|Viyanalı ve İsviçreli ıkı Kadın Sevgisi İkısı de Kadındır Fakat, Aralarında Ne Muazzam Bir Görüş Farkı Var eman gölüne — 1000 metro Ewk ekten bakan bir pen - cere önünde yoğurt — yiyo- rum. Bol ağaçlı karlı dağları ya- hyarak gelen — serin bir rüzgâf karşımda oturan zarif genç kızın üllerini uçurüyor. Hafif pembe yüzünde Jekesiz bir Ve gözleri - yeşille mavinin tatlı bir anlaş - vurdukça bir yeni yakamozlar- O da benim gibi yoğurt yemek | bupg yokurt demekte diyorum « bu bizim öz Mmalımız. Biz yaratmışız bunu. Niçin asıl adını söylemiyorsunuz? | Haydi, bir saat evveline gelinci- ye kadar bilmiyordu! yelim. Fakat şimdi.. Beyar, temiz, — muntazam ve Minesi pırıldıyan dişlerini gös - tererek hafifçe arkaya — eğilmesi başını Sarsan ve yanaklarının içi- ni, damağımı, dilini göze vuran, kana karşı su içiyormuş vehmini veren bir tebessümle karışık ce- vab veriyor: — Bulgarı tanıdığım güne ke- dar Yakırd diyorum. Çünkü ni- ni yoğurt yemeğe alıştıran da oy- du, O vâdini tutmayınca Bulgar- ların her söylediğini yapmak be- | nim için vazife oldu. Yakırd'ı bi- râkıp Yokurda alıştım. Görüyorsunuz ki şimdi de Bul- Bür ottadan kaybolmuştur. Yokur- dü Unutmamam için orlada hiç bir sebeb yok. Fakat eğer mut « laka yoğurd dememi istiyorsa - | nız evvelâ merasimi tamamla - malıyız, — Yani he yapmalıyız? K enitile nişanlanmalısınız? ;“Wıh.ı.ı Gördünüz mü? ir Türk kelimesinin Türk fo- net &ine uygun bir tarzda konuşul- pek gİN ortaya konulan bu şarlı B 'aılr bulmıyacak Türk genç- &z değildi. Zira bu güzel kızın nişanlısı olmak, asla, bir milli fe- dakârlık suretinde tevil eğile - mezdi. ğ Seferdeki üçüncü arkadaşımız ir Fransız genciydi mll;ıllunnurmnl gazetesinin siyasi uharriri Jan Tuvenen.. Hovarda bir Paristi lâübaliliği ile Söze karışt B gpe kelimenin üzerinde Fran- v dilinin milli bir iddiası bulun- l—*'—“"l çok müteessirim madma- Güzel kız, bir kaşık yoğurtu di- li üzerinde eritirken acele acele sordu olsaydı? — *O zaman... Ben de davacılar Arasına katılmak isterdim. Yani? Yani... Bu kelimeyi ille benim istediğim gibi konuşmanız p X ş.ınl.'ı"ıl' miydıniz? » Evet. kız Yoğut şişesini (1) bir | itip yemek listesini aldı ve üstüne Ceız kenara parmağını bir kelimenin basarak bana uzattı yanın Aspergo'su da pek kaba. Ben buna Asperj — demeği çok düha zevkli buluyorum. ! Fransız gencine göz kırptim — Bu kilime üzerinde bizim hiç bir milli iddiamız yoktur. n boş işte... İsi » demek istedim sız, yüzüne, en alımlı san- dığı bir ifadeyi vermeğe çebalıya- rak kıza baktı. Ve masadan kalkıp be: | | e| a se- | | - dedi biz nişan- lılar bugün öğleden sonra Ober - Jand'da yalnız başımıza şöyle bir dolaşmak istersek canın sıkılmaz değil mi? Asla,, Dedim. Fakat kız, bu daveti kabulde a- cele etmedi: | — Tecrübe... - dedi - fena $e; İnsanda müsamahayı ve ilimadı öldürüyor. Bundan evvelki nişan- hlarımın böyle davetlerini derhal | Bülbül G on gelen Belgrad gazeteleri, S şimdiye kadar işitilmemiş, garib bir dolandırıcılıktan bahsediyorlar: «Suak zenginlerinden — Nikola İstotkoviç, güzel ve güneşli bir gün | gezmeye çıkar. İstotkoviç kanarya meraklısıdır. Bir aralık — kuşçü dükkânlarından birinin duvarına asılı bir kafeste bulunan bir ka - naryanın ötüşü dikkat —nazarını çeker. İstotkoviç, — uzun müddet dükkânın önünde duruyor, dinle- yor. Sonra dükkâna giriyor ve: — Satar mısınız, bu kanaryayı | bana?... Diyor. kuşun, müşte- rilerindi rafından birakıl- dığını, kendisine sotmadan birşey söyliyemiyeceği cevabını veriyor. İstotkov 1 — Eği sana iyi bir bahşiş Diyor. Birkaç gün sonra tekrar "dükkâna geliyor: «bülbül gibi dem çeken> kanaryayı 200 lira muka- bu kuşu bana — alırsan veririm. — Okuyunuz bunu? — Türkler buna ne diyorlar? — Kuşkonmaz. — Bir Brezilyalı ile dört yıl ön- te üç ay Zermat dağındaki büyük ötelde kalmıştık. O zaman Asperj | İsterse garsona Aspergo derdi. Be- Bim de dilim Asperge demeğe alış- Muştı. Sizin... Nasıl diyordunuz? — Kuşkonmaz. — Evet, sizin «kuş konmaz» inız! hoşuma gitmiyor, Esasen Brezi! - SO Hcimada gaü die iştek: de satarlar. linde alıyor, sevinçle evine gi- diyor. Kanarya arasıra ötüyor. Fakat bu ötüşü, adi kanaryelerin ötü - şünden farksız. D çektiği filân | vek İki gün sonra kafesi alınca kuş- çuya gidiyor: — Beni aldattın, diyor. Bu ka - narya burada ötüşünü dinledi - ğim kanarya değil!.. Ver parala - rımı geri... Tabii kuşdu paraları vermiyor. | İş büyüyor, mahkemeye intikal | ediyor. Kuşçu tddiasında musır: | kabul ederdim., Amma artık bu (Devamı 7 inci sayfada) Bizde Böylesi Yoktur Kanarya Dolandırıcılığı Senede 400 Bin Kanarya Satılıyor dâav eri İzaıvaç sonunda kabule | karar vetdim. Ve Fransızın şaşalamasını far- 'ı ketmemiş gibi ilâve etti: | — Ben totaliter oldum. Ya hep,| Fazil. " ü ya hiç... Sevgili nişanlım, siz bu- | — — Demek ismini de değiştirdin?. gün öğleden sonra belediye daire- | MAHKEMEDE: ine bir uğrasanız daha doğru o- Ecnebi olduğunuz için Kanton urları askı müddetini azalt- me mağa muvafakat ederler sanırım. Bir hafta içinde karı koca olabi liriz. İntransigeant siyasi Tuvene'in yüzü sapsarı mişti. Şaşkınlığından bizi selâm- lamayı bile unutarak balkona doğ- ru yürüdü. O zaman sarışın kız tekrar yoğur! çanağını eline aldı: — Siz yabancılar... - dedi - bizi anlıyamıyorsunuz. Biz İsviçreli kızlar başka memleketlerin kız - ları gibi elmas, inci, pudra, köşk, otomobil peşinde değiliz. Biz bir koca ararız Ve evlendiğimizden bir yıl sonra, çocuğun birini el muharriri kesil ibi Öten Kuş değiştirmedim, hayvan bu, isterse öler, dem çöker isterse öt- mez dem çekmez. Benim ne kaba- hatim var?. Mahkeme dükkünda araştırma yapılmasıma, mevcud kanaryaların BİR SUAL — Anne, hani geçen akşam be- ©O ESKİDENDİ ALTIN VE DEMİR | oraya da müsaadesi ŞAKA | | — Büyük anne, ar, o nedemk? — Çok eski bir hikâyedir yav- | rüm. — Sen bilir misin? | E*uuı' Çok, pek çok zaman| astı. İnsanlar, | hayvanlar hep boğuldular. ı — Sen nasil kurtuldun? ni uyutmağa göürüp te senin oda- | da beraber kaldığın adam kimdi? — Babandı yavrum! İ — Eğer dediğim çıkmazsa, ben de bıyıklarımı keserim — Adam sen de! O dediğin es- kidendi İ ARKADAŞ ARASINDA: —— 0.0— Bi erir misin?.. — No yapacaksın?.. — (Servetini idare et yarım lira ödünç Ü- sulü) adlı bir kitab gördüm, onu alacağım.. — Vay Macid nasılsın? Nekadar| değişmişsin?... - Fakat, benim ismim Macid — Müdafaa vekilinizin söyledik-| lerine ilâve edecek bir — sözünüz var mi??... — Ne söylediğini işitmedim ki. — İğitmedin mi?.. — Evet, çünkü uyuyordum.. — Söyle, bakayım yavrum, bir demir patçasını yağmura br kırsan ne olur?.. — Paslanır!. — Ya bir altın bırakırı — Çalınır!... Filistin Sahilinde Bir Kadın ı Başından Maceralar Geçen Güzel Kızın Hayatı G üzel bir Yahudi kızı Çekos- lovakyadan kaçarak Filisti- ne kadar gidebilmiş, fakat madığı için gizlice girebilmiştir. Hayfaya uğ- tıyan bir Yunan vapurundan çı- kan yahudi dilberini orada bir ya- hudi genci bekliyormuş. Birbirle- rini sevdikleri için böyle buluşun- ca artık ölhin ve müsterih bir yer- | de yaşamanın çaresin düşünmeğe | başlamışlar ise de Arablar Yahuü- di kızının gizlice vapardan çıka - rak Hayfa sahilinde kendisine bir yer sradığını anlayınca onu takib etmişlerdir. Bunun üzerine kız ile Ağıkı korkmuşlar, bu sırada kızın aklına bir çare gelmiştir. Çanta- sını açarak içerisinden avuçladı. ğı kiymetli bazı mücevheratı fır- latarak Arablara döğru atmış. Bu- nun Üzerine onlar da mücevhera! kapışmak ve paylaşmak için uğ- raşırlarken delikanlı ile kiz esvabe | larının bir kısmını çıkararak ke dilerini denize atmışlar ve yüz - | meğe başlamışlardır. Fakat bu sı- rada gürültü olmuş, bir vak'a çık- eksperler tarafından dinlenmesi. ne karar veriyor. Kuşçunun, dem çeken kanar - yayı sakladığı anlaşılıyor. Zabıta marifetile alınıyor, İstotkoviçe ve- riliyor. Kanarya şimdi bülbül gi- bi dem çekmektedir. İngilizler de kanarya meraklı- sıdırlar. İngiltterede her sene 400 bin kanarya satılır. Bunların kıy- meti 300 milyon frank (12 milyon Türk Krası) dir. Bu. 400,000 ka « naryanın 100,000 i Almanyadan ge- tığına hükmederek deniz zabıtası yetişmiş ve iki yahudi gencini motöre almışlardır, Pakat bu kız- Ja delikanlının 'vak'ası diğer bazı yahudilerin de böyle gizlice gele- rek Hayfanın sahillerine çıktık - tan ve oradan dolaşarak kendile- rite bir yer aradıklarını göster - miştir. Bu son zamanlarda böyle | 74 kadın ile 14 çocuğun da öradan | oraya dolaştıkları görülmüş ve bu yahudilerin Avusturya, Çekaslo- lir. Güzel âtenleri 200, adileri de beş liraya kadar sattılır. * M HAYATIN İĞRENÇLIKLERİ e 15, 16 Yaşındaki Kızlar Hastalıklı Çıktı Bu Kızları *Barlarda Çalıştırıyorlardı, Zabıtai Ahlâkiye Bir Gün Âni Teftiş Yaptı anhattan Night blub», Brük- sel'in kibar, en lüks barı Her gece en kibar, en zen - gin müşterilerle dolar, Şampan- Su gibi akar. Artistlerin nu- aları bitti mi, dans başlar, sa- kadar devam eder. Çakır keyif hovardalardan biri Metrdotele soruyor — Jünnita ve Maritita hemşire- ler nerede?... Niçin sahneye çık- madılar? Sıraları gelmedi mi da- hat ç Metrdotel cevab veriyar: — Matmazeller arlık - burada dans etmiyecekler. Daha kârlı bir iş bulmuşlar... Sarhoş hovarda kızı — Haydi sen de, diyor, aldanı- rum mı sanıyorsun beni.., -Daha iki gün evvel burada bir ay kala- çakalrını söylemişlerdi. Onlar i> çin yüz bin lira şampanya parası verdim, Haydi, git söyle, şimdi Yamsama gelsinler. Yoksa müthiş bir rezalet çıkaracağım... Bu tehdid üzerine metrdotel hakikati söylemek mecburiyetin- de kalıyor: — İsrar etmeyini, Mösyö, diyor. Bu iki hemşirelerin biri on beş, biri deon altı yaşında olduğu için zabıtai ahlâkiye kendilerini-işten menetti. Sonra. — Ey sonra, — Muayeneye sevketti. Şimdi ikisi de hastahanede... Sarhoş hovarda, canının sikil- dığığı imar eder bir tavırla şam- patnya kadehini aldı. son yudu - muna kadar içti. or: Metrdotelin söylediği doğrü idi. Manhattan bârı müşterilerini çi- leden çikaran bu iki hemşire, iki güzel bebeğe benziyondu. Güzel, fakat dudaklârından zehir saçan iki bebek... Bar müdavimlerinden birinin şi- kâyeti üzerine müuayeneye sevk- olundular, İkisinin de hasta ol - duğu anlaşıldı, hastahaneye yatı- ldı. Burada en azı altı ay kala - caklar ve iyileştikten sonra çıka - çaklar. Zabıtai ahlâkiyenin neza- reti altında bulunmak, tedaviyi takib etmek şartile çalışabilecek- lermiş... Brüksel zabıtası, bu gibi kadın- Bir Dakika Diyip Geçmeyiniz * İngilterenin taş ve maden| ocoklarında 9 kilo barut ve dinamit sarfolunur. * Fransa, ihtiyacı nisbe - tnde buğday yetiftiren bir * Dünyanın hemen her memleketinde — şimendiferler hasılatı dalma açık verir. Hat- tâ Jamıyak adası şimendifer- ler idaresi bile “dakikada 38 frank zarar-eder. * Cenubi Atrika çok miktarda kuşkonmaz it hal eder. Bunun büyük bir kısmi Birleşik -Amerikadan gönderilir. Dakikada vasati - lazak 1 kilo 800 gram... * Dünyada en çok frenk ü: zümü yetiştiren memleket - ler Avustralya ile Yunani tandır. B utemleketler daki- kada 270 kilo frenk Üzümü a- hırlar. * Amerikalılar dakikada, 16,000 frank kıymetinde oyu: cuk imal ederler. * Kanada hükümeti, mil » K talim ve terbiye için daki- kada 11,000 frank sarfeder. ŞU SATIRLARI OKURKEN vakya ve Macaristandan geldikle- ri anlaşılmıştır. 60 SANİYE GEÇTİ. Tatı çok sıkı bir kontrole tâbi tut- | maktadır. - Tedaviden kaçanları derhal bulur, Cezaya çarpar... Brükselin, bu gibi kadınlara mahsus <Zührevi hastalıklar has- | Gükümi 5 tazkiladar B | talar, ayrı ayrı odalarda yatarlar. l Hastahanenin büyük. çiçekli bir bahçesi, istirahat, mütalea, ye - | Aşık Olduğu ir kaç gün evvel Paris ga- zeteleri, bir adamın yaşlı ve zengin bir kadını öldürdü. günü, paralarını ve elmaslarını ça-, hp kaçtığını g#azıyorlardı. Birkaç gün sonra katil yakalan- | dı. Jstü başı kan içinde idi., Çaldı- ği paralar, elmaslar da cebinde ! bulunuyordu. Cinayet hakkında kendisinden ' bir söz almak kabil olmadı, çün- kü deli idi. Suçlu bir akıl haştahanesine gönderildi. Mesele de — kapandı, unutuldu, gitti, Şimdi, timarhanenin başhekim muavinini dinleyi — Katil, yaşlı kadını öldürmek niyetinde değildi. Yalnız elmas- larını, paralarını çalıp kaçmak için eve girmişti. Çünkü katil güzel bir kadına âşık olmuş ve kadın ken- disile —yaşıyabilmesi için en az 10.000 frank vermesini istemiştir. Fakat ihtiyar kadın uyanıp kor- ku ile bağırmıya başlayınca sus- turmak için kafasına vurdu. El- masları, paraları aldı, kaçtı. Ka- dinin feryadın: işiden ka: polise haber vermişlerdi. Katil, şehir haricine çıktı. Sak- lanacakbir yer arıyordu. Etrafı düvarla çevrilmiş bir çok pavi - yonlar gördü. Bunların birinde saklanabileceğini düşündü. Ve du- vardan atladı. Bir paviyonun pen- ceresinden içeri girdi. Cebinden elektrik fenerini çıkardı, yaktı. « Köşede demir bir karyola gördü. | Karyolada; 'deli görleği giydiril- | miş, ve karyı sıkı siki bağlanmmış bir adam yordu. Katil, deliler hastahanesine gir- diğini anlamıştı. Delinin bağlarını gevşetti. De- li, bu yeni gelen adamım kendisi- ni kurtaracağını analmış gibi gö- rünüyordu. İpleri çözülünce aya- ğa kalktı. Katilin. sırtından çıka- rıp verdiği ebiseleri giydi. Son- Tâ büyük bir çeviklikle pencere « | viziteye çıktığım zaman yar mek salonları vardır. Yemekleri- ne çok dikkat edilir. Haftada bir” dışarı çıkıp gelmelerine müsaade olunur. Geceleri sinemaya git - mek istiyenlere de izin - verilir. Bunlar, hastabakıcı hemşirelerin refakatile giderler. Tedavilerine son derece itina 0s — dunur, j Azılı Bir Katil Tımarhanede Çıldırdı Kadına Para Götürmek için Katil Olmuş den atladı, kırlara doğru koşmu - — ya başladı. Katil, delinin gömleğini giydi, karyolaya uzandı, ipleri de vü cudüne sardı. Ertesi gün, gardiyanlardan bir risi geldi. Bağlarını çözdü, bahçe- ye hava almıya çıkardı. Katil, bir kaç gün sabır etti, Pas — ğ İKt ) aram kat nihayet sabrı rükendi. Deli ler arasında kalınca zıvan çıkacağına kanaat getirdi. Bir gün geldi, — Ben, deli değilim. Belki zetelerde okumuşsunuzdur. Seve — gilime para götürmek için, ya Ve zengin kadını öldürn, elmas larını çalan hirsizim.» tirmiştim. Gittim. başhi ledim. Güldü: & (Devomı 7 inci sayfada)