Azrail kapıyı çalarsa! “Merak etme, sen meşatlığı boyla- madan evveli, ben göçersem, bor- cumu mahşerde öderim !, M. 8. ÇAPA Kerim efendi de, başka meslek - Yazan : Birinci O: ölümünden son-| lmi bir teşkilât vi cuda getirdi Teşkilâtm ruhunu,|kürk, mücevherat, ipekli halılar, bütün İslâm devletlerindeki fıkıh - gümüş ibrikler, altın taslı i cıların dayandıkları noktalardan al| bülbüller, lâhur şalları, dı, Halbuki, devlete ve millet aşları yoktu. timat bir şekil vermek için, de Sarrafa dedi ki: tin şeriat sistemlerinden ziyade, i-| — Bende para oder kıymetli bir dari cihazlarla işlemesi, hükümette şey yok, Harap bir evim, bir kaç da iş bölümüne kıymet verilmesi lâ -| kitabım var, Kitaplar bana lâzım , zımdi. Milletin feyiz ve İnkişalı iş çünkü, onlarla iş göreceğim. Evi - bölümünün kabulüne ve kökleşme| me gelince, O da vakıftır, Vakıf ise daşları, mürteşi ulema gibi samur| bağlıydı, Orhan gazi, bu nokta durmak isternekle beraber, tin tesiri altında kaldı lümünü üzerinde mühi -« — Mefak etme, borcumu mahşerde öderimi ti, idare makinesi aşağı yukarı u Jema- denilen sınıfın eline geçti. lema, çalışmadan. yaşamak istedi -| ğinden bu sistemin kabulü için Or- han gaziyi adeta zorlamışlardı. Osmanlı Türkleri Rumeliye geç - tikten sonra ulema sınıfının ehem - miyeti daha ziyada fazlalaştı. İşte, © gündenberi ulema, devlet işle - rinde çok mühim roller oynadı, He- le şeyhülislâmların arkasına dizile- rek, devlette bir ilmiye mertebesi amirliği kurdurmaya muvaffak ol - dukları gün, sözleri bir “Nus,, ola- Fak kabul edilmeğe başladı, Bunun içindir ki, Osmanlı içti - mui hayatında kaideciliğin — çok mühim ve fakat daima menfi rolü olmuş, bu yüzden milletin kültürü- ne, harsına ve tekâmülüne dair in- celemeler yapılarak önüne hür bir feyz meydanı açılmamıştır, Ulema, Fıkihi, kaldelere uydu - zarak rüşvet aldı, yalancı şahidlerle çıkmaza giren davlar hakkında ka- rarlar “verdi, haklıyı haksız çıkardı, hediye mük kimseleri çömezlikten müderrisliğe Harp ve ganimet ihtirası ile kelle leri uçurulan sadrıazamların, rica -| Jin, şunun bunün servetini paylaş- mak kaygusundan başka bir şey dü şünmeyen ulema, — yobaz softalar, git gide işi o kadar azıttilar ki bir dedikleri iki olmuyor, bu arada sahtekârlık yapmaktan da çekini - miyorlar, utanmıyorlardı, Bunların içinde dürüst, hakikaten bilgin ve şair — olanlar, deryadil, nükte adamı, iyi kalbli, eli| açık, havaj meşreb, lâubali, müs - rif, şarabı.ve mahbubu seven bo - varda ulema da vardı, Üçüncü Murad devrinde yetişen ulemadan Bursalı kasab zade Ab - dülkerim efendi bunlardan biriy - di makul,| Sözünü sakınmadan, “zülfiyare derpiş etmeden., ulu- orta söylerdi. Bunun için, devrin za ona şu adı takmışlardı: Deli Kerim! Parayı kıymet veren — bir adam olmadığı için, dalma parasız kalır, kesesi bomboş dolaşırdı. Çok za - manlar parasız kalmağı, hatta s lete düştüğü halde bir türlü akıl - lanmaz, parasını idare ile kullan - maz, hesabla harcamazdı. Yine, böyle, parasız, kötü bir va- ziyette bulunduğu bir sırada, — onu Kudüs kadılığına tayin ettiler. Et - oraya kadar gitmek - için yoktu. Yol parası bül - yahudi bir sarrafa başvur- dokunacağı p tedi di cevap. verdi: , — Başüstüne hocam! Fakat re - hin ve kefil isterim, rehin edilmez, Kefalet için, ötekine İberikine yalvarmak yüz suyu dök- mek benim yapamıyacağım bir iş - üdi. sordu: — Ne olacak? — Ne olacağını bilmem, Ben sa - a işi apaçık söyledim. Kefil ver - mem, çünkü aramıya tenozzül et - mem, Rehin edecek bir şeyim ol - madığını da anlattım. Şayed iste - diğim parayı verirsen, inkâr etmem çünkü böyle bir şey yapmak na - mussuzluktur, Eğer ödeme — tarihi dolmadan azrail kapını çı İde maşatlığı boylarsan, v. lur, borcumu öderim. Yahudi sakalırı sıvazladı, Başını kaşıdı, gözleri parladı, İçinde ince| |bir alay sezilen bir sesli | — Sultanım! Azrail ya evvel sizin kapınızı çalarsa, alı ğımi kim ödeyecek?! Merak etme... O zaman da ge- nin gelmeni bekler, borcumu mah şerde öderim! Bu teklif yahudinin hoşuna gitti; Kefil ve rehin almaktan vaz geçti. Deli Kerim efendiye istediği parâ-i yı verdi. Münir Süleyman Çapan Oğluna kızıp evini Yakan adam... — Haftada 184 frank kazanıyor - sun değil mi?, — Evet, baba... Annene ancak 100 frank veri: iyorsun... — Geri kalanını cep harçlığı ya-| piyorum, — Şunun doğrusunu söyle... Kal- -İseviyorlardı, Ben de onları. &1 Mayıs 1917 de (Bordo) da doğ-| dum, O sırada harp bütün şiddetile| devam ediyordu, Babam göz heki- miydi Gönüllü olarak Harbo işti - rak etti, Ve az sonra yaralanarak | |terhis olundu, Ve Pariste yerleş - meye karar verdi, «Pariste Pomp sokağında oturu - yordük, Bir erkek, bir de kız kar -| deşim vardı. Annemin sesi çok gü- zeldi. Babam, musikiye bayılırdı.| Tabit ben de onları dinliye dinle - ye musikiyi sevmiye başladım. He- nüz dört yaşında iken beni, piya - nonun başına götürdüler, Yüksek |bir tabureye oturttular, Çok zeki, çok geveze, çok şeytan, hattâ çok yaramaz bir kızdım «İlk mektebi bitirdikten sonra li- seye girdim, Sınıfta birinci değil - dim, Fakat sonuncu da değil... Ya- ramazlıklarım notlarımın - kırılma-i sına sebep oluyordu, — Düşününüz bir kere, Tamam bir saat kımıldan- madan, konuşmadan durülür mü hiç?... Ben, her dakika söylemiye,| gülmiye, şarkı çağırmıya, alay et Ç| meye alışmıştım, Tabil — mektepte) İde rahat duramıyordum. Her--derge, te, hocalarım gözlerini açıyor! — Danyel, diyorlardı, Yine- durmuyorsun, Bir ceza daha! «Fakat, buna rağmen hepsi bet Âi - lem, musikiye istidadımı anlayınca banabir. Viyolonsel aldılar, Bu çök. koğal ettiğim mektep arkadaşlarım şaşı- rıyaorlardı. «Derslerimi bıraktım, Bütün hes vesimi Viyolonsele verdim. Büyük' dırım kızlarile sarfediyorum deyi ver... Hanri Tersen isminde Belçikalı işsiz bir amele ile çocuklarından biri arasında bu suretle başlıyan |münakaşa gittikçe büyüdü. Tersen; karısı ve çocuklarile be- |Jraber ahşap bir köşkte oturuyordu. Buraya kira verdiği de yoktu, O gece pek çok içmişti. Ne yap- tığını, ne söylediğini bilmiyordu, l — Hepinizi öldürece; | Diye bağırarak dışarı çıktı. Bi-| raz sonra döndü. Sol elinde bir gaz “İtenekesi, sağ elinde de kocaman bir bıçak. vardı. Biçağı sallıyor, karısı ve çocuklarını, karınlarını deşmek- le tehdit ediyordu. Hepsi korku ile köşkten dışar; kaçtılar. Tersan, tenekeyi yere boşalttı ve ateşledi, Bir saat içinde ne köşk, ne de eşya kaldı. Hapı ndı, kül oldu. Tersen zabıta tarafından kalandı. Tıb adlice mua) pildi Akil muvazenesinde zukluk olmadığı anlaşıldı. ngin çıkarmak cürmile mahke - Kasdern meye verildi. , Mikrafon başında bir kadi yenler.. man bir şeydi, Sokakta tesadüf! bir musiki üstadı olmak Amerika - yı, Asyayı, — Japonya'yı dolaşmak, koönserler vermek istiyordum, Şöh- İvet kazanmayı düşünüyordum. Doğ- rusu, sinemayı hiç aklıma getir - miyordum, «Hocalarım memnuniyet gösteri- yorlardı. Hakikaten güzel çalmıya başlamıştım, Konservatüara girme- ye hazırlanıyordum, Halbuki sine- ma artisti oldum. «Bir gece gazetemi okürken şu i- lânı gördüm: <«Vandal Dölak şirke- & (Balo) adli bir filim yapmak ü - zeredir, Filmi Almanyalı sahne vazii Tiyele çevirecektir. Filmin kahramanı genç kızdan maada bü-| tün artistler seçilmiştir... «Tecrübe için 4 yaşlarındı bir; kız aranıyor. Saat 9 la 12 arasında| aat olunması...» Bu satırları, ilkevvel ehemmiyet vermeden okudum, Sinema... Dü - zim bep Viyolonsel'de idi, Sonra, bilmem neden Kendi kendime: — Bir tecrübe edeyimt... Dedim, İlânı bir daha okudum ve, erlesi günü, stüdyüuya gitmeye ka- rar verdim. Yeni robumu giydim, Yalnız bir şeyim eksikti: Makiyaj Yüzümü boyuyacak — düzgünüm, |pudram yoktu Annemden de İste- yemezdim, Ablamın edasına gir - dim; dolabını karıştırdım, bulama - dira. «Fakat, bu çehre ile de gidemez - dim, Şüphesiz diğer kızlar dudak- in. Splker, Hitler, komet Ve Hood.. Şanzelize'de 63 numaraya müra -| şündüğüm şey değildi. Aklım, fik- Danyel Daryö Anlatıyor Sinema yıldızı Olmak için Ne yapmalı ? Bugünün büyük yıldızı nasıl muvaffak elmuş ? Tarını boyuyarak, gözlerine sürme- ler çekerek geleceklerdi, «Ne yapmalı?... Yüzümü unla boyuyamazdım. Her günkü gibi mektebe gittim, Tam kapının önü-| İne gelince Şanzelize tramvayına atladım, «63 numaranın önünde indim, ka- pıdan içeriye girdim, Tecrübe ya - pıldı, iyi netice verdi, Rolü al -| dim. «Şimdi alleme haber vermek Iü- zamdı, Çünkü liseyi bırakmak | mecburiyetinde idim. Bir sene için mukavele imzaladım, «Artık sinema artisti - olmuştum, Çalışıyordum, büyük bir artist, bir İyıldiz. ölmak - istiyordum. (Balo) dan sonra bir kaç filim daha çevir- dim, Sonra Berline, Münihe Sof -| yaya, Berağa gittim, Trenden tay- yareye, tayyareden vapura binme - dn o kadar yoruldum ki bir aralık| sinemadan çekilmeye karar — ver - dim, | Berlinde iken boğazımda bir ya- ra çıktı. Yalnız başıma, bir hasta - İhıne odasında kaldım. Ümitsiz bir | baldeydim, «Bir kadın beni bundan kurtardı. Ve bana cesaret, gayret verdi: | bulunduğunu haber alınca ziyare - tme geldi, Joturdu. Konuştuk.. Edit az sonra öldü, Kendisini her zaman düşünü- rüm jve derin bir acı duyarım «Bana, sebat tavsiye ediyordu, Hakkı vardı. Zevcim, Hanri Dükan- la evlendikten sonra hülyalarım hakikat oldu. RADYO Dünyanın en büyü Londra radyosu artistlerine bir senede 1006 milyon ingiliz İirası ücret veriyor! k harbi! Geçen hafta radyo düğmesini ge-| vikdim. Ses Almanyadan geliyor - du: «Burası, Kolonya... Bütün İngi - liz aileleri dinleyiniz beni «Umumi harpto, yaralı bir İngi- liz neferi, bir Alman nefereinin kol- lar 1arasında sön nefesini vermişti. Alman neferi, ölen bu İngilizin is- iğrenemedi, Fakat, Üüzerinde, eski bir İncil ile bir kadın fotoğra! buldu, Fotoğrafın arkasında: «Aşk! nişanesi Hildar Yazılıdır. Alman neferi, bu İncili ölünün ailesine göndermek arzusundadır. Kolor radyosu cevap bekliyar... Bu mucize, asri zamanın âdetâ| yevmi gıdası oldu, Yukarıdaki vak-) alar, her gün bir kaç kere tekerrür etmektedir, O derecede ki artık e- hemmiyet verilmiye başlanmıştır.Li yonda bir erkek bir kadını öldür üş, Parmak izleri, radyo i tün hudutlar zabıtasına - bildiril - miştir. Tıpkı bir mektup gibi.. Artık bu gibi haberler bizi, (hay- ret ve taaceup) ta birakmıyor, M selâ Nev - York'ta, bü, lin odasındasınız, Tıraş - oluyorsu - nuz, Birdenbire, odanın köşesinde- ki radyo işliyor: S. O, S.... S. O, — SONTELGĞR A P — 23 Mart 1938 Caz. Nasıl Çılgın nağmelerile.. Çenesini kaşıyarak gülümsedi: — Nerede o eski ülemler?, Ba - lıkpazarından başlıyarak şöyle bir çıkardık, Deme — gitsin keyfimize, evlât, dedi, O eski ülemler kalmadı, Şimdi gençlere bakıyorum da ku - zu gibi oturuyorlar, Nerede o me, hanelerde nara atanlar, küfelik o- lup ta kocaman bir şarap fıçısının | «Edit Mera Berlinde idi, Küçük! gibinde sızanlar, nerede o Galata| bir Pransız artistinin hastahanede) âlemleri, Nerede çifte telliler, gö-| yüzüme baktı vo ilâve etti: |bekler, nerede o eski mezeler. Caçları ağarmış dostumun — ağzı arasından hafif bir istihza lümsüyordum, Farkına vardı. — Öyleyse hani, dedi, Önümüze yeni gelmiş bir şişeden kadehlerimize birer tane daha bo - şalttıktan sonra, — Bak, dedim, Şunları da - bir çekelim de sana bu akşam bir sür- prizim var, O memnun ve manidar: — Hele hele, dedi, Tazelenen mezelere çatallarımızı batırdık ve kadehlerimizi yuvarla- dık, Onda hâlâ geçmişin hasretini| gıdıklıyan bir hal var, Biraz daha parlıyan, cilâlanan kafasını kaşıya-| rak devam etti, — Canım efendim dedi. Ne der- seniz deyiniz:” «Geçmiş zaman o - lur ki hayali bin cihana değer» Bi. bir Magırımız vardı, Ne Migir- di ©, ah bir görseydin evlât, Onun bir meze hazırlayışı vardı. Göbeği sallaya sallaya yürür de şöyle sıva-| ile gü-| İit tormbul kollarını havaya - kaldi - rarak: — Hey maşşallah, diye bir coşar- dı, Hem tezgâh başı safasında ka - deh tokuşturmak için kendisini bekliyenlerin davetine koşar, hem de masalarda sohbetine müştak o - lan müştı in gönüllerini hoş Eğleniyoruz Gondas- Nüzhet ve bir yaşın telâkkileri. — “Nerede o eski âlemler, diye dert yanan dostum Meyhaneye galebe çald ı gını pek çabuk kabul etmişti |, Sen o devre yetişmedin evlât 1 kadarını — söyliyeyim ki —Mıgur ö meyhanesini görmiyen hiç bir 1 | görmemiştir der geçerim, İşte kadar, ol hikâiyat. Şöyle yan gözle kendisine bal - tam, $ — Amma da yaptın ha, dedim, Hepimiz din kardeşiyiz, Biraz muğber gibi, dargın gibi — O zaman şöyle böyle * yirmi, yirmi beş yaşlarında vardık, Bıçkım «Bana çiçek ve bonbon getirdi./ sulanarak bu eskiye hasretini can) bir delikanlı, Saatlerce yatağımın bir köşesine kulağile dinliyor ve dudaklarımın| Hepimizin de birer aftosu vardı. Onümüzde dönen çittler.. Onları da kolumuza takar( Galata- da Mıgıra damlardık, Kapı açıldı, İçeri ak - saçlı uzüm İboylu, kırmızı burunlu bir müşteri ürdi. Yaşlı masa arkadaşımı selâm- Arkadaşım: j Bak şu delikanlıyı gördün mü?, diye biraz evel giren adami |gösterdi. İşte bu adamı da aşağı :yulmrı otuz beş senedir tanırım, Şimdi nasıl görüyorsan yine öyle; idi, İ «Rakı — ihtiyarlatır,» derler — yat | Bu adam üdetâ bu sözü tekzip içine miş gibi yaşıyor ve içiyor, İ Ak saçlı, uzun boylu adam tez - Bâha yaklaştı ve kadehini kaldıra- rak: — Efendi baba, afiyetine, dedi, — Masa arkadaşım ile beraber bi — de kadehlerimizi kaldırdık ve bi - rer tane daha yuvarladık, İ Ben datma önümüzdeki — şişeyi — çarçabuk bitirmek - ve biran evvel çıkmak için acele ediyordum. ; - Kuzum dedi, verilmiş bir sö - xün mü var.. Gülümsedim Eh, dedim, Bir gözünü kırparak: — Eibette dedi, Serde — gençlil etmek için iki tarafa yalpa vura vu-| ra koca göbeğini masaların arasın-| (Devamı altıncı sahifede) İda yuvarlar dururdu. var, Amma ne de olsa biz &izin ya-. şınızda iken... S (Devamı altıncı H