| B |. Sulftan H mid' gereee sörgünleri Tercüme ve iktibas hakkı mahfuzdur. Yalnız Son Tel 'da neşredilecektir. Yazan : Ziya Şakir Fehim Paşanın sürgün edilmesi herkesi hayrete düşürmüştü Halbuki paşa oraya bir sürgün gibi değil bir prens gibi debdebe ile gitmişti (Almanya sefarethanesinin ö - nüne birçok eşya arabalarının gel- diği, ve sefarethanede yol hazır - lıklarının müşahede edildiği ma- ruzdur, ferman...) Abdülhamid, bu jurnalların te- | siri altında fena halde sersemle - mişti. Derhal mabeyinci — Ragıb Paşayı çağırtarak: — Çabuk, Almanya sefaretha - nesine git. Sefiri gör. Buraya da- vet et... Hem bak, orada neler 9- duyor?... Diye emir vermişti. | Ragıb Paşa, sefarethaneye git - miş; fakat çarçabuk avdet etmişti. Ve, şü haberi getirmişti: N — Efndimiz!.. Sefir, bütün e- yalarını toplamış.. Bavullar, san- dıklar koridorlara çıkarılmış. Ka- pinin önünde eşya arabaları sıra- lanmış. Sefiri görmek — istedim. Meşguliyetinden bahsederek ha- ber gönderdi. Anlaşılıyor ki, gö- rünmek istemedi. Ragıb Paşanın getirdiği bu ha- ber, Abdülhamid üzerinde adeta kahir bir darbe tesiri husule ge - tirmişti. Rengi, simsiyah kesil - mişti. Büyük bir aciz ve fütur için- de kalarak: — Şimdi ne yapacağız?.. Diyebilmişti. O sırada huzurda bulunan Arab İzzet Paşanın aklına bir çare gel- Mişti: - Ffendimiz!.. Hiç, üzülmeyi- | niz... Kulunuz, meseleye bir hal | çaresi buldum. Derhal, İmparator Vilhelm hazretlerine bir telgraf çekiniz. Haşmetmeabın zatı sa - hanenize karşı büyük hürmet ve TMuhabbeti vardır.. Derhal sefire emir verir. Bu bulanan sular da bir anda duruluverir, Demişti. İzzet Paşanın bu dâhiyane tek. Hifi, Sultan Hamide çok mülâ - | yim gelmişti. Derhal, kendi hususi Şifresile, (Kayzer Vilhelm) e bir mlğrnf çekilmişti. | 'akat Berlin; Kü den, şü kısa cevab (Haşmetmeab, ava çıkmışlar - | ::!r"':r:[l::d;:n ettikleri 1ınn|.! KeLe he takdim edi. (L:u cevab, Sultan £ idine de şiddetli bir d: ü dirmişti. Eğer birkaç mıî:ıı:-:-' kit geçerse, sefir Baton Marşal, | çıkıp gidecekti. l O zaman, artık | önüne geçilemiyecek derecede bü. Yük !d““"e“knrkulw hâdiseler zuhur | Sultan Hamid Tamidin son çare kalmıştı. r..î,." aŞ 200 bir K aralLİŞİN Ben ee &ine anlatmıştı. z Bursaya git. Bu meseleler kapanıncıya kadar orada otur. Ma- ber mki, benim oğurumda her feda. dirlığı ihtiyar edecoğini daima tek rar ediyorsun. | bir hizmet nhcı'r." ÖLODMR Demişti. Fehim Paşa bi kabul etmişti. lı'ıı::hn öeae iyette de değildi. Neticenin bedeceği vehameli idr; ettiği için, bir muddıtno:l:ı:lu—îı linmek tüzumuna o di a kana tirmişti. YS Fehim'Paşa, Bursaya sürgü edilmi, AA Bu havadis, koca İstanbul şeh- | Tektedir. rini hayretlere 9 Barketmişti. An - Bak su var ki Fehim Paşa Busaya ir sürgün gibi değil; adeta büyük bir prensin tı ğ bi debalağin tebdil hava azimeti lüğündeki azılı, kuzguni — siyah (Liyan) ismindeki köpeğine ka- dar bütün sevdiği şeyler, Bursaya | nakledilmişti. Fehim Paşa; her tarafa yayılan | Şöhretini bildiği için, bir sulkas- da uğramak korkusile şehirde ika- mete cesaret edememişti. (Çekir- | Be) nin tam medhalinde, Bursa Ovasının bütün güzelliklerine hâ- kim bir mevkide - bulunan - ve, | (Çivicinin küşkü) tesmiye olunan- | büyük bir binaya yerleşmişti. İstanbul büyük bir korkudan kurtulmuştu. Çünkü artık Yahudi| Süreyyanın idare ettiği o haydud Çetesi, ortadan yok olmuştu. Fakat buna mukabil, Bursalı - ları bir endişe ve telâş almıştı. Şimdi de orada bir korku başla - Mıştı. Bursalıların telâş etmekte hak- ları vardı. Çünkü, Çivicinin bah- çesindeki parmaklığın kenarına, sandalyaları atarak sıralanan renk Tenk, çeşid çeşid adamlar, oradan gelip geçenlere rahat ve huzur vermiyorlardı. Fehim Paşa, (şahane) bir hayat yaşıyordu. Vakit vakit, al atlas düşeli (ba- 10) suna (Şahin) ve (Yıldırım) ismindeki sevgili atlarını koştu - ruyor; önüne çıkanları çilyavrusu gibi dağıtacak bir süratle araba - sını sürdürerek gezmelere çıkı - yordu. Çekirgenin alt tarafında, (Beş evler) denilen yerdeki tarlaları derhal satın almış; orada küçük bir çiftlik vücude getirmişti. Fı kat burası bir çiftliklen ziyade, adeta onun bir eğlence yeri İdi. | Her posta, İstanbuldan takım ta- kım misafirler geliyor; burada av) eğlenceleri, saz âlemleri tertib e- diliyordu. Bursalılardan hiç kimse bu â - lemlere iştirak etmiyordu. Halkın neşesi kaçmıştı. Çekirge kaplıca- larına gidip gelenlerin miktarı, tamamile azalmıştı. Kaplıcalara, herkes istediği gibi gidip gelemi- yordu. Bilhassa ince düşünen a- ileler, kükürtlü kaplıcasından ile- ri geçmiyordu. Çünkü herkes, Çi- vici köşkünün önüne sıralanan eli sopalı ve kırbaçlı adamların bir tecavüz ve hakaretine uğramaktan çekiniyordu. (Devamı var) Anlaşmalar devam ediyor — Güncü sahifeden devam) Bilterenin arası çok iyileşerek Al- manyanın gitgide İtalyadan ayrı- B olmad Fakat Rimany Fakat 'a ilk. baharda Malüm surette Avustur- yayı aldı. Şimdi sonbaharda da Çekoslovakyadaki Almanların bu- lunduğu yerler Almnayaya geçti. İtalyanın bu hallere memnun ol madığı söylendi. Fakat ses çıkar- madı. Berlin - Roma mihverinden '€n ziyade istifade eden Almanya olduğu halde İtalyanın yine par- lak fakat ikinci derecede bir dost olarak kaldığı Avrupa politika â- leminin nazarı dikkatini celbet - Çekoslovakya — meselesinin ça son tarzda halledilmesi ile Fran - sa bir müttefikten oldu. İtalya da orta Avrupada Almanyanın yeni- 'den büyümesi karşısında ses çı - karmamak mevkiinde kaklı. Daha doğrusu Çekoslovakyadaki yaban- € unsurlar çektlip gittikten son- Ta geriye kalacak Çekaslovakya- devletinin Milâno'da söylemiş ol- duğu meşhur bir nutük vardır ki bundan İtalyanın, Pransadan hiç birşey iştemediği, yalnız Habeşis- tanın İtalya tarafından zaptedil - diğini tasdik etmesini beklediği Söyleniyordu. İ a | Bu suretle İtalyı ayıran ortada hiçbir mesele olma- dığını anlatmış oluyordu. Fakat ı Unutmamalı ki 6 zamandan bu Zamana kadar başka bir mesele daha ortaya çıkmış — bulunuyor: İspanya meselesi. Fransa ile İtalyanın arasını a- Çan bu meselenin de şimdi bir şekli bulunarak halli cihetine gi- dilmesini bekliyorlar. İspanya meselesi devletler ara- sında bir şekle bağlandıktan sonra ve Şarki Afrika imparatorluğu da tasdik olunduktan sonra Fransa ile İtalya arasında ihtilâfa sebeb olacak hiçbir şey kalmıyacaktır; diyorlar. Hatırlardadır ki 1935 senesinin başında İtalya ile Fransa arasın- da bir anlaşma olmuştu. O zaman bunun ehemmiyetinden çok bah- sedilmiştir. Çünkü Sarda halkın reyine müracaat edilerek netice Almanyanın lehine çıkması üze- rine Sar mıntakası Almanyaya geç tiği günlerde 835 senesinde ikinci kânun ayı Avrupa politika âlemin hâdiselere şahid olurken o zaman- ki Fransız Başvekili Laval da Ro- aya giderek Sinyor Musolini ile görüşüyordu. Arada bir anlaşma oldu. Fakat Çok geçmeden Habe - şistan meselesi çıkmış, bunun ay- larca süren münakaşaları devam ededursun nihayet, İtalya kuv - vetine güvenerek sevkiyata ve harbe girişmişti. Milletler Cemi- yeti buna razı olamazdı. O cemi- yetin azası olan Fransa da - İster| istemez İtalyaya karşı aykırı bir vaziyet almış oldu. O zamandan- beri Roma ile Paris arasında, İs- panya meselesi de çıktıktan son- ra, açık olmakta devam etmiştir. iden sonra ne olacak? Her halde Avrupa politika âleminde az ehemmiyetli bir değişiklik ol- mıyacak. İtalya ile Fransa arasın- daki 935 anlaşması - tazelenccek, Paris ile Roma birbirine yaklaşa- cak. Almanyanın İngiltereye yak- laştığı bir sırada İtalya ile Fransa da birbirlerine yaklaşmak suretile 935 ten 938 sencsine kadar devam etmiş olan bir gerginliği ortadan kaldıracaklar gibi görünüyor. Avrupada dörtler misakı olursa Almanya, İngiltereye, İtalya da Fransaya daha ziyade yaklaşmış olacağa benziyor. Ideal filmimi bekliyorum (8 inci sahifeden devam) — Stüdyodan uzak bulunduğu- nuz zamanlar nasıl ve ne ile va - kit geçirirsiniz?.. Şen bir kahkaha salıverdik ten sonra: — Denive girip yüzüyorum. Ata binmekten ürkerim. Bir araba bi- le idare edemem. Ekseriya kitap okurum. Gezerim. Seyahat ede - rim. İşte bu kadar... — Son bir sual daha.. İstanbu- la gideceğinizi söylemiştiniz. Ya- kında mı gideceksiniz?. — Eğer bu son hâdiseler olma- saydı şimdi İstanbulda bulunacak tık. (Beyaz Esire) nin bazı sah- nelerini burada, stüdyoda çeviri- yoruz. Bir kısmını mahallinde çe virmek lâzım. Zannederim, — bir ay sonra yola çıkacağız... Sevimli sanatkârı daha fazla (8 Inci sahifemizden devam) giliz ordusunun Makedonyadaki mevcud 182,000 kişi — çıkarıl - mıştır. Lâkin İngiliz ordusundan 35,000 kişinin harbe yaramıyacağı anla- şılmış, bunların hastalık dolayı - sile istirahate muhtaç oldukları görülerek İngiltereye gönderilme- lerine karar verilmiştir. İngilizlerin sıtma yüzünden çok çektikleri anlaşılıyor. Zayıf düşen- ler arasında diğer bir hastalık da- ha başgöstermişti ki bu daha fena idi. Çünkü asabi bir hastalıktı. Sıcakta, zor şerait altında yaşa- mağa mecbur olan İngiliz can st- kıntısı ile hastalanıyordu. Bu can sıkıntısı, havanın boğucu sıcağı neticesinde başgösteren bü asabi hastalık hemen hemen herkeste görülüyordu. İşte bunlar gözönüne getirile - rek İngiliz ordusunun yukarıda dendiği gibi otuz beş bin kişisi İn- giltereye gönderildi. Selânikteki şerait zordu. Yu - manlıların müttefik ordulara hiz- met edenleri vardı, - etmiyenleri vardı. Bununla beraber artık Yu- nanistanın da beraber olarak İn- giliz ve Fransızlarla harbelmesi için sebebler hazırlanmıyor değil- di. Selânikte Venişelos tarafın - dan bir hükümet tesis edilmişti. Atinadaki Kral Kostantin İngiliz ve Fransızların aleyhinde idi. Al- man taraftarı olan bu Yunan Kra- hna karşı Venizelos da İngilizler- le ve Fransızlarla beraberdi. Fakat Fransızlarla İngilizler a- rasında Selânikte tuhaf haller baş göstermiştir. Müttefikler arasın - da taarruza geçmekle tedafül va- ziyette kalmak meselesinden do- layı ihtilâf vardı. İki müttefik ordu arasındaki münasebetleri yolun - da tutmak lüzumu her iki tarafça hissedilmiyor değildi. .. İngiliz ve Fransız erkümharbi- yeleri arasındaki ihtilâftan daha evvel bahsedilmişti. İngiliz or - dularının başına getirilen Gene- ral Miln'in vazifesi müşküldü. Bir taraftan Fransa ile münasebatı çok iyi tutmak, diğer taraftan da İngilizleri bu Makedonya işlerin- de müşkül vaziyetlere sokmamak lâzimdı. General Miln bu itibarla nazik vazifesinde muvaffak ol - muş bir kumandan sıfatile çok takdir edilmiş, şimdi kendisine Lardluk payesi verilmiştir. Make- donyadaki İngiliz ve Fransız müt- tefik orduları kendi düşmanlarile harbediyorlar, fakat netice hemen hemen hiç göze görünür gibi ol- muyordu. İngiliz gazeteleri bu cihetten — bahsederken — General Mila için askeri kıymeti yüksek bir kumandan olduğunda ısrar e- diyorlar. Çünkü eğer onun ye - | rinde başka birisi olsaydı yalnız bulunduğu cephede kalır, vaziyeti idare eder, işi daha ziyade bü - yütmeğe lüzum görmeden olurur- | du, diyorlar, Halbuki General llı.lnı İngilteredeki umumi erkâmıhar - | biyeye, İngiliz Harbiye Nezare - | tine, İngiliz hükümetine müra - | gaat ederek eğer Makedonya cep- | besinde bir iş için istenifse bunun yapılabileceğini, hem de netice - | nin çok mühim olabileceğini an- | datmıştı. Fakat İngiltenedeki er- | kânıharbiye bunu kolay kolay kabul etmemiştir. Hulâsa Make - | donya cephesinden büyük bir ne- tice beklenmiyordu. Bununla be- raber General Miln maksadını ka- | bul ettirmeğe muvaffak olmuştur. | Mesele mühimdi. İngilizler Ma - kedonyadan taarruza geçecekler- di. İşte 918 eylül altıda bu taarruz | tirilmiş olan İngiliz askerinin yor | gunluğundan evvelce bahsedilmiş- ti. Taarruz için bu ordu herhalde istekli görünmüyondu. Fakat 918 senesi eylül aynın 18 inci günü | taarruza geçildi. Lâkin Sırblardan l teşkil edilen ordu ile Fransızlar üç gün evvel taarruza geçmiş bu- | Tunuyorlardı. Taarruzdan maksad | kuvvetli mevzilere malik olan Bul garları oralardan sürüp çkarmak- | t Havalar sıcak gidiyordu. Sı - | cakta İngilizler çok eziyet çeke- rek harbediyorlar ve muvaffak | oluyorlardı. Fakat çok da zaylat veriyorlardı. Bazı kıt'aların mec- ruhları yüzde 70 derecesinde idi. Bu hal iki gün sürmüş. iki gün devamlı taarruzdan sonra netice şu olmuştu: Hiç!... olacaktı. Makedonya cephesine ge | Bulgarlara karşı İngilizler Bulgarları sarsmış - lar, oynatmışlardı. Fakat Bulgar- lar yine yerlerini muhafaza edi » yorlardı. Artık bu halin İngilizler üzerin de ne kadar fena bir tesir bıra « kacağımı söylemeğe lüzum olmasa gerek. Lâkin hiç beklenmiyen bir hâdise vukubuluyor. Bu da şudur: 21 eylül sabahı herkes bunu öğ renince hayrette kalmıştı. Keşif yaparak düşmanın harekâtını öğ- renmek için tayyare ile gitmiş o- lan bir İngiliz tayyarecisi — çok geçmeden dönüp gelmiş ve her- kesin inanmıyarak hayretle din- dediği şu haberi vermişti: — Düşman kaçıyor!. Naklede - miyeceği şeyleri yakıyor. Her ta- raf duman içinde... Diğer gidip bakan tayyareciler de ayni haberleri getiriyordu. An- laşılmışta. Bulgarlar artık harbi bırakıyorlar, bir an evvel harb - deri çıkmak istiyorlardı. Dağlar- dan, geçidlerden böyle birbiri ar- dınca gitmek kolay değildi. Bul- garların bu gidişi çok acele olu - yordu. Bunun üzerine İngilizler bü - tün tayyarelerini yollıyarak Bul- garların üzerine bomba yağdır - mağa başlamışlar, bu fırsatı ka - çırmamışlardır. Bulgarların ise İngiliz tayyarelerine karşı koya - cak hava kuvvetleri olmadığı gibi tayyarelere karşı kullanılacak top ları da olmadığı anlaşılıyordu. İngiliz tayyareleri gök yüzün - de istedikleri gibi uçuşuyorlardı. Bulgarlar yardımsız bir halde ne yapacaklarımı bilemedikleri an - laşılıyordu. Bu da bir faciadır. İngiliz ordusu artık Bulgarları takibe çıkmak için hazırlanıyordu. Fakat en feci hal 26 eylülde ol- muştu. Bulgarların bir otomobili İngilizlere doğru geliyordu. Oto- mobilin üstünde beyaz bir bayrak sallanıyordu. İçinde iki kişi var- dı.. Bunlar İngilizlerle Bulgarlar arasında müzakereye memur © - dilmiş kimseler olduğu anlaşılı - yordu. İki Bulgar subayı ki halle- rinden asabi oldukları seziliyordu vaziyet nazikti. Bulgarlar mağlü- ?7—SON TELGRAF— t Hava gazı nasıl icad edildi ? (Dördüncü sahifeden d ) 16 temmuz 1816 da, İngiliz par- | YA devam etti. lâmentosu, Murdoş'a, Londra şeh rinin havagazile tenviri imtiyazı- ni verdi. Vinsor adlı bir Alman Murdoş-| tini kovalamış buraya kadar. la ortak olmuştu. Bu adam, 1820 de Parise geldi, Panoroma geçi - dinde bir dükkân kiraladı. Ve ha- ::vıdüıüımııllkşr_vıınl.— vagazile tenvir etti. Geçilte bulunan bütün dükkân lar kendisini taklit ettiler, Az son ra Parisin başlıca caddeleri ve yük evler havağgazile tenvir olun- mıya başladı. —— V biyeti itiraf ederek konuşmağa | diyordu. Bununla beraber her İ- kisi de metin davranıyorlar, ken- dilerinin İngiliz onduları başku - mandanı General Miln nezdine götürülmelerini istiyorlardı. Şimdi burada General Miln'in işt tekrar başlıyor demekti. Ge - neral taarruz. etmek - istiyordu. Londradaki İngiliz erkânıharbi - yesi bunu doğru bulmuyordu. Esa- sen Makedonya cephesine ehem - miyet verilmiyordu. Halbuki — General Miüin Ma- kedonya cephesinin mühim ©!- duğunu, bu cephede elde edilecek bir neticenin Umumi Harbinn son neticeleri üzerinde büyük bir te- siri olacağını söylemiş, ısrar et - miş, kendisinin büyüğü olanlara da bunu kabul ettirmişti. Fakat yukarıda anlatıkdığı gibl taarruz olmuştu. Netice hiçti!. Çün| kü Bulgarlar mevzilerinen sürü - lüp çıkarılamamıştı. Bundan İn - gilizler az müteessir değildi. di © teessürün ne kadar büyük olduğu düşünülsün, bir de böyle birkaç gün sonra Bulgarların mü- tareke ve sulh müzakeresi için memur gönderdikleri — gözönüne getirilsin!. Buna İngilizler inan- mıyorlardı. 18 eylülden 26 eylüle kadar ne büyük bir değişiklik ol- muştu!. Yine şuna hükmedildi ki General Mün davasını kazanmış- l Netice Generalin lehine çıkmış- tı. Mütareke müzakeresi için ge- len Bulgar subaylarını kabul e - derken İngiliz Generali sanki hiç birşey olmamış gibi, hiçbir sevinç eseri göstermeksizin onları kabul etmiş, subaylardan birinin uzat- tığı kapalı bir zarfı alarak açmış, içindekini okumağa — başlamıştır. Mektub Bulgar kumandanı Ge - neral Todorofdan geliyordu. İçin de yazılı olan şey hulâsa - olarak gu İdi: Bulgar hükümeti, başta Çar Ferdinand olduğu halde Make - donyadaki İngiliz orduları baş - kumandanına şunu teklif ediyor- lardı: Yirmi dört saat için harbe fasıla verilsin. Bu müddet zarfın- da mütareke müzakeresine girişil- mek için zemin hazırlanacaktı. İngiliz Generali buna karşı hiç geliyorlardı. Bu mecburiyet bu iki Bulgar subayını mütcossir e- l ı Yenl nesriyat Her güzelliğe âşık Sermet ve tezat muharciri kıy- metli edip İzzet Melih hikâyeler, görüşler ve seyahat notlarından | Ge sonra mürekkep bir eserini «her güzel- liğe âşık» adı altında neşrelmiştir. İkbal kitap evi tarafından noş- redilen eser İzzet Melihin en iş - lenmiş yazılarını, bir arada topla- maktadır. birşey söylememiş, yalnız Bulgar subaylarına şöyle demiştir: — Fransız ordusu başkuman - danı General Franşe Despere ile gidip görüşünüz. Kendisi Ma- tefik orduları başkumandanıdır. Franşe Despere Selânikte idi. Oraya gidilip görüşüldüğü zaman Fransız başkumandanı Bulgarla- Ta şu cevabı vermişti: — Öyle şey yok... Müzakere ne demek?. Yirmi dört saat harbin taralından teklif edilecek şartla- v Bulgaristan hiçbir şey söyleme- den kabul eder. İşte mütareke bu| suretle olur, biter! Onlar gidip ge-| ri döndükten sonra iki gün geç - miş, diğer üç Bulgar murahhas daha müzakere için Selâniğe gön- derilmişti. Bunlar Bulgaristan Maliye Nazırı Liyapçef ile Bul - gar ordusu kumandanı General Lokoaf, elçilerden Radef idi. Fa - kat bunların konuşmaları netice- siz kalmadı. Çünkü çok geçme - dan bütün Makedonya cephesin - deki İngiliz ordularına şu emrin verildiği görüldü: Yeni imzalanan mütarekename mucibince Bulgar ordusile artık muhasemala ni - hayet verilmiştir. 30 eylâl pazar ertesi günü öğleden itibaren ar - tik harb harekâtı olmıyacaktır. Her iki tarafın orduları bulun- dukları yerleri muhafaza ederek aralarda kalacaklardır. Keyfiyeti Bulgarlar4 memur göndererek an latınız. Bu emri aldıktan sonra herhangi bir taarruz hareketinde bulunulmıyacaktır. İşte bu suretle Umumi Harbin sonu gelmiş, ilk mütareke akte - dilmişti. Hem de beklenmiyen bir tarzda cereyan eden bir takım vu kuatın sonunda böyle bir müta - rTeke aktedilmiş oluyordu. Müttefik orduları Başkumanda- ni General Franşe Despre tara - fından Bulgarlara karşı büyük bir taarruz plânı hâzırlanmıştı. Bun- da Sırblara da büyük bir rol ve - riliyordu. Sırblar kendilerini top- lamışlardı. 125,000 kişilik bir kuv- vet teşkil ediyorlardı ki — bunu Mütteliklerin emri altına veri - yorlardı. Sırblar harbetmek, dö- ğüşmek istiyorlar, bir an evvel neticeyi kazanarak memleketleri- ne dönmeyi düşünüyorlardı. Ga- lib gelmedikçe memlekete dön - bü gonra? menin imkânsızlığını düşünüyor- lar, ne pahasına olursa olsun hâr- betmek istiyorlardı. Onun - için epeyee zamandanberi hazırlanı - yorlar, kendilerini topluyorlardı. Mütareke müzakeresi için tek - lifte bulunmak üzere daha Bul - gar murahhasları müracaat etme- den evvel Sırblar Bulgarlar aley hine harekete geçmiş bulunuyor- lardı. Franşe Despre - tarafından hazırlanan umumi bir tasrruz plâ- nında Pransız ordularının, İngiliz ordularının, nihayet Sırbların ay- m ayrı rolleri gösterilmişti. Bun- dan sonraki yazıda da Sırbların Bulgarlarla nasıl muharebe ettik- lerine göz gezdirilecek ve umumi |Taksim ABİDE karşısında (Cuma) harbin Makedonya 1 ci Teşrin 1938 HİKÂYE CAYSE ( üncü sahileden devam) İhtiyar burada biraz sastu. Son- — Zavallı Ayşe meğer delirmiş namusundan. Hasan diye zavallının hayale « Ben sordum: : — Ya Hasan dedim.. O asker « — Elbet oğul her şeyi öğrendi. — Peki Hasan ne yapltı bundan anlattı her şeyi öona. Hiç ağla - madı bile, sessiz sessiz dinledi ve — ne de bir kelime söyledi. O gün- Hasam bir daha köyde gören olmadı.. — Peki baba dedim.. Hasan A- lüye bir şey yapmadı mı? — Yapmaz olur mu oğul dinle. Ali Ayşeyi kaçırdığı geceden #sonra köyde gözükmedi bir daha — ak atmış olsaydı eğer — 'onu biz öldürürdük. O bunu an- ladığı içindir ki bir daha gözü - müze görünmedi. Hasanın köy - — den kaybolduğundan geçmiş gün unuttum bilmem ne kadar gün Bgeçmişti. Bir gün oldukça kala - balık oduna gitmiştik. Dönerken Hafız Ali: ç — Çocuklar dedi.. Mezarlıktan köye inelim de ölmüşlere birer uzak olduğundan işte böyle ba- — zan odun dönüşü uğrardık. Her- kes kendi mezarını buluyor, ba- Şana çöküp okuyordu. Benim kim- — sem olmadığı için bu köyde haydi — dedim ben de Ayşeye okuyayım. Onun mezarı epelik derler bir yet vardır. Yüksekçedir Göl oradan bir tepsi gibi görünür. Ayşe ora- sını çok severmiş. Akşamları göle birçok defalar gelir, Hasanı düşü- — nür hem de seyredermiş. Orada gömülü idi. Oraya gittim. Bir de »e göreyim. Mezarın üzerinde iki cesed var. Evveli tanıyamadım. Koştum arkadaşlara haber ver - dim. Bunlardan biri Hasan diğeri Ali idi. Sonradan her şeyi öğren- dik, AH buradan Umumbey kö - yüne kaçmış bir gece köyün kah- vesinde otururken Hasan içeri — girmiş Alinin evvelâ suratına tü- kürmüş sonra kuşağından çıkar- dığı saldırmasını kabzasına ka < — dar Alinin karnına sokmuş ken- dine aptal aplal bakan köylüler —— birşey söylemeden Alinin cesedi- ni omuzlıyarak uzaklaşmış. Aliye soktuğu saldırma sonra da kendi ellerile kendine girmiş onun. Köye girerken gözlerim yal - nız Ayşe ile Hasanin hayalini gö rüyordu. Ğ Bitti Na US (eNErS| İatik'âl caddesinde Şehir Tiyatr3su KOMEDİ KISMI 11/10/938 sah günü akşamı suat 230 da YANLIŞLIKLAR KOMEDYASI 3 perde komedi.. Yazan: V. Şekspir. Türkçesi: Avni Givda | « ŞEHZADEBAŞI Turan Ti satr-su Halk — San'atkârı Naşit, — Okuyucu İ Semiha, Mişel var- yetesi, büyük İbaz, İngiltereden gelen The Guidos — lekrobat numarası, 12 çarşamba ak- şamından itibaren. Bu gece: —— TOMBUL Komedi 8 perde - Ertuğrul Sadi Tek TİYATROSU gönü akşamı: «ÖTHELLO,