S0N, :ıLGıA: 12 MART 1989 ŞAKA |iİngiliz İstihbarat Şebekesi Nasıl Çalışır? İstanbulun Yerli San'atları Cünbüş, Artık Yalnız .— HASTALIK.. evimli san'atkâr Naşid, yal-| | Bizim Çalgımız Değildir Türk Halkının Benimsediği ve Aradığı Bu Sazı Akşamları Radyoda Dinlemek Mümkün Değil midir ? aktile An « vkındı (Hü- kimiyeti mil Hiye) gazetesinde çalıştığım. sıralar- da bir gün biraz Şişmanca ve pos biyiklı bir ada - man LeLi aradığını töylediler. Hâkimiyeti Mil- liyede bir geecleci İle koauşmuk ar- zusunu — gösteren bu zata, nasılsa beni haber ver - mişler, Mülli bir saz ye- yerine kaim olsun dive, — İstanbulda cünbüsü kendi ta- birince sicad> et- miş bülunan san- ynelâbi - din, Ankaraya ge- lir gelmez İk iş 'a doğruca Na uğramış. O aksi tesadüf; benim dışarda bir Je matbaa - kmak üzere idim. atkârı yazı arkadaşım Sü- 3 ile tanıştırdım. rey Hâkimiyeti — Milliyenin ertesi Bünkü sayısında san'atkârın ve e- serinin muhtelif resimleri ve bir hayli de yazısı çıkmıştı. Ertesi gü- nü Zeynelâbidin, uğunda © günkü nüshalardan hüyücek bir tomarla dışarı çıkarken san'a.zâ- rın o günkü heyecanının ölçüsüz- lüğü görünüyordu. * İki gün evvel bir dostumla Be- yazıddan geçiyorduk. Bir aralık küçük bir dükkânın vitrininde sı- niş gibi duran cünbüşlerin eski bir ahbab gibi gülüm- ini sezer gibi oldum. Ger- çek bu zarif ve içli musiki âleti- nin çoktanberi aşinası idim. Ve ben itiraf ederim ki, cünbüşü sev- diğim kadar, onu dinlerken duy- duğum zevk de çok derin ve heye- canlı olur. Arkadaşımın kolüna gi- rerek onunla bu san'at eserlerinin teşhir edildikleri vitrinin önüne yaklaştık.. İçerde biri genç diğeri yaşlı iki adamın karşılıklı otur - muş çalıştıkları görülüyordu. Şüp-, bhesiz cünbüş san'atkârını tanımak-| ta gecikmedim. Biraz yaşlı gö - rünen bu zat, cünbüş «mucidi. Zeynelâbidinin ta — kendisi Idi. Bundan sonra nasıl oldu bilmem, Her ikimiz de dükkândan — içeri daldık.. Selâmlaştık.. «Üstad» bize yer gösterdi.. Kendisile kolayca tanıştık ve konuştuk.. Meğer, a - damcağız bir hemderd arıyormuş. Gelişimizden çok memnün kaldı. | Nasıl üstad kazanıyor musun? | nice germü serdin! Börmüş» tecrübeli ve mutekid in- sanların, olgun ve istiğna dolu bakışlarile gözlerini doldurarak Yüzüme baktı. Cevab verdi: — Kazanmak değil, fakat geçini- Yoruz.. Allaha çok şükür.. Ve sonra yanıbaşındaki tezgâh- ta oturan ve elinde yeni bir cün- büşün iskeletini — rendelemekle meşgul bulunan genç - san'atkârı göstererek: — Büyük oğlum.. O şimdi bana halef oldu. Bunun küçüğü, belki görmüşsünüzdür: Cünbüş çalan Salâhaddin diyorlar.. Su oturan - lar da onların küçükteri. Ve iki saniye bir tevakkuftan Sonra tekrar gurürla kelkan ba - Şinı bana çevirerek ilâve otti: — Bunlardan daha iyi kazanç M olur? ralan ba De! San'atkârın virinindeki cündüşler Bu muhakkak ki cünbüşün «mu- cidi» Zeynelâbidinin bugün milli hududları aşan bir san'al şöhreti vardır. Şöhretinin genişliği nisbe- tinde mütevazı bulunan bu san'at adamının senelerdenberi çalıştığı yer, Beyazıd meydanile Vezneci. ler arasında küçük bir dükkândır. Raflarında ve camekânla telleri, saz güdeleri, bunl; sus sap, anahtar, kaburga, yay, no- | ta gibi çeşldli musiki levazımı o kadar dolu ki, onların üzerinde şöyle gelişi güzel seyreden bakış-| larımız, bu bolluğun ortasında kı—l rar kılacak bir perde bulamıyarak| geri dönüyor ve ihtiyarsız bir te- mayülle san'atkârın gözlerile kar- | fılaşıyor. 1900 yılına nazaran onu biraz | daha zayıflamış ve — ihtiyarlamış | görüyorum. Ve kendi kendime bir| an için şöyle düşünüyorum: — Bizde yeni bazı san'atların, | hatta hiç ümld edilmiyen işlerin, bu son yıllarda saliklerini zengin edip ev, apartıman sahibi yap - tıkları görüldü, işitildi, Fakat belli ki cümbüş «mübdii» bu bahtiyar zümreye dahil olaramış. Bununla beraber o bir seri, tam | yarım düzüne icadda bulunmuş; cünbüşün udu, bancosu, kitaresi, sazı, tamburu, mandolini var, H!'ll-[ sinin de metodları ayrı ayrı.. Hep- sinde de musikinin muhtelif tek- ! nik hususiyetleri var.. San'atkâr, işinin tam ehli olar:ık_ıı hususi ve çeşidli — teşebbüslerle | Tahran, Misır, ye, Irak gibi müslüman memleketl. da ecentalar temin etmiş. cünbüş onün şöhretini bu uzak diyarlara kadar yayarak buralarda eserine geniş bir rağbet kazandırmıştır. Zeynelâbidin bütün bu Mmuvaf- fakiyetlerini izah ederken diyor — Vatanın her köşesinde ve hu- dudlarımızın dış taraflarında Gün- büşün kazandığı kıymetli alâka, | benim eserimin her nedense efazla| ihtizaz yapıyor» — diyerek bizim | radyoya kabul edilmemiş olmasın-| daki teessürlerimi izaleye yetecek en zevkli bir sebeb teşkil etmek- tedir. (Devamı 6 ıncı sahifede) ——— e MAZERET: ENDİŞEYE MAHAL YOK: niz sahnede değil, hususl hayatında da çok alaycı, çok şa- kacıdır. Kendisini uzun müddet gör - miyen bir dostu köprü üzerinde yanına yaklaşır: | — Nerelerdesin, azizim? — Hiç görünmüyorsun?. Rahalsız mıy- dın?, — Sorma be birader, başıma ge leni... — Ne oldu? Felâket mi geçirdin? — Tamam sekiz gün yatakta kaldım. — Hasta mıydın? — Yok canım.. — O halde?, — İstirahat için başka çare bu- lamadım di — Ne o, azizim,.. Operaya hiç mi gitmiyorsunuz?, — Hayırt. — Sebebi?. — Birşey değil... Ne zaman git- sem horlüyorum. Yanımdakile - rin uyumasına mâni oluyorum. | Mösyö ve Madam Levi, yeğen- deri zak, Moiz ve Matmazel Sa - moel bir haftadanberi Büyüka- dada, amcaları jakobun köşkün- de misafir bulunuyorlar. Bir gece sinema seyretmek i- çin kabilece isbele gazinosuna g- diyorlar. Filmin tam yarısında | Matmazel Samoel, amcasının ko- | lunu dürtüyor ve; — Aman amca, diyor, bütün el- maslarımı ftonsolun gözünde u- nuttum. Kilitli de değil, — Merak etme, birşey olmaz. Çünkü evde kimse yok. Hepimiz buradayız... SARHOŞLUK BU!. Saat gecenin on ikisi. Bir sarhoş, Taksim meydanın - da âbidenin önünde yere çömelmiş lürşeyler arıyor. Tesadüfen ge- çen bir polis memuru sorar; — — Ne arıyorsün?. Para cüzdanımı!. Kayıp mı ettin?. Evet, Taksim bahçesinde. Bahçede kaybettiğin cüz - danı burada mi arıyorsun?. — Burası aydınlık da ondan... Casus Asıldı! Fransız Zabiti Son Dakikaya Kadar İtidalini Kaybetmedi Son Dakikada Bile Sevgilisine Mektub Yazmayı Unutmadı Maslüb Olur'un sevgilisi 'da, Fransız bahriye - T sinin esrarını “Almanlara satmakla itham edilen ge- mi sancaktarı Mark Ober 9 mart sabahı saat 6 da bir manga aske- rin kurşunları ile can verdi. İdam cezası şöyle tatbik edildi: 'Tulon'dan askeri meydana giden bütün yollar sabahın üçünden iti- baren seyrüsefere kapatıldı. İdam | sevkülceyş yolunun kena- rında, bir toprak yığının arkasına | dikilmişti. Vesso gemisi kaptanı- nin kumandası altında bulunan piyade ve bahriye efradından mü- rekkeb iki bin kişilik bir kıt'a gün ağarırken, idam yerinde kal'a ni- zamı aldı. Bundan sonra idam man-, gası ilerliyerek mevzi aldı. Saat 550 de, Mahkümla hapis- hane papasını ve dört muhafızını getiren kamyon geldi. Ober, pek | sakin görünüyordu. O, saat 515 de; höceresinde uyandırıldığı zaman; | kendisine cesaret tavsiye eden ko-) misere: «Benim teselliye ihtiya- cım yok, İmanım bana kâfidir.» diye cevab vermiştir. Papazın dua- sını dinledikten sonra biri anasına,| diğeri metresine olmak üzere iki mektub yazmıştır. Bunlar bitince , derin nefeslerle sigara içmiş. du- daklarında bir tebessüm gölgesi olduğu halde, gözlerini bir nokta-, | türlü türlü kahramanlardan güze | kalmıştır. Bunu anlamak için şu | gizlidir. İngilizlerce şöyle bir ka- Birbirlerini Hiç Tanımazlar, Amirlerini Bilmezler, Hattâ Ekseriya Muhte if İşler İçin Muvakkat Adamlar Bulunur Teşkilâtın Çalışma Şeklini İngiltere'de Bile Yalnız İki Kişi Biliyormuş ngilizlerin istihbarat teşki- İlâlınuı genişliğinden dün- yanın her tarafındanda o « lup biten şeyleri vaktinde öğ - rendiğinden sık sık bahsedildiği gibi bu teşkilâta feşkalâde mu: vaffakiyetler de isnad edilmek & det olmuştur. Ne kadar esraren- giz maceralar varsa hep İngiliz istihbarat şebekesine — yapltırılır; b lerce bahsedilir. Yeni gelen İn < giliz gazetelerinde istihbarat şe- bekesinin masraflarına dair ma- lümat verilerek yeni sene bütçes sinde bu teşkilât için ne krdar para ayrıldığı söyleniyor. Bu ma- lâmata göre istihbarat şehekesi Umumi harbden evvel hazcadığı paranın şimdi altı mislin. sarle diyormuş. İngiliz istihbaratı bilhassa şu son dört beş sene zarfında çok para sarfetmek — mecburiyetindi söylenen rakamlara bakmak kâ- fidir. 1934 deki masraf 180.60 İn- giliz lirası iken 1936 da- 250500 olmuş, 937 de 350,000 İngiliz lira- sı derecesine çıkmışlır. 938 sene- sinde ise buna 100,000 İngiliz lira- sı daha ilâye edilmştir. Bu paralar nasıl sarfedilir, ne- ler yapılır? Bu malümatı veren Londralı yazetenin yazdığına göre bu su- yalnız iki kişi ki verebilirmiş. Her senenin bütçesinde istihbarat teşe kilâtı için ayrılan tahsisat parlâ- mentoda kabul edilir, buna dair hiçbir meb'us kalkıp da — birşey sormaz İstihbarat şebekesinin faaliye- tini söylemeğe hacet yoktur ki & ide vardır ki ona hükümet de par» lâmentoda- yıllardanberi &lişmiş- tır. İstihbarat makinesi masıl çalı - şıyor, aldığı parayı nerelere sar- fediyor?. diye sorulmaz. Eğer par- lârnentoda bir meb'us böyle «&ir sual soraçak olursa hükümet o- na cevab vermez. İstihbarat şe- bekesinin muvalfakiyetini — gizli gizli çalışmasında bul Eğer ona dair malümat verilir. izlilik kalmaz, İstih- n sarfettiğ, pa - raların bereye gittiğini liz hükümetinin başında bulunan - lardan yalnız Sir Rober Vaz:sitart ile Sir Aleksandr Kadogan ismin- deki müsteşarlardan başka kim- se bilmez. Hükümetin en ileri gelen er - kânı da dahil olduğu halde istih- lur. Şöyle bir hâdise de olmuş: Bir gün gizli istihbarat şebeki barat teşkilâtına dair malümat e- anevt — bir dinmek için merak ve alâka gös- M sarsıntı, sid- termezlermiş. Çünkü herkez bir #detli bir he- şey öğrenmeğe kalksa o 2aman | Yecan, büyük bir korku.. İşte, uyku has- talıklarını doğu - ran başhca sebeb- ler, Asab bozuk - İluğunun da cok tesiri vardır. Uy- ku hastalarına, er keklerden ziyade kadınlarda tesa - *t ve mahremiyet Kalkar, faaliyeti bozulmuş o - Bekârlığın Aleyhinde ondranın tanınmış pirket- lerinden birinin direktörü olan M, Bövden verdiği bir C düf olunur. konferansta senclerce iş haya - tındaki tecrübelerinden bahisle | Geçenlerde ölen evlilerle bekârlar atasında şöyle | (Mak Keri) nin hastalığı tek bir vak'a değildir. Tıb tarihinde, — asabi marazlar bahsinde buna — benzer bir çok vak'alar yazı- kdır. Ve bundan daha garib. daha İmeraklı — olanları da vardır. Misal: margarit Böneval. bir mukayese yürütmektedir: — Bekâr işçiler yirmi ile otuz yaş arasında iken kararsız bir hal- de bulunurlar. Bunların muay - yen bir gayeleri yoktur. Yalnız para kazanarak dikkitlerini iyi | geçinmeyi düşünürler. Halbuki evli olan böyle değildir. Evli iş- çinin daha bakacağı birkaç kişi vardır. Onun için evli işçi bekâr- dan iyidir. Evli işçinin gayesi var- d ya dikerek düşünmüştür, (Devanı 6 ıncı sahifede) dır. Evli olmak itibarile daha zi- yade intizama alışmış demektir. Margarit; yirmi dir yaşınaa 1 ken büyük bir korku neticesinde I ( Teşkilâtın mühim işlerde kullandığı güzel bir kadın vazfesi ernasında konakladığı şiren bir kasabada banyo yaptıktan sonra.. sinin başında en mühim rolü oy- (Devamı 7 inci sayfada) Uyku FHastalığı ğYemeden, İçmeden 30 Yıl Uyuyan Kadın! Yazan: F. uyku hastalığı) na tutuldu ve KDovamı 6 ıncı sahifede)