KISA BİR ANKET Bazı Bestekârlar Yeni Fikirler İleri Sürüyorlar Milli Türk Musikisini Yaratmak İçin Hangi Yoldan Gitmeli ? nkarada modern radyo İs - tasyonumuz açıldıktan san- ra İstanbul radyosu kapan- dı.. Bu kapanış ve açılış musiki - e hemen hepsini az çok kadar etti. Yalnız, bu alâka a- ka musikiseverlerle alafran- sikiseverler arasında ba heyecanlarla tecelli etti rga sevenler, musiki fi düşünerek sevinç ve a gülümsediler. . Alaturka Venler şark musikisine daha az i tahmin ederek üldüler. Fakat bü- 'te rağmen netice- İ yeni radyo islasyo - n musiki neşriyatında garb e de, şark musi ayrı yer ve değer v zatla görüştüni ve bu görüşmeyi fırsat bilerek he - men bu mevzua temas ettim ve fikrini sordum. Bana Ankara rad- yosunun musiki neşriyatında gü- dülen gayeyi, şu kısa cümle ile isa ediverdi: *— Her memlokette, alelümum Bgarb musikisi, diğer memleketle - rin radyo istasyonlarından dinle- mek düşüncesi hâkim olsaydı, her tülletin kendi radyo istasyonla - rında yalnız kendi millt musiki - leri çalınırdı. Halbuki bütün dün ya radyolarında beynelmilel mu- siki parçaları çalınmaktadır. İşte bu itibarladır ki biz de, radyo - muzu, yalnız zevk ve arzularımıza uydurmak değil, ona beynelmüeti bir mevki vermek azmindeyiz.» Alaturka musikiye bir yer ve- rilmiştir. Her gece, muntazam . rad- yomuzu açıp dinleyebiliyoruz. Fakat, bizim asıl musiki derdi- miz milli musiki meselesidir. Bu- nvn zaman zaman, dedikoduları Vizaldi gazete sütunlarına aksetti. Geçen gün bir musikişinas ar- kadaşımla görüşüyorduk. Bu dos- tum, bugünkü alaturka musiki- nin en kuvvetli elemanlarından ve tanınmışlarından bir. bestekârdır. Onunla milli musiki meselesi hak- kında bir hasbihal yaptık. Sami - miyetimize rağmen, bana fikirle- rini; yazılmaması şartile söyledi. Fakat gazeteci kalemi durür mu? azıyorum, amma sözümün zsa yarısını tutmuş olmak n dostumun ismini süküt ile geçiyorum. irdüm: Muüli musikiyi nasıl yarata- Liliriz?. — Bu birdenbire kestirilip atı- lacak bir mevzu değildir. Fakat herhalde musikide, bugün yürü- düğümüz yol bizi milli musikiye ulaştıracak yol değildir. Ben şah- an şöyle düşünüyosum: Gerek bizlerden, yani, alaturkacılardan, gerek alafrangacılardan bir veya birkaç kişl çıkıp da hakiki mana- millf musikimizi yaratabilir. ben bu dehakâr muvaffakiye. : bir mucize telâkki edecoğim! — Demek ne o, ne öteki... O hal- de bu çeti işi kim başarabilecek? — Şüphesiz, yine Türk musi- Fakat ne yalnız ala- turkacı, ne de yalnız alafrangacı la Mademki garb tek-| e Türk musikisi yaratmak lâ- bunu yapabilmek için her yi İyice bilmek icab et- lanlar deği niğile 1 vvur ediniz, garb musiki- hiç bilmiyerr alatur. bir bestekâr, yaptığı şarkılarla iste - nilen millf musiki b j bünyesini na- sı) kıuzbıhr'!v Bilmediği, tanıma- dığı bir sahada nasıl adım atabi. Ür?. Bu gözü kapalı hir adamın, &ir Bir caz takımı coşmuş bir halde hedefsiz yürüyüşü değil de ne- dir?. Ve bu vaziyet, yalnız garb musikisini bilip, o yolda yürüyen, elaturkanın tamamile yabancısı olan bir kompozitör için de ayni değil midir?, İki musikiyi birbi- sine karıştırıp, mezcederken, iki- #mni de, hakkile bilmenin lüzu - muna inanmalıyız. — Bunun için ne yapmak, işe nasıl başlamak lâzımdır?. — Herhalde vakit kaybetmemek, dâzım. Fakat işe nasıl başlamalı? İşte orası mühim.. Ben buna şöy- le bir hal çaresi düşünüyorum ve kendimce bunu, bu derdin tek ça- gesi olarak görüyorum: Memleketimizde, Türk musil Bir Roman Kadar İnce, sini iyice hazmedebilmiş genç çağda olan musikişinaslar vardır. Bunların bilhassa bestekâr olan- iarından bir grup teşkil edilerek Avrupaya — gönderilmeli. Orada gârb musikisini tahsil etmeliler. Bu tahsil müddetini muvaffaki- yetle bitirerek memleketimize dö- nen elemanlar her ıkı musikiyi bildikleri, tanıdıkları için — milli Türk muskisinin esaslarını kura- bilirler Bugün ne alafrangacı korapozi- törlere, ne de alaturkacı beste - kârlara gönül ve ümld bağlayıp da bir *milli musiki» doğmasını beklemek çok beyhude bir bekles yiştir.. D HAKKI VAR A.. Cücenin biri, terzi dükkânla - rından birine çırak olarak girer. | Fakat bir hafta sonra vazifesin' terkedeceğini söyler. Ustası sorar — Terzilik size güç mü geldi?.. — Hayır!. Buraya geldiğim ıı-i man kalfa, boyumun ne kadar ol- Keşke söylemez olaydım... | — Buna mı canın sıkıldı?. — Hayır! O gündenberi kalfa metroyu bulamadı mı, beni yakalı- yor, masanın üzerine — yatırıyor. keseceği kümaşları benim ile öl- | güyor. Canımı sıkan bu... BAYTAR POLİS Amerika köylerinin birindeki polis korniseri baytar — mektebi mezunlarından idi, Yeni yazife - sinedevam ederken bir taraltan da baytarlık yapıyor, hayli para kazanıyordu. Bir gün karakolda otururken telefon çaldı. Heyecandan titreyen | birses: — Allot.., diyordu. Şimdi he- men gelebilir misiniz? Size adresı- Mi söyliyeyim. — Peki, geleyim... Fakat bana polis komiseri olarak mı, yoksa baytar olarak mı Ihtiyacınız var?.. — Her ikisi için de... Evimize bir hırsız girdi. Köpeğimiz ağımı açmıyor. Hasta galiba... MODASI GEÇMESİN DİYE n — Şapkamı — getirdiniz mi?, Bay — Evet... Hem koşarak ge- tirdim. Bayan — Niçin, canım?... Bay — Eve gelinciye kadar nw dası geçmesin diye. Heyecanlı Aşk Macerası | Bir Rus Prensi Sevdiği Fa;mdöşambır İle Evlendi u güzel kadın vapurda hız- B met etmiyordu. Sadece bir yolcu di “Yunanıstanda, büyük bir ailenin yanına gidiy e- dü. Bu alle, Paristeki müstahde - min İdarehanelerinin — birinden namuslu, elinden iş gelir, yüzü- ne bakılır bir fam dö şambr gön- dermesini istemişti. İdarehanerte Lüiz Ratinoyi muvafık bulmuş, &line biletini. vermiş, yola çıkar- Mışti. Prens de, ayni vapurda seya- bat ediyordu. Kumandan, komi - ser ve birinci mevkide bulunan diğer yolcular kendisine (Prens Saşa) diye hitab ediyorlardı. Lüiz Ratino; güzel, sevimli, ze- ki bir kadındı. Ömrü oldukça famı dö şambr kalmıyacağını, her hal- de zengin bir adamın dikkat nü- zarını - çekeceğini, evleneceğini biliyordu. Bütün ümidi bunda idi. Vapurda, ikinci mevkide Hi Genç prens kadını bir akşam Büvertede gördü. Prensin, Lüiz'le gö Si Müşküldü. Çünkü ikinci mevk yolcularının birinci mevkie mah- #üs yerlere geçmeleri — yasaklı. Kendisinin gitmesi de dikkat na-| çekebilirdi. Buna rağmen, bir gün genç kı. zın yanına gitti. Lüiz, bu şik de- Kkanlıyı dikkatle süzdü. Konuş « mıya başladılar. Lüiz; — Mösyö sizi tanımıyorum. siniz bilmiyorum. Fakat, hallı den kibar, ter - vi iyeli bir delikanlı olduğunuz, büyük bir aileye men- sub bulunduğunuzu — anlıyorum. Pronses olan Saşa Evvelâ kendimi size prezante e - deyim: İsmim Lüiz Ratino... Fam dö şambriyim, Atinada bir ailenin Bpezdine gidiyorum. Eğer sözle - riniz hakikat ise, benimle evl: mek istiyorsanız söyleyiniz. Düşi beyim, kararımı bildireyin Ak- si halde, rica ederim beni rahat bırakını dedi. Prensin yanından uzaklaşmak istedi. Prens: — Lâtfen, matmazel, dedi, Du: Yunuz biraz, hiç olmazsa — biraz gevezelik edelim, Lütz kabul etti. Konuştular. Genç kız hayatıni anlattı. - kadari tetli anlatıyordu ki... Ertesi gün prens, sofradan kalk- tı, ikinci mevki güvertesine gi meğe hazırlanıyordu. Barmen gü-, lerek: — Müsaade eder misiniz prens, dedi. Bir şey söyliyeceğim... Ta- mıştığınız kadın Atinada bir aile nezdine gidiyor. » Fakat, bu kızın sizin ailenizin nezdine gittiğini biliyor. muydu « nuz?. Prens şaşırmış, kalmıştı, Bar « men gülerek ilâve etti: anu söylemeklen maksodım , nasıl bir mevkie düşmekten muhafazadır... Prens düşünüyordu. Babası eş- ki çar ordusu generallerinden bir prensin oğlu idi. İmparatorlubun sukut edeceğini evvelden anlamış, | ihtilâl çıkmadan evvel servetiw yabancı bir memlekçte kaçırma- ga muvaffak olmuştu. Hatta bir vasıta ile Çariçayı da ikaz etmişti, onra karısı ve çocuklarile be raber Rusyayı terk ve Yunanis « tana gelmişti. Atinada yüksek bir hayat yaşıyordu. ğlunun €Ö şambr ile evlenmesii görmiyeceği muhakkak! Saşa, ertesi günü Lüiz'i görün- ce B — Atinaya, kimin nezdine git-| tiğinizi — biliyorum. Bir tesad”i neticesi putronunuzun ismini öğ- (Devamı T inci sahifede) H LGRAF— 4 2 inci Kânun 1939 KATERİN Napolyon Çarın Kız Kardeşi İle Evlenmeğe Muvaffak Olamadı Tandam. Tam'bir mete setim Napolyon, Fransa Tahtına Bir Veliahd İstiyordu, Nihayet Mari Lüiz'le Nişanlandı er yeni sene girdikçe eski se- nelerin vekayül daha iyi ha- trlanıyor, — hatırlatılıyor. Geçmiş zamanlar hatıra getirilir- ken meselâ bir asır evvelki vu- kuatın en meraklıları araştırılı - yor, 1939 senesine girerken de 1809 da Fransız ımparatoru Leon Bo- napart'ın kendisine Avrupa ha- nedanlarından kiz aramak için na- sıl uğraştığı etrafındaki dedikodu tazelenmiş olüyor, 130 sene evvelki bir macera yi- e Âvrupada buna karşı yeni neş- riyatla tazelenmiş bir alâka u - yandırılıyor. Pransız - Rus mü - nasebatı şimdi nasıl olacak? Fransız imparatorunun — Çarın sarayından kendisine bir kız bul- mak meselesi o zaman o kadar bü- yümüş kı şimidi bu hikâye yeni yazılarla canlandırılırken Fransa imparatorunun kadınlar yüzün - den uğradığı hezimet gözönünde büyümektedir. Acaba o zamanki Fransız imparatöru kendisine Rus- yadan gelmiş bir - imparatoriçe bulsaydı Avrupanın mukadderatı masıl olacaktı? Ortaya türlü tür- lü tahminler sürülebilir. Fakat Bgeçmiş vekayli tekrar iadeye im- kân var mı? Napolyon Avrupanın en mu - zaffer bir kumandanı, en galib bir hükümdarı idi. Fakat cle geçir- diği imparatorluğa — kendisinden sonra mirasçı olacak bir tek oğlu yoktu!. İşte en büyük mahrumi- yet olarak bunu hissetmiş, kendi- aine lâyık olmak üzere de olsa ol- sa o zamanki Avrupanın en ileri gelen bir imparatoru olan Rus Çarı birinci Aleksandr'a mürece- at etmeyi düşünmüştür. Çünkü Çarın müstesna derecede güzel kız kardeşleri vardı. Rus Çarı ile Fransız imparatoru arasında böyle bir eniştelik, ka- yin biraderlik olursa Avrupa po- litikasında bunun mühim tesirleri olacağını Napolyön düşünmemiş değildi Birde Napolyonu asıl böyle bir izdivaca ehemmiyet verdiren nok- ta şu idi: Alacağı kız çok sağlam olsun. Fransız imparatoruna bir, iki, üç erkek evlâd yetiştirebilsin istiyordu. Çarın büyük kız karde- şi bu itibarla istediğinden âlâ idi tri yarı, sağlam, fevkalâde güzel bir kız. Moskovadaki Fransız elçi- sinin verdiği malâmal imparatoru Çittikçe meraklandırıyordu. Fa - kat Fransız İmparatorunun -Rus Çarı ile böyle bir karabet tesis et- mesini istemiyenler az deği! Çarın karısı ile anası başta ol- Mak üzere Napolyona düşman o- lanların nüfuz ve tesiri büyüktü. Napolyon kendisini sevmiyenler odluğunu biliyordu. Fakat Çarın sarayındakilere rağ- men kız kardeşini Fransız impa- ratoruna vermekten geri kalmı - yacağı ümidini besliyordu. Çarın büyük kız kardeşi Pren- ses Katerin Napolyonun istediği kadın olabilirdi. Fakat kendisinin Fransız imparatoru tarafından is- tendiğini öğrenir öğrenmez ağzı- na geleni söylemiş, doğruca Alek- sandrın yanına giderek: — Ben © Ponapart denilen ada- ma gitmem!. diyerek son süzü: söylemişti. Prenses Katerinden Çarın sarayında ürkmiyen, kork- miyan kimsi u, Bu iri yatı, muhteşem bir güzelliğe malik o- lan kız ayni zamanda © kadar şert, kavga dediğinden hiç dönmez - dı. O böyle deyince Çar ona Bu resmi, Napolyonun fotoğralı sanmayın. Napolyon rolünde Şarl Boyer temiyor. Bundan vazgeçiniz, be- | 'ne mazur görünüz!. cevabını na- sıl yollıyacaktı?. Rus Çarı işi u- Zatmak kat'i ve menfi bır cevab vermektense vakıt kazanmak is- tiyordu. Varsın Napolyon” bunü kehdi anlasın da vazgeçsin!. diye düşünüyordu. ğ Fakat bir gün birdenbire Mos- kovâdaki Fransız elçisine haber veriliyor ki Prenses Katerin bır Alman Prensi ile nişanlanmak ü- zeredir diyel, Usulleri vrupada; bu kriz zamanın - İnsanları Nasıl da iş bulmak (zümrdü anka A kuşu) nu bulmak kadar güç. Bu zavallıların çoğu çoluk ve çocuk sahibi. —Tabil iş arıyorlar. Şuraya buraya başvuruyorlar. Bir çokları, fırsat bekliyen dolandırı- cıların tuzağına düşüyorlar. Elin- de ve avucunda bulunan cüz'i pa- zaları da bunlara kaptırıyorlar. Nasıl mı?, Meselâ bir gün, ga- zetenin birinde şu yolda bir ilân görüyorlar : «İş arıyan kadın ve erkeklere. karşı hiçbir ısrarda bulunamaz- Fransız imparatoru ile Rus Ça- Ti müttefik idiler, Çar müttefiki- ne karşı: — Kız kardeşim size varmak iz- Bunu haber alan Napolyon ar- zusunu elde edemedi diye hid « detlenmiş olabilirdi. Fakat Fran- Bız imparatorunun böyle vazıyet- lerde hesabi elden birakmıyan bir dıplomat olduğunu da söylemek lözim geliyor. Bunu öğrenir öğ - renmez Çar Aleksandra kızdığı- ni göstermektense şöyle diyor: — O kız olmazsa başkası olsun!, — < Çarın diğer bir kız kardeşi daha yok mu?. Bunu Çara söyledikleri zaman tocesüf ederek elinden birşey gel. miyeceğini anlatmak ister gibi bir - veziyetle: — A, diyor, evet bir kız kar- deşim daha var. Anna Pavlova!. Fakat daha ancak on beş yaşında! Sonra yine tees: diyor: — Ah, keşke Katerini imparator resmen istese idi. O zaman çök iyi olurdu. Tam ona göre bir' ka- din olacaktı!. Bu sözler hep kurnazlıktı. Ha- kikatte Rus Çarımın, sonradan Fransız taht ve tacını elde etmiş bir adama kendi hanedanından kız vermek istemediği besbili idi. Yalnız bütün bu teşebbüsler mahrem, gizli oluyor, resmen or- taya konmuş bir teklif, yahut men: f surette verilmiş bir cevabdan kimsenin haberi olmuyordu. Napolyon bu süretle Çardan yine bir menfi cevab alıyor de- meokti. Hiç on beş yaşında bir kız koca adama vecilir mi?, demek istıyordu. Fakat Napolyon )srar etmiş, nihayet Çar'a şu haberi yün dermişti: — Resmen menfi cevab verilsin Küçük Prensesin verilemiyeceği Tesmen bildirilsin !. (Devamı 7 inci sahifede) DüÜNYADA NELER OLUYOR? Asri Dolandırıcılık Bulundu Parisin Ortasında Masum Kandırıyorlar: Müstahdemini değiştirmek isti yen büyük bir mağazada çalış - mak isterseniz, vakit geçirmeden aşağıdaki adrese yazınız, cevab i- » çın bır de pul gönderiniz. K. pos- ta kutusu, No. 280 Paris.» Tabil bin, iki bin işsiz mektub yazıyor, birer de pul gönderiyor. Cevab almadıklarını, alamıyacak- larını söylemiye lüzum yok, Fa - kat pullar toplanıyor. Bu ilânı ve- Ten kurnaz adam, yorulmadan, (Devamı 7 inci sahifede)