Bu Kış Odunculara Çok Yazık Olmuş? kânunlarda da Gülmiyen Oduncular ün, benim gazetelerle ali- kam olduğunu bilmiyen bir oduncu ile görüştüm. Adam- Cuğız, deposundaki o tınazlar gibi Yığılı odunları göstererek: — Bize dedi, yazık oldu bu yıl, Yazık oldu! Bugün şubatın yedisi, hâlâ gönlümüz dertte, gözlerimiz Bökte... Lâkin D *Bekle gözlerim bekle, ne ge- 'N bar, ne giden!» Biri bayramda, biri de bayram- dan yirmi gün kadar önce, tıpkı Şorbaya tuz serper gili biraz kar Herpiştirir gibi oldu, işte o kadar! Bugün, şubatın yedisi olduğuna Röre şunun şurasında, kala kala, İlkbahara tam kırk bir gün kaldı. Böylesi kışa, doğrusu kırk bir bu- Suk raşallah! Şimden sonra yağ: Sa ne olacak, yağması ne olacak? *Ateş olsa cirmi kadar yer yakar!» dedikleri gibi şimden sonra bahara arşı — gelecek kış da dondürsa dondursa cirmi kadar yer don - dürur, Bundah sonra onun da tek- Tar geleceği ve donduracağı şüp - heli ya! On iki gün sonra, birinci (r*;ı;ıv;kduşu—rk hava ısınacak... ekiz gün sonra ci cemre düşecek, su isınacak.. Yirmi dört Bün aonı & ydılar 1 'mre gibi, onların üçünün. do ocakları bataydı! Onlar düşe- Cek, hava, su, ısınacak ve ar- kalarından da bahar gelecek! İyi fmma (elile odun yığınlarını gös- | tererek) ya bizim şu dağlar gibi | Yığıh odun oğlu odunlar 'ne ola- Sak? Bu mübarekler, kara kışta Yanmayıp, zemheride yanmayıp, Sıbı:zn yanmayıp mayısta, ha - avanda, temmuzda yanacak de- Biller a.. Bildir yaz, şunların çekisini üç- Yüz otuza, üç yüz kırka, hatta üç :'u'u elliye vermek için nazlandık, ıar:ıuk da iyi mi ettik sanki? O aşBanlar Avrupalı mi, Amelikalı _R*; Caponyalı mı, nereli ise şom nan biri bizi amma da aldat-i lhı.;:, hat Neymiş, bu yıl kiş çok olacak- $ bu yılkı kış. bundan on yıl denizleri donduran kışa taş inü Y şom ağızlı herif hay, hani hani ya nörede o, c Ti donduran, ağaç « servileri köklerinden yoldu- likiş idamın kollarını, burun de- Tini karla dolduran kış? %hl:ınm bize oldu, olanlar bize B Biz bundan sonra (tekrar n AT göstererek) bu kadar o> e 4 e yapalım, kime satalım? hunjrîu Odun bu! Hurda demir, banga Bakır, hurda,çinko değil ki Teği TT kilo kilo leblebicilere ve- y4 de yerlerine leblebi alahm! tları derler ki: £ ei nini sev- Sİstandulun kışı yaza kürşıl; .::ı karşı olan kış sabaha karşı Yar gel Tüyaya benzer. Ben de hnb“ı:m__yıf:m beş bin çeki odun, bi H önümüzde kış sonu 80 - Atından üç cemre İle bir ko- duna” kaldı ki bunlar bazan o - 3 değli yonga ile talaş alevile "mf“nnkhmr. Dedim, ya, bu' yıl! Yanidır bize oldu. Kadayıftan, re- bir 'h>" Beçtik, şöyle ağız tadile dükı 'elvacı kabağı bile yiyeme - m Çömem ki kış bösbütün pı- Pırtısını toplayıp gitmeden h ;ı anlarda olduğu gibi bü- e lımcular, kömüzcüler bir dürü “Planıp ve rasadhane mü © Atin hocayı da önümüze ka- “Ctosman bayırına, yahud Tacaatte bulunmak — mecburiyı Maden kömürü büyük mavnalarla naklediliyor | Yuşl tepesino kar — duasına mi | çıksak? Evvelki gün Fener iskelesinde- l ki ocun depoları — sehiblerinden | Bay Simonu görüp kendisine sor- düm: * — Hey Simon usta, söyle baka- hm, bu yıl elimizde kalan bunca odunu bu yaz nideceğiz? Gülerek: | — Nideceğiz! dedi, kaziran, tem-| muz, sıcaklarında — ortağım Bay Vasfi ile odunların karşısına ge- çip derdimize yanacığız! Hey gidi o canım eski kışlar hey! Yazdan sekiz, on çeki yerine| dört, beş çeki odun alanlar daha geçen ayın yirmisind : zangır zan-| Bir titriyerek depolara yanaşır: | a Gülecek?. — Aman ağam, canım ağam, bi>| Diye yalvrsaırken bizler de elle-| rimizi göğe kaldırıp k'ih lâpa lâpa,| kâh tipi halinde yağan kara karşı:! — Gönder Allahım, gönder, yer yüzü geniştir, daha bunun yüz misli alır! Diye keyifli keyifli söylenirdi Lâkin, bu kış bütü:. o tadından yenmez eski kışların üzerine tüy | dikti. Eskiden kar, buz, tipi, fır- tını, don bir yoklarının kanlarını,| iliklerini kuruturlu. Bi yıl ise kış- tan başka her şeye benziyen bu havalar bizim kanımızı, iliğüi kuruttu. (Devamı 6 ıncı sahifede) YABANCI LİSANLAR: | sanları öğrenmiye bu kadar heves ŞAIR YA DELİLİK: imarhanede, delinin biri e- î line kocaman bir çekiç ge- çirir, mütemadiyen kafası- na vurmyıa başlar. Bir arkadaşı müdahale eder: — Yahu, deli misin sen? Başın acımıyor. mu?, — Deli sensint Başım acıyor. Fakat çekiçle vurduğum zaman öyle büyük bir zevk duyuyorum ki tasavvur edemezsin. UYKUSUZLUK: —— Adamın — birl uykusuzluktan Müşteki. İkide bir doktora gidiyor. Hâç alıyor. Fakat bir tesirini gi remiyor, bir türlü uyuyamiyor, yine doktora müracaat ediyor. Doktor, düşünüyor. Ne ilâç ve- receğini bilemiyor. Şu tavsiyede bulunuyor: — Birden başlayınız, üyüyün- cıya kadar sayınız. Yüz elliye gel- meden derin bir uykuya dalacak- sınız.. Ertesi günü hasta yine geliyo — Nasıl, dediğimi yaptınız mı — Evet, 1400 e kadar saydım. — Sonra uyudunuz değil mi?... — Ne gezer! Sabah oldu. İş za- manı geldi. — Çocuğunuzun yabancı 1i - etmesine sebob ne? Büyüyünce devri ülem seyahatine mi çıka - cak?... — Hayır! Beyoğlunda dolaşa- | c HAVADA: Yaşlı kadın, tayyareye binerken pilota soruyor: Beni sağ ve salim yere indi- receksiniz, değil mi?... - Merak etmeyiniz, bayan... Şimdiye kadar henüz kimseyi ha-) vada bırakmadım. itab okurken boynunuzda- kolyenin incilerile oy * muyorsunuz. R Yazı yazarken kaleminizin sa - pini kemiriyorsunuz, bir muha - vere hoşunuza gitmedi mi eli - nizle masanın üzerinde koltuğun kenarında piyano çalar gibi oynu-| yorsunuz, Kapı şiddetle kapanınca yeri - nizden fırlıyorsunuz, İpliğinizi birdenbire iğnenin de liğine geçiremeyince ayağınızı ye- Te vuruyorsunuz, Beklediğiniz otobüs durmadan geçince hal ve etvarınızla infia « Hinizi gösteriyorsunuz, Gazetenizi birdenbire veriyorsunuz. Can sıkıcı bir teşebbüste, mü - açıyor. tinde kaldığınız zaman elleriniz titriyor, yerin dibine geçmek is - tiyorsunuz. Evden çıktığınız zaman birkaç kere dönüyor, kapıyı açıgor. Ba- Kadinlar Senelerdenberi Kendi Kendilerini Aldatıyorlar mı?. Sinirli, Asabi Değilim, Diyen SA £ kıvorsunüz: Acaba hava gazi, su musluğunu iyice kapadım, elek - eri söndürdüm Mmü diyorsu- nuz, Mühim bir ziyaret beklediğiniz. zamanlar mütemadiyen şarkı söy-i lüyor, mırıldanıyorsunuz. Misafirleriniz bir çeyrek saat geciktiler, — gelmediler mi kendi kendinize: Mutlaka gününü yan - lış anladılar, bu kadar masraf bo- şa gitti. Bu mezeleri, bu yemek- leri ne yapalım şimdi diye hayıf: lanıyorsunuz. Hiç yoktan ve lüzumsuz yere ağlıyorsunuz. Mendilinizi ısırıyor, ya da par- maklarınızın arasında buruştu - ruyorsunuz. Fırtına ve borayı üç saat evve- linden hissediyorsunuz. Cesurum ben diyorsunuz.. Fakat... Evinizde gece yalmız kalamı - yorsunuz. Hava kararınca bahçeye çıka - Nasıl Bir Sürüyorlar ?. Kadınlar Hayat miyor mezarlıktan geçemiyorsu - muz. 'Tayyareye binemiyorsunuz, t diye mahzene, kömür- lüğe giremiyorsunuz, Odaların duvarlarında ağ ku- ran bir örümceği öldürmek - için babanızı, kocanızı, kardeşinizi ça- giriyorsunuz. Gecöleri, «kinidir 0?... deme- den kapınızı açamıyorsunuz. Odanızda yalnızken haydudlar, canilere aid bir roman okuyamı - yorsunuz. Geceleri, ufak bir gürültü ol du mu hemen elektrik lâmbasını yakıyorsunuz. | Gaırılacağı, € TE, B.. âd - BAT 40 Yılda 400 Mahkümun Kellesini Uçuran Adam Meğhür Fraraız. Cellâdi Öldü eçen cuma günü sabahı, Pa- G riste (Sen Klu kapısı) is - | tasyonunda yeraltı şimen- | giferini bekliyenler. yaşlı bir a - | damın sendeliyerek rıhtım üze - | rine düştüğünü görünce derhal | muavenetine koşmuşlar, bir sıra. | nin üstüne yatırmışlar. Üstü ve başı gayet temiz olan bu adam az sonra naklolunduğu hastanede (Embolie) den vefat etmiştir. Bu, şimdiye kadar 400 mahkü- mun kellesini uçuran meşhur ceb lâd Anatol Deyblerdir. Deybler, bir asırdanberi cellâd- lik le şöhret bulan bir ailenin son evlâdıdır. Dedesi, Bavyeralı bir köylü idi. Geşen asrın bidayetinde Altan « berg'den Cezayire hicret etti ve: (Cezayir efendisi) oldu. Büyük babası Jozef — Deybler, İmparator üçüncü Napolyon tara- fından 1858 de cellâd başı tayin olundu. Babası Lül Deybler, cellâd ol- mak istemedi. Askerlik vazifesini yaptı ve nezaretlerden birine girdi.) | | den kurtulamadı, 1871 de Cumhu- Tiy2t hükümetinin kararile cel - Tâd başı oldu. 1808 de, bininci mahkümun ka- fasını kesti ve istifasını verdi. Ga-| rib bir sinir hastalığına tutul - muştu. Nereye baksa kun; kesik kafa görüyor gibi oluyordu. 1899 da, hükümet Anatol Deyb- I tayan etti. O zaman disi), dört gün evvel 78 yaşında öldü. Yirmi yaşında iken büyük bir mağazada kalikot (tuhafçı çırağı) idi. Arkadaşları bu sakin, halim ve selim gence karşı büyük bir sa mizaiyet ve dostluk besliyorlardı. ©O devirde Giyotin imali Hör - telup adlı bir doğranıscının inhi- sarı altında bulunuyordu. Bütün Avrupa hükümetleri hatta Çin devleti bile giyotinlerini ona si - pariş ediyordu. | Deybler, doğramacının — kızına gönül verdi. Kendisile evlenmek istedi. Fakat kızın babası reddetti.| Genç cellâd, yesini " avutmak için volospide merak sardı. Her gün volospide biniyor, — kırlarda | yalnız başına dolaşıyordu. İşte bu! gezintilerin birinde, bilâhare Ma- dam Deybler olan güzel bir kıza tesadüf etti. Evlendiler. Versay civarında bir köşkte - yerleştiler. Mes'ud bir hayat geçirmeğe baş- ladılar, Bir aralık, idam cezasının kal- ifesine nihayet ve- rileceği, işsiz kalacağı zannolun - muştu. Zira, Cumhurreisi Falyer idam mahkümlarının cezalarını müeb- bed küreğe çeviriyordu. Zama - nında, hiçbir kimsenin idamını iş-i temiyordu. Cinayetlerin çoğalması, hale - fini, cezaların tatbiki kararını task| dikı mecbur bıraktı. Hükümet, cellâd başıya senede 20,000 frank tahsisat ve her ke- silan kafa için de 2,500 frank ve- riyordu. j Sinemada, tiyatroda bulundu « ğunuz zaman yangın çıkıvermesi ihtimalini düşünerek titriyorsu- nuz. 'Yüzme bildiğiniz ha'de açık « Jara gitmekten korkuyorsuruz. 'YÜREĞİ PEK OLDUĞUNUZU SANIYORSUNUZ . Bayram günlerinde kimsesiz ço- cukların acıklı halini düşünmek- ten kendinizi alamıyorsunuz. (Devamı 7 inci sahifede) Anatol Deybler, giyotin maki - mnesini bazı tadilât ile ıslaha mu- vaffak oldu. Adeta saat makinesi gibi işliyor, kafayı bir anda uçu- ruyor, mahkümu uzun müddet ıztırab çekmekten kurtarıyordu. Bir oğlu vardı. Belki yerine o geçecekti. Fakat bir eczacının ha- tası yüzünden foci bir surette öldü. Eezacı, dalgınlıkla zararsız bir toz. yerine şiddetli bir zehir vermişti. (Paris efendisi), son zamanlar- da, hayat Cellâd Deybler'in kırk sene zamanki rek tahsisatının arttırılmasını is - temişti. İki muavininin masrafına| yetişemiyeceğini söylüyordu. Hü- kümet aldırmadı. Bunun üzerine ,| evinin bir odasını kiraya vermek mecburiyetinde kaldı. Kiracısı. E- manuel Kar adlı bir gazetecidir. evvelki (solda) ve öldüğü rerimleri Cellkâ başının evine pansiyon obk maktan maksadı da kendisile hu- susiyet peyda etmek, hâyatını öğe renmek, hatıralarını kaydetmele ve bir eser yazmaktır, Deybler'in bir yeğeni vardır. Yerine şüphesiz o geçecektir. İŞTE MÜKEMMEL BİR İŞ Şarkı Söy liyerek Seyahat Eden Kızlar Genç kızlar yoraa, işte böyle gitara çalarak ukarıda resimlerini gördü- ğünüz dört kız Holandalıdır. Günün birinde Giralarını Holanda'dan Kalktılar, Parise Kadar Geldiler,Gitara Çalıyorlar hem şarkı söyliyerek hem de gidiyorlardı vo yaşlıca bir adam, elimi sıkmak ister gibi elini uzattı, avcuma bir yirmi paralık bıraktı. fade ede - almışlar, ceblerine 159 frank koy-| cektim. Fakat, kalabalık arasında müşlar, yaya yola çıkmışlar, şarkı söyliye söyliye Parise gelmişler. Holanda ile Fransa arasındaki uzuğ mesafeyi bazan yürüyerek, bazan tesadüf ettikleri otomobil- lere, kamyonlara bineçek katet - mişler. Paris gazetecilerinden biri ken-| dilerile görüşmüş. Yolda korkup korkmadıklarını sormuş. —Kızlar gülerek: — Nden korkaçağız?,. Cevabını vermişler. — Söylediğiniz şarkılara mu - kabil para alıyor mıydınız?., pahalılığından bahsede-| — — Hayır! Yalnız bir defa kibar uzaklaştı, kayboldu. Ben de yirmi paralığı deklim. Bir kordelâ ile kitaramın ucuna — bağladım. İşte bakınız... — Karnınızı naş) doyuruyor - sunuz?.. ittiğimiz yerlerde, gazino - larda şarkı söylüyor, dans ediyo- ruz, Buna mukabil para almıyo - ruz. Güzel bir sofra hazırlıyorlar, bir de oda gösteriyorlar, Dördü - İ müz bir yerde yatıyoruz. Paristen — İsviçreye gideceğiz. Oradan Fri - burg - Brisgo yolile — Holandaya — düöneceğiz...