v " HIK—AYE Sğmıınç Yağmur altında kalan aşk Simon'un ı © Yazan: Nusret Safa COSKUN Paraların a ; : - lan kim :- Bahçe ka itip, l — ÜUyi l ahçe kapısını itip; içeri girdiğim| — Uyanıklar Dhlk hüer S hend FfFOPFPTFLOPRAR — 28 Nisan 1008 GAZETECİ Pireyi deve, Deveyi pire | yapan san'atkâr mıdır ? 'ze a — Bir genç kzla bir genç a | . 'l * zaman, birinci kattaki misafir oda Demek bir kişi v | d, ik — işi değil... — Biraz evvel söylemiştin! Niçin e | Pâtronlar, gazeteciler ve gazeteci :;>50755Mna aT AM Z n e aa aa a a erazlarındın Bincce dm | Bözüme çarptı: — Akraban mı? bir dost mu?... İkada bulunan "paralarında B — Mlskdiri veri — Yabancı!... — Yabancı doların, sahte bir vekâletni zim eden bir açıkgöz alındığını yazmıştık. Son gelen gazeteler, bi ? artistin hususi kâti'i taralif Diye mırıldandım. Merakım tecessüsümün arkasına | omliyan muharrirler ne diyorlar - Sırsıklam olmuştum. Yağmur ılık| saklanmış, dilimi iğneliyor, sormak, " - ABİDİNDAVER, İ.FAHREDDİN SERTEL- “?İ“Tek cesaretini bulamıyorum. Geçen bir bahar gününün akşamın|öğrenmek istiyordum. Çünkü yıllar — Bu cesaretsizlik, mevzuun eld-|da ender tesadüf edilir bir şiddetle| var ki dostumu bü kadar bariz heye- — Bunu da söyledindi... Ne mü- nasebetle geldiler? Ve sen bu gelişe | niçin bu kadar ehemmiyet veriyor- sun?... Li, M. S. ÇAPAN, Kenan Hulüsi, MU- <t oluşundan mı acaba? RAT SETOĞLU ve NECMİ'nin ceva gazeteciden dud. olduğ formül içi u bir | tes. BN bit etmeğe girken; bevab işle- zi zan edi - © yorduk. Meğer se günahin -büyüğü- nü, — hatâ wmuşuz da ha - imiz yok imiş. tün da ancak rütbesiz ve kos - Daverin Cumhuriyetteki — çekiçli yazısını okuduktan sonra farkında olduk. İrmza-yerine, altına niçin bir çı - ma değil de, çekiç resmi koyduğunu el'an merâak ettiğim «Hemi nalna, bem Mmıhına» muharriri dün sünu- nunu «Pireyi deve yapmak mesele- si> ne tahsis-retmiş. —Yazıları, öşikı olduğu denizi andıran, gâh durgun, Râh Öfkeli, gâh bir bahar meltemi içinde hafif kıpırdanışlı Abidin Da- di nazariyelerini başkasına mal et- bları M. Süleyman Çepan, İskender Fahreddin Sertelli tümsüz Amiral, üstadımız Abidin| gibi, şaka salçalı bir- yazı havası i-|Şu cevabı vermiş: «Bu, bir aşktir.| çinde bunu ileri sürdüğünüzü bilmi yor değilim. Mevzu ciddi telâkki e- Değerli mühatabım, bir bardak suda fırtına çıkarmak niyetile ha - miralın su, küçük te büyük te olsa bu tahmini yapması pek te güç «1e- Bildi Bilmiyorum, ilk defa «Gazeteci, habbeyi kubbe, pireyi deve, Lezan da kubbeyi habbe, deveyi pire ya- . par> şeklinde ir tarif ortaya koz - Muş olmanın manevi telif hakkını Asım Us'a izafe etmiş olduğum için Mi, üstad yeni bir formül verm: ten çekindi. İskender Fahreddin Tariht tefrikalarile tanınan, Ak- şamın eski mes'ul müdürü, İsken- der Fahreddin Seretelli sualimi şöyle cevablandırdı: — Amerikada otuz sene gazeteci- lik yapmış bir muharrire: «Gazete- ciliği tarif eder misin?»- demişler Bir hastalıktır. İzah edilemez. Bu- nu ancak, bu hastalığı çekenler bi- yağıyordu. İstasyondan köşke kadar|can içinde görmemiştim. beni getirecek bir araba bulama - ım. Eğer, muhakkak geleceğime| cunun içi... mymga reket ettiğimi anlamış olacaktı. El-| söz vermiş olmasaydım, üstelik bir | bette anlayacaktı. Tecrübeli bir a- |de tten kaçırdıktan sonra, gecenin İbu ileri saatinde insafsız bir yağmu- Jrun kamçısını- yiyerek buralara ka- dar uzanmayı göze almazdım. Fakat ihtiyar dostum, geç vakit yazıhaneme telefon ederek: — Bu akşam bana uğramaz mı- İsın? diye sormuştu. O kadâr yalnı- u iyarlık ve yalnızlık... İşte, bir- birinden daha korkunç iki şey... İh- tiyarlık zaten yalnızlık demok de- ğil midir? Bir de buna yalmız yaşa- mâk ilâve olunca hayat, hakikaten münasını kaybeder, çekilmez. olur. Dostum, kendisini “ayakta tulan BÜtüR desteklerin yıkılmasına rağ- men, Gmekliyerek hâlâ yaşamanın ıstırabini çekmektedir. Ha İşlerim biter bitmez gelirim. , MCekyabını vermiştim. | İşlerim inadırla uzadı. Âksilik bu | kadarla da kalmadı. Ben göra gi - röfken, trenin arkasndaki kırmızı fener, alây eder gibi, gözünü kırpa kırpa uzaklaştı. geldi. Garın bekleme salonunda ga- zetemi okurken, yağmut damlaları: Elimden tuttu. Ateş gibiydi avu- basını yaktı. Yüzüne baktım, Küflü bir renk almıştı. Dudaklari titriyor, fakat aksine, Antreyi geçtik. Merdivenin hm—J gözleri pınldıycvdul — Hiç bir şey anlamıyorum! de-i Müteâkib treni beklemek lâzım -| Ü- — Odama çıkalım, anlatırım. Çalışma odasına girdiğimiz za- nın camlarda tempo tutmağa başla-| man, kendini masanın yanındaki / coğr: dığım duydum. Bir müddet sonra koltuğa bıraktı. sıklaştı. Çok güzel geçen bir bahar|sıkı sıkı kavuşturdu. Masanın üze- Rop dö şambr: ııı[ — Sokakta yağmura tutulmuşlar, içeri çağırdm... Duvarın dibinde birbirlerine sarılmış, yağmurun'din- mesini bekliyarlardı. — Demek iki sevgili... — Zannederim! , — Sen de bunları içeri alıp misa- fir ediyorsun? — Ne çıkar? Güldüm: — Peki, senin 0 zâman - vaziyeti iyen ne olur?... — Anlamadım! — Yâni, bir nevi, ne bileyim... E-| ndığını yazıyorlar. Sevirnli yıldızın — bususl |Sandra Merten, paray: aldi raf, faksi sahte vekâletniii ği zim ettiğini inkâr ediyör Simonun, Avrupaya vel kendisine verdi Genç yıldız, işin fo ya dönünce vakıf olmuştüf Karol Lombarın elmatlktil kümlerini birdenbire ve betbaht eden hükümleri! güzel verişimiz değil mi yet içerisindeki anarşilerit- vüşlerin, zıddiyetlerin, anlü İmazlıkların işte yegâne sebi” dur... Alnı bir elinin avucu çi0 maklariyle şakaklarını sıktf latmağa başldı: , — İki gündür fena ha Kıpırdıyamıyorum. ni gösterdi — Bur ihanet ediyor, Güçlükle nef&t j rum... Yalnızım, bunalıyör bir ümidim yok. Okuyamıyöf bir şey değil, yazanııyorum d olmazsa son ramanımı DÜW dedim.,. Doktor müsaade © — İyileşince yazarsın! — Zannetmiyorum bunu:? — Çocuk olma... Bir şeyifi Üü İstirahat et, geçer.. Hem ayaktasın? Hizmetçi baksın # gününden gününden hıncını almak rindeki Japonesk abajurdan serpi-| vine iki genci almakla.., :k.ı , İ i v ğünllğlün, — b söklü v ister gibi boşandı. İlen ışık, yüzünde koyu gölgeler çi-|. Sert bir hareketle sözümü kesti: | — oe ğ Us'dükbir yazısından mülhemolda” Teenden indikten sonra, islasyo-| ziyordu. — Ne demek istediğini şimdi an-| — — (li bu gün. A ğunig ilân etmeme dokunarak: na gn;dakikâ kadar uzak ulan dos -| — Ne var Allahıni seversen, n& |ladım. Yalnız sana tavsiyem olsun,| — PDevatn et, aşağıdakile ĞE «Güzeteci pireyi deve, deveyi pl- tumun köşküne gidinciye kadar el-| oluyor?... İbir daha her hangi bir insant büyük | SAğırdın? ğ re yapan bir san'atkârdıre şeklin - biselerim sırsıklam olmuş, vücudü-| kkür ederim...|bir itham altında “birakirken, onu| — Ânlatacağım... Sanatel deki kabatâslak tarifini bir hâdise me yapışmıştı- Şapkamın kenarların Fakat — sen!bDu ithama karşlık eden suçunun ge-| tim... Yalan da olsa bir iki ÜĞÜREŞ üzerine ilk defa, şaka ölarâk kondi- P. &od dancgular, olukları bozuk. bir evin! niçin bu kadar... ini anlamağa, hiç değilse psiko- lıklı söze ihtiyacım var. Setl ğ | sinin yazdığını, bundan sönradır ki, damından başanır gibi omuzlarıma — Sözümü kesti: onu böyle harekete sevk yordum, Yağmur boşanınca #ğRİ | , Hasan Kümçayı — Asım Nsun bü- Kenan Hulüsi ADkrU Bçye, akıyordu. —Ğeldiğmü. Şi >etiml- Ba nlilere nüfuz etmeğe çalış...|den ümidi kestim. — Boğuld€P| | < hu bir fıkra mevzau yaptığını öleri < liria ğ : ce kapıda K sün Ki Hava almak istedim... Kendi | sürüyor. dilmek hususunda o kadar İtibâr| Bence de öyle. Gazetecilik: di -| daha çok beklemiye lüzum kalmıya- | Jim yok.. LKĞN iketiğorüm. İhk Durdu, Derin bir nefeş aldı. Son-|mura rağmen balkona attıit Filhakika hatırlıyorum ki, ayni|gördü ki, ben de buyurduğunuz. !—î:_'m g—"bı. anfin gibi, pinyomori|cak! diye düşünmüştüm. Antrenin| ( yarlık '.'ş-.ı- y “|ra ancak işitilir bir sesle devam et- | dıkaç açılıyordum. Kollarıfi — sütunda Bay Abidin Daver «Gaze-| san'atkârIğı yaptım. gibi kolayna izah edilen hastalık -İelektriği yanmadan kapı açıldı. O-| — Niy. bu-kadar heyecanlısın?.| ti: maklıklara dayadım. Sular X3 | “teciler habbeyi kubbe, deveyi Dire,| — Hakikaten tamamen clddıye aa degaair L anket) ” Kapısının altından duvara vuran | gesin titriyor. Aşağıda kimler var?İ — Sen de bütün insanlar gibi hü-| (e7 akayordu. 38 yıl evvele d p baıarâ da ıksmelkub:yi b:bbe Pi-|alındı. Arkadaşlar bu mevzu etra - ğğ ;;ıgâl Ankn“m *î: ı;n;övl c"l';'ııı ; :îıgm huzmesi içinde dostumu tanı-| — aĞi eai .a z ım:;ıîe ::l' ebv:-eı b::,];n::ı ü reyi'deve yaparlar, demişti. - yle il n oni aber... yağmura Üj : TşbetİNAKT eçigtot bu:ıu.ı öi dildi: «Gezetecilik evsafı arasında| —— Geç mi kaklım? Bugün Matinelerden İtibaren İmüştük Ben yirmi dört yaftll V oluyarum. Çünkü Hasan Kumçayı, her şeyden, her meziyetten - önce| - Harmaklarını dudaklarına götür- dım, o yirmi sekiz vardı. 5? | akıbetini Allaha havale etmiş ma - feragat — aranmalıdır!».. döğrü mü,| gü 2 f'ı ğ latmağa lüzum yok. Bunun #6 nu bir fıkra mevzuu yaptığını ileri yanlış mı? bilmem.. fakat, bizim| . .. “sust a ilm irden büyük bir aşk olduğunu bilif| kın zamana kadar meseleyi tavzih memleketimiz için, bu, çok yetin -| —İşarati yaptı. sin emasında İşte'bu köşkün duvarı dibin& | etmediği için, dalma bu muvakkat | de bir hükümdür. Bizde, gazeteci-| —.. Hayrala? , ” Ü şıkların altına sığınmıştık. Bi — izah mazariyesini kendisine atfen i-| lerin feragatine inanmak lâzumdır.| — Dedim. ı ü M E U M G E M I mize- sarılıyor, yağmurdan deri sürüyorduk. ÇO R aa e— iPE mak istiyorduk. Ben caketi ! e 'albuki, Abidin |lince: Bu, memlekette ar Dedi: ; - : ö çai U4 BĞ eee ge yakarı böyledir. Hele Amerikada.| — yeraklanmıştım!: ; Tamamile tabit renkli aşk, heyecan ve İ lstmanna mini :î:'i' SAk| — Kumçayı bu tarifi benden aldı, bu-| W habbeyi, kubbe yapmak, güzeteci -| , | jl Li macera filmi. |birbirimize... Adetü bir vü | — mu'ilk defa ben söyledim!» buyuru-| * * likte arahilan vasıfların başınd ge- ' Vi 4 . . lindeydik. Dudaklarımız biİMRİ D yorlar. lir. En eski gzeteci, en büyük san -| T VD indeydik. mız | j E Necmi, Murat Sertoğlu ü — Kim? içindeydi. Kenetlenmiştik. [' Binaenaleyh şimdiye kadar çaka' Gtklâr sayılır. z 2 - D I Ş I TA R Z A N izi aP | da olsa, tönmet altında kalmasına | fında ciddi konuştular. Böyle iş| Münir Süleyman Çapan | Kulağıma eğildi: ç. l YÜPüENeaNE. DÜ RERERR sebeb'dlduğum Asım Us'tan özür|ciddileşince, bu kadar ağrbaşlı bir| Eski gazetecilerden ve gazetemiz| — — Tanımazsın!! Türkçe sözlü büyük aşk ve macera filmi. Siz, gibi başlürına TU Te A — dilemek lüzümunu hissediyor, ken-|Mevzu üzerinde Gdoğrusu, fikrimi (Devamı 7 inci sahifemizde) | — Uyuyor mu?... (Devamı 7 inci | mek- gibi, ilim dünyasnın dalma yaptığı “ bir şeyi, ben dete- kerrür etmesine rağmen — matbuat, meşydanında yaptığım için Ad'din Daverden af diliyorum. Galiba, Al- lahin hakkını Allaha, Sezarın hak- kını Sezara vermeli» derler. Binae- naleyh bu tarifi, bu telâkkiyi yava- tıcısına- gerisini de Asım Us üs - tadımıza bırakmak lüzım!.. «Cumhuriyet» gemisi süvarisinin en sondaki cümlede bana izafe et: tikleri san'atkârlığı, iltifatlarına te- şekkür etmekle beraber söylemek- teniye kendimi —anlamyacağım — ki, daha evvel, asıl pireyi deve ben yaptım; diye —kendi” kendime mal etmiştim. Halâ da pireyi deve yap- makta devam ediyorum. Dürnüsivil amirahinızı - gemisinın kaptan köşkünde ziyaret ettim. — Şaka olarak yazdığım bir ya-| zının!' arkadaşlar tarafından — ciddi telâkkiredildiğini, ciddi bir şekil ve - rildiğini görüyorum. dedi. — Üstüdım, dedira; bu işe ciddi böydtimi 'ilk fırçasını bendeniz vur- şarıl şarıl sirke akan bez koyuyorum da iki dakika sonra, kupkuru oluyordu. Bey babacığım sabahlara kadar baygın baygın sayıkladı, durdu; hiç gözünü yummadı — E, şimdi nasıl?. — İşte bugün biraz hafifledi. üç beş kelime konuşabiliyor... — Harareti düştü mü?... — Bu dakikada yok. Sonra ne olacak bilmiyo- rüm. Vah.. vah., Doktor da, bizim Neclânın kocası. Koca şehir- de başka işe yarar bir doktor yok. Du adamcağız da hasta yüzü görmediğimden mi, yoksa kabiliyetsizli- siz. ğinden midir, nedir?,. Timarcıdan farksız, Hele, has. talığı söylemeyip de: — İyi olakak.. iyi olacak... Deyip gitmiş olması insanı çileden çıkarıyor! Etrafındakilerle 'Arada bir uzun uğun inliyor Son derece mecal- GECE — Ecel gelmeyince adam ölmez.. Derler amma, hastalık hayli ağır. Hafifleyeceğe benzemiyor. Gündüz biraz iyice idi, bizimle konu - Vecdet evde çok kalmadı, şabiliyordu. Akşam üzeri yine fenalaştı, ateş bastı. — Ne var, ne yok, anlıyayım... Hepimiz karyolasının başındayız, İnim inim inleye- — |: Diye, doktora gitti. Akla bir ihtimal daha geli- rek sağa sola dönerken rengi büsbütün sararıyar, yor: Hastalık acaba çok ağır ve ümid vermiyen bir bunaltıdan nefesi daralıyor. O, inledikçe benim de Şşey de doktor herkesi teseliisiz. birakmamak için yüreğim sızlıyor, sıkıntıdan damarlarımı saran yağ söylemiyor mu? eriyor, bastan yüzüne bakamıyorum. Hele Vecdet Bu dâ muhakkak bir sebeb olabilir. müdhiş üzülüyor. Çocukcağız bir gün içinde eridi, Be hastanın başı ucundayım. Biraz benimle ke- soldu. Birtürlü karyolanın yanından ayrılmak iste- dum. Vakıâ sizin'de Asım Uğ'un da| mütcaddid - defalar — tekratladığım | nuştu. Sonra, başını çevirdi, göz kapakları indi, miyor, boyuna düşünüyor. Dalgın, mütereddid. Kor- daldı. , ĞD ea Ü ei D a aRAELAMĞĞ ĞÜÜD ÜD lll Si B SAĞ Doi ea ae liN S L — OA man tamam olur. Arkasından da ben... kusuzluğun, yorgunluğun da tesiri var, — Doktoru çağıralım mi Veddet?.. Kararsız. Tamamile, bana uygün: — Çağıralım.. — Gündüz sen onu gördün.. ne söyledi, ne imiş?. Bir türlü hastalığını söylemek istemiyor. İ üzülürüm.. diye-saklıyor. Fakat, kendisi b ha çok üzülüdüğüne, tesellisiz kaldığına gört” ne faydası var? İsrar ettim: # — Hastalığı niçin söylemiyorsun Vecdet?' — Canım ben de pek iyi anlıyamadım.. Melâhatle küçük çocukların hali de yürek acısı. hazır. hepsinin gözleri dolu, hepsi bir damla ile tufaha SABAHA KARŞI Ne ben uyuyabiliyorum, ne Vecdet.. Uyku aklı- iyor, soluyor, Kendinde tamamile geçti. — Bey baba... Bey baba,. Diyorum da hiç cevab vermiyor. Bizi bile tanı- dığı şüpheli. Ateşi pek yüksek, Vecdete sordum: — Ne yapalım?.. Dalgın dalgın yüzünme baktı; — Bilmem ki... : Diye ümidsiz bir cevab verdi. Son derece telâşlı. kuyorum, o da; üzüntüden hasta olacak. İşle o za - Üzüntü ve meraktan yüzünün rengi bembeyaz. Uy- mıza bile gelmiyor. Hasta çok fena! Yine şedid bit nöbet geldi. Baygın baygın yatıyor. Bayuna sayik- Bir şey.. : j — E peki, hastalığın seyri ne yaziyette İf Yine sudan bir cevab. > a — Anladığın kadarını söyle efendim.. — * « Vallahi zatürrle mi dedi, ne dedi, — Döktör pek ümidsiz değil amma.. Fazla bir'şey” söylemedi, ben de dahâ öğrenmek' istemedim, , Zaten, vabamet &P OL.. doktorâauzluk ne fena şey! Koca Vesdetin ümidüzlüğü —bu derece çırpınmast göstermest d& tehlikeye işaretten başka net | kala bir tek doktörün eline kalmış! Hastaltğr da anlamasa da, hastayı öldürse de, diriltst dediği olacak. Fakat, ne kadar lâkayıd gün, bir iki kere gelip hasteya bakmasın! miz halde bugün hiç uğramadı bile... eÜ )