" Moskova İle Berlin nlaşmışa Benziyor — Ck anya Yüzünden Mesele Çıkarmak İstemedikleri Göze Çarpıyor 4—SON . TE ı Okranya Meselesi Kapandı mı usyanın ne kadar kuvvetli olduğu meselesi Avruparı'n pek meraklı bir mevzüdür ki bu- na sık sık gelerek u sual! mak isterler: Avrupada İleri c harb çıcarsa Rusyanın öyniyâacı ğı rol ne olacaktır?. Pransa le R ya arasında 935 de imzalı 936 da tesdik edilmiş, 5 ser muahedenin müddeti - bitecej yakın Fransanın alacağı vaziyı tin ne olacağına dair Avrupa mat. buatında görülen şayanı Gikknt yazılardan geçen gün «Son T. grafe bu sütunlarında bit tulösa çıkarmıştı. Fransa ile Rusya xto- sındaki bu misak dolayısile Fran- sızlar he> taraftan ziyade Rus- yarn kuvveti ile istikbalde Av- rupada çıkacak bir harbde Rus- yanın alacağı caziyete ve oynye- cağt rolün mahiyeti ile alâkadar | 800 » Rusyanın ne kadar tahtelbah'- Ti var, ne kadar tayyaresi var" — | Avrupa gazetelerinde türlü tür- | l yazılar çıkmaktadır. Rusyanın - 7,000. tayyaresi ol - duğundan bahsediliyordu. Sonru buU mıktar daha indi. Rusyanin 938 de tayyare miktarı 6,000 ol duğu söylendi. Hattâ buna dair şöyle tafsilât veriliyor: Tek sa- fahlı avcı tayyaresi 1200 - 150 ve 1,500 keşif tayyaresi ile 800 hü- güm tayyaresi, 400 bombardıman dayyaresi kibi. Avrupali askeri 'mütehassıslarıh — dediğine göre Rusyanın âvcı tayyareleri en zon sistem olduğu gibi en ziyade kuv- ir de, Sür'at * kullanış iti- | barile mükemmel - sayılmakta - dür. Rus mühendisleri geceli gün- düzlü çalışarak cesim fabrikazar vücuüde getirmekte ve tayyere inşialına — devam etmektedirler. Rusyanın hava sanayii Almanya- nınki ile beraber dünyanır en bü- »yük hava sanayil sayılmaktadır. Dununla beraber tayyare inşaa - tında oleun, hava kuvvetlerini - | darede olsun lâzur. gelen insan | kuvvetinin de tamam olması için | çalışmağa lüzum görülüyor. Av- | rupa matbuatında yeni görülen malümata bakılirsa Rusyanın tay- yare sanayli Bilhassa şu sön sene- lerde çok inkişaf etmiştir. Glavavyapram deniler umumi | ve esası merkezden Idare edilmek | | üzere tayyare sanaylini inkişaf —| ettirmek ücre Rusyanın Avrupa | MART 1839 Sovyet Ukraynasında Hamkon karabilecekleri hesab edilmekte- | dir, Bir taraftan Rusyada hava kuv- vetlerinin arttırılması, noksanla - yın telâfisi için Çalışıladursun di- ğer taraftan da bu mevuda her suretle mufassal denecek malü - | mat Avrupa gazetelerine geçe - memektedir. Bunlar yukarıda den-| diği gibi Rusyanın — silâhlanması | etzafında son derece siki bir ke- | tumiyet muhafaza edilmektedir. | Buna mukabil Rusyanın harici politikasında bugünlerde görülen | mühim değişikliklere dair Mos - kovadaki muhabirlerden gazete - lertne şayanı dikkat tafsilât gel- mektedir. Rusyanın Almanya ile, İtal, le anlaşmak istediği, buna'mu- kabil japonlara karşı şiddetli bir hattı hareket takip etmek istedi- Bi anlaşılıyormuş. Şayanı dikkat olan birşey da- ha vardır ki o da Münihte geçen eylülde Fransa ile İngilterenin Almanya ve İlalya ile anlaşarak Çekaslavakyanın taksimine razı oldukları gündenberi arlık Rus- yanın da harekâtında serbest kal- dığı bahsidir. Rus mehaflil bunu tekrar etmektedir. Altı aydanbe- ri Rus harici politikasının istediği Bibi, istediği cihete dönerek ha- reket ettiği, bundan sonra da böy- le devam edeceği söylenmektedir. Rusya Almanya ile kendi arasın- da bulunan komşülarına, dostla - rına yakın zamana kadar şu tek- lifte bulunurdu. — Yâ benimle beraber olursu- nuz, yahud bana düşman olursu- nuzl. Halbuki Rusya şimdi bu vazi - |X kısmında 5, Şarki S'beryada 4 | yeti almağa lüzum görmüyor. Le — fabrika vücüde hetirilmiştir. histana böyle bir teklifte bulun- | ! Bunların en mükimmi 22 nü - | mağa hacet kalmamıştır. Lehis - * — marali fabrika imiş c günde 6 | tanın hem Almanya ile, hem dö | — tane çiftgmnotörlü tayyars yaptığı | Rusya ile Iyi geçinmesi kabil o- Ü gbi 2 de 4 motörlü tay üre in- | lacağını Mo>>e> mehafili 'dü - şa ediyormuş. Bu bahsedilen fab- | şünmüyor değildir. Tikaların ayda 240-260 tayyare çı- Der gibi bi bakışla karısının gözleri Yukarıda Kusyanım Almanya ine bak- 7 şehrinin umum! görünüşü ve İtalya ile anlaşmak istediğin- den bahsedilmişti. Fakat Ukray- na üzerinde Almanyanın bir ta - kım emelleri olduğundan malüm iken Rusya ile Almanyanın nasıl anlaşabilecekleri meselesi —hayli meraklı olsa gerektir. Evvelâ şöyle bir rivayet vardır: Alm bükümeli, Lehistan va- sıtasile Rusyaya teminat vermiş | ve Ukrayna üzerinde iddiada bu- lunmıyacağını büdirmiştir. Bu ne dereceye kadar doğru olürsa ol- sun, yalnız muhakkak sayılan bir şey varsa o da geçenlerde Lehis- tan Hariciye Nazırı Almanya gi- derek Htiler ile görüşürken neter konuşulduğundan Rus hükümeti |. nun üzerine Moskovada öğr miştir ki Almanyanın maksadı Ruzya aleyhine herhangi bir ha- rekete geçmek değildir. Alman - yânın asıl maksadı garbi Akde » nizde bir rol oynamaktır. Faaliyet #ahası olarak kendisine garbi Ak- denizi daha muvafık görmektedir. Bu suretle buna politika âle - minde Rus - Alman mütarekesi demek kabil olacak, Mademki Almanya sahıda — Rüsyaya ni teklif etmiş oluyor, şu hususta, hiçbir şey — söylemeden yapılan teklifi Moskova kabul ediyor. İşte Rus - Alman anlaşması sözü de E 'TALİ YAR OLUNCA HERŞEY pek erken haberdar elmüuştur. Bu- | Meraklı Şeyler EKMEK FİATI | kmeğin pahalılığından — şikâyet edenler çoktur. Fakat, biçbiri, muhtelif memleketlerde ekme - Hin kaça salıldığını bilmesler. Bir kile ekmek Belçikada 11 kuruş 10 para, Macarkdtanda: 11 büçak ku- ruş, Yunantslanda; 12 buçuk, İngilte- rede: 16 kuruş 10 para, Yuzoslayya - da 17 buçuk, Almanyada: 25 kuruş 10 para, Finlandiyada: 27 buçuk, — İlal- yada: 30 kuruş 24 para, Danimarkada: 62 buçuk kuruştur. Çekoslovakyada, Polonyada, Ner - veçde, İsvecde ekmekler çavdar ve sa- ire karıştırılarak yapılır. Halis buğ - day ekmeği yoktur. Küçük bir çeduk geçenlerde anne- dle beraber Pizal üUyatrosuna zider. Perde arasında çocuğun canı çikolala isler, aanesi bir elli fran kala iner, gikolatayı alır üstünü verecek ufaklık yok. biraz, der, Büfeye gideyim, da. Bekle beni borada.m. Der, gider, Çocuk bekler, garson ge- eikince asabileşir. İ Bu hali, yanında konuşmakta olan ıüıuıı bir grupan dikkal nazarını çe- . Bunlardan birisi çocaj SÜ eeeti tüyiz — Baksana bans küçük, der. Sine- Tön artisti olmak ister misin?. — Elbolto.. Bunu kim islemez ki.. Adresini verir, paranm gersini alır, sevinçle anmesinin yanına gider. Bu çocuk şimdi büyük bir stüdyoda Raymen Bernarın çevirdiği (Aşk res- — Bvevelen ne yapıyordun?. — Hiç,. Mektebi bıraktım. Dantelk komisyonculuğu yapan babamla be- raber çalışıyordum, — Bu tilimdeki rolün no?, — Simsne Simon'un nişanlısıyım. Düğünümüzün erlesi günü bana iha- net edecek. Kayınpederim de — Mişel Simon'dur. — Sinemaya intisabı Miç aklınızdan geçirdiniz. miydi?. — Aslat. Bu güzel çöcuğun ismi Maks Haari Dubeki'dir. Menüz oa dört yaşındadır. Pek tabü tavırları, katlı bir sesi vardır. TAYYARK Miİ, HARB GEMİSİ MiT Avam kamarasında, mühalefel sıra- darmdan yükselen; €Tayyare mi, harb | gemisi mif;» Sualine karşı İngiliz bah- riye lordu şu ceyabı veriyor: — Hem tayyare, hem de harb ge - malsi. Pekâlâ bilitsiniz Ki mükellef bir | içki safrasında siyah havyar ve balık | yumurlası bulundarmak Adettir. K&er içkinin başında iseniz size balık yü- murlası tavdiye edörim. Yok sonuna gelmiş Benir mullaka siyah havyar arıyacaksınız... İmgiltere, son zamanlarda, deniz kuv- velleri kadar hava kuvvellerine de hız vermiştir. Birmingamdaki tayyare — fabrikaları durmadan çalışıyorlar. Haftada 35 bum- bardıman tayyaresi yapıyorlar. Binlerce mühendis, yeni üp layya - reler harırlıyorlar. Ka son kabul olu- man p, Vikeriin Süper deniz tayya- butadan çıkıyor!. Yılanı aha çok küçüktü. Bir gün Erenköyündeki — köşkün bahçesinde oynarken, bir- denbire çiçeklerin arasından kar- şısına küçük bir yılan çıkmıştı Yılanı ilk görüşte korktu. Fakat, | bağırmadı. Bir iki adım geri çe kildi. Bir ağaca dayanarak baktı. Yerde körüklenip duran küçük yılan ona zarar vermeden - biraz | sonra - yolun üstühden yine çi çeklerin arasına doğru süzülüp gitinişti. O, bu küçük yilanla kar-” gılaştığı zaman yedi yaşında bile yoktu. Yılanı ancak büyük ahne- sinin söylediği masallarda tanı- mıştı. Meğer yılan denilen mah - lük ne zararsız, gürüllüsüz, ve scs- siz bir. hayvancıktı. Şükran, o günden gonra, mese- lâ: - yilan gibi bir insandı! - gibi sözlerle Lir kimseyi tarif edenlere:| — Hayır.. Yılan, zannettiğiniz kadar korkunç ve iğrenç bir hay- van değildir, der ve yılarlın hiç de iğrenç bir mahlük olmadığını iddia ederdi. * Büyüdü. Ön yedi yaşına geldi: Bir gün La Fontenin hikâyelerini SERTYCALERDER C SPENCER Taratından Fransızca olarak Canlı - Hareketli bir mevzu içinde ve TRACY Netiz bir tarzda yaratılan Büyük Filrü. JOAN CRAVFORD '*’ATE'“K TEELMAL e ALLAN GurRTis MELE K Sinemasında Büyük bir Muvaffakiyet kazanmaktadır. Programa ilâve olerak: Amerikadan hususi surette getirilen tamamile renkli en son kadın — tuvalet - Kürk - Şapka - Elbise Modaları ve Paramunt Dünya havadisleri AYRICA: MİLLİ ŞEFİMİZ İSMET İNÖNÜ'nün İstanbula muvasalatları, yapılan istikbal merasimi, Şefimizin halkla temasları, bütün — teferrilatile gösterilecektir. — Seven Kadın ! okuyorndu. Şu satırlar - üzerinde durdu: ... Korkunç gördüğümüz ve a- dü. lan © kadar zarersız bir hayvan- dır ki, nihayet ağrındaki zehirle ancak ısırdığı kimseyi öldürebil Fakat, cemiyet içinde öyle yılan ruhlu insanlar vardır ki, yaptığı fenalıklar bütün bir cemiyeli ze- hürliyebilir. Bir aileyi, bir ordu- ya, bir memlekeli temelinden yı- . Bu gibi tehlikeli mahlükla - vın yanında; yılan ne kadar ma- sum, ne kadar zararsız kalır!. Şükran, © gün, bu satırları o- küduktan ve içinde yaşadığı mu- hitte iyi ve kötü ruhlu İnsanları daha yakından görebilmek fırsa- tını buldüktan sonra, yılanı hiç de korkunç ve iğrenç görmeme - ge, bilâkis bu hayvana acımağa başladı. Şükranla arkadaşları bile mek- tebde alay ederler: — Sen yılanların dostusun! Fa- kat, acaba onlar senin bu dost- luğun ve onlara karşı gösterdiğin bu şefkat ve alâkanın farkında mıdırlar?, Derlerdi. * Şükran Üniversiteye girdi.. Tıb fakültesini bitirdi. Kimya lâbora- tuarına nsistan oldu. Bir gün Şükranın hocası Iğbo- ratuara - zehiri alınmak Üzere - bir yılan getirmişti. Şükran yıla- nı-görünce, eski bir dostunu gör- müş gibi sevindi. Hocası hayretle sordu: — Neden sevindiniz? Önünüz- deki yılan, yalancı, yapma bir yı- lan değil... Hakiki bir canavar - dir. Şükran, on yedi yaşında iken 0- bile anmek istemediğimiz yı- t titreyen, ağulu, sızıh bir sesle sordu: — Nereden çıkardın bu sözleri?. Ne demek istiyorsun?.. Ve. karısının ağzından çıkacak sözü korkarak dinledi. Güney gene soğukkanlı idi, gene en sade bir şey anlatıyormuş gibi idi. — Tabli, hez vakit bugün yaptığının eşini yap- mmağa kalkarsan seninle yaşanmaz artık... Dedi ve; anlatmıya koyuldu: — Beh kendisinden şüphe edilmiye asla daya- namam. Şüphenin girdiği yuvadan gönenç gider. diyen sendin. O halde saadetimizi yıkan, yuvamızı dağıtacak olan da gene s“nin şüphelerin olacak. Güney simtrl: sinirli dik konuşmaya başladı: — Benim neyimden şüphe ediyorsun?.. Bir ka- dının gönç, güzel olması, ondan şüphe etmeyi ge - rektirmez. Her güzel kadının kötü yola sapabilece- Biniğ kanacağını size kim öğretti?. Bu böyle olduğu Bibi her çirkin kodının da mutlaka namuslu olduğu — göylenemez. De: J namusluluğun ölçüsü ne gü- zelifk. ne de çirkinlik değildir. v iney daha açık söylemeye başladı: — Ben güven isterim doktör güven, Sonuna ka- dar givea. Kıskanmak, şüphe etmek, hayale kapıl- ühcıılmlçinqı—olınıqlııü Hayatta her şe- YOSMA —a N0 Y0 aa Yöram: ETEM İZZET BENİCE yozaaaramaırı 'ye katlanırım, fakat be üçüre asla. Bir insan ka- rısına ya inanır, ya inanmaz. Bunun ikisinin ort yoktur. İnanıyorsan bana bütün özg.nliğimi veri #in. İnanmıyorsan ayrılırız. Benim gibi hayat yolun- da her şeyden önce ve her şeyin üzerine namusuna titreyen bir kadına böyle lâflar söylenemez. Ben bu yaşıma kadar hep namusumu korudum. Bu namus- Tu olmak davasından artık kendi şahsi anurum için- di. Seninle evlenmeden önceki hayatım meydanda. Beni her türlü gördün. En küçük bir. -hafifliğimi, boppalığımı sezdin mi?. İsteseydim bin bir erkekle sevişebilir, gözüme kestirdiğim genç bir erkekle her vakit evlenebilirdim. Bunların hiç birisini yap- madım. Yapman:ama da tek sebeb kendi benliği * min yüksekliğini korumaktı. Özgen bir kadınken yapmadıklarımı şimdi yapacak değilim. Sen bana yap, dösen; en geniş hürriyetleri versen ben gene bir şey yapmam, yapamam, Güney ateşli ateşli bütün bu sözleri söylerken doktor başını önüne iğmiş, hiç ses çıkarmadan din- liyordu. Genç kadınır sesi biraz sevşer ve sonâ ererken doktor, Güneyin — gecelikten taşan çıplak kollarını avuçlarının içine aldı. onları okşaya okşa- ya: — Karıcığım. Bu son. Artık aramızda böyle hiç bir şey olmıyacak. Dedi. yalvarmalarını sürdürdü ve: — Ben bir sinir kasırgasına tutuldum. Seni çok sevdiğim için böyle yaptım. Hiçbir şey, olmasa bir yere gittiğim, bir yerde geç kaldığım vakit bir ka- za olmuştur. diye korkuyorum, sinirleniyorum. Diye uzun uzun birçok şeyler söyledi. En so- nunda: Bir kere daha sana böyle hir şey yaptığı- iylediğimi işitir, görürsen o vakit istediğini yapt. Dedi. Ancak bundan sonradır. ki; Güney: — Bu aramızda geçen son şüphe ve kıskanç hk olgusu kalacak, söz değil mi?, Diye sordu. Doktor: — Son, en son. Dedi, Güneyi: — Oooh benim Hnamuslu, ak yüzlü; ak alınlı karıcığım.. Diyerek alnından uzün uzun öptü ve ilâve etti; — Haydi, seni kucağımda yemek salonuna kadar götüreyim! Güney güle güle cevab verdi: — Kalbimi yık da, sonrâ da onarmaya çalış! Doktor karısını yatıştırdığına çok memnun - dü. Sevinç içindeydi. Gözleri, yüzü, sesi, kımıldâ- nışları, bütün tavırları bu sevinci taşıyordu. Gü- mey de birden kapkara bulut tabakaları altindan kurtulmuş güneş gibi kendi işığını, kendi rengini, kendi şenliğini almıştı. — Yemek salonuna götüreceksin amma, mut- fağa inip yemekleri de sen isıtacaksın. Hizmötçiyi kovdurdun, şimdi de onun yapacaklarını yap ba- kayım, Diyordu. (Devamı var) kuduğu La Fontenin hikâyesini hatırladı ve hocasına o fikrayı an* latarak: — Ben, onları li görü nlardan &! m, dedi, ür dör 'or: hiçbir zurar ha az zx marım ki ban kunmıyacaktı Şükranın hocası gülerek başınt Nadıs — Bu, korkunç ve tehlikeli bir hayvandır, yavrum! Onu kauçuk borularla, şu gördüğün sandık İ& çinde muhafaza edeceğiz. Çok dikkatli olmanı tavsiye cdermb Yılan dostunu, düşmanını tanı « maz ve dilinin altındaki boşaltırken insana acımaz.. kü acımasını bilmez. Şükran cevab vermedi. Lâbora' tuarda sessizce çalışıyor ve hef gün yılanın sütünü kendi elile ve* rerek, onu - küçük bir çocuğa bakar gibi - büyük bir itina ile besliyordu. zehirini Çün- x O gün Şükran, hocasını bekledi Doktor Celâl Erman rahatsızdi Yaüboörâtwara' gölmemişti. Sükran yapılacak işleri yaptia Öğleye kadar durmadan çalıştt Bu arada yılanın sütünü vermeyi eski dostunun karnını doyurma* yı da ihmal etmemişti. Sandığıf kapağı açıktı. Şükran o gün ilk defa yılanın kendisine dik dik bi kan yemyeşil gözlerine dikkatle baktı. (Devamı 6 ıncı sahifede) Radyo Proaram Ankara Radyosi BUGÜN 1235 Müslk (Pazar çayı). 1848 Kanuşma (Çocuk saati). ABAS Müzik (Parar çayı devam): 1915 Türk müziği (Pasıl heyeli - tanirerik fastı). Celâl Tokses, Hakkı Dezman, Ktf | Kadri, Masan Gür, ilamdi Tokay, Wt vi Üfler. 20 Ajans, meleoroloji haberleri. 2015 Türk müziği: Çalanlar: Vecibe, Ruşen Ferit Kaft Cevdet Kozan. Okuyanlar: Necmi KİS? Ahıskan, Semahat i— Tanburi Osman Beyin — Uşik Peşreri. 2— Rifat Beyin - Uşgak şarkı - DÖW düm yine bir Meti meşhuru cihana. 3— Arif Beyin - Uşşak garkı - B AZAS - 14 Müzik (Cazband - Pi.) 1357 Hiert 1354 Rumi Muharrem Şubat 18 2) 1989, Ay 3, Gün 64, Kasım 118 5 Mart PAZAR Vakitler | Vamu | Ezasi öi A AM dAİ se. d Güneş 628 | 12 25 Böle n is| 62 Tirindi 15 38 | 9 35 Akşanı — | 18 os| 12 0 Yatsı 935| 150f İmsak 4S Ti0 48 |