Tefrika Numarası : 55 Yazan: Rahmi YAĞIZ Genç ve Güzel İngiliz Yavrusu Köşkten Ayrıl dı Kendisi Doğru Köprüye İndi Galatada Bir Yazıhaneye Gitti — Çünkü, henüz Osmanlı ordu- sunda taammüm etmiyen bu ci- hazı halktan, piyasadaki tüccar - lardan kimsenin anlaması. farket-ı mesi mevzuu bahis değildir, Bir baca içinden yükseltilecek anten hiç göze çarpmadan ve şüpheyi celbetmeden faaliyetini sürdüre- bilir! Dikranın düşünceleri ve ileri sürdüğü kandırıcı sehebler Da - vusta makul göründü, Delikanlı bunu enine boyuna hesabladıktan sonra muvafık buldu. Tasvib etti: — Pekâlâ, Öyle yapalım! — Siz. piyasada böyle bir yer temin edin! — Evet... .— Hemen istasyonu kuralım.. Bu şekilde donanmayı tarassud e-| den adamlarımız şehir telefonu ile bize süra'lle haber göndere - bilir, biz de bu haberi derhal kime verilecekse bildiririz, — Bu iyi.., Sizin taburdaki va- ziyetiniz nasıl? — Mersi kapiten.. Şimdilik çok yi — Bir müşkülünüz yok ya? — Hayır!, (5 inci sayfadan devam) gelerek müstdçarla görüşüyor - mıyan biri Hariciye Noezaretine muş. Bu müsteşar istihbacat iş - lerine bakan yegâne salâhiyet sa- hibi olduğu için ondan başkasıle temas edilmez, o da istihbarat iş- lerinden kimseye bahsermvezimiş. Bu sırada içeriye meb'uslardan biri gelmiş, müsteşar uzun uza- dıya merasime lüzum görmeden Zelen meb'usa geri dönmesini ne- zakelle söylemiş ve meb'usu dı- şarı çıkarmıştır. Çünkü ıstıhba - Tat şebekesinin başı orada bulu- nuyordu!, Meb'usun onu tatıma- sına hiç lüzum yoktul, İstihbarat şebekesi hükümetten ayrı olarak çalışır, buna mensub olanlar da başlarında bulunanı tanımazlar. Toşkilâtın Laşı her- şeyi idare eder, her tarafa lâzım gelen adamlarını yollar, vaktinde malümat alır, meselâ bir memle. ket birdenbire bir takım şeyler a- hiyor diye öğrenildi mi hemen tet- kikata girişilir, faraza her va - kitkinden ziyade buğday satın a- hyor, yahud demir ve salre getir- tiyor. Bunun manası yakında po- litika âleminde bir buhran ola - eak demektir. O memleket yavaş yavaş ha - ı zıtlanıyor. O zaman İstihbarat şe- bekesi bunu derinden derine öğ- Tenmeyi kendine iş edinir. ir memlekette yol inşaatı ya- piliyor. Dikkat edilir: Yollar a$. keri bir ehemmiyet - gözetilerek ona göre yapılıyorsa o memleket bir mesele çıkaracaktır. İşte buna benzer maksadlarla muhtelif memleketlerdeki — inşa- at, tesisat takib edilir. Hulâsa İn- giliz istihbarat şebekesi herşaye karşı meraklıdır. En ufak bir işa- Tet görünce bunun altından daha ne gibi öğrenilecek şeyler oldu « ğunu merak etmekledir. Sandey Ekspres gazetesi — bu diyor ki: İngiliz Hariciye Noza- Münasebetle yazdığı bir yazıda Teti fılmanylda Hitlerin heden dolayı Kiyel kanalını genişletece- ğini iki sene evvelden öğrenmiş- tir. Halbuki Almanyada bile bu e b İngiliz İstihbarat | Şebekesi — İzin, para ve diğer cihetler- den.. — Teşekkür ederim. Her işim yolunda.. — Öyle ise siz de gidebilirsiniz- Ben bu akşam Mister Palmerle Börüşmek, ona bazı malümatla bir. kısım malzeme vermek üzere şim- di yola çıkacağım, yarın - böyle, | bu işe muvafık bir bina tedarik edeceğimi kuvvetle umuyorum. İş olursa öbür gün size haber gön- deririm. Gelirsiniz. Tesisatımızı yapmak üzere işe girişiriz. — Olur mister Davus*! Dikran ayağa kulktı. Delikanlı ile el sıkıştılar. Müher.diş köşkten, ayrıldı, Kâğıdhanenin — yolunu tuttu, Genç ve güzel İng'liz yavrusu Dikranın köşkten ayrılışından ya-| rıma saat sonra gitti, köşkten çıktı,| doğru Köprüye geldi... Galata - da, Perşembe pazarı civarındaki armatör Rasim Beyin yazıhane - sine geldi. Rasim Bey yazıhan.de bulu - nuyor, nüfuzlu iki ahhabile bir vagon işi etrafında müzakere ya- pıyorlardı. Davust kap.nın önüne gelince durdu. Orada ihtiram va- daha geçenlerde malüm olmuş - tur. Devlet adamlarının arasındaki münasebetlerde, meselâ ileri ge- len siyasi adamların vakit vakit | hastalanmaları ve saire de İngiliz istihbarat şebekesinin nazarı dik- | katini celbetmekten geri kalma- muştır. İstihbarat işlerinde çalı - şan erkeklerin, Madı dalmi - olarak - çalı Bunlar vakit vaki cekli ü çoğu | i işi gördükten sonra artık alâkaları kalmazmış. Bunun Böy- le olmasındaki sebeb - şudur: Eğer ösimi şekilde memur kul- lanılmış olsa çok geçmeden bu memürlar başkalarınca anlaşılır. © zaman bunların gizli fualiyeti meydana çıkar ve işler bozulur. Onun için istihbarat şebekesine mensub olanların çoğu büsbülün başka bâaşka işlerdedir. Gördük - | leri işe bakılarak kendilerine pa- Ta verilir. Diğer taraftan İngiliz istihbarat teşkilâti yalnız yabancı memle - ketlere dair malümat toplamakla meşgul değildir. İngilterenin da- * hilinde olup biten şeylerle de meşgul olurlar. Meselâ şu san zamanlarda İn - gilterenin ötesinde berisinde bom- balar patlamış, İrlanda Cumhu- tiyet ordusu denilen gizli Thtilat teşkilâtının İngilterede ortalığı korkuya vermek için belli başlı muhtelif şehirlerde bombalar pat- lattığından bahsedilmişti. İstih - barat şebekesi bununla da meş - gül olur. İngilterenin menfaatleri i aleyhine çalışmak üzere İngilte- reye gelen yabancıları da bulup meydana çıkarmak işi de bu teş- kilâta verilmiştir. İstihbarat şebokesinin çalışma tarzında en şayanı dikkat olan bir çihet de şudur: Mümkün olduğu kadar yazı yazmamak!. Örtada ziyetinde bekliyen hademeye çet- gefil bir türkçe ile sordu — Rasim Bey burada mı? — Burada kaptanın,! — Yanında kimse var mı? 4 bey var!.. — Peki.. Ben içerideki bekliyeceğim. Onlar gider bana haber ver! — Başüstüne kaptanım! Delikanlı acentan ı xâtıb oda- sına bitişik kendi — yazıhenesin? girdi. Resim Beyi beklemeğr ke- yuldu. Zeki İngiliz yavrusunua kafa - sında iki mesele vardı: Bunlardan birisi bu akşam, Ha-) yırsızada civarında konselos Pal- mere vereceği benzinlerin taşın- ması, ikincisi de mühendis Dik - ranla konuştukları şekilde burada, perşembe pazarı civarında İstas- yon tesisi için müsaid bir han ka- tı bulmaktı. Genç casıs şefi ben- odada Bgilmez gemisi, İttihaderların adamı ve kendi babalığı armatör Rasim Be- yin Çanakkale İstimbotu ile yap- mağı tasarlamış, bunu temin - için acenteye gelmişti. (Devamı var) HİKÂYE : ACIMAK (4 üncü sayfadan devam) lerine, kendi noktaj nazarlarına göre, haklı olasilirler.. Fakat, ben, bütün- sev; sizin gibi, hepst de temiz, samimi ve saf «lan bu aşklara nasıl mukabele edebilirim. O zaman sahneyi terketmekliğim, bana havran olanların ıztızabla rıra, kalb acılarımı dinlemekli - tetmek İcabader, Sizden tekrar ri- ca ediyorum. Beni mazur görün.. Vedadın omuzları — cüşmüştü sendeliyordu. Nerede ise olduğu yere yikiliverecek, düşecekti. İn- ler gibi mırıldanı — Son sözünüzü sövleyin.. Ar- Yk gidiyorum.. Fakat, unutmayı- nız ki, sizi seviyorum.. Suzan, başını pencereden tarafa çevirerek, sert bir lisanla cevab verdi: — Size sadece gcıdığımı söyliye- bilirim. REŞAD FEYZİ 'Tepebaşında Şehir Tiyatresu DRAM KISMI Ruakşam 2040 Ja (ANNA KARENİN) 7 tahlo İSTİKLAL CADDESİNDE KOMEDİ KISMI (BİR MUHASİP ARANIYOR) 4 P. müş. Birbirlerini tanıyanlar da i- simlerinden bahsetmezler. Yal » niz numaralarını söyliyerek ge - çerlermiş. İngiliz istihbarat şebekesinin Umumi Harb esnasında Almanlıı la nasıl mücedele ettiğine dair ev- velce de «Son Telgraf» da İngi - lizlerin en yeni verdikleri malü- mata bakarak neşredilmiş yazılar yazılmış emirler, verilmiş cevab- İar ve saire görülmez. Tâbildir ki yazı yazmadan, muhabere etme - den İşleri çevirmek mümkün de- ğildir. Ancak yazılar mümkün ol- duğu kadar az yerverilir. Teşkilâ- ta daimi sürette mensub olanlar da birbirlerini pek az tanırlar - vardır. İki taraf arasındaki mü- cadele şiddetli ve pek meraklı ol- muştür. Şimdi öyle anlaşılıyor ki her iki taraf da Umumi Hariden alınmış tocrübeleri gözönünde tu- tarak istihbarat işlerine büyük bir ehemmiyetle sarılmışlardır. zinlerin taşınma işini bizzat kendi | LA AO TÜ D CA MASAL: AMAN YUTMA! nsan, ne oldum dememeli? Ne olacağını düşünmelidir. Bazı insanlar var ki; hiçbir şeye inanmazlar. Fakat; böyle hiçbir şeye inan- muyan insanlar hayatlarını ko - lay kazanamazlar, Müuhakkak birşeye inanmak, 1- man etmek ve o suretle hayatta yaşadığı müddetçe bir maksad ve gaye gözederek yürümek lâzım- dır, Vaktile bir köylü; Hiçbir şeye inanmazdı. Bu sebebir hayatda Çin serseri yaşardı. Bir gün; bu köylünün haline a- cıyan birisi ona şu yolda nasi - | hatte bulundu; — İki gözüm efendim, senin bi halin nice olacak. Hayatta tnanın olmadıkça yaşamak ve sefalerten kurtulmak mümkün değildir. Köylü cevab verdi. — Ne var ki, neye inanayın:?. — İlâhi adam; dünyayı yaradan Allah da mı yok?. — Ceyab ver; ve inen. — İnanmış olsam ne olacı — Herşey olur... — Peki ne yapayım ve no vol | tulayim öyle ise?, , Adam, Köylüyü elinden tuttu. Camiye getirdi. Köylü camli gö- Tünce şaşaladı ve sordu: — Burası neresidir' — Camide ne yaparlar? — Allaha dua-ederler... — Allaha dua edenler he> şeye mazhar olurlar mı? — Ne demek? Allahını tarıyan dünyada da, âhirette de herşeye sahib olurlar. Köylü; adamın sözüne inandu Camiye girdi. Camide hocanın birisi kürsüye gikmış vâzediyordu. Köylü sordu: — Bu hoca ne söylüyor? — Allahın emirlerini söylüyor, | — Bu emirleri yapan her şeye | malik olur mu? — Muhakkak... | Hoca, vüzederken şunları söy- lüyordu: — Hey!, Cemsat — dinleyiniz.. Fıkaraya kırk para veren ve var- dim edene Cenabı Rabbülâlemin yüz kere fazlasile verir... Fike - raya yardım etmeği unutmayı - kazançtı. Fıkaraya kırk pars ves rene Allah yüz defa fazlasile vereci Camiden çıktılar.. Birbirlerin: den ayrıldılar.. Köylünün cebın - de topu, topu kirk parası vardı. Fıkaranın birisi de karşısına di - kilmiş, #vuç Açmış Şu suretle söy- leniyordu: — Kork para ver... Allah sana daha çok versin?. Köylü; hocanın vâzını hatırla- dı. Cebinden çıkardığı kırk para- yı fıkaranın eline tutuşturdu. Öğle aldu. Akşam oldu. Köylü. | nün kırk parasının yerine ne ge- | len vardı. Ne giden?. Açlıktan bit- | Tnişti. Pa S TT G ei Şubat Müsabakamızda Hediye Kazananlar Bayan İsmet: Kalyoncukulluk Enliyokuş No, M. Ali Ertürk: Be- yâzıd Soğanava Demiröz apartı- man No 13. Hüsnü Alfur Vefa er- kek,lisesi No. 950. Melâhat; Sarı- yerde berber İbrahim vasıtasile, Razi Oktav: Bakırköy Sakıza - Bacı No, $. Halid: Fatih Macar » kardeşler Cad. No, 8. Kumkapı orta ökul Necati Bi- nici. Kadri Tamar: Beyazıd Yeni- çeriler cad. No. 105. Sacide: Sü- leymaniye Kanuni medrese so - kak No. 28. Ediznekapı: — Acıçeşme — sokak No. 25 Setma Bozkurt. Ali Sağ - lam: Cuğaloğlu erkek orta okul No. 183, Halil: Mercan — Yaldızlı han No. 19. | tu. Adam ağaca çıktıkça o daha | rinde durdu. Cebinden bir köğid | meri aldı ve sevindi. Ellerini gök- yi İkide birde söyleniyordu: — Hani, Allah! Yüz defa dazla verecekti... Yazık değil mi bana? Açlıktan öleceğim.. Bana axı; öğ- reten adam ne ak şeymilç.. Üste de bizim kırzk paraya oldu. Hiç olmazsa ekmek alır karnımı doyururdum.. Böyle sefil olmaz - dim. Köylü gece oldu. Şehrin harici- ne çıktı. Yatacak yeri yoktu. Nihayet; aç bilâç dolaşırken Xkurdlar kuşlar yemesin diye bir ağacın üzerine çıktı. Kuşağile a-. ğaca kendini bağladı. Uyumıya başladı. 1 Aradan çok geçmedi. Bir de bak- ti ki ağaca bir adam çıkıyor. Kork- yukarı çıkmağa başi Bir aralık adam ağacın orta ye- çıkardı. Bu kâğıdda Hazreti Ali yazılı idi. Şu suretle söylenmeğe başladı: — Ya Ali!, Senin yüzünden is- lâmlar ikiye bölündü. Kimisi ya Ali der, kimisi bilmem ne der?. Ben, seni yusmuyayım da — kimi yutayım. Diyerek elindeki kâğıdı buruş- turdu ve yuttu. Derken cebinden bir kâğıd çıkardı. Bu kâğıdda da: Hazreti Muhammed yazılı idi. Bu söyledi: Muhammed... Yaptıklarını bilirsin... Bütün dün- yayı birbirine kattın islâmlık, hı- Fistiyanlık diye ortalığı velvele- ye verdin. Seni yutmıyayım da kimi yütayım? dedi. Ve elindeki kâğıdı buruşturdu ve yuttu. Köylü; bu adamın haline şaş mıştı ve ne yaptığının - farkında değildi. Bu isimlerin hiçbirini bil-| #miyoarduO, yalnız hayatıada bir | kere gittiği camide Allahın is - mini işitmiş ve Allah için de fı- | karaya verdiği kırk para yüzün- |, den aç kalıp ağaca çıkmağa mec- bur olmuştu. Adam, Hazreti Muhammedi yut- tuktan sonra cebinden bir kâğıd daha çıkardı. Bunda da Allah ya- zıyordu. Ona da şu süretle söy- lendi: | — Ey Allahım, bütün dünyayı birtirine kattın.. Hiç bir insana rahat buzur vermedin... Seni yut-, mıiyayım da kimi yutayım. Der demez; ağaçta bulunan köy- lünün gözü dört açıldı. Çünkü; Al- lahtan kırk para alacağı vardı. Bu- 'na mukabil yüz kuruş bekliyordu. a— Üi Ç - Ha OAY LA Z Allahı yutarsa kuruş gidecekti, 'Tam, adam, Allahı yutacağı za- man birdenbire bağırdı: — Aman yutma kırk para ala- cağım var... H Der demez, karanlıktan gelen bu korkunç ve bellisiz ses ada- min ödünü kopardı.. ve ağaçtar yere düşerek son nefesini verdi. Sabah olduğu zaman köylü a- ğaçtan indi Adamı ölmüş buldu. Üzerini yokladı. Belinde bir ke- mer buldu. İçi altın dolu idi. Ke- yüzüne kaldırarak şunları söyledi: — Verdin amma, biraz geç de- ğil mit İbrahim oğlu Bürhan: Beyazıd Parmakkapı Balmumcular sokak No. 40. Ahmed Çelenk: İstanbul ticaret mektebi orta kısım I-B 1360 Mari Bıçakçı: Şişli Abidel hürri- yet cad. No. 180. Küruüçeşme Tramvay cad. No, 155. İsmet Arca. Yusuf Demirtaş: Üsküdar Selimiye cami sokak No. M. Karagümrük Melekhoca cad. No. 45 Reşad Sevim. Kocamusta- ' fapaşa Müdafasi Milliye tad No. 19, Zeki Merdkan: İstabul ikinci ilk okul sınıf $ No, 208. Ahmed: Nüruosmaniye birinci ilk okul sınıf 5/8 No. 278. Bayan Muzaffer: Sarnat, - Hak- hbq/y_ıohi Na 10 İAT . D GÜLELİM!.. F abası bir gün oğluna şöyle a <öar 4_(J ı &| İ bix a batie bulunmuştu: AT — Oğlum eğer, — mektebdeki — derslerine çalışır ve iyi bir neti- €e alırsan sana yüz kuruş harçlık — vereceğim. — Çok teşekkür ederim bana, — Sınıfda kaç dersiniz var? — On dört.. — Eh! İşte hesab da tamam ge- lüyor.. Her derse ön kuruş vere« ceğim demek. j Mustafa; babasının bu sözleri 4 Dişçi müşterisine hitaben: — Cesaretinizi toplayınız... Bir saniyelik iş bü... Müşteri; dişçinin iri gövdesini, elindeki kelpeteni görünce: Üzerine sevinerek yerinde birkaç federsiniz doktor, ben diş çektirmeğe gelmedim. Yanınız « da bir boç kâtibilk varsa beni al- manızı ricaya gelmiştim. Dişçi suratını astı. -Mukabele etti: — Böyle bir adama lüzumum kere sıçradı. b Birkaç gün sonra — mektebden — imtihan karneleri dağıldı. Musta- fanın notları hep kıriktı. ve hemen on dersin dokuzundan da sıfir al- mıştı. Yalnız bir dersten tam nu- — mara idi. O da düdüklü jimnastik dersi idi. Mustafa karzcyi alır almaz dü- şündü. Babası ona fam numara alırsa her des için on kuruştan yüz kuruş verecekti. Mesele tamamdı. Mademki, ön — dersin dokuzundan dönmüş birk ginden tam numara almıştı. Öyle ya babasının ona ön kürüş verme- si lâzımdı. Derhal, elinde imtihan karnes! babasının yanına koştu. Karşısı- — na gelerek: — Baba sen bana ne demiştin?, Hani şu ders meselesi.. Aklına ' dimi? | — Ha geldi. Her dersten tam mumara alırsan onar kuruştan yüz kuruş vereceğim demiştim. — Eh öyle ise; ver bakalım şim di bana ön kuruş.. ş — Neden? - — On dersin dokuzundan döne — düm. Bir dersten tam numara âl- dim. Diyince adamcağızın aklı başın- dan gitti ve bağırarak sordu: —— — Hangi dersten tam numara aldın? — Düdüklü Jimnastik dersinden, — Her sene kırlangıclar nasıl oluyor da tam zamanında vakıt- lerini bilerek gelmiş bulunuyor- lar . 'Talebe biraz düşündükten son- ra: — Şey... Telgrafla haber verı - vorlar da ondan... Hediyelerimiz her ayın on beşinci günü tezi olunur. Rüçük Okuyucumuz Sev'an MART MÜSABAKAMIZ Tn 1 — Yukarıda gördüğünüz re - | rına bağlıyarak — göndermiyenler simdeki hayvanların evsafını ta- | » üsabakaya dahil olmuş addolun- Ş Baktik Huyacaklardır. : 2 — Bu hayvanlar en çok nere- | 4 — Kısa ve bilgili tarif kâfi - — dir, 5 — Zarflarınızı Könderebilirsiniz. 6 — Hal varakalarını İstanbulda bulünan okuüyucularımız — bizzsl matbasmıza birakabilirler. HEDİYELERİ! açık olarak midir? İnsanlara faydaları nedir? 1 — Mart müsabakamızı en iyi sürette yazan oku: n elli üç kişiye muhtelif hediyeler vereceğiz. Birinciye: Bir konsol saati.. iyer Bir kazak.. Üçüncüye: Bir çorab. Dördüncüden ellinciye — kad muhtelif ve kıymetli hıdıp)î 3 — Bilmece resmini göndete « ceğiniz kâğıda raptetmenizi unut-| mayınız,