ÖON LELĞRAN IZ ikdrem e Meyvalar Niçin Ateş Pahasına? halılığının sebeplerini — araştıra- rak, bu mesele hakkında, meyvn halindeki kabgımallar - ve diğer | salâhiyettarlardan yaptığımız tah- | Kikatın neticelerini yazdik; bu - | gün de, manavlar <cephesinden | tahkik ve tetkik ederek öğrendik-- | Terimizi yazıyoruz: ANAVLARA GÖRE PAHALILIĞIN SEBEPLERİ Sirkecide bir mansv dükkâ - ında, elma fiyaflarını gözden ge- Dünkü nüshamızda, meyva pâ- ] satış yaparsam ancak masrafımı kurtarırım, bir şey kazanmam!.. Bizim elimizde bir şey yok: Asıt mesele halde.. Biz, malı doğru - /dan doğrüya naklen kendimiz al- — mayız; her manavın bir «pişekü- Tıs vardır 6 alıp gönderir. Biz bu pişekâra günde bir İira veririz. (Bu sakın orta oyunundaki pişe- maldan mal slamaz, rabazlar vardır. Onlar kabzımak dan mesele 7 liralık bir malı bir Jira fazlasına, yani sekiz Hiraya alır ve perakendecilere bir lira kârlı dokuz liraya verir, Halde b uyüzden geçinen iki yüzden fazlamadrabaz vardır!. Hulâsa, kabzımal kazanır, mad- sonra biz de kazanırız. Fakat mas- yana yana derdlerini döken bir manavın sözlerinden tamamile No. 52 — Zeki adamsın vesselöm. Bu kadına takılacağımı nasıl anla - dınt. Ayağa kalkmıştı. Lâübali bir ta- vırla elini omuzuma koydu: — Senden saklıyaçak değilim! Eski bir arkadaş değiliz amma, sağlam bir dos? olmuşa benzeriz. Bu kadına ber abayı yaktım mon- geri. Kekeledim. — Yani?, — Nasıl yani?. — Ne yapacaksın?. Demek is- Tim. Muvaffakiyetinden emin insan- lara has bir jestle ellerini arka- | zin bir tek ai anlaşılacağı için, yalnız onum söz- lerini buraya alarak, hep ayni şe- yt söyliyen diğerlerinin de ifade- lerini bildirmiş oluyoruz, Bakın ne diyor: e— Manavın en büyük derdi, meyva sandıklarının — içlerinin, dışlarına uymamasıdır. -Armud, | elma, portakal ve saireyi sandık- larla alırız. Busandıklar müs - tahslilin yerinde doldurduğu- gi- bi hale gelir. Orada kabzımal ve- ya madrabaz açtırıp baktırmı Ancak üstten iki sırasını göre - biliriz. Meselâ, dükkânımiza ge- tirdiğimiz elma sandıklarını aç- fığımız zaman, sandığın altındaki meyvalar, başan tamamen, bazan (da kısmen çürük, bereli ve ufak Çıkar. Faraza 35 kuruşa aklığı- miz şu Amasya elmasım üç boya ayırmak mecburiyetinde kalırız, İşle 60 kuruşa sattığımız bunun €n iyisidir. Geri kalan iki nevi 20 - 25 kuruşa satarız ki bü-ma- liyet fiyatından çok aşağı alduğu için, bu zararı. birincisini yüksek fiyatla satarak telâfi ederiz. Bü- tün meyvalar böyledir; sandıkla- rın üstü yaldızlı, altı çürük ve e- ziktir. Kime ne söyliyelim? Kab- zımala söylesek, ne bilsin? O da sandığı açmadan veriyor. Bu iş doğrudan doğruya müstahsilin marifetidir. İşin oradan lahı lâ- zımdır. Meyva, çürüyen ve biraz durunca tazeliğini kaybeden yey- dir. Onun için biz, fiyat koyarken, dükkünımızda çalışanların gün- deliğini, kirasını ve diğer umu- Mi masrafımızı hesap etmekle beraber atacağımızı veya maliyet fiyatlarından noksana vereceği - miz malları da hesaba katmak Tecburiyetindeyiz. Biz ucuz alsak, aldığımız ma- Ht altının, üstünün ayni cins, aymi evsafta olduğunu — bilerek, güvenerek alabilsek çok daha v cuza satabiliriz. Pahalılığın se - beplerini manavlarda değil, bü- yük iş yapan, toptancı ellerinde, araya giren lüzumsuz mutavas- sıtlarda Ve... sandikların üstünü Başka, altına başka cinade, evsaf- | ta mal koyarak, fazla kazanmak, İyi diye kötüyü sürmek yolunda yürüyen müstahâlide aramalı.. Görülüyor ki, kababati hiç kim- se üzerine almıyor. Kabzımallar hal teşkilâtlinın noksanlığına at fediyor ve seyyar satıcı istiyor - Jar, Manavlar. seyyar satıcıyı ae isleriz ne de istemeyiz diyorlar. Olsa da olur, olmasa du olur diyip çıkıveriyorlar. Fakat, pahalılı - ğin suçunu, yüzde yüz müstahsi- le ve kabzımala yükliyorlar!.. Ve bu suretle iş içinden çıkılmaz bir muamma halini alıyor.. Bununla beraber ortada bir ha- kikat vardır: Meyva ateş pahası- nadır. Halk, memleketinin, top - rağının kendine bahşettiği en ta- bil haktan lâyıkile istif — ede- miyor, mahrum kalıyor. Meyva bir ihtiyaçtır ve halkın mühim bir kısmı, bu ihtiyacını, sırf pa- halılı kyüzünden tatmin edeme - mektedir. Bu pahalılığın önüne nasıl ge- çilebilir? «Şöyle!» diyerek kat'i bir for- mül göstermemekle beraber, di- yebiliriz ki, müstâhsilden mana- va kadar ihtikârin veya ihtikârı yükselerek gerindi. — Ben bilirim yapacağımı.. Sen sanıyarmusun ki fıkır fıkır kaynı- yan, bürcü bürçü şehvet kokan bu kadın yaşlı kocasile iktifa e- der?. — Ya namuslu bir kadınsa?. — Şehvetin namusu yoktur. —| — Hiç de böyle garib bir tadis- | işitmedim. — İşitmedin ise benden ışır 1ş- te... Genç, güzel, olgun bir kadın, yaşlı ve muhakkak iktidarından şüphe edilir bir adamla klâsik na- namusunu muhafaza ederek ya- şar, Fakat şehvete gelince. —— Aç bir adamın fırından bir ek- mek ıııpııı ı—nhbix Mahııuslaf Himalaya Dağlari Nafla Bu Binayı Denizbanktan İstimlâke Karar Verdi vvelce Deniz Bank tarafın. dan satın ahnan Satiye şir ketinin Fındıklıdaki binası için Nafıa Vekâleti, alâkadar ma- kamlardan İstihsal etmiş olduğu menafii umumiye namına istimlâk kararinı dün Denizbankâ bildir - miştir. Denizbank kanunen bt karara 15 gün içinde itiraz etmek hakkı- na maliktir. . . 4 Geri Verilecek | « | Vergiler — | ( inci sahifeden devam) Mmüvazene vergisinin nisbeli yüz- de sekize indirildiği Hrada zat Mmaaşları sahibleri hakkındaki mu- afiyet şârtları ayni suretle muha- faza edilmekle beraber evvelce zat maaşları sahiblerine şart olan hülüm, bilâmum hizmet erbabına teşmil olunmuştur. Muvazene ver- Üisi yüzde ön olarak alıtdığı za- manlarda mezkür hükümlere tev- fikan miktarı 2221 liraya kadar olan zat maaşları, verginin fenzi- Tünden sonra 2221 — 221 — 20'li- radan aşağı düştüğü için bu Ver- giden muaf bulunuyordu. 3M nu- maralı Kanunla Vergi nisbeti yüz- de 8 e indirilmesi üzerine miktarı 2174 liraya kadat ölan 2at maaş- ları verginin — tenzilindn “ sonra 2L74 — 174 — 20 lira ve daha a- şağı döştüğünden muafiyeti 21.74 Mraya kadar olan maaşlara hasır kalmış; netice olarak 2174 Tira ile evvelce muaf Bülunan 22.21 lira arasındaki maaşların muvaze- ne vergisine tâbi tutulması zaru- | Teti hasil olmuştur. 3404 numaralı kanunun tedvin maksadı hizmet erbabı _g”ıdııı de indirilmeleri temin olduğuna göre bunlar meyanında bir kısmı- nin istihkaklarının yeniden vergi-| ye tâbi tutulması bahis mevzuu miyacâğından bunlarin tadilden | evvel halr oldukları muafiyetin idamesini ve 3404 numaralı ka - nunun — mer'iyetindenberi kesilen wergilerin geri verilmesini temin maksadile bu kâhün projesi ha < zırlanmıştır.> Gen (5 inci sahifeden devarı) Islah olmuya müsald görülmi - yenler diğerleri gibi avlıya çıka - maz, sigara içemez, oyun aynıya- maz, akrabalarının ve dostlarının ziyaretini kabul edemezler. Bundan başka ağır işlerde kul- Janılır, Uslu olanlar kütüphanede, büroda, yazı ve hesâb işlerinde kullânılıyor. Hulâsa, Rikers bir hapishane değil, mahpuslâr cemneti.. —— “doğuran sebeplerin dazla ve dazladan verilen kâr» ların nere- lerde ve kimlerde'olduğu iylec a- raştırılıp tesbit edilerek elenmesi ve enlenmesi zamani artık gel - müştir. Alâkağarlardan bu işin ge- ciktiriltmemesini istiyor ve bekli- yuııı— ) yese edilemez. Birincisi affı Götmesi İifimdar. Teiseiği” ceza- Ya çarpılır. — Müsaade et de mantığının en basit ahlâk endişelerinden, insan- Yfk daygularından Uzak olduğunu söyliyeyim. Bu kadar da kâfidir. Ben kendi hesabıma bü man - tıksız mantığa cevab vermek is- temem. Çürkü değmez. Müherdis Kenan kızmadı. Bi- Tâkis ömuzuma dostça vurarak: — Münskâşa edecek dagiliz! Dedi.. Sönrü ilâve etti. — Hetkeş kendisinin adamıdır. Kekdine göre het insanın bir dü- Şünüşü, bir telâkkisi vardır. Se- ninki ile taban tabana md diye kavga edecek değiliz yat Bir müddet daha oturdu. Gider- ken kapıya kadar teşyi ettim. Göz- den kaybolduğu zaman gayriih- tiyari arkasından tükürdüm. Ant- terân çinilerine gerilen tükürük mühendis Kmınuı ve onun gibi - | görmeğe hazırlanmaktadır. Vak- » | mekti. İnsanlardan bir kere daha ' tiksindim. İstimlâk bedeli, gayrisafi iradır. 10 misli üzrinden hesab edileceği cihetle Nafıa, binayı bankadan 100 küsur bin liraya alacaktır. Halbuki Dentabank binayı 250 bin liraya satın alyuştı.. Bu iti - barla aradaki 147 bin küsur liralık zararın Satiyeye rücu edip ede - miyeceği keyfiyeti de tetkik olun- maktadır. Bu hususta Ankarada yeni bir tetkik heyeti kurulmuş- tur. Kayser Seksen Yaşına Giriyor ($ üncü sahijeden devam) eski dostu sabik- imparatoru tile Amerikanın Pariste bulunan bir elçisinin oğlu olan bu profesör gençliğinde Avrupada bir çok seneler geçirmiş, sonra memle - ketine giderek Üniversite haya- tına girmiştir. Şimdiye kadar 157 inci defa ola- rak Amerikadan Avrupaya gelip gitmiş, Bahrimuhitlatlasiyi geç-- miştir. Profesör şümdi İngiltereye gel- miştir. Kayserin eski dostunun Âv-. rupaya geldiğini duyan gazeteci- ler gidip görüşerek ondan şunları dinlemişlerdir: Nisanda — Holandaya giderek, Kaysere misafir olacağım. Şato - sunda üç gün kalacağım. Bu ka- darı kâfi. Çünkü bir yerde üç gün- den Yazla misafir kalmak delilik- tir. Gittiğiniz yerden üç gün zar- | Smda ayrılırsanız © zaman ğizi | tekrar çağınırlar. Amerikalı profesör Umumt Harb esnasında Kayserin şiddetle alcy- | hinde bulunanlardan birisi olmuş- tur. Harbden sonra 930 da Holan- | daya gelerek eski dostu Tle g8 - Tüşmüş ve barışmışlardır. Profe- ir bunu da söyliyerek demiştir — Her'tki eski dostlar sonradâr. düşman olarak ölmemeli! 930 dan beri her sene Holandaya giderek kendisini gördüm. Çocuk iken ©- nunla birlikte oyun oynardık. En çok m»mgmı oyun askerlikti. (S inci sahifeden devam) Bu heyet, Fransız Alp klübü müdür muavini Hanri dö Segog - un riyasetinde bulunuyordu. Bak toroda kamp kurdu. Haziranda 2000 metroya kadar çıkmıya mu- vaffak oldu. 1936 da bir İsviçre heyeti de E- vereste çıkmak teşebbüsünde bu-”| landu. Fakat yarı yoldan geri dönmiye mecbur kaldı. Yüksek yaylalarda pişinç yüklü | koyun ve keçi sürülerine tesadüf etmişlerdi. Bunlar, yüksek tepe- lerdeki Tibet köylerine erzak gö- türüyorlardı. 4,000 metroda - bir- | çok ago ağaçları vardır. Fakat kır- mızı değil, hafif eflâtun rengidir. İsviçre höyeti, en yüksek köy- de Kuti (3,800 metro) da kamp kurdu. Sonra Kalilora (6,700 met- TO) ya kadar çıktı. Bu tepe, Tibet- Klerin mükaddes yeridir. Burada, HiKÂYE: HerşeyeRağmen.. (4 üneti sahifeden devam) 1 içinde bu ne değişme, bu ne küs- | künlük böyle?. | Kadın, az önce, gözyaşlarını kuruladığı mendili asabi parmak- ları arasında hırpalayıp buruştu- rarak, boğuk hummalı bir sesle anlatmağa başladı: — Bugün, bir tesadü?, hana her geyi öğretti. — Neyi? — Bir kadınla randevün oldu- Bunu... — Yalan, kat'iyyen yalan... Kür. söylediyse aramızı bozmak için söylemiş. — Boşuna inkâra kalkışma; gözlerimle gördüm. — Neyi gördün?. — Sarı saçlı #iyah, kürk manto- hu bir kadınla Taksimde buluşup, Beyoğlu caddesinde bir lokantaya girdiğinizi ve oradan da bir ran- devu evine gittiğinizi!. Erkek sustu. Hiçbir şey söy - liyemedi. Çünkü karısı bütün hâ- kati biliyordu. Kadın anlatmakta devam ediyordu: — Sabahleyin, kahve rengi e- biselerini ütülüyordum. Kadının küçük, pembe zarflı randevu mek- tubunu pantolonumun cebinde u- nutmuştun; elime geçti. Sonra... Sonra, kurnaz bir hafiye gibi geldim. Sizi buldum ve takib et- tim. Size görünmedim, beni hiç görmediniz. Genç adam, cürmünü itiraltan başka çare olmadığını gördü. Ve herşeyi anlatmağa karar verdi; o kadını üç aydanberi, delicesine, çılgıncasına sevdiğini anlattı. Ve sözünü şu neticeye bağladı: — Bilirsin ki, ben seni seve - yim, Yine de sana hürmetim var- dır. Fakat bu, bu aşk, gönlümde yanan bir ateş, bir volkan, beni âılınm kara sevda gibi birşey... iciye kadar ondân in, gönlünü bir başkası- na kaptırmış bir adamla ömrünü geçirmek istemezsin. Bunun bir Çüresi var; tek çaresi: Ayrılmakt: İkisi de sessiz, boğuk hıçkır larla ağlıyorlardı. Bir müddet süküt içinde kaldı- lar, Sonra, erkek yerinden kalka- rak: — Sana hürmetim vardı. Onun için bunu duyurmadım. Duyur- mak da istemiyordum. Fakat, ol du, herşey bitti artık... Yüzüne bakacak yüzüm kalmadı. Hem mademki şimdilik, andan ayrıl- mam mümkün değil; aztık birbi- Timizi görmiyelira; mahkemeye başvurur; tarafeyn rizasile ayrı - hrız!. Allaha ısmarladık... Kadin, başını ellerinin içine al- mış, hıçkırarak ağlarken - erkek, odadan çıktı; merdivenleri indi. 'Tam kapıyı açacağı sırada, bir- denbire yerinden fırlıyan kadın merdiven başına gelerek seslendi: — Selim! Gel gitme! Ayrılmı- yalım, ayrılmıyacağız.. Selim geri döndü ve ağlar gibi | bir sesle; — Nasıl?. Herşeye rağmen, her- şeye rağmen mi?. — Evet, herşeye rağmen! ——— —- —— hiçbir Avrupalının ayak basma - Gığı yerde, mağaralar devrinde yü- şıyan insanlardan kalma bir köy vardır. ——— ——L—R —— x İki hafta sonra şirketin (.....) de daaliyete başladığının yıldö - nümü kutlulanacakmış. — Gazinc ufak olduğu için, fabrikalardan birinin geniş salonunda balo ha- zırlanıyormuş. Bu haber hendis Kenan verdi. Sevlndudın kabına sığamıyor. — Bütün kadıtları bep bir ara- da göreceğim, birçoklarile dans edeceğim!. Diyor da bir daha demiyor. Aklı fikri Meral de,.. — Balo herşeyi halle kâfi gele- cektir, muhakkak bu kadınla ta- nışacağım, dostluğunu kazanaca- | ğimt, İddiasında,. /Ona bu arzusuna dahâ kısa, daha kestirme yoldan gidecek bir fır: sat çıktı. Balo kamitösine aldılar, T » KA leci gelen memurların eileleri de ayni komiteye dahil.. Halbuki bu- na mukabil üç erkek var, Bir ta- | nesi de Kenan.., Artık Kenan havada — uçuyor. Gün aşırı içtima ediyarlarmış... Toplantıdan sonra yüz vermeme- me rağımen hemen bana damlı - yor. Bir kelime söyletmeden, ne- fes almadan anlatıyor, anlatıyor. Başmühendisin güzel gözlü karı- zından, Alman fen reisinin sarı saçlı, dolgun kalçalı kızından, bil- mem hangi müherdisin isterik ta- virlı karısından uzun uzun bah- sadiyor, hepsini teshir ettiğinden, kendisine bayıldıklarından dem- vuruyor; söz dönüp dalaşıp Meral- de karar kılıyor. — O hepsinden güzel, hepsin - den harikulâde, diyor.. Biraz ağır davranıyormuş am - ma, yavaş yavaş o da sempati gös- termeğe başlamış, yakında her iş Meral de komitede aza.., Meralle | beraber birçok mühendislerin, i- | — hallolacakmış!, (Devamı var) — İspanyada Kanlı Boğuşmalar Olurken ($ üncü sahifeden devam) sadi işlerde daha büyük hisse al- dıkları görülmektedir. Gentral Franko hemen daima askeri işlerle meşgul olup siyasi meselelerle uğraşmağa vakit bu- lamamaktadır. Fakat Franko-İs < panyasında dahili işlerle ve siya- setle en çok meşgul olan biri varsa © da Frankonun kayın »biraderi Berrano Sunerdir. Kendisi dahi- liye nazırı olduğu için bütün nü- fuz elindedir. Frankonun cephesindeki krallık tataftarlarıümidlere düşerek meş- rütiyet usulü ile idare edilen ve başında Kralın bulunacağı bir İs- Ppanyada bundan sonra bütün va- tandaşların . birleşeceklerini söy- Temektedirler. Fakat,bu hususta milletin reyi- ne ıııırıux uııek lâzım gele - Cumhuriyet hükümetinin B—ıvehlı İspanyada dahili harbin bitmesi için hazırladığı 13 madde- lik bir programın bir maddesi de milletin reyine müracaa; etmektir. İşte İngiliz ve İtaly yı Başve - killerinin mülâkatından - ümide düşen İspanyollar kardeş kavga - gile harab olan memleketlerinde milletin reyine müracaatla bir i- dare kurularak iki buçuk sene - denberi süren' dahili harbin artık nihayet bulmasını beklemişlerdir. Eski İspanya Kral hanedanı İ- talyan Kral hanedanından son de- rece hüsnü kabul görmekledir. Es- ki Kral Alfonsonuti oğlu ile İtal- ya Kral hanedanı arasında sıkı bir münasebel vardız. — Söylendiğine Köre eğer İspanyada buğün yine Krallık olursa eski Kral Alfanso tekrar gelmek arzusunda olma - dığından yerine oğlu Kral ala - cakmış. Diğer taraftan İspanıya mesele- sirin bugün Avrupa devletleri için en mühim bir mesele olduğunu i- leri süren Frankfurter Zeitung Alman gazetesi İngiliz ve İtalyan Başvekillerinin Romadaki görüş. “meterinin politika âlemindeki ne- ticelerinden bahsederken şöyle demektedir: Bugünkü meselelerin anahtarı İspanyadadır. İspanya- meselesin- de Fransa ile İtalya - arasındaki aykırılık ise kat'idir. Bunum böy- le olduğunu Musolini daha evvel Cenova nutkürda İân etmişti. O zaman buna Fransızlar da, İngi » lizler de hayret etmişlerdi. Diğer taraftan da İngiltere ile İtalya a- rasındaki anlaşmıya göre İtalya hiçbir zaman İspanyadan arazi is- tiyecek değildir. Eğer nagihâni o- larak fevkalâde bir hâdise çık - mazsa vekaylin takib etmekte o duğu cereyan besbellidir. Diğer taraftan Cumhuriyet İs - panyasının ordularını idare eden General Miajanın Londralı San- dey Kronikl gazetesinin muhabi- rine söylediği şu sözler çok Bümdir: — Ben ne hatibim, ne de mat. Fakat asker olduğum içi! kerleri iyi bilirim. Zama harblerinde muhakkak ki meselesi çok mühimdir. kat'l netice yine askâre ve rin kuvvel maneviyesine bağl Bizim askerlerimizin haleti yesi bugünkü kadâr hiçbir z iyi olmamıştır. - Mahrumiyet / kadar büyük olursa olsun bu F ledir. ş Biz hiçbir zaman — Frankd yabancı askerlerine teslim yacağız. Eğer biz de onlar #) yeni harb vasıtalarına malik Ü saydık şimdiye keadar hart / miş 'olurdu. Fakat herşeye #f men yine galib geleceğiz. Çüf bizim askerlerimiz müdafaa #i davanm haklı olduğuna bulunarak harbetmektedir. — |) düşmanı Katalonya tarafında İf lesin diye bıraktık. Çünkü 1 vemet gösterseydik bu be yere bir çok askerin hayatına olacaktı. Silâh yetiştirmek içif| lan faaliyet muntazam sur: vam etmekte olup ecnebilere f| taç değitiz. ğ | “Tazmin Başki Tahkik YineBaş! (Birinci sayfadan devast) | ve gözününde cereyan etmif | Tunan hâdiselerdir ve pek larak her vakit için M tündağın izah edebilecedi | yetlerdir. Nitekim, çok him tahkik fezlekeleri tile kendisini — Şürayı D yi | Bizce mühim elün tek $€9 ) ların hiç biri değil on üç yıl f yet beşeri hislere sahib şahsın «lâyüs'el umma lüyef #') dikleri halde en müthiş ve dürücü bir iktidara sahib W masındadır. Bu baş döndürü? tidar eğer Bay Muhiddine * ve idari meşguliyetleri arâf| bilerek veya bilmiyerek çok hâdiseler - kaydettirm? şükretmeliyiz. — Matbuatın, Meclisinin, Parti eleman!'” | ve. eshabi mesalihin - şöyle ç değil sasmıya mahküm “dığı bir otorite karşısında beğenilen veya beğenili ticelerle karşılaşmayı eli daha önceden kabul etmel rüst ve tabil hareket olur. Muhakkak ki, tazmin c cek bir şey yok; fakat taztf duha çok kiymetli bir Alıman ders. a <L D Baş,Diş, chle.Grıp Romuti?' nevralji kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal İ HENN iİczbında günde Üç kaşa alınebilir. di İstanbul Sihht Müe Heybeliada verem sanâtoryomu yapılacaktır. 2 — Muhammen fist 1400 lira 4 — İstekliler şartnameyi her kanunda yazılı belgeler ve bu işe ya banka mektubile birlikte belli leri. — (430) İstanbul Ekm Cemiyetimizin 1933 yılma «id merkezine teşrifleri rica olunur, $ — Muvakkat garanti 105 Uradır, ma tarzının umumi heyet karşısın da tetkik ile heyeti h &için kayıtb âzamızın cemiyet hü viyet cüzdanlarile bift 939 perşembe günü saat 14 te Türbe Babıâli — caddesindeki Eksiltme Komisyonundan için bir çamaşır yıkama VET ma makinesi açık eksiltmeye konulmuştur. Ü 1 — Eksiltme 8/2/939 çarşamba günü saat 15,30 da sıhhat ve içtimal muavenet müdürlüğü binasında kurulu gi dır. gün kumisyondan alabili! 5 — İstekliler cari seneye aid ticaret odası vesikasile 4 yeter muvakkat garanti M gün ve saatte ., k Vapıcılar Iıııiy til ,' muamele ve hesabi