İstanbulaişBulmağa Gelen vatandaşlar Tahtakaledeki Hanlarda Nasıl Bir Hayat Sürüyorlar nadolunun şehir, kasaba ve & küylerinde İstanbuldan bah« sederlerken, ekseriya: — Büyük bir şehirdir. Orada kayat pek ucuzdur. Zengin, fakir, Gahil, münevver, herkes İstan - bulda kendine göre bir işe sahib Olabilir. İstanbulda aç kalınmaz. Derler. Bu sözlere inanan birçok vatane ketlerindeki işle - rkederler, ailele - tinden, çocuklarndan ayrılırlar, biriktirdikleri üç beş guruşla, ha- Yatlarını kazanmak, evlerinin ih- tiyaçlarını temin etmek maksadile, stanbula gelirler.. Fakat bunların çoğu İstan'sul- da hayal sukutuna uğrarlar. El Yerleşmek için gi Taya baş vururlar!ar. han köşelerinde sefil bir hayat sü- terler.. Kazanabildikleri beş on kuruşla ancak kendi karınlarını doyurabilirler. Memleketlerinde- ki ailelerine para gönderemezler.. Evvelki gün Tahtakaleden geçi- yordum. Bunlardan birisi ile ko - huştum.Bu, yirmi yedi, yirmi se- kiz yaşında bir gençti. Delikanlı bana şöyle dert yandı. Dört senedenberi İstanbuldayım. Memlekette, evvelce — rençberlik yapıyordum. Fakat bütün sene ça- lışmama, didinmeme rağmen bu İşten kazandığım para ile evimin #htiyaçlarını temin edemiyordum. Nihayet bu işten vaz geçtim. Şeh- te gittim, Orada bir mensucat fab-) tikasında çalışmağa başladım. İş kanununa göre bütün işçiler, Müstahdemler günde ancak 8 saat çalıştırılır. — Halbuki — patronu - Mmuz, — bize hergün tam on üç sa- at iş gördürüyordu. Sabahleyin ye-| dide işe başlıyorduk. Akşam anat tekizde fabrikadan çıkıyorduk. Bu- numla beraber günde elimize ge- çen para da yalnız 48 kuruştu. Halbuki, gene iş kanununa göre müstahdemlere 73 kuruştan aşa- ği yevmiye verilmemesi icabeder. Fabrikada andak beş ay çalışa- bildim. Orada daha fazla da kala mazdım. Çünkü çok yoruluyor - dum, Fabrikadan çıktığım gün, dik- kat ettim: Fabrikanın kapısı önün-| de, 48 kuruş yevmiyeyi alabilmek için bekliyen yüzlerce vatandaş vardı. Onlara acıyan — nazarlarla | baktım ve yanlarından ayrıldım.. | Birkaç gün şehirde boş gezdim. Nihayet bir gün arkadaşlarım - dan biri: — İstanbula git, orada kendine muhakkak bir iş bulursun, dedi. Onu dinledim. Kalktım İstanbu- la geldim. beraborimde bir mik- getirmiştim. Bir iki ay içinde bu parayı yedim. Ben bu müddet zarfında bir işe yerleşe - 'eeğimi zannetmiştim. Birçok yers lere müracaat ettim. Fakat hiç bi- risi de bana iş vermedi. Nihayet ben de meyva satarak, geçinmeğe başladım. Gerçi burada da kazan- dığım para elli kuruşu geçmiyor. Fakat her halde memlekette, fab- rikadaki işten dahâ az yorucu... Geceleri, Tahtakalede, bir han- da yatıyorum. Günde kazandığım| 40 - 50 kuruşun 10 kuruşunu hana veriyorum. Geriye kalan para da ancak boğazıma yetiyor. Tahtakaledeki hanlar hep be- V nim gibi ailesini memlekette bırak! miş, ekmek parasını kazanmak |- | çin İstanbula gelen fakat burada ' hayatını mahrumiyetler içinde ge, çiren Anadolu çocukları ile dolu- dar. Son günlerde çoğalan yol inşaalın da da birçok vatandaşlar çalışıyor Genç adam yanımdan ayrılır - | ken dikkat ettim, gözleri nemlen- mişti. Bitkin bir sesle şunları söy-. ledi | — İki çocuğum var. Biri yedi W yaşında, öbürü de beş.. Büyü nü bu sene mektebe vermişler.. ’ Yavrularımı eşe dosta muhtaç et- memek, onların her ihtiyacını te- min etmek için kerdilerinden ay- rıldım. Dört yıldanberi çocukla- n hasretile yanıyorum.. Bu- gün elime sekiz on lira, bir yol parası geçse bugün memleketime dönerim.. Genç v yesi beni pek müteessir etmişti. A- ğır adımlarla Tahtakale yokuşu- nu çıkarken şöyle düşündüm: (Devamı 7 tnci sayfada) Telebati Nedir?. Bir Profesör 90 Bin <sstam'n çıan. Tecrübe Yaptı Hergün Bir yeni Mucize İle Karşı Karşıya Geliniyor üphesiz, bir gün Şd.im_z bir dostunuzu ha- tırladığınız ve ayni gün kendisin- den bir mektub aldığınız olmuş- tur. Yahud da, kendisi bizzat ziya. retinize gelmiştir, ve yahud tanis dıklarınızdan biri ondan bahset- miştir. Bunu nasıl tefsir edeceksiniz? Tesadüf mü?. Yoksa bir telepati hâdisesi mi?, Buna benzer hâdiseler pek çok- tur. Fakat ekseriyetle dikkat edil- mez, ehemmiyet verilmez. Buna misal olarak iki vak'a zikredeceğiz: Bir genç kadın, piyanosuna otur- çalar çalıyor. Birdenbire kalbi e- muş, vakit geçirmek için bazı par- ziliyor, gözlerinden yaşlar dökül- | m'ye başlıyor. Sebebini bir türlü anlıyamıyor. Az sonra, içi sıkıldığı, gözlerin- den yaşlar aktığı anda kocasının bir otomobil kazası geçirdiğini ve ağır sürette yaralandığını haber alıyor. İkinci ve hakiki vak'a: Umumi harbde, genç bir kadın, her akşam yatmazdan evvel, cep- hede bulunan kocasının fotoğra- fisini öpmeyi âdet edinmişti. Bir sabah erkenden uyandı. İ - çinde barib bir sıkıntı vardı. Ya- tağından fırladı, masanın üzerin- deki fotoğrafı aldı. Ağlamıya baş- ladı, Bu sırada odaya giren hem- şiresi, hiçkiriklar arasında gu sözleri işitti: — Jan başından yaralanmış!... Bak, fotoğrafının Üzerinde kan | varl, (Devams 7 incl sayfad.. ———7 1 ndaşın bu acıklı hikâ-| İZDİVAÇ İDAREHANESİNDE: HUDUD MUHAFIZLARI | ARASINDA: BLOHLA İZAK MÜNAKAŞA EDİYOR: liyim, daha iyi çıkar!.. Londrada Hastabakıcılık | şisi ile ailesi... ÇOCUĞUN HAKKI VAR! aşlı bir bayan, küçük Fer- | Ydıyi kiraz ağacının üzerin- » de görünce: — Yavrum, der, Kirazları afi - | yetle yiyorsun... Fakat, nerede ise| bahçivan çıkar, gelir. Dayak yer- | sin. İn aşağı... | — Korkmayınız, teyze.. Bahçi- | van yabancım değildir, babam - dır... — 35 yaşında bir mühendis. Se- nede üç bin lira kazancı var. İs- Sar- | terseniz tanıştırayım sizi?, yakışıklı... — Rica ederim, devam etme - yiniz... Sarışın erkekleri hiç sev- meml... | — Size bir sürgün getirdik!. — Biz de sürgün etmek için ken- arıyorduk!.. — Dün akşam yere düşürdi yirmi beşliği aldığımı Leviye ni- çin söyledin?.. — Seni aldı, demedim. Sön oda- da olsaydın bulacağını söyledi SOKAKTA: Macide; çok güzel, çok şık bir ka-| dın. Sokağın köşesinde duran oto- mobilin şeförüne soruyor: | — Serbest misinz?.. Şoför, genç kadını baştan aşağı | süzdükten sonra: — Maalesef, bayan... diyor. Eve iki de çocuğum var. Eğer | bunu bir mâni telâkki görürseniz.. Bir mecliste, dünya ahvalinden bahsolunurken birisi: — Ahlâk bozuldu, bereket kal - | madı. Bu gidişle dünya yıkıla - | cak.. Der, Hazır bulunanlar bir bek- taşi dedesi, çubuğunu çeker ve şu cevabi. ver — Ne üzülüyorsunuz... Bırakı- niz yıkılsın, Belki altı üstünden Saba Melikesinin Torunu Yapıyor osue'nin hakkı var: «<Şan, B şeref ve şöhret zevale mah- kümdür, hepsi boştur...> bu- nun en canlı misali: Habeş Neca- Gazeteler, sabık Habeş İmpa - ratorunun kızı Prenses Tsahai'nin Londra çocuk hastanelerinin bi - rinde hastabakıcı olduğunu yazı - yorlar. (Krallar kralı), 1936 da Londrep| ya geldiği zaman, henüz 18 yaşın- da bulunan Prenes kendisine kâ- tiblik ve tercümanlık etmişti. Çok zeki bir kız olan Prenses, boş vakit geçirmekten ise hasta- bakıcılık öğrenmeğe karar vermiş- ti Habeşistanda iken askeri bir hastancde çalıştığı için az ve çok tecrübesi vardı. Prenses üç senelik tahsil ve tec-| rübo devresini bitirdi, hasta ba- kıcı diplomasını aldı. Şimdi, hizmt ettiği hastanede kendisini sadece <«hemşire Tsahal» diye çağırıyorlar, Diğer hemşire- ler gibi çalışıyor. Sabahları saat 6 buçukta kalkıyor ve akçamın sa-| ta beşine kadar hastanede kalıyor.| Hizmetinden çok memnun, Dost- larından birine: — Bundan daha asil bir meslek Antihab edebilir mi idim, Düşünüe | nüz bir kere, şu hasta çocukları tedavi etmekten daha insani bir vazife olur mu?...» demiştir. | yalnız kalacağını —SON TELG, 1L HAZİRAN TARİHTE AŞK Napolyonun Hışmına Uğrayan Kadın Salondan İçcrı Genç Şövalye Girince, Kadının Kalbi Heyecandan Duracaktı adam dö Stal 1766 da Pa- M risde doğmuştur. Yazıları, senbestliği ve aşk maceral rile şöhret almış bir kadındır. Bi- rinci Napolyonun hışmına uğrı dığı zaman, kırk yaşında idi. Fakat gençlik taravetini mu - hafaza ediyordu. Hayatı, edebiyat, siyaset ve aşk ile geçiyordu. Bü - tün Avrupayı alâkadar ediyordu. Madam dö Stal, Napolyon ida- hiş bir mücadele d, yı ve İsveçi Napol- yon aleyhine harekete geçirmeyi tasavvur ediyordu. 1810 da Parısi, dostlarını, çok sevdiği âşik Bnejamen Konstanı terketti, İsviçreye gitti. * Hayranlarından yalnız - birisi kendisini takib etmişti: Çocukla- rinın mürebbisi Giyom Şlege! Şlege lı, çok zayıf ve kibar bir adamdı. Madam dö Stali çıldırasıya seviyordu. Ve yedi senedenberi muhitinde ya- şıyordu. Onun iltifatına mazhar olmakla beraber Benjamen Kans- tana olan aşkını çekemiyordu. Kıskançlıktan kendini yiyip biti- riyordu. İşviçreye gitmekten çok mem- nun olmuştu. Artık sevgilisi ile zannedi Fakat bu ümidi boşa çıl GÜZEL ŞÖVALYE Bir gece Madam dö Stalin sa- lonunda genç, güzel bir şövalye ile karşılaştı. Bu asil bir aileye zab't idl. İspanya harbinde yara- Tanarak memleketine dönmüştü. Madam dö Stal, bu uzün boylu, e-i mer yüzlü, iri siyah gözlü deli - mensub - bir kanlıyı görünce kalbinin çarptı- ğıni hissetti. Genç zabitle aralarında şiddetli | MISIRDA BİR ŞEBEKE | Sahte Pap Mürekkeb kumpanya- mn Turlu Rezaletleri aslardan olain, esrar ve buna ben- zet birçok şey, bunların ka- çakçıları var, Beynelmilel bir mücadele oluyor. Uyuşturucu maddeler kaçakçılarile her yer- de mücadele ed'ldiği gibi Mısırda bu mücadölenin türlü garıb saf- halâarı okmuştur. Mısırdan Taymis gazetesine yazılan bir mektubda | verilen malümata göre geçen 938 senesi zarfında Mısırın her tara - fında devam edilen mücadelenin netscelerine da'r hazırlanmış olan rapor şayanı dikkattir. Raporda birçok vak'alardan bahsedil lınık— tedir. Meselâ bir de şöylesi vi Mısır. emniyet müdürlüğünü: Uyuşturucu maddelerle mücadele eden şubesine geçen sene birisi müracaat ederek diyor — Lâtif Vasıf isminde bir: bana geldi. Kendisine bir kız bulmamı söyledi. Şişman olmıyacak bir kız. Bu kız rahibe kıyafetinde olarak bir vapura bindirilecek ve bir ye- Te gönderilerek oradan uyuşturu- cu maddeler alıp getirecektir. Bu müracaat üzerine polis he- böyle bir kız bulmuş ve key- haber verene kızı göstere- | rek işin sonuna kadar takib edil- mesini tenbih etmiştir. Lâtif Vasıf bu kızı görünce be- genmiş. Oğluna da takdim etmiş- tir. Lâtif Vasıfın oğlu Putros ile Ra-) fael isminde biri de işe karışarak kızı Marya Deçya isminde bir İ- talyan kadınına göndermişlerdir. Marya Deçya kocalı bir kadın - dır. Lâtif Vasıfın karısı ile ahbab- dırlar. Anlaşmak tamam olmuş - | bir açk başladı. Zayallı Şlegel n yapacağını şaşırmıştı. TI BİR SEYAHAT Madam dö Stal, 1812 de proje- sini yerine getirmeğe karar verdi. Rusya ile İsveçin arasını bulmak, Napolyon aleyhine harekete ge- çirmek. Rusyada kısa bir ikametlen son- ra İsveçe gitmek için bir vapura bindi. Botnik görfezi açıklarında müt- hiş bir fırtan çıktı. Dalgalar ge- miyi ceviz kabuğu gibi sallıyor- du. Direkler kırıldı. Tekne par - çalanmak tehlikesi gösterdi. Ni- hayet, Alland adası kayalıklarına düştü. Yokular, salimen karaya çık- mağa muvaffak oldular. Bu half adada yiyecek, içecek birşey yoktu. Açlıktan - ölmeleri muhakkaktı. Şlegel, mürettebat ile beraber | yüzerek gemiye çıktı. Ambarları açtı, erzakın bir kısmını karaya çıkardı ve hayretten donakaldı. Madam dö Stal, çalılardan ve (Devamı 7 inci sayfada) Bir Dakika Diyip Geçmeyiniz * İngilterede vasati olarak bir pasaport verilir. * İngilterede dakikada bir nikâh kıyılır. * Fransa, Cezair müstem- leketinden 27 frank varidat alır. * Amerikan kadınları ma- ğezaları dolaşmak için daki - kada 30 metro yürürler. 4 Kanada, dakikada 15,800 litre süt istihsal eder. * Amerikada, 6,500 metro mikâbı tahta istihsal olunur. * İpek böceği, bir dakika- da kozanın üstüne 12 santi - metre ipek sarar. * Dünyada 1,800 kile krom madeni çıkarılır. * Dünyanın en büyük ba- lık merkezi İngilterede Gr:ms-) by limanıdır. Siz, bu satırları okurken orada, 675 kilo balık avlanır. tur. Çünkü Yutros ile Rafael ka- tolik Fransisken papası kıyafetine (Devamı 7 inci sayfada) İŞTE BİR DAKİKA DAHA GEÇTİ. W SOT AU U L Y v DF SN C