekledim: — Eğer sadece bir hizmetçi arı- yorsan, © meziyetleri benden bir başkasındı Ben, böyle söyleyince Salih: — Tuhaf konuşuyorsun.. Dedi, sözüne devam! — Bir kadın kocasile böyle ko- nuşmaz. — Koca da karısile böyle ko « — Senin konuşma tonunda ter. biyesizlik var. — Senden terbiye dersi alacak değilim. — İhtiyacın var!, — Böyle bir ihtiyacı ben hisset- miyorum.. —- Hnber veriyoru! — Terbiyeni Üüstün bulmuyorum. eli G ÖÜ B L | “Yaş yetmiş, iş bitmiş, derler ya.. benimde iki basamağım kaldı...,, Yazan: HÜSEYİN BEHÇET2ZİZ— İhtiyar, oldukça ihtiyardı.. So - luya soluya geldi.. — Evlâdım.. Söyle biraz çekil de ben de ilişivereyim, Aman, bu mer- divenler bitirdi beni... Zaten, ar- tak, ihtiyarladık da. şı yetmiş, işi bitmiş> derler, Bizim de yetmiş iki bosamak kaldı... dedi. Ben biraz çekilip yanımda otu- ranları sıkıstırdım. — Kadıncağız, göyle yarım oturuşla kanepeye iliş” ti Fazla sıkıştırrme olacadım ki, kanepede oturanlardan biri kalk- t Biraz ferahladık. Kadıncağız: — Of.. Ot diye birkaç oflayıp soluduktlan sonra: — #İhtiyarlık maskaralık» der - ler.. Sahiden ihtiyarlık maskara - lıkmış evlâdım.. dedi, Zaten ben » de de tiknefeslik var. İşte böyle bir| kaç merdiven çıkdım mı, yarım sâat | solurum. — Valdeciğim.. Katran içseniz, dedim.. İçenler çok istifade ettik. lerini söylüyorlar. Göğüs için Dim rebirmiş. Ters ters yüzüme baktı: — Katran, yani zift! eddi. — Hayır! dedim. Zift içitir mi? — İçilmek ne demek? Peki ye- nir bile... — Canım valdeciğim.. Öylesi de- ğil. İçilecek katran vardır. Es « kiden Avrupadan gelirdi.. Yerlisi de var. sorsanız bilir - — Aman evlâdım., Öyleyse bana bir küğıda yaz da veriyer.. Sevaps| tır.ı. Bir kâğıda, hem — Avrupasının, hem yerlisinin ismini yazdım. Ka- dıncağıza verdim. Dualar, sen: ederek aldı. Koynuna yerleşti: Artık ahbaplık toessüs etmişti. ' ı MAHKEMELERDE: “İhtiyarlık maskara- lık derler,doğruymuş!,, hangisi.. Yanlış bir yerlere de gü- miyeyim. Uzattığı celpnameye baktım.. Davası olan mahkeme, hemen kar- şımızdaydı. — İşte şurası, dedim, Çağırırlarsa ben size söylerim. İsminiz nedir? — Gülnaz! Çağırırlarsa, ben de duyarım. Yaş yetmiş amma, elham. dülillâh, daha gözüm, kulağım... — Evet.. Şu hamalın işini xalı- fendim.. eskiden, rahmetli efen diden kalma, Gemlikte, bir i<i yüz ağaç zeytinlik vardır. Bizim efendi Gemlikli idi. Orada da, görümç» - lerim, kayınlarım vardır, A"'ah ra-| Za olsun, bepsi iyi adamlar tinlere onlar bakar, onlar toplatır. yağhaneye verirler. Allah ne ver- diyse, yağından, zeytininden kışlık | idarem kadarını yollarlar,. Üst ta- rafını da satıp parasını banâ ve rirlef. Kâh onlar buraya gelir. Kâh, ben oraya giderim. Arada sırada | canım sıkıldımı da, bavayı aa gü- zel buldum mu, vapura atlayınca, baydi Gemlik.. Geçenlerde yine Gemliğe gittim. Birkç günler kaldım.. Dönüşte ba- pur Tıhtırma yanaştı. — Hamallar bapura hücum etti.. Herkesin eş. yasını, yükünü alıp alıp gidiyor - lar, Birisi de bana tebelleş oldu: — Götürelim valde, götürelim, diye, elimdeki sepete, çantaya sa- rıldı. Benim de yüküm, bir sepet Öte beri, yiyip içecek.. Bir torba, bir de elimdeki küçük çanta.. O çanta, rahmetli efendinin yadigâ- Tıdır. Her zaman yanımda taşırım. İçine iki parçâ çamaşırımı, küpemi yüzüğümü, brkaç kuruş da paramı koyarım.. Yanımdan da hiç ayır - (mam. Nasılsa bir gafilliğime rastladı. ? — Yok evlâdım.. dedi. Davacı» | Sepetle, torbayla beraber, çantayı — Kimden davacısınız ? — Bir hamaldan. — Bir hamaldan mı? Neden ne yaptı? Kavga, döğüş filân mı? da olimden çekip aldı.. — Aman oğlum, çantayı nereye ? derken, — kalabalı- n arasına karrştı, Kayboldu . — Aman, tutun; çantamı götü . — Canım, benim döğüşecek ha- | Tüyor? diye, avaz avaz bağırmağa lim mi var? Döğüş olur mu? Pa - | başladım. Herkes başıma üşüştü.. ramı çaldı da.. Meğer hamal da değilmiş. Hussısın, Uursuzun biri imiş — Nasıl oldu? Nasıl çaldı? merak ederim de... — Ne bileyim ben.. Hani müzc. vir abukatlar vardır.. Ben onlar- dan zannettim. —Onlar eskidendi.. Şimdi kal- madı Valde... — Aman, ne lâzım? Ne olursan ol... Madem sordün, anlatayım.. Zaten vakit de neyle geçecek? İyi aklıma geldi.. Dür bakayım, Hangi mehkemeydi? Bilmem — kaçıncı mehkeme dediler. Benim okumam yok. A? şu kâğıda bak da, bakalım, — Demek ben terbiyesizim?. — Orusmı takdir. etmek sana ! düşer. en senin terbiyesiz olduğu- Bu takdir etmiş bulunuyorum! — O da senin terbiye noksanına delâlet eder. Ben böyle söylemekle devam ettikçe öfkesl bütün bütün arlı- yor, gözleri yuvalarından fırlı cak gibi irileşiyor ,sesi katılaşı < yordu: — Gördüm amma, senin gibi - sini hiç görmedim, Dedi, ilâve etti: — Hakikaten çok bayağı bir ka- dınla evlenmişim!, No söylerse fazlasile inde etme- yi güze almıştım: — Ben bayağı değil, ciddi, va- karlı, ne yapfığını, ne yayacağını bilir bir kadınım.. Dedim ve hemen taarruza geç- tim: — Fakat, seninle evlenmiş ol manm ciddi azabı içindeyim. Bu eee BA a LA ÖĞ y v Amma, kimi tutacaklar.. Adamı koydunsa bul.. Atı alan Üsküdarı geçmiş... Neyse evlidim.. Uzatmıyalım, polisler geldi.. mner, #iyah bıyıklı bir adam.. Onu söyledim. — Görsen tanır mısın? dediler. — Nasıl tanımam.. Daha herif beş dakika evyel, çürük dişlerini göstererek karsımda çırpınıyordu. Dedim. Beni bir yere götürdüler, Bir re- gimler gösterdiler. Bir tanesine baktım.. Ta kendisi... — İşte buydu! dedim, Allah razı olsun, bir saate kal - (Devamı 6 ıncı sahifede) kadar kaba, gayrimedeni düşük seviyeli bir erkek mevcut olabi- dim, — Terbiyesizliğini arttırıyor - sun', — Terbiyesizlik de, tecavüz de senden geldi. Karşında karın oldu. Zunu sana bir kere daha hatırlatı rım!, Üzerime yürüyecek gibi oldu: — Ben böyle karı istemem!. Ben de hiç çekinmedim: — Ben de böyle koca İstemem! — Seni başıma karı değil, belâ almışım. Desin. Fakat, 6 bunu söyliye - ceği verde köşedeki koltuğa kan ter içinde oturdu: — Allahın bu kadar iyi kulu ol- Başmuharrirler NeDiyorlar? İKDAM Abidin Daver bugünkü Başmakale- sinde Türk milletinin katl kararından bahestmektedir. — Muharrir — eecümle göyle demektedir. *— Bu karar, istiklâlimize ve yur- dümüza tecavüz edilince — silâhla mu- | kavemet ve mükabele eimek, ittifakla- ına, tashhütlerine ve - dostluklarına sadakatten ayrılmamaktır; aziz ve bü- yük Müli Şef, bu kararın tatbikini em- Tettiği ânda bütün varlığımızla tered- Çütele silâba sarılaçağız ve anlere ka- CUMHURİYET «Yugolsav — Buhranı> başlıklı bugünkü Buşmakalesinde di- yöor kiz «Yugoslavyayı Mühvere bağlamıya çalışan parnuk ipliğinin hürriyet ve is- fiklâlini müdafaa ederken — Yugozlav- yaya da kıymeline hudüt bulunmaz hizmetler gören kahraman Yunanişlanı Arkadan vurmak maksadını takip edtiği düşünülürse — oyuamlan oyunun — kat- Yunus Nadi merli vahamet ve şeameti düha İyi ane | daşılır. ü göze alan bir. fedakâr likla mevcudiyet ve istiklâllerini mü- dafaa eden Yunanlılar istikballerinden datma ermin olabilirler. Eğer Yuguslav- ya kendi kendine yâr değilm onun is- tikbaline ait teminatı kim verecek? > TAN Ahmet Emin Yalman <Yugoslar ge- misinin su alan tarafır başlığı ile yaz- dığı bugünkü makalesinde şüyle diyor: «Keki Sırbistanın, Slovanyanın, Bos- ha — Herseğin, Dalmaçyanın halleri Hırvatistana — benzemez. — Hırvatların bugün için Yuguslavya camlasından aynlmaları göze ulınırma Yugoslavya- munn diğer kazımları bir Balkan tesa» NÜt cephesine iltihak ederek istiklülle- Finİ ve gereflerini - korumak İmkânını bulabilirler. Bu şekiide hareket etmek- le kecdileri için kaybedilecek bir yey yoktur, kazanılacak her şey vardır. Al> manya tarafından hazır hazır boğazlar nacak yerde karşı durmak ve mücade- le etmek, iki belânin herhalde daha ehvenidir. Yugoslavyanın — Kral — Aleksandrın ruhumdan Jliham alarak san — saniyede Cür'etli bir karar vermesi, hem kendi İstiklâlini, bem de Balkan — sulbunu a TASVİRİEFKÂR «Elden ele dolaşan zere yapılan beri geçmek üzere bulunduğunu == yor, Yahudiler hain oldukları için te- Tefom ki larım Bir mebus kav- siye etmiş. Yarın başku bir mebus oa- ların kıyma gibi doğranmalarını mü- Dasip görür, ve bu tedbir fiile çıkarılır, Bulgaristanın işgali henüz yeni olduğu için Nasyonal / Soryalizm medeniyeti henör bütün filizlerini göstermemiş- fir, Fakat srası gelmek Üzeredir. <Almanya ile ciddi ve esaslı bir işbirliğir armısu altında bitim okudu- Butuz hakikat. Almanya bundan vaz- Çönkeü Avnıpaya vermek tediği <Yeni Nizam> budi miya çalışıyorum. Beş vakit ab destimi, namazımıı kaçırmıyorumu. | Teceğini asla hatırıma geliremez- | Kimse hakkında bir fenalk düşün. düğüm yok. Buna rağmen bir ra- hat nefes almak fırsatını da bu- Tantıyorum. Ötekilerden bir türlü çektim, senden de bir türlü, Bü - tün bahtsızlıklar beni bulmuş. O cümlesine deyam — edecekti. Fakat, ben: — Babtsızlık seni değil, beni mMmuş!. Garip garip yüzüme baktı; son- Ya, düşük bir ses tonile: Z — Bahisızliık bonde mi, senda Mi onu Allah biliri!, Dedi, devam etti: (Arkası var) 3 Giurduğumuz koltuke ların terbiye üÜzerinde rolü varmı? Geçenlerde, bir meclist - turmuş, mobilya ve ev eşya- sından konuşuyorduk. Ara- mızda, bundan tam otuz sene evvel evlenmiş, barklanmış ve şimdi çoluk çocuk sahibi olmuş bir zat vardı. Yeni ve kübik mobilyalara attı, tuttu ve sonunda, şunnları anlattı: «— Tam 30 sene oluyor. Bir Mayıs gününde evlenmiş- tim. O zaman yaptırdığımız oda takımlarımız vardı. Halâ, onları kullanırız. Ne kırıldı, ne eksildi, ne bozuldu, ne çat ladı. Yaptırırken, sağlamca yaptımış, altın para, epeyce para saymıştık. Sonra, yeni moda mobilya« lar çıkınca, sağ olsunlar, bi- zim kızla oğlan, muhakkak bu yenilerden almak lâzım, diye tutturdular. İnanır mısı« nız, son ön beş sene içinde üç salon takımı değiştirdim. Bis zim eski yadigârlar, hâlâ, sap- sağlam duruyor. Yalnız itiraf edeyim ki, bu sonraki aldıklarımız, evlendi. ğim zamankiler gibi pek pal halı şeyler değildi. Orta halli- €€ Fakat, pahalısını da yap« tırtsan, yine, ayni hesap.. Bu sefer, kumaşı soluyor, moda- sı geçiyor.» «— Bu, dediğiniz doğru yatar gibi oturmaz, derli top- lu, terbiyeli, ezilerek, büzü- lerek oturulurdu. Onun için- dir ki, eski möblelerin yapısı, daha ziyade, terbiyeli, dim- Mobilya bahsi, yeni ve eski nesillerin terbiyesi bahsi ü- zerine geldiği vakit, mevzu çok nezaket peyda etti. Çün- kü, mecliste, yaşlılar olduğu gibi, gençler de vardı. Müna- kaşaya ramak kalmıştı. Zeki bir zat, bahsi Arnavutluk cep- TüŞa verilmesini Tühiş görmüyor mut.»