5 Mart 1939 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 5

5 Mart 1939 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

I İstanbuldan Enstantan eler Gece YarısıBar Kapısında Müşteri Bekliyenler Şoförlerin Şikâyetleri Arasında Ceza Kesilme İşide Var Yazan “ MURAT KAYAHAN n evvel olomobil den şikâyet e- şöförlerin iddlalarını ve bu ları Araba nym n uyorlar, Şi- lif bir istek olduğunu bil - arların na- e koyduğumuz —bu tetkik edilmesini rica * Bazı otomobil lâstikletinin çat- Udığını ileri süren şoförlerin şi- kâyetini salâhiyet sahibi zevata Sorduk.. Onlardan ald'ğımız ce - Yapları sıralamadan. evvel , bize İüstiklerden şikâyette bulunan - lirın söylediklerini kısaca iktibas *diyorum: — Beyaz lâstikler ki arabaların Üzerinde aldığımız bu cins dıştan Ve içten çatlıyor. Yerli lâstikler e faz), Bi dayanmıyor. Mevzuu ba- ler de arasıra çatlar. Bunun iki sebebi var, Birincisi İlstiğin kalite bozukluğu, ikinci- #Üde uzun müddet lâstiklerin de- Poda kalması. <F.gu lâstik satışı bir kontrole Kbi olursa v zaman mesele kö - kündı»_hancdiımiş olur. İstarbülda - otomobillerin art- Ağı muhakkaktır. Bu vaziyet kar- Hsında lâstiklerin ucuzlatılması iZitndir. * Lâstiklerin çatladığı lddiası kar- Hsnda fikirlerini sorduğumuz sa- iyettar bazı zevat bize dedi ki: — Şu veya bu marka lâstikler Satlıyor, demek doğru değildir. öTşeyin bir fevkalâdeliğini ka- İ ettiğimiz bir zaman içindeyiz. Otomobil lâstiklerinin de en Yanıklı tanınan bir firmanın li olsa bile bir kaçının çabuk ikimesi veya çatlaması tabil bir Tetice olarak karşılanmalıdır. Hiç #üpbhesiz bu iddiada bülunanların Yalan söylediklerini kabul ede - Meyiz. Bu arkadaşların aldıkları Tahn kötülüğünü isbat ederek aklarını aramaları da - tabildir. üCak böyle bir vaziyet karşısın- ha Falan şoför veya otomobil sa- iLi derhal malı aldığı yere mü- V Fcaat etmel'dir. Lâstiği satan her de icab eden Vazifeyi yapmak- çekinmez. * 4 Söförlerin ikinci şikâyetine ge ““Bü aşağı yukarı bütün İs-  şoförlerinin derdi Ve iç Cizid'r. Mesele şudür; | Geceleri saat on iki ve ikiden | Ta eğlence yerlerinin kapıla- iHida beklemek, ve buralara müş- | İ indirdikten sonra ayni müş- İYİ muayyen bir zaman için Beklemek, ü m*'am gece çalışan şoförler ge- *ti serbestçe müşteri almaları- | B* Müsaade edilmesini istiyorlar. | Ü Yüzden sık sık ceza yazıldığını bu ceza yüzünden boşyere za- girdiklerini söylüyorlar. Geceleri saat ikiden sonra İs- huhu'u" en işlek caddelerinda ıoı; kimse bulunmadığına göre tlere bu küçük serbestinin ve- ni Sikde mahzur olup olmadı. n Yukarıda söylediğimiz gibi “Niçin Iyi sümkürmeğe üphesiz, serlevhayı oku - yunca gülüyor, ve: — Acaib! diyorsunuz, süm- kürmenin de mi usulü var?.. Elbette... Bunu bilmediğiniz, usulsüz ve fena sümkürdüğünüz için nezleden kurtulamıyor: — Ah! Bu nezle bitmiyor ki... Diye şikâyet ediyorsun. Bu müz'iç hastalık burun delik-, lerihden girer, sümkürmekle de dışâri atılır, eski tabirile «tenkil ve tard» edilir.: Usullü dalresinde sümkürmekle yalnız burun delikleri temizlen - miş değil, etrafındaki bütün uzuv- lar da - ki çok ehemmiyetlidir - | mikroplara karşı Mmuhafaza edil | miş olur. — Nezle olunca bizim de yapti- | gımız but... Diyorsunuz değil mi?. Kabul... Fakat, beceriksizcesine yapıyor - sunuz. Sümkürmesini bilmiyor - sunuz, Kabahat ne sizde, ne de bizde... Annelerinizde, sütninele- rinizde... Daha küçük, beşikte iken fena alıştır 9 ışlar, Burnunuz akmıya başladı mı mendili sura- tınıza, yapıştırır, ikt parmaklarile | burun kanadlarımızı sıkar: ümkür! Derler, Siz de olanca kuyveti- nizle sümkürürsünüz. İşte bu yüz-; den fena alıştınız. Ve o zamandanberi bu fena a- salMiyoruz. Ancak bu serkesti ve 7Se ve ceza usulü ona göre ıaı—l *dilirse sabahlara kadâr iş | mak pesinde kalan şoförlerin | yazdım edilmiş olur.; bik el det; terkedemediniz, sümkürme- | nin usulünü öğren neyi ihmal et- tiğini burnunuz akınca, kanadla- Tını baş ve şehadet parmakları - nızla sıkça tutar, sıkar ve sümkü- Oluyoruz ? Çünkü Sümkürmeyi Bilmiyoruz, Aşağıdaki Yazıyı Okuyunuz | undurup sümkürmek kadar fena, İ istiyorsanız yukarıdaki resimlere V * ei E l ö a Boyoğlu enddesi şofürlerin sabaha kadar müşteri beklediği yerdir. MERAK ETMİYOR MUSUNUZ? Nezle a üz. Bazan da boru gibi bir ses çıkarırsınız. Bu süretle burun deliklerindeki pislikleri çıkarmış olur musunuz? Ne gezer!.. Bilâkis sümüklerin büyük bir kısmı, baş- taki sinüslere yayılır. <Hufrel enfiye» ye, hatta bazan - mideye kadar gider. Sümkürüldüğü zaman ciğerler- dan gelen hava, hufrei- enfiyede az veya çok bir tazyik husule ge- tirir. Eğer sümükte bulunan mil- yonlarca mikrob dışarı çıkmaz da, hufrelerde kalırsı felâkettir. Nez- İe uzun sürer. Mideye giden mik- roblar <Enbubei hazmiye» de ra- hatsızlıklar husule getirir, Burunun iki deliğini açık bu - şey yoktur. Bu. nezleyi şiddetlen-| dirir, ihtilâtlara sebebiyet verir. Aile için de tehlike halini alır. Sümkürmenin en sıhhi —usulü eskilerin yaptığı gibi mendile de- ğil yere sümkürmektir. Eskiden, | elin şehadet parmağı ile delikler- ! den biri kapanır, sümkürülürdü. Bunu tavsiye etmeyiz. Çünkü hem muzir ve hem de ayıbdır. Usulü dalresinde sümkürmek” dikkatle bakınız, Genç kadının e- linde bir mendil olduğunu farze- diniz. Onun yaptığı gibi evvelâ sağ e- ŞAKA | ZEVCİN İNTİKAMI! | adam | Bir tek üzü kıpkırmızı bir v aciaya gll ısmarlar, Meyhaneci me - rakla sorar: — Ne oldunuz? Birşeye mi ku- diniz?. Çok asabi görüyorum sizi. — Sorma başıma gele — Bir felâkete mi uğradınız? — Hayır! Düşündüğünüz gibi değil, sade birşi — Şu halde?, — İşimden biraz erken çıktım, eve gittim. Salonun kapısı ara - lıktı. Kısık kısık sesler geliyordu. Merak ettim, Usulcacık aralıktan baktım. Karımı yakancı bir er « keğin kolları arasında görmiye - yi mi? Hemen intikamımı al - dım... Meyhâneci büyük bir heyecan- laz — Ne yaptınız? Döğdünüz, öle dürdünüz mü?, — Yok canım... Öy par miyim ben.., Porti an şem: m, buraya geldim. Biraz son- antoda uru Meyhaneci bıyık altından güle- rek: Çok iyi düşünmüşsünüz, der. maz!... MUKTESİD HİZMETÇİ: Bayan M. irkaç kirmızı balık noza koyar. Hizmetçisine de di kat etmesini tenbih eder, Bir müd- det sonra balıkların öldüğünü gö- rür, sorar: — Neden öldü balıklar? Yoksa sularını değiştirmedin mi?, * — Lüzum görmedim. İlk günü koyduğumuz — suyu henüz bitir- memişlerdi. “Peçe'nin “Parıhi Eskidir Hassa Anamızda Yizi üi Örttü mü? vilara, kadınlığa dair ya-, K z yazmakla maruf bir Fran- sız yazıcısı, peçenin tarihini öğrenmek istemiş. Fakat beyhu- de.. Kütüphaneleri — dölaşmış, eski eserleri kârıştırmış, hiç birinde peçeye, peçenin. aslına dair bir satır yazı bulamamış. Peçe, asırlardanberi kadınlarıni | yüzlerini örtüyor, tabti güzellik - İerini giztiyor. Bunun tarihi ol - maz olur mu hiç?. Romalılar; akşamları — sokağa çıktıkları zaman İnce tüllerle yüz- lerini örterleri. Orta çağın bütün Kadınları peçe kullahnrılardı. Muharrir, peçenin tarihini araş-| Hrirken eski bir eserde şu hikâye- ye tesadüf etmiş: «Bir gün, Havva anamız, yalnız gezmeğe çıkmıştı. Adem kendi - sini, istediği zaman çÇıkmakta, İs- tediği yere gidip gezmekte serbest| bırakmıştı. Bi itimadın kendis'ne pek pahalıya mal — olabileceğini | aklına getirmemiş, düşünmemişti. «O vakitler cennette, şimdiki gibi kocaların ceblerini boşaltan tuhafiyeci dükkânları yoktu. Hav- va, süslenmek için güllerden bir gönçe koparıp soçlarına takmak- tan başka bir şey bulamıyordu. «Havvanın aynası da yoktu. Bu, gebeble dere kenarına giderdi, Bir gün yine gitti. Suya doğru e- ğildi. Ne görse beğenirsiniz? Gü- zel, parlak ve sevimli bir yüz... «Daha ziyade eğildi. Derenin kenatendaki otların gümüş telleri arkasından çehresinin daha zel göründüğünü farketti. <İşte, ogündenberi, sabahları bahçeye çıkarken yüzüne, bu ot. linizin baş parmağını burun deli- ğine bastırınız, sümkürünüz. Son- ra da şehadet pormağını diğer de- liğe dayıyarak uyni hareketi v.u-f rar ediniz. lardan yapılmış bir tül koymuıya başladı. Aradan nice yüz yıllar geçti. Fakat kadınlar, ilk anala - Tının- peçesini teklid etmekten vaz| | geçemediler.r Can sıkacak bir haber mi aldınız? | sini, muşambasını | | Doğrusu, bundan iyi intikam ol | alır. Ağzi geniş kriştal bir kava- | | durürdü. Nihayet izzeti nefsime, | buz dolaplarını yok pahasına sat- v Bol. ariste dolandırıcılık yapan P yaşlı bir aile sahibi, mah - keme huzurunda çok şa - yanı dikkat sözler söylemiştir. Böyle bir suç işlemeğe, kendisini karısının teşvik ettiğini itira£ ct- mi Kadın, kocasına her gün: — Az kazanıyorsun.. Çok ka - | zan, diye bir sürü sözler söylü « yormuş.. Adam da ,urf karısından kork- | tuğu için, böyle bir dolandırıcı - lığa başvurmuştur. Bu şeyanı dik- kat muhakemenin tafsilâtını ve ibret veren levhalarını aşağıda v« kuyunuz, Parisde, 13 üncü ceza mah « kemesinde... Maznun Gerbido İki jandarmanın arasında oturu Kırklık bir adam. Omuzları şük, kafası cascavlak, iri bir £ nu, küçük gözleri var. Dinleyici- lere dikkatle baktıktan sonra kir- li ellerinin tırnaklarını kemiri « yör. Reis— Frigoriks fabrikasında dört sene ustabaşı olarak çalıştı. nız değil mi' Maznun.— Evet, bay reis... (göz- lerini kırparak) ahi © mes'ud devi, Reis.— Anlıyamadım?. Maznün.— Evet, bay reis... Bu dört sene-çok güzel bir hayat ge- çirdim. Çok rahat: yaşadım.. Bir şeye ihtiyacım yoktu, birşey dü- şünmüyordum, hele para sıkın- tısı dedikleri nedir bilmiyordum. Her ayın ilk günü maaşımı alı - yordüm. Fakat; ahf Bu şarlot.. Reis.— Şarlot mu?, Maznun (yenidon gözlerini kır- par).— Şarlot, karımın ismidir. İş- te Şarlotun yüzünden Laşıma bu felâket geldi. Çok haris, şan ve şeref budalasıdır. Dalma: — «Çok para kazanmıyorsun, çok para ka- zanmıyorsun... İstediklerimi ya- pamıyorum, arzularımı yerine ge- türemiyorum.» diye söylenir, ka- famın etini yerdi. Sabahtan ak - şama kadar bu sözü tekrar eder, gururüuna dokundu. — Fazla para kazanmıya karar verdim. Reis.— Karınızı memnun et - mek için hazırladığınız bu plân sizi mahkemeye kadar düşürdü, değil mi?, Maznun gözlerini kapar, cevab vermez. Reis. — (Devamla) Yaptığınızı | hatırlatayım: Fabrika müşterile - rinin. isimlerini havi listeyi ele geçirdiniz. Bunları birer birer zi- yaret ettiniz. Buz dolablarını mu- ayene bahanesile... Bunlardan bir kısmının tamire muhtaç oldu- | Aunu söylediniz, aldımız ve yer- lerine iade etmediniz, Maznun.— Arzedeyim... Reis.— Suş da beni dinle. Bu tınız. 9000 franklık bir dolabı A- ' git adlı birisine 100 İranga ver- diniz. Maznunun avukatı.— — Mösyö Agit şahidlerimiz meyanındadır. Reiş. — Pekâlâ.. Malümata mü- racaat edeceğiz. Mübaşir Agiti çağırır. Ellilik, şişmanca, yüzü — kıpkırmızı bir adam: Mütereddid adımlarla yü- rüyerek reisin önüne gelir. Reis.— (Mazrunu işaretle) Ger- bidödan 9 bin frank değerinde bir buz dolabıni 100 franga satıa a- lan sizsiniz değil mi?. Agit— Dokuz binl... Dokuz bin!... O kadar izam etmeyiniz, bay reis... Kullanılmış olduğunu dikkat nazarına alın!z!. Reis— Herhalde yüz franktan lirdiniz. fazla değeri olduğunu düşünebi. İçE 5S—SON T —S MART | zünden aldım... Şarlot karısının ismidir. Reis— Biliyoruz. bunu... Agit— Şarlot onun karısı, be- nimm de çocukluk dostumdur. Ço- cukluk dostumdur dediğime ba- kıp da yaşlarımızın bir olduğunu undan birkaç ay evvel ve- B fat eden Romanya ana kra- liçesi Mari «Hayatımın ta- rihi» isminde çok enteresan ve zamanının birçok siyasi hüdisele- rine temas eden bi reser yazmış- tı. Bu eserde mühim parçalar var. dır. Avrüpa göeteleri son gün- lerde, bu eserden bahsetmekte, iktibarlar yapmaktadırlar. Aşağıdaki satırlar, bu eserden alınmış bir kısımdır: <Hayatımda birçok müşkülât- İa karşılaştım ve mücadeleye mec- bur kaldım. Fakat, bunların en elimi, Umumi Harbin erifesinde- kidir. «Romenlerin onda dokuzu k. ben ililâf devletlerine bağlı di Gerl kalam, selâmetin — merkezi devletlerle beraber yürümekte olduğu kanaatinde idi. Bunlar a- Tasında kocamın en samimi dost- ları vardı. Bilhassa sempati beslediğimiz Piyer #Karp başlarında bulunu - yordu. Sonra Almanya lehinde büyük bir propaganda yapılıyor du. Buna karşı koyabilmek çok güçtü. «Ben İngilterenin galebe çala- çağına emindim. Büyük Roman- iyanın ancak onun yardımile ku- Tulabileceği kanaatinde idim. elşte bu kanaatledir ki — itilâf devletleri lehine çalışmıya karar verdim. Bütün kuvvetimle — bu göveye erişmiye gayret ettim. E- <a Romen milletinin emeli, ga- yesi de bu «Merkezi devletler bunu bili- Agit— Arzedeyim, bay reis... Ben bu buz dolabını Şarlotun yü. Karımın ismi Şârlottur... Karımın Masrafına Para Yetiştiremiyordum . Bana: “Çok Kazanamıyorsun, Para Getir.. ,, Diyordu.. Nihayet |— Bende Dolandırıcı Oldum.. Beni o teşvik ediyordu... zannetmeyiniz. Ben, ondan on iki yaş daha büyüğüm.. Evlerimiz yar yyana idi. Annelerimiz de Sama- riten - mağazasında — çalışıyordu. Küçük Şarlotu bana emanet e - diyorlardı. Öğleyin çorbasını ha« (Devamı 7 inci sahifede) Romanya Kraliçesi Mari'nin Hatıraları Umumit Harb Arifesinde Romanyada İdare Nasıldı gençilk resmi koymıya çalışan teşekkülün ba- şına geçtim. «Kabul ettiğim bütün Alman ve Avusturya ricali, Leni bu fikir - den vazgeçirmiye gayret ediyor- Jardı. Fakat muvaffak olamıyor lardı. Ümidsizliğe düşüyorlardı. «Bunlardan birisi hâlâ hatı rımda: 1915 senesi sonlarında idi. Macaristanın Bükreş Sefiri Kont Gezerlini kabul etmiştim. *Kont, Romen la maruf Arşidük Pranç Ferdi - nandın dostlarından birisi idi. Ba - sebeble Bükreş sefaretine tayin olunmuştu. 4 *Uzun boylu, sarışın, çok kibar, sevimli ve nazik bir adamdı. (6 KŞ 1 | İ

Bu sayıdan diğer sayfalar: