ıw IND ille Marş lli Heyecan- dan Doğar erhangi memlekoette olursa o- halk, herhangi bir sebeple he- a geldi, silâha sarıldı ve hars tirake mecbur oldu mu, heye- m göstermek için mutlaka şar- öyler. Silâhı omuzlayıp cephe- iyolunu tutan gençler ve yaş - mutlaka şarkı söyliyorek gi nsııü. 1789 dan 1704 e kadat jra>, «Karmanyol> gibi birçok R şarkılar çıkmıştı, Fakat bun- h içinden ancak «Marseyyez. «Hareket şarkısı» muhafaza e- iştir. K0 da ayaklanan halk hep bir â- lan <Paris şarkısını» söylü - du. mdi kimbilir belki de başka bir. besteleniyor veyahut beste- İ » a * K, vatani bir şarkı smarlama| hlmaz. Bu bir odanın süküneti de bestelenmez. Bilâkis, hum- saatlerde, fodakârlik anla - doğar, — bir şule gibi kendi parlar, derler . alıların marşı The Star çied Banner'in güftesi de pek bir anda yazılmıştır. Ameri- n istiklâl muharebesi esna - İngilizler Mak - Hanri istih- hını bombardıman ediyorlardı. İşirada — Frans - Skotkey adlı bir Amerikalı gair, esir bu - bir arkadaşının serbest bi - anı Tica için Amiral ge- gitmişti. © da gemide kalmıya mecbur | uuııı yıllı—hım"' ve şışman üzerinde, etrafına dü- gölgelere rağmen, dalgalan - İni görüyordu. Ve kendi ken- teessürle soruyordu: Acaba bu bayrak yarın yine Mlanmakta devam edecek mi?, geçirdi. İstihkâmda bu - n arkadaşları kahramanca mü-, yava devam ediyorlardı. Düş- bombardımana nihayet ver - muhasarayı kaldırmaya mec- —| bahsediyoruz. | ırdiman yeniden başladı. | en kısa ömürlü insanlar şışmanlar, | | oldu. Ertesi gün «Yıldıalı bay-i 'hürriyet diyarı üzerinde mağ- 'ne sallanıyordu... bu son cüm-| n alınmıştır. y n vatani şarkıları o- «Brabanson> 1230 ihtilâlinin er- ilı ve heyecanlı günlerinde söy- neğe başlamıştır. Fransıa ak- yinden Jenneval bir Brüksel irosuna angaje edilmişti. hu şarkının güftesini yazdı ve h müsikişinas Van Kam - yu tarafından — bestelenmişti. ge bunu söylemekle iktifu et- di. Orduya gönüllü yazıldı. Bir 'sonra, Holandalıların attıkları gülle De yaralandı. öldü. 24 ilk in 1880 da Brüksel halkı, kendi iyet davaları uğrunda nefsini eden bu genç Fransıza büyük çenaze Merasimi yaptı EDEBİ ROMAN: 15 en de Seveceksin ! Yizan : ETEM İZZET B_EN_İE_E ilsen seni ne kadar göreceğim . Başımı ak sakalının altına yanaklarımı geri telle- dağlamak, kollarmın arasın- bir babanın bütün sevgisi ile çılmak benim İçin me doyulmaz, unululmaz şey, İstanbulu w- ttum. — Kasımpaşayı umuttum. iyüdüğümü gençliğimi geçirdi- Pitipaşaya, Cavidi, Rıfkıyı, marlık hikâyesini ,karakolu her 4, hepsini unuttum, Şam bana 4 bir ahva, yeni bir şenlik ver- Değişik bir adam, doğişik bir hlik oldum. Unutamadığım tek , tek hatıra sensin, Bilsen se- ıı burada olmanı ne kadar öz- | j görüyoruz. Bu yazıda, bu marşlara ait hatıralardan Vaymarz Cumhuriyeti esnasında Almanyanın — resini marşı — olan «Doyçland Jber alles: <Ren bek - Çisis şarkıları da Almanyanın va- tani kalkınma devirlerinde çık - | mıştır, Polonyalıların milli şarkılarında| Dembrovski'nin kahramanlıkları, Polonyanın İstiklâl mücadelesi ha- tıralarını canlandırır. «Biz hayatta bulundukça Polon- ya ölmiyecektir. Yabancıların biz- den aklıkları yerleri kuvvetle geri| alacağız.... | x Pransızların milli şarkısı Mar » seyyezi bilmiyen yoktur denilse Bu nasıl doğdu?.. 1782 temmu - zunda toplanan milli meclis «va- | tanın tehlikede...» olduğunu ilân | ediyordu. Binlerce vatansever gö-| nüllü yazılıyor, hudutlara gidi - yordu. Cephede müdafaaya gidan- ler, şehirde kalanlar vatan his - | kerini izhar için şarkı söylemek ih- tiyacını duyuyorlardı. Strazburg garnizonunda — bulu- nan genç bir istihkâm — zabiti, ( Çocuğun Elinde«si Kitap Bir arkadaş, küçük ııı çe cağun elinde gör. tabı almış, şöyle bir lıınçıı . mış. Bu, milli mücadele tari- himize ait bir kahramanlık hikâyesidir. Mevzu iyi.. Va - zılışı orta. Fakat, tertibi, bas- kısı, tashihi facia. Bizim bas- Dkı ıılınııılı mürettip hatası dediğimiz yanlışlar, dünya - nın hiçbir başka memleketin: de tesadüf edilemiyecek ka dar mebzuldür. Gazeteleri - miz, kilaplarımız hepsi orta. da.. Bunun önüne nasıl geçilir?. Herhalde, bu işi hakkile bir bilen yok ki, şimdiye kadar devam edegelmiş!. Yukarıda bahsettiğim ço - cuk kitabında öyle tashih ha- taları var hi korkunçtar. Bü - Yük bir milli kahramanımız - dan bahsederken: «Değerli kumandan..v di yecek yerde: «Değersiz ku - mandan..» diyor. Bilhassa, çocukların eline verdiğimiz bu gibi eserleri da- ha itinalı bir şekilde hazırlat- malıdır. Çocuk neşriyatı Maarif Ve- Ruje dö Lil mrusiki meraklısı idi. Vatan severlerin hissiyatım ızhar | edecek bir yarkı yapması teklif e- gildi, Bu teklifi kabul etti, O he- | yecanla «Marseyyet İ besteledi ve | söyledi. Fransanın milli marşı da böyle doğdu. Amerikalılara göre zayıflık lık Amerikalılar her şeyi istatistik- tere göre halletmek davasında ol - duklarından insanların ömrünü de istatiştiklere bakarak tayın eder - ler. Onların hesaplarına bakılırsa en uzun ömürlü olanlar da zayıf- Bi | Fakat tabist insanları birer birer | ve her birini bir türlü yaratırken ömünü vücudünun okkasına göre değil, vücudün içindeki nesiçlerin işlemesine göre layin ettiğinden bir insanın az veya çok yaşıya - cağı boyunun ve ağırlığının ölçü - lerine bakılarak önceden kostiri- lemez. Zaten Amerikalıların hesap- Jarı sigorta kumpanyalarının öde- dikleri sigorla — bedellerine göre yapılmış olduğundan zayıflığın u- zun ömre delâlet ettiğini ispat ede- mez. Çünkü sigorte kumpanyala- Tının beğendikleri zayıflar. vücut- Tarında belli başlı bir hastalık öl- madan, sağlık muvazenelerin za- $ yıflar, vücutlarında belli başlı bir hustalık olmadan, sağlık muvaze- | nelerini zayıflıkla temin edebil - miş olan kimselerdir. Öyle zavıf- lik hekimlik bakımından da mabul olabilir. Güzellik bakımından ma bul olması zamana ve mekâna mâ; lıdır. Bazı yerlerde, bazı zaman - (Devamı G vacı sayfoda) yeşil Şam islasy onuna g'vurken bu | acıyı duydum; — Komiser babam da olsaydı. Dedim ve. bütün bu duygula- (ıma, Şamı sane anlatmak için bu- güne kadar boş vakit bulamadım. Bugün boşum, yalaızım, uzun u- zun yazmıya vaktim var. Bari bi- zimle beraber değilsin, hiç ohmaz- $A mektubu oku, Bizimleymiş gi- bi ol. Burada Salhiyye caddesinde - furuyoruz. Duülbabın kiralik ev- lerinden birinde. Bu cadde Şamın en Hiks, en gürel, en büyük cad- desi, Buradaki bütün evlerde, he- | Te Duulbabin bir sıraya — dizilen | yrum, Sensizliğin hiç tadı yok. I bültün evlerinde kumandanlar, za- | ilk geldiğimiz gün, e yem- | bitler oluruyorlar, Cev aa - GCKlü kâletinin kontrolü altında ya- pılamaz mı?, BÜRHAN CEVAT | Yıkanmak b.msı -3 Soğuk bamam, harareti 10 ile 2 derece arasında bulunan hamam - İardır. Sıcak memleketlerde 25 ile 30 derece arasındaki — hamamlara da soğuk hamam diyorlar, Soğuk ha- mamde az bir müddet duruldüğü halde, vücude kuvvet gelir. Durma| | muddetini ziyadeleştirmemelidir. Bazan soğuk suya girdiğimiz za- man, vücudümüzde bir — hararet hissederiz. Nabzımız artar, buna aksülâmel deriz. Aksülâmel vücu- dün sıhhatine delâle eder Garp milletleri daha küçükken çocukları soğuk duya alıştırırlar. Fakat en iyisi çocukları ilik suda yıkamaktır. Çocuklar bu suretle yıkandıktan ve kurulandıktan sonra. rahat ra- hat uyurlar ki, bu da yaptıkları ha-) mamin onlarda tyi bir tesir birak- diğina alâmettir Gençler kışın ön beş günde bir. yazin haftada bir yıkanmalıdır. Kıııınpışı Çouık Eııııeını Kurumunun kongresi Çocuk esirgeme kurumu Kasım-i paşa nahiye idare heyeti reisliğin- den Kolumuzun yıllık kongresi 5/1/ ©41 pazar güzü xar 10 da toplana- gağından tekini azanın — teştifleri rindiee gn SAA l SÜ çe adai İ ceraslelalen b e e ga e GA olunur. nin konağı da buruda. Komşumuz. Bizim evimiz beş odalı. Bize çok hile geliyor. Dur sana evi anlatayım. Gözü- nün önüne getir: Sokak kapısın - dan büyük bir avluya giriyorsun. Yerler çini taşile döşeli. İki yan- da iki eda var Uşaklar için. Bu- rayı geç, ikinci bir kapıyı da geç, yeni hı avluya giriyorsun. Bura- gı da çini taşlarile döşeli, Fakat, daha geniş, daha büyük bir avlu, Birden bir serinlik ve yıllanmış faşın kokusu yüze, burna çarpı - yer. Ortada mermecden yapıl - mış büyük bir havuz var. Arslan ağılarından sular boşalıyor, bir iki Bskiye ortalarına konan lüs- fik topları kendilerine eğlence ot- mişler. Boyuma kaldırıp imdiri - yorlar, Havuzun her yanı çeşit çeşit çiçek saksilarile dolu. Avlu- mun iki yanında iki eda var, Bun- lar geniş, sedirli, rahat, misafir odaları. Bir köşede de camlı bir kapı var, Bu kapıdan baliçeye çı- ! MAHKEMELERDE : 'On lira etmiyen yüzük |— 600 liraya alınmış! Satan “Sahte olduğunu bende bilmiyordum.,, Diyor Davacı kerli ferli bir” adamdı. | Biraz yaşlıca, kıranta, uzunca boylu, zeki bakışlı, biraz da sert- çe görünüyordu. |— Orta boylu, orta yaşlı fildir fi düz sağa sola dönen gözlerinde e- kâ şimşekleri çakan ve ikide bir- de sinirlilik alâmetleri gösteren maznun, mevkultu, Davacı, hâkime, anlattı; — Ben, mütekait bir memurum. Çok şükür, biraz param var, Öte- denberi, ben de, bizim refika ca- riyeniz de mücevherata meraklı- yızdır. Geçenlerde, bir gün, Be- destene gittik. Kalabalık, kıya - metti. O gün, müzayedeye çıka - rılacak binçok da elmas yüzükler, küpeler, bilezikler, pandantifler, aaatler, tesbih âmameleri, daha ne- ler de neler vardı. Ben, gözüme, bir altın kamçı kestirdim. Tel - kâri, çok ince bir işti, Kamçı de- diğim, tesbih imamesi. Uzunca; ucu da geyet gürzel topuzluydu... Refika cariyeniz de, bir yüzük be- ğendi. Bu söylediğim, müzayede | yapılacağı gün, öğleden evvekli. | — Öğleden sonra beldik.. Müza - yede başladı. Kıymetli eşya, bi- | ver hirer çıkıp dolaştırılıyor, müş> terimi çıkanlar satılıyordu. Ben, 45 liraya, © imameyı aldım. İşte, davasın: şöyle | | Dıx.ıcı. cebinden çıkardığı, v | wııdn altın örgü bir imame bulu- nan kehribar — taklidi bir tesbihi masanın üzerine attı. Hükim, da- vacıya ihlar etti; — Bunlar, dava mevzuu hari- I cindeki şeyler.. — Sadede geliniz. | Anlattıklarınızdan bırçoğunun dür va ile alâkası yok.. Davacı, devsma başladı: — Evet... Ne diyorduk?, Ta « , matm.. Ben imameyi aldım. Sıra retfiks curiyenizde Ona da, yüzü- | gü alocağıe. Yüzüğün, camokânda Bördüğümüz zaman üzerinde oku- auğumuz Hati 650 lira... Üzerinde göyle, nasıl diyeyim, lokum biçi- mi, yok estağfirullah, baklava di- Timi gibi birşey var... Üstü, pırlan- ta işlemeli Onü da, nedense refi- ka cariyenizin gözü tuttu. Yoksa, hani, pek ahim şahim birşey de değildi. Neyse elendim, sıraa; ge- dı. Dört yüz seksen yedi buçük liradan müzayedeye köndu. Bu yüzüğü arttıran iki üç kuyumcu, biz. bir de. vallahi geçiniş gün, bir tüccar muydı, neydi, gözlükkü bir zat vardı. Onlar pey sürdü, biz pey sürdük. Beş yüz. beş YÜz ön, beş yüz yivmi derken. beş yüz elli liradan sonra kuyumcular orta - dan çekildiler. Kaldık, © tüccarla TuL, vok. estağfirullah, Bgallba, mü- teahhitti. geçmiş gün, vallahi bil. | >mem, her neyse, işte o zatla... O pey .nırıhı biz pey sürdük, 588 o dedi. 600 biz dedik O da çekildi. Artık, rakip kalmamışlı; durüp da,| bız. kendi kendimize arttıracak de- kılıyor. Bahçe eşsiz bir bahçe, En ( özenli şekilde çiçek — tarlalarına ayrılmış. Meyva auğaçlarının da €en güzelleri var. İncir, şeftali, tur rünç, kaysa, sonra. kebbad de - dikleri ağaç kavunu, Bütün Şam Bahçeleri aşağı yukarı böyle, Yu- karı katta da iki büyük oda var, | İşte birim ev ve. Şam evleri, Ta- mamile Arap mimarlığı ile yapıl- mış maballeler daha çok. Çok de- Kil, bütün Şam öyle sayılır, Sal- biyye daha yeni bir cadde. — Bu evin ortasında havuz da | me oluyor?. Dersin değil mi?, Ah komiser babacığım, hiç olmazsa bir ay i- Çin gelsen de © havuz başlarında ruhların nasıl tazelendiğini gör- sen. Her Arap evinde bu havuz vardır ve.. her Arap bu havızcun başında canına caa katmaktadır. Biz de alıştık. Konu komşu ha - vuz başında toplanıyoruz, Çalgı- lar çalyoruz, Çaylar içiyoruz, kar- / puz, kaysı, şeftali, arınnı, kavun Biliz ya... Altı yüzde durduk. Münadi, — Mal sühibi, altı yüze satıyo- dain... Ne dersin?. Veriyor mu - sun? dedi. Mul sahâbi de bu adanımış.. Am» ma ne de mal sahibi ya... Neyse efendim... Bu dedi ki: — Ben, altı yüz elli liradan elli para aşağı vermem. Münadi bize sordu. Ben de: — Allı yüz Tiradan altı para fuz- la veremem, dedim. Öylece kaldı. salonundan çıkarken mal Üümit etilim sanız, şimdi İdareden masrafını ve- çıkmadı. Eğer istiyor- rip alayın satay'ım. — Peki, dedil Beraber gittik, Masratını ver » di. Yüzüğü aldı, Dışarıda, altı yüz dirayı saydık; yüzüğü aldık; eve gittik. Bizim komşu Gülter hanım vars dır. Eksik olmasın iyi bir kadın - cağız.. Saraydan çıkma... Mücev- herattan da pek anlar, Refika ca- riyeniz, yüzüğü ona göstermiş, E- virip çevirip bakmış.. Kaça aldı- ğinı sormuş. — Altı yüz liraya iyi amma, de- mniş, siz bunu bir kuyumcuya gi terseniz. Bana, bu taşlar, pınıuu değil, Beyoğlu taşı gibi görümü yor. Hem de foyaya bakın. Ada- mın böyle yüzüğü alıp sönra sat- ması da benim midemi bulandırdı. Bakalım, kuyumcu ne diyecek? Refika cariyeniz bunu bana ki- kâüye edince, yüzüğü kapıp birim Hamparsuma gittim. Evirdi, çe- virdi, baktı baktı da, .— Bunun altını da pek düşük ayarlı... On lira bile etmez! dedi. Yüreğime inecekti. Yemeden, iç- meden, altı yüz hıra uçtu. Sen kurnazsın da, eloğlunu ap - tal mı sanırsın? Düşündüm. Bu a- dam. dedım elbette, yine © yüzüğü satmağa, buraya gelecek. Öyle ya,| bizi, bu dalavereyi bal gibi yuttu sanıyor. Dalaveresini keşfettiğimi- Zi nereden — bilecek?... İyi amıma © yüzüğü kaşla göz arasında nasıl doeğiştirdi. Orasına bir türlü aklım, ermedi. Öyle ya, bedestenin mu - hamminleri var, O kadar kuyumcu pey sürdü. Demek ki, önceki yü - zük, hakikaten elmastı. Neyse e - fendim, uzatmıyalım. iki gün sonra| dayandım bedestene... Yine ayai yüzük orada değil mi? — Hah, dedim, şimdi zor kur - tulursun elimden... Görünmeden, alarga alaşga, oralarda — dolaştım. Uzaktan da, bunu takip ediyo - rum Hey azametine kurban oldu- ğum Allahı.,. Kimsenin — yaptığı yyanına kalmıyor, Bir taraftan aya- ğına dolaşıyor. Zavallı adamcağı - zın da talihi varmış. Onun da pa- rası gidecekti. Bekledim; yine be- (Devamı ö wmcı sayfada) yiyoruz. Hele sebbara ne güzel şey. Ele alması zer, Dikenli, eldivenle soyuluyor, Fakat, ne tatlı, ne lez- zetli!, Havuz başlarında toplanan A- rap kadınlarının elinde bizim o beğenmediğimiz ut da piyanoyu, kemanı, ciyolonseli gölgede bıra- ı kan bir nağme aliyor, Öyle kuv- vetli bir mazrap vuruşları var ki.. her tel, her vuruş, ber çıkan nağ- e gönlü tazeliyen, beyni din- lendiren, damarları tutuşturan bir varlık diriltiyor!. Hepsi de, süse, altına, imeiye, boncuğa tutkun Her Arap kadi- mmün kolünda mutlaka bir dizi bilezik, boymunda altın gerdanlık var, İçlerinde öyle de güzel ka - dınlar var ki, beyazları bizden beyaz, Esmerleri de çok güzel, çok tatlı esmer, İri, siyah, kadife gibi parlıyan keskin, yaltıraklı güz - bebekleri var. Yerlilerin çoğu Türkçe biliyor. Konuşuyorlar. Kadınlar bizim gibi —e SUTUNU Evelenmek istiyenler, iş ve işçi arıyanlar, şi- kâyetler, temenniler ve üşküll İs ve işti arayanlarla — herhanzi | bir müşkülü olan okuyaculacunızın Mmeklapları bu sütunda muntara - man ve moccanen — neşredilecektir. Gazetemizin deklor ve avukalı da | sorulanlara çevap verecektir. CI kedivaç teklifleri de bu sülmada parasız neşrelumacaktır . İzdivaç teklifleri — 10 yaşında; namuslu bir alle- nİn oldukça güzel bir kızıyım, tam manasile ev kadınlığına aşinayım.| orta ve san'at mekteplerinden me- Zunüm. Süs ve zevke — kat'iyyen düşkün değilim. Evini ferahla ge-, çindirccek şerefli ve ciddi bir ere kekle evlenmek istiyorum, Talip- lerin lütfen «Son Telgraf Hlak sü- tunu Mübeccele adresine müra « caallarını rica ederim. yaşında 1,67 boyunda, buğ- gi ir genelm, Şimdiye| kadar evlenmedim. Serbest mes - lek sahibiyim. Bunun için, hayat 1 eşim olacak bayanın ufak bir ser - mayesi veya evi olması şayanı ar- | 1 zudur. Dul veya kız. bulunması mevzuu bahs değildir. Taliplerin *« Sön Telgraf Halk sütünü Hüse - 'yin » adresine müracaatlarını rica ederim. — 19 yaşında 1.62 boyunda bir gencim, Mütcassıp bir ailenin ço- cuğuyum. Mesleğim — devamlıdır. Şimdilik elime net olarak 30 lira geçiyor. Her yıl daha artacaktır. Kendi halinde bir aile kızı ile ev- lenmek iztiyorum. Lütfen Son Tel- graf Halk sötunu M. S, rumuzuna müracaat edilmesini rica eylerim, Gelen mektuplar Bay C. H. — Göztepeden postaya verilmiş bir mektubunuz vardır, Aldırmanız mercudur, İ Bay Müeyyet — Biri Beyoğlun: | dan diğerleri Fatih, — Maltepe ve | Sarıyerden postaya — verilmiş uç Taektubunuz vardır, Lütfen aldı - Tüü Bay Ekrem — Yeşilköyden )ıı lerinin mektuplarını her gün saat 19 den sonra Halk sütunu muhar- ririmizden aldırmaları rica olunur. Davet Bay Ziya Vehbi Altürk — Lüt- fen gazetemize gelerek istihbarat şefimiz B. Halük Cemali görmeniz rica olunur. Arananlar Eski ve yeni hârflerle okur, ya- zar bir daktilo bayan aranılmak- tadır. Calatada Mertebani soka - lar aramaktadır. Salı, çarşaraba, perşembe gün - leri öğleye kadar müracaat olun- malıdır. hep çarşaflı. Yaloıe erkeklerin kı- lığına pek alışamadım. Gözüm bir türlü yadırgadığı bu kılıklara alı- şamıyor. Üg etekli bir entari giyi- yöorlar, İçlerinden uzun, şalvarımsı paçaları dökük bir den sarkıyer, |— — Bellerinde kuşak, sırtlarında bi - zim Şam hırkası.. dediğimiz hır - ka, Başlarında fes, üzerinde abani sarık. Bu kılığın içinde şişman, göbekli çurun, kara sakallı, uzun saçlı, uzun biyıklı bir adamı dü- şim, ne çirkin, ne hiçimsiz düğll- mi?. Fakat, çok konuksevor, ke - yifli, şen adamlar, Her Arap evim- de her gün bir ziyalet vardır. de- Bilebilir. En çok boşuma giden yemekleri: * — Kübbei müşfiye.. Dedikleri bulgur költesi. Bu - mua birkaç uddu bir kaç çeşidini yapıyorlar, Çok güzel, çok tatlı bir yemek, Şimdi ben de onu öğ- renmiye çalışıyorum. İstanbula gelir gelmez sana İlk ııııe-t- |İra'omaz ” ftaya verilmiş bir mektubunuz gel- Miştir. Bayan T. H. — Beyazıttan gön- derilmiş bir mektubtmuz — vardır, Lütfen aldırınız. kuyuya Not — Muhterem mektup sahip- Geveze ahbap ziyaretime geldi Geveze bir ahbabım var, a fincan acı kahyemi içer, gi der. Dün akşam yine gelmişti Önünde müsvddeler tomar tomar.. Habire yazıyorum.. Başımı kaşıyacak vaktim yok. h&ııkıpdıı&üna.iç'—- — Eyvah, dedim, ha tuk. Daz Fakat, belli etmemek lâzım. — ©... gel bakalım.. — Merhaba.. — Yahu, nerelerdesin?. Şü. kür görüştüğümüze, —-sınııı.blnder—&ıı.- da bir dert var ki, nasıl siye rılacağımı bilmiyorum.. — Hayrola.. Nedir o dert?, — Bizim fakirhaneyi bilim sin.. — Evet.. — Mutfağı da bilirsin.. — Evet. — Mutfaktan çık., — Evet.. — Bahçeye gel.. Biraz yü rü, sağa kıvrıl, kömürlüğün Soluna bak.. — Ne var orada?. — Canım bizim evin kuyu- su.. — Ha.. ne bileyim, birader, #sizin eviü orada olduğunu... Evet, sonra.. — Uzatmıyalım, lâkırdıyı.. (Başını iki tarafa sallıyarak), ılo_ıâ::llınnılı yar, yok?. Canım bizim besleme kız.. —Ha.. Evet.. B Kımı mı düştü?. — Hayır, yahu, dinlesene A, sözümü.. -Kendisi düşse, ne — E... Kim düştü, ya?. ında Kefeli Hürriyet hanında 16 | diyordum a ve 28 No. ya müracaat. _d'öü_ K"'”:' Güyecü ar$idi yekişlielmak &a. | ae Bd l bear bi re Şişlide Büyükdere caddesinde | fımızda, birader.. Kainvalde- Halil Kâmil filim — stüdyosu orta ye gelince. O da, bi mektep veya lise mezunu bayan - g perşemi Baktım, daha anlatacak. Çengeli bize taktı. — Sen üzülme dedim, ben Te | çengeli yollarım. Kainvalder de iyi kadındır, kaybolar, yoldıııı ılıııuhıbıriıi deben — ptırırım.. Haydi sana uğun İlr olııı. güle ılle.. B BİRİMİZİN DENDİ HEPİMİZİN DERDİ Kapalıçarşıda şemsi- ye ile geziliyormuş!