Beni güzel bulan eskekler çok.. Daha doğrusu, beni çirkin bulan erkeğe hiç tesadilf etmedim. Hepsi de, hoşluğumdan, — sempatimden, cinsi cazibe kuvvetimden bahse - diyor. Beğenildiğini anlıyan ka - dunn baleti ruhiyesini, gururunu düşününüz.. Bu, az saadet midir?. Bir tek insana kendimi beğendi - yemiyorum: Kocam!. Onun yarın- da, ben, hiçbir kıymet ifade et - mem... Ben, onun yanında aşağı- lek bir mahlükum... Bana kızdığı vakit söylediği en hafif sözler: — Bayağı, zevksiz, manasız, a- gağılık... - Terbiyesiz, hayvan, e- göki. 'Daha sayayım mı?. Hayatın bu tezadı. karşısında hayret içinde - yün... Kocam, hiç birşeyi beğen- — Ayni defterden bir başka sahife — Korkuyorum. Çok korkuyo - rama, İçinde bulunduğum — bu te- Bat, beni uçurumlara, felâketlere #örükliyecek., Kocamın idraki, iz- anı, feraseti mi krt?, Bu derece we budala mı?, Onun zevki sıfır mn?, Çabucak evet diyemiyoce - ği O halde, onun teşhisleri ve tavsifleri mübalâgalı olmak lâ - mm... Yahut da, kasdi bir tahrif ver. Fakat, döşünüyorum?. Bundan Mmaksadı, gayesi nedir?. O, gitlik- g, beni deha aşağı görmekte de - “vam ediyor, Alâkası yavaş yavaş hiçe iniyor, Ne tuhaf, halbuki bu adam evlenmeden evvel, beni ne İkadar çok seviyordu. Onunla bir yü, Leylâ He Mecnun gibi seviş- eniştik. Bir yaz akşamı, Florya ga- ginosundaki şu sözü bülâ hatımım- dadır: — Söensiz yaşıyamıyacağımı an- dedım, onun için seninle evlen - “nek kararındayım. — Bir başka sahifeden — | Asıl merak ettiğim nokta şu: e derece hoş bir kadınım?. Ne derece güzelim, ne derece hoça gi- diyorum. Bütün kadınlar gibi, ka- faman içindeki tek düşünce, tek me gibi bir fikir meşgalesi ola - bilir?. Kocaman sözleri yalan... Fakat, diğer erkeklerin sözleri?, Onlar doğru mu?, Hiç zannetmiyorum.. Onların parlak cümleleri de ko - camın, Florya plâjındaki sözü gi- bi... Bir mevrim için, bir ân için sarfedilmiş olsa gerek!. Fakat, bütün ölçülerile, haki - kati bulup çıkarmağa çalışıyorum. En doğru söz, en çıplak hakikat Bedir? . Ben güzel bir kadınım... Bu, mu- hakkuak.. Fakat, derecesi?, Herhalde, kocama lâyık olme yacak kadar aşağılık değil?, — Bir diğer sahifeden — Son gittiğimiz balıda, benimle danseden genç bankacı şöyle de- di: — Bu kadar zevkle dansettiğimi bümiyorum... Ağzımdan kaçtı, âf olsun diye: Sebep?. diye, sordum. Gözlerimi aradı, bukdu... He - yecanlı idi, Kirpikleri titriyondu. Uzun uzün baktı... Gözlerini saç- larmnda, alnımda, çenemde, yü - zümde dolaştırdı. Sonra, dudek- larıma takıldı, kaldı... Hafif, içi ni çekti; yavaşça mırıklandı: — Sandetlerin sebeplerini tzah etmek, bazan ne uzun, ne muğlâk bir iştir. — Defterin son sahifelerinden O bankacı gençten bir teklif al- dam. Balodan ayrılıyorduk. Bana: — Bir akşam, beraber yemek yi- yelim, dedi... Ne nazik adam.. Bu genci, dai- mna şaheser bir nezaket çerçevesi içinde gördüm. Kocamla tabanta- bana zıt... Önümde bir iğilişi, eki- | mi bir öpüşü var ki... Hoş bir adam... Çok zeki... Fevkalâde gü- zel konuüşüyor... Esprileri — çok kuvvetli. Teklifine, derhal dim .Evvelâ sustum. ©, bekliyordu. Yalnız, yine ağ- samdan kaçtı: — Düşüneyim, dedim, Ah, bu düşünce... Bir kere, dü- günce başladı mı, tamam... Düşü- neyim, düşünce!. Kadının düşün- cesi!. p vereme- — Bir başka sahifeden — | Düşünmek, düşünceye dalmak!. Ne tatlı şey!, Bir kadının düşüne- yim, demesi, zaten fazla bir ma « ma ifade elmiyor, galiba.. Düçüne- yim, demek, düşünmeden evet, de- mekle müsavi... Kadın, daima ev velden düşünmüştü. Onun, son - radan düşündüğü hiçbir şey yok- bur. Genç adam, ladı. Hem de kıskivrak... Bir ak- şam kumaşlara bakmak üzere Be- yoğluna — çıkmıştım. - Kaldıramın kenarında bir otomobil durdu. İ- çinde, o vardı... Ben, yürüyüp ge- çip gitmek istedim. Fakat müm- kün olmadı... Bir gangster gibi, beni zorla otomobilin içine attı. Bağıramadım, feryat edemedim. Ne kuvvetli bilekleri, ne seri kol- ları vardı. Arabada giderken: — Haykırırım, dedim... O, güldü: — Nedeo bağırmıyorsunuz, de- | di. Ne cevap vereyim, pencereden | dışarısını seyretmeğe daldun - ve gittik!. — Defterin sou sahifesi — Genç adam çiki ay evvel boşan- dığım kocamın ayni oldu, Kaba, haçin, sert, alâkasız, netaketsiz... Ne müthiş değişme... Yüzüme bi- YAVUZ SULTAN SELİM Halifeler Diyarında No, 89 Yazas : MA SAMİ KARAYEL Rica ederim, bahçede döğüşünüz ! Bait, kitarasını eline alarak yar- dıya başladı: — Askerlik hayatından daha gü- el bir hayat yoktur. Arkadaş daha şarkının bir sa- farıni söylerken kapıdan içeri iri bir adam girerek Saidin elinden kitarayı aldı ve havaya attı. Son- Ta yer almak için bize ayağile bir tekme vurarak |tti. Ve Kürt Meh- aet ile benim arama girerek otur- dü. Bu adamın üstü başı yakut ve gümrüt taşlarla parıl parı par - dakı külüh hep kıymetli taşlarla Büslü idi. Hele, belmdeki kılıç ve piştov bütün elmas ve altına bo- gulmuştu. İri gövdeli, göğrü açık, kara kık ları bir arslan yelesi git göğsün- den fışkırmıştı. Kolları swval idi. Göğsünde, kollarında, bazularında dövmeler vardı. Bu adamın kıyafetinden yeniçe- Ti kalyoncusu alduğunu anlamış- tık. Çünkü elbisesi ve giyinişi böyle| idi. Bununla beraber büyük ile- ri gelen zorbalardan ve ikuman - danlardan okduğu anlaşılayordu. 'et beni yaka- | Güzel sözler * Tecrübe biri yaralıyan sitih- İzrdan mürekkep bir. genimettir. * Her düşündüğün şeyi daima | söyleme, fakat söylediklerini da - ima düşün etmekle ulaşır. * Sefalet çalışkan adamın ka puna bakar, fakat girmeğe cesa vet edemez. * Mektep bir aileidr, öğretmeş © ailenin babasıdır. * Nefsine galip gelen mağlüp olmaz âleme. * Hiddetin başı deklik, som pişmanlıktır. ıBir az kahkıhal Küçük 'Tahsine babası sordu: — Alfabeyi öğrendin mi? — Evet, babacığım. — Söyle bakayım A harfindeo Bonra ne gelir? — Öteki harfler baba... * Babası Hüseyine dedi ki: — BSeni yaramaz, benim saçla - ımı sen ağartacaksın? — Peki amma, büyük bebamın | Saçlarını kim ağarltı? * — Yavrum, kaç yaşındasın? — Bvde beş, tramvay üç yaşın - dayım. * rastanede: Operatör: — Yaranız gayet de - rin, beyniniz görünüyor — Aman, hemen babama yazı - nız, bana beyinsiz oğlan derdi. ——— — —- 4 Hava tehlikesini önlemek için havade kuvvetli olmak * İnsanlar, en büyük muvaffa- | kiyetlere, en küçük şeyleri tetkik | lizundır. Kürbanım, kurban derilerini Hava Kurumuna vermekle bu tehlikeye karşı koymuş olacakıtınız. 'Türk Milletinin göklerimiz için Hava Kurumuna yaptığı yardım, onun müstaki! yaşa mek azminin en parlak bir öl- çüsüdür ——— —— ——— le bükmiyor, Iztirap içindeyim... Geçen akşam, — İstersen defol git, diye, kov- du... Nereye gideyim?, Ağladım., Yarabbi, bu ne müthiş değiş- me?, Erkekler, ne çabuk değişi- yorlar.. Benimle hiç konuşmuyor, artık, ne hoş sohbeti, ne esprisi, hiçbir şeyi kalmadı. apartımanın ikin- ir genç mimar var, Be- | reket versin © çocuğa, ne nazik, ne centilmen adam.. Beni, o teselli ediyor.. O kada: le kâdı tatlı gözleri, öy- dikkatli dikkatli benim İstanbu- 8 ten yolda korsan gemisine sandalla yanaşan ve ge- miyt zapleden adamdı. Herhalde | anühim bir korsandı. Sart bir dakika kadar durdu. Ön- dan sonra belindeki kılıca amıkdı. Ve herifin üzerine yürüdü. Sait daha bir adım atmamıştı ki ev sahibi ve ayakta bulunan hizmetçiler Sakdin üzerine atılıp tuttular. Puakat o kalyoncu adam, Saidin bu harekâtına ehemmiyet verme- yıp bekiyordu. Lâkin, kalyoncunum bir eli k> kenda idi, İstifini bozmadan - turuyordu. Ev sahibi: — Ağalarım, Sinyor angibomu edendim hazretleri!, Diye bağırıyorndu ve ilâve edi - yordu: Rica ederim içeride dövüşmek | ce u u man müsasda etmiyormuş. grülden değikdir. Bahçeye çıkınız! Uzun saçlı ve sakallı bir adam vardır ki, durmadan — dünyayı de 'vir eder, dururlar. Bu adam yabamı ormanlar, vahşi hayvanlar arasın-) dax da gelip geçer. Kendisine dokunan olmaz. Yukanıki resimde bir| ormandan geçtiğini görüyorsunuz. Fakat iki maymun kendisini sey-| rediyor. Bu maymunları görüyor musunuz? | Hayvanların küçük sırları Ağır silîet hayvanlar Bütün hayvanların en büyüğü ve en ağırı olan balinayı hesaba katmazsak, yeryüzünde! lar arasında en ağırı fildi riya beş tön ve daha giyade sik - lettediri Hayvanlar nasıl konuşur? Berı âlimlerin sddialarma göre, hayvanların — çıkardıkları sesler, gramerli birer dil teşkil etmeseler bile, her halde yine bir konuşma vasıtasıdırlar. Bundan başka atla köpek sahiplerinin dilini pek iyi anlamaktadırlar. Başka bir yere | ile gergedan gelir, Vasati sikletleri! nakledikdi etraftaki | iki tondur. Zürafa bir tondur. De- ni hayala alışıncaya kadar, küs-| niz kaplumbağası du bu siklete ya- ün durmaktadırlar. Bununla be- kındır., Taber, ilk alıştıkları diti de unut - | — Ayının ağırlığı 400 - 500 kilo ara-| muyorlar sındodır. Kapları İçin siklet hemen Asyaya nakledilen bir İngiliz kö-' auman 200-kilpdurAfrira Şölle - peğini mısal olarak, gösteriyorlar Köpeğin git çeşit dil kullamlıyordu. Fak; bu dillere hiç ebemmiyet v Ondan sonra su aygarı eri zaman, H e G Hayvanların yetiştiğ memleketler At Avrupa ve Asyadan gelmiş- | tir. Avustralya ve Amerikaya âtı Avrupalılar sokmuştur | Çin Asyadan gi r. Halbuki şimdi nu sallıyor ve yaltaklanıyordu. S ; Kedinin zekâsı Bir kedi kendisine mahsus olan ve mutfağın bir köşesine konan tabaktan yemeğini yemeğe aliş - ğ idda € eşeğin asıl fisır ve Habeşistan ol - duğu söylenmektedir. maştı, Bir gün yemek zamanında yerine yerleşti, fakat yeme- Ev sahibi bu ina- ve İrakta yeti k sonradan, miştir. Bun yine İranil Kedinin h bir yemek alt anlarm di tabakta - , DU hazırladığı yi- | ” Getribedela berâber geldi ve | MUS va filinin — menşei de â yedirdi, On-| Hindistandır. Lâmanın menşe: de | gidip ev sahibini| Hindistandır. Fakat Amerikalılar | iyarak, kendisi için| “da bu hayvarı yetiştirmişler, hatta | | Avrupalılar Amerikaya gelmeden | rdir. Katır neslinin Mısırda yetiştiril - diği iddia edilir. | devrinde kı yemeği istedi. | Garibi şu ki, kedinin davetlisi en| evvel ehli bir hale geirm müthiş düşmanlarından imiş ve o- nun mutfağa girmesine hiçbir za- Greko-Rümen nesli malümdu. Yalnız eli kılıcında hazır ve te- tik duruyordu. Biz de Mehmetle, sağında ve solunda sessice otü- ruyorduk, Ben tekrar bu adamın yüzüne baktam... Tam kendisi: — Turguti, Orada döğüşünüz. Daha küşkü ye- | ni tamir ettirdim. Yapmış olduğu- | muz döğüşlerin zararını ben çeki- | yorum işte, koca bahçe!, Oraya | Çikn, ne yapacaksanız yapın!. İh- tiyarlığıma bürmet ediniz. Bah- ( çede parmak kırmak, kelle kes | mek, karın deşip bağırsak dök - | D Z mek için yer var. Minderlerimi, | mf '_?k::’:îî:;: meş - kaplarımı, fincan ve tabaklarıma | — y , vinü Ş.m-ıdı m.'ohıcıılı'l levhalarımı mahvetmeyiniz de ne d l derdiniz varsa dışarıda görünüz. | Mehmedin kulağına eğilerek bu nu söyledim ve hatırlattım. Dedi. Mehmet de şaşığmıştı. Hep bun- İhtiyar bir yandan söylüyor, btr yandan da ağlıyordu. lar bir dakika içinde olup cere - yan ediyordu. Diğer Araplar ve hizmetçiler de bizim arkadaş Sakli teskine çalır Turgut, hiç oralarda değildi. Bir | tas şarap içti, sonra elini cebine şıyorlardı. Fakat kalyonctu orelarda bile | sokarak gizli cebinden bir iskğıt değildi. Metelik bile vermiyordu. | çıkardı ve bana dönerek elime &» Hayatımda bu kadar soğukkanlı ( kıştırdı: adam görmedim. — İşte, Karabulut, dedi. Senin Hattâ bizim bayraktandan bile | için kardeçinden gizli bir mektup, bu kalyoncu soğukkanb idi. Meh- | sözümde sedık olduğumu okudu - metle benim ortamda sanki birşey | ğun zaman anlarsın?. yokmuş gibi, oturuyordu. Ayağa kalktı ,etrafına göyle diri | ga tarafta yoklük ve yoksüllük için- No: 438 Yazan: RAHMİ YACIZ İ e y Ğ Deniz Fedaileri OSMANLI - İTALYA HARBİNDE TRABLUS GARB ve ADALAR MUHAREBESİ 20 İlkteşrinde başlıyan "ı"mı' Gencral Kanovanın büyük ta- arruz (!) hazırlıkları üç gün sür- dü. 20 teşrinievvel sabahi Kano- 'vanın bir emrile barekete geçen İ- talyan kuvvetleri Bumilyanede ilk Türk mukavemetini kırmak i- gin iki gün uğraşmak mecburiye- tinde kaldılar. Harekâtın bu tarafı şa nektadan çok mühim bir tetkik mevzun teş- kil ediyordu. Bumilyane çeşmele- rinde toplanan mütcarrız kuv - vetler bir buçuk fırka ile bir top- çu livası ve bir süvari alayından mürekkep olduğu halde karşıla - rında çöl milislerile takviye edil- miş iki taburluk bir Türk kuv - wetile baş edemiyorlar, taarruzu; Türk taburlarını sürüp Meceneya vadisine doğru inkişaf ettiremi - yorlardı. Bir tarafta ordu cürü'lerinden muntazam ve her türlü silâhla mü- cehhez bir tasrruz kuvveti, kar- tanm uzak parçalarında bakın a ve kendi talihine — terketii Tür kordusunun dünyaca taki olunan harp kıymetini orta; mak için kâfi bir hareket oldu. Yelpaze şeklinde bir hattı d hili (1) kullanan, fakat yaptığı reketin farkında olmuyan B yeri ulayları, Fındık Beğşir n künde harbe tutuştular, Türk topçusu, kendi nokt malzemesini İtalyanlardan © €e iğtinam ettiği toplar ve cepi nelerle ikmal etmiş, İtalyanlari kendi — ellerile anavatanları getirdikleri Bu toplar yine ket başlarına ateş ve ölüm yağdır! birer cehennem huni: Arka arkaya ve dalgalar hi de Türk mevzilerine iaarruz Bersalyeri alayları, ömürleri görmedikleri, hattâ hayalleri: geçirmedikleri cehennem sa; larile karşılaştılar.. İlerideki laylar toprağa yuvalanmak yarı yarıya elenmek suretile ken, arkadan gelen diğer fu rın alay ve taburları da onların zerine yıkılıyor, durmadan işli yen Türk mitralyözleri, tüfekl ve topları bu taze kuvveti ot çer gihi oraktan geçirircesine sür'atle imha ediyordu. Kesif ateşile düşman fırkalı hırpalıyan kahraman Türk tal ları harbin üçüncü saatinde kabil taarruza geçip, artal Bersalyeri — yumurcaklarını süngüden geçirmek için hare başladılar. Her taraftan fırlt Türk bahadırları süngülerini kıcı güneşle şimşeklendirereki — Allah, Allah!, Haykırışlarile yeri, göğü sarsa düşmana hücum etti Harbi, tıpkı maşa ile ateş ti gibi başarmayı — tahayyül Bersalyeriler, daha - si vücutlarına temasına vakit madan bu haykırışın heybetir dizleri kesilerek yere düşüyorfı u korkudan can veriyordu. Bu sırada Zevaredeki Türk wari alayı da döğüş sahasına miş, düşmanın sağ cenahı vine sarkarak tanrruza başlar Türk süngüleri İtalyan f Tarının bağrına yaslanırken mi ric'at başgöstermiş, fakal ric'at mımtazam bir geri çel yerine darmadağın ve sürü de bir kaçışa şekil çevirmişti. () Hattı dahili. Yüksek ve idare terimlerindendir. Bir vetin muhtelif kollardan ayni def üzerinde birleşmek üzere hareketine denilir. R, * de sırf kendi enerfjileri ve ırki me- ziyetlerile mücehhez çok az bir müdafaa teşkilâtı arasında başlı- , kıt'aların kiymeti harbiyeden amahrum bulunuşu birer sebep ol- makla beraber sevk ve idare ele - manları olan cüzütam kumandan- Tarının da kumandanlık bilgilerin- den uzak kalışları mühim hir âmil oluyordu. 20 ilkteşrinde başlıyan büyük ta- arruz (!) İki gün yerinde sayan İ- talyan kıt'alarının ancak 22 ilk - teşrinde ilerlemelerine imkân ver- mişti, Bu ilerleyişte ne İlalyan topçu Kivasının ateşine, ne Bersalyeri kıt'alarının - Türk mukavemetini zedelemelerine dayanmıyor, biz - zat Türk erkâmbarbiyesi tarafın- dan verilen bir karara müstenit bulumuyordu. Bumilyaneden taarruza başlı - yan kuvvetler bir koldan Zevare dan Vadii Meceneynden geçerek ayni hedele doğru ilerlemeğe ko- yuldular. Türk kat'aları ve milisler adım adım çekiliyorlar, düşmanı oya - lıyarak ve birpalı) I Aziziye civarında, (Fındık Boğ- şir) mevkiingle toplanan — Trah- lesargp ordusuna mensup — Türk kıt'aları yirmi üç — teşrinievvelde düşmanla karşı karşıya geldiler. Bu karşılaşma; o mki ida- renin sakat siyaseti yüzünden Bugün SAHğ YAĞİnemasmda * hüyük ve gülzel film birden 11- Artist Aşkı || BAŞÇAVUŞ | MADDEN YVONNE PRİNTEMPS Fransızca PİERRE FRESNAY WALLACE BERRY - diri bir baktı. Sonra yeniçeri Sai- de dönüp: — Hey genç yoldaş! dedi. İhti - yara acı ,burada döğüş olmaz. O- dada ve evde karılar döğüşür.. Bahçeye gel! Bak sana gemici - lerle ve Anadolulu bir Türk oğlu 'Rürkle devşirmenin ne demek ok duğunü göstereyim.. Dedi © anda iki kişi de dışarı fırla- dalar, ben, meydana yetiştiğim za- man iş olup bitmişti. Zavallı Sait: — Aman, aman!. Diye başıns iki elleri arasıns ah mıç beğiriyordu. Yeniçeri külâhr kalmişti. Baidin kılıcı da karılmış yerde yatıyordu. Bunların bepsi bir an- da olmuştu. hayvan devşirme!, Kendini geri oldum mu zannediyof Dua et ki yatağanımı sana iimdan çekmedim. Kıhesmi kullandım.. Daha çocuksun. ma, aferin!, Haydi git! b ağlama... Yaran hafiftir... Bi ü bezle kafam sar... Hic eri — Aman (aman Diye ağlar ve bağırır mı? Ev sahibi hemen bir tuzli getirdi ve zavalh Saidin Bardı. Bir dakika geçmedeti mâz yine salonu girdik, tei başına oturmuştuk. İhtiyar birşey kırılmad ve döğüş bahçede — old memnundu, Bize dönerek: | — Bu evin âdeti böyledili kanlılar., dedi. Bundan senra yeni gel misafiri karşılamak üzere Targut kıhemi bir tutam otla | Bu gelenler uzun külâhlı siliyor ve sükünetle hiçbir şey Ol> | niçerilenrdendi. Aralarında mamaş göbi söyleni t mıdıkdardan Hüseyin çavu — Bu birşey değil, kalım kadalı | rünce çok sevindim. (p ,