İsimmnsiz Daimazihninizi tırmalıyan bu sualin cevabını iköÖşk ğ—_l &diyor. İnanılacak I bir hareketle başın- | N,._ 'i çıkardı, mas Üa * atti. Hazır sandalyeye de Ğım"" şakrak a Ayban. edecı ü "lı cek bir deınbı eri N satın Slzm kim? "ı.;:"' Mi, bekâr mı Büzel, çok sevimli, o bir kızdı. 'enmek isteriz... şey de- " çamlarım arasın- uv'*çenr ortasında bir bütün a- küşkten bahsediyor. almış... Yaşlı mı, Z Mi otürüyor, bilen Yeyi, * Sakın boş olma- Bi Zira, gün a büyük bal ikkalın a- ı;, a eetlerle erzak bunları u'**.y " 'v. b b q,::"wl bir sarsıntı &b hizmetci bahçe 1 alıyor. Kapıyor, kilidliyor. İle bir şey konuş- n merakını u- İ *N nefret etmiş n Bidip te Kapıdi Rötürür müsünüz? *::'"'* Ayhan... Beni Nda, ne yapa- Biremedikten son- * Gezmiş, hava almiş Adada bir gece taraçasında yanına geldiği q'*ı_lfhm tığın hikâye hü- | — Yok canım!.. Gidip de ne ya- pacağım. Maksad lâtife idi... Dedi. Halbuki bu köşkün sırrı- ni öğrenmek istiyordu. Ne yapa- cak yapacak bunu öğrenvcekti. Yemekten sonra kalktı, odasına çıktu Hava bozmuştu, şimşekler çakıyor, hafif yağmur — yağıyor- du. Balkona çıktı, parmaklığa da- yandı, dalgın dalgın denize bak- tı. Sonra içeri gindi. Bora geçmiş Bibi idi. Saat ona gelince deri mantosunu giyindi, başına bir örtü sardı, otelden çıktı. Çamlığa doğ- rdu.. Yağmur yeniden başlamıştı. Köşkün önüne geldiği zaman sırsıklam olmuştu. Bir müddet kapının önünde durdu. Sonra ken- di kendine: — Mutlaka öğreneceğim!,:. Diye söylendi ve zili ç EV SAHİBİ NEREDE?, Yağmur gittikce artıyordu. Bir. denbire müdhiş bir gürültü okdu, etraf aydınlandı, çamlardan biri yere devrildi. Yıldırım düşmüştü. Süzan, gayri ihtiyari bağırdı, minimini ellerile yüzünü kapattı. Bahçedeki köpekler havlıyorlar- dı. Nihayet köşkün kapısı açıldı. Elinde küçük bir elektrik feneri olün zenci uşak parmaklığın önü- ne geldi. Rıca ederim, sırsıklam ol- dum. Müsaade ederseniz yağmur dininceye kadar köşkte otura - yım. — Aifedersiniz Bayan ...Fakat size... Biraz bekleyiniz... Belki. Süzan bekedi. Zenci Uşak koşa koşa köşke gitti ve biraz sonra döndü, geldi. Kapıyı açtı: Buyurunuz Bayan Dedi. Genç kız sordu. — Yalnız mısınız burada?... — Evet... Yani şey... Hayır! Ba- yan... Süzan, şik döşenmiş bir salona girdi. Mantosunu çıkardı, ve: — Köşkün sahibini göremez mi. yim? dedi. Kendisine teşekkür etmek için. — Hayır!... Buna imkân yok. Çünkü Bay kat' kimseyi ka- bul etmez, kimse ile görüşmez... Süzan ısrar etmedi. Zenci uşa- ğın getirdiği sıcak çayı içmiye başladı: — Bay, arzu ederseniz bu gece en büyükleridirler; Greta Garbo, Marlene Dietrich, Constance Ben- | nett, Myrna Loy, Norma Chearer, | Carol Lombard, Claudette — Col - bert, Loretta Joung, Mae West ve daha bazıları. Bunların hepsi 12 ile 15 sene arasında bir muvatfa - kiyet ve zafer havatına sahiplir - ler. Ve bu zafer daima bozulma - mış bir halde devam ediyor. Film bunların — yerine| için her sene beyhude dızlar meydana çı- Onlar çok olmamakla berıbır4 koymak yere bir çok y karıyorlar, Ahali bu yeni yıldız- lara sempatik bir kabul gösteri - yor, fakat hakiki aşkı kendi — ilk | Pickford'ların, mel | an Gish'lerin mabutlarına saklıyor. Amerikah- lar bakire ve masum tipleri sevmiyorlar. ağızlı Maty ike yüzlü Lili- ve sporcu — tavırlı Pearl White'lerle, Bebe Daniels- im modası geçmiştir. «Genç kız» tipi Amerika sine malarında birinci mevkil tutamı yor. Perdede görmek istenilen şey artık «genç kız> değil, kadındir. *Kadın» kelimesinin ihtiva ettiği tecrübe, incelik, tahassür, arzu, hülâsa bir kadının büyük his ve büyük pasyon namına duyabilece- ği'ne varsa hepsini ortaya koyabi- lecek kadın... Komedi olaun, dram olsun bü tün büyük filmlerin baş rolleri yukarda isimlerini saydığımız, yıl- dızlara veriliyor. Esrarengiz kudret veyahu! si - hir! Bazı aktrislerle bütün dünya- yi dolduran sinema seyircileri » - rasındaki bu devamlı ve mahrem teması hangi isimle tarif etmeli? Hakikat şu ki, bu aktrislerin, her biri halkın derin bir zevkine ce- vap veren birer tip yaratmayı bil. mişlerdir Garbo'nun gayri maddi güzelliği, — Mae Vest'in — tahrik edici hareketleri, Loretta Young - un elem dolu siması, bütün kalp - lerde ayrı ayrı alkisler hasıl et -| mektedir. Fakat sanmayınız ki senede 15 milyon dolar kazanan bu büvük yıldızlar bu vaziyetlere rahatlıkla | ulaşmışlar ve hâlâ da zahmetsizce tutunmaktadırlar. Bunlar kendi - lerini seven bu halkı muhafaza |- çin her gün bitmiyen ve durmiyan bir mücadele içinde çalışmıya mee | burdurlar. Çünkü ilk sendeleyiş - lerinde yine ayni kendilerini se - ven halkın isimlerini — ağızlarına almıyacaklarını çok iyi bilirler. | Bu yıldızlardan bazıları talili - dirler, Bunların hoşa gitmek için | kendilerine sadık kalmaları, hiçi bir yapmacık yapmamaları, hü sa kendi kendileri olmaları ki dir. Meselâ Carol Lombard böyle - dir. Bu yıldız perdede nasılsa, şe- hirde ve hususi hayatında da - ledir. Sinirlidir, dinamiktir, al: cıdır ve tahammül fersadır. Bu genç kadın denebilir ki — Holivut stüdyolarının korkusudur. 17 ya - gında bir güzellik müsabakasın -| dan sonra Holivuta geldi, Foks i burada kalabileceğinizi söyledi. Süzan tereddüd etmeder — Çok teşekkür ederim. Dedi. Burada, bu izimsiz köşkte kalmakta ne tehlike — olabilirdi? Köşkün sırrını öğrenebilmek için bundan daha iyi bir fırsat bulabi- lecek mi idi?... DÜNYANIN EN SEVİMLİ ERKEĞİ... Sabahleyin, güneş doğarken u- yandı. Hava açmıştı. Serin bir rüzgür esiyordu. Gi (Devamı 6 ıncı sahifede) Yirmi senedenberi halkın başın - bulabildiniz mi? Bazı yıldızlarınışığı derhal söndü- ğü halde diger mühim bir kısmı- | nınki niçin senelerce sürüyor? | Nasıl artist oldular, nasıl mıwaffakiyel kazan- dılar ve onu nasıl idame edebiliyorlar ? çin bir tecrübe filmi çevirdi. Bu -) dalalığına hükmolundu. — Faket yüzü güzel olduğu için ilân fotoğ- rafları çıkartmak üzere kabul e dildi. Bundan 15 sene evvel bir o- tomobil kazası Carol Lombard'ın yüzünde bir yara çizgisi bırı Bunun üzerine fotoğraf ilânla: çin durmayı da bıraktı ve bü, bir azimle sinemaya — çalışmıya başladı. Bugün şöhretin tahtı ü - zorine kuvvetli bir şekilde yerleş-| miş bulunuyor, Daimi şekilde si - nir bubranları geçirir ve bir tek| adam onu teskin etmesini - bilir:! Glark Geble. Josm Crawford'un asıl ismi Lu- cille Lesucur Cassin idi. Teksasda doğmasına rağmen Fransız men- geldir. Beş yaşında bu kız sokak - larda dansederdi. 12 yaşında & - matörlerin suarelerinde — oynadı ve 16 yaşında gece kabarelerin de çalıştı. Joan — Crawford - uzun| müddet ve çetin bir şekilde ha - yatla mücadele etmiştir. 1925 te ilk filmini çevirdi. O zamandan -| beri Amerika halkının sevgilisi - dir. Son zamanlarda karilerinden bir milyonuncu möktubunu aldı. En- damını muhalaza etmek için jam- bon, bisküvi, sıcak u ve yemiş su- yu ile iktifa eder. Halkın hoşuna gitmek için de şehevi, ztırap - Ta yüklü ve zalim hayatın kurba-| nı olmüş kadın rollerinde görün -| meyi tercih etti. Greta Garbo ayrı bir hâdisedir. Maurice Stiller'le birlikte film| çevirmek için gittiği İstanbuldaki otelinin parasını tediye edemiy cek halde idi. Bir sene sonra Holi-| vut'un büyük yıldızı oldu. Ve o zamandanberi öyle kaldı. Dünya- nin en sade kadınıdır, Bu kadın İ- çin menfi bir reklâm yapıldı. Ya- ni hiç reklâm yapılmadı, — Garbo hakkında hiçbir hikâye nakledi - lemez. Buna rağmen halkin haya- li dünyanın en iyi reklâmlarından daha faydalı bir şekilde bu kadı- nin şahsiyeti etrafında olmamış| hikâyeler, cereyan etmiş efsaneler işler, O, bu suretle ilâhe halini a-) hr. 14 senedenberi Garbo Holivut âlemine kendi kanununu emreden yegâne kadındır. Mae West cür'et ve bayalığı sa- yesinde muvaffak olmuştur. Bu| kadın tavır ve hareketleri, ortu, şekilde kaba sözleri ile halka doğ- Tudan doğruya dokunur. Bütün ahlâk - cemiyetlerinin — hepsinin hakkından gelmeyi bilmiştir. Cesareti ve esprileri için sevilir. dan aşağı cinst cazibesini sanki ko valarla dökmüştür. Mae Vest'e tam zit olan kadın: Norma Sharer. Norma Sharer de- mek yumuşaklık, tatlılık, ahenk ve ölçü demektir. O Amerikalı değil Anglo Sakson'dur. Montreal'de doğmuştur. Kocası İrving Thalberg'e karşı olan bü- yük aşkı ile bütün kalpleri kazan- mıştı. Bu nümune bir yuva idi Bugün yirmi sene süren zafer ha- yatından - sonra Norma Charar sansasyonel bir fllmin yine baş rolünde meydana çıkıyor: Marle - Antoinette, Fakat çetin mücadele-| ler içinde geçen ilk zamanlarını hâlâ hatırlamaktadır, 12 söne evvel Marlene Dietrich Berlinde bir figürandı. Bir rejis& re tesadüf etti. Bu rejisör onu ar- tist olarak angaje etmeyi reddet- ti. Fakat onü kendisine karı ola - rak aldı. Bu rejisörün ismi Rudolt Jüber'dir. Bu esnada tesadüfen Korda ona bir fümde üçüncü de - recede bir rol verdi. Sanra kı şıklık.. Mavi Melek, Holivut, fer.. Marlen, daima bir Burjuva ha - yatı sürmüştür. Fakat rolleri ile reklâm yüzünden Amerika halkı ona bir meş'am kadın nazarı ile kadar, O derece ki Marlene Diet- rich, bugün herkesin hayalinde hakikaten büyük bir aşk ve ihti - Tas kadını tesirini yaratmışlır. Niyrna Loy, sinemaya tiyatro - dan gelmiştir. Uzun seneler sine- mada üçüncü plânda kalmıştır. Çekik gözleri yüzünden Çinli, me- lez veya muamma dolu Hindu ka- dın rolleri kendisine verilirdi. Bir- ir filmde tesadüfen kımılda- lünce ve objektif karşı - Sında canlanınca istidadı olduğu - nun farkına varıldı. O gündenberi ise halkın gözünde şöhreti büyü -| dü ve ince alaycı William Powell- in ideal eşi haline geldi. Loretta Young. 18 yaşında idi. Pansiyondan yeni çıkmıştı. Bir sa bah stüdyodan sinemada çalışan kardeşine telefon edildi. Kız kar - deşi evde yöktu. Loretta onun ye-| rine stüdyoya gitti. Temiz, yüzü heyecan uyandırdı. Hemen anga - je edildi. Yıldız oldu. albuki kız kardeşi daima figüran kaldı. Loretta mistik denecek kadar dindardır. Spencer Tracy Loret - taya prestiş eder. Fakat onunla evlenmeyi reddetmiştir. Çünkü bir kere evlenmiş ve ayrılmıştır. Evlenmesini — tavsiye — edenlere *«Allahım dalma bir. kocam var nasıl evleneyimi» diye cevap ve - rir. Lily Pon, Claudette — Colber ile beraber Fransanın Holivutta birer sefiresidirler. Her ikisi A « merikada o kadar uzun seneler - denberi çalışıyorlar ki artık onları Amerikalı diye, kabul etmek lâ . zımdır, Claudette Colber, şöhreti. ni bir Fransıza medyundur. Bu suretle 15 senedenberi Ame- rikada halkın rağbetini kazanan - lar hep ayni yıldızlardır. Yoksa A- merika bir an'ana memleketi mi oluyor?. | vu vermiş, birleşmeyi $S—50N TELURAZ — 307 ci Teçrin 1838 Z 23 numaralı ca- susun hakkından nasıl geldim? Dağ başında.- Bu kadın kim? Hakikaten bir sokak kadınımı, yoksa bir casus mu 7?- Alman denizaltlarının gizli depolarını öğ- renmek, berhava etmek istiyen Fransız ca- su sları İspanyaya nasıl geçtiler?- Kır sakallı dilenci şapkasını uzattı, yalvarır gibi bir vaziyetle şu sözleri söyledi: ““Bu gece saat1Oda,is- tasyonun arkasında...,, Sanla bütün kış rüzgârları Pi- renenin bu dar geçidinde rande- kararlaş- tırmış... Soğuk şimal rüzgürı, ka- yalar arasında müdhiş bir cere- yan yapıyor. Göz bir şey göreml- yor. Karan! Ti karlı sivri kayalar. Aşağıda kö- püre köpüre akıp giden sellerin | gürültüsü... Sağda müdhiş bir u- çurum. Yanlış bir adım, 70 met- Te üşağıya yuvarlanmıya kâfi... Önümüzde giden rehberi büyük bir dikkatle takib ediyoruz. Vazi- feriz mühim ve tehlikeli Üç saattenberi durmadan, din- lenmeden yürüyoruz. Önde, be- yaz saçlı bir köylü bize rehberlik ediyor. Bu dar, keçi yollarını o kâ- dar güzel biliyor ki gecenin zifi- karanlığına rağmen sanki gün - düz bir caddede yürüyormuş gibi gidiyor. Şimdi, bu dar yoldan bir yokuşa geldik. İspanya sathı maili... Ka- yalar gittikçe daha yükseliyor. Küçük bir geçiddeyiz. Çok tehli- keli bir yer. Her an uçuruma yu- varlanmak tehlikesi var. Önüm- de yürüyen arkadaşım başını çe- virdi, yavaşca fısıldadı: — Mademki Hendaya bu kadar kolay göçmek geçmek imkânı var- mış. Ne diye pasaport aldık. O kadar zahmet çektik, — Bakalım, sonuna kadar böy- le mi geçecek?.. Bu sırada rehberimiz bağırdı: — Yere yatınız!... Hep birden yere uzandık. Bir şey işitmiyoruz. Acaba rehber yanıddı mı? Yeni bir emir: — Sola çeiliniz, kayaların ar- kasma saklanınız... Ses çıkarmadanı sürüne sürüne kayaların arkasına gitmiye çalı- pıyoruz. Taşlar dizlerimizi, elleri- MİZİ ağrıtıyor, zülmet, endişemi- zi artırıyor. Yoldan on beş metre kadar uzaklaştık. Büyük bir gra- nit parçasının dibine çömeldik. Rehber mırıldandı: — Hudud muhafızları geliyor... Nefes bile almıyoruz. Ayak ses- leri gittikçe yaklaşıyor. Az sonra önümüzden on asker geçti. Etrafı dinliyorlar, yavağ yavaş yürüyor- lardı. Ellerinde birer karabine vandı. Askerler uzaklaşınca rehberi « miz: — Burası emin bir yer değil Yakayı ele vermemek için bir kat daha ihtiyatlı davranmalıyız... Dar yola kadar indik. Beş yüz metre kadar gittik, gitmedik, ar- kamızdan silâh sesleri gelmiye başladı. Buna başkaları mukabe- le etti. Geride müsademe vardı. Şübhesiz kaçakcılar, hayatlarını » Yukarıda üzerle- | pahalıya satma kistiyorlardı. — Kaçalım... Muhatızlar orada meşgul. Bizi düşünecek vakitleri yok. Ne kadar çabuk vadiye iner« sek o kadar emniyet altında bu- kunmuş oluruz. Yokuşu iniyoruz. Dağlar git | tikçe alçalıyor. — İki kilometre ileride bir köy bulacağız. Sizi orada bırakacağım. Zira sabah yaklaşıyor. Gün doğm madan geri dönmem lâzım. Bura- da yabancılara hor nazarla bal mazlar. Handa, arabasile sizi Pama peluna kadar götürülebilecek bi- risini bulursunuz. Oradan da tre- kika sonra küçük bir köyün ilk evleri önündeyiz. Burada uyumak kabil değil. Silâh sosleri, kaçaker lart bekliyen köy halkını endişeye düşürmüş. Bizden haber almak is- tiyorlar: — Ya siz, siz kimsiniz Hiç sıikilmadan, tereddüd. gös- termeden cevab voriyoruz: — Asker kaçakları. — Korkmayınız, saklıyacak ye- rimiz var sizi... Seher vakti ge- çer, gidersiniz. BU YABANCI KADIN KİM?. Gecenin mütebakisini bir do- muz ahırında geçirdik. Sabaha karşı harekete hazırlandığımız zaman müsademenin neticesi an- laşılmıştı: Hudud muhafızların « Bu, Almanya konsoloshanesinde çalışan İsviçreli idi. dan biri yaralanmış, kaçakçılar- dan ikisi ölmüş, diğerleri de ya- ralanmış, kaçak eşyalar da müsa- dere olunmuş... Köylüler büyük bir yels ve keder içinde. Biz de yeislerine ve kederlerine iştirak ediyoruz. Ve düşünüyoruz: Ya bi- zi görmüş olsalardı şübhesiz şim- di üçurumun altında cansız yata« caktık! Panpelun... İrun... Ötele vasıl olunca kendi balinde birer seyyah vaziyetini aldık. Burada, gelocek (Devamı 6 mcı sahifede)