ae SD Ö e l A & 6N Tefrika Numarası : 96 Yazan - Rahmi YAĞIZ Abdullah Kaptanın Emirleri Der- hal Yapılmalı Yoksa Çok Kızar Me!ek Gönlünde Bir Hırsın Alevlendıgmı, Kanı- Rın Derin Bir Kıskançlıkla Tutuştuğunu Hissetti Melek sarsıldı, heyecanla titri- | kıskonçlığın iflâs edişini göre göre dilini güçlükle ağzının için - kıpırdattı, kokeledi. w Azlamadım... Her akşam bu *Ve Abdullah kaptanla başka ka- Ödlar n geliyor? .. Çoook... Bir fane değil kit. XYat, bi Takı ane, iki tane, #öyliyeceğiniz varsa onu bana tin, yahud kâğıda yazıp bi - Bim de işim var. Abdullah kaptan de emirlerinin yapılmadığını Ürse çok kızar. İçeri çekilece- D çlelek, işittiklerinden serveme müştü.. İçinin burkulduğunu, t*nmn kçesildiğini, gönlünde a- dü; lenen bir hırsın bütün vücu - NÜ sardığını, derin bir kukanç- damarlarındaki kanın t Biy U hissetti. Hiristonun hain istihza ile pırıldıyan gözbe h'"’—"lne hiddetli bir bakışla göz atüşe e lhybır söyliyeceğim yok... “Adilmışım! Verdiğiniz malüma- leşekkür ederim. Allaha ısmar- İldiki dedi. Rum hizmetçinin ce- 1t beklemeden geriye döndü, Üne, ":uqnmm iğe koyuldu. 'danın ortasında, ;**leıı»mmc gelince durdu. Ne "Ncıgını neriye gideceğini keş- e, başvuracağı hareketi ka- Taclaştırmağa niyet etti: GeRE Yapacaktı?. — Neriye - gide K? Doktor Neşetten bir ay İ- Ka ılmq tam bir ay serbest kal- tramvay iktisab — etmişti, | Vaziyetini s'lmlı tekrar doktorun yanına dö- V Bim! Bi Diyemezdi. Böyle söylerse hak- hodlmk doktorun şüphesini cel. maCek, esasen 1 macera- lân şüphe ettiğini ihsas etmek- Çekinmiyen doktorun bu mev- #trafında düşüncelerine yol "tecekti, hVust iki sıra sedef dişlerini MtYdana çıkararak geni bi trin! Vazifeme devam edece - '—ıı tti — Bir ay sonra deği —— Bu zamanı o kadar çok mu “Yyorsunuz? | ._quııkuuı var küçük hanım! 'tle sevmiyen bir olur mu? G elek'in hafif asık sürütinkla Day hlaşma belirdi, genç kadın b 'un — büyüleyici — güzelliği inda seferber ettiği kin ve Evet! Siz Abdullah kaptana | a.. Gelince ona vereyim.. Be- | Taksim — meydanına! fi İlmlen vazgeçtim! Bana iş | Bir gülücükle dudeklarını kı | j | | | | | İ | konuşmayı sürdürdü: — Bakın bu doğru iştet. Seven- le sevmiyen bir olur mu hiç?. — Zamanı uzun bulan sizsiniz! — Sevgide zaman ve mekân mevzuu bahsolmaz' Davust genç kadını kolundan ttu: Davüst genç tuttu: — Bir işiniz var mı?. — Yok... Evet.. — İşiniz yoksa bize kadar gide- biliriz! kadını kolundan Melek hiç sesini çıkarmadı.. De- | Ayaspaşaya | likanlının yanısıra doğru yürüdü Genç çift tramvay yolunun son bulduğu geniş caddeyi kıvtılır - n köşesindeki çeli kahvenin Sıraser desi tarafında otu! Davust'la hareki ki ad: Doktor n ve Melek'li anı Ka ile — gizli an bir deli- Raif ayağa kalktılar... Dok- Neş'et Raife Davust'la Melek'l şaret etti: Gi biraz ev takib edeceğin kadın bu, A durak yerinde yaban- bah- | | tun ikinci dönemci ik eden | 7 cı delikanlı ile konuşan ve şimdi onunla beraber Ayaspaşaya doğ- ru giden kadın! — Anladım şef! — Onun peşini bırakmıyacaksın! Nerelere gittiğini, ne yaptığını öğ- reneceksin! Hüviyetini tahkike, lkışma! Ö,seni tanımaz ilk defa görüyorum dok- — Alât, Her akşam hususta Haydi vazifene başla! untazaman bana bu lümat vereceksin an - — Anlaşıldı şet! Haydi yolun açık olsun, mu- vaffak olacağını ümid ediyorum! Raif doktorun yanından ayrıl- dı. Fesini hastırdı, gazinodan fır- ladı. Koşarcasına bir hızla A - yaspaşa istikametine ilerledi. Yo- 'ne gelince 200 taraftaki metruk mezarlığın ö - nündeki kaldırımda ilerliyen genç çifti gördü. Yürüyüşünü onların adımlarına uy: safeyi azaltıp çoğalimamağa çalır şarak peşlerisira ilerledi... (Devamı var) Küçüldükçe Küçüldü (5 inci sayfadan Sevam) 1937 de, meşhur tayyareci Ame-i lin Erhard, devriğlem seyahatini, Hattüstüvadan geçerek — yapmak niyetile yola çıktı. 40,000 kilomet- afe kaledecekti. Fa- nusta düştü, boğuldu. Alman kabili sevk balonu (Jep-) ln), 1922 de dünya turunu 20 gün, 4 saatte yaptı. Amerikalı milyoner tayyareci Hovar Hug'un geçen yazki devri n seyahati 3 gün, 19 saal, 14 dakika 10 bin kilometro katetmişti, Sür'at rekorlarını tiz tarafa bi- akalım. Cebinde kâli derecede parası, ve vakti olan bir. âdam, nakil vasıtalarından istifade et - mek suretile ne kadar — müddet zartında dünyayı dolaşabilir | Büyük bir seyahat acentası bu- | nu hesab etmiş Bu seyahatin, a - cele etmeden, yorulmadan kırk; kırk beş günde yapılacığını söy - lüyor ve yataklı vagon, vapurlar- da birinci mevki bileti dahil olmaki şartile yirmi beş bin altın franktan farla gitmiyeceğini ilâve ediyor. aniye sürdü. Hug. 23 | Nasıl Kaçırdılar"’ı GI. Franko'yu İki Kız (5 inci sayfadan devam) muz gününe kadar ancak iki gün vardı. Vakit daralıyordu. Yeni bir vak'a!. Kanarya adı larının askeri valisi General Bal- mes tüfeğini temizlerken kaza ne- ticesi yaralanarak ölmüştür. Or- talık bunun üzerine karışıyor, yi- ne General Frankö da fırsattan istifade ile harekete geçiyor. İngiliz Pollard ufak bir de mo- tör hazırlamıştı. Ona binilerek de- nize açılıyorlar. Kendilerini bek- n tayyareye ni Afrikaya yollanan General de- nizin üstünden giderken resmi el- biselerini çıkarmış, fırlalmış, de- nize atmıştır. Bunun yerine ev - velce hazırlanmış olan Arab kı - yafetine girmiş. başına sarık ge- çirmiş, ve tayyareden evvelâ Pran- sız mıntakasına inmiştir. Alelâde bir seyyah gibi... 18 temmuzda Franko Fasda bu- luraçor, oradaki isyanın başına geçmiş oluyordı Bizim paramızla aşağı yukarı dört) bin lica kadar bir şey.. HİKÂYE: BİR T — Olanca — kuvv ! Başka bir oda dım belki daha çok dö; döğdü ha? Gearson ya tasarruf, ya — gönül | yapmak (!) için olacak, bu köşe- | akmamıştı. Ken- | götmüyordu. Sahir | kucakladı, göğsüne bastır- vunü — Seni Zavallı sevgilim!. Demek sa- nâ vurdu. E.. sonta ne dedi? bi ağrına geleni — söğüp | Şimdi saat kaça kadar ser - bestsin? Kahkaha ile gülerek: — Hiç serbest değil'm.. Ben sana| olup biteni için ancak | bir saatlik bir vakit kazanabildim.| — Yazık! Seni o kadar çok se- viyorum k — Biliyorum.. Ben de seviyo - rum.. Fakat benimle gezdiğin tak- dirde hayatın tehlikede - olacak!. | Meselâ onun elinde bir rövolverle | şimdi buraya gelmesi yahud dışa- rıda karşımıza dikilmesi pek muh-| temeldir. anlrtmal ahi mi? siniz?. — Evet yüzde yüz ümid ederim | Bu işi yap ÖVBE korku hiç Sahirin ile açılan göz - Ti kapıdan ayrılmıyordu. dücdle: © halde bir Üşmesek ba Evet, yok. Çök müte lığa nasıl dayanacağını bilmem. Bir kaç | maalesef başka çare rim, Bu ayrı- e yapalım.. Üzülme sevgi - lim. | Kadın ayağa kalktı ve vedalaşmak için elin! uzattı, Sahir sür'atle — Ne zaman göri zarım. — Be na, 9 ker n iyi olur! Alla- ha ısmarladık. — Güle güle yavr Sen benimle çıkma.. Bera - ber görünmemiz tehlikeli olur... | izülme yavrucuğum... Ben | burada kalır, sonra çıkarım | Kadın çıkıp gitti; Sahir de ge- niş bir nefes aldı. | Kadın; böyle korkak, tebansız, | ptsırık bir Aşıkla yaşamaktan ken-| dini kurtarmak istemiş, bu suretle zarif, eğlencali bir komedi oyna- | mıştı Sahir; büyük bir belâdan böyle kazasız kedersiz sıvrıldığı vindi. ertesi akşam bir iki ar daşına ziyafet verdi ve.. o günden| bir da'na evli bir kadınla dü- Mihver Devletlerı Harb İstemı_yor__ (4 üncü sayfadan devam) sızlıklara uğradıklarını ileri sü - rerek bunların tamirini istiyecek- lerdir. Almanya ile İtalyaya lâzım?. Mevaddı iptidaiye isted Nefes almak için daha bir takım yerleri ele geçirmeleri icak etti- dlerini, ğini söyliyecekler, daha çok şeyler istiyecekler. Fakat harbi göze a- larak başkalarına taatruz etmeyi muvafık görmiyecekler. Eğer havbe başlamak öbür ta- rafın, yani İngiltere, Fransanın teşebbüsü ile olursa Berlin - Ro- ma mihveri o zaman onlara yükletecektir. İtalyanın tatmin edilmemiş mil- li emeller! olduğu söylenerek ön beş ay evvel Romada nümayişler yapılmış, o zamandanberi de Fran-| sa ile İtalyanın arası açıldıkça a- | çılmıştı. Geçen birir.ci Kânun ayın- danberi ortalık çok karıştı. - Kış ayları hep heyecanlı rivayetlerle geçti. Fakat şimdi bundan sonra acaba sulhun muhal ümidleri daha kuvvetlendi, küçük memle- ketlere taarruz ihtimalleri daha mı azaldı?. | İtalyan gazetelerinin şu günlec- deki dili başka türlü. Herhalde bu neşriyat az manalı değildir. Roma gazeteleri Musolininin geçen gün- kü nutkuna uygun neşriyatta bu- Junarak harb ihtimallerini uzak gösteriyorlar. mes'uliyeti diklerh fından söylenmiş olan nutuk Re- i& Ruzvelt'in teklif ve me karşı müsaid bir cevab olarak Berlin - Ro- | lacak asıl cevab nutkunda gö- e gelince; görülmekti n 28 hisan Çünkü bu nutuk Reis Ruzvelt'in teklif ve müracaatine noktası nök- tasına bir cevab teşkil edecektir. Yine yukarıki bahse dönmek i- cab ediyor: Müstakbel harbin mes- uliyetini üzerine almayı İtalya is- temiyoceği gibi Almanya da iste- miyecektir. Onun çin — Hitler'in nutku ne tarzda olduğunu tah - min için uğraşan Avrupalı mu: habirlerin yazdığına göre Alman | devlet reisi Almanyanın Versay muahedesile uğramış olduğu hak- sızlıklardan bahsedecek, Alman - yada hak ve adalet dai> bir sulh tesis etmek için tekliflerde bulunduğunu, fakat, n kabul edilmediğini söye İşte bundan sonra Berlin - Ro- | ma mihverinin böyle bir vaziyet | alarak her vesile ile İtalya ile Al- manyayı haklı göstermek İngil - tere, Fransa ve dölayisile de A- merikayı haksız çıkarmak için uğ- | raşacakları görülüyor. | Kaddimı | için | arasın İM Türk Ahlâkçıları w | Âşık Paşadan Sururi Çelebiye Kadar Türk Ahlâkı, Aklâkçılığı Yazan: Hilmi Ziya ÜLKEN rofesör Mehmed Ali Ayni- | mak için metinden parçalar nak- nin *Türk ahlâkçıları» adlı | bir eseri çıktı. Bu kitab, yeni Türk ahlâkçılarını değil, yal niz Osmanlı devrinde yetişen, ak- I veya tağavvufi ahlüka dair eser- azmış olan mücllifleri ihtiva tedir. Kitabda bahsi geçen ahlâkçılar Aşıkpaşa, Ha oğlu Musa, Eşref oğlu Abdu Kınalı zade Alı, Birgivi Koca nişancı Mu Muş oğlu Abdüllâtif, Bit disli fdriş oğlu defterdar Mehmed, Hasan Canlı: Abdülâziz ve Süruri Çelebidir, Muharrir bu ahlâkçılara aşağı (yukarı ayni derecede yer ayırmış, kısaca hayatlarını anlattıktan son- ra onları kısmen hulâsa, kısmen de kitablarından bazı parçalar nak- li süretile bize ktadır. Mehmed Ali Ayni kitabının mu- inde Türk ahlâkçıları- istikametini göstermek bazı umuml mi detmektedir. Öna göre 'Türk mütefekkirleri eserlerinde nn fikri lara bir de h 've eserlerinde dini feragatin na- zari, an mutasavvıfları nek lâzımdır. Böyl a ber Yunan takib veya onlarıı ol - llk - larını eserle- 1 şarh eden islâm - zofları Şu hal manlı devrindeki ahlâk nazariye- abâr v da var üme v ve mutasavrılların hayat- larile sözlerinden gelen mistik Tasmba, — Osmanlı bu iki memba muhteli de birbirile kaynaşmış ve mücl - lifler arasındaki farklar - ekseri - bu telifin farkından doğmuştur. Kitabın ibtiva ettiği ahlâkçılar n en mühimleri Kınalı za- de Ali, Eşref Rumi, ve Aşıkpaşa- | dır. Birincisinde Nasir Tosi ve Ce- i yolundan gelen akli inci ve üçüncüsünde ta- ahlâk faiktir. Diğerlerine gelince, o1 l mı, Bendname, ame veya <Adabi menzil» gibi bir takım ahlâki nasihotlar ve tavsiyelerden dbarellir ki, eski tasnife göre na- zari ahlâk (Ethigue) den ziyade beyiti shlâk (Occonomigue) kıs- mına girer. Profesör vaktile Türk mantık- çıları hakkındaki makalelerile ta- 1 bir kısım Osmanlı müte - fekkirlerini Türk ahlâkçılarına ald bu kitabile tamamlamaktadır. Bu kitabın bilhassa bahsi — geçen müelliflerin fikirlerine sadık kal- (1) Prof. M. Ali Ayni, - Cile L) 1 Marifet Basımevi. 1929, Sh.2d2, ZORBALAR SALTANATI| No, 1dd — Doğru... Çizelim pli: Tekç, SÖYle bakalım ne süreti S1 edelim. Çavuşbaşı, harb ve darb gör - ha. - teslim olacakm hareket edelim.. Cariyeleri : teslim olacağım. dördüncü yeniçeri bölüğü trinden olduğum için bu | | Yazan: M. Sami KARAYEL iğün odabaşısını ve ustabaş, sını bana çağırınız... Buyurursu- nuz. Onlar; kırk dördüncü bölük ustabaşısını ve odabaşısını bulun- ctya kadar epeyce vakit geçer ve bu hal yeniçerileri - sevindirir... Muharebe kuvvet ve kudretlerini gevşetir. Hattâ; iki taraf arasında ilerek mütareke de olmuş şte bu arada — hayvanları: hazırlarız ve birdenbire ahırlar: demir kapelarını açar dışarı fi larız. - Paşam; Topkapı, Edirnekapı, Yedikule kapıları şim: | | | İ dan Sirkeciyi ve yahud Eminönü | tutmak. — Hayır; bilâkis Paşanıl, Bura- | larda yeniçeri kuvvetleri yoktur. Sahile gelir gölmez Venedik - ve yahud Napoli gemilerinden biri- 'ne atlarız... Yelken kürek kaçı rız...... dedi. Paşa; ağanın bu plânını çok mü- | vafık bulmuştu. Fevkalâde bir düşünüştü. Yalnız; kadın efend.- sini ve harem ağasını ne yapa -« caktı?. Bu meseleyi de bir halu | yola koymak üzere ağasına sordu: | — Hepsi güzel!, Fskat, ağa kadın efendiyi ne yepacağız — Bana kalırsa, onları mahzen- de birakalım. Nihayet, yeniçeri - ler bunlara birşey yapmazlar. Ka- dina hürmet etmek mecbüriyetin- dedirler.. Alemdar içini çekerek: — Acaba Kamertüb veçiğer ca- riyeler ne oldu derşin ağam?. Ağa, bütün bu belâların Kamer- tâb yüzünden geldiğini bildiği i- çin sükünetle ve babayiğitçe ce- vab verdi: — Paşam; er meydanında avrat düşünülmez... Deyince Alemdarın soluk yüzü kıpkırmızı olmuştu. Ağanın de - diği doğruydu. Fakat gönül ve ne- fis meram dinliyor muydu? Alem- dar, Çavuşbaşının acı olduğu ka- .dar büyük bir hakikat ifade eden sözlerine sükütla mukabele etti. Ağa durmadı ve merdce söz - lerine devam etti. iendi vermiş olduğu- başka şeyler düşün - Mmeden tatbike geçelim. Alemdar dudakları Mmüukabele etti: — Peki; plân çok güzel!, Ah olur?, Şu Cüce Hasan gelmiş ol gaydı. Kim bilir ne oldu?. —Paşam, Cüce Hasan'ı düşü « necek zamân değil, gelseydi, şim. diye kadar gelirdi. — Gelseydi fena mı olurdu? Hiç olmazsa ortalığın halinden ha » berdar olmuş olurduk. — İrade buyurunuz da harekete geçelim Paşam! — Haydi... Hayvanları hazırla- sınlar... Ha; sakın para ve mücev. herat almayı unutmayınız. — Evet Paşam; para ve mü - cevherat bize lâzım. Ancak ca- | nımızı bunlar kurtaracaktır. — Tabi, Venedikliler, Napoli- liler bizi kolay kolay kaçırmazlar. Bol para ve mücevherat isterler. Ağa; Paşanın yanından aşrıl - mişti. Paşayı bu hale getiren se- ütriyerek —— ——— bebleri çok iyi biliyordu. Kadına kıymet vermiyen, işret ve afyon nedir bilmiyen Paşa İstanbula gel | dikten sonra ne hale gelmişti. Kamertâb denilen cariye Pa « şanın yanınâ' geldikten sonra; her türlü âdetlerinden — vazgeçmişti. Silâh ve cenk adamı olan Paşa İs- tanbul efendisine dönmüştü. Ca- nile uğraşırken bile daha hâlâ Ka- mertab'ı düşünüyordu. Hoş, Çavuşbaşı Kamertâb'ın bir casus olduğunu bilmiyordu. Onu yalnız gözelliğile Paşayı teshir et- miş bir âfet biliyordu. Eğer, casus olduğunu bilmi saydı. Düşünceleri daha olacaktı. Cüce Hasan; ne yapıp yapıp i- şini becermişti. Babılliyi muha - 'a eden yeniçerilerin arasına girmişti. Onlarla beraber Babı İiye hücum ediyordu. Zaten Yeni- çeriler karmakarışık bir halde idi. (Drvamı var) | zari ahiâk letmesi, müelliflerin fikirlerini telhis ederken bile ifadelerini de- Giştirmesi ea değerli cih den biridir. Bu sayede, bahsedi - len kimseler hakkında -mevhum iddialara girişmiyerek onları ob- jektif bir gözle doğrudan doğru- ya tanımak mümkün oluyor n - Csmanlı ah - daha iyi — tanıyabil - mek için onlarda son tezahürünü gördüğüm bir Şu kadar var çılarını nin esası- asatı âdil> naza- riyesinin Aristo'da nasıl doğdu- Bunu, ve islâm âleminde tasav - vufi ahlâkla ne şekilde ve ne de- Teceye kadar telif edildiğini gör- meliyiz. Nitekim Eşref oğlu'nun bahsettiği «nefsi emmare» ve «nef- Si levvame, tasnifi hakkında da- ha etraflı fikir edinmek için de biraz köklere inmek, ve Psikolojisinden faydalı olurdu. tasavvuf tmek çok Muharririn tetkik ettiği ahlâk- çılara - hiç olmazsa kemmiyet ba- kımından - aşağı yukarı ayni de tecede ehemmiyet verdiği görülü- 'or. Halbuki - zannımca - bir na- e bağlanan bu zikrettiklerimizle, alelâde nas'hat- Hame yazanları ayırmak ve birin- çüere daha fazla yer ayırmak hiç de fena olmazdı Vakık Profesör mukada! de Osmanlılardan 'Türk ahlâkçıların adlarını zikve diyor. Fakat böyle olduğuna gö- ze eserine «Osmanlı ahlâkçıları» dese daha muvafık olurdu. Kü Farabi'nin «Nikoma! «İbni Sina» nın «Nacat: ve «İşa- Tat» indaki ahlâk bahisleri, İbu Miskeveyh'in «Tehzib-ül-Ahlâk <İhvan-üs-Safa» nın ahlâki fiki leri, Nasir Nosi'nin. Celâlâddin Devvani'nin ahlâkları, - <Ahlâkı ve diğer birçok eserleri ün- thi>, den çoğunun Türk olm men eserlerini arabca veya farsca yazmış olmaları Türk ahlâkçılar “arasında sayılmamaları için ki bir sebab değildir. Ayni bal 17 ir €i asra kadar bütün garb filozof ları için de vakidir. Eserin başında birinci cildde denildiğine göre bunu diğer ah - lâkçıların takib edeceği anlaşılı. yor. Muhterem müellifinder bu az işlenmiş sahada bize yeni eser- ler vermesini bekleriz ı Askerlik — İşleri I 334 Doğumlulara Beşiktaş askerlik çubesinden: 334 doğumlu ve bu doğumlue - larla muameley. tâbi diğer do - ğumlu kısa hizmete tâbi ve askeri ehliyetnamesi olmiyan ve göyri islâraların 1 mayıs 930 gününde hazırlık kıt'alarında — bulunacak weçhile sevk - edileceklerdir. Bu kısa hizmetli eratın 28 nisan 939 günü şubeye gelmeleri ilâr. olunur, İsalanbul asliye birinci mahkemesinden Antalya umumt nakliyat Türk anonim şirketi tarafından Çanak- kale acenteliğine gönderilmek ü- zere deniz yolları iduresinin Ke- mal vapuruna 17/8/037 tarihinde tahmil edilen 308 kilo ağırlığındı 13 parça defter ve reklâma nid 77" No. lu konşimento zayi olduğun - dan iptaline karar verilmesi mez» kür şirket avukatı Hüseyin Kâmi Yuvalı tarafından taleb edilmiş ol. makla Ticaret kanununun 638 inci maddesi mucibince ziyaı iddia o- lunan işbu konşimeritonun bulan tarafından 45 gün zarfında mah - kemeye ibrazı lüzumu ve ibraz e- dün takdirde bu müddetin hi a iptaline karar verile - ceği ilân olunur. ret Sakik »t