I Yazal REŞAD FEYZİ I bir şehir olduğunu söyl tir: Cadde ve sokaklarımızdaki u- daki dükkân ve binaların sokağa dınlığına kalıyor. t l L a b l ri veî P eiro ambala | 'ı U NC K d Şehrin Işık İhtiyacı İçin Ne Kadar İ » n Para Sarfetmek Lâzım:? wrupanın büyük şehirlerini A görenler, İstanbulun ışıksız yorlar, Geceleri, İstanbul karanlıktır. Bunun sebebi basit « muml lâmbalar azdır, küçüktür. Cadde ve sokakların iki tarafın- len ışığı azdır. Binsenaleyh z umumi lâmbaların ay İstanbul Belediye hududları i- çinde, sokak, cadde ve meydanlar | Üç şekilde aydınlatı ©le | Elektrik, 2 — Havagazi, 3 — Pet. rol. Petrol Jâmbalarına şaşmayı « nız. İstanbulun birçok uzak semt- lerinde petrol lâmbası vanar. Bu- ha zâruret vardır. Çünkü, bu mın- takalarda, elektrik ve havagazi te- Bisatı yoktur, Her akşam fenet ellerinde petrol lâmbalarını — temlzdemeğe ve yakmağa mahsus âletler, o - muzlarında bir küçük merdiven dolaşızlar. Bu sahneler görülecek şeydir. İnsan kendisini 1 Şi e lında İstanbulda değil de, 19 uncı asırda bir Avrupa şehrinde zan - heder. Bir kısım cadde ve sokaklarımız- da ise aydınlatıcı hiç bir vasıta yoktur. Yani, buraları zifiri ka- ranlıktır. Halkın şikâyeti de, bu zifiri karanlıktandır. En aydınlık | olması lâzım gelen — caddelerin, Elektrikle tenvir edilmiş bir cami Yapılacak ilk iş, İstanbulâa, hiç lâmba bulunmıyan sokaklara lâm- bugünkü ihtiyaçların istediği şu- dur: Hiç ışık olmıyan birçok yol- lar vardır. Aksi gibi, ışıksız ao - | kaklar da ekseriya bozuk, kaldı - rımsız olanlardır. nı var, Galiba iki bin yeni lâmba; (Devamı 7 inci sayfada) kşam, Parmakkapıda, bir u- mumi lâmbanın yanmadığını gör- düm. Bozuk olduğuna hükmettim. meydanlar hk olmalıdır. Meselâ, Eminönü meydanı, gece saat 21 den sonra, karanlıktır. Çünkü, koca meyda- vi aydınlatı Muhakemesi Başladı Vaydman Büyük Bir Soğuk Kanlılıkla Hâkimi Dinliyordu sokaklarımızın & dim eden şey, yölün iki tarafın - | deki dükkânların lümbalârı ve e- lektrikli reklâm tesisatıdır. Böyle | ovcud olduğu f nisbeten ay- dınlığına yar - tesisatın mebzüulen n mıntak dınlıktır Büyük, medeni şehirlerde, ışık im bir şeydir. Gece - j bolluğu mü karanlık olan şehirlerde, ha- yat yok, demektir. İstanbul çok | inlık bir şehir değilse, bura- gece hayatır t eder. Hakikaten, İstanbul buğuna çekilmiş vaz: Beyoğlu tarahı da 12 arasında sokaklarda, x: , tiyatro dönüşü biraz kalı k görülür. imal ki, İstanbulda göce ha- yatı başlarsa, şehri -daha ,çok ay- dınlatmak. ihtiyacı doğacaktır. Bu- günkü loşluk, belki de, geceleri, ışığa fazla ihtiyacımız olmadığın- | dan ileri geliyor. Hayatın bir sel halinde devam ettiği, sabahla, akşamla — inkıtaa uğramadığı büyük Avrupa şehir- lerinde ışık fazla olabilir. Fakat, İstanbulun birçok — hususiyetleri vardır. Bütçesi dardır. Belediye, aldığı tenviriye resminden fazla, masına de-| 21 den soni O, yine ezkisi gibi şık ve vakurdu aydaan iİsmindeki — insan Maznunlar, alelüsul, yirmi da- | katili canavarın muhake - | kika serbest kaldıktan sonra ye- | mesine Pariste Versay mah-| niden kelepçelendiler. kemesinde başlandı. Pors gazc - | - Heyeti hâkime, mösyö Laem - teleri bu şayanı dikkat dava hak- / blenin riyasetinde toplandı. Cum” kında tafsilât veriyorlar. huriyet müddetumumüsi Palmarl,! daki satırları Paris gazetelerin - | muhakemenin uzayacağına bina - | den naklen alıyoruz: €a hukuku umümiye avukatları- nan arttırılmasını İstedi. Bundan sonra, heyet, jürl tayini için kur'a çekmek üzere çekildi. Bu sırada, maznunlar, yerlerine getirildi. Heyeti hâkime yarım saat son« ra avdet etti ve jüri intihab edilen| azaları yemin ettirdi. Öndan .—onrı ta, | Versay 10 mart 1939 herkesi acı, bir alâka ile sarsan muhakeme, nihayet başladı. Vaydman ile cü- rüm şerikleri, ilk defa olarak 12 hâkimin huzuruna çıkıyorlar, Saat 12,45 — Güzetecilerin re - sim almalarını kolaylaştırmak i- şehrin ışıklanması için parg sar- b | #ttihamname okundu. fediyor. Sonra, İstanbul — büyük, | çin maznunlar, düzgünce döşen- | — tttihamname okunurken, Vaya- dağınık bir şehirdir. İstanbullu, | miş bir odaya sokuyorlar. a dolayısile, İstanbul Belediyesi fa-| — Bunlar, gazetelerde çıkmış olan| Oon ise, yüzünü za-| kirdir | zesimlerine çok az benziyorlar. | bıt kâtibine doğru uzatmış dikkat-| Biz, bugünkü İstanbulun daha | Hepsi de jandarmaların arasında | le dinliyordu. Anlaşılıyordu ki o, çak aydınlatılması — temennisini, | uslu uslu ayakda duruyorlar, Do-, Vaydmanın aksine olarak, etini müstakbel şehrin plânında ye: kuz müdafaa ve altı hukuku umu- kararındadır. Jan mak üzere, tecil edebiliriz. Pakat, | miye avukatı, müekkil urmizi yüzile zabıt kâ | talımda doleşiyarlar tibinin okuduğunu kaçırmıyordu. ba takmaktır. Belödiyenin bir plâ-|"”, mvayın geçtiği yollar olması —— a l eei PU Yâzımdır. Ve öyledir de. Pakat, PARİS MAHKEMESİNDE Ko ça dükkânlarıt: kapalı olduğu bir gün, — Nezleden!.. yahud bir saztte, Beyoğlu cadde- (e K b — Belin neden büküldü? sinin de karanlık olduğunu ı:ırr.ır-'ı WERLİERE Dip seciğik linbee ee tünüz Çönk mere a aN SAan asa v lâmbalar & eki Hatta, ge- — Gezmeden!., | ven ile Madam Keli | melerii | dirmekle tasdik ediyo ransızcayı pek iyi bilmiyen F bir İngiliz seyyahı, Paris ci-) varında küçük bir lokanta- | ya girer. Sahanda yumurta yemek, ister, Fakat bunu bir türlü anla - de dolaşan bir horozu İşareti — Bunun ismi ne?... Diye sorar, Lokantacı hayretle cevab verir: — Horoz!... — Alâ... Ya karısının — Tavuk.. - Alâ... Tavuğun — çocuğunun ismi?... | — Piliçt... — Alâ... Pilişten neden çıkar?, | umurtadan!, | “ona sâahanda iki yu- —- AM, murta ge tütsüleyen birisi fevkalâde sarhoş olduktan sonra meyhaneci çırağına seslen- miş: — Heyt.. Bana bak! Çabuk ba- na bir beygir bul!. | işirmiş... me Afallamış... Sarhoş y — Hey! na bir beygir bul!. miş: Bana bak! Çabuk ba- Nihayet açıkgöz çırak dükkân- dan dışarı çıkmış, şöyle bir etrafı dolaşmış, gözüne bir küteci ilişmiş ardına takarak meyhanenin kapı- sına gelmiş., Müşterisi olan sar- | hoşa: urunuz efendim. Sat u yolundan tutmuş, kü- | feye getirmiş ve: — Kusura bakmayınız... Biraz | geç oldu. Diyerek heriti küfeye yerleş - tirip yola katmış. İRTİYAR OLDU İSE AKLI DA KAYBOLMADI Y Bir ihtiyara, lerin'neden titriyor: kleri zaman: Çizineden. rabını. vermiştir. | | — ———7 a. Kolet Triko'ya gelince; Epeyce şıktı; de, yakası ve kolları | kürklü bir manto vardı. | — Vaydman siz, âltı cinayet ve altı hırsızlıkla, yani ön iki cürüm-| le itham edi 'sunuz, Yaydman, bü adli istalistikten hiç mütehayyir olmuyor ve çene- sinin küçücük bir İi dik ediyor. — Milyun, siz bir cinay hırsızlıkla itham ediliyor: Milyonun gözleri par kat bir Hareket yapı — Kolet Triko, siz Jan dö Ko- ti ile tas- ldürül- cürüm şerikliğile itham ediliyorsunuz. Kolet, yalnız dolgun yüzünü in- — Jan Blan, siz yalnız, canile- | rin cürüm şeriki olmakla ediliyorsunuz. Gencin, zaten kıpkırmızı — olan yüzü büsbütün kızarıyor. Saat 14,15 dir. Şahidler mesele- $i geliyor. Bunların adedi dardır. Reis, maznunların istiç - vabının birkaç gün devam edece- ğini tahmin ederek şahidlerin bir| kaç gün sanra celbine karar veri- | yor, | Reis, büyük bir sâbırla, bin ça-| reye baş vurarak Vaydman'ı söy- letmeğe çalışıyor. O ise somürte gan bir çocuk gibi. her şeyi inkâr | ediyor. Reis, caninin bütün serseri ha lini ve bayatını anlatıyor; Vay man, alâkasız davranıyor. Hâkim, bir sürü isimler sayıyor; o, yalnız başını sallıyarak bilmediği teriyor. Avukat Moro Jlaferi atılıyor: — Vaydman, şu sünlime cevab | : : | kenden kalkıı itham 1 İ | lar, Vaydman, almanca — söylenen şeyleri dinledikten sonra: | Mış olan diğer birini vaziyetten N TELG 15 MART 1908 Tarihte Kadın ısır Kadınlarının Füsunlu Cazibelerinin Sırrı Nedir ? ahire müzesindeki kıymetif eserler arasında birçok Po- pirüsler vardır. Bunlar, Fran) nden Maspero tarafın- h araştırmalarda bu - K yapılı mler lunmuştur. , Misirlilara — cidden t etmiştir. Bu pa- T sayesinde, Mısitin Fira: Tine aid bir şeyler öğ- ranilmişti.r Hatta, feminizmin ilk ni, dört bin sene evvel Mı- sırda kazandığı anlaş O devi da erkekle kadın arasında hiç bir fack yoktu. Miras mütesaviyen taksim olunuyordu. Erkek çocuk ne alırsa kız çocuk da onü alıyor- du. Kızlar; kocaya vardıkları, da- doğrusu kocalarını - sex i zaman evin hakiki âmiri oluyor- lardı. Koca, bir misafir. fakat im tiyaz! Kâadın; bu içtimai ve kanuni va- ziyetinden gururları ği kadar çı 'ör, âteş yakıyor, ko- casının kahvaltısını — ha vanları otlamıya gönderiyor- | Bununla boerabe; dıni?a ndiki ka- a az meraklı ve g İ Ööğrenmek unu sokar, söyler ve çok gevezelik ederdi Su almak bahanesile Nil kenarına! a gitti mi saatler- rla çene | aktan, dedikodu — yapmaktan kendini alamazdı. Eve dönünce apardı. Bu, oldukça zahmetli bir velâ onu yu; urür, hamur y ca ediyorum: «Bu mek-i r size mi geldi; yoksa, onlar, saklanılmak üzere mi size veril- di Vaydman, başını önüne eğdiği fransızca sorulan şeyi anla - addedilerek saal almanca tekrar ediliyor vereceği cevaba büyük bir ehem-, miyet atfettikleri hissini veriyor- — Ben, pek iyi anladım; fakat Mazür görünüz; cevab vermeme imkân y r, İstievab, bir aydınlığa ulaşa - madan devam ediyor. Vaydman lniz bir suale bir dereceye ka- | dar müsbet bir cevab veriyor. O | da, cinayet yerinde evde saklan- haberdar etmek için mi silâh attı. Bi hakkında sorulan suale: — Evde, evde birisi vardı, fa - kat kim olduğunu söyliyemem. erek cevab veriyor. Kendi avukatları, çok| Ekmekler pişerken boş dürmaz. dı, Ya elbise söküklerini d.xcr. Örgü örer, kumaş dokur, yahud da doküd bezleri; yetiştirdi hayvanlarım salmak için çarşıya giderdi, Öğlen yemeğinden sonra evin zliği ile meşgul olur. Sonra süslenir, kocasını beklerdi. Mısır kadınları dört bin sene ev- vel, bugünkünden daha çok hür ve serbestti. Günün herhangi bir sastinde kocasına sormadan so - kağa çıkar, istediği yere giderdi. Yüzü de açıktı. Halbuki © devir- de yaşıyan başka milletlerin ka- dınları peçeli gezerlerdi. Halk tabakasına mensub kadın- ların kıyafetleri sade, fakat za - rifti. — Araştırmalarda ele geçen bıl Tce yıllık resimler ve heykel- » Misirli kadınların - kiya < mım:ı gösterir. Bunlar; vücudü saran, topuklara kadar inen beyaz kelen bir rob giyerlerdi. Bunun bir parçasını o- dan arkaya doğru a min üst kısmı tamamile | kıtmızıya boyanırdı. Son seneler- li dudaklar, t kadın - larının en pk dikleri mavi ve ona benzer renklerdi arını | | omuzlara kadar dökerler, nadiren ' bele kadar uzatı | Mısır kadınları falcılara, büyü- | Saat 19 de celse kapanıyor. | büyi lar; rüya tabirine çok t derdi Şimdi bile, bir Arab çarşısına irdiniz mi, yalnız' ipekli kumaş- lar, işlemeli blüzler satan dük- kânlar değil, gece rüyanıza gire üç kambur filin, siyah İeyleğin neye alâmet olduğunu — söyleyen rüya tabircilerini, gözünüzün se- yirmesinin, başınızın ağırmasının neden ileri geldiğini bildiren ve kat'i ilâcını tavsiye eden doktor- | lar (!) da görürsünüz. İskenderiyode — birçok falcı ve ü vardır. Bunların en meş- buru (Ayaya Mine) adlı yaşlı bir kadındır. Deniz kenarında, küçük bir barakada oturur, (Ayaya Ni ne) nin bu pis, müteaffin barakası İskenderiyenin (güzellik ensti - tüsü) denilse caizdir! . Yüzlerinde çizgileri, sivilceler! fazla kıllar izale etmek, çehrele- rine pembelik, güzellik vermek istiyen fakir ve zengin Mısırlı ka-| dınlar. hatta kışın Mısıra giden Fransız, Amerikan ve İngiliz ma- damları da (Ayaya Nine) nin ba- rakasına uğramaktan kendilerini alamazlar. ! (Ayaya Nine) nin husust müs- tahzaratı da vardır, Bin derde de- | sevdasına düşmüş- Nih Burada gördü- ğgünüz kadınlar tarihteki harem bayatına — aiddir. Eskiden kadın giz- li bir sırdı. lü yedi şişe) si pek meş- hurdur. Bağdaddan Fasa kadar bu şişelerin şöhretini işitmeyen. bilmiyen yoktur. Hemen her gün, her ve kadınlar gelirler, kapı nünde sıralarını beklerler. (ayay, Nine) nin yanına girince usulcacı! kulağına fıslıdarlar: ya Nine, kotam beni al- datıyor!.. — Ayaya Nine, nişanlım beni bırakmak istiyor. — Ayaya Nine, babam çok cimr | .bana para vermiyor. Buna benzer daha birçok şikâ- yetler... (Ayaya Ninc) nin büyülü şişe- leri hakikaten binbir derde de « vadır, (Ayaya Nine) yi, müracaa! edenlerin bedeni ve ruhi hasta - lıklarını yalnız bu şişelerin muh: teviyatı ile tedavi ediyor sanma- yınız. Onun bu değerli (!) sudan bir iki damla vermesi de mera- sime tabidir. anlaşılmaz şeyler mırıl. alar okur, bazan da şu «Bunu göz kapük: süreceğin erkek senden baş ka kadına bakmakta devam eder- se, lânet ona! Yahud: «Gözlerin parlasın, kimc | bal san yüreğini eritsin!, Bu şiştlere (büyülü) denilme - sinin de bir hikâyesi var: Güya ik bin yıl evvel Ü, kocalı bir vermiş. Kadın - ince ( bir bü; önül dan mi göreme kam almak istemiş ve bu büyü şi- şelerini hediye etmiş. Kadın, bü- tün, erkeklere kendini sevdirmek iyet koca- sı işin farkına varmış, kadını öl- dürmüş. Bugün Kahire Üniversitesinde, yüksek mekteblerde okuyan ta - lebenin çoğu kızdır. Spor sahala- ada, hastanelerinde, lâboratuat- 'da birçok kızlar, kadınlar gö - rülür. Kızlardan, kadınlardan avukat- hk, eczacılık. doktorluk, mühen- dislik yapan; edebiyatla, — güzel san'atlarla meşgul olan çoktur. Devlet müesseselerinde çalışan ka- dınların sayısı da gündengüne art- maktadır. Mısırlı kadınlar cana pek yakın- dıtlar. Konuşmaları tatlıdır. Mek- teb sıralarında çok çalışkan, danslı çaylarda çok zariftir, Bazan çekin gen, fakat dalma cesur ve dür'et. kârdır. Mısır kadınları iyi bir zev- ce, şefkatli anadır, —H Terfi — ammamn Berlin Erternasyonal Terzi A- Ü kademisinden diplomalı, İstanbul. — Bahçekapı, Yerli mallar karşıst Sadıkiye —han, kat 3. No, 26.