— k Tefrika Numarası : 56 Armatör Rasim Bey Gözlerini Misafirlerine Dikti Nasıl Ben Size Takdir Edece Söylememiş mi İdim?... Bu tasavvurunun Rasim beyi ik-, na edeceği bir sebeble hemen tat- bike geçmek için teferrüatı ha- zırlıyarak pencere önünde deni - zi seyrederken kapı — vuruldu. Davust seslendi: — Giriniz! Kapının aralanan kanadında Rasim beyin hademesinin başı gö- ründü. Davst sordu: — Ne var? — Etendim Rasim bey sizi so- ruyor, burada olduğunuzu söyle- dim, İçeri çağırıyor. — Yanındakiler gittüer mi? — Hayır.. O Iki Beyefendi ora- dalar. Delikanlı bir saniye tereddüd etti, düşündü. Sonra bu yeni ta- nışmanın da kendisine belki fai- deli olacak vesileler ihzar edece- ğini hatırladı, cevab verdi: — Peki geliyorum Davust babalığının odasına gi- rerken Rasim bey gözlerini dik- katle kapıya çeviren misafirleri- ne göz etti, yavaşca fısıldadı: — İşte geldi. Zekâsına, güzelli- ğine ve bunlara üstelik zarafet ve kibarlığına' baktıkça insan hayret etmekten kendini alamıyor. Genç ve güzel delikanlı misa- firleri dudaklarında bir tebessüm- le selâmladı. Hafif bir baş eğişile reverans yaptı, kendisini tanıttı: — Ben, Abdullah kaptan.. Ça- nakkale gemisi süvazisi.. Köşedeki maroken koltuğa zor- la sıkışan şişman, besili yüzünden | kan damlıyanı önce kendini ta- matti: — Buyurun bakalım beyoğlum.. Gel şöyle, Bir elini sıkayım. Ben de Levazımatı. Umumiye Tettiş | heyeti azasından Mustafa Na - im.. (1) Sonra Davst'un elini sıkarken arkadaşını tanıştırdı: — Bey de Müteahhid Bayram- zade Beyefendi! Davust, güzel yüzünü şenlendi-| ren, pembe ve göz alıcı bir ışıkla aydınlanan gülüciğile bir sıra in- ci dişini belirten çetrefil bir diül- le hoşnudluk izhar etti: — Şerefyab oldum Boyefendi.. Oracıkta bir iskemleye ilişen delikanlı gözlerini yere dikti, sü- küt ett. Armatör Rasim Bey gözlerini misafirlerin bakışlarında dolaş- tırıyor, bu dolaştırışla: — Nasıl.. Ben size takdir ede- ceğinizi söylememiş miydim! Diyen bir ifadeyi teyid ve tekid () Mütarekede ölen Levazım Müfettişi Mustafa Naim Paşadır. No.B2 — No dediğini anladım. Pakat daha açık konuşmak — cesaretine malik misin! Bunüu bağırarak söylemiştim. Meral müdahale etti: — Bu sözleri de nereden çıkar-| dınız canım.. Ne lüzumu var bun-| ların!.. Hepsl şaşırmışlardı. Kenan bir elile Belmanın, diğer elile Semihanın kolunu tutuyor, aklı sıra beni yere vuracakmış gi-) bi mağrurane bir tavırla beni sü- züyordu. — — Durun muhterem hanimeten-| diler, dedi.. Sermed Beye aradık-| “ları cesaretin kendimde mevcud ıüjıı;unu söyliyeyim, ediyordu. Müfettiş biraz süküt- tan sonra söz olsun diye lâkırdıya başladı. — Ee, nerede ikamet buyuru- luyor küçükbey! Davust cali bir hicabla çok ho- ga giden bir eda ile konuştu: — Taksimde, Ayaspaşada efen- dim! — Ya.. Güzel yerdir.. Havası fi- lân da iyidir! — Öyle Beyefendi! Rasim Bey söze karıştı: — Etendim denizi de görür. Bi- zim Abdullah kaptan denizi çok sever, bir türlü ondan ayrıla - maz... Davust kendisini büsbüyün şe- kerleştiren bir tavırla hicabından kızarıyor, babalığının bu sözleri- ni cici bir baş sallayışla tasdik e- diyordu. Müfettiş ile Bayramzade yarım saat kadar muhtelif mevzular ü- zerinde öteden beriden bahsetti- ler. Kalkacakları sırada Levazı- matı Umumiye müfettişi Davus'ın elini sıkarken hararetle israr et- ti: — Görüşelim —Abdullah bey.. Dairede ziyaretinizi bekliyorum! || Davust bu ısrara için için mem- nun olmakla beraber kat'i bir söz vermedi; — İnşallah rahatsız ederim. Cevabile Müfettişi geçiştirdi, Mustafa Naim Bayramzade ile be- raber çıktılar, gittiler. Yalnız kal- 'Yazan: Nusret Safa COŞKUN Bana doğru eğildi: — Siz herkese talkın veren fa- kat bolca salkım yutan bir in- sansınız.. İsbatı da.. Bir ok sür'atile yerimden fırla- dığımı hatırlıyorum. Kolum ha- vada geniş bir dalre resmetil E- Tim bütün hızile Kenanın suratı- na inmişti. © beklemediği bu mukabele kar-| şısında — müvazenesini " kaybetti. Boylu boyunca yere yuvarlandı. Kadınlar birer çığlık koparmış - lardı. Belma kollarıma yapışmıştı: — Ne yapıyorsun Sermed?.. Beni önlemeğe çalışanın Bel- i Yazan : Rahmi YAĞIZ ğinizi dıkları zaman Rasim bey evlâd- lığına yaklaştı. Şefkatten titriyen ellerile delikanlının altın saçlar- la süslü şaheser bir heykel başını | andıran güzel kafasını kendine doğru çekti, alnımdan öptü, ifti harla göğsünü kubartarak söze Birişti: — Senin evlâdlığınla öyle öğü- nüyorum ki Abdullah.. Maşallah inci gibi bir delikanlısın.. Zekân, dirayetin, gemi — kullanmaktaki maharetin herkese parmak ısırta- ( cak kadar harikulâde. Terbiye- ne, kibarlığına da diyecek yok.. — Teşekkür ederim Rasim Bey! | — Yok evlâdım bara Rasim Bey diye hitab etme. Beybaba de. Davust güldü: — Peki öyle olsun.. Beybaba! — Hah.. şöyle her zaman böyle söyle.. — Pekâlâ.. Yalnız şimdi size bi- zim gemiden bahsedecektim.. — Hangi gemiden. Çanakkale- den mi?. — Evet! (Devamı var) Dr. İhsan Sami İstafilokek Aşısı İstafilokoklardan — mütevellid Çergenlik. kan çıbanı, koltuk- altı çıbanı, arpacık) ve bütün cild hastalıklarına karşı pek tesirli bir aşıdır. ma oluşu büsbütün çileden çıkar- di — Ne yapıyorsun Sermed? Kenan yerde başını oğuşturu- yordu. Bu sersemlik içinde neye uğradığını anlamağa çalışıyordu. Belmanın yüzüne baktım: — Ne yaptığımı biliyorum. Sonra Merala döndüm: — Atfedersiniz Meral hanım.. Bu şen gecenizde böyle bir hâdi- senin müsebbibi olmak istemez- dim, Fakat.. Meral başını önüne eğdi: — Biliyorum, anlıyorum! Diye mırıldandı. Janet kollarımdan — tutuyordu. Belma Kenanla meşguldü. Şama- rın sesi, kadınların çığlığı üze- rine bir kısım davetlileri salona dolmuşlardı. Kenan bir kelime bile söyleme- di. Belmanın rehberliğile odadan çıktı. Asıl hazmedemediğim, ağır gelen Belmanın ona karşı göster- HİKÂYE! İmralı Adasında Bir Yıl.. (4 üncü sayfadan devam) — Böyle bir kaza, cemiyet i - çinde yaşıyan herkesin başına ge- lebilir, diyordu, ben fitraten kö- tü yaradılmış bir insan değilir Reşada göre, fitraten kötü ruh- lu yaratılmış bir insan tasavvur etmek de gülünç birşeydi. — Bir insan kötülük yapıyorsa, kötü inuhitin içinde bulunarak kötü - lüğe alışmış değil miydi ? Bir katilin, bir yankesicin'n dün- yaya geldiği zaman, anasından katil veya yankesici olarak doğ- duğunu kabul etmekten daha gü- lünç ne olabilirdi? * Reşad kabına sığamaz bir hale gelmişti. Bir akşam, Ankarada 0l- dukça yüksek bir mevkide bulu- nan amcasından bir mektup âidi. Ertesi gün karısı ve çocuklarile yedaalşarak: «Belki orada bir İş bulurum» umgusile valizini alıp trene bindi. Reşad Ankaraya varınca, am- casına derdini anlatabileceğini u- muyordu. O akşam hava çok sı - caktı.. Reşad amcasile bir bah - çede olurmuştu. Konuşuyorlardı: — ©O adama nasıl kıydın, Re - şad? Ben seni akıllı, terbiyeli, sa- kin bir genç olarak tanımıştım. | Sen ailemizin şerefini, haysiye - tini kırdın.. Soyumuzdan birinin hapishaneye düşmesi ne demek- tir, bilir misin? Reşad yine ürperdi: — Amca! dedi. Evvelâ size ba- şımdan geçen şu vak'ayı anla- tayım: — Ben ayda yılda bir kere ra- ki içerdim. Bir gün, çalıştığım şirkette tamdığim bir arkadaşı- mı çok asabi, hattâ fena şeylere karar vermiş gibi 'gördüm... Ma- sasının gözüne koyduğu rövol - ver, bende o arkadaşın bir ci - nayete hazırlandığı hişsini uyan- dırmıştı. Kendisine sezdirmeden rövolveri masasından aldım.. Ce- bime koydum ve ona görünmeden daireden çıktım. O gece karım, ! çocuklarımla beraber Boğaziçine, annesine gidecekti. Ben evde yal- nız kalacaktım. Nasılsa şeylana uydum.. Bir meyhaneye girerek birkaç kadeh rakı içtim. Bundan sonra yemeğimi yiyip evime gi- decektim. Çoktanberi içmediğim için, başım dönmeğe başlamıştı. Meyhaneden çıkmak zere idim... Kapıyı açerken, birdenbire dışa- rıdan gelen külhanbeyi kılıklı bir adamın boğazıma sarıldığını gör- düm. Bu adam şüphe yok ki be- ni bir başkasına benzetmişti. Çün- kü kendisini tanımıyordum. Bana tokat vurarak: «<Ulunmaz, ma - mussuz herif!» gibi hakaretler Jyağdırmağa başladı. Bu tecavüz karşısında büsbütün — şaşırmış, sersemlemiştim. Bu tanımadığım İstanbul Bele “Keşif bedeli 1031 lira olan kine dairesi çatısı tamiri açık eksiltmeye konulmuştur. Keşif evrakile şartnamesi Levazım Müdürlüğünde görülebilir. İstekliler 2490 sayılı kanunda yazılı vesikadan Laşka bi alacakları fen ehliyet ve Ticaret Odası vesikalarile 77 lira 33 kuruşluk| ilk teminat makbuz Veya mektubile beraber 27/3/039 Pazartesi günü saat 14 buçukta Daim! Encümende diği bu yakınlık oldu. Ben, beni tercih edeceğini zannederdim. Janetle derhal Şekib Sinanın e- vini terkettim. Kapıdan çıkarkan Merala: — Dostlarınızı seçmekte müş- külpesent davranmadığınız tak - dirde evinizde bu kabi! hâdisele- Te daima tesadüf edersiniz. Demekten kendimi alamadım. Meral ancak işidilir bir sesle be- ni şöyle cevablandırdı: — Hakkın var. Meral, zeki kadın, hassas kadın beni evinde bir skandal çıkar - mağa kadar götüren haleti ruhi- yeyi sezmişti. Bu hareketime teş- his koymuştu. Elbette Belma ile, mühendis Kenanım flörtleri onun gözünden kaçmamıştı. Belmaya hülâ bağlı olduğumu tahmin ede- rek, bu veziyet kargısında taşdı- ğamı hissetmişti. Eve geldiğim zaman Janet be- ni el'ân devam eden aşkım karşı- adamın arkadaşı belime sarılın- ça: «Sen tabanca da taşıyorsun, öyle mi?» diyerek cebindeki rö - | | volveri çekip almak istedi. İşte o0 zaman, sırf kendimi müdafaa et- mek maksadile, cebimdeki taban- cayı çıkardım. Fakat, adam öl - dürmek veya yaralamak aklımdan bile geçmiyordu. Çünkü, dedim ya, bu adamları tanımıyordum. Hattâ tabanca kullanmasını dahi bilmyordum. Ne yazık ki, rövolveri cebimden çıkarır çıkarmaz patladı.. Ve çı- kan kürşun bu adamın koluna saplanarak kanlar içinde yere yu- varlandı. «İmdad.. Adam öldü - rüyorlar!» sesleri yükseliyar, po- lisler koşuşuyor, kepenkler gül- dür güldür iniyordu. Kendimi bir gün sonra tevki O zamandanberi ağrıma rakı koy- duğum yok amma, o tabancanın nasıl olup da patladığına ve böyle bir hâdiseye benim gibi - bu iş- lerden nefret - eden bir adamın nasıl sebebiyet verdiğine ben de #izin gibi hâlâ şaşıyorum, amca! * Arka masada oturan bir baş uzandı: — Beyefendi, yeğeninizi -ben hıdan tanıyorum, dedi, ora- daki mahkümları tetkike gitti - ğim zaman, bu gencin de evrakı- ni gözden geçirmiştim. Söyledik- leri doğrudur. Ona fabrikanızın bütün hesab işlerini -emniyetle teslim edebilirsiniz!, Ve gülerek ilâve etti: — Maamafih, onun eline İmralı ceza evinden verilen «hüsnühâl varakasır benim şehadetimden çok daha değerlidir. Yeğeniniz 1s- lahıhal etmeseydi, ceza müddeti- ni İmralıda değil, eski hapisha - nesinde tamamlamış olurdu. Reşadın amcası Adliye Veki - Nni hürmetle selâmladı.. Ve ertesi gün yeğenini kendi fabrikasının muhasebeciliğine ta- yin etti. İmralı, inandım ki, yirminci as- rin en büyük ve eşsiz bir ahlâk p 'e fazilet mektebidir. İstiklâl caddesinde Şehir Tiyatrosu KOMEDİ KISMI 7—3SON YELGE Yahudiler Dîiiîğden Çıkarilıyor ’ (4 üncü sayfadan devam) dinin çıkarılması kararlaştırı! » mış ve bunlar Köstenceye hare - ket etmişlerdir. Artık bu beş yüz Yahudi için Danzig serbest şehri hemşerilik hukuku kalmamıştır. Bunlardan çoğunun elinde Dal zig hükümetinin pasaportu v. dir. Fakat artık Danzigdeki Nazi idaresi memlekette oturmaları ar- zu edilmiyen kimselerin ellerin - deki pasaportların hükmü olmu - yacağını ilân etmiştir. Bu vazi - yet karşısında Danzig Yahudile- rinin lehine olarak Avrupa dev- bi görünmüyorlar. Çıkarılan Beş yüz Yahudinin tekrar memlekete alınması için Avrupa devletleri tarafından bir teşebbüs neticesiz kalacağa benziyor. Amerika (Devamı 7 inci sayfada) şudur: Amerika öyle bir derecede kuvvetli olmalı ki icabında yal- nız başına kendi kendini müda - faa edebilmeli!. Onun için yine bu programın - cabı olarak Amerika deniz kuv- vetlerinin arttırılması ilk iş ola- rak kabul edilmiştir. Fakat bunun yaninda hava kuv- wetlerinin de arttırılması hiç u - nutulmamıştır. Bunda da şu esas kabul edilmiştir: Amerikanın hava kuvvetleri dünyadaki en kuvvetli bir dev- letin derecesinde olmalı. Onun i- çin D40 senesinde Amerikanın 8,000 tayyaresi olacaktır. Diğer taraf - tan her iki Bahrimuhitte mühim üssübahriler vücude getirilecek - tir. Öyle ki bu sayede Amerika kat'ası uzak bir mesafeden bu üs- sübahrilerle çevrilerek müdafaası için lâzım olan her türlü tedbirler alınacaktır. Eğer Amerikaya kar- » harekete geçerek talhini de - nemek istiyen bir devlet çıkar- (Devamı 7 inci sayfada) H Buakşam 2140 da (BİR MÜHASİP ARANTYOR) & P. Dolmabahçe HAVAGAZI Kok Kömürünü | Tercih E diyesi İlânları işkünlerevi çamaşırhanesine alt ma- u iş için Fen İşleri Müdürlüğünden. bulunmalıdırlar. (1594) sında şaşkın ve muztarib ne ya- — Geçen yaz iki mühim yan- kes'ciyi takib etmiştim. Nihayet yakalanacaklarını anlayınca kaç- mak istediler. Ben de havaya a- teş ettim. Kaçamadılar, yakalı dım. Bunlardan birinin 44, diğe- | rinin 39 sabıkası vardır. Sekiz se- nedir polis işlerindeyim. Yirmi beş sene çalışmış olacağım. On - dan sonra tekaüd olacağım. Şim- di senede İngiliz n hesabile 800 lira alıyorum. Teksüd olunca | haftada 8 İngiliz lirası almış ola- cağım. pacağını şaşırmış. karşımda elle- TiN! oğuştururken bir sual sordu: | — Sermed, o kadına karşı el'ân | böyle | bir mukabeleye sevkeden muhak- | kak kıskançlıktır. Dur, rica ede- | Jâkayd değil misin! Seni rim, sözümü bitireyim.. Fakat be- ni mazur gör, birdenbire vaziyeti kavrıyamadım. O adamın — sana | söylediği bir cümleden niçin a- Hundın, ne kasdediyordu?. Yüzüne baktım. Cevab bekli - yordu; bekletmedim: — Sem!.. — Bent mi?.,. »— Evet Janet seni.. Gözleri açıldı: — Ne münasebet.. — Küstah herif, aklı sıra senin benim metresim olduğunu söyle- mek istedi. < (Devamı var) tesiri letlezi bir harekette bulunacak gi- Emniyette Görmiyor Amerikalı denberi her türlü soğukal- gınlıklarına ve ağrılara karşı isbat elmiştir. ASP İRİNin tesirinden emin olmak için lütfen kasına dikkat ediniz. Danzigdeki Nazi idaresi daha 500 Yahudinin çıkarı: ü şünüyormuş. İlk 500 kişilik Ya « hudi kafilesinin kamyonlara bi - nerek memleketten çıkması ge - çen cuma günü olmuştur. Bunlar giderken Danzgdeki yabancı kon- soloslar da bulunarak Yahudi kae filesinin şehri terketmesine ne « zaret etmişlerdir. Bu konsolosların orada bu'un- masi Nazilerin hoşuna gitmemiş ise de birşey de dememişlerdir. Yola çıkan Yahudiler arkara bı- raktıkları tanıdıklarına, akraba - larına yavaş sesle veda ederek aye — rılıyorlarmış. Yola çıkan Yahu- dilerin elbiselerine bir numara dikilmişti. Bu suretle gidecek Ya- hudiler diğerlerinden ayrılıyor « lardı. En yüksek numara 484 ol- duğu görülmüştür. Kendini sa onun deniz ve hava kuvvetleri dâaha Amerikaya tokulamadan bu üssübahrilerle karşılpşmış ola « — caktır. Acaba Avrupada bir harb olur. sa Amerikalılar buna girerler mi? Bu suale verilecek cevab hem e- — vet, he mde hayırdır! Avrpada bir harb olursa Ame- rikalılar o zaman kararlarını ve- recekler, hesablarını yapacaklar - dır. Şimdi muhakkak olan birşey varsa o da her ihtimale karşı san — derece hazır bulunmağa — karar verilmiş olmasıdır. İngiltere ve | Fransa ile politika âleminde mü- çadele halinde bulunan Berlin » Roma mihveri şimdiye kadar A- merikanın vaziyeti kat't olma « dığını ileri sürerek istifade ede - gelmişlerdir. 4 Amerikanın müessir yardımı- na istinad edeceklerinden — bir türlü emin olamıyan İngiltere ile Fransa da Berlin - Roma mihve- rile iyi geçinmek yolunu tut « Kız Polis Kız polis İngiltereye şunun - çin gelmiş: Nevyorkta Soloman İştayn isminde bir Yahudi ile ka- tısı parasını almek için biririne taarruz etmekle maznun olarak takibata uğramışlar, fakat Ame- rikadan İngiltereye kaçmışlar - dır. Amerika ve İngiliz hükü - — metleri arasında maznunların A- — merikaya iadeleri kanırlaştığın- dan kız polis de bunları alıp gö- | türmek üzere İngiltereye gön - | derilmiştir. Fakat beraberinde l- | ki erkek polis daha varmış. Çünkü ASPİRİN seneler- şaşmaz bir ilâç olduğunu : » Ürığısdea B