Ingiliz Gençlerinin Yemeklerinizin lezzet ve nela. j — setini — ancak Hususi Hayatı GA (5 inci sayfadan devam) veren bir kıza hemen 1,000 dolar- | ARKA KT lik bir kâğıdı çıkarıp ve: sonlara bol çin sanki fırsat arıyordu!. Fakat zengin ve genç İngiliz | 1 şayanı dikkattir. Onu okuyun- ça şu neticeye varılıyor: Yazan t Rahmi YAĞIZ Umumi Harbden sonra İngil - terede bir aksülâmel — olmuştur. Tefrika Numarası : 51 likanlıları yapardı?. Bunlı $ K“ t b kler Harbde dört buçuk sene birçok | yaae'alrak eçimmek için geği | İ “debilir ış y usuna atan Os e e i_k)!erı:(m mâahrum Vyışıımı!a kat- de, yalnız şeref için orduya gi - giniz. K . ö 5 . Bi A KaaRA & İ rerler, birkaç sene askerlik et - | | 15 gramlık D ın orluyor skalaşmıştır. Amerikadan ge | (irien sonra Servetini muhafaza | B Salep * ve 4 ibi Hepsi Derin Der YOY) iez müyanerler Avrapada bal'll | KAT n nn || Seter j paralar harcederek gözleri kamaş-| tir, oturduğu yerde ira- | YELIR. Ve 4 ağı gili Avrupanın zenginleri ketleri her de onlardan geri kalmamağa ça- a zengin genç böyle yap- e .. D. . Ki Hiç Biri Bir Türlü Uyanamıyor, Kalkamıyordu | vwvozura, aamaktadır. Şindiki İngilit gn ş 920 senesile 930 senesi arasında | Gi daha ziyade tehlikeli bir hayat — Dün gece bölükte niçin nö- | rasını doldurdu. Sonra yudum yo-| — — Şarab olduğunu hıımıyurduH geçen seneler İşle böyle her zen- | sürmeyi tercih ediyor. Tehlikeli 5 betçi yoktu? dum çektiler. Ne tatlı bir şıra idi | Bir defadır oldu beyim, Şimdi bö-| ginin kendi servetini teşhir et- hayat da şudur: Tayyarecilik öğ- Varüğliz kakışti- | bü beyim.. lükçe boy abdesti alır tecdidi vuzü! mesl ve zenginterin birbirlerde | çeniyor, bavada uçuyor, rekor kır- , Ömer çavus it'raz etti: Sami hikâyeyi uzun buluyor. ne-| ederiz. yörça çıkması ile geçmişti! mağa çalışıyor. Hulâsa tam mana- — Bölükte nasıl nöketçi bu « | ticeyi çabuk öğrenmek İstiyordu. | — Şeklindeki af dileyişini de mü-| nebilir. sile bir tayyareci olmak istiyor. | D kuruştur . lunmaz beyim. Var< Biraz sert bir sesle Ömer çavuşa — samaha ile karşıladı. Sözü aldı: Bu hal ön sene kadar devam et- * Bu suretle zengin İngiliİz genci i- — Ben geldiğim vakit kapı d | çıkıştı: f — Anlaşıldı.. İçtiğiniz bal gihi | Miştir. Fakat vı aki 929 da Av- | c ida memleketinin müdafaası | S Şındaki silâhlı nöbetçiyi uykuda | ——— Kısa anlat! Sonra?!., şıra, mis gibi şarabmış! Bir daha | Tupada ve Amerikada — iküsadi | unda hayatını feda etmeyi gö- l S tı K buldum. — Anlatıyorum - beyim.. Birer | böyle ne olduğunu — bilmediğiniz | buhran başgösterdi. -O zaman | ze alan bir tayyareci olmaktadır. | uze anallara arşı Bu da eski zamanların İn; resi ile şimdiki arasındaki mü - him farklardan biri imiş. zenginler de düşünceye varmış! 920-930 arasında öyle mily görülüyordu ki şapkasmı getirip | —— Ömer Çavuş gülümsedi: — Eh. İnsanlık hali bu beyim.. Serde ihtiyarlık da var, Şöyle bi- Faz içi geçmiştir.. — İçerde hiç nöbetçi yoktu. parça o şıradan tattık. Arkadaş - | şeyleri yemekten içmekten vaz lardan Oflu oğlu Samed çavuş bir-| geçin.. Sizin bu halinizi düşman denbire haykırdı: | duysa sahile sandıklarla zehirli — Çocuklar.. Bunu — içmeyin.. | yiyecekler de koyabilir. Dikkatli' davranın Gözünüzü açın.. Vazife | — Sultanahmed üçüncü sulh hu- Gençlerde Heves Yok mu? Nanl beyim? Şarab bu. Katresi haramdır. | e biğiş s0ilk Matralarını doldurduktan. sonra| ve tali HEAER BK | kak bükt — Koğuş nöbetçisi çıkı ğ d:—' :;mm l0 ık an .u:: ve Laln;lîr 'nkd.kkı(cıdıın. Mu- k hâkimliğinden, | fınız! yudum yudum içm anamadık-| tad teftişler yaklaştı. Üstelik lızş-i Hazinel mı namına İstanbul' ($ inci sayfadan devam) jisini değil izzeti nefsini de har « ları bu şırayı avüç avuç çekiştiren, kumandan vekili Enver Paşa haz-| maliye muhakemat müdürlüğü ta: camak zorluklarile karşılaşacak - — Vardı efendim.. Salih onbaşı Hİle Mustafa, Nasuh oğlu İbrahim koğuş nöbetinde 'idiler. — Geceyarısı geldim.. Koğuşa dolaştım.. Hepinizi ayrı ayrı u - Yandırmağa çalıştım. Birinizi uy- kudan kaldırığnadım, Kış uyku - Suna yatmış köstebekler gibi he- Piniz derin derin — horluyor. bir türlü uyanmıyor, kalkmağa dav- Tanamıyordunuz! Çavuşlar başlarını eğdiler, teğ- men devam etti: — Bunun şebebini söyle Ömer Çavuş! Başçavuş bir sıraya duran ar- Bgözgöze geldi.. «Nasıl, Mi> fer gibi bir ba - n fikrinl sordu, sonra, #öyliyeyim kışla onları: — Bir kaza oldu beyim., — Ne kazası? — Anlatayım efendim: Ömer çavuş hâdiseyi anlattı: — Şu deniz kenarında her gün Batan gemilerin sahile vuran eş- Yalarını toplamağa giden arkadaş- miz adam boyunda büyük bir fiçinin yarıya kadar kuma gömülü, dışraugunu görmüşler.. Merak et- Mişler,. Fıçıya bir delik açmışlar bakmışlar ki kırmızı bir su akıyor. Acaba sirke mi, şarap mı, şer- * mi nedir diye bundan birer Yudüm içmişler.. Hoşlarına git - Miş.. Koşa koşa bölüğe geldiler, haber verdiler. ilde büyük bir fıçı bul - duk.. İçi şira dolu.. Aman neka - daz gözel bir şıra Arkadaşlar hep birden bağrış- tılar; | — Fıçıyı buraya getirelim, — Gelmez. 6 manda zor sürük- lert — Öyle ise biz oraya gideriz. Bütün bölük matralarını kaptı, Sahil yolunu tuttu.. Adam boyu fiçının başına üşüştüler. Herkes fiçıyı bir tarafından deldi, Mat - neferler durakladılar.. Karşgılık verdiler: — Yanlış olmasın Samed çavuş! — Hüda bilir şarab bu!.. Mos - koftan gelmiş olacak! Neferler arasında bir: — Şarabdır. — Değildir. — Hak bilir şarabdır! — Bilmem amma hiç benzemi-, yor! Sesleri ortalığı kapladı. Herkes dolü matrasını aldı, fıçıyi olduğu Koğuşa döndük. Orada yine bu şıra, şarab bahsi tazesendı Arkadaşıar fazla çekiş- mediler, Cideli — Şerif Çavuş işi kestirdi attı: — Tadı güzel, içimi iyi bu şer- betin hiç birlmiz ne olduğunu kestiremiyoruz. Şarab olması ih - timali karşısında imanımızı sa- katlamamak için İçerisine bir par-i ça tuz atarız. Şer'an şaraba tuz ka- tılınca şirke olur ya.. Böylece ha- ramlığı da kalkar. Afiyetle içeriz. Şerif çavuşun teklifi alkışlarla yerde hirsletr karşılandı beyim. Herkes matra- | sına bir fiske tuz attı. Ondan son- ra içti. Oflu Samed çavuş - önce biraz müukavemet etti. Sonra baktı ki herkes bu şırayı lezzetle — içiyor, ©o da matrasına biraz tuz attı, içti.. Karavanayı' büyük bir iştaha ile yedik, Yemekten sonra da koğuşu bir neş'e havası sardı.. Tatlı soh. betler. dostça muhabbetler ara - sında saz fasılları yapıldı, “uyku zamanı gelince yerlerimize yat- tık. Uyumuşuz.. İşte hepsi bu be- yim! 'Teğmen Sami hikâyenin son fas-| lını tebessümle dinledi. Gece, işi yüzbaşıya anlattığı zaman bölük kumandanının: — Bunlar ıutlaka bir halt et- mişler, içki filân içmişlerdir. Diyişini — hatırladı.. - Sözlerine nihayet verirken: No.7T9 Artık ben şehirde yaşıyamam. Burası bütün gürültüsüne rağ - Men bir inziva... Ömrümün s0- huna kadar burada kalınak kara- Tındayım. Janetin gelişini iki kişi iyi kar- #ılamadı. Meral ve Belma.. İkisinden de bahsetmek istemi- Yorum, İkisine de soğuk davranıyorum. tal, Şekib Sinanın yanında bi- le şüpheyi celbedecek bir yakın- gösteriyor. Belma ise. Aramızdaki münasebeti tazele- Mek yolunda yaptığı bir iki teşeb- den sonra, bana tamamen İâ- Yazan: Nusret Safa COŞKUN Janet gelince büsbütün çekil - dim. Zaten aramıyorum da. Yal- nız bir gece Şekib Sinan yemeğe davet etti. Sofrada bir tarafımda Belma diğer tarafımda Meral var- dı. Gelin görümce birbirlerine ol- dukça resmiler. Yalnız Şekib Si- nanın yanında zevahiri pek güzel kurtarıyorlar. * “Bugün mühendis Kenanın pek telâşlı ve beklemediğim ziyaretile' karşılaştım. Bu ziyaret, seri halin- de devam eden felâket darbele - rine bir yenisini ilâve etti. Mü - hendis Kenanın bana vaktile bah- settiği İstanbuldaki sevgilisi me- vetleri de yakınlarda taburumuzu' teftiş edecekmiş! Hazırlıklı bulu- | nun... Haydi marş! | Çavuşlar teğmeni askerce selâim- ladılar, zeminliğe döndüler... | (Devamı var) TOPLANTILAR Beyoğlu Halkevinden: 1 — 9/3/939 perşembe günü sa-) | 2t 18.30 da Evimizin Tepebaşındaki merkez binasında muharrir Bay | Ahmed Hamdi tarafından «servet ve para telâkkisi» mevzuunda mü- him bir kanferan& verilecektir. 2 — Herkes gelebilir, » Sinir Hekimleri Toplantısı Sinir Hekimleri aylık toplantısı -| ni Şubatın 10 uncu Cuma — günün ,saat 1 de İstanbul Etibba odasında| aktedeceklerdir. Mevzu: Erken bu- 'namada İnsulin ve Cardlazol teda-| |vileridir. Toplantı bütün hekimlere, laçıktır. | | * Darüşşafakanın Yıldönümü Darüşşafaka Mezunları Cemiye -| tinden: Darüşşafakanın 66 ıncı yıldönü -| mü 12-3-039 Pazar günü kutlana -| /caktır. Mezun arkadaşlarımızın o, gün saat 10 da Darüşşafakada bu - (lunmalari rlea olunur. KIZILAY BEYOĞLU KAZA ŞU- BESİ MENFAATİNE BÜYÜK GALA 9/3/1989 perşembe günü akşamı| halk operet tiyatrosunda Yunan artisti Mano Filipidisin iştirakile 3 yildiz Büyük operet Macar balesi gerse Belraı değil miymış!.. Benden başkaları için çok re- lay, fakat L «nim için çok 1wüşanül bir arkadaş'ık bekliyor: Şekib Sinandan kardeşin, Ke - nan hesabına istiyeceğim, Hastaneden — geldiğimdenberi Kenunlâ uzun bir konuşma yap- mamışlım, Beni yoklama(fı gel - miş, bir defa da dairedeki odama uğramıştı Daha İstanbula gitmdeen evvel! kendisine yüz — vermediğimden benden biraz çekiniyordu. Son z8- manlarda yine yakınlaşmak için etrafımda dolaştığını hissediyor- dum. Buna evvelâları hiç bir ma-) na veremedim, Sonra aklıma Ja- net geldi. Mühendis Kenan bu se- fer de Janete mi kur yapmak, ar-) kadaşlık vesilesile — evime girip çıkmak istiyordu? Bu herifden büsbütün iğren - dim. Fakat aldanmışım!. | da Raşid a; rafından Sultanahmedde Akbıyık lesinde Arabacılar sokağın- mal m 11 numaralı ha - an defi larlık dıire[ kahvecisi Osman ile Sultanahmedde Keresteci soka - gında 12/20 numaralı dükkânda kömürcü Mustafa aleyhine açılan 80 liranın tahsili davasının ilânen' yapılan tebligat üzerine cari du- ruşmasında: Müddei vekili tara - fından ibraz olunan mukavelede- ki imzanın berayı istiktab mah - kemeye gelmeniz, gelmiyecek o- lursanız İstiktabdan çekinmiş ad- dile ibraz olunan mukavelenin si- ze aidiyetine karar verileceği hu- susunun ihtarı suretile mul giyab kararının ilânen karar verilerek muhakeme 15/3/ 939 saat 10 a talik edilmiş oldu « ğundan tarihi ilândan itibaren beşi gün zarfında itiraz etmediğiniz | takı muhakemeye — kabul e- dilmiyerek gıyabınızda karar ve- rileceği tebliğ makamına kaim ol- mak üzere ilân olunur. — 939/9 nesinde sinin eski TİYATROLAR Tepebaşında Şehir Tiyatrosu DRAM KISMI Ruakşam 2030 Ja (ANNA KARENİN) 7 tablo İSTİKLAL CADDESİNDE KOMEDİ KISMI (BİR MUHASİP ARANIYOR) 4 P. * F Halk epereti | Bugün 16 da, akşam, 9 da (ŞİRİN TEYZE)| Macar baleti Perşembe akşamı 9 da Pilibids ve eşi iştirakile (Üç yıldız). Akşam yemeğinden sonra Janet bana o gün gelen İstanbul gaze- telerini okuyordu. Ben kanepeye arka üstü uzanmış, gözlerimi ta- vana dikmiş dinler gözüküyor - düm. Kapı çalındı. Hizmetçi ka- din Kenanın geldiği haberini ver-i di. İçerledim. Janete çekilmesini söyledim. Mühendis Kenan he - yecanlı gözüküyordu Üstüste sigara içiyor, yerinde ©-| turamıyor, mütemadiyen sandal -| ya değiştiriyor, ayakta dolaşıyor- du: — Pek gayri tabiisin! Dedim. Sigarasını tablaya bastırdı: — Beni sen de pek gayri tabil karşılayıp cesaretimi kırdığın hal-) de, sana niçin geldiğimi, senden ne istiyeceğimi söyliyeceğim. Karşıma oturdu: — Sana İstanbulda bir sevgilimi olduğunu — söylemiştim; Tam işi pişireceğim sırada, kalktık bura- Büyük Cinayetler (5 inci sayfadan devam) sını zehirlemek cürmile itham ve idama mahküm etti. 13 TEMMUZ 1887.— Kibat bir fahişeyi, hizmetçisini ve iküçük bir kızı öldüren Prazini Sen mah- | kemesi tarafından idama mahküm, oldu. M SONTEŞRİN 1888.— Esra- rengiz Prado bir kadırı öldürdü- ğü için asıldı. 19 SONTEŞRİN 1909.— Kocası ressam Stanheylin katline sebeb olmakla itham edilen Madam Stanheyl beraat etti. 5 MAYIS 1910.— «Ben bir v- mumhaneci değilim!...» diye ba- daran Liaböf, bir polis memurunu öldürdüğü için asıldı. 11 ŞUBAT 1913.— Bono çetesi efradından beşi Giyotinle idam olundu. 30 SÖNTEŞRİN 1821.— Land- ronun, mişanlandığı kadınlardan onunu, Gambede'deki köşkünde öldürüp fırında yaktığı için ka - fasi kesildi. 3 AĞUSTOS 1894— Santo Ka- zerio, Liyon istasyonunda Cum- hur Reisi Karno'yu hançerle öl- dürdü. Ve mahkemede «Hançeri tercih ettim. Çünkü kurşun kördür.» dedi. 7 HAZİRAN 1829.— İki kişi öldürmekle itham olunan Şarl Brofon müebbed küreğe mahküm oldu. 12 ŞUBAT 1936.— Yugoslavya | Kralı Aleksandr ile Fransa Hari- | ciye Nazırı Barto'yu öldüren Ke- lemen vak'a mahallinde linç edil. di. 12 İLKTEŞRİN 1934.— Viyolet Noziye, babasını zehirlediği için idama mahküm oldu. Fakat Cum- bür Reisi, cezasını küreğe çevirdi. ya geldik. Onunla ilk zamanlarda-| ki münasebetimin bütün hududu vakit geçirmekten, lâslettayin bir| muaşakadan ibaretti. Fakat İs - tanbuldaki sabık sevgilimi burada| bir akşam karşımda görünce a - falladım. Ayni afallama bana da gel - mişti. Doğruldum: — Burada mı?.. — Evet!. Meraktan boğulacaktım. İstan- buldaki ve sonra burada karşı sında gördüğü sevgilisi kimdi? — Belma! dedi. Patronun kar- deşi. Olduğum yere yığılıvermişim. Bunu hiç beklemiyordum. Artık © kadınla aramda hiçbir şey kal- madığı halde, yine bu vaziyet nİ can evimden vurmuştu, — Belma mı?... Diye kekeledim. — Ne o pek telâşlandın!.. (Devamı var) | darı. Bakın ne büyük dehalar, ne — Bizde Avrupa âyarında ar - tisti rTomancı ilâh. yetişmiyor. İş-| te garb edebiyatı, gerb san'atkâr- şaheserler var... Ve saire.. ve sa- ire. İyi, güzel amma bizde bir insan kendini iyi yetiştirebil- mek ve yalnız mesleğinin adamı olabilmek için bütün ömür ve bü- tün enerjisini, güzel — san'atların herhangi bir branşına hasredecek olursa, bu sahada muvatfak ola - bilmek maksadile harcamaya mec- bur olduğu enerjiyi daha ilk adım-, larda, açlıkla mücadele — ederek harcamış ve tüketmiş olacaktır! İşte bu acıklı akıbeti - evvelce gören ve hisseden bazı gençler, kendilerini bu gibi san'atlardan çekip herhangi kazanç temin -ı.-l bilecek bir mesleki benimsemek! lüzumunu kabul ve öyle hareket ediyorlar. Başka türlü yapılabi - lir mi?. Biri bunun aksini yapsa da) dilediği kadar gayesine erişemi - yecek, her şeye, her şeye rağmen mücadele edecek ve yalnız ener- HİKÂYE: Bugünkü Leylâ (4 üncü sayfadan devam) Tahire daha çok sokuldu.. Genç adamın bu sözleri onu biraz şı - martmıştı: — Apartımanımız nerede ola - cak Ahmed?, — Nerede istersen?. — Taksimde tutalım canım., O- lur mu?.. — Olur Leylâcığım.. — Taksimde tramvayla geçer- ken görüyorum.. Ne güzel apar - tımanlar var orada.. Ahmed. bir lâhza susmuştu.. Ö- nüne baktı. İçini çekti. Act acı dü-. şünüyordu. Leylâya baktı.. Kar - şısındaki genç kız değişmişti.. İlk seviştikleri gün: — Ahmedciğim, yalnız seni is- tiyorum.. Dünyada, başka bir şey istemem. diyordu.. Halbuki şimdi?.. Delikanlı, gençi kızdaki bu değişiklikten dolay”ı derin bir hüzün duydu.. Leylâ, Ah-| med Tahirin bir düşünceye dal - dığını farkedince: — No düşünüyorsun — Ahmed, dedi, mes'ud yuvamızı mı?. Bazı geceler poker partileri de yapa - rız, değil mi Ahmed?. Ahmed, yine susuyardu. İçin - den geçenleri Leylâya söylemenin hiçbir faydası olmuyacağını bili- yordu.. Genç kız, böyle şiyleri dü-) şünecek, dinleyecek halde değildi.' En ufak bir imada bulunsa, asıl hakikati, korkunç hakikati söyle. se, belki de, Leylâ, derhal ağla - tır. Çünkü edebiyat, resim, tiyat. ro, heykeltraşlık, musiki ilâh.. Biz- de henüz insanın iki elle ve canla başla sarılabileceği birer emesleke değil, aair meşguliyetlerimiz ara- sında, arasıra el dokundurabildi- ğimiz birer «fantezi» den ibarettir. Ve bu yüzden, istidadlar, yerinde inkişaf edemediği için kısır kal- mağa mahküm olmaktadır. Bu vaziyet karşısında, bu güzel ve güzelim san'atları ve san'stkâ- rı, dudakları yarı müstehzi tebes. sümler uyandıran birer fantezi ol maktan kurtaramdığımıza yanmak — ve bunun çaresini aramak kimse- nin aklına veya işine gelmiyor dı, mütemadiyen: — Bizde san'atkâr yetişmiyor!. Bizde şaheser verenler yok!.. Diye feryad ediyoruz; işte, işin garib olduğu kadar acıklı tarafı da — burasıdır. .Taş yerinde ağırdır!» derler. İstidadların <yerinde» inkişafını temin etmleden <ağırlık» ve «ol - gunluk» beklemeğe hakkımız yok- tur. Bütün Papalar İtalyan mı Olacak (4 üncü sayfadan devam) Vatikan için nazik bir mesele kendini göstermektedür: Fp.pa « * ların İtalyanlığı meselesi. Ş.mdi- ye kadar kaç asırdır Papâların İ- talyan — kardinallardın — intihabı devam edip gelmektedir. Fakat katolik kilisesinin mensubları yal- nız İtalyanlar değildir. Dünya - nin her kıt'asına yayılmış ve u- gün bir rivayete göre 360,000,000 diğer bir rivayete göre 400,000,000 — futan katolikler muhtelif mil « letlere mensubdür. Alman, Leh, Macar, Fransız, Amerikalı ,İrlandalı, İspanyol, İn- giliz milletlerine mensub nice katoliklerin de kendilerinden bir — kardinalin günün birinde Papa ol- masını istemelerine şaşılmaz. ağlıyacak: — Sen beni sevmiyorsun Ah - med, diyecekti. * 4 Ertesi gün, Ahmed, Leylâya bir mektub yazdı.. Bu kısa mektu - bunda şöyle diyordu: *Seninle evlenmeme imkân yok, — Bunun sebebleri var.. Fakat, bu sebebleri, sana hiçbir zamam söye liyemiyeceğim.. — Yalnız, inan ki, seni hâlâ seviyorum.. Bu sevgiyi unuftmağa çalışacağım — Sana ha- yatta saadetler dilerin.. Kısa sü- Ten nişanlılık haytımızın kiymetli hatırası olan nişan yürüğünü de sana bugün gönderiyorum.. Alla- ha ısmarladık Leylâ.. mağa - başlıyacaktı. - Hınçkırarak B* Ha REŞAD FEYZİ | ü ç