4—Ss0 Holivud Ve yıldızlar Yaz tatilini geçiren yıldızlar işlerine dönüyorlar Holivuda artist akını yeniden başladı. Yaz ve tatil aylarım baş- ka başka memleketlerde geçirme- ğe giden yıldızlar yeni sezon ça - laşmalarına başlamak üzere tekrar stüdyolarına dönüyorlar. Bütün bir kışı makyaj boyalari- nın cildlerinde yaptığı tahribat, iri ve dayanılmaz (projektör) le- rin önünde ter dökerek rejisörle- rin emirlerini tatbikle geçiren yıl- dızların bu tatilden — gördükleri maddi ve manevi faydalar say - makla biter tükenir gibi değildir. Deniz, açık hava, kır, güneş ve kum... Bu bir kış kapalı stüdyo- larda çalışa çalışa bunalan sevim- li insanlara yeniden hayat veren unsurlardır. Şimdi, tren, vapur ve tayyare- lerle Holivuda dönen bu cici mah- lüklar bize yeni sene için yeni mevzularda flimler - hazırlamağa başlıyacaklardır. Holivudun en canlı hayat mevsimi başlamak ü- zere bulunuyor. Güzel Madlen Karol, - sevimli Karl Lumbard, Meksikalı yıldız Lupe Velez, Fransız yıldızı Dan- yel Daryu, uzak seyahatlerini bi- tirdiler. Şimdi, yepyeni ve tapta- ze bir hava içinde ve pürneşe stüd- yolarına dönüyorlar. * Danyel Daryu Fransa dönü- şünde Metro Goldvin Mayer mü- esseseleri hesabına yeni bir film çevirmek üzere bir angajman im- zalamıştır. * Eski dünya ağır siklet şam- piyonu Max Bear çevircceği bir spor filmi için hazırlıklarına de- vam etmektedir. - Madam Tanfield ile XELGRAF— MANEVRALAR... Kıskançlık Alp dağlarında Fransız ordusu müstakbel harblere karşı yeni tedbirler aldı. Fakat.. İtalyanlar da Akdenizde mühim yollar üzerin- deki adaları tahkim ediyorlar.. Manevraları idare eden General Tuşan, Reisicumhur Alber Lebrün kumandanları tebrik ediyor, Alp dağlarında Fransız kuvvetleri manevrada. Meysim manevra mevsimi, po- | litika âlemi de bu manevralarla ister istemez meşgul bulunuyor. Almanların seferberlik tecrübe » lerinin lâkırdısı günlerdenberi devam ediyor. Bir kısım İngiliz gazeteleri bunda telâş edecek bir şey görmüyorlar. Çünkü daha ev- vel Fransızlar da Alp dağların- da manevra yaptı, hiç telâş edil- medi; dediler. Evet... Geçenler - de Fransızlar da İtalyan hudud - larına yakın yerlerde manevra- lar yaptı. Alp dağlarındaki kıtaat vâsi mikyasta harekete geçti. Bu- na dair günü gününe malümat ve- rilmişti. Şimdi mevzuu bahsolan birlikte — kurup oturduğu iki dizinin arasına sıkıştırdı; sanki kayıplara karışan Milyonlar bir türlü bulunamıyor. eçenlerde yedi sene hapse mahküm olan meşhur — mali; ams Tanfield'in karısı güzel Madam Tanfield Paristeki “evinden çıkmış, kayıplara karışmıştır. Madam Tanfield kocası hapse mahküm olunca çocuklarile birlikte evine çekilmiş, kocasının tevkif edilmeden evvel kendisine bıraktığı 30 | milyona yakın bir servetle orada oturmağa başlamıştı. Villiams Tanfield'in, Landra piyasasında ve İngiltereden topladığı milyonlar değerindeki elmas, mücevherat ve altınların nerelerde bu- Tunduğunu tahkike memur komite azasından Filip bütün aramalarına Tağmen ne Madam Tanfield'i bulabilmiş, ne de bu servetin hangi ban- kalara yatırıldığını öğrenmiştir. Bu hileli işlerle toplanılan servetin 200 milyon franga baliğ olduğu malüm bulunmaktadır. Madam Tanfield'in kayboluşu o kadar ani ve o kadar gizli olmuz- tur ki, kocasının tevkilfindenberi evi tarassud altında bulunduran sivil polisler firariyi gürmeğe muvatfak olamamışlar ve güzel kadının sıvış- tığı mahalli, hareket ettiği istikameti de tayin edememişlerdir. | Tahkikata devam eden memurlar Villinms Tanfield'in İngilterede, Lanca shis'de yeni ve mühim bir yeküna baliğ olan bir «işsini daha mey- dana çıkarmışlardır. Bu iş bir sabun fabrikasının etrafında inkişaf et- mektedir. Mevkuf banker, eski sabunları ucuz fiyatla piyasadan toplu- yor, bunlara yaldızlı etiketler koyarak yeniden ve pahalı fiyatla piya- saya sürüyormuş... Fakat, tuhaf! Bugün ihtiyar, su testisini taş lo- canın köşesine yerleştirdikten sonra, Refiğe yavan okkalık yerine bir paket uzattı Refik paketi aldı, hayret etti. Hapishaneye girdiği gündenberi hiç alış- madığı bir şey. — Bu ne, beybaba?.. İhtiyarın cevap vermesini beklemeden hemen paketin iplerini kopardı: Kutunun kapağını açtı Üst üste istif edilmiş küçük, süt francelâları. — Ha. Bugün iltimasa uğramışız .. Dedi, francelânın birini çekti aldı, bol bir iştiha ile, kıtlıktan çıkmış bir insan iştihası ile hemen ağ- zına götürdü, ısırdı: —A. A. Bu, sade irancelâ değil! — Oo.. Nefis. Sandoviç! Hakikaten nefis bir sandoviç. Gravyer, treyağı, havyar! Refik, kırk yıl bir kuru ekmeğe hasret kalaca- ğini nasil hatırlamazsa böyle enfes bir sandoviçi zindanda yiyeceğini de hiç ummazdı! Boğazım ku- rutan, midesini pörsüten uzun açlık günlerinin ver- diği müthiş bir savletle pakete saldırdı; onu bağdaş Oaoah... ra soruyordu: Aldım getirdim. — Hay All: elinden kapacaklarmış gibi etraftan sakına kıskana #andoviçleri birer birer ve acele-acele çiğneyip mi- desine indirmeğe başladı. Bu#/yemek hasretini yıl - larca çeken bir açın mükemmdl bir saray mutfağına hücumuna benziyordu! K — Oooh.. Oh... Daha çekti. cihet Alp dağları manevraların- dan elde edilen neticelerdir. Ev- velâ dendiğine göre bu manevra- lar muhteşem dağlar üzerinde pek| görülecek bir manzara, insan küt- lelerinin birçok müşkülâta rağ - men nasıl hareket ettiklerini gös- teren büyük bir sahne teşkil et- miştir. Fransız askeri muharrirlerinin yazdıklarına göre bu dağ manev- ralarından çıkan netice şunu gös- termiştir ki istikbalde dağ harb- lerinde kumandanlar için pek müstesna bir takım meziyetler lâ- zım gelecektir. Askerin maddi ve manevi kıyışetini muhafaza ct - mek, askerin de müşkül şeraite uyabilmesi icab etmektedir. Çünkü dağ mubarebeleri pek müstesnâ Şşerait altında ve pek zorlukları olacak işlerdendir. Bu manevralarda hava kuvvet- lerinin lüzumu bir kere daha gö- rülmüş ve gösterilmiştir. Politikâ âleminin yeni dediko- dularından biri de Sinyor Muso- | lininin geçen gün birdenbire taj yare ile Pantellerya adasına git- mesi ve orayı teftiş etmesi etra- fında dönüyor. Bu adadan şimdi- ye kadar çok bahsedilegelmiştir. Küçük bir ada ölan Pantellerya Akdenizde mühim bir mevki sa- hibi oldu. Sicilya denizinde ve Tunusun karşısındadır. İngiltere ile İtalyanın arası 935 de Habe- şistan meselesi yüzünden bozı luncıya kadar bu adadan bahse- dildiği yoktu. Edebi Roman No. 86 Refik, her lokma ağzından boşalınca bir. Çekiyor, beş on dakika kendini seyreden ihtiya- — Hacım.. Nereden bu böyle?. Bugün mevküuf- lara ikramiye mi çıktı?. — Bilmem ki, beyim... Bana baş efendi verdi: © baş &fendiden rezi olsun... Oh!.. Refik, paketin içinde üç tane sandoviç kalıncı kadar hepsini tıka basa midesine doldurdu, üzeriyp de destinin sayunu dikti, bir: — Hay yaşasın be, baş efendi.. Sonra, hiç düşünmeden, tereddüd etmeden, ye- re kıvrıldı, gözlerini yumdu! Sıkıntısız, rüyasız, ve- himsiz, rahat, tatlı bir uyku çekti. İngilizler tarafından gelecek bir tehlikeye karşı kullanmak istedi. Orası artık memnu bir mıntaka olmuştur. Yabancı tayyareler a- danın üzerinden uçamaz. İtalya bundan sonra bu adayı büsbütün bir müstahkem mevki haline mi koymak istiyordu? İngilizlerle İtalyanlar arasında aktedilen anlaşmıya göre Akde- nizde halihazır muhafaza edile - cektir. Fakat deniyor ki bu kayıd Akdeniz sahillerine, karaya aid birşeydir. Akdenizde İ! adası olan Pantellerya'nın tahkir ile Akdenizde halihazırın bozul- mayacağı ileri sürülmektedir. Çün kü yite bu itilâftan anlaşılıyor ki | gerek İngilterenin, gerek İtalya- | nin Akdenizdeki üssübahrileri ve lyanın bir Yüzünden Karısını ve âşıkını ve- volverle ağır yaraladı | | Buva dö Kolomb'da Andre Şet- ye sokağında 41 numarada oturan 38 yaşlarında kazancı Marcel Barth isminde bir adam, bundan bir ay kadar evvel metresi Al - bertine Galllard tarafından ter- kedilmiş, genç kadın Argentevil- de Dianes sokağında 6 numarada oturan Charles Spencer izminde bir adamın yanında yerleşmiş kalmıştı. Bir kaç gün burada beraber 0- turduktan sonra firari metresle onu evine kabul eden gençten mü- rekkep çift tatilden istifade ede- rek deniz havası almak için Ar- gentevil'den ayrılmışlar, bir ay sonra tekrar eski evlerine dön - müşlerdir. Kıskançlık ateşile yanıp tutu- şan kazancı bunların döndüğünü haber &lınca hemen oraya köşmüş; | birbirine âşık çifti sokakta karşı- lamıştır. Aşıklardan firari metres | hemen oradaki evlerine dalmış, kazancının rakibi de arkasından eve girerken kıskanç adam rüvel- verini çıkarmış ve ateşe koyul - muştur. Çıkan kurşunlardan biri Charles'in arkasına saplanmış, &- dam kanlar içinde yere yuvarlan- mıştır. Bunun üzerine dışarı fır- hyan eski metresine de tabanca- sını çeviren mütehevvir kazancı ona da dört el ateş etmiş, kurşun- lar genç kadının göğsüne, böğür- lerine saplanmıştır. Yetişen po - lisler kanlar içinde yerlerde yu- varlanan yaralıları civar hasta - haneye kaldırmışlar, tabancasile birlikte firara uğraşan katili de | Bairesi tahdid - ödilmemektedir. Bununla beraber Akdenizin garb tarafı Fransayı çok alâkadar et - (Devamı 7 inci sahifemizde) | , denberi sigara diyor.. Her şeyi unutuyor.. ÇİFTE CİNAYET Karısını ve âşıkını öldüren adam ve.. Şayanı dikkat bir macera * ngiliz gazetelerinde okunduğuna göre bundan senelerce evvel ci- ı et işlemiş olan bir mahküm geçenlerde tahliye edilmiştir. Han- Ti Vod ismindeki bu adam bir zamanlar kırk yaşında idi, Otuz ya- şında bir karısı vardı. Ba adam kıskançlıkla karısını, oaunla beraber (altmış yaşında bir adamı daha öldürmüştür. İddiasına göre bu altmışlık | adam karısının âşıkı idi. Muhakeme neticesinde katilin idamına hük- medilmişti. Fakat sonra bu karar alınmış, mahkümun ölünciye kadar | (ağır hapis cezasını çekmesi cihetine gidilmiştir. Fakat o zamandanberi lon dört sene dokux ay geçmiş, mahkümun yaşı ilerlemiş, nihayet ölü |ciye kadar bu cezayı çekmiyerek affı ve serbest bırakılması münasip gi 'rülmüştür. Mahküm teşrinisanide tahliye edilmiş olacaktı. O zaman, ni kışın başında tahliye edilecek olursa çıktığı zaman bir çok işleri mev- sim icabı kapanmış olduğunu görecek, kendisine iş bulamıyacaktır. O- nun için kış gelmeden bir kaç ay evvel bırakılmıştır. İngiliz gazeteleri | için bu adam bir düşünce mevzuu olmuştur. Nasıl iş bulacak? diye. Onun ©n dört sene dokuz ay mahpus elbisesi sırtında olarak geçirmiş olduğu İazun zamanı kendisine hiç bir kuvvetin geri veremiyeceği düşünülmek- — E alsanıza... — Parası yok ki.. — Peki... Haydi, sen işine bak... Bu, Refik uykuda iken saşbaşa kalıp konuşuşudur... * Refik geceye doğru kutuyu tokrar açtı, tekrar: — Hay yaşasın Dedi, geriye kalan sandoviçleri de yedi, tekrar başına dikti. Zannediyordu ki, yirmi kendini buraya kapatan tevkifha- ne-idaresinde bir başefendi bu işkenceye dayanama- Etem İzzet BENİCE Bu bir tokun uykusu idil * — Paketi verdin mi?, — Verdim.. — Ne dedi?. — Hiçbir şey. Deli gibi, yedi sın. Başelendi.. diye size dua etti. — Sonuna kadtr bekledin mi?.. — Bekledim. Kutu da üç tanesi kaldı, — Demek dokuz taneyi birden yemiş! — Öyle olacak. — Memnun ya dı, hiç olmazsa, Dedi. Zannedi; di ve hiç olmazsa yedi, hay yaşaya- a&bahın yavan somi rabla kardeş, mihrn olur?, ha demiyor.. — Şimdi ne yapiyor?.. — Karnını tıka basa doyurduktan sonra uykuya yattı. Yalnız sigarasızlıktan şikâyeti. İlk geldiği gün- sipahi ocağı Refiki hr almaz, gözlerini — Çocuğa doyasıya bir yemek göndereyim, — Günah çocuğa, bir gün de benden yesin!. Dedi. Zannediyor ki, bu maküs talii hiç olmazsa: — Bugün de gülsün ve duysun! Dedi. Ertesi sabahtan, daha ümidi yaktür. Yine, başka ne ümid etsin, kimden etsin, nasıl etsin?. Iztı- Neyi ürmid eder?. * Fakat, sabahleyin, 'daha çoğu, daha mükemmeli geldi. Hem de sigarası ile. Reçel, tereyağı, " peynir, İambon, havyar.. Francelâ. Sipahi ocağı! Yazan:M Sami Karayel Dün Beyazıt tarafında bir işim | vardı. Vakit te öğleyi geçiyor. ter- ler de arkamdan süzülüyor, şa Çı- narlı kahvede, münasip bir köşe ararken bizim eski arkadaşlardan Faiki gördüm. Bir masanın başına oturmuş cıgara elinde, dalgın dak gın gelene geçene bakıyordu. — Oo.. Faik nasılsın!> diye ya nina gittim... Kucaklaştık. Ben <a- yol insan evlenir de düğüne benim gibi eski arkadaşını davet etmez mis diye takıldım. Vay sen misin takılan.. O «Sus,| sus. Sorma başıma gelenlerir diye | yüzünü buruşturdu hayret ettim.Fa ikla biz mektepte iken arkadaşlar Kıhbık diye isim takmıştık. Kendi halinde, sessiz bir çocuktu. Taktığı mânası hakikatan bir modeli idi. Şimdi nasıl olur da böyle evlilikten şikâyet eder. | — Eh, anlat bakalım: ne oldu, | başına ne geldi, kardeşim. diye te | cessüsle sordum. © bir cıgara daha yakarak, ne sen sor, ne ben anlatayım, diyerek söze başladı, — Bilirsin ki ben altı ay evvel evlendim. zaten senden saklamağa hacet yak. Daha mektep sıraların- danberi bana Kılıbık dersiniz. in - san hulyalarımı tashih edemiyor ki, bilâkis zamanla istemeğe istemeğe daha beter metodik bir şekilde kı hbik “oluyor. Evlendikten sonra şöyle bir kinip artık ciğerime işliyen şu kılı- | bıklıktan kurtulmak edim. Ka- | rıya şöyle bir kudretimi göstere - | yim, dedim. Fakat ertesi gününden itibaren de başladı. Evlendim, daha bir ây geçmedi, i> kinci ayına maaşımın yarısını, ta- bak çanak parasına vermeğe baş- ladı Çünkü sağ olsun bizim bayanın eli pek sakardı. Hem biy de kav ga etmeğe başladı mı eline ne ge- çerse yere vurur, tabil ben de on- dan aşağı kalır mıyim, ne de olua serde bekârlıktan kalıma kabada- yılık var. Artık her gün tabak ça- nak şırrak, şurrak diye bizim kav- gaya tempo tutmağa başladı. Bir zaman baktım, bu böyle ol- mıyacak. Elimizdeki, avucumuzda- | ki parayı, kırılanların yerine aldı - ğımız yeni kırılacaklara veriyoruz. Düşündüm, madem ki, bizim -ka mda kavga etmek bir ihtiyaçtır, o halde kavgayı münasip bir zaman- da icat etmeli. Meselâ kahvaltılar- da veyahut yemektan sonra kah- veler içilirken filân hiç olmazsa ka rılan şeyler, kıymetsiz şeyler ol - aun.. Ben bu fikri ona çaktırmadan bir defa tatbik ettim. Bir sabah kahvaltıdan sonra bir bahane ile kavga ettim. Sen misin kavga eden.. Sanki bizim karı bes nim kurnazlığı — hissetmiş gibi, bu safer enolnda — ne kadar kiymetli vazo, sant filân gibi şeyler ne var- »a hepsini parçaladı. Üstüne de be nimle barışmak için, çok hafif bir şart koştu. Yazlık spor bir elbisa... miz ismin evde kavga ihtiyarla başefendinin be, başelendi... '©r ki, müddelumum! haline acı- | unu, acımtırak suyu nafakasıdır! etle yoldaş olanın nereden ümi Bele, si- çıldırttı. Paketi avcunun içine a- iriletti iriletti: çek emellere sahip bar ler tahayyül eden — bir belf | evlendim. Fakat bunların ha ük gününden bir bi söndü. Ve ben de zaruretle #ında tam mânasiyle kılıbık ” | ca oldum. Artık o ne derse &l düm. «Faik.. — Bugün beni götürl» «Peki karıcığım!> Faik; bu pazar Celile yı var, elbisem yok, bant elbisesi yaptır.. <Poki katf) Çorabım kalmadı; ayakl madı derken bizim ev dükkânına döndü... Bayanm elbiseleri için almaktan apartımanın remez oldum. Üstümde geçen mevsifi dığım elbizenin kolları ve © iplik yerleri hep eskiyip yecek bir hale geldi. Fakat! ise elbise yaptır, ben onut ? güler yüzle yaklaşıp «ki Tüyormun ya, artık üstüme ff elbisem kalmadı, artık # et de..> falan demeğe kâli o hemen «00.... Faik müsrif adamsın; görmüyü! giyilecek elbisem kalmadı Ü kendime rop - yaptıramıyot” sen kendine elbise — yap bahsediyorsun, hem üstü biselerin nesi var? Yep geçen yaz yaptırdın. varsa benim beyaz robumt ? yaz ayakkabı lâzım. Vetf alayım..> Tabü benim cevap malüm... <Peki ka Vaziyet böyle kalsaydı $" reğim yanmazdı... Fakat m işi daha çok azittı. Er tan çıkıp, akşamın dokuzi nunda gelmeğe başladı. İ? lar bir şeyden şüpheleni kat vaziyet böyle epeyce şüphelendim. Fi asine bir şey soramadım... Çünkü maazallah böyle ”) Ona sormağa - kalktım mb f “ıhhi otomebilini de kaptft malı. İyisi mi, selâmeti * buldum. Fakat ben de tabii bi karçısında hayatın zevkini bi dışarda — çıkarmağa Bu da benim en tabil da bu vaziyete nedense elacak, eşref — aaatine mi nedense ses çıkarmadı. akşamdan —akşama eve mük gibi geçinmeğe Fakat... Geçen aİtüst etti, ğ Ben o gün akşam üstü handaki pastahanelerden P dim. Saat altıda bizim © ağrılarından birine ranı dı. Onu bekliyecektim. tahanede Galatasaraylı lardan Sacidi gördüm. Keamalpaşa zade mir €idi tanızaın. Kendisi d medi, bekâırdır... Selâmlaştık... Ona beklediğini sordum. Batf bilmem hangi hanım y yında tanıdığı evli bir bahsetti. Daha ilk rand Ondan bahsederken Ti saçıla saçıla «Görme Öyle enles bir parça kis * olsa, kocasından evleneceğim...> diyordu — j Ben de ona nasihat bir halt yememesini, çÜt Yi menin çok berbat bir geX Üğ nu, ben 6 aylık evlilik HŞ belki on yaş ihti anlattım... Fakat deliye anlat. Aklına bir kere Neyse uzatmıyalım, bEL masaya oturdum. — Biraf besim nazenin kırıta Baktım. Sacid yan kıyor ve eliyle enfer bif Bibi işaret ediyor. Üzerinden ne kadatf yorüm. — Bizimki ile tft Yi koyultmuştuk. ki, içeri giren bir kadına Baktımı bizim kart tim, hem de ödüm Kf ya beni bu kadınla &ö kat zannımın ne duğunu bana biraz anlattı, Devamı 7 inci vik