UPA HARBİNİN NTT KİNŞN Rİ kazanmış olma- | Ş l T il 'tğî | g x Fif li t | $ i ; f t $i İ l ! iiri Fel H İ f — £ F £ i | ; İ İ İ eu . 2 İ | ! | ' SgEŞE İT E ğği SEİ sitE İ Tt H l İ n e | büyük' var, Ki " göz- Za vm. Sonra, enünla kazuyış. |- mden ne istiyorsunuz?, r aşk neyi islerse ben de yorum. cevap veriyor, k birçok şeyler ister!, sarildanıyorum, — Ondan ğ;l;ımek koİayu" terki harbin daha birçek meç- :: ihtimalleri de var. Muhakkak olan cihet Balkanların bu seferki Avrupa harbinde de birinci dere- cedeki ehemmiyetidir. .. | | bir iş değil! ilterede evleneceklere akıl mtnnıı* için çok evveklen teşkil e- dilmiş bir cemiyet vardır. Bu ce- ; son kongresi yemekli ol- tanınmış bir çok | , hâkimler davet | mmuştur. Ziyafete ler, hekimler, amumadığım bir cür'et buluyerum: Fey ı:ııü ben de o çok şeyleri istir | yerum ya?. diyor, ilâve ediyor: — Ben çok kuvvetli ve çok ihti raslı bir âşığım. Size Nmş hü- viyetinizle sabip olmak istiyo - rum. L Pakat, buna imkân yok.. yüz derilerinin manasını behimi yelten alan bir geriliş var - seydiğinizi bili - Diyor, devam ediyor: — Sizla bombaş bir kalbiniz var. ©O boşluğu ancak ben doldurabili- zim. Benim kuvvetli kellarım ara- miş! Rektör, ba hâdiseyi de, orada talebeye alenen söyle- miş.. Sebep ne, diyeceksiniz?. Sebep malüm: Tıp talebesine verilen çayda, ileri sürülen şi- hâyetler gazete sütunlarına geçti. Halbuki, rektörlük, ida- resi altındaki Fakültelere ait “Neden?. Kimbilir.. Üniver- site İdaresine tavsiye ederiz: Çaylarda konuşulanları giz- lemesinler, saklamasınlar, ne- den çekiniyorlar, neden kor- | kuyorlar. Şikâyetleri saklamakla me- sele halledilmez hi.. Mesele, o şikâyetleri tetkik edip ica- Bına bakmakla halledilir. Biz, Üniversitenin bu zih- niyetine hayret ettik. BÜRHAN CEVAT Bylenmek, malüm, çilteşmektir. Ancak insanlarda bu çiftleşme ka- nunl ve içtimal bir takım kayıllara YDi tutulmuştur. Ancak bülün u- süllerine muvafık olarak, akid ya- pildiktan sonradır ki, erkekle ka- din birleşebilmektedir. İzdivacı hayali bir zararet ola- İzdivacın fizik- ve morül bir çak faydaları vardır. Moral larafı, er- keğin gözü başka tarafta kalmıya- ağı, karısı ve çocukları İle meşgul olacağı için ahidki resanetin bo- zulmamasına hizmet etmesindedir. İzdivaç şehveli keser, zürriyet te- min eder ve bir aile yuvası kurul- masını mucip olur. Bu süretle ev- lenen İci taraf ailesi arasında da ahriyet ve muhabbet hâsıl olur. Bu süretle kurulan kücük silelerle ouların müteallik ve mensupları Cemiyeti kuvvetlendirmiş olurlar Gerçi kanun kimseyi evlenmiye mecbar. tutmuyor, — Fakat bir çok ahvalde kendimizi evlenmiye mec- bur görüyoruz. Bu tekdirde izdi- vaca karar verildiği zaman, kurü- lacak yuvanın istikbali için zevce intihabı birinci —safta gelir. Keza evlenscek kızın da müstakbel ko- casını, kendisine denk olarak seç- mesi icap eder, Bu birleşmenin geçim mesele- sinden ziyade uzvi ve doktorluk bakımından tahlilini yarın yapa- cağız. zin istediği ve aradığı — rahatlığı size vereceklir, Zöaf duyduğumu hissediyorum, kendi kendime: — Bu teşhisten korkuyorum!. Diyor ve bir korunma tedbiri o- larak: — Asla buna muvaflak olamu - yacaksınız!, Diyorum. — Muvaflak olacağım Beheme- hal. Bunun aksi olamaz, Sizin mu- kadderatınızda benim aşkıma esir olmanın bütün hatları var, Bun- dan kurtulamıaycaksınız. Diye cevap veriyor ve wzun w zun anlatıyor: — Genç bir erkeğim. Yüksek tah-| silim var, Çirkin değilim. Bir ka- dini tatmin edebilirim. Bunları söylerken yüzüme dik- katle bakıyerum: — Hakikaten çirkin değil. B likis güzel, Esmer güzeli, kıvır kıvır siyah saçları uzun siyah kir- pikleri, ruha akan iri siyah gözle- © var, | MAHKEMELERDE : A lâ Lâfonten misa- firliğin neticesi | “İyilik mi dedin? Büyük sözüme | tövbe.. Allah yazdıysa bozsun...,, Asliye malrkemleri kridorunda | karşılaştılar, İkisi de şık ve temiz giyinmişlerdi. Biri: — Bonjur monşer! dedi. Öbürü | — Bonjur dostum! diye cevap verdi. — Ne o? Ne işin var burada? — Bir şahitlik... Ya senin? — Ben de davacıyım.. Tazminat dava ediyorum. — Ne tazminatı? — Anlatayım... Bizim Ecvet yok mu? — Evet!.. —İşte ondan dava ediyorum... Dört ay kadar oluyor. Ecvedin iş- leri bozulmuş. Bir gün sokakta kar- gılaştık, Bilirsin, Fevetle bizim dostluğumuz eskidir. Ta çocuk - luktan... Evlerimiz bitişikti. Uzun| yılalr komşuluk ettik, Artık öyle | canciğer, kuzu sarması.. an Bcvet? dedim. orma Feriduncuğum.. dedi. | | Başkası olsa söylivemem arçma, sana anlatayım.. Hâlim pek harap. Yirmi gün oluyor, bizim şeliv kâve| ga ettim.. İşi bırakıp çıktım sin ben para tulan adam dı Elime geçen parayı yer, bitiririm. Şimdi, elde yok, avuçta yok., Bir kaç yere teşebbüs — ettim.. Elbet | birinden biri olacak, Fakat, olun- caya kadar hâlim harap... Pansi - yona yirmi lira borcum var. Ma- dam sıkıştırtyor. Yarın öbür gün, belki içeriye de almıyacak., Ma -« lüm ya, bu makule ipsanlar- İyi gün dostudur. Karagün dostu da bulmak çok güç şey... Ne yapa - cağımı bilmiyorum.. Aklım başım- da değil — Ürülme kardeşim.. dedim Mâ- damın yirmi lirasını veririz. He- men yarından itibaren de bize gel. | Boşuna ne para vereceksin?, Sana | bir oda ayırttım.. Allah ne ver - | diyse beraber yeriz.. Paraya ihti - yacın oldukça da üç beş ben veri- Fim, İşlerini düzeltinceye kadar bizde kalırsın. İşini yoluna koy - duktan sonra, borcunu hesaplarız. Yavaş yavaş bana ödersin.. | — Öboht Ne iyi arkadaşlık bu... Böyle bir arkadaş da ben bulsam. — Bilirsin, ben iyilik - etmeği, | düşkünlere yardımı severim.. Hem de, bu, en yakın dostum, kırk yaıllık komşum... Her neyse... Adresimi verdim.. Yirmi lirayı da hemen çı. karıp eline saydım. «Yarın bekle- rim» dedim; teşekkür edip ayrıl- dı, Ertesi gün, elinde iki valizle a- partmana geldi, Zaten Humeyra - ya Ecvedin misafir geleceğini söy- lemiştim. Humeyra da, arka taraf- taki küçük odayı Evdoksiyaya sil. dirip süpürttü. Bir de divan koy - | durdu. Eevede odanın kapısını a- Ni İşte odan burası.. Anahtarı üzerindedir. İstediğin zaman kilit- ler, çıkar gidersin. Hizmetçi em- | rine âmadedir. İstediğini söyler - sin, hemen yerine getirir. Sana bir de sokak kapısının anahlarını ve, reyim. Kendi evin gibi gir, çık.. Hiç sıkılma, çekinme... dedim. Meğer Eevet öyle bir misafir gel- — BSizi seviyorum. Sizin de se- | vilmiye ihtiyacınız var. Kocanız sizi asla tatmin edemez ve edemi- yecektir de. Bense size istediğiniz saadeti derhal yerebilecek bir hu- susiyet içinde bulumuyorum. Bu | | vaziyette elbette ki siz de beni | seveceksiniz, — Rica ederim, susunuz. Diyorum. O: — Hayır, Beni susmuya değil, söylemiye teşvik ediniz. O kadar çok söylüyayim ki, hem içim be- şalsın, hem kulaklarınız. benim sesimdeki aşk ifadesile dolsun! Diyor, Bakıyorum olacak — gibi — Haydi artık gidiniz!, Ve rica ederim artık bevi aramayınız. B- vimi yıkmıya sebep olacaksınz!. Diyorum. Gülüyer, hem de kak- kahalarla gülüyor. Kzıyorum: — Siz mutlaka delisiniz. — Hayır. Ne deliyim, ne birşey, — Fakat, ben sizden ne aşk, ne de âşıklık istemiyorum. müş ki... 'Tam, a 1â Lâfonten misa « | fir.. | — A I Lâfonten mi dedin? O da ne demek? — Ay- Sen Lütontenin misatfirli- itni bilmez misin? Meşhurdur.. — Yooo! — Lâfonten bir arkadaşınşı mi - safir gitmiş.. Tam on altı sene kal- m?jkmlenin misafirliğini dinle - yen bir kahkaha koyuverdi. Ben | de kahkahamı güç zaptettim.. Du. daklarımı sırıyordum. Feridun an- latmağa devam etti: — Bevet bizde yerleşti. Bizle be- yiyor, içiyor, geziyor, sine- iyi kötü, alıyondu. Postu öyle bir seriş serdi ki, iş bul- mağa filân niyeti yok.. Leytelealle vakit geçiriyor. Baktım olacak gi- bi değil. Onun hesabına ben iş a- | ramağa başladım; nihayet buldum. Bir ticarethanede, ayda 80 lira net | para ile kontabilitörlük... Bize gel. diğinden otuz beş gün sonra, bu işe başlattık.. Bu, devlet memur- luğu değil.. Tabil, bir lamıyacak.. Bir ay tım.. Yardım etti: Borcu da binl aştı. raları aldı.. Hiç, tes sada y de birşey sö; dim. Hemen &- line parayı alır almaz «borcunu ver!» diye sıkboğaz edecek deği - lim ya... Yine bizde yiyip içiyor.. | Gezip tozuyor. Böyledikle bir ay daha geçti. Aybaşı geldi... Yİne ses sada yok.. Artık, yavaş yavaş çıt. | latmağa başladım. Vurdum duy - mazlık ediyor,, aklırış etmiyor, Da-| ha açık söyledim. Yine mırın kı- rın... Nihayet, açıkça söyledim: Azizim.. Artık para kazanı - | ım., İşlerin yoluna girdi. Bv- kendine bir ev veya pansiyon Sonra da yavaş yavaş borcu- nu ödemeğe başlarsın... — Teessüf ederim sana Feridün.. dedi. Şurada üç gün evinde misa. tut. | vasıtasiyle M. B. V. rumuzuna mektüp- | fir ettin.. Şimdi de başıma kakı - yorsun. Zaten öyledir: «Minnet ile kokma gülü, al eline aparsın su seni» Bana bu fena halde dokundu.. Ben de açtım ağzımı.. Bem söyle- dim.. O söyledi. Nihayet; masanın üzerinde duran kıymetli bir vı zom vardı; onu kapınca fırlattı. Canım gardrobumun kocaman ay- nasını parça parça etti. Fırlayıp gitti. Arkasından da hizmetçi Ev-| doksiya geldi., deceğim.. Hesabımı kesin dedi. O. nun da hesabını gördük.. Çıkıp ar- kasından o da gitti. Meğer, Evdok-| siyayı da kandırıp ayartmış.. Şim- di, galiba bir pansiyonda beraber oturuyorlarmış. Nereye — giderse gitsin.. İlâ cehennemüzzümera! İ Rızacığım. .Daha senin şahitli- Zine vakit varsa, gel şöyle bizim mahkemeye — doğru yürüyelim. Belki çağırırlar... - Zalen bizim dava sonran bir evvel, Galiba epey bekliyeceğiz. Haydi yürüyelim. (Devarma 6 1ncı sahifede) eizm eee — Bo aa ei SAa e a ee — aei sında sıkılacak bedeniniz, kalhini- | — Diyorum. O, devam ediyor — | N—m en de Seveceksin ! an : ETEM İZZET BENCE | — Sirin istemenize lüzum yı — Ben istemeyince siz zorla ma bana aşkınızı kabul ettireceksiniz. — Hayır. Kendiniz kabul ede - ceksiniz. — Nasıl? — Basbayağı! — Kabul etmiyorum işte Göxleri irileşmiş, rengi kızarınış sesi kabalaşmıştı. — Bakın nasıl edeceksiniz. O- nun tılsımı benim dudaklarımda.. Diye yerinden kalktı. Üzerime yürüdü, —asabiyetten titriyordu. Saçları lüle lüle yüzüne dökül - müştü. Birden beni kollarının e- rasına aldı. Başımı kıstırdı, du - | daklarimi dudaklarina götürmek | istedi. Çırpındım, başımı kaçır - ve göğsümü kavrıyan kollarından kendimi kurtarmak istedim. —O beni daha çok ıkıştırdı, daha çek dudaklarını dudaklarıma indirdi. | Cün, Kadıköyünden, Samatyadan, Tu- 3 sç TELGR HALK—| SÜTUNU. Evlenmek istiyenler, | — | ı'! ve işçi nyanlc(. , temenni- ler ve müşküller | İzdivaç Teklifleri | *ir 39 yaşında, 1,63 boyunda buğday renkli ve Lam sihbatli bir gencim.. Ti- cüretle meşgul — bulunüyorum. İyi bir milessesemin başmdayım, Senelik ka- zancımı iki bin liradan aşağı değildir. Boyumla mütenasip beyaz yahut kuzarai, kara kaşlı, kara görlü 20—28 yaşlarında orta yabut aan'at mektebi mezunu, ev işlerine tamamiyle vâkıf, iyi ahlâk ve göhret sahibi bir bayatla evlenmek arzısundayım. Teklifimi ka- bul edenlerin yahsi servetlerinin olup olmamazı ehemmiyeti haiz değildir. Bu evakfa — sahiip bulunan ve talip olan bayaaların Son Telgraf Halk — sütunu la alürecast etmelerini rica ederim. — | *i On wekiz yaşında, balık etinde, kumral, yeşil gözlü temiz bir allenin iricik kızıyum.. TTaniyanlar çok güzel olduğumu — söylüyarlar.. Bubam — yok, yulnız bir anneta var. Mall vaziyetimiz biraz sarsılmış bulunuyar. Fakat ev İş- lerine teferrüstiyle — vükelim. — Tullaa fazı mânasiyle eşirii mesut edecek bir yarantışta Bulmuy a Talipeerimde aradığın ovsaf şunlardır. Yük: sü yapımnış olmak, ciddi ve se aradığım evsef gunlardır: ta bulunmak, bir yuvayı çekip çevine- | iri olmak.. elgeaf Halk sütu- 8. 23 ramumına | toplu, Kasa Mali vazi- leye mensu- ziyetim de dürüst ve yeti yerinde ve asti bir Binüü. Yü tebi kurrlarına devam et- | tim. Hulâsü bir ev kadınında aronılan | bütün evsaf hulzini. Alalurka keman ildir, yeter ki bi Ciddi tekliflerin Son olsun. Halk sütunu R. R. 77 rumuzuna mek- tupla bildirilmesi. 28 yaşındayım, 1,72 boyum 73 kdlo- yum, 40 liza masşla resmi bir müesse- gede çalışıyorum. Temiz ve asli bir al- leye menrup hir genelm. Bir anamdan başka kimsem yoktur. Halihzırda pe- Tam ve eşyam yoktur, hiç evlenmedim, herkesin söylediği gibi ağır başlı ve terbiyeliyim. Tahsllim — ikmekteptir. 'Temiz bir aileye mensup asli bir 2i- ile kızi İle evlenmek istiyorum. Bana AF Bir âlimin töğdlası vo yabancı sözle- rin Türkçesi Bir âlimimiz, şayanı dikkat bir iddia ileri sürmüş.. Bu â. lim, kim, di; iniz.. Vak lahi ben de bilmiyorum. 22 doçentimiz daha profesör o- kunca, âlim o kadar çoğaldı k_ı.h'_“lıı.ı:iıidiı, farkında deği. Evet, sözü uzatmıyalım, bir âlimimiz, son 15 yıl içinde, Türkçemize, tamam 3 bim Fransızca kelime alındığını ileri sürmüş! Bu kelimeler, Fransa boz- gunundan sonra, bizim lisana mı sığınmışlar, dersiniz?, Bu iddianın sıhhal derecesini tahkik edecek vaziyette deği- lim! Deli posteki sayar gibi, son senelerde dilimize girmiş Fransızca kelimeler hangile- ri, diye, birer birer saymak Viçin, insanda Eyüp Sultan sabrı lâzım. Demek ki, o âli- mimizde, bu sabır meycut imiş! Zaten, âlimin bir vasfı da sabırlı. olmaktır. Sabrıa sonu selâmetlir. Âlimler de sabrede ede, sahili selâmete çıkarlar. Hergün, konuşurken, dik. kat ediyorum. Bilmiyerek, farkında olmadan, bir çok ecnebi kelime kullanıyoruz. Bu iddiayı ileri süren âlim, bu halin, dilimiz için çok hazim olduğunu ifade ediyormuş! Bazı ukalâların ve züppe- lerin kasten göyledikleri ya- bancı kelimeler müstesna, far kat, halk diline girmiş yabam €i kelimelerin söylenmemesi için, evvelâ, o mefhumları ifade edecek aslı Türkçe ka- hıplar olmak lâzım değil mi?. Muhakkak ki, meselâ, son hayat arkadaşı olacak bayanda aradı- dam vaflar: Adır başlı ve idareli kanaatkâr düz- ? Bayan Nuran; İstanbuldan 2 tane— 8. T Müşkülpesent: Selimiyeden, İs- tanbuldan — 8. D, 29: Beyazttan — 8. B 14: Üsküdar iskelesinden — B. D. K: Aksaraydan — Bayan Samiye: Ge- latalan, Reyoğlundan — Ay: İstanbul- dan — Bay Delta: Maltepeden, Beşik- taştan, Bayan Emel; Pangaltıdan, üçü yan, üçü Galatadan, Matbaaya bırakılmış, Topkapıdan — Bayan 111 Bursalı Tarabyadan, Topkapıdan, Bü- yükçekmeceden Matbasya bi İstanbuldan, Cağaloğlundan, Topkapı- rubyadan, Ankaradan — Bayan Marti Deniz (Matbaaya bırakılmış) — B. B. Y: Beyoğlundan — G, Bi 40: Kadikü- Paşabahçeden — S. Tuncer: Dün mek- tubunuzu aldakta sonra Üsküdrdan gel miş — Bayan Açıksöz matbaaya bıre- | kılmığ mektubünüz vardır. -Pazardan Başka hergün Saat 15 — 19 araşında alınız. İşte o zaman sou bir gayretle çır- pindim ve: — Ahhhh... Diye haykırdım, Bu haykırış bütün göğrü söken ve parçalıyan, dişariya vuran bir haykırıştı. Uyanıp kendimi yatakta bulda- dum vakit o iç döken ahın ar « kasından belki de hayatımın en | mes'nt: — Ooooh... unu çektim. Fakat, ne yazık ki bu seler de Salihin saçmaları beni kıvrandırdı.. Salih tekrar yanıma geldiği va- kit; bana da büyük bir iyilik ve kasmet | var, Diyerek tâbirnamedeki tetkik - lerini anlattı ve rüyamı çok iyiye yorduğunu söüyledi. Hattâ: — Bak göreceksin.. Yakıı xa - manda büyük bir hayat tahavvi- lüne uğrıyacağız, Belki bunun 1z- tıraplı tarafları da olacak. Fakat, bııhdü metiçe hayır.. (Arkası var) | on beş yılda dilimize girea yabancı biri de ea kın! : Te Radyonun nesi vardır?. Anteni! Haydi, bakalım, bunun d ini söyleyin! : Radyo fena bavalarda W yapaer?. e Parazit.. z Haydi, bunun da Türküyü sini söyleyin! Radyenuzda 0€ anyosup muz?. le l Haydi bunu da Türkçesizii cağız?. Biz, vay durağını - bile bulamıyo- ruz. vay durağı, her hafta başı, bir başka direğin altına taşın- yor. Aramakla başa mı çıkılır?. R. SABİT Hepimizin DERDİ Tehlikeli bir mecra Cerrahpaşada oturan — öküyücü- darımızdan Kâzm Kutman yazı- yör: «Cerrahpasa Habyar mahallesi- nin Büyüktukarba sokağında otu- Tuyoruz. — Burası hsatanenin arka ethetine düşmektedir. Hastaneye ilâve işaat yapıldığı ve mahalle istimlâk - edileceği derece pis kokular - neşretmesidir. Bu hale bir nihayet verilmesi için alâkadarlara dikkatini celbetmeni- zi rica ederim.