12 Nisan 1939 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 2

12 Nisan 1939 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İSELER KARŞISINDA Son Telgraf AKDENİZİN BAHARI VE UZUN YAZ AYLARI üzel Akdenizin, Ege'nin ba- harda eşsiz lâtafetini düşü- Gnnnu.. Fakat, ne yazık ki, bu yaz kimse, ağız tadile, Akde - nizin güzelliğinden istifade ede- miyecek... Ege'nin sayısız adaları arasında uzanan ufuklara, birer martı halindeki beyaz, azametli yatların, süt renkli yelkenlerini açmış, balayı seyahatine çıkan mes'ud çiftler taşıyan kotraların irtisamı düşmüyor. Bunların ye- rine kara dumanlar savuran, harb gemileri dolaşıyorlar. Bu yaz, Akdeniz plâjlarının şen- | —e Tiğine nazar değdi.. Önümüzde ay- lar var. Bütün bu aylar, böyle en. dişeli, hüzünlü mü geçecek?. Ka- radeniz kıyılarının serin ve ter - temiz mavi suları da bir iç üzün- tüsünü koynunda besliyor.. Acaba, Romanyanın Mamaya plâjları yine billür kahkahalı ka- dınların güneş yanığı vücudlarına beşik olacak mı?. Zavallı dünya.. İhtiyar küre, üzerinde yaşattığı insanları bir türlü rahat ettiremiyor. KADIN İDARESİ İLE DEVLET İDARESİ Düm bir gazetede kadınlara sid bir takım vecizeler vardı. Bunlar- dan biri şöyle idi: «Bir kadını idare edebilen bir devleti idare edebilir.. Bu vecize- ye nazarafı, derek ki, son zaman- larda hayatlarına hatime çekilen devletlerin reisleri kadın idare et- mesini bilmiyorlarmış.. bilselerdi, devlet idaresini de bilirler, bir lokma gibi, topraklarını başkala- rına kaptırmazladı. Fakat, böyle fantezi vecizelere iİnanmayınız. ŞİŞMANLAR VEFASIZ, ZAYIFLAR VEFALI MI OLUR? aa gra ada seae aa Bir refikimizin gönül işleri mu- hacririne bir okuyucu şu suali so- Tüyor: KÜÇÜK HABERLER | * Ankarada dayısının karısını öldüren Mehmed isminde bir a- dam dün 18 sene hapse mahküm olmuştur, * Bugün Zeytinburnunda atış- lar yapılacaktır. Gemilere açıktan geçmeleri bildirilmiştir. * ye'Taksim - Eminönü arasında xyenibir otobüs hattı tesisi düşü- zülmektedir. * Marmara ve bilhassa Kara- denizde şiddetli bir karayel fur- tınası estiği Deniz Ticaret Mü - | dürlüğüne bildirilmiştir. * Hitler'in 80 inci doğum yu - dönümü münasebetile Genelkur - May ikinci relsi General Asım, Na- | fa Vekili General Ali Fuad, Ge- neral Pertev'le bazı meb'uslar « dan mürekkep bir heyetimiz bu cumartesi günü Berline hareket e decektir. * Karadenizde görülen iki ser- Seri mayinden biri dün imha olunmuştur. — Şişmanlar neden vefasız o- lurlar?, Yalnız kendilerini düşü- nürler, fazla egoistdirler. Sütun muharriri bu iddiayı red ediyor. Bu suali soran okuyucu- nun fikrine biz de iştirak etmiyo- ruz. Gönül, kafa duygularına ve fikirlerine fiziyolojik şekllleri na- Sıl karıştırabilirsiniz?. Şişmanlar vwefasız olsalardı, davanın aksi de sahih olur, yani bütün zayıflar da vefalı olurlardı. Halbuki, bugün- kü kadınların hepsi zayıflık ip- tilâsında. — Bilmiyoruz, amma, «vefa» denen şey de yeryüzünden gittikçe kalkıyor, galiba... UNUTULAN İSPANYAYA BİR ÇİFT SÖZÜM VAR — Güzel İspanya!, Seni unuttuk zannetme. Bütün dünya gazete- | lerinde adın bir zamanlar en iri harflerle baş sütunlara geçiyordu. Fakat, bugün senden bahsetme « yişimizin sebebi, vefasızlığımız - dan değildir. Öyle yeni sevgililer yolumuza çıktılar ki, bu ılık ba- | bar günlerinde, bir badem çiçeği zevkile, bizi mestettiler, Sen nasılsın?. Yeni sevgilin Ge- neral Franko ile aran nasıl?, Fakat, sen yok musun sen, İs- panya... Hep bu son hâdiseler, se- min başının altından çıktı gibi ge- liyor, bana... Tam üç sene, birinci sahifeler- de, sana reklâm yaptıksa, dünya- ya, böyle altüst etmen için miydi? Zaten, insanlar da öyledir. Malüm ya, biz, gazeteciler han- cı, hâdiseler de yolcudur. Öyle in- sanlar görmüşüzdür ki, günlerce, haftalar, aylarca, ismim, resmim Bazeteye geçsin diye çırpınmış, yalvarmıştır. Sonra, meşhur ol - muşlardır. O vakit de, bu insanlar ne yapmışlardır, bilir misin?. Ge- zetecilere yüz çevirmişler, hattâ, Bazetecilerin kuyusunu kazmış- lardır, Fakat, sana şunu hatırlatırım: Biz hancıyız.. Hâdiseler yolcudur. AHMED RAUF * Limanda tetkikler yapan İn- giliz Giles müessesesi mühendis- leri raporlarını vermişlerdir. manın Haydarpaşada olması ten- Bib edilmektedir. * Almanyada yıpurılın Sıl- | Son Hâdiseler Ve Piyasamız Son siyasi hâdiseler piyasamız- da da tesirini göstermişti Şehrimizde bulunan bir kısım | ecnebiler memleketlerine dön - mektedirler, Ecnebi bankalarında paraları olanların bir kısmı da paralarını çekmeğe başlamışlardır. İhracat ve ithalât işleri de ya- vaş gitmektedir. Bu ayın 30 unda llmanımıza gel- mesi beklenen İtalyan bandıralı Roma vapurunun hareketi de geri | koltukda uyuklarken düşüp sol e- bırakılmıştır. Halifenin Sarayında Bir ispanyol Güzeli Tarihi Roman: No. 49 — Kâlede tutunmak için erzak ve cephane kâfi gelmez. Yerlile- maneviyatı bozulmuştur. İş- biliye kalesini ele geçirmekle İs- panyanın en mühim bir şehrine ve bütün İspanya siyasetine hâ - kim olacağımız zaman gelmiştir. Düşmanın göklerden yardım ume duğu bu dakikada, Arab mücahid- leri kalblerindeki sarsılmaz iman- lazından başka birşeye güvenmi « yorlar. Şimdi, yapacağımız bir iş var, arkadaşlar: Ordumuzdan bin kişilik bir kol ayırıp gölün batı kıyılarından dağlara doğru gön - dermeliyiz. Mücahidlerimiz. ora- ı l İ Yazan: CELAL CENGİZ ya varınca, İşbiliyonin arkasında- ki dağlık araziden şehre kolayca inen bir yol bulabileceklerdir. E- ğer oradan şehre giren bir yol bulamadan geri dönerlerse, ben kollarımı keser, yahud bir uyuz - beygire tumarcı olurum. Selimin sözlerini dikkatle liyen zabitler, bu teklifi kolayca kabul edecek gibi görünmüyor - lardı. Elhâriş şehrin arkadan da- yandığı yüksek dağın içinden şeh- re gizli bir yolun inmesi ihtima - lini düşünmekle beraber, bu çetin yolculuğu kalayca başarmanın da mümkün olmadığını düşünüyordu. Halı Piyasası Durdu Buna Sebep Almanyanın Bizden Mal Almamasıdır Son aylar zarfında şehrimizde halı piyasasında bir — durgunluk başlamıştır. Harie memleketlerle hal tüzerine| iş yapan ihracat tacirleri son za- manlarda haricle hemen hemen hiç bir muamelede bulunmamıştır. Bu durgunluğun — bilhassa Al- manyanın Çekoslovakyayı ğgali den sonra büsbütün arttığı görül- müştür. Evvelce Almanya — halılarımızı mühim mik çekerken orada Yahudi aleyhdarlığı — başladıktan | sonra halı talibleri azalmıştır. Çünkü Almanyada halı üzerine iş yapan hemen kâmilen Yahudi- | ler olduğundan bunların bir kısmı| Almanyadan çıkınca Çekoslovak- | yadaki Yahudi tüccarlarla birle « şip halı ticaretine devam etmiş - lerdir. Çekoslovakyanın Alman işga - | Tine girmesile de bu tcaret azal- mıştır. T taraftan Almanyadan baş- ka ikinci derecede hâlt müşteri - miz Romanya gelmektedir. Fakat son hâdiseler üzerine Ro- manyadaki tüccarlar da ithalât: kesmişlerdir. Bu sebeble şehri deki tüccarların ellerinde mühim miktarda stok halı kalmıştrı Amerika ile son yapılan ticaret| anlaşması. 25 mayısda başlıyaca- ğina Amerikalılar da piyasaları - mizdan halı çekmiyecek olurlarsa| piyasada halı flatlarının ehemmi- yetli surette düşmesi beklenmek- tedir. KISA POLİS HABERLERİ * Üsküdarda Hayrı adındâ bir çocuk oyun yüzünden çıkan kavgal neticesinde arkadaşı Şükrüyü ba- şından yaralamıştır. * Dökmecilerde oturan Musta- fanın 3 yaşındaki — kizi Tefide merdivenden düşerek — muhtelif yerlerinden yaralarmıştır. * Kızıltoprakda Kayışdağı cad- desinde 74 numaralı evde oturan Suat adında bir bayan oturduğu iz yağı kırılmıştır. * Kadıköyde Yeldeğirmeninde Demir adında bir çocuk evin ikin- ci kat penceresinden düşerek sol kolu kırılmıştır. * Cağaloğlurda Musah'p so - kağında 11 numaralı evde oturan | 40 yaşlarında Rizeli Hasan oğlu | Hüseyin ani olarak hastalanmış ve bir otomobil ile Gülhane hastane- sine götürlürken otomobilin için- | de ölmüştür.. Yapılan muayene ne- | ticesinde Hüseyinin kâlb sekte - sinden öldüğü anlaşılmıştır. *& Çarşıkapıda İskender boğa - zında Artinin dükkânıda çalışan Herant adında bir genç ustasına &id 17 Urayı çalarak savuşmuş ise de yakalanmıştr. Bu işin müzakeresini ertesi gü- ne bıraktılar, Sabah olunca etraftaki köylü - leri çağırdılar. — Dağın arkasından şehre gizli bir yol iner mi? e sordular, Köylülerden hiçbirisi bu hu- susta müsbet cevab vermiyor ve: —Biz şimdiye kadar — İşbiliye dağına şeytanların bile çıktığını duymad. Diyordu. Arablara ser verme - mekte ağızbırlığı yapmış gibi gö- rünüyorlardı. Elhâris şehrin ar- kasındaki İşbiliye dağının uzak- tan bütün azamet ve heybetile bu- Tutlara doğru yükseldiğini görü- yordu. Bu yolculuktan müsbet bir ne- tice alınacağını ummamakla be - raber askerin şevk ve gayretin: kırmamak için: — Oradan şehre girmek ihti - mâli karşısında burada aylarca P O DT Ve.. Mahkemeler Şekerler Nereye Gidiyor ? Hem Gülünç, Hem . Acıklı Bir Aile Hikâyesi undan bir müddet evvel ka- Bn.u Azlmein başını sandal- ya ile yaralamaktan - suçlu Velinin muhakemesine dün Sul - tanahmed birinci sulh cezada baş- landı. Maznun Veli suçunu inkâr etti: «— Ben bu kadınla birkaç yı- danberi evliyim. Bu hâdise olun- kadar ona bir deta bile fena söz söylememiş, kalbini kırmamış- tim. Karı koca gayet iyi geçini - | yorduk. Azime, bemen her gün evden çı- karken, şeker getirmemi söylü - yordu. Bende her akşam eve dö- | nerken, 250 gram şeker getiriyor- | dum, İki kişi olduğumuz - halde, bu kadar fazla şeker sarfolunma- | sına bir türlü aklım ermiyordu. Kendi kendime: — Acaba, diyurdum. Karım al- dığım şekerleri ne yapıyor?.. Bir #abah Azime, komşulardan birine gideceğini söyledi ve kapı- dan çıkarken: — Veli, dedi. Akşama şeker ge- tirmeği unutma!. Evde yalnız kalınca, zahire san-| dıklarını karıştırmağa — balşadım. Ve bunlardan birinde bir iki kese | kâğıdı şeker buldum. | Akşam eve dönünce Azime: — Şeker getirdin mi? diye sor- du. Ona: — Sandıkta şeker var yat. dim. Önu sarfet, sonra yine alı- rıra. Karım sandıkları karıştırdığım için bana kızmıştı. Sert sert konuş- mağa başladı. Bu bana dokundu. Onu ilk defa olarak azarladım. O sırada karımın sar'ası tüttü, ye- Te düştü ve başı yarıldı. Ben kat- iyyen sandalya ile onun başını yaralamadım.» Hâdise şahidlerinin de dinlen - meleri için duruşma bu ayın 18 ne birakıldı. ÜGümrük Komisyonculuğu imithanını Kazananlar Komisyonculuk yapmak üzere gümrüklere müracaat edenlerin sayısı bu sene geçen yıla nazaran daha fazla olmuştur. Talibler ara- sında osn olarak yapılan imtihan-| da kazananların isimleri dün belli, olmuştur. Kazananların listesini yazıyoru; Armanak. Nusrat, Şevki, Hakkı, Cemli, Vahdeddin, Rüknü, Refik, Maiyet memurluğunda: —Atıf, Besim. Tüccar müstahdemini imtiha - nında: Kadri, Mehmed ve Ali Fet- | tah. harbedip beklemenin manası yok tur, dadi, hemen bin kişilik - bir kuvvet hazırlayıp İşbiliye dağına gönderelim. Ve son toplantıdan sonra, bu işin başına da 3elim getirilmişti. Vakit geciktirmeden, hemen er - tesi gün, Selim ve arkadaşları bir gece karanlığında karargâhian ay- rılarak yola çıktılar. Ve bütün yollara, fasılalarla gözcüler bıra - karak ilerlediler. Maryana hapsedildiği çadırda gittikçe artan merak ve endişe- sini yenemiyordu. Selim'in ka - rargâhtan ayrıldığını duymuştu. Maryana: — Acâba Selim nereye gitti? diyor ve her gün kapısındaki nö- betçilere bunu soruyordu. Nöbetçilerden hiçbiri Marya- nâ'ya müsbet cevab vermiyordu. ıryana merakından çatlıyacak. tı. Onu ne kumandan soruyor, ne Selim arıyordu. Maryana Selim'in kalbine gire- Bu Ne Biçim Kadın Bir Maznunun Ağırceza Reisine Verdiği Müdafaa ğirceza mahkemesi reisi Re- Anı Omay, maznun Hüseyin Çengelin verdiğ! müdafaa - nameyi okumağa başladı: ». Bu uğursuz kadın, beni felâketten felâkete sürükledi. O- nunla ilk görüştüğüm gün, genç kadın benimle pek fazla alâkadar dırı, çocuklarım vardı. Karıma İ- hanet edemezdim. Bu sebeble Fat ma Aliyenin manali bokışlarına e- emmiyet vermedim. Bununla be- raber, sonradan yaman ve mahir bir avcı olduğunu arladığım bu | kadın, daha o günden beni elde et-| versitodeki seminörlerdir. mek için arkamda dolaşmağa baş-| dı. Ne garib değil mi?.. Bir er- kek bir kadını değil, bir kadın bir! V erkeği takib ediyordu. Nihayet ar- ün I)ı- mağlüb züsuna muvaffak olâu. rinde bu zehirli kadına oldum. . Bir akşamdı., Fatma Aliye geçirmemi rica etti. Onun bu tek- lifini kabul etmek istemedim: — Olmaz fatma, dedim. Evde çocuklarım beni bekliyor, onları merakda birakamam! Kadın yalvarmağa başladı: Bu gece höş vakit geçirelim! Yalvarmalarına dayanamadım: — Peki, dedim. tceğim. « Ertesi sabah, yüzümü yıka - mak için, geceyi geçirdiğim oda- dan dışarıya çıktım. Birkaç daki- | ka sonra döndüğüm zaman Fat - | manın elinde tabancamı gördüm. Genç kadın, ben dişarıda bülün- duğum sırada odadaki elbisemin ceblerini karıştırmış ve tabancamı çıkarmıştı. 'Telâşla Fatmaya doğru koştum ve: — Aman, onunla oynama! im. Fakat kadın beni ciye kı dar o tetiği çekti. Tabanca ateş aldı. Fatma, tabancanın sesinden korktu. Elini pencerenin camına çarparak, yaraladı ve tabancayı da pencereden bahçeye — fırlattı, gonra eczaneye Kaştu. Ben de der- ettim. mayı bir sandalyada oturuyor gör- zaman anladım ki,o serveri kurşun kadının göğsüne isabet etmiş... Fatma, dikkatsizliği yüzünden kendi kendini yaralamıştı. Fakat polisde hakikati söylemedi. «Benl Hüseyin vurdu!» dedi. « Bu sefil kadından artık nefret ediyorum. Fakat sırnaşık — kadın bildiğinden emindi: — O, beni unutmaz.. İlk gördü- Bü dakikada sevdiğine şüphem yok. Acaba neden aramıyor be - nifi. Diye söyleniyordu. O, Arabların dilinden anlamış olsaydı, birçok şeyler öğrenecek- t. İşte yine çadırın önünde iki mücahid konuşuyordu. Bu konuş- ma arasında birkaç kere Selim'in | adı da geçmişti. Acaba Selim yaralanmış mıydı? Maryana'ın içine düşen bu şüp- he, günler geçtikçe büyüyor, de- rinleşiyordu. Bir gün, kapısında duran yeni bir nöbetçiye Maryana, Selim'i sordu. Nöbetçi tektük ispanyolca ko - nuşabiliyordu, Yarı işaretle Mar- yana'ya Selim'in sefere çıktığını ve henüz bir haber alamadıkları- nı söyledi. Maryana birdenbire şaşırdı. — Demek ki Anblıı- İşbiliyeyi oldu. Halbuki ben evli bir adam- | dükkönmma geldi ve geceyi evinde — Ne olur, Hüseyin beni kırma.| hal elbiselerimi giydim, onu takib! Eczaneye vardığım zaman, Fat-| düm; göğsünden kan akıyordu. O ' Kitab ihtiyacı Şehrimizdeki Kütübhanelerin Islahı Düşünü'üyor Şehrimizdeki umum! kütüpha - nelerin ıslah ve tanzimi düşünül- mektedir. Bilhassa evkafa bağlı kütüphanelerin modernize edli - mesi, fihristlerin şimdiki okunul- maz balinden kurtarılması icab ) etmektedir. Maarif Vekâleti, umumt kü- tüphaneler gece servisi — ya- | Pip — yapabilemiyecekleri —et - Tafında — ctüdler — yaptırmak - tadır. Şimdiki halde şehrimiz- de akşamları açık olan bir tek kütüphane verdir: Cağaloğlunda- ki Halkevi — kütüphanesi, bazan, | bilhassa mekteblerin imtihan gün- lerinde Izdihamı intac etmektedir. Buraya devam edenlerin yüzde doksanı orta todrisat talebesidir. Yüksek tahsil talebesinin devam ettiği kütünhaneler arasında Ca- Baloğlundaki etibba — muhadenet ( cemiyeti binasındaki —kütüphane | te Üniversite kütüphanesi, Üni - Diğer taraftan, gündüz - vazife | dolayısile kütüphaneye gidemiyen akşamları ise kapalı kütüphane - lerde mütalea nimetine eremiyen vatandaşlar da vardır. Vekâlet, hiç olmazsa mekteblerin imtihan a akşamları muayyen açık bırakılmalarını te- ektedi | min cihetine gil hölâ beni rahat bırakmıyordu. Bir gün kendisile görüştüğüm zaman: — Hüseyin, dedi. Eğer bir mik- dar para ile gönlümü yaparsan, Ağırcezadaki davamdan vaz ge- 1 çerim! Ve işte o zaman bu kadının ben- den sırf para sızdırmak için bu o- yunu oynadığını anladım. On: — Peki, bir gün size geleceğim, bu ciheti konuşuruz. dedim. Fatmanın evine gitmek için, iki tarafında tahtaperdeler bulunan o dar ve esrarengiz sokaktan geçi- yordum. Karşıma birdenbire ız - bandud gibi iki herif dikildi. Her ikisinin de elide bıçak vardı. 'Tehlikeyi görünce, bir iki adım, geriye çekildim ve tabancamı çe- | kerek onlara doğrulttum. — Üzerime gelmeyin, vururum!. Fakat anlar bu tehdidime ehem- miyet vermediler. Hücum ettiler, bileklerime sarıldılar ve o sırada Otomatik tabanca aleş aldı, ben de | kaçtım... . Aylardanberi içerdeyim. Bu sebeble evime bakamıyorum. Yave Tularım aç ve sefil sürünüyorlar.. ir gün bedbaht çecuklar baba- larını görmek üzece tevkifhane, gelmişlerdi. Zavallıların pek tarib olduğu yüzlerinden, larından belli idı. Beni görür lerime sarıldılar, öpmeğe başladı. — Baba, babacığım!.. Yavrularım ağlıyordu.. Onları teselli &tmeğe çalıştım: Duruşma karat vermek için üç mayısa birakıldı. arkadan vuracaklar.. Diye düşünmeğe başladı. Papas Fernando bu gidişle A - rabların eline esir düşeceğe ben- ziyordu. Maryana çok ümttsizdi. Onun, Papas Fernando'nun şatosuna ni- çin geldiği bir türlü anlaşılama - | mıştı. Gerçi Selim'e birçok şeyler anlatmıştı amma.. Elhâris bu söz- lere inanmıyı — Bu kadın, bizi içimizden vur- mak istiyen ve bunun için gön - derilen bir casustur. Diyor, onunla hiçbir zabitin te- masma müsaade etmiyordu. Elhâris, Şamdan ayrılırken, ha- e ona: — Dikkat et, Elhârisi Endülüs kızları çok yamandır. Hele İspan- yol dilberlerinden zabitlerim çok sakınmalıdır. Onların bir bakışı, bazan bin ok darbesinden daha derin yaralar açabilir. (l!ov—ıı;ı DIŞAÜ Almanya ve Yüzan: A Ş Çekoslovakya'nın sından sonra Almanya, B lar ve gark ile meşgül başlamış gibi görünüyor. ya ile bir ticeret muahe zalamıştır. Diğer Balkan lerine de bir takım bulunduğunu ve yahut Ğ mak üzere olduğunu yazmaktadırlar, Alman Hle bu yakın alâkası yal ve ticaret sahasına mı dır? Yoksa siyasi hedet mıdır? Bazı Fransız ve İnl zeteleri, Almanya'nın vakya hakkında tatbik eti ameleyi şark devletleri B da tatbik etmek niyeliadi ğunu yazmaktadırlar. mal verilemez. Fakat mütl iktısadi ve ticari sahadâkl hakkında da şunu söylemii zımdır: Almanya'nın şarl iktısadi genişlemesine biçi ni yoktur. Ve esasen bu det” le yaptığı mübadelenin | bakılacak olursa, genişlemti duğu da görülür. Fakat genişleme ancak beynelralli lar içinde tasavvur ediltü cuz mal ve müsaid kredi #f gibi. Niteklm Almanya, kadar bu sahalarda misal termiş ve beynelmilel ( cadele şartlarına ria; Fakat muayyen bir mın! tısadi genişlemeğe hasr vE etmek iddiamı, derhal mi bütün şümulile başka sahi lettirir. Hiçbir memleket Ü vür olunamaz ki bu şartlar linde iktısadi münasebetlefi| kişafına razı olabilsin. BÖY zihtiyet hâkim değil ikefi sadi ve ticari münaset yüksek nisbete büyük yet atfedilmediği halde, bö espri hâkim olduğu devi nisbetin daha çok aşağı bile endişeyi mucib bir kesbeder. İktısadi genişleme, tobil içinde ve karşısındaki partö” rin ayni zamanda iktısadi İP ve müvazenesini ihlâl etmef dolayısile monopol mahiyı iz olmazsa, dunya ticaret kişafına yardım eder. Fakâ'| tısadi genişleme için normaâl lardan gidilmeyip muhtelif W" vasıtaları kullanılır ve yahi günkü fili bir vaziyeti istis dilmek istenirse, o zaman, #f lerin pek tabil olarak şidd aksiyonlarile karşılaşır. Siyast sahada olduğu gi sadi sahada da büyük millet *t, küçük millet gibi eri yoktur. Yalnız bEN amilel iş birliğinin mâna VE meti vardır. Almanya çok iyi bilir ki istiklâllerini, pek haklı O iktısadi istiklâllerile tamamlı' yolunda yürüyen memlel karşı karşıyadır. Milli bün? nin istilzam ettiği sanayileşt” Teketlerine her gün daha fazi vermeyi, faaliyet programi başına geçirmiş olan memlek' le karşılaşıyor. Şimdiye Ka lan iktısadi mhııısebellerdt 5 nayileşme hareketinde İ 'nın satıcı olarak beynelmilel f) lar dahilinde rol oynamasıı * disinin iktısadi genişlermedef | yasi mâza kasdetmediğini mşiti. Ve bu memleketler de manya ile olan iş birliğinin #4 diye kadar milli menfaatl? | müvazi gittiğini —gördükleri © bunu mahzurlu görmemiş'” Yoksa bu görüş değiştiği gü raaiçi ve ham maddeci mi ket olarak Almanya ekono pasında vazife tekabbül- müstakil bir millet tasavvur namaz. Beynel iktısadi * nasebetler, her ve yükselme haklarını tan zihniyet ve ım.ırw bica cdllıhnk. Ç |

Bu sayıdan diğer sayfalar: