14 Ekim 1938 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 5

14 Ekim 1938 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

(AİTLER Ve hayatından bir kaç enteresan parça.. Şimdiye kadar dia edilerek yapılan neşriyat İngiliz gazeteleri Avrupa sulhu- nun tehlikeler geçirdikten sonra artık korunmuş olduğunu, şim - diye kadar çok tekrar ettiler, Hİ rdanber Yazılardan Alman dwır:ı ny'."[“' de ismi ne kadar sık geçtiği ma İâmdur. Onun için Almatı devlet 939 n şahsiyetinden bahsederek h::u:-nbari Almanyanın başında takiklan Her Hitlerin hayatında Avrura ©Bi Safhaları anlatmak da b UPA gazetelerinde buğünleri, belli başlı mevzulari sırasındadır. Londranın haftalık - bir zuu:l ;:m,ı dair en salâhiyetli kimse - rden alarak biriktirdiği malü isularına anlatmakta er vattakiyetlerine dalş yi Te Malümatı *Son Telgrâf, dakar edecektir. Fakat Adolf bahsetmeden — evvel Mensub olduğu aile ha Taz malümat vermek Yör. İngiliz Bazeteşi : Imyaınum şimalinı ilen güzel bir t ü ormanı olan bir yi x:dı':ı: öi ; Ş T.ıldu-rşlıu; derler. Bu or-m.ı:;:k' rlerde sakin evi l bir kadınla bir er)ı(l:kd e:ış;m“ Birbirlerini çok seven bu karı k:— Canın bir gün bir ” Yaya geldi. Çocuğur K evlâdi dün Çocuğun adını Stefan Hitler koydul. 'ydular Şab bir övde aak Detbeyaz, ah Hitlerden kendisinin kkında bi. llzım geli . diyor ki; de trenle gi. t Valdviertel denilen bu köyde î_ıvn Sakin hayat içinde Stefan litler büyüdü. Babası öldüğü zae man Stefan oralarda mal mülk Sahibi bir adam olarak kalmış o- İuyordu. Stefanın bir erkek ey < lâdı olmuştu. Yuhannes isminde. ki bu çocuk da büyüdüğü zaman Mâl mülk de artmıştı. Nihayet Ste :an ölmüş, yerine oğlu Yuhannes almıştı. iörülüyor ki hep baba- duı:n Oüla kalan o, toprak ve saire birlikte intikal eden an'anele- :n içinde yaşıyan bir aile böyle ı-:m edip gitmektedir. 'akat yine o gü il Körde SAA L li e ften dediği bir köylü vardır. Yer, Yürd, toprak sahibi bir köylü ki da hulâsa ( bilinmediği id- Stefan Hitler ailesinin diğer bir kolu da bununla devam etmekte- dir. Çünkü Marten Hitlerin bir oğlu vardır: Garg. Görg işini ilerletmiş değildi. Köyde bir değirmenci olarak ge- çiniyor, fakat geçinmek sıkıntısın- dan bir türlü geniş nefes alamı - yordu. Eline geçen pek azdı. Yar- | Bgunluğu ise daha çoktu. Georg'un da bir oğlu olmuştu. Buna da Alois Hitler dediler, Fa- kat Alois babasına benzemiyor - du. Çünkü büyüdüğü zaman an- Taşıldı ki bu genç çocuğu kolay ko- lay tatmin etmek kabil olmıyacak- fır, Çünkü Alois Hitler öyle köy- deki sakin hayatla ve ufak tefek Mal mülk ile kanacak gibi görün- müyordu. Zaten küçük iken köy- lü çocuklarla oyun oynarken de her halinden bu anlaşlıyordu. A- lois Hitler on üç yaşında iken ken- dine göre büyük projeler besliyor- du. Köydeki ormanın muhitine ba karak dünyanın daha geniş ufuk- ları olup olmadığını görmek, sey- Tetmek istiyordu. Ufak tefek ne eşyası varsa hep- Sini topladı. Artık kararını ver - Mişti. Doğru Viyanaya gidecekti. Fakat herhangi bir vasıtaya mü - Tacaatla para verecek halde de Olmadığı için bu seyahati ister is- yaya yapacaktı. Viyanaya yani ©o zamanki Avusturyanın Tuhteşem — payitahtına giderek kendisine «servet temin» edecekti. İşte Georg Hitlerin oğlu Alois Hitler, © sakin güzel köyde sene- lerdenberi yaşıyan Hitler ailesi - nin oradan ayrılarak payitahtın Rürültüsü içine giren ilk evlâdi oluyor demekti. 1650 senesinde Viyanaya gelmiş van Alois Hitler kendine iş bul- mak için dolaştı ve nihayet bir Janduracının yanına çırak olarak İki sene çıkark olarak bu dükkânda kaldığını söylüyorlar. Fakat genç çocuk kendisi için da- ha iyi bir istikbal düşünüyordu. Kunduracılıktan başka bir istik- balde taliini bir de böyle denemek Ingiliz gazetelerini meşgul eden yeni bir keşif var: Gemileri yu - tan denizin neresi olduğu anlaşıl- . Bunu biraz izah etmek ve erilen tafsilâtı hulâsa etmek ü- istiyordu. zere şunu anlatmak lâzım: Avastuğk ( Şimdiye kadar Avrupa ile Ame YA imparatorluğunun | p, arasında işliyen bazı cesim TMühteşem payitahtında ©en bar- YARIN, 'Bu yemekleri pişiriniz. Ciğer kebabı — Türlü — Fırın makarnası — Meyva Ciğerin erkeğini almah, 2a- rinı soymalı, sinirlerini ayık- ladıktan sonra, yanlamasına doğru bir parça kabaca kerme- li, tencereye fazlaca yağ koya- vak harlı bir ateşte yağı kay- natmalı. Sonra ciğerleri unl- yarak kızgın yağa — atmalıdır. Ciğerler yağda ancak bir daki- ka kadar kalmalı ve derhal süzgeçli kepçe ile alınarak ağ- z kapalı bir kaba konmalıdır. * Yağlı kuşbaşı eti soğuk içine atarak iyice kaynatırsı- mız. Et suyunu çeker ve kendi yağıyla kalır. Eti yağda bir parça kavurduktan sonra; ev- velâ fasulyesini sonra patlica- mnı, ve daha sonra da bamya- sını sırasıyla üst üste yerleşti- firsiniz ve her katın arasına da et ve doğranmış ince soğan ile dilimlenmiş domates koyar- sınız. Tencerenin ağzını ha- murlıyarak ve yemeğe hiç su komadan hafij bir ateş üzerin- de kaynatırsınız. 4 İrmik makarnasını haşla- dıktan sonra, bir tepsiye döker- siniz. Beyaz peynirle yumurta- yı iyice çalkaladıktan sonra or- tasına döket ve tekrar üzerine haşlanmış makarna koyarak en üstüne yumurta ileirmik çalkalıyarak fırına verirsiniz, * Bu yemeklerin üzerine kavun, üzüm en iyi meymva- lardandır. lak olarak göze görünen iş devlet | memurluğu idi Devlet memdru olmak demek sırasına göre nüfuz ve itibar kazanmak demekti. Bunu görerek anladıktan sonra — Alois | Hitler artık kararını verdi. Her vasıtaya müracaatla memur ol - Manın çaresini aramaktı, uğraştı, (Devamı 7 inct sahifede) gemilerin Bahrimuhiti Atlasinin muayyen bir noktasında battık - ları tesbit edilmektedir. Con Pat- ras isminde Yunanlı bir kaptan işte denizin böyle bir noktasını keşfettiği iddiasındadır. Cesim ge- -| milerin luğu esnasında kap- | tan Patras'ın tayin ettiği mınta-- kadan geçerken denizin birdenbi- re kabardığı, korkunç dalgaların | gemilere hücum ettiği ve nihayet | hiçbir iz bırakmadan bunları iki- | ye ayırarak batırdığı şimdiye ka- dar olmuş bir takım feci deniz ka- | zalarından anlaşılmaktadır. İngi- liz hükümeti bu hususta tetkikat | yaptırmaktadır. Con Patras da Yu- nanistandan İngiltereye giderek bu hususta bildiklerini söylemiş- tir | 14 martta bir İngilizgemisi Azor adalarına yakırı bir yerde iken bir. telsizle havanın fanalığını bildir- miş, fakat ondan sonra bu gemi- den hiç bir haber alınamamıştı. | şimdiye kadar olan araştırmalar hiçbir netice vermemiştir. Anglo Avustralyan ismindeki bu gemi - | nin ne olduğu bilinemiyor. | — Gemide 28 gemici vardı. Gemi- | nin kaybolması üzerinden üç haf- ta geçtikten sonra Kaptan Patras | 5.300 tonluk bir vapur ile yola çık- mış, Azor adalarının 300 mil şima linden geçerken gemi böyle bir - denbire denizin yükselmesi, dal- gaların hücumu ile ikiye ayrılarak nihayet batmıştır. Patras'ın bulunduğu geminin a- dı Mont Kilden'dir. 9 nisan sabahı | 6,30 da bu feci kaza olmuş ve ge- | mi parçalanarak- günlerden son- ra denizin yüzünden silinmiş, bat- mış, gitmiştir. Fakat bu feci sahne çabuk baş- ladığı kadar çabuk - bitmemiştir. | Canlarını kurtarmak için uğra - | şan gemicilerin denizin müthiş dalgaları arasında şiddetli ve sa» atlerce süren bir mücadele ol * muştur. Kaptan Patras bunu Lond rada ticaret nezareti tahkikat he- yetine anlatlıktan sonra gazeteci- lere de şöyle hikâye ediyor: — 9 nisan sabahı 6,30 da deniz birdenbire kabardı. İki cesim dal- Korkunç deniz harbleri! İspanya sularında balıklara yem olan gemi ve insanlar.. Bir iki güllenin tam isabeti koca transatlantiği kısa iİle zamanda denizin dibine İndirir ga gemiye hücum etti. Bundan biri baştan, diğeri kıçtan geliyor- du. Öyle ki gemiyi kaldırdılar, Gemi denizin yüzünden ayrıldı, kalktı. Deniz ile gemirin arasın- da kalan bu aralıktan iki motör- bot karşılıklı geçebilirdi. Ben ge minin bana mahsus olan kama- rasında idim. Hemen ayağıma pan tolonumu geçirdim. Dışarıya, gü- verteye fırladım. Gemi iki parça olmuştu. Yalnız bazı kısımlar da- ha ayrılmadığı için birbirlerini tütabiliyorlardı. Fakat her taraf yarılmıştı. Stefano ismindeki kardeşim | de orada idi. Kendisine doğru koş tum. Stefano kaptan köprüsünde idi. Kaptanlık nöbeti onda idi. Ben ona baktım, O da bana bakıyordu. | İkimiz de şaşkın bir halde idik. | Birbirimize birşey — söylemedik. | Stefano yalnız başını sallıyordu. | Kaşlarını kaldırmış, gözlerini ba- na dikerek sanki: : | — İşte artık herşey bitti, ölü - | yoruz! demek ister gibi bakıyor- du. Geminin her tarafı korkunç gürültülerle birbirinden ayrılı - yor, herşey parçalanıyor, kırılı - yordu. Etrafımızda müthiş bir gürültü vardı. Saate baktım. On dört dakika zarfında geminin gü- vertesi parçalandı, her parça bir tarafa gitti. İkiye ayrılan gemi - nin her bir yarısı da denizin ve rüzgârın tesirile dönüyordu. Kardeşim Stefano çıldırmış bir hale geldi. Ayağını güvertenin tahtalarına — vurarak — bağırıyor, baykırıyordu. Elinde bir magafon vardı. Onu ağzına götürmüş, sesi- ni her tarafa işittirmek için ma « gafonla bağırıyor, emirler veri - yor, gemiciler: (Devami 6 ıncı sehifede) | | | — MARİE 381 ilkkânun 1807... Polonyada, Vieloviç şatosunda, Kar lâpa lâpa yağıyor. Gece zifiri karanlık... Bir kazak müfrezesi, bahçe kapısının parmaklığı önü- ne geliyor: — Aç kapıyı!... — Konttan emir almadan aça- mam!... Bir tabanca patlıyor, kapıcı cansız yere düşüyor. kazaklar, ka- Piyi kırıyorlar; bahçeye, sonra şatoya giriyorlar. Salonları altını üne getiriyorlar, kıymetli şey- leri yağma ediyorlar. ©O devirde Polonya, henüz Rus- lafın boyunduruğu altında bulu- nuyordu. Şatonun sahibi kont Vi- eloviç, Rus kazaklarının bu gibi taarruzlarına alışkındı. Odasından çıktı, salona indi. A- vizelerin kırıldığını, —koltukların ve kanapelerin parçalandığımı gör- dü. Sesini çıkarmadı. Yalnız ka- zak zabitlerinin, sevgili karısını ortalarına aldıklarını, sıkıştırdık- larını görünce derin bir yeis için- de kaldı. “Ne yapacağını, henüz yirnti yaşlarında bulunan karısı- - 5—SON TELGRAF —141 cı Teşrin 1938 ——— -———————— ANNA SİNEMA BELLA JAN MÜRA Birbirlerinden Geçen ilkbaharda —Annabella, | Burj tayyare karargâhına — vasıl | olmuştu. (Otel Riçde bir akşam yemeği) çevirmek için gittiği İn- giltereden geliyordu. Kocası Jan Mura, gazetecilerle beraber kendisini bekliyordu. O | ayrılılıyorlar Karısını ancak geçen temmuzda «Şimal Oteli» ni çevirmek - için Fransaya geldiği zaman görebil. di. Ve o temmuz ayında, bir senei devriye ziyafetinde, (Annabella 13, Jan Mura da 14 temmuzds Anna Bella ve Jan Müra da, Pariste işlerde meşgul oldu - ğu için iki aydır birbirlerini gör- | memişlerdi. Gazetecilerle görüşürken pro - jelerinden — bahsetmişlerdi. Jan Mura: — Ben, demişti. Çevirdiğim fil- mi bilirdim. Şimdi devriâlem se- yahatine çıkacağım. Karımla an- cak noel yortularında Amerikada birleşeceğim. O da, o zamana ka- dar son filmini, «Baron ve Oda hizmetçisi» ni bitirmiş olacaktır. Nocl yortusunu beraber geçirece. ğiz. Ben, mukavelelerimi yerine getirmek için tekrar Fransaya döneceğim. Jan Mura Çinde gecikti, sonra Hindistanda dolaştı. Noelde Holi- vutta bulunamadı. Doğru Fransa- ya geldi. Bu sırada Annabella, Yornktan Poverle beraber «Sü - ı veyş Kanalı filmini çeviriyordu. WA e *i Kazaklar kapıyı kırdılar, şatoya — girdile araların ni bunların elinden nasıl kurta- racağını düşünürken uşaklardan biri salonun kapısını açtı ve se - vinçle bağı — Fransızlar geliyor!... Soyguncular köntesi bıraktılar, pencerelerden atılarak kaçmaya başladılar. Bu sırada kazaklardan biri, kontun yüzüne kılıçla vur - Mayı ihmal etmedi. İşte, Klarans Provnun hariku- lâde filmi: Mari Velveskanın ilk sahnesi bu... Bunu takip eden sahnelerde, Polonyanın nasıl bir zulüm altın- da yaşadığını, vatanseverler bir köpek gibi muamele edildiğini, Napolyon ordusunun bir halâskâr gibi karşılandığın — gürüyoruz. Vaziyeti, bu kadar kısa bir za- manda bundan daha fazla göste- rebilmenin imkâra yoktur, Mari Volevskanın bir arzusu var; Şatonun - bir kaç kilometro ilerisindeki Bieloniden gece ge- çecek olan imparatoru görmek... Napolyonu görmesini, zaferleri- ne bağladıkları ümitleri söyleme- sini, birkaç gün sonra Varşovada, şerefine verilen baloda hazır bu- Tunmasını gayet tabif buluyoruz. Napolyon, Bielonide gördüğü TTT KA AA doğmuşlardır, birbirini uzun müd det göremiyen bir karı kocanın ne elim vaziyette olduklarını tet- kik ettiler, Buna bir çarei hal dü- şündüler. Ya Annabelle beynet- milel bir yıldız olmaktan vaz ge- çerek Fransaya gelecek, hayatını kocasına, ailesine hasredecek, yar da ayrılacaklar... Sonra, şöhret tam bir serbesti ister, Her şeyi feda etmek lâzım: dı. Jan Muraya gelince: Annabel- la ile Sen Kluda evlenmişti. Ortada sevimli san'atkâr henüz bir yildız değildi. Annabella, bu ayın 26 sında A- merikaya gidecek, Çünkü muka- vele mucibince her geçen gün için 120.000 fran tazminat vermek Sonra, yeni partöneri Tyror Pover, yeni bir komedi çevirmek için kendisini beklemektedir. i Kontesi aeatdılar r, güzel Mariye baloda tesadüf etmekten çok memnun kalıyor.. Ve onunla meşgul oluyor, Polonya asilzade- leri, imparatorun genç kontese gösterdiği alâkayı görüyorlar. Ve Rusya, Avusturya ve Almanya tarafından parçalanan Polonya krallığı yeniden ihya için konte- sin tavassutundan istifadeyi dü - şünüyorlar. Bunun için kontun fedakârlığı- na müracaat ediyorlar. İhtiyar kont bu teklifi şerefile gayri mü- tenasip görüyor, reddediyor. Va- tanseverler genç köntesin vatan hislerini okşıyarak kendisini ik- na ediyorlar. Kontes, tekrar Na- polyonu götüyor. Fakat bu defa, mülâkat gününü bizzat impara- tor tayin ediyor. Kontes, vatandaşlarının rica - sına dayanamadı, vatanına hiz - met için nefret ettiği bir adamla karşılaşmayı kabul etti. Fakat bu telâkinin kalbinde ebedi bir aşk doğuracağını düşünememişti. Mariye müstakbel krallığın bir reşimi olan Varşova dükalığının tesisini temine muvaffak — oldu. Fakat, bilhassa Fridland muha - rebesinden evvel Fınkenştaynda, 1800 Avusturya seferinden evvel (Devamı T inci sahifede)

Bu sayıdan diğer sayfalar: