Profesör Hilmi Ziyanın Bir Yazısını Osman Cemal Şerh Ediyor ! Yazan Osman Cemal KAYGILI G eçen gün Profesör Hil bir yaz sAndre Jid'e di kit, içinde bol bol tavla, iskambil oynanan ve harıl harıl harici si- yasetten bahsolunan bir kıraatha- nede ben, bu (Andre Jid) yazısı- ni okürken orta yaşlı, orta halli k, yanıma sokularak de- reye varacak? | Canım sıkılarak: Ben dedim, o işlerden pek | a. Zaten okuduğum şey de | 0 işlere aid değili Adamcağız, okumakta olduğum yazının başlığına göz gezdircrek heceledi: — Haaa... Onu demin, şurada biz de okuduk amma, ne demek | istenildiğini - pek anlıyamadık... (Andere Git) denilen bu adam ne milletten? İstemiyerek cevab verdim: Ne sefiri? Ne bileyim ben! Acaba de « dim, Fransızların yabancı mem- leketlerdeki sefirlerinden biri ol- masın! — Değili, — Yoksa meb'us mu?: — Meb'us da değil! iyasi bir adama ben- | setle hiç alâkası yok gibi Peki amıma, bu gazete, onun için bu koskoca yazıyı ne diye koymluş buraya?, — Çok meşhur adam da onün için... Ne gibi meşhur? Onu anlı- yalım! — Bu adam, günün atı Fransada beyit mi söy- lermiş bu adam? — Canım, ne münasebet? Bu adam, büyük bir romancı, ayni zamanda yaman bir filozof gibi rşey!... Demin bu yazıyı okur - ondan hiçbir şey de mi an - z? en maruf hyama « - Biraz anlar gibi olduk am - mal, — Biraz ne anlıyabildiniz ba - kayım?. — Kendisi gayet usta bir şarab eksperi imişt Amma zannetmem ki bizim Misket ve Tekirdağ şa - rabları ayarında şarab yapabil - sin! Kim şarap eksperi imiş ya- hu?. . Anderyal — Saçmalıyorsun! viye saçmalıyor muşum, ga- öyle yazıyor! (Gözlüğünü ta- azının İçindeki şu cümleyi — İşte o canım. zate a binlerde şahidi olan her fikri bir defa tadıyor. Mahir bir şarab eksperi gibi...» Gülerek cevab veriyorum: Yani, bu yazıyı yazan zat, o0- nu usta bir şarab eksperine ben- r. zet — İyi bayım amma, bu adamın asıl marifeti ne imiş ki gazeti onun için bu kadar yazı yazmışla: — Süyledik ya, büyük ve ya- romancı! Demek ki meşhur ınlar) 1, (Güzel pren - lân yazan adam gibl! | le göstererek) işte; «Ar- | hünasebet canım, o nere-i bu nen de? — Feki bi ları hangileri? de, Kahve Köşelerinde Siyasi ve İlmit Münakaşalar Andre Gid'e Dair Günün bütün dedikodularına sahne ol: — Dar kapt. senfoni pastaral, kalpazanlar, immoralist... — Kinayi ne demek? — Yani kinayeli!! Aşki mi yanit Hayır, meşki! — Alayı bırak yahut Ne alayı canim! Senin anlı- yacağın. Andrejidin romanları ol- | sun, öteki eserleri olsun bir takım| derin, karışık, ince felğefe ve ı.ıı.1 lillerle doludur. öldürücü Aşk -Kanlı Şampiyon.. Dostlarından Biri Ona Meş'um Haberi Yetiştirmişti ngilterede İvng şehrinde geceleri ve bilhassa gece yarısından iki saat sonra derin bir sükünet ve sükün için- de bulunur. Sokaklarda kimseler Yukarıdan aşağıya: Başta genç tul Suç ölümünden evvel, or- | tada Suç yere serildikten sonra, M meşhür romafı - | Aşağıda, halk ve zabıta bu esra- | rengiz vak'a ile meşgul bulunuyor. kahve köşelerinden biri — Amma ne de olsa — meşhürçl (Monte Kristo) ya, (Sezar Bor - Jiya) ya çıkışamazlar değil mi? — Allah etmiye, kabil mi, on- lar nerede, berikiler nerede?! — Demin, yazıyı okurken gör * düm. Bu adamın (dünya nimet - leri) diye de bir kitabı varmış Bga-| libat — Var ya! — O neden bahsediyor? — Dünya nimetlerinden! (Devamı 7 inci sayfada) —| Rörünmez, bir ses ve bir seda i« şitilmez. Herşey, Insanlar ve hay- vanlar derin bir uykuya dalmış- lardır. Fakat, o pazar gecesi sabaha kar- gı patlıyan iki el silâh, bunu ta- kib eden bir kadın feryadı, ço - cukların ağlamaları herkesi uy- kudan sokağa fırlattı. Bir otomo- bilin projektörlerinden'çıkan par- lak ziyalar bu korkunç sahneyi aydınlatıyordu. Otomobil, köyün kenarında, ida bir kahve, bulunan evin inünde —duruyordu. Jerom Dökberk adlı bir bisiklet şampl- yonunun evi idi. Kapının eşiğin- de kan lekeleri görülüyordu. Acıklı Bir Hikâye Yaşlı şampiyon, karısının âşı - kını öldürmüş! Dökberk; Paris - Kambre, Pa- ris - Lens müsabakalarını kazan- dıktan ve dünya bisiklet şampi - yonu olduktan sonra Eliz Lienard adlı çok genç bir kadınla evlenmiş İvügde yerleşmişti. Karı ve koca evlerinin altındaki lokanta - kah- veyi işletiyorlardı. Çok mes'ud bir hayat geçiriyor- | lardı. Fakat köy halkı, bu güzel ka - dınıa bir dostu olduğundan bah- Bediyordu. Kulaktan kulağa fısıl- darlan bu sözler nihayet yaşlı şam- piyonun kulağına aksetli. İlk ev- vel ehemmiyet vermedi. - Sonra şüphelenmiye başladı. Nihayet dostlarından biri şaylayı haber verdi. Bu kim?, malüm değil. Fakat bazan hüsnüniyet ve bazan da su- iniyetle bu gibi şeyleri haber ver: mekten zevk âlan dostlar çoktur. Dökberki tanıyanlar — ve âşik- larm münasebetlerini — bilenler, | yaşlı şampiyonun çalıştığı fabri- | kadan vakit vakit gelivermesini | tesadüfe hamletmiyorlar. Bakınız | Dökberk de ne diyor: Başımı bir demire çarptım. Büyük bir ağrı hissettim. Evime HAKLI MI DERSİNİZ' —SON TELGRAF— 20 MART ŞAKA |Zavallı Simone Simon'un ayan ve bay Feridin yetiş- B miş, hatta evlenme zamanı geçmiye başlamış bir kız - ları var, Bunu birine yamamak istiyorlar. Bir suvare tertib edi- yorlar. Bayan, davetlilerin listesini tet-) kik edince hayretle soruyor: — Bu ne deme? Hop erkekleri davet etmişsin. Kızımızdan bışkı[ kadın yok. Bay, gayet tabil bir tavırla ce- — Suvareyi, başkalarının kız - larına koğa bulmak için mi veri - yoruz?... ALACAKLI VE BORCLU V ARASINDA: — | Kadrinin Cenabdan alacağı var.| Faturayı ibraz ediyor, ve: | — Hiç olmazsa, diyor. Alelhe - nız. Zira bugün ö- gdenecek bir bonom var, Cenab hiddetle bağırıyor: - Olur şey değil! Borcunu mek için ben den mi imdad bek- Byorsun?. HAKİMİN NEZAKETİ: Bayan Sacide, yaşını soarn mah- keme reisine cevab veriyor: — On sekiz bahar gördüm. bay| rels... Reis gülerek: — Alâ, diyor. Gözlerinizin ne zamandanberi görmemeye başla- dığını sormama müsasde eder mi-| siniz' Katılin karıst Madam d3 Klerk gitmek için müsaade İstedim. Us- tabaşı: <Pekâlâ, dedi. Git, biraz istirahat et, ağrın geçmezse ya « rın da gelme.... Dökberk başını sarıyor, moto- sikletine biniyor, İvüga göliyor. Evin kapısı kapalı. Yavaşça çalı- yor, Zira kendinde anahtar yok. Cevâb veren olmuyor. Evde her- kes yatmış, uyumuş. Bu sırada bir etomobil projektörleri ile etrafı aydınlatarak geliyor, kapının ö- nünde duruyor, otomobilden bir kadın, sonra iki erkek iniyor. Kah- veye giriyorlar, kapıyı da aralık bırakıyorlar, FACİA Bundan — sonra geçen vakayi Dökberk için kâbustah başka bir- şey değil... Karısı tezgâhın başına geçmiş, iki mösyö, karşısında ve ayakta | duruyorlar. Kadının küçük ka - dehlere doldurduğu konyağı içi- yorlar, gülerek konuşuyorlar, Er- keklerin birisi 27 yaşlarında jon Suç adlı bir delikanlı, kadını terk edeceğinden bahsediyor. Genç ka- dın, tezgâhin yanını düyor, ve elinde bir rovelverle dö- nüyor: — Eğer, diyor. Beni terkeder - sen bununla öldürürüm seni... Sonra ilâve ediyor: : (Devamt 7 inci sayfada) 'Altın Anahtar Hikâyesi Reis Müstehzi Bir Eda İle Sordu & Bu Serbesti Altun Anahtarla Kapıyı açıp Girenlere Şamilmi 'Güzel Artist Cevab V erdi : Hatta Elmaslı Bir Anahtarla Girenlere Bile.. Bunu Maymuncukla Girenlere Tercih Ederim arafeti, çehresinin güzelliği Z ile bütün — Amerikalıların üreğini çeken Fransız yıl dıizi ne Simon Hulivud'da fi im çeviriyordu. Tatil müddetini geçirmek - için Fransaya gelmek hatasında bu « lundu. Ameri döndüğü za - man, bankadaki mevcud parasının 11,000 dolar eksildiğini ördü. imone Simon, bilhassa kendisi için yapılan filimlerdeki rollerin- | de havaidir. Hiç bir şeye ehemmi- yet vermez, Fakat, hakiki hayatta hesabımı, emri vermesini ve bir. tahkikatt idare etmesini çok iyi bilir. Az sonra, kâtibesi matmazel San « dra Marten'in Avrupaya gider - ken bıraktığı vekâletnameden ise tifade ettiğini ve kendisinden mü- an bankaden paraları- anladı. iyeye müracaatla — şikâyet Sorgu hâkimi, kâtibeyi davet Sandara: — Ben, dedi. Hırsız. olsaydım, paraları aldıktan sonra dürür muydum? Evet, bankadan 11,000 dolar çektim, Fakat Simone Si - mohun emrile... Simone Simon, kâtibesinin bu garib — müdafaasını, Holiyudda dostlarına bir ziyafet verdiği sıra. da öğrendi. Hazır bulunanlar hayrette kal. dıilar, Simone Simon: - İster misiniz, dedi, Paraları Bir hırsızlık vak'ası karşısında zavallı mevkie düşen güzel ve şüh #artist Simone Simen | alıp bana verdiğini söylesin. Ya da borçlarımı ödediğini tddia et- Denizlerin - E srarı!.. 1870 den Edilmiyen upeyelken sahilt yaklaşan Pkuçuk balıkçı gemisinin gü vertesindeki kocaman balığı| görenler merakla bak-yorlar, biri- birine soruyorlardı: — Bu ne balığı?.. — Baline olsa gerek... — Hiç benzemiyor... — O halde köpek balığı!.. — O da değil... Az sonra gemi rıhtıma yanaştı. Bu kocaman mahlük, bin müşkü- lâtla gemiden çıkarıldı. Hayfa - balıkçıları, Akdenizde pek nadir olan bu (Güneş balığı) ni tutmiya muvaffak — oldukları Beri Elde Bir Balık için büyük bir sevinç içinde idiler.| Son (Güneş balığı). 1870 tari- hinde tutulmuştu. Bu seferkinin ağırlığı 975 kilo; boyu, baştan kuy- Tuğa kadar 2 metre 59 santim, yük- sekliği 1 metre 91 santim, ağzının genişliği de 25 santimdir. Bu dev cüsseli balık kül renklidir. Yan ta-| raflarında koyu mor çizgileri var-ı dür. Bu balığın tutulduğunu haber alan Britiş Müzeum müdürü, Hay- fadaki — mümessiline bir telgraf gönderiniş, balığa otopsi yapılma- | sını ve neticenin bir raporla bil- | dirilmesini emretmiştir. sin... Fakat isbat etmesi lâzım de gll mi?, Misafirler arasında bulunan bi avukat sordu: — Ahlâka mugayir bir hareket te bulunmadığınıza emin misiniz' Sevimli yıldız hayretle cevab verdi: — Ona ne şüphet... Beni bir ha yasız veya kaçakçı mı sanıyor - sunuz?... Dostları bir avukata mürancat etmesi tavsiyesinde bulundular, Ertesi gün, en meşhur avukat | lardan birini vekil tayın etti. İki gün geçti. Vekilini, Sandaran'ın kendisile muvacehe edilmek İste- diğini söyledi. — Çaldığı paralarımı iade ede- cek. Bu şartla kabtl ederim... — Bunun için değil... Fakat he | halde kabul etmenizi tavsiye ede rim. Simone Simon, birşey anlama makla beraber eski kâtibesile kar şılaşmıya razı oldu. Sandra; eğer davadan vaz geç mezse kendisini müdafaa etmek mecburiyetinde kalacağız, ve bı suretle genç san'atkârır. şeref ve | şöhretinin haleldar olacağını söy- ledi. Simone, bu tehdide metelik vermedi, davasından da vaz geç medi. İş mahkemeye düştü, Sinema ya, sinemacılara ve yıldızlara ak şeyler halkı çok alâkadar eder. Mahkeme salonunda büyük bir ka Tabalık, en maruf gazele muhabir leri, dişili erkekli yıldızlar, figü- ranlar, ilâh... vardı. |ALTIN ANAHTARLAR Maznun mevkiinde oturan San dra pek sakin görünüyor, ara sıra sevimli yıldıza müstehzi nazar - larla bakıyordu. (Devamı 7 inci sayfada) — ——— - Ankılâber, inkılâb partisinin kadrosunda yer alır, Cumhuriyet Halk Partisi balkın, halk için, ve halk tar rafından idaresini şiar edin- miştir.