— No.56 'Torna Mehmede çıkı- | Üi söylendiler: l gözleri bozukmuş an- Yalı Torna!. Gi denlide yeniden telâş aldı, Ü. Cafer reiş kıçta, durmuş yanında, tekerleğe sa - M duruyor, hem gemiye isti- b veriyor, hem de mütema- 3 döyleniyordu: Yanduk çocuklar... Amanın B Size... Gözlerinizi dört a- İiç Hürin teknesi peşimzie ta - Hele bir oyununa uğra - N konarı tutsak. Ha bire me- Allah.. k'ıı Triton'un dar kuman- t_Mrıınndı hırsından çıldı- * bir saate yakındır kendisi- fan, bir türlü ele geçmi- | :İfeını yelkenliye fena hal- Milanıyordu. ÜBndan koştuktar, sancak n b *h * * sokulduktan, suyun üs- g:lm.ıg.—. kalktıktan sonra, *:!İıhrm kurşunlarile kar-| Na bu ateş altında dalmak |4 yetinde kalmak, bir yel- * |a * karşı faik vaziyette bulu- # İt #htesbahir süvarisini çileden r 'dü. et İAN M Doğanı bahrinin tam ya- &:“İup da denizin üzerine sırada, hattâ yarı çıkmış 4a :“'ıle karşılaşınca Klavye â- '*e;dkini Bu Kadar |Yelkenliyi Mutlaka Batıracaktı Yaranı Rahmi Yağız Uğraştıran ) " Ghtelbaî'Yelkenliye Müvazi Seyr Hattını : -Muhafaza Ederek Karaya Doğru Sürüklendi tkçe azalıyor, tahtelbahir avını | elden kaçırmak Üzere bulunuyor- | buna sür'atle çare 0- | radı; geminin daha fazla sahile yanaşmasına meydan — vermeden açılmak, torpide atma mesafesine girmek, sonra bir torpido ile yel- kenlinin işini bitirmek taraflarını düşündü. Çarçabuk bundan da vazgeçti. Yelkenliyi önlemeğe ka- rar verdi. Makine telgrafına: — Tam yol ilerit.. Emrini gönderdi. Bir ara yavaş- ca ypu suyun yüzüne çıkar- dı, yelkenliyi gördü. Düşman ge - misinin hemen pruvasına yaklaş- miş bulunuyordu. Preskop suyun yüzüne çıkar çık- maz yelkenliden bir yaylım ateşi yapıldı. Klavye dara dar âleti içe- Ti çekti, pruva istikametinde 10 da- Şimdiki Köşlüyü Bilmezler (5 inci sayfadan devam) — Ne oluyorsunuz, Şahu, nedir bu yaptığınız böyle? Haso, hiddetle cevab ver — Buherif ya zır delidir, ya ki çoh sarhoştur. Gece yarısı sokak aralarında avazı çıktığı kadar ba- | ŞSti kadar bağırdı: Bk, *Y... Kurşun geliyor... De- e) Goldurun. Dalacağız. Don- g, *si hareketlerle - çalıştılar. ' 'ıııı.ın hava depoları tek- Aldı, Triton yeniden suyun | gi Sekildi, gizlendi. kararını vermişti: (h , Seye mal olursa olsun, onu f. 7 üzen, uğraştıran şu cür- k tlkenliyi tutacak, ve mu - ç , Batıracaktı. k la, yelkenliye muvazi thım muhafaza ede ede ka- | h *8ru sürüklendi. '& preskopu suyun üstüne Ra korkuyordu. Suyun i- lan preskopta, Triton'un İsrafında yürüyen yelken- “ü kesiminden asşağı, siyah, Bir gölge halinde görüyor, * bu gölgeyi takip edik bir dakika düşündü. Böy- | || $ekn zenci müşkül vazi A îf',:._ı...“:, İ ğ | Malben öldi r / '—lx öldiyse yoluna ra- , N:cvıu. edebilirdi. Pa - h yaralı ise, mahvoldu- . Malbon onu sağ birak- düşünüyordu. —Hem Sevmişti, onu bu hab Mak da istemiyordu. k n kımildiyordu. KĞ Morisonu / kaldırdı, N Bu sırada bir silâh daha Çönci nebre yuvarlarıdı. N tabancasını çekti, ko- ŞSYIp düşmanını nişanla- teş etil. Morison ba- a 4 Birıyor, ben de işte kendisini sım- sıkı yakaladım, karahola getiri - yordum. Polisler meselciy anlayınca baş- larlar gülmeğe. Başlar amma, şimdi işin aslını Hasoya anlatıp da kendisini de avazı çıktığı kadar bağırtarak bütün mahalleye yan- gını ilân etmek meselesi var, Bu- nun için: — Haydi derler, başla bakalım sen de bağırmıya! Haso, önce bunu kendisile alay kika kadar ilerledi, gemiden hayli açıldığını iktan — sonra proskopu çıkardı, baktı.. Doğanı bahriden 200 metre kadar açılmış, Yelkenli; Triton'un iskele kıç ©- muzluğunda kalmıştı. Klavye bu mesafeyi önlemek için kâfi gördü, voltaya geçti. Sefinesini üç kerte iskeleye aldı.. Triton geniş bir ka- vis üzerinde voltaya başladı.. Ar- tık mesafe kâfi idi. Triton pek alâ Guyun üzerine çıkabilir; topu ve güverteye alınacak ağır makineli tüfek ile kendisine ateş açan yel- kenliyi ateş baskisı altında tuta- rak ona aborda edebilirdi. Klavye, tahtelbahir tam yelken- linin pruvası istikametine gelince emri bastırdı: (Devamı var) Gençler sanarak ve köşlüyü göstererek: — Ben bunun gibi çıldırmadım ki bağırayım!. Diye itiraz eder. Fakat biraz sonra, öteki mahallelerinin bekçi- lerinin de avaz avaz bağırdıkları- ni duyunca: — Adam sen de der, bu kadar delinin, divanenin içinde bir ben mi kaldım akıllı? Madem ki onlar bağırıyor. işte ben de bağırıyorum! diyip o, sıtma görmemiş sesile fer- yadı basar: — Yangın vaaaaaaaarrr... Rum- elikavağında, Dereboyundaaaaa... Ve sonra dayanamaz, ilâve e- der: — İçinizden hayır sahibi olan, bir koğa su doldursun, yangına göşsüuuuuvuUN! OSMAN CEMAL KAYGILI —I HIKÂYE:!: Bir Yaz (4 üncü sayfadan aevam) — Çabuk bitir yenge.. Tenise gi- deceğim.. Randevum var. — Peki, uzatmıyalım.. Atıf bir gün annesini yolladı. Beni istedi- ler. Kısmette varmış.. evlendim.. Atıf daj ©o bahsetti | TARZANIN O şını eğmedi bile, iyice nişan aldı, ateş etti. Malben tekrar yere düş- memek için adamlarından birine dayandı. İki adam, vücudlarile beraber gözlerini de kan bürümüş, birbir- lerine ateş ediyorlardı. Cereyan Morisonun salını u - zaklara sürükleyinceye kadar vu- ruştular. Morison, timsah — dolu nehrin kara suları üstünde can veriyordu. * -»- Meryem motruk sandığı köyün yarısını aşmanlıştı. ki, — beyazlar giyinmiş zenciler kulübelerinden fırlayıp üstüne hücum ettiler, Hâtırası Bin Atıf mı?. — Tabii, ne zannettin.. — Vah, zavallı yengeciğim.. De- mek, ilk kur yaptığın adamla he- men evlendin... Ne talihsizmişsin?.| — Kız, o ne biçim 1âf7.. REŞAD FEYZİ LU Yazan: EDGAR RAYS Meryem kaçmak istedi, kaça- madı. Yakasına yapışlılar, ken - dini bornuzlu, uzun boylu birinin karşısında buldu. Meryemin ödü patladı. Bu şeyh- | ti. Çocukluğunda geçirdiği bütün korkuları yeniden geçirmeğe baş- ladı. Şeyh kendini tanıyordu. Pil - waki büyümüştü, değişmişli am- ma, yüzü yine ayni yüzdü. Şeyh memnun bir sesle: — Nihayet yerine gekdin ha! dedi. Genç kız yalvardı: — Birakınız kaçayım, kaçmalı- yam. Takib ediliyorum. | san'at ve bilgisile haklı Tiyatro : ÂArtist Şu BizimSahnemize Giren Genç- lerden Bir Azda Mezleklerine itina Bekliyoruz Uzun zamandanberi sahneyi ter- ketmiş bulunan tiyatro hayatında | olarak şöhret kazanmış ve halka kendini sevdirmiş bir aktör olarak tanı- nan (Raşid Riza) bu defa (Ertuğ- rul Sadi Tek'le) birleşerek bir U- yatro heyeti vücyde getirmiş ve 12 ağustos tumartesi akşamından itibaren Tepebaşı bahçesinde lem- sil vermeye başlamıştır. Komedi- derde muvaffak olan Sadi Tek'le Raşid Rıza gibi bir san'atkârın birleşmesinden sahne hayatımız için çok şeyler beklemek hakkı - | mızdır. Nitekim ilk temsilin veril- | diği akşam havannı biraz serin ol- masına rağmen bahçeyi dolduran ve kalabalık bir seyirci kütlesi teş- kil eden halknı bu merakı da âdi tiyatro troplarında - seyredilmiş basit bir oyun görmek arzusu de- Bildi. Üstün bir zevke hitab ede- bilocek san'at ve güzellik mefhum- larına uygun içtimal ve faideli bir eser seyredebilmekti. Eser Piyer Valter'in Lut isimli bir komedist olup kıymetli muharrir Mahmud Yesari tarafından «Saçlarından u- tan» ismile Türkçeye çevrilmiştir. Piyesin tercümesinde bu esere muharririn gösterdiği itina ve has- | gasiyeti maalesef sahneye çıkan | aktörlerimizde göremiyoruz. İyi bir üslüpla adapte edilmiş ve Türk- çeleştirilmiş olan Fransızların ken-| dilerine mahsus nükteleri ekseri- 'ya bu gibi tiyatro eserlerinin bü- tün güzelliğini, inceliğini, zarafe- tini ve piyesin bütün manasını ih- tiva etmek bakımından mühim - dir. Maattecssüf bu nükteler unu- tuluyor. Atlanıyor ve söylenme - den geçiliyordu. Hattâ bir yerin- | de Şadan Sazgünle (Raşid Rizâ) yeğeni olan fen doktoru Zeki To- raman (Ertuğrul Sadi) tarafından kendisine <Eğer para cezasından korkmasam seni tokatlarım. den- mesi lâzımken bu unutuluyor ve tabiatile iş tulüatcılığa dökülü - yordu. Halbuki piyeste fen dok- toru Zeki Toraman rolü budala ve saf bir tip olduğu kadar maddi hayat ve para hususunda bir hay- li açıkgöz ve kurnaz olarak gözük- mesi icabediyordu. Vak'a İstanbulda cereyan etmek- tedir, O gece iki zevk ve sefa ar- kadaşı olan Şadan Sazgönülle (Ra- şid Riza) uslu ve tertemiz ve di- ğer adile de Bay Aydoğdu bera- berce eğlenip gezmektedirler. Fa- kat sonra Şadan Sazgönül yeğeni Zeki Toramanın nişanlısı olan genç kızla evlenir. Bu kız da sefahet arkadaşı bulunan uslu terlemiz (Vedad) n kızı olacaktır. Bu su- retle iki arkadaş ta kayınpeder ve damad olarak birbirlerile karşıla- şacak ve yeniden tanışacaklardır. Rol icabı damad olan (Raş!d Ri- Zenci homurdandı — Sahi mi! Kim takib ediyor seni?. — Haai beni kaçırmak istiyen bir İsveçli vardı ya, hani kaçıra- cağı zaman sen kurlarmıştın. İş- 'te o takib ediyor. Şeyhin gözleri parladı, Adam- larına emretti: — Pusuya yalınız, bekleyiniz. Bu sırada Malben köye ayak bastı, Şeyhi görünce geri döndü. Şey- hin adamlarile Malbenin adamları birkaç el attılar. Malbenin adamlarından biri düştü. Şeyh Mabenin adamlarının iyi | teçhiz edilmiş olduğunu anlayınca | savaşmıktan vazgeçti. Peşlerine düşmedi, kendi yoluna revan oldu. Meryem kolları bağlı iki mü- harib zencinin arasında yürüyordu | Köyden çıkar çıkmaz ilk gördü- Hü insan dişleri dökülmüş — eski tir. Bu eserde kadın rolü Yok! za) ile kayınpederi rolünde (Da- mad) ile atalarında 20 yaş kadar bir fark vardır. Böyle olması icab- etmektedir, yani damad kirk ya- şında geçkin bir (jön prömiye)diri Kayınpeder ise 60 lık bir zendost, fakat yeknazarda göze çarpan şey Şadan Sazgönül (Raşid Riza) nan bütün itinasına ve gençlik iddia- ve kayınpederi uslu törtemiz veya Bay Aydoğdu (Vedad) n yaşlı götünebilmesi için müracaat ettiği bütün makiyaj hüner ve us- talıklarına rağmen — aralarındaki bu tezad yaşına nazaran çok zinde ve genç görünen Raşid Riza ile | Vedad arasında sahnede çok kuv- vetli kendisini gösteriyor ve bu hal bariz bir surette hissediliyor- du, Sanki bu roller yanlış taksim edilmiş hissini veriyor ve seyirei | bir an şaşırarak kayınpederi da - | mad mevkiinde damadı da kayın- | peder zannetmek tabilliğine veya | gafletine #üşüyordu. | Şadan Sazgönülün — İstanbulda İnci Tomris adında kocasından ay rı yaşıyan bir metresi vardır ki on- dan evli olduğunu saklamakta ve senede yalnız iki ay kadar Bursa- da ailesinin yanında kaldığını söy- lemektedir, asıl ismi de Fazilet- | rak en | karakteri ye Mühim ve en güç bir canlardıran İnci Tomris rolünde çi sahneye çıkan Nebahat rolünü ce kavramıştı. Canlı oynamya muvaffak oldu. Şuh, feltan ve sa- mimi olduğu kadar da havai bir | kadın tipini yaşatmış ve iki şahsi- yeti birden temsil etmenin güçlü- | ğüne rağmen onu hareket ve jesi- lerinde tamamile serbest ve piş- kin olarak görüyoruz. Piyeste mu- hartirin ifade etmek istediği ka- rakterlere uygun olarak oynamı - ya muvaflak olan yalnız Neba - hatti, Tecrübeli ve kıymetli san'at- kâr Raşid Riza sahneye hâkim ol- | masına rağmen — sesinin - tonları | normalden üstün tabii dereceden biraz fazla çıkıyor ve konuşurken sesi hep ayni tonda devam ediyor- du. Mütehavvil olmaktan ziyade yeknasak kalıyordu. Kaynana rolünde Müveddet sah- nede biraz yavaş ve ağır hareket ediyor hayret veya hiddet gibi | kuvvetle ifade etmesi lâzimgelen | hisleri lâyıkile fade edemiyor, rolüne lâkayd kalıyordu. Kendisi- ne kızının ilk nişanlısı fen dokto- ru Zeki Toraman (Ertuğrul Sadi tarafından damadı Şadan Sazgö - nül aleyhine söylenilen ve İstan- bulda kendi kocasile damadının birlikte yaşadıkları sefahet âlem- leri anlatılırken Şadan Sazgönülün bu gönül hikâyelerine karşı ken- disinde hiç bir vakit o hissi göre- miyor ve bir kayınvalidenin böy- le bir halde duyacağı heyecan ve Fakat bu arada tanımadığı malar da vardı. Hele yirmi yaş- larında bir genç vardı ki, şeyh arkasını dönünce gözlerini ondan ayırmıyordu. Meryem bütün gün ayrılıp ar- kada bıraktıklarını, bilhassa ket- disini bu oehennem hayatından Kkurtaran Korakı yana yana dü - şündü, Bir hurma ağacının altına çö- melmiş böyle acı acı düşünürken elini kalbine götürdü. Eliyle göğ- süne sakladığı kâğıdı hışırdattı. Kâğıdı çıkardı, dikkatle baktı, Bu çocuk kendisiydi. Buna şüp- he yoktu. Peki amma böyle ta- ranmış, iyi giyinmiş bir kız, meç- hul bir zencinin kızı olabilir miy- di? Mazisindeki esrar neydi? Meryom böyle düşünürken kâ- #ıdın üstüne bir gölge vurdu. Ba- şını kaldırdı, papağan — burunlu sütninesi Mabunu oldu. ü _T*III I G —416 musıoııiı Yüz Yirmi Bin Kişi Piyes Muharriri Var | Almanyaya Gidiyor (* üncü sayfadan devam) leketlerdeki Almanlara karşı gös- terilen bu itimadsızlığın yerinde olmadığını yazmaktadır. Yabancı memleketlerde bulu « nan Almanların mensub olduldarı teşkilât tarafından bir de kongre toplanacakmış. | Diğer taraftan İtalyadan vertlen | malümata göre.Roma hükümeti de Tirol Almanlarının çıkarılması etrafırda tedbirler alarak buna | teallük eden kanunları çıkarmak- | tadır, İtalya matbuatında bu mü- | nasebetle görülen neşriyat ise şöy- le hulâsa edilmektedir: Bu Almanlar zorla çıkarılıyor değildir. Bu Almanlar kendile - rinde birdenbire hasıl olan — bir arzu ill anavatanları olan Alman- yaya gideceklerdir. İtalya He Al- manyamın dostluğunu çekemiyen- ler şimdiye kadar 'Tirol Alman - lJarı yüzünden bir gün Berlin - Roma — mihverinin bozulacağını beklemişlerdi. Bunda nasıl al - dandıklarını artık göreceklerdir. Ve saire gibi İLÂVE BANDIRMA İzmir Wuarı münasebetde 1 tarihine kadar İstanbuldan Salı İzmir Fuar postası olarak 18 Ağustos Cuma dan doğru İzmire kalkacaktır. İzi |Gümrük Muhafaza Genel Komukanh; İstanobul levazım D. Denizyolları Umum Müdürlüğünden na birer ilâve sürat postası kaldırılacaktır. * İZMİR SÜR'AT POSTASI İstanbuldan 20 Ağustos Pazar günü kalkması icap eden İz- mir sürat portası, İzmir Enternasyonal Fuarının açılış metasi- minde bulunmak İsteyenlerin bu merasime yetişmeler'ni lemi- nız bu haftaya mahsus olmak üzere 19 Ağustos Cumar- tesi günü saat Ni de kalkacaktır. İLÂVE İZMİR SÜR'AT POSTASI asebetile (Cumhuriyet) vapuru ilâve sürat ll de varacak bu gemi İzmirden 21 Ağustos Pazartesi saat 16 22 Ağustos Sah saat 14 de İstanbula dönereklir. r için ahnacak kamara ve güverte ( biletlerinde yüzde elli tenzilât yapılır. liği Satınalma nomisyonunda SÜR'AT POSTASI 5 Ağustos tarihinden 76 Eylül günleri 8.15 de Bandırma hatii- (6238) (6239) x günü saat 10 da Galata rihtimm- Â mire 19 Ağustos Cumartesi saat iş - dönüş (6336) 1 1000 adet ekmek torbasının 26/8/939 cumartesi günü saat 11 de açık eksiltmes yapılacaktır. 2 — Tahmıc! tutazı 1900 lira ve evsafı komisyondadır. Görülebilir. 3 Levazım Amirliği Satın 1 —- Satın alınacak 2.000 kilo A pazarlığı yapılacaktır. komisyondad.r. Görülehilir. 3 vesikalril misyona gelreleri (6213) se düyüramı - yordu. Genç kız rolünde Muallâ vasat | olarak oynadı. Komedinin trafik bir sahnesi olan İnci Tomrisin ba- yıldığı bir sahnede onun güldü - Kühü farked'yoruz.. Eserin bütünile aynanmasın - da ve muvaffak olmasında yüzde yüz tesiri olan diğer rolların dü- şüklüğünden ve fena oynan - masından bahsetmiyeceğiz. Yalnız arada lisan ve hece hatalarile kar- şılaştığımızı kaydetmeden ve u- nutamadan geçemiyeceğiz. Rolü icabı ihtimal düğün ha - zırlıklarile meşguliyetinden dola- dedi ver de bakayıı Meryem kaşlarını çattı, cevab vermedi. Arab ısrar etti: — Baklıklan sonra yine sana veririm. Baban şeyhi sevmediğini biliyorum, amma sana ihanet et- mem, Resmi göster bana. Meryem resmi vendi, Arab bak! — Sensin dedi, senin resmin... Asmma nasıl oluyor da şeyhin kızı Avrupalı elbisesi giyiyor?. — Bunu ben de anlıyamadım. Hiç görmemiştim, dün İsveçli Mal- benin çadırında buldum. Abdül kaşlarını çattı, fotoğrafın altındaki yazıları okumağa baş - ladı: — Bunu okudun mu — Fransızca. Fransızca oku - masinı bilmem. İsteklilerin gün ve saatinde kanuni ves'kaları ve (lk te makbuzlarile birlikte Gölata Rıhtım caddesi Veli Alemdar han ikinci kattaki kemisyona gelmeleri. Gümrük Muhafaza Genel Komutanlığı İstanbul ilk teminatı 98 liradır. Nümüne ve at 46127, alma Komisyonundan : ero Şel ağır, 1,500 kilo Aero Şel ha- fif ve 1,900 kilo 3 X Tripl Şel yağlarının 18/8/989 cuma günü saa' 11 de 2 — Tahmini bedeli 2275 lira ve ilk teminatı 171 liradır. Şarinamesi İsteklilerin » gün ve saatte ilk teminat makbuzları ve kznunl — Galata Rıhtım ciddesi Veli Alemdar Han ikinci kaltaki ko- 'yı şaşıran kayınvalide (Mürüvvet) tören kelimesini türen diye söylü- yor. Neş'eşen bay rolünü oynıyan genç bu rolü fena oynamamasına Tağmen o da affedilmez bir hece ha- tası yapıyor «gören göz kılavuz is- temez» diyeceği yerde «gören kör kılavuz istemez» diye sahnede af fedilmez bir lisan hatası yapıyor. San'at bakımından vasat dree- cede oynanan bu oyunda en çok nazarı dikkati celbede taraf ak - törlerin esere hürmetsizliği, ri iyice tahlil etmeden ve - rini tamamile kavramadan sahn- ye çıkarak oynamıya çalışmaları» dir. ALİ SUAVİ KOÇER Gel seni kaçırayım. Çölü geçelim, babamın yanına gidelim. Benim babam bu şeyhten daha kuvvetli — bir şeyhtir. Arkasında bir ses duyuldu: — Ya, demek şeyhten nefret ediyorsun? Abdül döndü, şeyh arkasında duruyordu. Kollarını kavuştur. - muştu. Resim Abdülün elindey - di; hemen bornozunun altına soke tu. " — Evet diye tekrar etti, şeyhten nefret ediyorum! Ve ihtiyarın karnına şiddetli bir yumruk savurdu, şeyh yere yür varlandı, bayıldı. Abdül atına koştu, peşisira ge- et zencilere birkâç el tabanca at — tı, atına bindi, dörünala uzakİştı. Şeyh, gözleri kan içinde güç -' — Meryem, senin ceylân ba - kışlarına vuruldum. Senin esiri- nim, Emret. Şeyhten nefret edi- — Sakladığınız resn Abdülü gördü. Arab: gördüm yorsun. Ben de nefret ediyorum. lükle doğruldu, adamlarına Ab- dülü takib etmelerini — emretti, * sonra hurma ağacının altında bü- zülmüş oturan Meryemin yanına * — geldi. — CDevamı ver),