6 Kasım 1938 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4

6 Kasım 1938 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

BE ski Imperatorlar:lI e t peradtorlars! htlyaırlık senelerini Yi geçirmek için.. “Parasu gibidir. Durmaz akar mperatorunun son. 'en zengin adamıkim?-Haydar AbadNizamı vehazinesi, ulınlerı nasıl geçiyor İman | H.. İmparatoru ikinci Vil- l&ı yet &ıhrmı sene evvel mağ- .';etı Üzerine memle - Arak Felemenge geç- '*'neumben Felemeonk- 'de indu; ——“eıek F 'hle... sık kendisinden Ci Vilhelm şimdi Sönelerinde dünya ve e meşgül ol - Ceni gelen Avrupa ga- Okuııdhı_uıu göre Kay- ü Şatoda toplar Şlemengin ilim ve Kinı çağırmakla on- ikte ve kendi tetkika- ılar _;k'nhhnık—ıdır Kay - '4&,:"*:1 gatı Şlrkı dair tetkikatla Slnakta, eski dinlere dair Mütkikat erbabından din- ünda verilen bu “Pmı:""' sabık imparato- D Eşya V teri Kte olduğu hayatım ür Yeniden merak uyan- Herin son zamanlarda ke- Vrupa S lt M #üzetelerinde ismi ve e başlamıştır. "*y aa Yalnız bir zamanlar Al- a SE Ti '*-u. ? ve tahtına malik nları bırakarak ya- Memlekete sığınmış, senedenberi yli oradan ta - ıkı bir hükümdar ola- |_"*' Çok yaşıyan, yaşı - “$ olmasına rağmen yi- a dİhç kalan bir adam ile tetkik etmektedir. Olmasa gerek. Kayser OK sağlamdır. Dimağı dâ t0 Lmd n Yi 3 klıl ünden aşağıya ı['"" fizasının kuv. ı'Lıkıım hayrete dü - ıZ“"u "k,:"' Yauy ı—ıq.ıı gn y.., v—ıı Gi Niç geri kalmıyormuş. h prens Predrik bun - *iken diyor ki: ,,;j""“' Büyük ba- | bir bahçıvandır. Yakte "*"“'dıaı güllerin Nik “uıı m.,'__kı oli madığını söyli- '!âı görülür, Bü- KüÜl bahçesini gelip lemengin her ta- kimseler koşardı. Sin Pe y “'lmex .ı! Yetiştirmek, fi- ı znu“"z“k yerleri, le çok iden *lit fidanları bü - Çamları a bühçesinde ça- 'ır Bile :;n-'llıhırı Bgider - İ aat dışarıda Büyük babamın vücutça ve di mağca olan bu şayanı hayret sağ- lamlığı nereden geliyor?.. Bunun sebebi şudur: Büyük babam son derece muntazam bir hayat takip etmektedir. Muntazam ve sade bir hayat, Her sabah daima saat yedide kalkar, Hemen bahçeye çıkar, Biç müddet dolaşır. Kahvaltıdan ev - vel ailesi efradını toplar, bir müd- det ibadetle meşgul oldukt! İkinci Vilhelm imparator iken ra kahvaltı eder. Bundan sonra kaldıktan sonra tekrar döner, içee ri girer ve doğruca çalışm aoda - sına çıkarak gazeteler itetkik et- meğe başlar, O günün gazeteleri- nL, Bunu böyle ayırmağa lüzum var, Çünkü aşağıda görüldüğü ü- zere Kayser diğer başka şeyler sabah evvelâ o günün gazeteleri- ni okumağı kendisine iş edinmiş- lir. Okümak işi öğleye kadar, daha doğrusu saat bire kadar sü: rermiş. Saat tam oldu mu demek- Almanyanın eski imparatoru yemek hususunda da sadeliği ter- cih etmektedir. Çok defa öğle ye. Mekleri'bir ve nihayet iki t den ibarettir, Bakın şunu ilâve et- meli ki Kayser ayni zamanda ye- mek meraklısıdır.. Bir türlü, iki türlü ne yiyecekse bunun gayet iyi, pek lezzetli olmasını ister. Gı- dalar sade olacak, fakat Jezzetli yenecek... İşte onun için takip et- tiği kaide, sofrasında yakinlerin- den birkaç misafiri de Alman ol- mıyan dostları ken geldikleri, birlikte yemek leri zaman Kayser onlarla gilizce veyahud fransızca konu - şur. Bu iki lisana da sabık Alman imparatoru kendi ana dili kadar iyi bilir. Konuşurlarket daha zi. yade şuradan, buradan açılır, bir mevzu Üüzerinde çok durulmaz. de dinlemeği se: Ver, söylenen şeyleri uzun uza - dıya dinler, fakat birdenbire-sor- duğu — suallerle karşısındakileri bayrete düşürür.. “Yemek yenir, biter. Sofradaki misafirlerden evvelâ kadınlar ye- mek salonundan çekilirler, ondan sonra Kayser erkek misafirlerin ellerini sıkar ki bu âdetlerinden biridir. Yemekten sonra ev sahibinin misafirlerin e- lini sıkması, Ondan sonra kütüphanesine çe- kilen Kayser oraya getirilen kah- vesini içer. Misafirler de oraya a- lımnır. Kendilerine orada kahve, si- gara ikram edilir. Buranın pence- resinden çok defa Kayser dışarı- yı seyrederek misafirlerile konuş- mağı sever. Pencere önünde çok defa ayakta durarak konuşur. Dı- şarınınğ bahçenin manzarası pek güzeldir. (Devamı 6 ncı sah' lede) | | ki Alı | S TerasllN | tib ve dostlarını | ken mutlaka arasında bir pırlan- | ta veya bunlara benzer kıymetli Zenginler ve müsrifler (Si .pp derler, - Dünyanın Kleo Patra'nın ziyafetleri. - Aspirin yerine inci tozu yutmanın faydası ne ? - Polonya ormanında bir şenlik ... «Para, su gibidir. durmaz, a- kar...» derler. Doğru... Fakat bundan paranın, parasızların cee bine aktığını zannetmeyiniz. Ak» sine, yani zenginlerin cebinden a- kar gider. Son zamanlarda kriz birçok milyonerlere - top attırdı, birçok zenginleri fakirler sırasına indirdi. Paradan bahsederken ilk akla gelen şey paralı adamlardır. Aca- ba dünyanın en çok parayı adam- ları nerede, hangi memlekettedir? Arerikada, diyorsunuz - değil mi? Fakat İngilterede de birçok paralı adamlar v: ların paraları $: rılmıştır. Amerikanın en paralı adamı şübhesiz Rokfeller'in — oğludur. Sonra Piyer Pon Morgan, Andrev ellon gelir. Bunların servet- leri 100 milyondan fazladır. İngilterenin en paralı adamı Du | dö Vestminster'dir. Serveti 40 milyon İngiliz lirasıdır. Fransızların en zengini J. He- nesey, buğday tüccarı Lui Drey- füs, ipek fabrikatörü - Jillet'dir. Bunlardan sonra Şnayder top fab- | rikası sahibi Vendeller gelir. Merkezi Avrupa zenginlerinin veti Umumi harbden çok mü- L ssir öldüu. Krizden evvel 500 | lyonmark serveti olan Frederih meşhur Krup fabrikaları çok mutazarrır oldu. Hügo Stines'in muazzam serveti de dağıldı. Hali hazırda Merkezi Avrupanın en zengin adamı Çekoslovakyalı Pet- sek (Linyit kömürü kralı) dır. 2 milyar Çek kronu seryeti vardır. Şark zenginlerine gelince: Bun- ların başında Haydarâbâd mını görürüz. Yalnız pırlanta, ya- kut, zümrüd gibi kıymetli t dan ve incilerden mürekkeb hazi- ne 100 milyon İngiliz lirası (Bir İngiliz uş olduğunu şününüz). Geşkovar - Baroda" 30 miylon İngiliz lirası v Bunlardan sonra da meşhur Ağa- han gelir. İ Zenginlerden bahset: am yerlere yatı- m a. lar- k. Biraz da bu zenginlerin müsriflerinin hayatırş anlatalım: Dünyanın en müsrif adamı, ge- çen sene Pariste ölen mihrace Al- vardır. Bu, Bin bir gece masalla- rında görülne prenslerden farksız idi. Bir yere gittiği zaman malye- tinde yirmi üört hizmetci, bir sü- rü şarkicı, müzikadı ve dansöz bu- lunurdu. Yol eşyaları da 400 san- dığa konulurdu. Mihrace kaplan avcılığı ve bil- hassa suyün altında nefes alma- dan 150 me yüzmekle meşhurdu. Memleketinde bir e mesale - dolu idi. Hapishanede 200 kişilik yer bulunuyordu. Yerlerden bi- risi boşaldı mı, sokakta ilk karşı- sına çıkan adamı yakalattırır, hap- settirirdi. Bir gün maiyet askerle- ringlen birinin yaka düğmelerinin açık olduğu, bunun da şişmanlık- tan ileri geldiği dikkat nazarını çekti, Zavallıyı ve daha ne kadar şişman. varsa hepsini bir - kanıpa toplatı. Haftalarca osda içirdi, za- yıflatıncaya kadar yemek verdir- medi. Mihrace, haftada bir ziyafet ter- | davet — ederdi. yemek havlularını açar- Bunlar, bir şey bulurlardı. Eski devirlerdeki hükümdarla- rın ebdebe ve ihtişamı düşünülür- se mihracenin bu cömerdliği hiç kalır. Meselâ, Kleopatra, Antu nın hayret ve muhabbetini celb için bir ziyafetatertib etti. Bütün | sofra takımları altından idi. Ve bu her gün değiştiriliyondu. Çün- kü ziyafetten sonra misafirlere hediye olunuyordu. Davetliler, evlerine dönerken gümüş eğerli bir hayvan biniyrolardı. Önleri mıra bir de esir gidiyordu. Bun - lar da Kleopatranın birer hediye- si idi. Kleopatra bir gün, baha biçil- mez bir inel danesini sirkeye ko- yup erittikten sonra (asprin) gi- bi içmişti. , Romada, Heliogabal, misafirle- rineikram ettikleri yemeklerin üstünü incilerle, kaymetli taşlar- la süslerdi. Sofrasında €en aşağı yirmi dört kişi bulunürdu. Bazan yemek arasında pencereyi açtırır, âvuç avuç para saçlırırdı. O da, Kleopatra gibi misafirlerine birer at, bir de seyis hediye ederdi Bulcaya ormanının yollarına hahlar seren, ağaçlarını 80 bin fenerle donatan bir Fransız Son devrin en müsrif adamı şübhesiz Fransız asilzadelerinden Kont Boni dö Kastelan'dır. Ame- rika milyarderlerinden Gold'un kızile evli olan kont, zevcesinin imünü Tüb etll, Büyük gölün nda yüz kişiden mürekkeb estra çalıyor, opera tiyat- rosunun 80 kişilik balet heyet I f i için ormanında bir | | -- | tına d nüyorud. Ağaçlara 80 bin Vene- dik feneri azılmıştı. Yollara seri- | len halıların boyu 15 bin kilamet- reden fazla idi. Üç bin kişi davet etmişti. Bu şenlik tertib olunmazdan ev- vel Kont, amcası Prens dö Sagan- la beraber belediye meclisi reisine Mmüracaat etti. Müsaade istedi. Zi- ra, umuma mahsus olan bir orma- m velev ki bir gece olsun kendi- ne hasredemezdi. Meclis reisi, ilk evvel şaşırdı, sonra sordu: — Bu şenliği hangi hayır mü - essesesi menfaatine tertib edecek- giniz?.. Prens cevab verdi: Bir hayır müessesesi men - faatine değil, birader zademni ka- rısının yıldönümünü tes'id için. Kont Dorsay'ın Ceyms Roçilde verdiği nazikâne bir ders de nak- le değer: Bir gece, klübde kâğıd oynuyor- lardı. Roçild nasılsa yere bir lira düşürdü. Büyük bir telâşla masa- nın üzerindeki şamdanı alıp yere düşen pi bulmak istedi. Kont: — Şamdanı bırakınız... Dedi. Ve önündeki bin franklık banknotlardan birini aldı, ucunu şamdandan yaktı ve masanın al- oğru tuttu. o N TELGR '-! 2 çi Teşrin 1938 * NEMA Bir Fransız filmi HARP ESİRLERİ İşte mevsimin en güzel, en mü- kemmel ve en heyecanlı filmle- rinden biri. Cidden yüksek bir şüheser. Tasannu ve ihtişamdan âzâde, muhavereler sade ve heye- canlı. Eşhasın tavır ve hareketle- ri gayet tabil. Hakikt hayattan a- lınmış bir parça... — Adam gen de! Bir muharebe filmi değil mi?... Diyorsunuz. Evet, fakat emin o- lunuz bu, diğer muharebe filmle- rine hiç; hiç benzemiyor. (Harb esirleri) filmi ne bir mubarebe, ne câsusluk filmidir. Sade, müşterek bir felâket sebebile bir araya gelen, münasebat peyda ö- den milliyetleri, lisanları başka kahramanların macerasıdır. Jan Rönuar'ın (Harb esirleri) filmindeki muvaffakiyetinin sırrı budur. İşte Şral Spaak'la birlikte hazırladıkları senaryonun hülâ- sası : Boelidiö ile Mareşal, bir keşli uçuşunda yere inmek mecburiye- tinde kalıyorlar ve esir oluyorlar, Şübhesiz ikisi de birer kahraman. Fakat, biribirlerine benzemiyen.. Boelidiö, Sen Sir mektebinden mezun, yüzbaşı apuletlerini harb meydanında kaznamış. Mareşal Adi bir makinist, mülâzim rütbe- sile taltif olunduğunun - bile far- kında değil... İki esir bir kampa yerleştirili- yor. Müttefik devletlere, İngiliz- lere, Ruslara, Fransızlara mensub daha birçok esir var. Meşkük, me- yus bir hayat yaşıyorlar. Neş'eli kayıdsız görünmiye - çalışıyorlar. İmkânı mı var?.. Cebhede, vatan- larını müdafaa için bekliyen, dö- vüşen arkadaşlarının yanında bu- lunmak arzusu — yüreklerini ezi- yor. Bütün düşünceleri,»bu, on- ların arasında bulunmak... Burada,, Rozental ile tanışıyor- lar. Her hafta ailesi, dostları ta- rafından gönderilen yiyecek pa- ketlerini beraber taksim diyordu. Acmi aktörü, Parisi pek az bilen muallimi, daima — kadastrodan bahseden mühendisi de unutmu- yordu. Onların da gönüllerini hoş ediyordu. İki arkadaş; üç, dört kere firar Aşıklar galerisi:2 Sevmek, sevilmek bahsinde her boyaya giren tipler.. Sevgiden- bahsolunuyordu. İçi- mizden birisi — Muharrirler severler?... Dedi. Hazır bulunan kibar, za- rif bayanlardan birisi — Bir muharriri sevmek mi? Allah göstermesin... Bir muhar- riri sevmekten ise altı ay Topte- şında kapalı kalmayı rim. Tabil sebebini sorduk. Israrımı- za dayanamadı, anlattı — Niçin mi?... Söyliy din- leyiniz. Sonra çekinmeden söyle- yiniz. Haklı mıyım, değil miyim?. Birkaç sene evvel, meşhur roman- cılardan birisi bana kur yapıyor- şedibler nasıl | du. Bütün eserlerini okumuştum. Ve çok beğenmiştim. Kendisile tas nışmak, takdirlerimi bizzat söyle- mek istiyordum. Dostlarımdan bis ri prezante etil. Fakat, az sonra bunun pek garib, bir lugaritme edevelinden daha karışık bir şey olduğunu anladım. Her şeyden bir mâna çıkarıyordu. «Kılı kırka yarıyor...» derler. Bu bir şey de- ğil... Beraber, yalnız kaldınız mı, vay başınıza!.. Söyler, söyler, fa- Aşkta hoşa giden maceralar ve 'neş'enin aşkla olan münasebetleri | mune hapishanesi vardı. Ve dalma | kat söylediklerinden bir şey anla- Şılmaz. Hep kendinden, hep ken- di eserlerinden bahseder, Ben bü- tün bu hallerini hoş görüyordum. Bu uzun müddet devam etti Beş ay kadar.. hergün: «Si- &in için güzel bir eser yazacağım. Bu şüheşerim olacak, Yarın başlı- yorum...> diyordu. Günler, hafta- lar geçiyordu, esere başlamıyordu. Daima yarın yarın... sinirleniyor- | dum. Bu sırada bir metresi oldu - ğunu haber aldım. Kıskanmıya başladım. Üç ay geçti. Bir gün (Devamı 6 mcı sahifede) | teşebbüsünde bulundular. Fakat teşebbüsleri akim kaldı. Dünkü galibleri Von Roftanş- tein, ağır yaralı olmasına rağmen gene memleketine hizmette dü vam ediyor, esirlere bekçilik ya- piyor. Fakat yüksek ruhlu bir adam. Esirlerin kahramanlığını takdir e- diyor, firarlarına karşı göz yu- müyor, hattâ teshil ediyor. Boelidiö ve Mareşal, bir. gün kamptan kaçıyorlar. Uzun müd- det yürüyorlar. Nihayot yorulu- yorlar. Soğuktan, açlıktan halleri harab... Vürtenburg'lu bir kız kendile- rini görüyor, (Dita Parol). Bu kız, bir köy evinde çocuğu ile beraber yaşıyor. Muharebede ölen kocası- nın matemini tutuyor. İşte bu sı- a kaçak Fransız esirlerini gö- rüyor. Uzun müddet vicdanı ile mücadele ediyor. Nihayet esirleri evine kabul ediyor, yatacak, ısı- nacak yer gösteriyor, yiyecek, içe- cek veriyor, gönlünü de beraber... Lâkin sevginin sırası değil; yo- la çıkmak, bir an- evvel İsviçre hududlarını aşmak lâzım... Jan Rönuar, eserini canlandır- mak için hiçbir şey esirgememiş, en maruf san'atkârları toplamış: Jan Gaben, Dalio, Erih Von Strohaym ve sevimli yıldız Dita Parlo... * Jan Gaben sinema meraklıla- rının en sevgili bir yıldızı. Garib tabiatlı, inadcı, mücadeleden hoş- lanır. En ehemmiyetsiz bir şey - den kavga çkıarır. Bütün kaygu- su aşk ve hürriyet... Daima hayattan müşteki; çalı- şır, didinir, fakat nadiren muvaf- | fak olur. Gaben, sinemada kendi- ne Küs bir tip yaratmıştır. Sinemadaki Gabeni - biliyorsu- nuz. Şimdi biraz da, tekme ile, de- | mir parçasile, bıçakla, rövolverle oynıyan, şunu ve bunu öldüren bu sevimli san'atkâr çok — mahcub, çok utangaçtır. — Perdede dalma traş olmamış, saçları taranmamış, üstü başı perişan gördüğünüz Ga- ben, şehirde daima terütaze, şık ve kibar, zarif ve nazik bir deli - kanlıdır. Takdirkârlarına bir hususi tindeti bahsedeyim: Gabenin ufal miniminicik ayakları vardır. Ve bununla çok iftihar eder. Şübhe- siz kendisini, Monmatr'da, sine- madaki arkadaşlarile beraber o- turduğu, gece ve gündüz içip eğ- lendiğini zannedersiniz. Halbuki yanılıyorsunuz. Gaben, — Polonya ormanı olvarında moderi bir a- partımanda oturur. Dairesi, tafta ile döşelidir. Kanapeler, koltuklar hep.bu ince ve parlak kumaşlarla kaplıdır. Perdeler dı Gaben, her teklif olunan rolü kabul etmez. Eseri, uzün uzun todkik eder. Hakkile yaşatabilece. ğini aklı keşerse Mmuvafakat ce- vabı verir. Fransız sineması, iki sene evvel çok düşmüştü. Gaben - sayesinde yükseldi... (Devami”€ ıncı sabilede) 1

Bu sayıdan diğer sayfalar: